Temel İnsan Hakları Bilgisi 1 Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Kişi Hak Ve Ödevleri
Eşitliğin hukuk devleti ilkesinin içinde yeri nedir?
Eşitliğin hukuk devleti ilkesinin içinde yer alan bir ilke, bir temel hak ya da devlet yönetimine hakim olan bir temel ilke olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır. Yararlananlar bakımından eşitlik ilkesi, eşit işlem görmeyi ya da ayrım gözetilmemesini isteme hakkını doğurduğu için bir hak olarak kabul edilebileceği gibi, devlet organları ve idare makamlarına eşit işlem yapmaları konusunda verilmiş bir emir niteliğinde olduğu için devlet yönetimine hakim olan bir temel ilke olarak da kabul edilebilir.
"Yaşama hakkı"nın tanımı nedir?
Yaşama hakkı, kişinin fiziki ve ruhi bütünlüğünü koruyabilmesi ve varlığının çeşitli etkilerle bozulmasına engel olabilmesi hakkıdır. Bu tanıma göre, yaşama hakkı başlıca iki öğeden oluşmaktadır: Bunlardan birincisi, insanın bedeni içinde her türlü dış korkudan uzak olarak yaşayabilmesi hakkıdır. Yaşama hakkı, öldürülmeme hakkını ifade eder. Öldürülmeme hakkı, devletin bir yandan yetki alanı içinde bulunan bireyleri öldürmeme, diğer yandan da diğer bireyler tarafından öldürülmelerini engelleme yükümlülüğü anlamına gelir. Yaşam hakkı klasik (birinci kuşak) insan hakları kapsamında bir haktır. Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir; hiç kimse bu haktan keyfi ya da hukuka aykırı olarak yoksun bırakılamaz, olağanüstü rejim gerekçesiyle bu hakka aykırı önlem alınamaz.
Yaşama hakkının konusu nedir?
Yaşama hakkının konusu, kişinin öldürülmemesi ve tehlike ve risklere karşı korunmasıdır. Yaşama hakkı, kişinin dört durumda korunmasını gerektirir. Bunlar; kişinin kendisine, üçüncü kişiye, topluma-devlete ve ideolojik nedenlerle yaşama hakkına saldırılara karşı korunmasıdır. İnsan haklarının korunması denilince, insanın hep dıştan gelen müdahalelere karşı korunması anlaşılır. TCK’de intihar suç olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle bir kimsenin kendisini öldürmesi veya öldürmeye teşebbüs etmesi suç değildir. Ayrıca kişinin bedeni üzerinde tasarrufta bulunma hakkı bulunmadığından, önceden kendisine karşı işlenebilecek suçlara izin vermesi mümkün değildir. Yaşama hakkının korunmasında en büyük yükümlülük devlete düşer: Devlet yalnızca insan yaşamına saygı gösterme (yaşamı yok etme yasağı) anlamında negatif bir yükümlülük değil, aynı zamanda insan yaşamını etkili olarak korumak, bunun ihlal edilmesi hâlinde caydırıcı niteliğe sahip etkin ceza hükümlerine yer vermek, ceza kovuşturmasını organize etmek yönünde pozitif yükümlülük altındadır.
Yaşama hakkı ne zaman başlar?
Yaşama hakkı genel olarak doğumla başlar. KSHS m. 6/5’da, hamile kadınların ölüm cezaları infaz edilemeyeceği belirtilmek suretiyle, doğmamış çocukların yaşama hakkına dolaylı olarak değinilmektedir. AİHS (m. 4), yaşama hakkını, “gebe kalma anından itibaren” başlatır. İHAS’da yaşama hakkının ne zaman başlayacağı konusunda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Medeni Kanunu’muza göre, kişiliğin başlangıç anı, tam ve sağ doğumdur. Ancak, tam ve sağ doğmak şartıyla kişilik ana rahmine düştüğü andan itibaren başlayabilir. Bundan öncesi kişinin çocuk sahibi olup olmama hakkıyla ilgilidir. İstemeyenlerin çocuk sahibi olmayı engelleyici tedbirlere başvurma hakları vardır. Zira Anayasamıza göre, aile planlaması devletin görevleri arasındadır.
