İşletme Hukuku Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Borç İlişkisi, Borçların Doğumu Ve Sözleşmeler
Borç kavramını dar anlamıyla ve geniş anlamıyla açıklayınız.
Borçlar Kanununda borç ilişkileri düzenlenmiş ancak, borç ve borç ilişkisi kavramları tanımlanmamıştır. Doktrinde borç kavramı geniş anlamda ve dar anlamda olmak üzere iki farklı anlamda kullanmaktadır. Geniş anlamda borç “borç ilişkisi” kavramını, dar anlamda borç ise bir borç ilişkisindeki çeşitli borçlardan her birini ifade etmektedirler.
Borç ilişkisi kavramını tanımlayınız.
Borç ilişkisi, bir kişiyi diğer bir kişiye bir edimi yerine getirme yükümlülüğü altına sokan hukuksal bir bağdır.
Borç ilişkisinin unsurları nelerdir? Bu unsurları kısaca tanımlayınız.
Borç ilişkisinde üç unsur vardır. Bunlar alacaklı, borçlu ve edimdir.
- Alacaklı, aralarındaki borç ilişkisine dayanarak borçludan, borcun ifasını yani edimin yerine getirilmesini istemek hakkına sahip olan taraftır.
- Borçlu, aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla, alacaklıya karşı bir edimi yerine getirmekle yükümlü olan taraftır.
- Edim ise borç ilişkisi nedeniyle alacaklının borçludan isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü olduğu davranış biçimi, diğer bir deyiş ile borçlunun borcunun konusudur.
Edimin konusu ne olabilir? Örnekleyerek açıklayınız.
Borcun konusu olan edim, bir şeyi vermeye, yapmaya veya yapmamaya ilişkin olabilir. Borçlunun, alacaklıya karşı yerine getirmek zorunda olduğu edim, maddi nitelikli olabileceği gibi, manevi nitelikte de olabilir. Örneğin bir şarkıcının bir konser vermeyi yüklenmesi, manevi nitelikli bir edimken; bir satıcının bir mal satıp teslimini yüklenmesi halinde maddi edim söz konusudur.
Edimin unsurları nelerdir? Sıralayınız.
Edimin unsurlarını aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
- Hukuken korunan bir yarar olmalıdır.
- Belli veya belli edilebilir nitelikte olmalıdır.
- Olanaksız olmamalıdır.
- Hukuka aykırı olmamalıdır.
- Ahlaka aykırı olmamalıdır.
- Kişilik haklarına aykırı olmamalıdır.
Edim türleri nelerdir, sıralayınız.
Edim değişik açılardan sınıflandırılmıştır. Buna göre konularına, süresine ve bölünebilmelerine göre olmak üzere 3 tür edim kategorisinden söz edilebilir.
- Konularına göre edim; olumlu edim ve olumsuz edim olmak üzere iki türlüdür. Olumlu edim ayrıca kendi içinde maddi ve kişisel olmak üzere ikiye ayrılır.
- Süresine göre edim ani, sürekli veya dönemli edim olmak üzere üç türlüdür.
- Bölünebilmelerine göre edim bölünebilen ve bölünemeyen edim olmak üzere iki türlüdür.
Olumlu edim kavramını açıklayınız.
Bir şeyi vermek ve bir şeyi yapmak, olumlu bir davranışta bulunmayı gerektirir ve olumlu edim olarak ifade edilir. Olumlu edimde borçlu, bir eylemde bulunmak zorundadır. Örneğin satıcının sattığı malı, satın alan kişiye vermesi, mimarın bir proje hazırlaması, işçinin iş yerinde bir hizmette bulunması olumlu edime örnek oluşturur.
Olumlu edimin türleri nelerdir, anlatınız.
Olumlu edim maddi ve kişisel olmak üzere ikiye ayrılır.
Olumlu edimlerden bazıları borçlunun kendi bedeni veya fikri kuvvet ve yetenekleriyle yerine getirilebilir ki, bu tür olumlu edimlere kişisel edim denir. Örneğin bir mimarın proje çizmeyi, bir işçinin iş görmeyi yüklenmesinde kişisel edim söz konusudur. Kişisel edimlerin borçlunun kendisi tarafından yerine getirilmeleri gerekir. Kişisel edimler borçlunun ölümü halinde mirasçılara da geçmezler.
Doğrudan doğruya borçlunun malvarlığıyla yerine getirilen olumlu edimlere ise, maddi edim adı verilir. Örneğin satıcının satılan malın mülkiyetini alıcıya geçirmesi, bir kimsenin borçlu olduğu parayı ödemesi birer maddi edimdir.
Olumsuz edim nedir? Anlatınız.
Olumsuz edimde borçlu, bir şeyi yapmama veya bir şeye katlanma yükümlülüğü altındadır. Örneğin, iki rakip arasında var olan, belirli bölgelerde birbirleri ile rekabette bulunmayacaklarına ilişkin rekabette bulunmama sözleşmesinde, rakiplerin birbirlerine karşı yükümlülükleri rekabette bulunmamaktır ve bu yükümlü- lük olumsuz edime örnek oluşturur. Olumsuz edim sözleşmeden doğabileceği gibi yasadan da doğabilir.
Ani edim nedir?
Ani edim; edimin, bir defada bir tek eylemle yerine getirilmesidir. Örneğin, satılan malın alıcıya teslimi, alıcının satın aldığı malın bedelini satıcıya ödemesi birer ani edimdir.
Sürekli edim nedir?
Sürekli edim; edimin, zaman içinde devam eden bir davranışla yerine getirilmesidir. Örneğin hizmet sözleşmesinde, işçi sürekli bir edim yerine getirmektedir.
Dönemsel edim nedir?
Dönemsel edim; edimin, zaman içinde düzenli veya düzenli olmayan aralarla yerine getirilmesidir. Örneğin kira sözleşmesinde, kiralayan her ay kira parası ödeyerek dönemsel edim yerine getirmektedir.
Bölünebilen edim nedir?
Bölünebilen edim; edimin konusu olan şeyin niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişiklik olmaksızın parçalara bölünerek yerine getirilmesidir. Örneğin, satıcının sattığı on ton kömürü parçalara bölerek teslim etmesi halinde bölünebilen edim söz konusudur.
Bölünemeyen edim nedir?
Bölünemeyen edim; edimin konusu olan şeyin niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişiklik olmaksızın parçalara bölünerek yerine getirilmesi mümkün olmayan edimdir. Örneğin bir satış sözleşmesinde belirli bir malın (bir yarış atı, otomobil vb.) teslimi söz konusu ise, bölünemeyen edimden söz edilir.
Borç ilişkisinden doğan sorumluluk türleri nelerdir?
Borç ilişkisinden doğan sorumluluk türleri kişi ile sorumluluk ve mal varlığı ile sorumluluk olarak iki türlüdür. Malvarlığı ile sorumluluk ise sınırsız sorumluluk ve sınırlı sorumluluk olarak ikiye ayrılır. Sınırlı sorumlulukta ise konu ile sorumluluk ve miktar ile sorumluluk olmak üzere iki türlüdür.
Kişi ile sorumluluğu anlatınız.
Kişi ile sorumluluk, alacaklının, alacağından dolayı borçlunun kişiliğine el atabilmesidir. Örneğin borçlunun borcu için öldürülmesi, hapsedilmesi gibi. Günümüzde, modern hukuk sistemlerinde kişi ile sorumluluk yoktur.
Mal ile sorumluluğu anlatınız.
Borçlu, edimini kendi isteğiyle yerine getirmediği takdirde alacaklı, İcra ve İflâs Kanunu hükümleri uyarınca devlet gücü yardımıyla borçlunun mallarına el koymak suretiyle alacağını alabilir. Buna mal ile sorumluluk denir. Mal ile sorumluluk, sınırsız sorumluluk ve sınırlı sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılır.
Mal ile sorumluluk türlerinden sınırsız sorumluluğu anlatınız.
Kişisel sorumluluk olarak da ifade edilen sınırsız sorumluluk, borçlunun borcundan dolayı tüm malvarlığı ile sorumlu olmasıdır. Borçlu borcunu ödemezse, alacaklı, borçlunun malvarlığındaki bütün mallara ve haklara cebri icra yoluyla el koyabilir. Ancak, İcra ve İflâs Kanununun 82. maddesine göre, borçlunun yaşamını ve mesleğini sürdürebilmesi için zorunlu olan malları bu sorumluluğun dışında tutulmuştur.
Mal ile sorumluluk türlerinden sınırlı sorumluluğu anlatınız.
Kural borçlunun sınırsız sorumluluğu olmasına karşın, mal ile sorumluluk bazı hallerde belli mallarla veya belli miktarla sınırlanmıştır. Bu tür sorumluluğa sınırlı sorumluluk denir. Bu sorumluluk da belli mallarla sorumluluk ve belli miktarla sorumluluk olarak ikiye ayrılır.
Belli mallarla sorumlulukta borçlu, malvarlığındaki belli mallar ile sorumludur. Bu sorumluluk ya yasadan veya alacaklı ve borçlunun aralarında yapacakları bir anlaşmadan doğabilir. Örneğin TMK m.631’e göre, devlet en son mirasçı sıfatıyla miras bırakanın borçlarından ancak kendisine geçen mallarla sorumludur.
Belli miktarla sorumlulukta borçlu kural olarak bütün mallarıyla sorumlu olmakla beraber, sorumluluğu belli miktarla sınırlandırılmıştır. Örneğin kefalet sözleşmesinde kefilin sorumluluğu bu tür bir sorumluluktur. Çünkü kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, sözleşmede kefilin sorumlu olacağı borç miktarın gösterilmesi zorunludur (TBK m.583).
Türk Borçlar Kanununda düzenlenen borcun kaynakları nelerdir?
Türk Borçlar Kanununda borcun kaynakları üç grup halinde düzenlenmiştir. Bu kaynaklar, hukuksal işlemler (özellikle sözleşmeler), haksız eylemler ve nedensiz zenginleşmedir.
Hukuksal işlem nedir?
Hukuksal işlem, hukuksal bir sonuç elde etmek üzere irade açıklamasında bulunmaktır.
Hukuksal işlemin geçerliliğinin koşullarını anlatınız.
Bir hukuksal işlemin varlığı ve geçerliliği için, bir irade açıklamasına ve bu irade açıklamasının da gerçek iradeyi yansıtmasına gerek duyulur. Bir irade açıklamasında bulunulduğunda bunun her zaman gerçek iradeyi yansıttığı düşünülebilir. Ancak, irade ile bu iradenin açıklanması arasında bazen tarafların isteğiyle bazen de tarafların isteği dışında uygunsuzluk gerçekleşebilir. Bu hallerde hukuksal işlemin geçerli olup olmayacağı özel olarak düzenlenmiştir.
İrade ile beyan arasında tarafların isteğiyle yaratılan uygunsuzluk hali nedir, anlatınız.
İrade ile beyan arasında yaratılan uygunsuzluk ya taraflardan birinin isteği ile ya da her iki tarafın isteği ile yaratılabilir. Taraflardan birinin isteği ile yaratılan uygunsuzluk halleri, şaka beyanı ve gizli kayıttır.
Şaka beyanı nedir?
İrade açıklamasında bulunan, ciddi olmaksızın ve gerçek iradesini açığa çıkarmaksızın abartılı nitelik taşıyan bir açıklamada bulunmaktadır. Kural olarak şaka beyanı geçerli olmamakla birlikte, irade açıklamasının şekli ve niteliği, objektif olarak, karşı tarafça ciddiye alınmasını olanaklı kılıyorsa, geçerlidir.
Gizli kayıt nedir?
Bir kimse irade açıklamasında bulunmasına karşın, açıklama yapma konusunda isteği yoksa diğer bir deyişle istemeyerek bir açıklamada bulunmuşsa, irade açıklaması bağlayıcıdır. Buna gizli kayıt adı verilir. Örneğin bir kimsenin istemediği halde arkadaşı için kefil olduğunu açıklaması bu şekildedir.
Muvazaa nedir? Örnekleyerek açıklayınız.
Tarafların her ikisinin isteği ile yaratılan uygunsuzluk haline muvazaa adı verilir. Bu halde irade açıklamasında bulunan taraflar gerçek iradelerine uymayan bir açıklamada bulunmakta, görünürde bir işlem yaparak üçüncü kişileri aldatmakta ve bu işlemin gerçekte geçerli olmayacağında da anlaşmaktadırlar. Örneğin çocuklarının birinden mal kaçırmak isteyen anne veya babanın tüm mallarını diğer kardeşe satmış gibi göstererek aslında bağışlamaları bu şekildedir.
Hukuksal işlemlerde iradeyi sakatlayan haller nelerdir, anlatınız.
Hukuksal bir işlemi yapan taraf ya da tarafların irade ile beyanları arasında bazen istenmeden yaratılan bir sakatlık bulunabilir. Beyan sahibinin istemi olmaksızın, ortaya çıkan bu sakatlık bazen beyan sahibinin kendinden, bazen de kendisi dışındaki bir kimseden kaynaklanır. İlk halde yanılma (hata), ikinci halde ise, aldatma (hile) ve korkutma söz konusudur (TBK m.30 vd.).
Yanılma nedir ve sonuçları nelerdir? Örnekleyerek açıklayınız.
Belli bir konuda beyanda bulunan kişi, yanlış kanıya sahip olarak açıklamada bulunmaktadır. Örneğin sözleşme kurmak için Ayla yerine Ayşe’ye öneride bulunması, satım sözleşmesi imzalıyorum düşüncesi ile kira sözleşmesi imzalaması gibi. Hatayı yapan taraf bu beyanı ile bağlı değildir. Hatayı yapan taraf, hatayı öğrendikten sonraki bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını karşı tarafa bildirebilir. Yapılan işlem geçersiz olmakla birlikte, hataya düşen taraf karşı tarafın zararını ödemek zorundadır. Dilerse hataya düşen taraf sözleşmeye onay (icazet) da verebilir. Bu durumda sözleşme geçerli hale gelir. Yasa koyucu bütün beyanda hata hallerini dikkate almamıştır. TBK m.30’a göre, ancak, esaslı bir hataya düşülmesi halinde sözleşme geçersiz sayılmaktadır.
Aldatma nedir ve sonuçları nelerdir? Örnekleyerek açıklayınız.
