Medeni Hukuk 1 Dersi 8. Ünite Özet

Evlilik Birliğinin Sona Ermesi, Boşanma Ve Sonuçları, Soybağı, Evlat Edinme, Velayet Ve Vesayet

Evlilik Birliğinin Eşlerden Birinin Ölümü, Gaipliği veya Cinsiyet Değiştirmesi ile Sona Ermesi

Eşlerden birinin ölümü: Evlilik birliğinin en doğal sona erme nedenlerinden biri ölümdür. Sağ kalan eş evli olmaktan çıkarak dul statüsüne geçer. Aynı zamanda sağ kalan eş, ölen eşin mirasçısı olur. Eşlerden biri hakkında mahkemeden veya mahallin en büyük mülki amirinden alınmış ölüm karinesi varsa yine evlilik birliği kendiliğinden sona erer.

Eşlerden birinin gaipliği: Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan (beş yıl) bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir. Kişilerden birisinin gaipliğine karar verilmesiyle evlilik kendiliğinden ortadan kalkmaz. Gaipliğine karar verilen kişinin eşi ya gaiplik başvurusu ile birlikte ya da gaiplik kararından sonra “evliliğin feshi davası” açmalıdır. Eş, mahkemece evliliğin feshine karar verilmedikçe yeniden evlenemez.

Eşlerden birinin cinsiyet değiştirmesi: Medeni Kanunumuzun 40. maddesine göre evli olan kişiler esasen cinsiyet değiştiremezler. Buna rağmen cinsiyet değiştirilecek olursa evliliğin kendiliğinden sona ermiş olduğunu kabul etmek gerekir.

Evlenmenin Yokluğu

Bir hukuki işlemin meydana gelebilmesi için gerekli kurucu unsurlardan bir veya bir kaçının eksik olması durumuna yokluk denir. Yokluk bir geçersizlik türü değildir. Zira geçersizlikten söz edebilmek için bir evlenme akdinin yapılmış gerekir. Oysa evlilik bakımından aranan kurucu unsurlardan bir veya birkaçının olmaması halinde, yokluk karşımıza çıkar.

Bu durumda ortada bir evlilik olmadığından, bu fiili durumu ortadan kaldırmak için bir dava açmaya da gerek yoktur. Bu haller şunlardır:

  • Evliliğin aynı cinsten iki kişi arasında yapılmış olması,
  • Evlenmenin resmi memur önünde yapılmamış olması,
  • Nişanlılardan (taraflardan) birinin evlenme yönündeki olumlu iradesini açıklamamış olması.

Evlilik Birliğinin Evlenmenin Geçersizliği ile Sona Ermesi

Yokluktan farklı olarak, geçersiz bir evlilik esasen meydana gelmiştir. Ancak bu evlilik batıl bir evlenmedir, diğer bir ifade ile butlan yaptırımına tabi tutulmuştur. Butlan (kesin hükümsüzlük), hukuksal işlemin kanunun öngördüğü geçerlilik öğelerinin kanunun öngördüğü nitelikte olmaması haline bağlanan sonuçtur. Medeni Kanunumuz evlilik bakımından “mutlak butlan” ile “nisbi butlan” hallerini ayrı ayrı düzenlemiştir.

Mutlak butlan sebepleri şunlardır:

  • Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması (mevcut evlilik),
  • Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması,
  • Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığının bulunması,
  • Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması.

Yukarıda sayılan dört durumdan birinin olması halinde, mutlak butlan davası açılır.

Nisbi butlan sebeplerinin bulunması halinde de evlilik, iptal davası açmak suretiyle ortadan kaldırılabilir. Ancak, mutlak butlandan farklı olarak nisbi butlanı her ilgili değil, ancak eşler veya sadece bir durumda da yasal temsilci ileri sürebilir. Bunun temel sebebi nisbi butlan hallerinin, mutlak butlan hallerinden farklı olarak, kamu düzenini, ilgilendiren haller olmamasıdır.

Medeni Kanunumuzun 148-150. maddesine göre aşağıdaki durumlarda eşlerden biri nisbi butlana dayanarak evlenmenin sona erdirilmesini hâkimden isteyebilir:

  • Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir (TMK. m. 148).
  • Eşlerden birinin herhangi bir sebeple iradesi bozulmuşsa (irade bozukluğu yanılma, aldatmaya veya korkutmaya dayanabilir vb.) iradesi bozulan eş evlenmenin iptalini dava edebilir.
  • Son nisbi butlan sebebi de yasal temsilcinin izninin bulunmamasıdır.