Yaşama hakkına müdahale yöntemlerinden biri olan "ötenazi" nasıl bir yöntemdir?
Ötenazi (ölme hakkı), iyileşmesi kabil olmayan ve ileri derecede ıstırap verici ölümcül bir hastalığın yarattığı acılara son vermek için uygulanan yöntemlerin tümünü kapsayan bir kavramdır. Ötenazi, ölüme yol açan fiil yönünden, aktif ve pasif ötenazi olmak üzere, ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Pasif ötenazi, genel anlamda, hastanın bir müddet daha yaşamasını sağlayan yaşam destekleyici tedaviyi sunmayarak veya yaşam destekleyici tedaviyi sona erdirerek, ölümü hızlandırmak olarak kabul edilmektedir. Aktif ötenazi ise, iyileşme olanağı bulunmayan hastaları, dayanılmaz ve sürekli acılardan kurtarmak amacıyla hastanın rızasını olarak öldürmek ya da ölmesini çabuklaştıracak yöntemler uygulamaktır.
Yaşama hakkına müdahale yöntemlerinden biri olan "ölüm cezası" nasıl bir yöntemdir?
Ölüm cezası yaşama hakkını ortadan kaldıran bir cezai yaptırımdır. Geleneksel olarak, devletler yetkili mahkemelerinde yaptıkları yargılamalar sonucunda, en ağır suçlar kapsamında değerlendirdikleri suçları işleyenleri ölüm cezası ile cezalandırmaktadırlar.
Türkiye'de "ölüm cezası" kullanma hakkı durumu nedir?
Ülkemizde 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre ölüm cezalarının verilmesi mümkün (m. 1/2, 17/4 ve 87) olmakla birlikte ölüm cezaları 1984 yılından beri infaz edilmediği için fiilen yürürlükten kalkmıştı. Fiilen uygulanmayan bu cezanın, hukuken de Anayasa ve kanunlardan silinmesi gerekiyordu. Bu amaçla, önce, 03.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunla yapılan Anayasa değişikliği ile Anayasanın 38/7. maddesine, “savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez” şeklinde bir ek madde getirilerek, ölüm cezalarına bir sınırlama getirilmiştir. Daha sonra İHAS’a ek 6 No.lu Protokol, 2003 tarihinde, savaş ve çok yakın savaş tehdidi durumlarında dahi ölüm cezasını hiç bir istisnaya yer vermeyecek şekilde kaldıran “Her durumda Ölüm Cezasının Kaldırılmasına İlişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 13 No.lu Protokolü ise Şubat 2006’da onaylamıştır. 7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişikliği (RG: 22 Mayıs 2004-25469) ile Anayasanın çeşitli maddelerinde (m. 17, 38, 87) yer alan ölüm cezası ile ilgili ifadeler Anayasa’dan çıkarılmış, AY m. 9’a, “ölüm cezası ... verilemez” hükmü eklenmiştir. Yasalardaki ölüm cezaları ile ilgili hükümler ise, 14.7.2004 tarih ve 5218 sayılı Kanun (RG: 21 Temmuz 2004-25529) ile temizlenmiştir.
Yaşama hakkına müdahale yöntemlerinden biri olan "gebeliğin sona erdirilmesi" hangi durumlarda yürürlüğe girer?
Kürtaj vb. yöntemlerle bir kadının gebeliğine son verilmesi de yaşama hakkına bir müdahale oluşturmaktadır. 24.05.1983 tarih ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’un (RG: 27.05.1983-18059) 5. maddesine göre, gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir. Gebelik süresi on haftadan fazla ise rahim ancak gebelik, annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı hallerde doğum ve kadın hastalıkları uzmanı ve ilgili daldan bir uzmanın objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporları ile tahliye edilir. Derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya hayati organlardan birisini tehdit eden acil hallerde durumu tespit eden yetkili hekim tarafından gerekli müdahale yapılarak rahim tahliye edilir. Ancak, hekim bu müdahaleyi yapmadan önce veya mümkün olmadığı hallerde müdahaleden itibaren en geç yirmidört saat içinde müdahale yapılan kadının kimliği, yapılan müdahale ile müdahaleyi icabettiren gerekçeleri illerde sağlık ve sosyal yardım müdürlüklerine, ilçelerde hükümet tabipliklerine bildirmeye zorunludur.” Müdahale gebe kadının iznine, küçüklerde küçüğün rızası ile velinin iznine, vesayet altında bulunup da reşit veya mümeyyiz olmayan kişilerde reşit olmayan kişinin ve vasinin rızası ile birlikte sulh hâkiminin izin vermesine bağlıdır (m. 6). Ancak akıl maluliyeti nedeni ile şuur serbestisine sahip olmayan gebe kadın hakkında rahim tahliyesi için kendi rızası aranmaz. Veli veya sulh mahkemesinden izin alma zamana ihtiyaç gösterdiği ve derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya hayati organlardan birisini tehdit eden acil hallerde izin şart değildir.