Bir kimseyi, irade açıklamasında bulunmaya, sözleşme yapmaya zorlamak için, bile bile yanlış bir kanaat uyandırılır veya var olan yanlış kanaat devam ettirilir ise, aldatma (hile) söz konusudur. Karşı tarafın aldatması ile sözleşme yapmak zorunda kalan taraf, esaslı olmasa bile, sözleşme ile bağlı değildir (TBK m.36/1). Sözleşmeyi feshedebilir. Üçüncü kişi tarafından yapılan aldatma, karşı tarafça bilinmiyor ve bilmesi de gerekmiyorsa, hileyle sözleşmeyi yapan taraf sözleşme ile bağlı olup, sözleşmeyi feshedemez (TBK m.36/2). Aldatma nedeniyle sözleşme yapan taraf hileyi öğrendikten sonraki bir yıl içinde sözleşmeyi feshedebilir ve varsa zararlarını karşı taraftan talep edebilir; dilerse sözleşmeye onay da verebilir. Ancak, sözleşmeye onay vermesi zararlarını istemesine engel oluşturmaz.
Korkutma nedir ve sonuçları nelerdir? Örnekleyerek açıklayınız.
Korkutma; bir kimsenin yapmak istemediği bir hukuksal işlemin, işlemi yapmadığı takdirde zarar göreceği tehdidi ile zorla yapılmasının sağlanmasıdır. Örneğin bir kimsenin, öldürüleceği tehdidi ile evini satmak zorunda bırakılması bu şekildedir. TBK m.37’ye göre, karşı tarafın veya üçüncü kişinin korkutması ile sözleşme yapan kimse, sözleşmeyle bağlı olmaz ve tehdidin ortadan kalktığı andan itibaren bir yıl içinde, sözleşmeyi feshedebilir; varsa zararlarını karşı taraftan isteyebilir; dilerse sözleşmeye onay da verebilir.
Hukuksal işlemin türlerini anlatınız.
Hukuksal işlemler, hukuksal işleme taraf olanların sayıları bakımından “tek taraflı hukuksal işlemler” ve “çok taraflı hukuksal işlemler” olmak üzere ikiye ayrılır.
Tek taraflı hukuksal işlemlerde iki taraf bulunmaz. Bu işlemlerde, hukuksal bir sonucun doğması için, tek bir kişinin irade açıklamasında bulunması yeterlidir. Örneğin vasiyet tek taraflı bir hukuksal işlemdir. Vasiyeti yapan kimsenin, yasanın belirlediği şekilde, iradesini açıklamasıyla doğar.
Çok taraflı hukuksal işlemlerde ise, birden fazla kimsenin irade açıklamasında bulunması gerekir. Çok taraflı hukuksal işlemler de sözleşmeler ve kararlar olmak üzere ikiye ayrılır.
Sözleşme nedir?
Sözleşme, iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamasında bulunmalarıyla oluşan hukuksal işlemlerdir. Örneğin bir kimsenin beyaz eşya satan bir mağazaya girerek satıcının 500 liraya satmak istediği bir buzdolabını, bu bedelle satın almak istediğini bildirmesi alım-satım sözleşmesinin oluşmasına neden olur.
Karar nedir?
Karar; birden çok kişinin, belli bir hukuksal sonuca yönelik olarak, karşılıklı değil ortak, diğer bir deyişle aynı yönde irade açıklamasında bulunması ile oluşan hukuksal işlemdir. Örneğin bir anonim ortaklığın genel kurulunda, genel kurulu oluşturan kişilerin belli bir yönde irade açıklamasında bulunması bir kararın varlığına neden olur.
Haksız eylem nedir?
Haksız eylem, hukuk düzeninin uygun bulmadığı zarar verici eylemlerdir. Haksız eylem sonucunda, haksız eylemde bulunan ile zarar gören arasında bir borç ilişkisi doğar. Haksız eylemleri iki grupta toplayabiliriz:
- Sözleşmeye aykırı eylemler
- Dar anlamda haksız eylemler.
Sözleşmeye aykırı eylemleri anlatınız.
Sözleşmeye aykırı eylemler, taraflar arasında hukuksal bir ilişkiden özellikle de sözleşmeden doğan hukuksal ilişkinin ortaya çıkardığı yükümlülüklere aykırı olan eylemlerdir. Bu durumda sözleşmeye aykırı davranan kişinin örneğin satıcının sattığı malı belirtilen günde veya hiç teslim etmemesi sözleşmeye aykırı bir eylemdir. Sözleşmeye aykırı davranan bir kimse, bu nedenle karşı tarafın uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğe sözleşmesel sorumluluk adı verilir.
Dar anlamda haksız eylemleri anlatınız.
Dar anlamda haksız eylemler, taraflar arasında var olan bir hukuksal ilişkiye özellikle de sözleşmeye dayanmaksızın, hukuk kurallarına aykırı olan ve başkalarına zarar veren eylemlerdir. Bir kimsenin yaralanması, bir kimseye hakaret edilmesi bu eylemlere örnek olarak verilebilir.
Haksız eylem sorumluluğu nedir? Anlatınız.
Bir kimse, hukuka aykırı bir eylem ile başka bir kimseye vermiş olduğu zararları gidermek zorundadır. Buna haksız eylem sorumluluğu denir. Bir kimsenin haksız eyleminden sorumlu olabilmesi için, eylemde bulunan kişinin kusurlu olması, diğer bir deyiş ile kusura dayanan sorumluluğunun bulunması gerekir. Ancak, bazı hallerde bir kimsenin eylemi haksız olmasa, diğer bir deyiş ile kusuru bulunmasa da sorumluluğu söz konusu olabilmektedir. Bu sorumluluk kusursuz sorumluluk olarak ifade edilir.
Haksız eylemin unsurları nelerdir? Sıralayınız.
Türk Borçlar Kanunu m. 49 hükmünde belirtildiği üzere, haksız eylemden sorumluluk için dört unsurun varlığı gerekir. Bunlar;
- Hukuka aykırılık,
- Kusur,
- Zarar,
- Nedensellik bağıdır.
Hukuka aykırılık nedir, anlatınız.
Doktrinde baskın olan görüşe göre hukuka aykırılık, hukuk düzeninin, kişilerin mal varlığını korumaya yönelik kurallarına aykırı eylemlerdir. Örneğin bir kimseyi yaralamak, malına zarar vermek hukuka aykırı eylem oluşturur. Hukuka aykırılık, aktif bir davranış, bir hareket, olabileceği gibi (örneğin birinin malını çalmak), hukuk düzeninin bir eylemin yapılmasını öngördüğü durumlarda kaçınmak, diğer bir deyiş ile bir harekette bulunmamak şeklinde de (örneğin yasal bir zorunluluk olan güvenlik önlemlerini almayarak birinin yaralanmasına neden olmak) ortaya çıkabilir.
Kusur nedir? Anlatınız.
Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek veya hukuka aykırı sonucu önlemek için gerekli iradeyi göstermemektir. Kusurun biri kast, diğeri ihmal olmak üzere iki türü vardır.
Kast, hukuka aykırı sonucu önceden görerek bu sonucu istemektir. Örneğin bir kimseyi yolunu keserek öldürmek bu şekildedir.
İhmal ise, istememekle beraber, gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek hukuka aykırı sonuca neden olmaktır. Örneğin otomobili ile gitmekte olan bir kimsenin kırmızı ışıkta durmayarak bir yayaya çarpıp yaralanmasına neden olması bu şekildedir.
Zarar nedir, zararın türleri nelerdir? Anlatınız.
Zarar, bir kimsenin maddi veya manevi varlığında isteği dışında meydana gelen azalmadır. Zarar, maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.
- Maddi zarar, bir kimsenin malvarlığında meydana gelen ve para ile ölçülebilen azalmadır.
- Manevi zarar ise, bir kimsenin, manevi kişilik haklarına karşı yapılan bir haksız saldırının neden olduğu üzüntü ve sarsıntıdır. Örneğin, bir futbolcunun haksız eylem sonucunda sakat kalıp futbol oynayamadığı için bunalıma girmesi bu şekildedir.
Nedensellik bağı nedir? Anlatınız.
Haksız eylem nedeniyle, tazminat (giderim) borcunun doğabilmesi için, haksız eylem ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması, diğer bir deyiş ile zararın haksız eylem sonucunda oluşması gerekir. Örneğin, kırmızı ışıkta geçen bir aracın yayaya çarpması ve yayanın ölmesinde nedensellik bağından söz edilir. Burada ölüm olayı kırmızı ışıkta geçen aracın çarpmasının sonucudur.
Tazminat nedir, türleri nelerdir? Anlatınız.
Tazminat zarara uğrayanın zararının haksız eylemde bulunan tarafça giderilmesini ifade eder. Zararın maddi ya da manevi olmasına göre, tazminat da maddi tazminat ve manevi tazminat olmak üzere ikiye ayrılır. Haksız eylem sonucunda zarara uğrayan kimse zararını (TBK m. 50/1) ve karşı tarafın kusurlu olduğunu kanıtlamak zorundadır. Tazminat miktarı ve şekli hâkim tarafından saptanır (TBK m. 50/2).
Nedensiz zenginleşme nedir, tanımlayınız.
Nedensiz zenginleşme, haklı ve hukuken geçerli bir neden olmaksızın birinin, bir başkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşmesidir. Diğer bir deyiş ile nedensiz zenginleşmede taraflardan birinin mal varlığında bir artış oluşmakta, bu artış ile diğer kişinin malvarlığı ve emeği arasında bir bağlantı olmakta ve bunun haklı ve hukuken geçerli bir nedeni bulunmamaktadır.
Nedensiz zenginleşmenin unsurlarını sıralayınız.
Nedensiz zenginleşme nedeniyle, bir borcun doğabilmesi ve dava açabilmek için dört unsurun varlığı gerekir. Bunlar;
- Zenginleşme,
- Haklı bir nedenin bulunmama,
- Nedensellik bağı,
- Hukuka ve ahlaka aykırı bir amacın bulunmamasıdır.
Zenginleşme nedir? Örnekleyerek açıklayınız.
Sebepsiz zenginleşmeden söz edebilmek için, her şeyden önce bir kimsenin malvarlığında bir artış (zenginleşme) oluşmalıdır. Bir malvarlığında artıştan söz edebilmek için, malvarlığının aktifinde bir artış olması gerekmez. Mal varlığında gerçekleşecek olan bir eksilmenin engellenmesi durumunda da zenginleşme vardır. Örneğin Ayla’nın banka hesabından çıkması gereken bir para yanlışlıkla Caner’in hesabından çıkmış ise, burada da Ayla’nın malvarlığının aktifinde bir artış olmamasına karşın, zenginleşme vardır. Çünkü Ayla’nın hesabından çıkması gereken para çıkmamıştır.
Nedensiz zenginleşmenin sonuçlarını anlatınız.
Türk Borçlar Kanunu m.77’e göre, “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür”.
Nedensiz zenginleşme sonucunda zenginleşen açısından iade borcu doğar. Türk Borçlar Kanunu m.79/1’e göre, zenginleşen kimse iyi niyetli ise, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında, elinde ne kalmış ise, onu vermekle borcundan kurtulur.
Türk Borçlar Kanunu m.79/2 hükmüne göre ise, zenginleşen kimse, iyi niyetli değilse, zenginleşmenin neden olduğunu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, malvarlığında meydana gelen zenginleşmeyi tamamen iade etmek zorundadır. İade borcu yerine getirilmeyecek olursa, nedensiz zenginleşme nedeniyle alacaklı olan, alacağını nedensiz zenginleşme davası açarak geri alabilir.
Sözleşme nedir? Tanımlayınız.
Sözleşme, iki tarafın bir hukuksal sonucu elde etmek üzere iradelerini karşılıklı ve birbirlerine uygun olarak açıklamalarıdır (TBK.m.1).
Borç yüklenen taraf sayısına göre sözleşmeleri anlatınız.
Sözleşme iki taraf arasında hukuksal bir ilişki kurar. Ancak, bir sözleşme her zaman iki tarafa da borç yüklemez. Sözleşmeler borç yüklenen tarafların sayısına göre, “tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler” ve “iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler” şeklinde bir ayırıma tabi tutulurlar. Örneğin bağışlama tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir ve sadece bağışlayan” taraf borç altına girer. Buna karşılık, satım, kira ve hizmet sözleşmesi vb. sözleşmelerde taraflardan her biri borç altına girmektedir. Örneğin, satım sözleşmesinde satıcı, satılan malın mülkiyetini alıcıya devretme; alıcı da kararlaştırılan bedeli satıcıya ödeme yükümlülüğü altındadır.
Türk Borçlar Kanununda sözleşmeler nasıl düzenlenmiştir?
Sözleşmeler, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda borcu doğuran olgulardan biri olarak düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanununun “Genel Hükümler” başlığını taşıyan Birinci Kısmı genel kurallara yer vermiştir; bu kurallar bütün sözleşme tiplerine uygulanır. “Özel Borç İlişkileri” başlığını taşıyan İkinci Kısımında ise, çeşitli sözleşme tiplerine ve bu sözleşme tipleri için özel kurallara yer verilmiştir.
Türk Borçlar Kanunda bazı sözleşme tipleri ayrıntılı olarak düzenlenmiştir; ancak sözleşme çeşitleri bunlardan ibaret değildir. Borçlar hukukunda egemen olan sözleşme özgürlüğü ilkesi ve bu özgürlüğün sınırları çerçevesinde taraflar, hukuk düzeninin emredici kurallarının sınırları içerisinde kalmak kaydıyla diledikleri biçim ve içerikte yeni bir sözleşme yapabilirler.
Sözleşme nasıl oluşur?
Sözleşme iki taraflı bir hukuksal işlemdir. Bu nedenle iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun şekilde irade açıklamasında bulunmalarıyla oluşur. Bu irade açıklamalarından süre açısından önce yapılan “öneri”, sonra yapılan ise “kabul”dür.
Öneri nedir, önerinin unsurları nelerdir?
Öneri, tek taraflı ve karşı tarafa varması gereken bir irade açıklamasıdır. Öneri herhangi bir şekle bağlı değildir. Önerinin mutlaka da belli bir kimseye yapılması gerekmeyip herkese veya belli bir gruba karşı yapılması da olanaklıdır. Örneğin üzerinde fiyat etiketi bulunan malların, mağazaların vitrinlerine konulması bu şekildedir.
Bir önerinin istenilen hukuksal sonucu doğurabilmesi için birtakım unsurları içermesi gerekir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
- Öneri karşı tarafa yöneltilmiş olmalıdır.
- Sözleşmenin esaslı unsurlarını içermelidir.
- Öneren önerisi ile bağlı olmak niyetinde olmalıdır.
Eğer bir öneride bu nitelikler yer almıyorsa, bu irade açıklaması öneri değil, öneriye davettir.
Önerinin bağlama süresini anlatınız.