Butlan kararının hukuki sonuçları: Batıl bir evlilik ancak hâkimin kararıyla sona erer. Gerek mutlak butlan gerek nisbi butlan hallerinde evlenme, hâkimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur. Mahkemece butlanına karar verilen bir evlilikten doğan çocuklar, ana ve baba iyiniyetli olmasalar bile evlilik içinde doğmuşlar sayılırlar. Çocuklar ile ana ve baba arasındaki ilişkilere boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır. Evlenmenin butlanına karar verilirse, evlenirken iyiniyetli bulunan eş bu evlenme ile kazanmış olduğu kişisel durumunu korur. Evliliğin butlanı sonucunda, eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Evlenmenin butlanının dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.

Evlenmenin butlanı davasında, yetki ve yargılama usulü bakımından borçlanmaya ilişkin hükümler uygulanır. Bu davalarda yetkili mahkeme eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

Boşanma

Evlilik birliğinin, eşler hayattayken ve butlan sebeplerinden herhangi biri olmaksızın hâkim kararı ile sona erdirilmesine boşanma denir. Boşanmanın özel ve genel olmak üzere iki farklı sebebi bulunmaktadır.

Boşanmanın özel sebepleri:

  1. Zina
  2. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
  3. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme
  4. Terk
  5. Akıl hastalığı.

Boşanmanın genel sebepleri:

  1. Evlilik birliğinin temelden sarsılması
  2. Eşlerin boşanma konusunda anlaşması (anlaşmalı boşanma)
  3. Ortak hayatın yeniden kurulamaması (Fiili Ayrılık).

Boşanma davası ve boşanmanın sonuçları: Boşanma sebeplerine dayanarak boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir. Boşanma davası açmak şahsa sıkı sıkıya bağlı olan haklardan biridir. Bu nedenle sınırlı ehliyetsizler bu davayı kural olarak yasal temsilcilerinin izni olmadan açabilirler. Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hâkim boşanmaya veya evlilik birliğinin devam edebileceğine kanaat getirdiği takdirde ayrılığa karar verir.

Boşanma halinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hâkimden bekârlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hâkim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Boşanma kural olarak kadının vatandaşlığına etki etmez.

Boşanmanın kendiliğinden olmayıp, ancak ilgilinin talebi ile ortaya çıkan sonuçlarından biri nafaka ve bazı durumlarda tazminattır. Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı ağır surette saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan ayrıca manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün nafaka ödeme borcunun doğması için kusuru aranmaz. Aksi kararlaştırılmadığı sürece yoksulluk nafakası kural olarak irat şeklinde ödenecektir.

Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi gerekir. Eşlerin birbirlerinden olan miras hakları sona erer. Ana baba ile çocuk arasındaki ilişkiler boşanma sonrasında yeniden düzenlenir.

Soybağı Kavramı Ve Soybağının Kurulması

Soybağı, birbirlerinin soyundan gelen iki kişi arasındaki bağı ifade eden bir terimdir. Meydana geliş biçimine göre ise soybağı, “doğal soybağı ve “yapay soybağı” olarak ikiye ayrılabilir. Doğal soybağı, çocukla ana ve babası arasında doğumla meydana gelen soybağını ifade eder. Yapay soybağı ise, çocuk ile ana veya baba arasında yahut ana-baba durumunda olan kimseler arasında bir hukuki işlem sonucunda dolaylı olarak kurulan soybağıdır. Evlat edinme sonucunda evlatlık ile evlat edinen arasında oluşan soybağı, bu anlamda yapay soybağıdır.

Çocuk ile ana arasında soybağı, kan bağına dayanır ve doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur. Soybağı doğal yolların haricinde, ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulabilir.

Evlilik birliği devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Koca, soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır. Çocuk da soybağının reddi davasını açma hakkına sahiptir. Bu dava ana ve kocaya karşı açılır.

Soybağının reddedilmesi süreye bağlanmıştır. Buna göre koca, doğumu ya da baba olmadığını öğrendiği andan itibaren bir yıl içinde soybağını reddetmelidir. Çocuk ise ergin olduğu tarihten itibaren bir yıl içinde soybağını reddedebilir.

Tanıma

Tanıma, kanunun aradığı şekiller çerçevesinde bir çocuğun kendisinden olduğunun baba tarafından ilgili makamlara açıklanmasıdır. Tanıma şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup tek taraflı irade beyanıyla kullanılan, tek taraflı hukuki bir işlem niteliğini taşır. Tanıma, geçmişe etkili olarak çocuğun ana rahmine düştüğü andan itibaren hüküm ifade eder. Evlilik dışı doğan çocuğun doğal babası tarafından gerçekleştirilecek olan tanıma, babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senette veya vasiyetinde yapacağı beyanla olur.

