İdare Hukukuna Giriş Dersi 4. Ünite Sorularla Öğrenelim

İdari İşlemler

1. Soru

Denetleme kavramını detaylı olarak açıklayınız. 

Cevap

Denetleme Kavramı

Sosyal bilimlerde denetim denince, örgütün beklenen başarı ölçütlerine ne kadar ulaştığını be- lirlemek üzere bu ölçütlerle yapılan işlerin karşılaş- tırılması, yapılan işlemlerin örgütsel amaçlara ve hukuka uygunluğunun araştırılması anlaşılır (Boz- kurt-Ergun, 1998, s.62).

İdâre de nihayetinde bir örgüttür. Böyle olun- ca idârenin işlerinin plan ve programlara uygun ve verimli bir biçimde yürüyüp yürütülmediğinin de- netlenmesi gerekir. Bu anlamda denetim yönetici- lerin temel görevlerinden biridir. Kuruluşlardaki iş görenlerle yapılan işe göre değişen çeşitli denetim yöntemleri olabilir.

“Kamu yönetimi” olarak da adlandırılan idâre; yargı organı, yasama organı, yürütme organı ve idâre ile kamuoyunu oluşturan kuruluşlar tarafın- dan denetlenmektedir. Kural olarak yargı organı, idârenin işlem ve eylemlerini hukuka uygunluk açısından denetler. Diğer denetim kuruluşları ya da denetim yolları ise, idârenin işlem ve eylemlerini hem hukuka uygunluk açısından hem de yerinde- lik açısından denetlerler. Çünkü idârî faaliyetlerin verimli, etkili ve kamuya yararlı bir biçimde yürü- tülmesi gerekir. İdârenin denetiminin kapsamına, idârenin işlemleri, eylemleri, görevlilerinin davra- nışları, plan ve projeleri de girebilir. Hatta bütün bunlar hazırlık aşamasında bile denetlenebilmekte- dir (Yayla, 2009, s.373).

İç hukuktaki idârenin denetlenme yol ve yön- temlerini, hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesine hizmet etmesi açısından idârenin yargısal denetimi ve yargı dışı yollardan denetimi olmak üzere ikiye ayırabiliriz.


2. Soru

İdarenin yargısal denetimi kavramını açıklayınız.

Cevap

İdârenin Yargısal Denetimi

İdâre üzerinde en etkili denetim yargısal dene- timdir. Fakat yargısal denetim başlı başına ayrı bir bilim dalı konusu olduğu için burada kısaca ele alı- nacaktır.

İdâre üzerindeki yargısal denetim, yargısal ol- mayan denetim yollarından sonra başlamıştır. An- cak oldukça yavaş, temkinli ve sınırlı fakat idâre üzerinde en etkili denetim yoludur.

İdârenin yargısal denetimi, tıpkı diğer yargısal faaliyetler gibi, özellikle yürütme ve idâreden ba- ğımsız ve yansız mahkemeler tarafından yapıldığı için uyuşmazlığın tarafları için önemli bir güvence oluşturur. İşte bu güvence ve inanış hukuk devleti anlayışının ve kültürünün temelini oluşturur.

Yargısal denetim sonucunda bir “hüküm” çı- kar. Hükme karşı itiraz, istinaf, temyiz gibi kanun yolları tüketildikten sonra “kesin hüküm” halini alır. Kesinleşen bir hükme karşı olağanüstü kanun yolları hariç aynı mahkemede veya bir başka mah- kemede ya da bir başka devlet organı nezdinde baş- vuru yapılamaz.

İdârenin yargısal denetiminde başlıca iki sistem bulunmaktadır. Birincisi, Anglo-Sakson ülkelerin- de uygulanan “yargı birliği” sistemidir. Diğeri de Fransa ve Türkiye gibi Kara Avrupası hukuk sistemi içinde yer alan ülkelerde uygulanan yargı ayrılığı sistemidir.

Ortak hukuk sistemi veya adlî idâre sistemi de denen yargı birliği sisteminde, uzmanlaşmış idâre mahkemeleri olabilir. Fakat bu uzmanlaşmış idâre mahkemelerinin verdiği kararlara karşı genel yargı düzeni içerisinde yer alan üst mahkemelere başvu- rulduğu için, idârî yargı düzeni bulunmamaktadır.