Türk Borçlar Kanunu, önerinin bağlama süresini, önerinin “süreli” veya “süresiz” olmasına göre farklı şekilde düzenlemiştir.
Öneren, kabul için belli bir süre belirtmişse, bu sürenin sonuna kadar önerisiyle bağlıdır. Karşı tarafın kabul açıklaması bu süre sona ermeden önce kendisine ulaşmazsa, öneren artık önerisi ile bağlı olmaz (TBK m.3).
Öneride bulunan, kabul için belli bir süre belirtmemişse, öneriyi yapanın bu önerisiyle ne zamana kadar bağlı kalacağı, önerinin karşı karşıya olanlar veya karşı karşıya olmayanlar arasında yapılmış olmasına göre farklı sonuçlar doğurur. Öneri karşı karşıya olanlar arasında yapılmışsa, derhal kabul edilmediği takdirde, öneren önerisiyle bağlı kalmaktan kurtulur (TBK.m.4/1). Öneri karşı karşıya olmayanlar arasında yapılmışsa, örneğin bir mektup, elektronik posta, faks veya bir haberci aracılığıyla gönderilmiş ise, öneren, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar, önerisiyle bağlıdır (TBK m. 5/1).
Türk Borçlar Kanununa göre öneri nasıl geri alınır?
Türk Borçlar Kanunu m. 10’a göre, önerinin geri alındığı haberi kabulcüye önerinin ulaşmasından daha önce ulaşır veya öneriyle aynı anda ulaşır veya öneriden sonra ulaşmasına karşın, kabulcü önerinin geri alındığını öneriden önce öğrenirse, öneri geri alınmış olur. Önerinin geri alınmasına ilişkin kurallar, kabulün geri alınmasında da uygulanır (TBK m. 10).
Ölüm veya ehliyetsizliğin öneriye etkisi nasıldır?
Öneriyi yapanın kabulden önce ölmesi veya fiil ehliyetini yitirmesi önerinin geçersizliğine neden olmaz. Ölüm halinde öneriyi yapanın mirasçıları onun yerine geçerler. Ancak öneriyi yapanın kişiliğinin önemli olduğu durumlarda, kişisel edim söz konusu olduğundan, mirasçılar bu öneriyle bağlı değildirler.
Kabul nedir? Kabulün unsurları nelerdir?
Kabul, kabulcünün yapmış olduğu, aynı öneri gibi, tek taraflı ve karşı tarafa varması gerekli bir irade açıklamasıdır. Kabul de herhangi bir şekle bağlı değildir. Kabul, açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. Bir kimse bir öneriyi açıkça kabul edebilir veya öneride bulunanın kendisine gönderdiği bir malı kullanmaya başlayabilir. İlk halde kabul açık iken ikinci halde örtülü olarak açıklanmış olmaktadır.
Bir kabulün istenilen hukuksal sonucu doğurabilmesi için içermesi gereken unsurlar şu şekildedir:
- Tamamen öneriye uygun olmalıdır.
- Önerinin bağlama süresi içinde öneriyi yapana ulaşmalıdır.
Kabul beyanından nasıl dönülür?
Kabulcü, aynen öneriyi yapan gibi, kural olarak kabul açıklaması ile bağlıdır. Fakat kabulcü, kabul haberi öneriyi yapana ulaşıncaya kadar kabulden dönebilir. Hatta aynen öneriden dönmede olduğu gibi, kabulün geri alındığı haberinin öneriyi yapana kabul ile aynı anda ulaşması veya kabulden sonra ulaşmış olmakla beraber öneriyi yapanın kabulün geri alındığını kabulden önce öğrenmiş olması durumlarında da kabul hükümsüzdür (TBK m. 10 /2).
Ölüm veya ehliyetsizliğin kabule etkisi nasıldır?
Kabulcünün kabul açıklamasında bulunduktan sonra ölmüş ve fiil ehliyetini kaybetmiş olması kabulün geçersiz olması sonucunu doğurmaz; kabulcünün mirasçıları bununla bağlıdırlar. Ancak kişisel edimin söz konusu olduğu durumlarda mirasçılar bu kabulle bağlı kalmazlar.
Türk Borçlar Kanununa göre bir sözleşme ne zaman meydana gelir?
Karşı karşıya olanlar arasında yapılan bir sözleşme kabulün açıklandığı anda oluşur ve hüküm ifade eder. Buna karşılık karşı karşıya olmayanlar arasında yapılan bir sözleşmenin hangi anda oluşacağının saptanması gerekir. Örneğin kabul, bir elektronik posta ile yapılıyor ise, kabul posta yazıldığında açıklanmış, öneriyi yapana postalandığında gönderilmiş, öneriyi yapanın posta adresine gittiğinde ulaşmış ve öneri yapan tarafından okunduğu anda öğrenilmiş olacaktır. Türk Borçlar Kanununun kabul ettiği genel ilkeye göre, sözleşme kabul haberinin ulaştığı anda tamam olur. Sözleşme kabul haberinin öneriyi yapana ulaşması ile tamamlanmış olmakla birlikte, kabul haberinin öneriyi yapan tarafından öğrenilmesiyle kesinleşir. Türk Borçlar Kanunu m.11’e göre, karşı karşıya olmayanlar arasında yapılmış olan bir sözleşme “kabulün gönderildiği andan başlayarak” hüküm doğurur. Açık bir kabule gerek duyulmayan hallerde (TBK m. 6), sözleşmenin hükümleri, önerinin kabulcüye ulaştığı anda doğar.
Şekil unsurunun sözleşmenin geçerliliğine etkisini anlatınız.
Sözleşmenin geçerliliği, kural olarak, belli bir şekilde yapılmış olması koşuluna bağlanmamıştır (TBK m. 12/1). Bununla birlikte, bazı sözleşmelerin geçerli olabilmesi için belli bir şekilde yapılmış olmaları gerekir. Bu nedenle bu sözleşmelerin bu şekilde yapılmamış olması halinde, sözleşme geçerli olmaz. Burada şekil, bir geçerlilik koşuludur.
Taraflar da yasanın belli bir şekle bağlamadığı bir sözleşmenin belli bir şekle bağlı olarak yapılmasını öngörebilirler. Bu durumda taraflarca kararlaştırılmış olan şekil söz konusudur. Taraflar kararlaştırdıkları bu şeklin bir ispat koşulu veya geçerlilik koşulu olmasını da öngörebilirler.
Resmi şekil nedir? Türk Hukukunda resmi şekle tabi sözleşmelere örnek veriniz.
Resmi şekil, hukuksal işlemin yetkili resmi bir makam önünde yapılmasıdır. Bu makamlar; hâkim, noter ve tapu memurudur. Bu makamların düzenledikleri senetlere “resmi senet” denir.
Türk Medeni Kanun ile Türk Borçlar Kanunu’nun resmi şekle tabi tuttuğu hukuki işlemlerin başlıcaları şunlardır: “Mal rejimi sözleşmesi” (TMK m. 205), “resmi vasiyetname” (TMK m.532), “miras sözleşmesi” (TMK m. 545), “taşınmazlar üzerindeki ayni haklar ile ilgili işlemler”, “ipotekli borç senedi ve irat senedi”.
Türk Borçlar Hukukunda sözleşmeler nasıl sınıflandırılmaktadır?
Sözleşmeler amaçlarına ve içeriklerine göre şu şekilde sıralanmaktadır:
- Mülkiyeti devir amacı güden sözleşmeler
- Kullandırma amacı güden sözleşmeler
- İş görme amacı güden sözleşmeler
- Saklama amacı güden sözleşmeler
- Güvence amacı güden sözleşmeler
- Sonuçları şans ve tesadüfe bağlı sözleşmeler
- Ortaklık sözleşmeleri
- İsimsiz sözleşmeler
Mülkiyeti devir amacı güden sözleşmeleri anlatınız.
Mülkiyeti devir amacı güden sözleşmelerin amacı, bir şeyin mülkiyetini ya da bir hakkın devrini gerçekleştirmektir. Diğer bir deyişle, bu tür sözleşmeler mülkiyetin veya bir hakkın devri borcu doğurur. Bu sözleşmelerden bazıları, taraflara, karşılıklı borç yüklerken, bazıları sözleşmenin sadece tek tarafına borç yükler. Örneğin bu grupta yer alan “satış sözleşmesi” ve “mal değişim sözleşmesi” her iki tarafa da borç yüklerken; “bağışlama sözleşmesi” tek tarafa borç yükler.
Kullandırma amacı güden sözleşmeleri anlatınız.
Kullandırma amacı güden sözleşmelerin amacı, tarafların öngördüğü sürece, bir şey üzerindeki kullanma ve yararlanma hakkının karşı tarafa devredilmesidir. Örneğin, “kira”, “kullanım ödüncü” ve “tüketim ödüncü” sözleşmeleri bu gurupta yer alırlar.
İş görme amacı güden sözleşmeleri anlatınız.
İş görme amacı güden sözleşmeler, bir hizmetin ve işin görülmesini amaçlar. Dolayısıyla bu sözleşmelerde taraflardan birinin ediminin konusunu bir işin görülmesi oluşturur. Örneğin “hizmet”, “eser”, “yayım”, “vekâlet” sözleşmeleri bu grupta yer alırlar.
Saklama amacı güden sözleşmeleri anlatınız.
Saklama amacı güden sözleşmeler, alacaklıya ait belirli bir taşınır eşyanın belirli bir süre için güvenilir bir yerde saklanıp korunmasını ve süre sonunda alacaklıya geri verilmesini amaçlarlar. “Saklama”, “ardiyeciye bırakma”, “konaklama yeri, garaj, otopark, ve benzeri yerleri işletenlere bırakma” sözleşmeleri bu gurupta yer alırlar.
Güvence amacı güden sözleşmeleri anlatınız.
Güvence amacı güden sözleşmeler, mevcut ya da gelecekte doğması muhtemel bir borcun ödenmesinin güvence altına alınmasını amaçlarlar. Bu gruba giren sözleşmelerde, güvence veren, asıl borcun borçlusu borcunu ödemediğinde, borcu ödeme yükümlülüğü altına girmektedir. “Kefalet”, “taşınır ve taşınmaz rehni” ile “cezai şart” sözleşmeleri bu grupta yer alırlar.
Sonuçları talih ve tesadüfe bağlı sözleşmeleri anlatınız.
Sonuçları talih ve tesadüfe bağlı sözleşmelerde borcun konusu olan edimin kapsamı önceden belli olmayıp; büyük ölçüde rastlantıya ya da talihe bağlıdır. Örneğin, “kumar ve bahis”, ömür boyu gelir” ve “ölünceye kadar bakma” sözleşmeleri bu grupta yer alırlar.
Ortaklık sözleşmelerini anlatınız.
Ortaklık sözleşmelerinde tarafların amacı, belirli bir ortak amacı gerçekleştirmek için emek ve sermayelerini bir araya getirmektir. Ortaklık sözleşmeleri kapsamında “adi ortaklık” sözleşmesine Türk Borçlar Kanununda; ticaret ortaklığı niteliği taşıyan “kolektif”, “komandit”, “limited” ve “anonim” ortaklık sözleşmelerine ise Türk Ticaret Kanununda yer verilmiştir.
İsimsiz sözleşme nedir? İsimsiz sözleşmelerin türleri nelerdir?
Türk Borçlar Kanunu veya özel kanunlar ile düzenlenmiş olan sözleşmelere isimli sözleşmeler denir. Ancak, ne Borçlar Kanunu’nda ne de özel bir kanun tarafından düzenlenmemiş sözleşmeler de vardır. Taraflar Türk Borçlar Kanunu m.19’da yer alan sözleşme özgürlüğü kapsamında, özgür iradeleri ile kanunda düzenlenmemiş sözleşme tipleri de oluşturabilirler. Taraflarca oluşturulan bu sözleşmelere isimsiz sözleşmeler ya da atipik sözleşmeler denir.
İsimsiz sözleşmeler;
- Kendine özgü yapısı olan sözleşmeler,
- Karma sözleşmeler,
- Bileşik sözleşmeler
olmak üzere üçe ayrılırlar.
Kendine özgü yapısı olan isimsiz sözleşmeleri anlatınız.
Kendine özgü yapısı olan (sui generis) sözleşmeler, kısmen ya da tamamen, kanunda düzenlenmiş olan sözleşmelerde bulunmayan unsurlardan oluşur. Bu gruptaki sözleşmelere örnek olarak, sulh sözleşmesi, hakem sözleşmesi, garanti sözleşmesi, satış için bırakma (tevdi) sözleşmesi, tek satıcılık sözleşmesi, sporcu transfer sözleşmesi gösterilmektedir.
Karma sözleşmeleri türleriyle anlatınız.
Karma sözleşmelerde, kanunun düzenlediği çeşitli sözleşme tiplerine ait unsurlar bir araya getirilmiştir. Bu sözleşmeler de kombine sözleşmeler, çifte tipli sözleşmeler, çeşitli tiplere ait unsurların birbirine karıştığı sözleşmeler ve kendine yabancı yan edimleri içeren sözleşmeler olmak üzere dört kısımda ele alınabilir.
Kombine sözleşmelerde taraflardan biri, kanunda düzenlenmiş sözleşme tiplerine ait birden çok asli edimde bulunmayı, diğeri ise genellikle bir miktar para ödeme şeklinde tek bir edimde bulunmayı taahhüt eder.
Çifte tipli sözleşmelerde taraflar, farklı sözleşme tiplerine ait asli edimleri karşılıklı olarak değiştirmeyi taahhüt ederler. Dolayısıyla borçlanılan edim ve karşı edim değişik sözleşme tiplerine aittir.
Çeşitli tiplere ait unsurların birbirine karıştığı sözleşmelerde, çeşitli sözleşme tiplerine ilişkin unsurlar birbirine karışmaktadır.
Kendine yabancı yan edimleri içeren sözleşmelerde asli edimler, kanunda düzenlenmiş bir sözleşme tipine ait olmakla beraber, başka bir sözleşme tipine ait yan yükümler de üstlenilmektedir.
Bileşik sözleşmeleri anlatınız.
Bileşik sözleşmelerde, birbirinden hukuken bağımsız ve farklı iki ya da daha fazla sözleşme söz konusu olup, bu sözleşmelerin nitelikleri değişmemekte ve bu sözleşmeler bağımsızlıklarını yitirmemekte; ancak ekonomik işlev açısından birbirine bağlı hale gelmektedir. Örneğin, Ayşe’nin evini bağışlamasına karşılık olarak, halasına ölünceye kadar bakmayı üstlenmesi halinde, bileşik sözleşme söz konusu olur.
Satış sözleşmesini tanımlayınız.