Tanıyan, irade bozukluğu hallerinden biri sebebiyle tanımayı gerçekleştirmişse, yanılma, aldatma veya korkutma sebeplerinden birini ileri sürerek tanımanın iptalini dava edebilir. İptal davası anaya ve çocuğa karşı açılır. Ayrıca ana, çocuk ve çocuğun ölümü halinde altsoyu, Cumhuriyet savcısı, Hazine ve diğer ilgililer tanımanın iptalini dava edebilirler. Dava tanıyana, tanıyan ölmüşse mirasçılarına karşı açılır

Babalık Davası

Babalık davası yoluyla, çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ve çocuk isteyebilirler. Dava babaya, baba ölmüşse mirasçılarına karşı açılır. Babalık davası, Cumhuriyet savcısına ve Hazineye; dava ana tarafından açılmışsa kayyıma; kayyım tarafından açılmışsa anaya ihbar edilir. Davalının, çocuğun doğumundan önceki üçyüzüncü gün ile yüz sekseninci gün arasında ana ile cinsel ilişkide bulunmuş olması, babalığa karine sayılır. Bu sürenin dışında olsa bile fiili gebe kalma döneminde davalının ana ile cinsel ilişkide bulunduğu tespit edilirse yine aynı karine geçerli olur. Davalı, çocuğun babası olmasının olanaksızlığının veya bir üçüncü kişinin baba olma olasılığının kendisininkinden daha fazla olduğunu ispatlarsa karine geçerliliğini kaybeder. Babalık davası, çocuğun doğumundan önce açılabileceği gibi sonra da açılabilir. Ananın dava hakkı, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle düşer. Çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Bir yılık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.

Medeni Kanunun 304. maddesi ile getirilen hükme göre ana, babalık davası ile birlikte veya ayrı olarak baba veya mirasçılarından aşağıdaki giderlerin karşılanmasını isteyebilir:

  • Doğum giderleri,
  • Doğumdan önceki ve sonraki altışar haftalık geçim giderleri,
  • Gebelik ve doğumun gerektirdiği diğer giderler.

Evlat Edinme

Evlat edinme yolu ile evlat edinen ile evlatlık arasında yapay bir soybağı doğar. Kanun, küçüklerin evlat edinilmesi ile erginlerin evlat edinilmesini farklı şartlara tabi tutmuştur. Evlat edinme sonucu, evlatlık ile ana baba veya evlatlık ile ana ya da baba arasında kurulan soybağının, evlat edinmenin kesinleşmesinden sonra kural olarak ortadan kaldırılması mümkün değildir.

Evlat edinmenin şekli ve usulü: Evlat edinme kararı, evlat edinenin oturma yeri; birlikte evlat edinmede eşlerden birinin oturma yeri mahkemesince verilir. Mahkeme kararıyla birlikte evlatlık ilişkisi kurulmuş olur. Evlat edinme başvurusundan sonra evlat edinenin ölümü veya ayırt etme gücünü kaybetmesi, diğer koşullar bundan etkilenmediği takdirde evlat edinmeye engel olmaz. Başvurudan sonra küçük ergin olursa, koşulları daha önceden yerine getirilmiş olmak kaydıyla bu işleme küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin hükümler uygulanır. Evlat edinmeye, ancak esaslı sayılan her türlü durum ve koşulların kapsamlı biçimde araştırılmasından, evlat edinen ile edinilenin dinlenmelerinden ve gerektiğinde uzmanların görüşünün alınmasından sonra karar verilir (TMK. m. 316). Hâkimin yapacağı araştırmada özellikle evlat edinen ile edinilenin kişiliği ve sağlığı, karşılıklı ilişkileri, ekonomik durumları, evlat edinenin eğitme yeteneği, evlat edineni evlat edinmeye yönelten sebepler ve aile ilişkileri ile bakım ilişkilerindeki gelişmeler incelenmeli ve tüm bu hususlar açıklığa kavuşturulmalıdır. Evlat edinenin altsoyu varsa, onların evlat edinme ile ilgili tavır ve düşünceleri de değerlendirilir.

Evlat edinme ile birlikte ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlat edinene geçer. Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur. Evlat edinenin altsoyu gibi saklı paylı mirasçıdır. Ancak evlat edinen evlat edinilenin mirasçısı olamaz, diğer bir ifade ile tek yönlü mirasçılık söz konusudur. Ayrıca evlat edinilenin kendi kan bağı ile bağlı olduğu ailesi ile de mirasçılığının devam edeceğini kanun koyucu düzenlemiştir.

Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir. Küçüklerin evlat edinilmesinde velayet hakkı evlat edinene geçer. Çocuğun tüm bakımı ve mallarının idare edilmesi evlat edinene ait olur.