Başta Fransa olmak üzere, Fransa’dan etkilenen ülkelerde, idârenin yargısal denetimi kural olarak genel mahkemeler olarak adlandırılan adlîye mah- kemelerinde değil, sırf bu amaçla kurulmuş, kendi üst mahkemeleri veya kanun yolları bulunan ve idârî yargı düzeni içinde yer alan “idârî mahkeme- ler” tarafından yapılmaktadır.


3. Soru

Türk Hukukunda idârenin yargı dışı denetimi hangi yollarla yapılabilir, sayınız.

Cevap

Türk Hukukunda idârenin yargı dışı denetimi; “idârî denetim”, “siyasî denetim” ve “kamuoyu deneti- mi” olmak üzere üç değişik yoldan yapılmaktadır.


4. Soru

İdari denetim biçimlerini sadece sayınız.

Cevap

İdari denetim çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir. Bunlar, iç idârî denetim ve dış idârî denetimdir.


5. Soru

İdârenin Kendini Denetlemesi'ni detaylı olarak açıklayınız.

Cevap

İdârenin Kendini Denetlemesi

İdârenin bir işlem veya eylemi nedeniyle menfaatleri
ya da hakları ihlâl edilen kişiler, bu eylemi veya işlemi ya-
pan idârî makama başvurarak söz konusu idârî işlemin geri
alınmasını, kaldırılmasını, değiştirilmesini, iptal edilmesini
veya eyleme son verilmesini, varsa zararlarının giderilme-
sini isteyebilirler. Bu amaçla yapılan başvurular, başvurunun konusu olan idârî işlemin (Yıldırım, 2006, s.77) veya eylemin (Yıldırım, 2006, s.95), o işlem veya eylemi yapan idâre tarafından denetlenmesini hedeflemektedir.

İlgilinin başvurusu üzerine idârî makam, kendi yaptığı işlem veya eylemin hukuka uygunluğunu veya yerindeliğini tekrar inceleyebilir. Böylece idârî makam kendi kendini denetlemiş olur. Örneğin, üniversite genel sekreterliği görevini yürüten bir kamu görevlisinin aldığı özel hizmet tazminatının rektörlük işlemiy- le kaldırıldığını düşünelim. Rektörlük, üniversite kamu tüzel kişiliğinin yürütme organıdır. Rektörlüğün üstünde, başka bir hiyerarşik makam da yoktur. Üniversite genel sekreterliğini yürüten kamu görevlisi, İdâri Yargılama Usûlü Kanunun 11. maddesi çerçevesinde özel hizmet tazminatının kaldırılması işleminin geri alınması veya iptali için rektörlüğe idârî başvuruda bulunabilir.

İdârenin kendi kendini denetlemesi, 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yeniden ve daha etkili olacak biçimde “uzlaşma” denen bir yöntemle düzenlenmiştir.

Uzlaşma, 659 sayılı 2011 tarihli KHK ile idâre hukukuna girmiştir. Bu KHK’nın 12. maddesiyle düzenlenen uzlaşma kurumuna göre, idari işlemler dolayısıyla haklarının ihlâl edildiğini iddia edenler idâreye başvurarak, uğramış oldukları zararın sulh yoluyla giderilmesini dava açma süresi içinde iste- yebilirler. Sulh başvurusu, belli bir konuyu ve so- mut bir talebi içermiyorsa, idârî makam tarafından reddedilir. Bu Kanun Hükmünde Kararnameye uy- gun olarak yapılan ve idâre tarafından reddedilme- yen başvurular, hukukî uyuşmazlık değerlendirme komisyonuna gönderilir. Hak ihlâline neden olan birden fazla idârenin varlığı halinde, ortak hukukî uyuşmazlık değerlendirme komisyonu oluşturulabi- lir. Sulh istemine ilişkin başvuru, işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Sulh başvurula- rının incelenmesinde, başvurunun konusu, zarara yol açan olay ve nedenleri, zararın idârî eylem veya işlemden doğup doğmadığı ve meydana geliş şekli, idârenin tazmin sorumluluğunun olup olmadığı, zararın miktarı ve ödenecek tazminat tutarı tespit edilir. Hukukî uyuşmazlık değerlendirme komisyo- nu tarafından, bilirkişi incelemesi dâhil olmak üzere gerekli her türlü araştırma ve inceleme yapılır, olay- la ilgili bilgisi bulunan kişiler dinlenebilir.