TBK m. 207’ye göre, “satış sözleşmesi satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir”. Satış sözleşmesi ile satıcı, malın mülkiyetini alıcıya geçirme borcu altına girmektedir. Satış sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Çünkü bu sözleşme ile satıma konu mal ile malın karşılığı olan para karşılıklı olarak değiştirilmektedir.
Satış sözleşmesinin unsurları nelerdir? Kısaca anlatınız.
Satış sözleşmesinin esaslı unsurları, satılan şey, bedel ve satılan şey ile bedelin değiştirilmesi konusunda tarafların anlaşmasıdır.
Satılan, satış sözleşmesinin konusunu oluşturur. Satış sözleşmesinde alıcıya ne satıldığının belirlenmiş olması veya belirlenebilir olması gerekir.
Bedel, satım sözleşmesinin taraflarından biri olan alıcının satın aldığı şeye karşılık olarak satıcıya ödeme yükümlülüğünde olduğu paradır.
Satış sözleşmesinin unsurlarından bir diğeri de alıcı ve satıcının, bir miktar paranın ödenmesi karşılığında satılanın alıcıya teslim edilmesi ve mülkiyetinin geçirilmesi konusunda anlaşmış olmalarıdır.
Satış sözleşmesinin türlerini sıralayınız.
Satış sözleşmesinin çeşitli türleri vardır. Bunlar,
- Taşınır satışı,
- Taşınmaz satışı,
- Örnek üzerine satış,
- Beğenme koşulu ile satış,
- Kısmi ödemeli satış,
- Mülkiyeti saklı tutma koşuluyla satış,
- Artırma yoluyla satıştır.
Taşınır satışı nedir?
Taşınır satışı, taşınır mülkiyetine konu olabilen şeylerin satışıdır. Bunlar, yerinde sabit olmayıp bir yerden başka bir yere götürülmeleri mümkün olan şeylerdir. Otomobil, elbise, yıkılacak bir binanın enkazı, kömür gibi maddi şeylerden başka, doğalgaz ve elektrik gibi tabii kuvvetlerin satışı da taşınır satışıdır.
Taşınmaz satışı nedir?
Taşınmaz satışı, bir yerden başka bir yere özünü ve değerini kaybetmeksizin hareket ettirilemeyen eşya ile kanunda taşınmaz niteliğinde görülen varlık ve değerlerin satışıdır. Bu anlamda araziler, madenler, tapu siciline bağımsız ve sürekli olarak kaydedilen irtifak hakları ile kat mülkiyeti kurulmuş bağımsız bölümler taşınmaz olarak kabul edilir.
Örnek üzerine satış nedir?
Örnek üzerine satış, tarafların sözleşmenin konusu olan malın alıcıya veya üçüncü bir kişiye bırakılan bir örneğe ya da tespit ettikleri bir mala uygun olması üzerinde anlaşmalarıyla yapılan satıştır (TBK m.247). Bu satışta satıcı, satılanın, örneğin niteliklerine uygun olduğunu taahhüt etmektedir.
Beğenme yoluyla satış nedir?
Beğenme koşuluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satıştır (TBK m.249).
Kısmi ödemeli satış nedir?
Kısmi ödemeli satışlar, ödemelerin kısım kısım yapıldığı satışlardır ve iki şekilde yapılabilir: Taksitle satış ve ön ödemeli satış. Taksitli satış satıcının, satılan taşınırı alıcıya satış bedelinin ödenmesinden önce teslim etmeyi, alıcının da satış bedelini kısım kısım ödemeyi üstlendikleri satıştır. Ön ödemeli taksitle satış ise, alıcının taşınır bir malın satış bedelini önceden kısım kısım ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen ödenmesinden sonra satılanı alıcıya devretmeyi üstlendikleri satıştır.
Mülkiyeti saklı tutma yoluyla satış nedir?
Mülkiyeti saklı tutma koşuluyla satış, taşınırların konu olabileceği, satılan alıcıya teslim edilmiş olmasına rağmen mülkiyetin satıcıda kaldığı ve bedelin tamamen ödenmesinden sonra alıcıya geçtiği satıştır.
Artırma yoluyla satış nedir?
Artırma yoluyla satış, önceden tespit edilen yer ve zamanda, önceden belirlenen şartlara göre, hazırlar arasında en yüksek teklifte bulunan kimseyle kurulan satıştır (TBK m.274).
Satış sözleşmesinden doğan satıcının borçları nelerdir?
Satıcının satış sözleşmesinden doğan dört temel borcu vardır. Bunlar; satılanı teslim ve mülkiyetini geçirme borcu, satılanı saklama borcu, ayıba karşı garanti borcu ve zapta karşı garanti borcudur.
Satılanı teslim ve mülkiyetini geçirme borcu; taşınır satışlarında satılanın zilyetliğinin alıcıya devredilmesi, taşınmaz satışlarında ise, tapuda alıcı adına tescil işleminin yapılmasını ifade eder.
Satılanı saklama borcu; satıcının dürüstlük kuralları çerçevesinde satılanı teslime kadar korumak ve saklamakla yükümlü olmasını ifade eder.
Satılanın, satıcının bildirdiği nitelikleri taşımaması ya da bu şeyin değerini veya sözleşme gereği ondan beklenen yaraları azaltan veya ortadan kaldıran nitelikte olması ayıp olarak adlandırılır. Satıcının ayıptan sorulu tutulabilmesi için belirli koşulların gerçekleşmesi gerekir. Öncelikle satılan alıcıya teslim edilmiş olmalıdır. Ayıp önemli olmalı ve en geç hasarın geçişi anında satılanda mevcut olmalıdır. Alıcının ayıbı bilmemesi, dolayısıyla ayıbı kabul etmemiş olması ve sorumluluğun sözleşme ile sınırlandırılmamış veya ortadan kaldırılmamış olması gerekir. Bu borç satıcının ayıba karşı garanti borcu olarak adlandırılır.
Zapta karşı garanti borcu; üçüncü bir kişinin, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada mevcut bir üstün hak sebebiyle satılanı alıcının elinden almasından veya onun mülkiyet hakkından doğan bazı yetkileri kullanmaktan yoksun bırakmasından satıcının sorumlu olmasıdır.
Satış sözleşmesinden doğan alıcının borçları nelerdir?
Alıcının satış sözleşmesinden doğan iki temel borcu vardır. Bunlar bedeli ödeme borcu ve satılanı teslim alma borcudur.
Satış sözleşmesinde alıcının asli borcu bedeli ödeme borcudur. Taraflar bedelin ne zaman ödeneceğini kararlaştırmamışlarsa, kural olarak, satıcı satılanı alıcıya teslim ettiği ve veya sözleşmeye uygun bir şekilde teslime sunduğu anda satış bedelini isteme hakkı kazanır.
Sözleşmede kararlaştırılan satılan, tam olarak, ifa zamanında ve yerinde, ayıpsız bir şekilde ifaya sunulmuşsa alıcının teslim alma borcu doğar.
Vekâlet sözleşmesi nedir? Bu sözleşmenin unsurları nelerdir?
Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir (TBK m.502). Vekâlet sözleşmesinin unsurları, iş görme, işin müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun olarak yapılması, vekilin edim sonucundan değil, edim fiilinden sorumlu olması ve bağımsız olarak iş görmesi, ücretsiz olarak veya bir ücret karşılığı iş görülmesi ve anlaşmadır.
Vekâlet sözleşmesinin konusu ne olabilir?
Vekâlet sözleşmesinin konusunu hukuki işlemler oluşturabileceği gibi, sırf maddi fiillerin yapılması da oluşturabilir. Vekâletin kapsamı, öncelikle sözleşmeden veya vekâlet verenin talimatından anlaşılır; ancak bunlardan anlaşılamadığı takdirde sözleşmenin konusu olan işin niteliğine göre belirlenir.
Vekâlet sözleşmesinin hukuki niteliğini anlatınız.
Vekâlet sözleşmesi, konusunu insan emeği ve faaliyetlerinin oluşturduğu iş görme borcu doğuran sözleşmelerdendir. Vekâlet sözleşmesi, eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Ancak, tarafların bir ücret ödenmesini kararlaştırdığı durumlarda veya ücret ödenmesi konusunda bir teamülün bulunduğu durumlarda tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme özelliği taşır.
Vekâlet sözleşmesinde vekâlet alanın (vekilin) borçları nelerdir?
Vekâlet sözleşmesinde vekâlet alanın (vekilin) borçlarını aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
- Sadakat ve özen gösterme borcu,
- İşi şahsen ifa borcu,
- Hesap verme borcu,
- İade borcu ve hakların devri.
Vekâlet sözleşmesinde vekâlet verenin (müvekkilin) borçları nelerdir?
Vekâlet veren, önceden sözleşme ile kararlaştırılmış olduğu takdirde veya teamüle göre verilmesi gerektiği durumlarda vekile ücret ödemek yükümlülüğü altındadır. Vekâlet veren ayrıca, vekilin işin usulüne uygun olarak görülmesi için yaptığı masrafı ve verdiği avansları da faiziyle beraber ödemek zorundadır. Ayrıca, vekili vekâletin ifası için kendi adına girdiği borçlardan da kurtarmakla yükümlüdür. Diğer yandan vekâletin ifası sebebiyle vekilin bir zarara uğramış olması durumunda da, müvekkil, vekilin uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür (TBK m.510/2).
Vekâlet sözleşmesinin sona erme hallerini anlatınız.
Vekâlet sözleşmesi öncelikle tek taraflı olarak sona erebilir. Vekâlet veren ve vekil, tek taraflı olarak sözleşmeyi her zaman sona erdirebilir. Bunun için tarafların haklı bir sebep göstermeleri gerekmez. Vekâlet verenin tek yanlı irade açıklamasıyla sözleşmeyi sona erdirmesi “azil”, vekilin tek yanlı bir irade açıklamasıyla sözleşmeyi sona erdirmesi ise “istifa” adını alır. Vekâlet sözleşmesi ayrıca, aksi sözleşmeden veya işin niteliğinden anlaşılmadıkça, taraflardan birinin ölümü, ehliyetsizliği veya iflâsı sebebiyle de sona erebilir.
Kefalet sözleşmesini tanımlayınız.
Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde bunun sorumluluğunu kişisel olarak üstlendiği bir sözleşmedir.
Kefalet sözleşmesinin hukuki niteliğini anlatınız.
Kefalet sözleşmesi, yalnız kefilin borç altına girdiği, tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Kefalet ancak geçerli bir asıl borcun bulunması durumunda hüküm ifade eder; kefaletle teminat altına alınan bir asıl borç yoksa, kefalet de borç doğurmaz. Aynı şekilde, mevcut asıl borç herhangi bir sebeple sona ererse, kefalet borcu da kendiliğinden ortadan kalkmış olur. Bu durum kefilin borcunun fer’i bir borç olmasının sonucudur. Diğer yandan kefilin borcu tali (ikincil) bir nitelik taşır. Bu anlamda alacaklı öncelikle asıl borcun borçlusunu takip etmelidir. Ancak borçlunun borcunu ödememesi halinde alacaklının kefile başvurma olanağı doğar.
Kefalet sözleşmesi hangi şekilde yapılabilir?
Kefaletin geçerlilik şekli olarak adi yazılı şekil öngörülmüştür; ancak, “kefilin sorumlu olacağı azami miktarın”, “kefalet tarihinin” ve “müteselsil kefil olunmuşsa buna ilişkin ifadenin” kefilin el yazısı ile yazılmış olması gerekir (TBK m.583/1). Kefilin sorumluluğunun kapsamını değiştirmek, sınırlamak ya da artırmak istendiğinde de bu şekle uymak gerekir (TBK m.583/3). Ayrıca Türk Borçlar Kanunu bunlara, evli kişilerin kefaleti bakımından diğer eşin yazılı rızası koşulunu getirmiştir (TBK m.584).
Kefaletin türleri nelerdir? Sıralayınız.
Kefaletin türleri aşağıdaki gibidir:
- Adi kefalet,
- Müteselsil kefalet,
- Birlikte kefalet,
- Kefile kefalet,
- Rücua kefalet
Adi kefalet nedir?
Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez. Diğer bir deyişle, bu kefalet türünde alacaklı, öncelikle asıl borçluyu takip ederek alacağını ondan tahsil etmelidir. Bu nedenle kefile alacaklının asıl borçluya başvurmaksızın doğrudan kendisine başvurmasını önlemek için, bazı savunma olanakları verilmiştir. Bu olanaklar, tartışma defi ve rehnin paraya çevrilmesi defidir.
Tartışma defi, adi kefalette alacaklının asıl borçluya borcun ödenmesi için talepte bulunmadan kefile başvurması durumunda, kefilin, önce asıl borçluya karşı talepte bulunulmasını ileri sürerek savunma yapabilmesini ifade eder.
Rehnin paraya çevrilmesi defi ise, alacaklının, asıl borçludan olan alacağını güvence altına almak için kefalet dışında ayrıca rehin de elde etmiş olması durumunda söz konusudur.
Müteselsil kefalet nedir?
Müteselsil kefalet, alacaklının önce borçluyu takip etme ve rehnin paraya çevrilmesini isteme yollarına gitmeksizin doğrudan kefile başvurabileceği kefalet türüdür. Müteselsil kefalette, kefilin müteselsil olarak borç altına girme iradesinin varlığı açıkça, kefalet senedinden anlaşılması gerekir. Kefaletin müteselsil olduğu konusunda bir açıklık yoksa, aslolan adi kefaletin varlığıdır. Ancak ticari işlerde aslolan, müteselsil kefalettir. Müteselsil kefalette kefilin tartışma defi ve rehnin paraya çevrilmesi defini ileri sürme hakkı yoktur.
Birlikte kefalet nedir?
Birlikte kefalet, aynı borca birden çok kişinin kefil olmasıdır. Aynı borç için birlikte kefil olanlar birbirlerinden haberdar iseler “gerçek anlamda birlikte kefalet” söz konusudur. Birden çok kişinin birbirinden habersiz olarak aynı borca kefil olmaları durumunda ise “gerçek olmayan birlikte kefalet” söz konusu olur.
Gerçek anlamda birlikte kefalet, adi kefalet veya müteselsil kefalet şeklinde olabilir. Adi birlikte kefalette, kefillerden her biri kendi payı için adi kefil gibi, diğerlerinin payları bakımından ise kefile kefil gibi sorumludur. Müteselsil birlikte kefalette ise, kefiller gerek kendi aralarında gerek borçlu ile birlikte müteselsil sorumluluk altına girerler. Müteselsil birlikte kefalette, kefillerden her biri borcun tamamından sorumludur.