Velayet

Velayet, küçük veya ergin kısıtlıların gerek kendilerine ve gerekse mallarına özen gösterilmesi ve onların temsil edilebilmesi için kanunen ana ve babaya yüklenen yükümlülükleri ve verilen yetki ile hakları ifade eder. Velayet ana ve babaya eşit olarak verilmiştir. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Ana ve baba evli değilse kural olarak velayet anaya aittir. Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda, doğrudan çocuğun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar. Ana ve baba, çocuğu olanaklarına göre eğitirler ve onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişimini sağlar ve korurlar. Çocuğun dini eğitimini belirleme hakkı da ana ve babaya aittir. Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, velayet kaldırılır. Medeni Kanunun 348. maddesine göre, çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim aşağıdaki hallerde velayetin kaldırılmasına karar verebilir:

  • Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, özürlü olması, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi,
  • Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlü lüklerini ağır biçimde savsaklaması.

Velayet ana ve babanın her ikisinden kaldırılınca vasi atanır.

Vesayet

Vesayet de velayet gibi bir yasal temsilcilik türüdür. Vasi, velayette olduğu üzere, vesayeti altındaki kimsenin kişiliğine ve mallarına özen gösterme ve kişiliği temsil etme hak ve yükümlülüklerine sahiptir. Vesayet kural olarak kısıtlılar istisnai olarak da küçükler hakkında geçerlidir. Vesayet, bir taraftan velayet altında bulunmayan küçükleri, diğer taraftan çeşitli nedenlerden dolayı kendi kendilerini ve mallarını yönetmekten aciz durumda olan kişileri korumayı amaçlayan bir kurumdur. Velayet hısımlıktan doğduğu halde, vesayet mahkeme kararıyla doğar. Vesayet esasen kamu vesayeti ve aile vesayeti olarak ikiye ayrılır. Başlıca vesayet organları;

  • Vesayet daireleri,
  • Vasi ve Kayyım,
  • Yasal danışmanlıktır.

Ana ve baba evli değilse velayet anaya aittir. Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velayet kendisinden alınmışsa hâkim, çocuğun çıkarının gereklerine göre, vasi atar veya velayeti babaya verir. Velayet altında bulunmayan her küçük vesayet altına alınır.

Ergin bir kişi hakkında kısıtlılık kararı verilebilmesi için kanunda belirtilen kısıtlılık sebeplerinden birinin varlığının yanı sıra sosyal bir sebebin de varlığı aranmaktadır. Buna göre kişinin kısıtlanması için her halde, işlerini göremeyecek durumda olması ve bu nedenle korunmaya ve sürekli bakıma ihtiyaç duyması ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokuyor olması gerekir.

Kısıtlanma sebeplerine gelince, akıl hastalığı ve zayıflık bu sebeplerin başında gelir. Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin de yine kısıtlanır. Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır. Son kısıtlanma sebebi ise istek üzerine kısıtlanmadır. Yaşlılığı, engelliliği, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin de kendisinin kısıtlanmasını isteyebilir.

Vesayet organları, yukarıda belirtildiği gibi, vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır. Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanan, sınırlı bir görev alanı bulunan kişidir. Medeni Kanun iki farklı kayyımlık türü düzenlemiştir. Bunlar temsil kayyımlığı ve yönetim kayyımlığı olarak adlandırılır.

Yasal danışmanlık, niteliği gereği vesayetle ilgili bir kurumdur. Medeni Kanunumuzun 429. maddesine göre, kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülen ergin bir kişiye kanunda sayılan işler bakımından görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır

Küçük üzerindeki vesayet, onun ergin olmasıyla kendiliğinden sona erer. Erginliğe mahkemece karar verilmiş ise, mahkeme aynı zamanda küçüğün hangi tarihte ergin olacağını tespit ve ilan eder. Özgürlüğü bağlayıcı cezaya çarptırılmış olmak sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis halinin sona ermesiyle yine kendiliğinden ortadan kalkar. Diğer kısıtlılar üzerindeki vesayet, ancak yetkili vesayet makamının kararıyla sona erer. Vesayeti gerektiren sebebin ortadan kalkması üzerine vesayet makam› vesayetin sona ermesine karar verir. Kısıtlı veya ilgililerden her biri, vesayetin kaldırılması isteminde bulunabilir.

Kısıtlama kararı ilan edilmişse, kaldırılması da ilan olunur. Fiil ehliyetinin yeniden kazanılması, ilanın yapılmasına bağlı değildir.

Görevi sona eren vasi, yenisi göreve başlayıncaya kadar zorunlu işleri yapmakla yükümlüdür. Vasi, görevini ağır surette savsaklar, yetkilerini kötüye kullanır veya güveni sarsıcı davranışlarda bulunur ya da borç ödemede acze düşerse, vesayet makamı tarafından görevden alınır. Vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile vasiyi görevden alabilir.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v