Hukukî uyuşmazlık değerlendirme komisyonu- nun inceleme sonunda hazırlayacağı rapor 11 inci madde uyarınca karar vermeye yetkili mercilere sunulur (hukuk birimlerinin uyuşmazlığın bu şe- kilde sonlandırılmasında maddî ve hukukî sebep- lerle kamu menfaati bulunduğu yönündeki görüşü üzerine, buna dair onay ve anlaşmaları imzalamaya bakanlıklarda bakan, diğer idârelerde üst yönetici yetkilidir. Bakan ya da üst yönetici bu yetkisini sınırlarını açıkça belirlemek suretiyle alt kademe- lere devredebilir). Bu mercilerin sulh başvurusunu kabul etmesi halinde başvuru sahibine, hazırlanan sulh tutanağının imzalanması için en az onbeş günlük süre verilir. Davet yazısında, belirtilen ta- rihte gelmesi veya yetkili temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulh tutanağını kabul etme- miş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının bulunduğu belirtilir. Tazminat miktarı ve ödeme şekli üzerinde idâre ve istemde bulunanın sulh olmaları halinde buna ilişkin bir tutanak düzenlenir ve taraflarca

imzalanır. Bu tutanak ilam hükmündedir. Sulh olunan miktar idâre bütçesinden ödenir. Vadeye bağlanmamış alacaklarda tutanağın imzalandığı tarihten itibaren iki aylık sürenin dolmasından, vadeye bağlanmış alacaklarda ise vadenin dolma- sından önce tutanak icraya konulamaz. Başvuru sonuçlanmadan dava açılamaz. Sulh başvurularının altmış gün içinde sonuçlandırılması zorunludur. Sulh başvurusu altmış gün içinde sonuçlandırılma- mışsa istek reddedilmiş sayılır.


6. Soru

Hiyerarşik denetim nedir?

Cevap

Birinci ünitede anlatıldığı üzere hiyerarşide, bir kamu tüzel kişiliği içinde yer alan kamu görevlileri arasında bir kademelenme, bir başka deyişle ast-üst ilişkisi, bir sıra düzen vardır. Bu kuruluşta, kamu görevlilerinin ast-üst biçiminde örgütlenmesine hi- yerarşi denmektedir. Hiyerarşik denetim merkez- den yönetimin bir sonucu olarak doğup büyümüş- se de bugün, her kamu tüzel kişisinin iç bünyesinde bir hiyerarşinin, hiyerarşik denetimin varlığından söz edilebilir (Arslan, 1978, s.54). Her kamu tü- zel kişisi, hiyerarşi yönünden bir bütündür. Bir kuruluşta üstün ast üzerindeki denetimine hiyerar- şik denetim denmektedir. Genel olarak amirlerin (üstlerin) memurlarını (astlarını) hiyerarşik olarak denetlemesi için yasal bir dayanağa gerek yoktur. Üstün astlarını denetlemesi, üstün yönetme görevi içerisindedir. Bu denetim, hem hukukîlik hem de yerindelik denetimini kapsar. Hiyerarşik denetim kendiliğinden olabileceği gibi, başvuru üzerine de yapılabilir. Başvuru üzerine yapılan hiyerarşik de- netim, özellikle idârî yargılama usûlü açısından son derece önemlidir. Çünkü buna göre yapılan dene- tim, dava açma süresini durdurur.


7. Soru

Organik idari denetim nedir?

Cevap

Her kamu tüzel kişiliğinin içerisinde bulunan denetleme organlarının yaptığı denetime, organik idârî denetim denmektedir. Organik idârî denetim, aynı tüzel kişilik içinde yer alan bir organın yapmış olduğu işlemin, yetkili bir başka organ tarafından denetlenmesidir. Organik idârî denetim, demokra- sinin en önemli temel taşlarından birisi olan kuv- vetler ayrılığı ve kuvvetlerin birbirini denetlemesi ve dengelemesi (check and balance) ilkesinin idâre teşkilatına yansımasından başka bir şey değildir (Strauss, 1993, s.43).

Organik idârî denetim, çoğu zaman, kamu tüzel kişilerinin yürütme organlarının işlem ve kararları üzerinde, karar organlarının denetim yapması bi- çiminde görülür. Örneğin, belediye meclislerinin, belediye encümenlerinin veya belediye başkanları- nın işlemlerini denetlemesi böyledir.