Kefile kefalet nedir?
Kefile kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefile kefil arasında kurulur. Burada kefil, alacaklıya karşı kefilin taahhüdüne güvence vermektedir. Kefile kefil, açıkça müteselsil olarak sorumluluk üstlenmemişse, adi kefil gibi sorumlu olup; alacaklı alacağını önce asıl borçludan veya kefilinden talep etmek zorundadır. (TBK m. 588/1).
Rücua kefalet nedir?
Rücua kefalet sözleşmesi, asıl kefil ile rücua kefil arasında kurulmaktadır. Burada amaç, borçluya kefalet eden kefilin güvenceye kavuşturulmasıdır (TBK m.588/2). Asıl kefil borcu alacaklıya ödediğinde alacaklının haklarına halef olur; borçluya rücu olanağı kazanır. Borçluya rücu eden (başvuran) kefil, rücu alacağını ondan alamazsa, rücua kefile başvurarak alacağını ondan isteyebilecektir.
Kefalet sözleşmesinde kefilin sorumluluğunu anlatınız.
Kefalet sözleşmesinde kefilin sorumluluğunun sınırını, kefalet senedinde kefilin el yazısı ile yazılmış olan azami miktar oluşturur ve bu miktarı geçemez. Kefilin sorumluluğunun kapsamına, asıl borç, borçlunun kusurunun veya temerrüdünün yasal sonuçları, dava ve takip giderleri ile faizler girer. Ancak, kefil sadece işlemekte olan faizler ile işlemiş bir yıllık faizden sorumludur (TBK m.589). Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur (TBK m.589/4).
Kefil ile alacaklı arasındaki ilişkide, kefilin savunma araçları nelerdir?
Kefil ile alacaklı arasındaki ilişkide, kefilin savunma araçları itiraz ve defilerdir. Kefil, alacaklı- ya karşı, asıl borçluya ait olan bütün defileri ileri sürebilir. Yine, kefilin muaccel olmadığı veya zamanaşımına uğradığı gibi asıl borca ilişkin defileri ileri sürmesi de mümkündür. Aynı şekilde kefil, asıl borcun geçerli bir şekilde doğmamış olduğu ya da sona ermiş bulunduğu yönündeki itirazları da alacaklıya karşı ileri sürebilir. Kefilin asıl borç ve borçluya ilişkin defilerden başka, bizzat kendine ait defileri de bulunmaktadır. Örneğin kefalet borcunun muaccel olmadığı, adi kefalette tartışma defi bunlardandır.
Kefalet ilişkisinde alacaklının kefile karşı yükümlülükleri nelerdir?
Kefalet ilişkisinde alacaklı, alacağını güvence altına almak üzere kefalet sırasında veya kefaletten sonra elde ettiği güvenceleri kefilin zararına olarak azaltmamak, alacağını kefilden aldıktan sonra onun borçluya başvurmasına yarayacak belgeleri kendisine teslim etmek zorundadır.
Kefilin asıl borçluya karşı kanundan doğan hakları nelerdir?
Kefilin asıl borçluya karşı kanundan doğan bazı hakları bulunmaktadır. İlk olarak borçlu, kefile karşı olan taahhütlerine aykırı davrandığı veya temerrüde düştüğü ya da kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra kefil için tehlike önemli oranda arttığı takdirde, kefil borçludan güvence isteme hakkına sahiptir. (TBK m. 595). Asıl borç muaccel olduğu takdirde kefil, güvence isteme yoluna gitmeyerek, borçludan kendisini kefaletten kurtarmasını da isteyebilir.
Kefalet sözleşmesinin sona erme hallerini anlatınız.
Kefalet sözleşmesi, asıl borcun ifa, imkânsızlık, ibra, takas gibi bir sebeple ortadan kalkması halinde sona erer. Ayrıca kefalet sözleşmesinin bizzat kendine özgü olan sona erme halleri de vardır. Bu durumlarda asıl borç devam etmesine karşın, kefalet sözleşmesi sona erer. Kefalet sözleşmesi belirli bir süreyle yapılmış ise, kefalet bu sürenin geçmesiyle son bulur (TBK m.600). Belirsiz süreli kefalet sözleşmesinde ise kefil, asıl borç muaccel olunca, adi kefalette her zaman, müteselsil kefalette ise kanunun öngördüğü hallerde, alacaklıdan, bir ay içinde borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçmesini ve ara vermeden takibe devam etmesini isteyebilir. Alacaklı, kefilin bu yöndeki istemini yerine getirmezse, kefalet sona erer. Eğer kefalet edilen borç alacaklının bildirimi ile muaccel olacaksa, kefil kefalet sözleşmesinin kurulduğu tarihten bir yıl sonra alacaklıdan bu bildirimi yapmasını ve sonra takibata geçmesini isteyebilir. Alacaklı kefilin bu istemini yerine getirmezse kefil kefaletten kurtulur (TBK m. 601).
Franchising sözleşmesini tanımlayınız. Bu sözleşmenin taraflarını belirtiniz.
Franchising, bir kimsenin başkasının ilke ve talimatına uyarak ve bir bedel karşılığında onun ürününü ya da hizmetini değerlendirerek pazarlama imtiyazı sağlamasıdır. Bağımsız bir işletmeci, franchise sözleşmesi ile, kendi adına ve hesabına hareket etmekle birlikte, piyasada tanınan bir pazarlamacının tanınmış özelliklerinden yararlanma hak ve yükümlülüğünü devralmaktadır. Franchising sözleşmesinin tarafları; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan işletmeci ve piyasada isim yapmış bir pazarlamacıdır.
Franchising sözleşmesinin hukuki niteliğini anlatınız.
Franchise sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen isimsiz bir sözleşmedir. Franchise alan, Franchise verenin talimatları doğrultusunda sürüm yapma ve sürümü artırma ve ayrıca başlangıçtaki belli bir miktar, daha sonra cirosunun belli bir yüzdesi oranındaki bir ücreti periyodik olarak ödemek ile yükümlü olmaktadır. Franchise veren ise, maddi olmayan malları franchise alana kullandırmaktadır.
Franchising sözleşmesinde franchise verenin borçları nelerdir?
Franchise verenin ilk borcu, maddi olmayan malları franchise alana kullandırmaktır. Bu anlamda franchise veren, kendisine ait olan üretim, işletme ve pazarlama sistemini, bu sistemin kapsamını oluşturan marka, işletme adı mal veya hizmetleri tanıtıcı diğer işaret, üretim, işletme ve pazarlama alanında sahip olunan sırlar ya da teknik ve mesleki bilgileri franchise alana kullandırmakla yükümlüdür. Franchise verenin diğer bir borcu da, franchise alanı söz konusu etkinliğinde desteklemektir. Dolayısıyla, franchise alanın, pazarlama sisteminden en iyi şekilde yararlanabilmesi için gerekli yardımı sağlamalıdır.
Franchising sözleşmesinde franchise alanın borçları nelerdir?
Franchise sözleşmesinin temel amacı, sözleşme konusu mal ve hizmetlerin üçüncü kişilere sürümünün sağlanması olduğundan, franchise alan işletmesinde, basiretli bir tacirden beklenebilecek özenle faaliyet göstermekle yükümlüdür. Franchise alan, sürümü sağlama ve artırma faaliyetini gerçekleştirirken, kendisine sağlanan sistem içerisinde yer alan maddi olmayan malları fiilen kullanmak yükümlülüğü altındadır. Ayrıca franchise verenin, sözleşmenin kurulması sırasında kendisine bildirmiş olduğu ilke ve kurallara uymak da franchise alanın borçları arasındadır. Diğer yandan franchise alanın, franchise verenin maddi olmayan malları kullandırma ve kendisini destekleme yükümlülüğüne karşılık olarak ücret ödeme yükümlülüğü de vardır.
Franchise sözleşmesinin sone erme hallerini anlatınız.
Franchise sözleşmesi, başlangıçta taraflarca belirli bir süre için yapılmışsa, kararlaştırılan sürenin geçmesiyle kural olarak kendiliğinden sona erer. Belirsiz süreli olarak yapılmış franchise sözleşmeleri bakımından, sözleşmede kararlaştırılmış olmak kaydıyla, sebepsiz olarak sona erdirme (olağan fesih) mümkündür. Haklı sebeplerin varlığı halinde ise, franchise sözleşmesi olağanüstü fesih yoluyla derhal sona erdirilebilir. Ayrıca taraflardan birinin ölümü, iflâsı veya fiil ehliyetini kaybetmesi durumlarında da franchise sözleşmesi kural olarak sona erer.
Finansal kiralama kavramını tanımlayınız.
Finansal kiralama, yeni yatırımlar yapmak isteyen işletmelerin yatırımlarını, özsermayeden veya banka kredisinden karşılamak yerine, yatırım için daha az likit kaynak ve yatırım neticesinde oluşacak borçlarını uzun vadede ödeyebildikleri alternatif bir finansman tekniğidir.
Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanununda finansal kiralama; “bir finansal kiralama sözleşmesine dayalı olmak koşuluyla, bu Kanun veya ilgili mevzuatı uyarınca yetkilendirilen kiralayan tarafından finansman sağlamaya yönelik olarak bir malın mülkiyetinin kira süresi sonunda kiracıya devredilmesi; kiracıya kira süresi sonunda malın rayiç bedelinden düşük bir bedelle satın alma hakkı tanınması; kiralama süresinin malın ekonomik ömrünün yüzde sekseninden daha büyük bir bölümünü kapsaması veya finansal kiralama sözleşmesine göre yapılacak kira ödemelerinin bugünkü değerlerinin toplamının malın rayiç bedelinin yüzde doksanından daha büyük bir değeri oluşturması hâllerinden herhangi birini sağlayan kiralama işlemi” olarak tanımlanmıştır.
Finansal kiralama sözleşmesini tanımlayınız. Bu sözleşmenin unsurlarını belirtiniz.
Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu m. 18’e göre, finansal kiralama sözleşmesi; kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü bir kişiden veya bizzat kiracıdan satın aldığı veya başka suretle temin ettiği veya daha önce mülkiyetine geçirmiş bulunduğu bir malın zilyetliğini, her türlü faydayı sağlamak üzere kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakmasını öngören sözleşmedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, finansal kiralama sözleşmesinin unsurları, finansal kiralama konusu mal, finansal kiralama bedeli ve taraflardır.
Finansal kiralama sözleşmesinin hukuki niteliğini anlatınız.
Finansal kiralama sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen ve kullanımın devri amacını güden kendine özgü yapısı olan (sui generis) bir sözleşmedir. Kiracı, malı kullanmasının karşılığında kira bedeli ödeme borcu altına girer; kiralayan ise malın zilyetliğini her türlü faydalanmasına imkân sağlayacak şekilde kiracıya bırakma borcunu yüklenir.
Finansal kiralama sözleşmesinin yapılma şeklini anlatınız.
Finansal kiralama sözleşmesinin ne şekilde yapılacağı, nasıl geçerlik kazanacağı ve sonuçları Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu m. 22’de belirtilmiştir. Sözleşme, yazılı şekilde yapılır. Taşınmaz mallara ilişkin sözleşmeler taşınmazın bulunduğu tapu kütüğünün şerhler hanesine, kendilerine mahsus özel sicili bulunan taşınır mallara dair sözleşmeler bu malların kayıtlı oldukları sicile tescil ve şerh olunur ve kiralayan tarafından ayrıca Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Birliğine bildirilir. Özel bir sicile kayıtlı olmayan taşınır mallara ilişkin sözleşmeler Birlik tarafından tutulacak özel sicile tescil edilir.
Finansal kiralama sözleşmesinin taraflarının hak ve borçları nelerdir? Anlatınız.
Finansal kiralama sözleşmende tarafların hak ve borçları Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu 24. maddesinde belirtilmiştir.
Kiracı, sözleşme süresince finansal kiralama konusu malın zilyedi olup, sözleşmenin amacına uygun olarak her türlü faydayı elde etme hakkına sahiptir. Kiracı, finansal kiralama konusu malı sözleşmede öngörülen şart ve hükümlere göre itinayla kullanmak zorundadır. Sözleşmede aksine hüküm yok ise kiracı, malın her türlü bakımından ve korunmasından sorumlu olup, bakım ve onarım masrafları kiracıya aittir.
Kiralama konusu malın sigorta ettirilmesi zorunludur. Malın kimin tarafından sigorta ettirileceği sözleşmede gösterilir. Sigorta primleri kiracı tarafından ödenir. Malın sözleşme süresi içinde hasar ve ziyaı sorumluluğu kiracıya aittir. Bu sorumluluk ödenen sigorta miktarının karşılanmayan kısmı ile sınırlıdır ve aşan kısım kiracı tarafından karşılanmak zorundadır. Kiracının seçimi ve talebi üzerine üçüncü kişiden sağlanan malın ayıplı olmasından kiralayan sorumlu tutulamaz. Bu durum, malın bizzat kiracıdan sağlanması hâlinde de geçerlidir.
Finansal kiralama sözleşmesinin sona ermesini anlatınız.
Sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça, sözleşme süresinin dolması, kiracının iflası, ölümü veya fiil ehliyetini kaybetmesi hâllerinde kendiliğinden sona erer. Kiracının tasfiye sürecine girmesi veya tasfiyeye girmeksizin finansal kiralama konusu malın tahsis edildiği işletmesini tasfiye etmesi hâlinde kiracının talebi üzerine, sözleşmede aksine hüküm yoksa, sözleşme süresinden önce feshedilebilir. Sözleşmenin taraflarından her biri sürenin bitiminden en az üç ay önce bildirmek kaydıyla, mevcut veya yeni şartlar ile sözleşmenin uzatılmasını talep edebilir. Sözleşmenin uzatılması tarafların anlaşmasına bağlıdır.
Borç kavramını açıklayınız.