Yaşama hakkına müdahale yöntemlerinden biri olan "organ ve doku nakli" hangi durumlarda yürürlüğe girer?
Ülkemizde organ ve doku nakli, 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, saklanması Aşı- lanması ve Nakli Hakkında Kanun’la (RG: 3.6.1979-16655) düzenlenmiştir. Türk hukuk sisteminde beyin ölümünün gerçekleştiği durumlarda organ naklinin söz konusu olabileceği kabul edilmektedir. Yapılan tüm müdahalelere karşın kişinin iyileşmesinin olası olmadığı, tüm yaşam fonksiyonlarının durduğu ve yaşam destek üniteleri ile kalbin çarpmasının veya nefes almanın olası olduğu durumlarda beyin ölümünün gerçekleştiği kabul edilmektedir.
2238 sayılı Kanun’a göre, 18 yaşını doldurmamış ve ayırt etme gücü olmayan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır (m. 5). Onsekiz yaşını doldurmuş ve ayırt etme gücü olan bir kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur (m.6). Vericinin yaşamını mutlak surette sona erdirecek veya tehlikeye sokacak olan organ ve dokuların alınması, yasaktır (m.8). Ölüden organ veya doku alınabilmesi için, öncelikle tıbbi ölümün gerçekleştiğine, nörolog/nöroşirürjiyen, anesteziyolji/ reanimasyon veya yoğun bakım uzmanından oluşan iki hekim tarafından kanıta dayalı tıp kurallarına uygun olarak oy birliği ile karar verilmesi gerekir (m. 11). Ölen kişi, sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ veya doku alınabilir. Aksine bir vasiyet ibraz edil- medikçe yoksa kornea gibi ceset üzerinde bir değişiklik yapmayan dokular alınabilir. Ölü, sağlığında kendisinden ölümünden sonra organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belirtmişse organ ve doku alınamaz (m.14).
Yaşama hakkının sınırları nedir?
Yaşama hakkının sınırları, AY m. 17/2 ve İHAS m. 2/1,2’de gösterilmiştir. Anayasaya göre, herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz. Meşru müdafaa hâli, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.
Uluslararası ve bölgesel metinlerde yasaklanan yedi çeşit davranış nedir?
Uluslararası ve bölgesel metinlerde yedi çeşit davranış/işlem yasaklanmaktadır. Bunlar; işkence, zalimane muamele, insanlık dışı muamele, aşağılayıcı muamele, zalimane ceza, insanlık dışı ceza ve aşağılayıcı cezadır.
İşkencenin tanımı nedir?
İşkence 1984 tarihli İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık dışı ve Aşağılayıcı Muamele ve Cezaya Karşı BM Sözleşmesi’nde tanımlanmıştır. Buna göre işkence, “bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan her hangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren her hangi bir fiildir. Kanuni yaptırımlardan kaynaklanan veya yaptırımın doğasında bulunan veya bu yaptırımlarla rastlaşan acı veya ıstırap, işkence sayılmaz.”
Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının korunması ne demektir?
Herkes kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına Sahiptir. “Özgürlük hakkı”, klasik olarak, kişinin fiziki hürriyetini (bireysel özgürlük) ifade eder. “Özgürlük hakkı”, kişinin hürriyetinden keyfi bir şekilde mahrum bırakılmaması; “güvenlik hakkı” ise, özgürlük hakkının kullanılmasının devlet organlarından kaynaklanan keyfi ve hukuk dışı müdahalelere karşı korunması amacını taşır. Özgürlük ve güvenlik bir paranın yazı ve turası gibidir.