Bazen de kamu tüzel kişiliğinin veya bakan- lıkların merkezinde özel olarak denetim organları oluşturulur. Örneğin, bakanlıkların ve bağlı kuru- luşların merkezinde kurulmuş olan teftiş kurulu başkanlıklarının, bakanlık hizmet birimlerince ya- pılan işlem ve eylemleri denetlemesi böyledir.


8. Soru

5018 Sayılı Kanuna Göre Kurulan İç Denetim Birimlerince Yapılan Denetim nedir?

Cevap

5018 Sayılı Kanuna Göre Kurulan İç Denetim Birimlerince Yapılan Denetim

Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 63. maddesine göre iç denetim, kamu idâresinin çalışmalarına değer katmak ve geliştirmek için kay- nakların ekonomiklik, etkililik ve verimlilik esasla- rına göre yönetilip yönetilmediğini değerlendirmek ve rehberlik yapmak amacıyla yapılan bağımsız ve nesnel güvence sağlayan danışmanlık faaliyetidir. Bu faaliyetler, idârelerin yönetim ve kontrol yapı- ları ile malî işlemlerinin risk yönetimi, yönetim ve kontrol süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek yönünde sistematik, sürekli ve disiplinli bir yaklaşımla ve genel kabul görmüş standartlara uygun olarak gerçekleştirilir. İç denetim, iç denet- çiler tarafından yapılır.

İç denetçilerin görevleri, 5018 sayılı Kanunun 64. maddesinde, nitelikleri ve atanması da 65. maddesinde düzenlenmiştir.


9. Soru

Vesayet denetimi nedir? Detaylı olarak açıklayınız.

Cevap

Vesayet Denetimi

Yerinden yönetim kuruluşlarının, kendilerinin dışındaki bir başka idârî birim tarafından, yasaların gösterdiği sınırlar içinde denetlenmesidir. Kural ola- rak vesayet denetimi, hukuksal denetimle sınırlıdır. Vesayet denetimi, yerinden yönetimin organları ve görevlileri üzerinde yapılabildiği gibi, yerinden yö- netim kuruluşlarının işlemleri üzerinde de yapılabi- lir. Organlar veya görevliler üzerindeki vesayet dene- timi; onların seçimleri veya atanmaları, seçimlerinin onaylanması, görevlerine son verilmesi gibi çeşitli bi- çimlerde görülmektedir. Ancak, yerel yönetimlerin seçilmiş organlarının organlık sıfatlarının kazanıl- ması veya kaybedilmesine ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri konusundaki denetim yargı yolu ile olmaktadır. İşlemler üzerinde yapılan vesayet dene- timi, genellikle işlemler yapıldıktan sonra, kimi kez de yapılmadan önce gerçekleştirilir. İşlemler üzerin- deki vesayet denetimi, işlemleri onaylama, bozma, uygulanmasını geciktirme biçimlerinde olmaktadır. Vesayet makamları, yerinden yönetim kuruluşları- nın yerlerine geçerek işlem yapamazlar.

Vesayet denetimi, kural olarak merkezî idâre olarak da adlandırılan, devlet idâresi tarafından, yerinden yönetim ilkesine göre kurulmuş kamu tüzel kişileri üzerinde uygulanır. Ancak, aslında bi- rer yerinden yönetim kuruluşu olan fakat yasaların merkez kabul ettiği bazı kamu tüzel kişileri, diğer yerinden yönetim kuruluşları üzerinde de vesayet denetimi yapabilmektedirler. Örneğin, büyükşe- hir belediyeleri, ilçe belediyeleri üzerinde, meslek kuruluş birlikleri, merkez kuruluşları (Türkiye Ba- rolar Birliği, il baroları) üzerinde vesayet denetimi yapmaktadır.


10. Soru

Özel Denetim Kuruluşlarınca Yapılan Denetimi detaylı olarak açıklayınız.

Cevap

Özel yetkili denetim kuruluşları tarafından idâre üzerinde yapılan denetime özel denetim den- mektedir. Özel denetim, vesayet makamı olmayan ve denetim konusunda uzman birimler tarafından yapılmaktadır.

Türkiye’de özel denetim yapan uzman kuruluş- lar, Devlet Denetleme Kurulu, Sayıştay, Kamu De- netçiliği Kurumu, Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu ve İnsan Hakları Kurumudur. Bunlardan Sayıştay ve Kamu Denetçiliği Kurumu aynı za- manda dolaylı siyasî denetim yaptıkları için “do- laylı siyasî denetim” başlığı altında ele alınacaktır.