Borçlar Kanununda borç ilişkileri düzenlenmiş ancak, borç ve borç ilişkisi kavramları tanımlanmamıştır. Hukukçular borç kavramını, geniş anlamda ve dar anlamda olmak üzere iki farklı anlamda kullanmaktadır. Geniş anlamda borç “borç ilişkisi” kavramını, dar anlamda borç ise bir borç ilişkisindeki çeşitli borçlardan her birini ifade etmektedirler. Bir borç ilişkisinde bir tek borç olabileceği gibi birden fazla karşılıklı borç da bulunabilir. Örneğin bağışlama vaadinde tek bir borç bulunurken bir alım satım sözleşmesinde her iki taraf da borç altına girmekte ve birden fazla borç bulunmaktadır. Dar anlamda “borç” kavramı ile çoğunlukla para borçları anlaşılmaktadır. Borç ilişkisi, bir kişiyi diğer bir kişiye bir edimi yerine getirme yükümlülüğü altına sokan hukuksal bir bağdır. Borç ilişkisinin unsurlarından olan edim, bir şeyi vermeye, yapmaya veya yapmamaya ilişkin olabilir. Örneğin bir şeyin satımında satıcının borcu bir şeyi vermek; bir arsaya bir bina yapmakta bunu yüklenenin borcu bir şeyi yapmak; rakipler arasında birbirleriyle rekabette bulunmamaya ilişkin bir sözleşmede de tarafların borcu rekabette bulunmamak yani bir şeyi yapmamaktır. Bir borç ilişkisinden doğan alacak hakkı nisbi hak niteliğindedir. Bunun anlamı, alacak hakkı ancak borçluya karşı ileri sürülebilir ve borçlu tarafından ihlal edilebilir. Borç ilişkisinin dışında kalanlara karşı bu hak ileri sürülemez.
Edim ve edim türleri kavramını açıklayınız.
Edim, borç ilişkisi nedeniyle alacaklının borçludan isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü olduğu davranış biçimi, diğer bir deyiş ile borçlunun borcunun konusudur. Her borç ilişkisinde bir veya birden fazla edim söz konusu olabilir. Edimin Konusu: Daha önce de belirttiğimiz gibi, borcun konusu olan edim, bir şeyi vermeye, yapmaya veya yapmamaya ilişkin olabilir. Borçlunun, alacaklıya karşı yerine getirmek zorunda olduğu edim, maddi nitelikli olabileceği gibi, manevi nitelikte de olabilir. Örneğin bir şarkıcının bir konser vermeyi yüklenmesi, manevi nitelikli bir edimken; bir satıcının bir mal satıp teslimini yüklenmesi halinde maddi edim söz konusudur. Edimin Unsurları: Bir davranış biçiminin edim olarak nitelenebilmesi için bir takım unsurları içermesi gerekir. Bunları, genel olarak, şu şekilde sıralayabiliriz: • Hukuken korunan bir yarar olmalıdır. • Belli veya belli edilebilir nitelikte olmalıdır. • Olanaksız olmamalıdır. • Hukuka aykırı olmamalıdır. • Ahlaka aykırı olmamalıdır. • Kişilik haklarına aykırı olmamalıdır.
Edimin Türleri: Edimi değişik açılardan sınıflandırmak mümkündür. Olumlu Edim / Olumsuz Edim Olumlu Edim: Bir şeyi vermek ve bir şeyi yapmak, olumlu bir davranışta bulunmayı gerektirir ve olumlu edim olarak ifade edilir. Olumlu edimde borçlu, bir eylemde bulunmak zorundadır. Örneğin satıcının sattığı malı, satın alan kişiye vermesi, mimarın bir proje hazırlaması, işçinin iş yerinde bir hizmette bulunması olumlu edime örnek oluşturur. Olumlu edim maddi ve kişisel olmak üzere ikiye ayrılır. • Kişisel Edim: Olumlu edimlerden bazıları borçlunun kendi bedeni veya fikri kuvvet ve yetenekleriyle yerine getirilebilir ki, bu tür olumlu edimlere kişisel edim denir. Örneğin bir mimarın proje çizmeyi, bir işçinin iş görmeyi yüklenmesinde kişisel edim söz konusudur. Kişisel edimlerin borçlunun kendisi tarafından yerine getirilmeleri gerekir. Kişisel edimler borçlunun ölümü halinde mirasçılara da geçmezler. • Maddi Edim: Doğrudan doğruya borçlunun malvarlığıyla yerine getirilen olumlu edimlere ise, maddi edim adı verilir. Örneğin satıcının satılan malın mülkiyetini alıcıya geçirmesi, bir kimsenin borçlu olduğu parayı ödemesi birer maddi edimdir. Olumsuz Edim: Olumsuz edimde ise borçlu, bir şeyi yapmama veya bir şeye katlanma yükümlülüğü altındadır. Örneğin, iki rakip arasında var olan, belirli bölgelerde birbirleri ile rekabette bulunmayacaklarına ilişkin rekabette bulunmama sözleşmesinde, rakiplerin birbirlerine karşı yükümlülükleri rekabette bulunmamaktır ve bu yükümlülük olumsuz edime örnek oluşturur. Olumsuz edim sözleşmeden doğabileceği gibi yasadan da doğabilir.
Borç ilişkisinden doğan sorumluluk kavramını açıklayınız.
Kişi ile Sorumluluk Kişi ile sorumluluk, alacaklının, alacağından dolayı borçlunun kişiliğine el atabilmesidir. Örneğin borçlunun borcu için öldürülmesi, hapsedilmesi gibi. Günümüzde, modern hukuk sistemlerinde kişi ile sorumluluk yoktur. Mal ile Sorumluluk Borçlu, edimini kendi isteğiyle yerine getirmediği takdirde alacaklı, İcra ve İflâs Kanunu hükümleri uyarınca devlet gücü yardımıyla borçlunun mallarına el koymak suretiyle alacağını alabilir. Buna mal ile sorumluluk denir. Mal ile sorumluluk, sınırsız sorumluluk ve sınırlı sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılır. Sınırsız Sorumluluk: Kişisel sorumluluk olarak da ifade edilen sınırsız sorumluluk, borçlunun borcundan dolayı tüm malvarlığı ile sorumlu olmasıdır. Borçlu borcunu ödemezse, alacaklı, borçlunun malvarlığındaki bütün mallara ve haklara cebri icra yoluyla el koyabilir. Ancak, İcra ve İflâs Kanununun 82. maddesine göre, borçlunun yaşamını ve mesleğini sürdürebilmesi için zorunlu olan malları bu sorumluluğun dışında tutulmuştur. Sınırlı Sorumluluk: Kural borçlunun sınırsız sorumluluğu olmasına karşın, mal ile sorumluluk bazı hallerde belli mallarla veya belli miktarla sınırlanmıştır. Bu tür sorumluluğa sınırlı sorumluluk denir. Bu sorumluluk da belli mallarla sorumluluk ve belli miktarla sorumluluk olarak ikiye ayrılır. • Belli Mallarla Sorumluluk: Bu tür sorumlulukta borçlu, malvarlığındaki belli mallar ile sorumludur. Bu sorumluluk ya yasadan veya alacaklı ve borçlunun aralarında yapacakları bir anlaşmadan doğabilir. Örneğin TMK m. 631’e göre, devlet en son mirasçı sıfatıyla miras bırakanın borçlarından ancak kendisine geçen mallarla sorumludur.
Borç ilişkisi içinde hukuki işlem kavramını açıklayınız.
Hukuksal İşlemler Hukuksal işlemler, Borçlar Kanunu’nun 1-48’incı maddeleri arasında “Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri” başlığı altında düzenlenmiştir. Hukuksal işlem, hukuksal bir sonuç elde etmek üzere irade açıklamasında bulunmaktır. Hukuksal İşlemin Geçerliliği Bir hukuksal işlemin varlığı ve geçerliliği için, bir irade açıklamasına ve bu irade açıklamasının da gerçek iradeyi yansıtmasına gerek duyulur. Bir irade açıklamasında bulunulduğunda bunun her zaman gerçek iradeyi yansıttığı düşünülebilir. Ancak, irade ile bu iradenin açıklanması arasında bazen tarafların isteğiyle bazen de tarafların isteği dışında uygunsuzluk gerçekleşebilir. İlk halde irade ile beyan arasında tarafların isteği ile yaratılan uygunsuzluk, ikinci halde ise iradeyi sakatlayan haller söz konusu olur. İrade ile Beyan Arasında Tarafların İsteği İle Yaratılan Uygunsuzluk: İrade ile beyan arasında yaratılan uygunsuzluk ya taraflardan birinin isteği ile ya da her iki tarafın isteği ile yaratılabilir. Taraflardan birinin isteği ile yaratılan uygunsuzluk halleri, şaka beyanı ve gizli kayıttır. • Şaka Beyanı: İrade açıklamasında bulunan, ciddi olmaksızın ve gerçek iradesini açığa çıkarmaksızın abartılı nitelik taşıyan bir açıklamada bulunmaktadır. Kural olarak şaka beyanı geçerli olmamakla birlikte, irade açıklamasının şekli ve niteliği, objektif olarak, karşı tarafça ciddiye alınmasını olanaklı kılıyorsa, geçerlidir. • Gizli Kayıt: Bir kimse irade açıklamasında bulunmasına karşın, açıklama yapma konusunda isteği yoksa diğer bir deyişle istemeyerek bir açıklamada bulunmuşsa, irade açıklaması bağlayıcıdır. Örneğin bir kimsenin istemediği halde arkadaşı için kefil olduğunu açıklaması. Tarafların her ikisinin isteği ile yaratılan uygunsuzluk hali ise “muvazza”dır. • Muvazaa: İrade açıklamasında bulunan taraflar gerçek iradelerine uymayan bir açıklamada bulunmakta, görünürde bir işlem yaparak üçüncü kişileri aldatmakta ve bu işlemin gerçekte geçerli olmayacağında da anlaşmaktadırlar. Örneğin çocuklarının birinden mal kaçırmak isteyen anne veya babanın tüm mallarını diğer kardeşe satmış gibi göstererek aslında bağışlamaları. Muvazaalı işlemler geçersizlik yaptırımına tabidir. İradeyi Sakatlayan Haller: Hukuksal bir işlemi yapan taraf ya da tarafların irade ile beyanları arasında bazen istenmeden yaratılan bir sakatlık bulunabilir. Beyan sahibinin istemi olmaksızın, ortaya çıkan bu sakatlık bazen beyan sahibinin kendinden, bazen de kendisi dışındaki bir kimseden kaynaklanır. İlk halde yanılma (hata), ikinci halde ise, aldatma (hile) ve korkutma söz konusudur (TBK m. 30 vd.). • Yanılma: Belli bir konuda beyanda bulunan kişi, yanlış kanıya sahip olarak açıklamada bulunmaktadır. Örneğin sözleşme kurmak için Ayla yerine Ayşe’ye öneride bulunması, satım sözleşmesi imzalıyorum düşüncesi ile kira sözleşmesi imzalaması gibi. Hatayı yapan taraf bu beyanı ile bağlı değildir. Hatayı yapan taraf, hatayı öğrendikten sonraki bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını karşı tarafa bildirebilir. Yapılan işlem geçersiz olmakla birlikte, hataya düşen taraf karşı tarafın zararını ödemek zorundadır. Dilerse hataya düşen taraf sözleşmeye onay (icazet) da verebilir. Bu durumda sözleşme geçerli hale gelir. Yasa koyucu bütün beyanda hata hallerini dikkate almamıştır. TBK m. 30’a göre, ancak, esaslı bir hataya düşülmesi halinde sözleşme geçersiz sayılmaktadır. • Aldatma: Bir kimseyi, irade açıklamasında bulunmaya, sözleşme yapmaya zorlamak için, bile bile yanlış bir kanaat uyandırılır veya var olan yanlış kanaat devam ettirilir ise, aldatma (hile) söz konusudur. Karşı tarafın aldatması ile sözleşme yapmak zorunda kalan taraf, esaslı olmasa bile, sözleşme ile bağlı değildir (TBK m. 36/1). Sözleşmeyi feshedebilir. Üçüncü kişi tarafından yapılan aldatma, karşı tarafça bilinmiyor ve bilmesi de gerekmiyorsa, hileyle sözleşmeyi yapan taraf sözleşme ile bağlı olup, sözleşmeyi feshedemez (TBK m.36/2). Aldatma nedeniyle sözleşme yapan taraf hileyi öğrendikten sonraki bir yıl içinde sözleşmeyi feshedebilir ve varsa zararlarını karşı taraftan talep edebilir; dilerse sözleşmeye onay da verebilir. Ancak, sözleşmeye onay vermesi zararlarını istemesine engel oluşturmaz.
Hukuksal işlem türlerini açıklayınız.
Hukuksal işlemler, hukuksal işleme taraf olanların sayıları bakımından “tek taraflı hukuksal işlemler” ve “çok taraflı hukuksal işlemler“olmak üzere ikiye ayrılır. Tek taraflı hukuksal işlemlerde iki taraf bulunmaz. Bu işlemlerde, hukuksal bir sonucun doğması için, tek bir kişinin irade açıklamasında bulunması yeterlidir. Örneğin «vasiyet» tek taraflı bir hukuksal işlemdir. Vasiyeti yapan kimsenin, yasanın belirlediği şekilde, iradesini açıklamasıyla doğar. “Çok taraflı hukuksal işlemler” de ise, birden fazla kimsenin irade açıklamasında bulunması gerekir. Çok taraflı hukuksal işlemler de sözleşmeler ve kararlar olmak üzere ikiye ayrılır
Sözleşme ve haksız fiil kavramlarını açıklayınız.
Sözleşme, iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamasında bulunmalarıyla oluşan hukuksal işlemlerdir. Örneğin bir kimsenin beyaz eşya satan bir mağazaya girerek satıcının 500 liraya satmak istediği bir buzdolabını, bu bedelle satın almak istediğini bildirmesi alım-satım sözleşmesinin oluşmasına neden olur. Kararlar ise, birden çok kişinin, belli bir hukuksal sonuca yönelik olarak, karşılıklı değil ortak, diğer bir deyişle aynı yönde irade açıklamasında bulunması ile oluşan hukuksal işlemlerdir. Örneğin bir anonim ortaklığın genel kurulunda, genel kurulu oluşturan kişilerin belli bir yönde irade açıklamasında bulunması bir karrın varlığına neden olur. Borç kaynaklarından olan hukuksal işlemlerin en önemlisi sözleşmelerdir. Bu nedenle hukuksal işlemlerle ilgili yukarıdaki açıklamalarımızla yetinerek, ayrıntılı olarak sözleşmeleri ele alacağız. Haksız Eylemden Doğan Borçlar Borç ilişkisinin kaynaklarından bir diğeri de haksız eylemlerdir. Haksız eylem, hukuk düzeninin uygun bulmadığı zarar verici eylemlerdir. Haksız eylem sonucunda, haksız eylemde bulunan ile zarar gören arasında bir borç ilişkisi doğar. Haksız eylemleri iki grupta toplayabiliriz: Sözleşmeye aykırı eylemler ve dar anlamda haksız eylemler. Sözleşmeye aykırı eylemler, taraflar arasında hukuksal bir ilişkiden özellikle de sözleşmeden doğan hukuksal ilişkinin ortaya çıkardığı yükümlülüklere aykırı olan eylemlerdir. Bu durumda sözleşmeye aykırı davranan kişinin örneğin satıcının sattığı malı belirtilen günde veya hiç teslim etmemesi sözleşmeye aykırı bir eylemdir. Sözleşmeye aykırı davranan bir kimse, bu nedenle karşı tarafın uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğe sözleşmesel sorumluluk diyoruz. Dar anlamda haksız eylemler, taraflar arasında var olan bir hukuksal ilişkiye özellikle de sözleşmeye dayanmaksızın, hukuk kurallarına aykırı olan ve başkalarına zarar veren eylemlerdir. Bir kimsenin yaralanması, bir kimseye hakaret edilmesi bu eylemlere örnek olarak verilebilir. Bir kimse, hukuka aykırı bir eylem ile başka bir kimseye vermiş olduğu zararları gidermek zorundadır. Buna haksız eylem sorumluluğu denir. Bir kimsenin haksız eyleminden sorumlu olabilmesi için, eylemde bulunan kişinin kusurlu olması, diğer bir deyiş ile kusura dayanan sorumluluğunun bulunması gerekir. Ancak, bazı hallerde bir kimsenin eylemi haksız olmasa, diğer bir deyiş ile kusuru bulunmasa da sorumluluğu söz konusu olabilmektedir. Bu sorumluluk kusursuz sorumluluk olarak ifade edilir.