Uluslararası, bölgesel ve ulusal insan hakları hukuku belgelerinde belirtilen ve iç hukuka göre kanunlarla düzenlenmiş bulunan özgürlükten yoksun bırakılabilecek hâller nelerdir?
Uluslararası, bölgesel ve ulusal insan hakları hukuku belgelerinde belirtilen ve iç hukuka göre kanunlarla düzenlenmiş bulunan özgürlükten yoksun bırakılabilecek hâller şunlardır:
- Herkes, yetkili mahkemece verilmiş cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi amacıyla usulüne uygun olarak özgürlüğünden yoksun kılınabilir.
- Bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişi yakalanabilir veya tutuklanabilir.
- Bir suç işlediği hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
- Bir kimsenin, usulüne aykırı şekilde ülkeye girmekten alıkonulması amacıyla veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutuklanması mümkündür.
- Bir küçüğün gözetim altında eğitim ve ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi amacıyla hürriyeti kısıtlanabilir.
- Kamu sağlığının korunması veya suç eğilimine ortam teşkil eden durumların önlenmesi için, bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin, tedavi ya da eğitim amacıyla kanuna uygun olarak tutuklanmaları mümkündür.
Özel hayatın gizliliğini kapsayan unsurlar nelerdir?
Maddi ve manevi varlığını geliştirebilmesi, toplum hayatı bakımından kendisi için hedeflediği yere ulaşabilmesi ve uygun gördüğü şekilde yaşayabilmesi için kişinin sadece ailesi, yakınları, arkadaşları ve kendisinin seçtiği çevrenin içinde yaşama ve hayatının başkaları tarafından bilinmemesini isteme hakkı kişinin özel hayat hakkını oluşturur.
Özel hayatın gizliliği genellikle, kişinin üstünün, özel kâğıt ve eşyasının aranamaması ve bunlara el konulamaması, konutuna girilememesi ve özel haberleşmelerinin gizliliğine dokunulamaması gibi üç unsuru kapsar. Anayasanın 20, 21 ve 22’nci maddelerinde de sırasıyla bu unsurlar teminat altına alınmış; özellikle AY m. 20/1/de, “Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Aile hayatı ile özel hayat kavramlarının nitelikleri birbirinden hangi anlamda farklıdır?
Aile hayatı ile özel hayat kavramlarının nitelikleri birbirinden farklıdır. Kişinin aile hayatı, aile olarak beraber yaşadığı bireylerin katılmasıyla gerçekleşen ve aile topluluğunun süje olarak yer aldığı faaliyetlerden oluşmaktadır. Örneğin, ana, baba ve çocuklar arasında çıkan sorunlar aile hayatı kapsamına girmektedir. Sadece aileyi ilgilendiren bu gibi hususların başkaları tarafından öğrenilmesi, bilinmesi ve izlenmesi doğru değildir. İHAM kararlarına göre, aile sadece evlilik üzerine kurulu bir kavram değildir ve diğer fiili ilişkileri de kapsar. Birlikte yaşayan bir erkek ve kadın, evlilik dışında fiili olarak birlikte olsalar bile, bir aile teşkil eder ve özel hayatın gizliliği hakkının korunmasından yararlanır. Ancak, evliliğe dayanmayan aile hayatı ile evliliğe dayanan aile hayatının hukuki açıdan eş tutulması mümkün değildir. İki kişinin bir arada yaşamasının aile olarak değerlendirilebilmesi için, bu çiftlerin bir arada yaşayıp yaşamadıkları, ilişkilerinin süresi, birbirlerine çocuk sahibi olma konusunda söz verip vermedikleri gibi bazı faktörlerin dikkate alınması gerekir. Aile kavramı, aynı zamanda, büyük anne, büyük baba ve torun gibi bir ailede önemli rol oynayan yakın akrabaları da içerir. Homoseksüel ilişkiler, düzenli olsa bile, aile kavramına girmez.
Konut dokunulmazlığı hakkı neyi ifade eder?