Devlet Denetleme Kurulunca Yapılan Dene- tim: Devlet Denetleme Kurulunun kuruluş yasası, 703 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmış, Anaya- sa değişikliğine uygun olarak, 5 Sayılı Cumhurbaş- kanlığı Kararnamesiyle, yeni hükümet sistemine uygun olarak yeni baştan düzenlenmiştir.

Birinci ünitede ifade edildiği üzere, Cumhur- başkanının Anayasada öngörülen yetkilerini kul- lanma ve görevlerini yerine getirme konusundaki en önemli aracı, Devlet Denetleme Kurumu’dur.

Anayasanın 108. maddesine göre İdarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli şekil- de yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla, Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak kuru- lan Devlet Denetleme Kurulu, Cumhurbaşkanının isteği üzerine, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve sermayesinin yarısından fazlasına bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluşta, kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşlarında, her düzeydeki işçi ve işveren meslek kuruluşların- da, kamuya yararlı derneklerle vakıflarda, her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetle- meleri yapar. yargı organları, Devlet Denetleme Kurulunun görev alanı dışındadır..

5. sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesine göre Devlet Denetleme Kurulu, Cum- hurbaşkanlığına bağlı üst denetleme organıdır. Kurul; Başkan ve sekiz üyeden oluşan Kurul Karar Organı ile denetim ve soruşturma grupları, Kurul Sekreterliği ve ona bağlı idari birimlerden oluşur. Devlet Denetleme Kurulunun görevleri, aynı Ka- rarnamenin 4. maddesinde ayrıntılı olarak düzen- lenmiştir.

Cumhurbaşkanı, devletin başı olarak bu kurul sayesinde idâre cihazının yanında, bazı sivil toplum kuruluşlarını da denetleyebilmekte ve belirlediği ölçütler doğrultusunda yönlendirebilmektedir.

Kurul kendiliğinden araştırma ve inceleme ya- pamaz, Cumhurbaşkanı tarafından açıkça görev- lendirilmesi gerekli ve zorunludur.

5 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi- nin 16. maddesine göre Devlet Denetleme Kurulu;

çalışmaları sonucunda denetim raporu, inceleme raporu, araştırma raporu, ön inceleme raporu, so- ruşturma raporu, disiplin soruşturması raporu ve ivedi durum raporu hazırlar.

Parlamenter sistem dönemimizde, DDK’nin raporu, kamu kuruluşlarını bağlayıcı bir karar de- ğildi. Fakat Cumhurbaşkanlığı sistemi dönemimi- ze, 5 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 19. ve 20. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, DDK raporları bağlayıcı ve sonuç doğurucu nite- likte olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’nca Ya- pılan Denetim: 4982 sayılı Kanunun 14. madde- sinin 2. fıkrasına göre Bilgi Edinme Değerlendir- me Kurulu; birer üyesi Yargıtay ve Danıştay genel kurullarının kendi kurumları içinden önerecekleri ikişer aday, birer üyesi ceza hukuku, idare hukuku ve anayasa hukuku alanlarında profesör veya do- çent unvanına sahip kişiler, bir üyesi Türkiye Baro- lar Birliğinin baro başkanı seçilme yeterliliğine sa- hip kişiler içinden göstereceği iki aday, iki üyesi en az genel müdür düzeyinde görev yapmakta olanlar ve bir üyesi de Adalet Bakanının önerisi üzerine bu Bakanlıkta idarî görevlerde çalışan hâkimler arasın- dan Cumhurbaşkanınca seçilecek dokuz üyeden oluşur.

4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, ger- çek ve tüzel kişilere, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları- nın sahip oldukları her türlü bilgi ve belgeye erişim hakkı amacıyla başvuru yapma hakkını tanımıştır. Bilgi edinme başvurusu, idâre tarafından reddedi- len başvuru sahibi, idarî yargı yoluna başvurmadan önce, kararın tebliğinden itibaren onbeş gün için- de Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kuruluna itiraz edebilir. Kurula itiraz, idarî yargıya başvuru süresi- ni durdurur. Kurul, bu konudaki kararını otuz iş günü içinde verir. Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu kararları, idarî açıdan bağlayıcıdır. Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulunun bu kararı ile idârenin bilgi verip vermeme konusundaki kararı denetlenmiş olur (Gözler, 2009, s.808).

İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunca Yapılan Denetim: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kuru- mu Kanununun 8. maddesine göre kurulan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Bu (6701 sayılı) Ka- nunla ve diğer mevzuatla verilen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere, idari ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli ve kamu tüzel kişiliğini haiz, Cumhurbaşkanının görevlendireceği bakan ile ilişkili Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kurulmuştur. Cumhurbaşkanı bu teşkilatın yöne- timi ile ilgili yetkilerini gerekli gördüğü hallerde bakan vasıtasıyla kullanabilir.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, iki organdan oluşmaktadır. Bu organlar; Türkiye İn- san Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanlığı ve Tür- kiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu’dur.

İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun görev ve yetkileri, anılan Kanunun 9. maddesinde düzenlen- miştir. Bu madde dikkatle incelendiğinde, Kuru- mun görev alanı hem yatay insan hakkı ihlallerini, hem de dikey insan hakkı ihlallerini araştırmak ve denetlemekle görevli olduğunu görmekteyiz. 6702 sayılı Kanunda İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na verilen görevler arasında doğrudan doğruya idâre üzerinde denetim yapma yetkisinden açıkça söz edilmemektedir Fakat özellikle 9. maddenin 1. fık- ranın (f ) bendindeki “İnsan hakları ihlallerini resen incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçla- rını takip etmek” hükmü; (g) bendindeki “Ayrım- cılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine in- celemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek” hükmü ve ikinci fıkrasındaki “Kamu kurum ve kuruluşları ile görevliler, birinci fıkranın (j) bendi kapsamındaki ziyaretler sebebiyle gerekli yardım ve kolaylığı göstermek zorundadır” hükmü bir arada değerlendirildiğinde, dikey insan hakları ihlallerinde idarenin kurum tarafından doğrudan denetlendiğinin sonucu ortaya çıkmaktadır.

İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, idâre tarafın- dan gerçekleştirilecek işkence, ayırımcılık ve insan hakları ihlalleri konusunda bir dış idârî denetim gerçekleştireceğine göre, bu kurum da özel denetim kuruluşu olarak kabul edilmelidir. Ancak, insan hakları ihlallerini, ayırımcılığı ve işkenceyi, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri de gerçekleştire- bileceği için İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun gerçekleştireceği denetimin kapsamı, diğer özel denetim kuruluşlarının görev kapsamından daha geniştir. Çünkü İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, idârenin yanında, gerçek kişileri ve özel hukuk tü- zel kişilerinin gerçekleştirdiği insan hakları ihlalle- rini de denetleyecektir.


11. Soru

Siyasî Denetim: İdârenin TBMM Tarafından Denetlenmesi hakkında bilgi veriniz.

Cevap

Siyasî denetim, idârenin yasama organı, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denet-

lenmesi demektir. Ülkemiz, parlamenter hükümet sistemi ile yönetilirken yürütme organını oluştu- ran ve merkezî idârenin başı olan Bakanlar Kuru- lu ve bakanlar, yasama organına karşı sorumluy- dular. Yasama organı idâreyi, hükümet ve bakan aracılığıyla denetlemekteydi. Bu denetim de çok etkiliydi. Şimdi ülkemiz Cumhurbaşkanlığı siste- miyle yönetilmektedir. Yürütme organı tek başlı- dır ve Cumhurbaşkanlığından ibarettir. Bakanlar, Cumhurbaşkanına hiyerarşi bağı ile bağlıdırlar. Cumhurbaşkanının, TBMM’ne karşı herhangi bir siyasal sorumluluğu yoktur. Bakanlar da sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumludurlar.

Cumhurbaşkanlığı sisteminde, TBMM’nin yü- rütme organı üzerindeki siyasi denetleme araçları- nın niteliği ve sayısı değişmiştir.

Yürütme organı üzerindeki siyasi denetim ya doğrudan TBMM tarafından yapılmakta ya da do- laylı olarak Sayıştay ve Kamu Denetçiliği aracılı- ğıyla yapılmaktadır. Böyle olunca, siyasî denetimi de “doğrudan siyasî denetim” ve “dolaylı siyasî de- netim” olmak üzere ikiye ayırıp incelemek gerek- mektedir.