Haksız fiilin unsurlarını açıklayınız.
Borçlar Kanunu m.49’a göre, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”. Borçlar Kanunu m. 49 hükmünden de anlaşılacağı gibi, haksız eylemden sorumluluk için dört unsurun varlığı gerekir. Bunlar; hukuka aykırılık, kusur, zarar ve nedensellik bağıdır. Hukuka Aykırılık: Doktrinde baskın olan görüşe göre hukuka aykırılık, hukuk düzeninin, kişilerin mal varlığını korumaya yönelik kurallarına aykırı eylemlerdir. Örneğin bir kimseyi yaralamak, malına zarar vermek hukuka aykırı eylem oluşturur. Hukuka aykırılık, aktif bir davranış, bir hareket, olabileceği gibi (örneğin birinin malını çalmak), hukuk düzeninin bir eylemin yapılmasını öngördüğü durumlarda kaçınmak, diğer bir deyiş ile bir harekette bulunmamak şeklinde de (örneğin yasal bir zorunluluk olan güvenlik önlemlerini almayarak birinin yaralanmasına neden olmak) ortaya çıkabilir. Bazı hallerde, genel olarak hukuka aykırı niteliği olan bir eylemin, hukuka aykırılık niteliği ortadan kalkar. Yasal savunma, zorda kalma, kamu gücünün kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, zarar görenin rızası, bilimsel eleştiriler, kendi hakkını korumak için kuvvet kullanma bu hallere örnektir. Kusur: Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek veya hukuka aykırı sonucu önlemek için gerekli iradeyi göstermemektir. Kusurun biri, kast, diğeri ihmal olmak üzere iki türü vardır. Kast, hukuka aykırı sonucu önceden görerek bu sonucu istemektir. Örneğin bir kimseyi yolunu keserek öldürmek. İhmal ise, istememekle beraber, gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek hukuka aykırı sonuca neden olmaktır. Örneğin otomobili ile gitmekte olan bir kimsenin kırmızı ışıkta durmayarak bir yayaya çarpıp yaralanmasına neden olması. Bazı hallerde eylemde bulunan kusursuz da olsa sorumlu olabilir. Bunlar kusursuz sorumluluk halleridir. Örneğin, adam çalıştıranların sorumluluğu, yapı sahibinin sorumluluğu, motorlu araç işletenin sorumluluğu bu hallere örnek oluşturur. Zarar: Haksız eylemde bulunan kişinin sorumlu tutulabilmesi için, eylem sonucunda bir zararın oluşması gerekir. Zarar, bir kimsenin maddi veya manevi varlığında isteği dışında meydana gelen azalmadır. Zarar, maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. Maddi zarar, bir kimsenin malvarlığında meydana gelen ve para ile ölçülebilen azalmadır. Manevi zarar ise, bir kimsenin, manevi kişilik haklarına karşı yapılan bir haksız saldırının neden olduğu üzüntü ve sarsıntıdır. Örneğin, bir futbolcunun haksız eylem sonucunda sakat kalıp futbol oynayamadığı için bunalıma girmesi. Nedensellik Bağı: Haksız eylem nedeniyle, tazminat (giderim) borcunun doğabilmesi için, haksız eylem ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması, diğer bir deyiş ile zararın haksız eylem sonucunda oluşması gerekir. Örneğin, kırmızı ışıkta geçen bir aracın yayaya çarpması ve yayanın ölmesi. Burada ölüm olayı kırmızı ışıkta geçen aracın çarpmasının sonucudur.
Sebepsiz zenginleşme ve sebepsiz zengileşme unsurularını açıklayınız.
Nedensiz zenginleşme, genel olarak, Türk Borçlar Kanunu m. 77-82 arasında düzenlenmiştir. Nedensiz zenginleşme, haklı ve hukuken geçerli bir neden olmaksızın birinin, birbaşkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşmesidir. Diğer bir deyiş ile nedensiz zenginleşmede taraflardan birinin mal varlığında bir artış oluşmakta, bu artış ile diğer kişinin malvarlığı ve emeği arasında bir bağlantı olmakta ve bunun haklı ve hukuken geçerli bir nedeni bulunmamaktadır. Nedensiz Zenginleşmenin Unsurları Nedensiz zenginleşme nedeniyle, bir borcun doğabilmesi ve dava açabilmek için dört unsurun varlığı gerekir. Bunlar tanımdan da anlaşılacağı gibi, zenginleşme, haklı bir nedenin bulunmama, nedensellik bağı ve hukuka ve ahlaka aykırı bir amacın bulunmamasısıdır. Zenginleşme: Sebepsiz zenginleşmeden söz edebilmek için, her şeyden önce bir kimsenin malvarlığında bir artış (zenginleşme) oluşmalıdır. Bir malvarlığında artıştan söz edebilmek için, malvarlığının aktifinde bir artış olması gerekmez. Mal varlığında gerçekleşecek olan bir eksilmenin engellenmesi durumunda da zenginleşme vardır. Örneğin Ayla’nın banka hesabınıdan çıkması gereken bir para yanlışlıkla Caner’in hesabından çıkmış ise, burada da Ayla’nın malvarlığının aktifinde bir artış olmamasına karşın, zenginleşme vardır. Çünkü Ayla’nın hesabından çıkması gereken para çıkmamıştır. Haklı bir Nedenin Bulunmaması: Nedensiz zenginleşmenin söz konusu olabilmesi için, bir malvarlığında meydana gelen zenginleşmenin hukuken geçerli, haklı bir nedene dayanmaması da gerekir. Bu unsur şu şekillerde ortaya çıkabilir: • Hukuksal nedenin geçerli olmaması ve borç olmayan şeyin ödenmesi, • Hukuksal nedenin gerçekleşmemesi, • Hukuksal nedenin ortadan kalkmış olması. Nedensellik Bağı: Nedensiz zenginleşmeden söz edebilmek için, bir kimsenin malvarlığında meydana gelen artış ile diğer kimsenin malvarlığı veya emeği arasında bir nedensellik bağının bulunması; yani bir malvarlığındaki çoğalmanın diğer kimsenin malvarlığı veya emeğinden ileri gelmesi gerekir. Hukuka ve Ahlaka Aykırı Bir Amacın Bulunmaması: Bir kişinin malvarlığında meydana gelen artış ile hukuken geçerli olmayan haksız kazanımdan elde edilmiş olması gerekir. Diğer bir ifade ile bir kimsenin malvarlığındaki artışın nedeni, diğer kişinin malvarlığındaki bir olaydan kaynaklanmalıdır. Ancak bu olayın malvarlığında bir azalma şeklinde gerçekleşmesi gerekmez.
Sebepsiz zenginleşmenin hükümlerini açıklayınız.
Türk Borçlar Kanunu m.77’e göre, “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür”. Nedensiz zenginleşme sonucunda zenginleşen açısından iade borcu doğar. Türk Borçlar Kanunu m.79/1’e göre, zenginleşen kimse iyi niyetli ise, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çokmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında, elinde ne kalmış ise, onu vermekle borcundan kurtulur. Örneğin, Aslı’ya teslim edilmesi gereken yirmi kilo elma, yanlışlıkla Ersin’e teslim edilmiş ve sonradan elmaların beş kilosu çürümüş ise, Ersin iyi niyetli kabul edildiğinde Aslı’ya elinde kalan on beş kilo elmayı iade etmekle borcundan kurtulur. Türk Borçlar Kanunu m.79/2 hükmüne göre ise, zenginleşen kimse, iyi niyetli değilse, zenginleşmenin neden olduğunu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, malvarlığında meydana gelen zenginleşmeyi tamamen iade etmek zorundadır. Bir önceki örneğimize geri döner ve Ersin’i de kötü niyetli kabul edersek, Ersin, Aslı’ya yirmi kilo elmayı iade etmekle yükümlüdür. İade borcu yerine getirilmeyecek olursa, nedensiz zenginleşme nedeniyle alacaklı olan, alacağını nedensiz zenginleşme davası açarak geri alabilir. Türk Borçlar Kanunu m. 82’ye göre bu dava nedensiz zenginleşmenin ve zenginleşen tarafın öğrenildiği tarihten başlamak üzere iki yıllık ve nedensiz zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten itibaren de on yıllık zamanaşımı süresine bağlı olup, bu süreler geçtikten sonra zamanaşımına uğrar.
Öneri kavramını açıklayınız.
Öneri, tek taraflı ve karşı tarafa varması gereken bir irade açıklamasıdır. Öneri herhangi bir şekle bağlı değildir. Önerinin mutlaka da belli bir kimseye yapılması gerekmeyip herkese veya belli bir gruba karşı yapılması da olanaklıdır. Örneğin üzerinde fiyat etiketi bulunan malların, mağazaların vitrinlerine konulması. Önerinin Unsurları: Bir önerinin istenilen hukuksal sonucu doğurabilmesi için birtakım unsurları içermesi gerekir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: • Öneri karşı tarafa yöneltilmiş olmalıdır, • Sözleşmenin esaslı unsurlarını içermelidir, • Öneren önerisi ile bağlı olmak niyetinde olmalıdır. Eğer bir öneride bu nitelikler yer almıyorsa, bu irade açıklaması öneri değil, öneriye davettir. Örneğin, televizyonda fiyat gösterilmeksizin bir malın reklamının yapılması; bir giyim mağazasının vitrininde fiyat etiketi olmaksızın malların sergilenmesi, bir kimsenin arabasının arkasına, fiyat belirtmeksizin, satılıktır yazısı asması, birer “öneriye davet”tir. Önerinin Bağlama Süresi: Borçlar Kanununa göre, öneren belli bir süre, önerisi ile bağlıdır. Türk Borçlar Kanunu, önerinin bağlama süresini, önerinin “süreli” veya “süresiz” olmasına göre farklı şekilde düzenlemiştir. Öneren, kabul için belli bir süre belirtmişse, bu sürenin sonuna kadar önerisiyle bağlıdır. Karşı tarafın kabul açıklaması bu süre sona ermeden önce kendisine ulaşmazsa, öneren artık önerisi ile bağlı olmaz (TBK m.3). Öneride bulunan, kabul için belli bir süre belirtmemişse, öneriyi yapanın bu önerisiyle ne zamana kadar bağlı kalacağı, önerinin karşı karşıya olanlar veya karşı karşıya olmayanlar arasında yapılmış olmasına göre farklı sonuçlar doğurur.
Kabul kavramını açıklayınız.
Kabul, kabulcünün yapmış olduğu, aynı öneri gibi, tek taraflı ve karşı tarafa varması gerekli bir irade açıklamasıdır. Kabul de herhangi bir şekle bağlı değildir. Kabul, açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. Bir kimse bir öneriyi açıkça kabul edebilir veya öneride bulunanın kendisine gönderdiği bir malı kullanmaya başlayabilir. İlk halde kabul açık iken ikinci halde örtülü olarak açıklanmış olmaktadır. Kabulün Unsurları: Öneride olduğu gibi, bir kabulün istenilen hukuksal sonucu doğurabilmesi için birtakım unsurları içermesi gerekir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: • Tamamen öneriye uygun olmalıdır, • Önerinin bağlama süresi içinde öneriyi yapana ulaşmalıdır, Kabulden Dönme: Kabulcü de, aynen öneriyi yapan gibi, kural olarak kabul açıklaması ile bağlıdır. Fakat kabulcü, kabul haberi öneriyi yapana ulaşıncaya kadar kabulden dönebilir. Hatta aynen öneriden dönmede olduğu gibi, kabulün geri alındığı haberinin öneriyi yapana kabul ile aynı anda ulaşması veya kabulden sonra ulaşmış olmakla beraber öneriyi yapanın kabulün geri alındığını kabulden önce öğrenmiş olması durumlarında da kabul hükümsüzdür (TBK m. 10 /2). Ölüm veya Ehliyetsizliğin Kabule Etkisi: Kabulcünün kabul açıklamasında bulunduktan sonra ölmüş ve fiil ehliyetini kaybetmiş olması kabulün geçersiz olması sonucunu doğurmaz; kabulcünün mirasçıları bununla bağlıdırlar. Ancak kişisel edimin söz konusu olduğu durumlarda mirasçılar bu kabulle bağlı kalmazlar.
Sözleşmenin meydana geldiği an ile ilgili kanun ifadesini tartışınız.
Karşı karşıya olanlar arasında yapılan bir sözleşme kabulün açıklandığı anda oluşur ve hüküm ifade eder. Buna karşılık karşı karşıya olmayanlar arasında yapılan bir sözleşmenin hangi anda oluşacağının saptanması gerekir. Örneğin kabul, bir elektronik posta ile yapılıyor ise, kabul posta yazıldığında açıklanmış, öneriyi yapana postalandığında gönderilmiş, öneriyi yapanın posta adresine gittiğinde ulaşmış ve öneri yapan tarafından okunduğu anda öğrenilmiş olacaktır. Türk Borçlar Kanununun kabul ettiği genel ilkeye göre, sözleşme kabul haberinin ulaştığı anda tamam olur. Çünkü TBK m.3, 5 ve 9’de kabul haberinin önerene ulaşmasından söz edilmiştir. Sözleşme kabul haberinin öneriyi yapana ulaşması ile tamamlanmış olmakla birlikte, kabul haberinin öneriyi yapan tarafından öğrenilmesiyle kesinleşir. Türk Borçlar Kanunu m.11’e göre, karşı karşıya olmayanlar arasında yapılmış olan bir sözleşme “kabulün gönderildiği andan başlayarak” hüküm doğurur. Açık bir kabule gerek duyulmayan hallerde (TBK m. 6), sözleşmenin hükümleri, önerinin kabulcüye ulaştığı anda doğar.