Konut dokunulmazlığı, hiç kimsenin konutuna izinsiz girilememesini, arama yapılamamasını ve buradaki eşyalara el konulamamasını ifade eder. Buna göre, ev sahibinin izni olmadığı sürece hiç kimsenin evine girilemez, hangi amaçla olursa olsun orada faaliyette bulunulamaz. Ev sahibinin aksi yöndeki davranışları engelleme hakkı vardır. “Mesken masuniyeti” adı verilen bu hak, eski dönemlerden bu yana bilinen haklardandır. Kişinin konutunu seçme hakkı, özel hayat hakkı tarafından korunmaktadır.
Yerleşme ve seyahat hürriyeti hangi hakları kapsamaktadır?
Yerleşme ve seyahat hürriyeti dört farklı hakkı kapsamaktadır. Bunlar; kişinin ülkesi içinde seyahat hakkı, bir yerleşim yeri seçme hakkı, ülkesi de dahil herhangi bir ülkeden ayrılma hakkı ve ülkesine giriş hakkıdır. Devlet bu hakları sadece kamu kurum ve kuruluşlarının değil, aynı zamanda özel kişilerin müdahalesinden de korunması için güvence altına alması gerekir.
Yerleşme ve seyahat hürriyetinin sınırlılığı nerede başlar?
Yerleşme ve seyahat hürriyeti sınırsız değildir. Bu nedenle, insan haklarıyla ilgili uluslararası, bölgesel ve ulusal hukuk kurallarında, hem yerleşme hem de seyahat hürriyetinin bazı sınırları düzenlenmiş bulunmaktadır. İHEB yerleşme ve seyahat haklarının, ahlak, kamu düzeni ve genel refahı sağlamak amacıyla sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir (m.29, 30). KSHS m. 12/3, bu hak ve özgürlüklerin, “milli güvenlik”, “kamu düzeni”, “kamu sağlığı”, “kamu ahlakı” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” amacıyla kanunla sınırlanabilmesi konusunda devletlere yetki vermiştir. Ayrıca, Sözleşme, sınırlamaların demokratik bir toplum için gerekli olması gerektiğini hükme bağlamaktadır. İHAS Ek Protokol m. 2/3 ve AİHS m. 22/3, KSHS m. 12/3’te sayılan nedenlere, “kamu güvenliği” ve “suçların önlenmesi” nedenlerini de eklemektedir. AfİHHŞ ise kamu düzeni yerine “kanun ve düzen” kavramını benimsemekte ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlama nedeninden bahsetmemektedir.
Düşünce (ifade) hürriyeti teorik olarak hangi ögelerden oluşur?
Düşünce (ifade) hürriyeti teorik olarak, düşüncelere ve bilgilere ulaşma, (haber alma, bilgi edinme) düşüncelerinden ötürü kınanmama (kanaat hürriyeti) ve düşüncelerini açıklama, yayma ve başkalarına aşılama (ifade hürriyeti) gibi üç temel ögeden oluşur.
Din ve vicdan hürriyeti hangi hürriyetleri içerir?
Din ve vicdan hürriyeti şu hürriyetleri içerir:
- Herkes din ve vicdan hürriyetine sahiptir. Din ve vicdan hürriyeti bireylerin is- tedikleri din ve inancı benimseme, dini bir inanca sahip olmama ve dinlere karşı ilgisiz olmayı da kapsar.
- Bireylerin dini inanç ve kanaatlerini yaymak üzere başkalarına tebliğ ve telkinde bulunabilmesi dini inanç ve kanaatlerin açıklanması çerçevesinde din ve vicdan hürriyetinin kapsamındadır.
- Din ve vicdan hürriyeti, kendi başına veya başkaları ile birlikte toplu olarak ve aleni veya gizli bir şekilde ibadet etme, gereklerine uyma, uygulama, öğretme yoluyla açığa vurma özgürlüğünü de içerir.
- Ailelerin (ana-babaların) veya vasilerin, dini inanç ve kanaatlerine uygun bir şekilde, çocuklarının dini ve ahlaki eğitim almalarını isteme hürriyetleri bulunmaktadır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı ve hürriyetinin korunması amacıyla hangi ilke ve kurallar getirilmiştir?