İsimsiz sözleşmeler kavramını açıklayınız.
Sözleşmeler Borçlar Kanunu ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu veya özel kanunlar ile düzenlenmiş olan bu sözleşmelere isimli sözleşmeler denir. Ancak, ne Borçlar Kanunu’nda ne de özel bir kanun tarafından düzenlenmemiş sözleşmeler de vardır. Taraflar Türk Borçlar Kanunu m. 19’da yer alan sözleşme özgürlüğü kapsamında, özgür iradeleri ile, kanunda düzenlenmemiş sözleşme tipleri de oluşturabilirler. Taraflarca oluşturulan bu sözleşmelere isimsiz sözleşmeler ya da atipik sözleşmeler denir. İsimsiz sözleşmeleri de kendine özgü yapısı olan sözleşmeler, karma sözleşmeler ve bileşik sözleşmeler olmak üzere üçe ayırabiliriz. Kendine Özgü Yapısı Olan (Sui Generis) Sözleşmeler: Kendine özgü yapısı olan sözleşmeler, kısmen ya da tamamen, kanunda düzenlenmiş olan sözleşmelerde bulunmayan unsurlardan oluşur. Bu gruptaki sözleşmelere örnek olarak, sulh sözleşmesi, hakem sözleşmesi, garanti sözleşmesi, satış için bırakma (tevdi) sözleşmesi, tek satıcılık sözleşmesi, sporcu transfer sözleşmesi gösterilmektedir. Karma Sözleşmeler: Karma sözleşmelerde, kanunun düzenlediği çeşitli sözleşme tiplerine ait unsurlar bir araya getirilmiştir. Bu sözleşmeler de combine sözleşmeler, çifte tipli sözleşmeler, çeşitli tiplere ait unsurların birbirine karıştığı sözleşmeler ve kendine yabancı yan edimleri içeren sözleşmeler olmak üzere dört kısımda ele alaınabilir. Kombine sözleşmeler: Bu sözleşmelerde taraflardan biri, kanunda düzenlenmiş sözleşme tiplerine ait birden çok asli edimde bulunmayı, diğeri ise genellikle bir miktar para ödeme şeklinde tek bir edimde bulunmayı taahhüt eder. Çifte tipli sözleşmeler: Bu sözleşmelerde taraflar, farklı sözleşme tiplerine ait asli edimleri karşılıklı olarak değiştirmeyi taahhüt ederler. Dolayısıyla borçlanılan edim ve karşı edim değişik sözleşme tiplerine aittir. Çeşitli tiplere ait unsurların birbirine karıştığı sözleşmeler: Bu sözleşmelerde, çeşitli sözleşme tiplerine ilişkin unsurlar birbirine karışmaktadır. Kendine yabancı yan edimleri içeren sözleşmeler: Bu sözleşmelerde asli edimler, kanunda düzenlenmiş bir sözleşme tipine ait olmakla beraber, başka bir sözleşme tipine ait yan yükümler de üstlenilmektedir.
Satış sözleşmesinin tanımı ve unsurlarını açıklayınız.
Satış SözleşmesininTanımı Satış sözleşmesi, Türk Borçlar Kanununun 207 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TBK m. 207’ye göre, “satış sözleşmesi satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılk bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir”. satış sözleşmesi ile satıcı, malın mülkiyetini alıcıya geçirme borcu altına girmektedir. Satış sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Çünkü bu sözleşme ile, satıma konu mal ile malın karşılığı olan para karşılıklı olarak değiştirilmektedir. Satış Sözleşmesinin Unsurları Yukarıdaki tanımından anlaşılacağı gibi, satış sözleşmesinin esaslı unsurları, satılan şey, bedel ve satılan şey ile bedelin değiştirilmesi konusunda tarafların anlaşmasıdır. Satılan: Satılan, satış sözleşmesinin konusunu oluşturur. Satış sözleşmesinde alıcıya ne satıldığının belirlenmiş olması veya belirlenebilir olması gerekir. Taşınır ve taşınmaz mallar, alacaklar, patent ve marka üzerindeki haklar, elektrik ve gaz gibi tabii kuvvetler ile hak şeklinde olmayıp ekonomik veya fiili bir fayda ve müşteriler de satış sözleşmesine konu olabilir. Satış sözleşmesinin kurulduğu anda satıcıya ait olmayan şeyler ve haklar da satış sözleşmesinin konusu olabilir. Bedel: Bedel, satım sözleşmesinin taraflarından biri olan alıcının satın aldığı şeye karşılık olarak satıcıya ödeme yükümlülüğünde olduğu paradır. Satış sözleşmesinde alıcının borcu her zaman bir miktar paranın ödenmesi olmak zorundadır; örneğin alınan bir mala karşılık mal verilmesi halinde satış sözleşmesi değil; mal değişim sözleşmesi (trampa) söz konusudur. Satış sözleşmesinde bedel taraflarca serbestçe belirlenebilir. Ancak bedelin sözleşmenin yapıldığı anda kesin olarak belirlenmiş olması gerekmez; belirlenebilir olması yeterlidir. Anlaşma: Satış sözleşmesinin unsurlarından bir diğeri de alıcı ve satıcının, bir miktar paranın ödenmesi karşılığında satılanın alıcıya teslim edilmesi ve mülkiyetinin geçirilmesi konusunda anlaşmış olmalarıdır. Taraflar arasındaki bu anlaşma taşınır satışlarında kural olarak herhangi bir şekle tabi değilken; taşınmaz satışlarında, tapu memurunun önünde resmi şekilde yapılması gerekir.
Vekalet sözleşmesi nedir, açıklayınız.
Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir (TBK m. 502). Vekâlet sözleşmesinin unsurları, iş görme, işin müvekkilin menfatine ve iradesine uygun olarak yapılması, vekilin edim sonucundan değil, edim fiilinden sorumlu olması ve bağımsız olarak iş görmesi, ücretsiz olarak veya bir ücret karşılığı iş görülmesi ve anlaşmadır. Nitekim TBK m.502 hükmüne göre vekil, sözleşme veya teamül varsa ücrete hak kazanır. Vekilin edim sonucundan değil, edim fiilinden sorumlu olması, vekilin yüklendiği iş görme edimini özenle yerine getirmekle yükümlü olup, istenen sonucun gerçekleşmemesinden sorumlu olmamasını ifade eder. Vekilin bağımsız olarak iş görmesi de, işi görürken, müvekkilin iş organizasyonuna dahil bir kişi olarak hareket etmemesi anlamına gelir. Vekilin bağımsızlığı sadece işin görülmesinde müvekkilin talimatlarına uyma açısından sınırlandırılmıştır. Vekâlet sözleşmesinin konusunu hukuki işlemler oluşturabileceği gibi, sırf maddi fiillerin yapılması da oluşturabilir. Vekaletin kapsamı, öncelikle sözleşmeden veya vekalet verenin talimatından anlaşılır; ancak bunlardan anlaşılamadığı takdirde sözleşmenin konusu olan işin niteliğine göre belirlenir. Vekalet Sözleşmesinin Hukuki Niteliği ve Şekli Vekâlet sözleşmesi, konusunu insan emeği ve faaliyetlerinin oluşturduğu iş görme borcu doğuran sözleşmelerdendir. Vekâlet sözleşmesi, eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Ancak, tarafların bir ücret ödenmesini kararlaştırdığı durumlarda veya ücret ödenmesi konusunda bir teamülün bulunduğu durumlarda tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme özelliği taşır. Vekalet sözleşmesinin geçerliliği kural olarak, herhangi bir özel şekil şartına tabi değildir.
Kefalet sözleşmesi nedir, açıklayınız.
Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde bunun sorumluluğunu kişisel olarak üstlendiği bir sözleşmedir. Kefalet Sözleşmesinin Hukuki Niteliği ve Şekli Kefalet sözleşmesi, yalnız kefilin borç altına girdiği, tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Kefalet ancak geçerli bir asıl borcun bulunması durumunda hüküm ifade eder; kefaletle teminat altına alınan bir asıl borç yoksa, kefalet de borç doğurmaz. Aynı şekilde, mevcut asıl borç herhangi bir sebeple sona ererse, kefalet borcu da kendiliğinden ortadan kalkmış olur. Bu durum kefilin borcunun fer’i bir borç olmasının sonucudur. Diğer yandan kefilin borcu tali (ikincil) bir nitelik taşır. Bu anlamda alacaklı öncelikle asıl borcun borçlusunu takip etmelidir. Ancak borçlunun borcunu ödememesi halinde alacaklının kefile başvurma olanağı doğar. Kefaletin geçerlilik şekli olarak adi yazılı şekil öngörülmüştür; ancak, “kefilin sorumlu olacağı azami miktarın”, “kefalet tarihinin” ve “müteselsil kefil olunmuşsa buna ilişkin ifadenin” kefilin el yazısı ile yazılmış olması gerekir (TBK m. 583/1). Kefilin sorumluluğunun kapsamını değiştirmek, sınırlamak ya da artırmak istendiğinde de bu şekle uymak gerekir (TBK m. 583/3). Ayrıca Türk Borçlar Kanunu bunlara, evli kişilerin kefaleti bakımından diğer eşin yazılı rızası koşulunu getirmiştir (TBK m.584).
Franchise sözleşmesi kavramını açıklayınız.
Franchising, bir kimsenin başkasının ilke ve talimatına uyarak ve bir bedel karşılığında onun ürününü ya da hizmetini değerlendirerek pazarlama imtiyazı sağlamasıdır. Bağımsız bir işletmeci, franchise sözleşmesi ile, kendi adına ve hesabuna hareket etmekle birlikte, piyasada tanınan bir pazarlamacının tanınmış özelliklerinden yararlanma hak ve yükümlülüğünü devralmaktadır. Franchising sözleşmesinin tarafları; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan işletmeci ve piyasada isim yapmış bir pazarlamacıdır. Franchise sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen isimsiz bir sözleşmedir. Franchise alan, Franchise verenin talimatları doğrultusunda sürüm yapma ve sürümü artırma ve ayrıca başlangıçtaki belli bir miktar, daha sonra cirosunun belli bir yüzdesi oranındaki bir ücreti periyodik olarak ödemek ile yükümlü olmaktadır. Franchise veren ise, maddi olmayan malları franchise alana kullandırmaktadır.
Finansal kiralama sözleşmesi nedir?
Finansal kiralama, yeni yatırımlar yapmak isteyen işletmelerin yatırımlarını, özsermayeden veya banka kredisinden karşılamak yerine, yatırım için daha az likit kaynak ve yatırım neticesinde oluşacak borçlarını uzun vadede ödeyebildikleri alternatif bir finansman tekniğidir. Finansal Kiralama Sözleşmesi, Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu ile düzenlenmiştir. Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu›nun “Tanımlar” başlıklı m. 3 (ç)’de, finansal kiralama, “bir finansal kiralama sözleşmesine dayalı olmak koşuluyla, bu Kanun veya ilgili mevzuatı uyarınca yetkilendirilen kiralayan tarafından finansman sağlamaya yönelik olarak bir malın mülkiyetinin kira süresi sonunda kiracıya devredilmesi; kiracıya kira süresi sonunda malın rayiç bedelinden düşük bir bedelle satın alma hakkı tanınması; kiralama süresinin malın ekonomik ömrünün yüzde sekseninden daha büyük bir bölümünü kapsaması veya finansal kiralama sözleşmesine göre yapılacak kira ödemelerinin bugünkü değerlerinin toplamının malın rayiç bedelinin yüzde doksanından daha büyük bir değeri oluşturması hâllerinden herhangi birini sağlayan kiralama işlemi” olarak tanımlanmıştır.
Finansal kiralama sözleşmesinde tarafların hakları ve borçlarını açıklayınız.
Finansal kiralama sözleşmende tarafların hak ve borçları Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu 24. maddesinde belirtilmiştir. Kiracı, sözleşme süresince finansal kiralama konusu malın zilyedi olup, sözleşmenin amacına uygun olarak her türlü faydayı elde etme hakkına sahiptir. Kiracı, finansal kiralama konusu malı sözleşmede öngörülen şart ve hükümlere göre itinayla kullanmak zorundadır. Sözleşmede aksine hüküm yok ise kiracı, malın her türlü bakımından ve korunmasından sorumlu olup, bakım ve onarım masrafları kiracıya aittir. Kiralama konusu malın sigorta ettirilmesi zorunludur. Malın kimin tarafından sigorta ettirileceği sözleşmede gösterilir. Sigorta primleri kiracı tarafından ödenir. Malın sözleşme süresi içinde hasar ve ziyaı sorumluluğu kiracıya aittir. Bu sorumluluk ödenen sigorta miktarının karşılanmayan kısmı ile sınırlıdır ve aşan kısım kiracı tarafından karşılanmak zorundadır. Kiracının seçimi ve talebi üzerine üçüncü kişiden sağlanan malın ayıplı olmasından kiralayan sorumlu tutulamaz. Bu durum, malın bizzat kiracıdan sağlanması hâlinde de geçerlidir.
Finansal kiralama sözleşmesinin hukuki niteliği ve şekli konusunu açıklayınız.
Finansal kiralama sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen ve kullanımın devri amacını güden kendine özgü yapısı olan (sui generis) bir sözleşmedir. Kiracı, malı kullanmasının karşılığında kira bedeli ödeme borcu altına girer; kiralayan ise malın zilyetliğini her türlü faydalanmasına imkân sağlayacak şekilde kiracıya bırakma borcunu yüklenir. Finansal kiralama sözleşmesinin ne şekilde yapılacağı ve geçerlik kazanacağı ve sonuçları Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu m. 22’de belirtilmiştir. Sözleşme, yazılı şekilde yapılır. Taşınmaz mallara ilişkin sözleşmeler taşınmazın bulunduğu tapu kütüğünün şerhler hanesine, kendilerine mahsus özel sicili bulunan taşınır mallara dair sözleşmeler bu malların kayıtlı oldukları sicile tescil ve şerh olunur ve kiralayan tarafından ayrıca Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Birliğine bildirilir. Özel bir sicile kayıtlı olmayan taşınır mallara ilişkin sözleşmeler Birlik tarafından tutulacak özel sicile tescil edilir. Birlik tarafından tutulacak özel sicil herkese açıktır. Hiç kimse sicildeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 2 Gün önce comment 0 visibility 53
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 324
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 912
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1286
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20158
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14700
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12642
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582