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı ve hürriyetinin korunması amacıyla, uluslararası ve bölgesel metinlerle ulusal hukuk kurallarında, bazı ilke ve kurallar getirilmiştir. Buna göre; öncelikle toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı ve hürriyetinin sınırlanması kanunla yapılacaktır . Ayrıca, hakkın sınırlanmasında sebebe bağlılık ilkesi geçerlidir. Hem uluslararası hem de bölgesel sözleşmelere göre, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasına ulusal güvenliği veya kamu güvenliğini, kamu düzenini, genel sağlık ve veya ahlakı veya başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma amacı taşıyan, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukuka uygun olarak getirilen sınırlamaların dışında başka hiç bir sınırlama konamaz. AY m. 13’e göre, “temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın, yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir”. AY m. 34/2’ye göre toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ancak milli güvenliğin, kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, suçun önlenmesi, genel ahlâkın, genel sağlığın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla ve ancak kanunla sınırlanabilir. Yapılan sınırlamalar, anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz (AY m. 13).
Örgütlenme hürriyeti tanımı nedir?
Örgütlenme hürriyeti, siyasi, dini, ideolojik, ekonomik, iş, sosyal, sportif, kültürel ve mesleki menfaatlerini gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmek suretiyle bireylerin toplu olarak kullandıkları temel bir hürriyettir. Bireyler, belli bir alandaki menfaatlerini korumak amacıyla toplu bir şekilde hareket etmek üzere hukuki bir varlık (dernek, kulüp, sendika, birlik, parti vs.) kurmak suretiyle örgütlenme hürriyetini kullanabilecekleri gibi, kurulmuş bir dernek, sendika, vakıf, kulüp ya da partiye üye olmak suretiyle de kullanılabilirler.
Hak arama hürriyetinin koşulu nedir?
Bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme, mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme, yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan hak arama hürriyetinin olmazsa olmaz koşuludur. Hak arama hürriyetinin bir gereği olan mahkemeye erişim hakkı, yargılama sonunda verilen kararın etkili bir şekilde aynen ve gecikmeksizin uygulanmasını da gerektirir. Mahkeme kararlarını uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler, mahkemeye erişim hakkını da anlamsız kılar.
Adil yargılanma hakkı nasıl tanımlanabilir?
Adil yargılanma hakkı, imkanlar ölçüsünde gerçekleri yansıtabilmesi için, uyuşmazlığın tarafları arasında fiili ve hukuki bir fark gözetmeksizin iddia ve savunmaların eşit ölçülerde ve karşılıklı olarak yapıldığı dürüst bir yargılama olarak tanımlanabilir.
Uluslararası ve bölgesel insan hakları hukuku metinlerinde hak arama ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmaktadır. Adil yargılanma hakkı, askeri, özel veya sivil, idari ayrımı olmaksızın tüm mahkemelerdeki yargılama faaliyetlerine uygulanmaktadır.
Uluslararası ve ulusal hukuk kurallarına göre gözaltına alınan ya da tutuklanan kimselere, tutulu bulunduğu sırada tanınan haklar nelerdir?
Uluslararası ve ulusal hukuk kurallarına göre gözaltına alınan ya da tutuklanan kimselere, tutulu bulunduğu sırada tanınan haklar şunlardır:
- Gözaltına alınan ya da tutuklanan kimselere, tutuklanma esnasında, hürriyetinden yoksun bırakılma (gözaltına alınma ya da tutuklanma) sebepleri ile bunların dayanakları, anlayacakları dille yazılı, bunun mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim önüne çıkarılıncaya kadar bildirilmelidir.
- Gözaltına alınan ya da tutuklanan kişilerin derhal bir hâkimin ya da hukuken yargılama yetkisine sahip başka bir görevlinin önüne çıkarılma hakkına sahiptir.
- Uluslararası, bölgesel ve ulusal insan hakları hukuku belgelerine göre, hürriyetinden yoksun bırakılan herkesin, tutukluluğun hukukiliğine itiraz etmek için mahkemeye başvurma hakkı vardır.
- Hukuka aykırı olarak yakalanan ya da tutuklanmak suretiyle hürriyetinden yoksun kılınan herkes tazminat isteme hakkına sahiptir.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 7 Gün önce comment 0 visibility 160
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 361
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 1 visibility 988
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1314
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20191
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25854
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14706
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12653
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12648
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10587