12. Soru

Doğrudan Siyasî Denetim'i detaylı olarak açıklayınız.

Cevap

Doğrudan siyasî denetim denince anlaşılması gereken, parlamentonun bir başka kuruma veya devlet organına gerek duymadan kendi genel kuru- lunu veya komisyonlarını kullanarak idâreyi denet- lemesi anlaşılır. Bu tür siyasî denetim, Cumhurbaş- kanlığı sisteminde altı biçimde gerçekleşmektedir. Bunlar sırasıyla; yazılı soru, genel görüşme, meclis araştırması, meclis soruşturması, dilekçe komisyo- nu aracılığıyla yapılan siyasî denetim ve insan hak- ları inceleme komisyonu aracılığıyla yapılan siyasî denetimdir.

Yazılı Soru: Anayasanın 98. maddesinin V. fıkrasına göre yazılı soru, Yazılı soru, yazılı ola- rak en geç on beş gün içinde cevaplanmak üzere milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormalarından ibarettir Soruya ilişkin geniş düzenleme, henüz TBMM İç Tüzüğünde yapılmamıştır.

Genel Görüşme: Anayasamızın 98’inci madde- sinin III. fıkrasına göre genel görüşme, “Genel gö- rüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir. Genel görüşme ile ilgili geniş düzenleme, TBMM İç Tüzüğünün 101., 102. ve 103 maddelerinde yer almaktadır.

Meclis Araştırması: Anayasamızın 98’inci maddesinin II. fıkrasına göre, “meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan ince- lemeden ibarettir”. Meclis, kurduğu komisyonlar aracılığıyla araştırmalar yapar. Araştırma komisyo- nunun hazırladığı rapor, genel kurulda görüşülür ve tartışılır. TBMM İç Tüzüğü’nün 105. maddesi- ne göre devlet sırları ile ticari sırlar, Meclis araştır- ması kapsamının dışında kalır.

Meclis Soruşturması: Anayasanın 98’inci maddesinin IV. fıkrasına göre, “Meclis soruşturma- sı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hak- kında Anayasanın 106. maddesinin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca (görevleriyle ilgili suç işledikleri iddiasıyla) yapılan soruşturmadan iba- rettir. Ayrıca, Anayasanın 105. Maddesine göre, Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıy- la Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verebilir. Aslında bu hüküm de bir başka meclis soruştur- masıdır.

TBMM İç Tüzüğünde, meclis soruşturmasının her iki biçimi hakkında henüz bir düzenleme ya- pılmamıştır.

Dilekçe Komisyonu Aracılığıyla Yapı- lan Siyasî Denetim: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin idâre üzerinde uyguladığı siyasî de- netim, sadece milletvekillerinin isteğiyle olmaz. Bunun yanında, yönetilenlerin veya daha kibar deyimiyle idârî faaliyetlerden yararlananların TBMM’ne dilekçeyle başvurmaları, bir başka de- yişle dilekçe haklarını kullanmaları durumunda da idâre denetlenmektedir.

Bilindiği gibi Anayasamızın 74’üncü madde- sine göre “vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetil- mek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında yetkili makamlara ve TBMM’ne yazı ile başvurma hakkına sahiptir”. Dilekçe hakkının kullanılması ile ilgili olarak TBMM’ne yapılacak başvuruları inceleyecek bir Dilekçe Komisyonu kurulmuştur.

3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun 8. maddesine göre; Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen dilekçelerin, Dilekçe Komisyonunda incelenmesi ve karara bağlanması altmış gün içinde sonuçlandırılır. İlgili kamu ku- rum veya kuruluşları Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonunca gönderilen dilekçeleri otuz gün içinde cevaplandırır. İnceleme ve karara bağla- manın esas ve usûlleri Türkiye Büyük Millet Mec- lisi İçtüzüğünde gösterilir. Dilekçe komisyonu, gö- revleri ile ilgili olarak, kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile özel kuruluşlardan her türlü bilgi ve belgeyi almak, ilgilileri çağırıp bilgi almak, idârî denetimin yapıl- masını istemek, bilirkişi görevlendirmek ve yerinde inceleme yapmak yetkisine sahiptir. Bu yetkinin kullanılması durumunda kamu kurum ve kuruluş- ları ile kamu personeli, talep edilen bilgi ve belgeyi vermek, idârî denetimi yapmak ve yerinde incele- me için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.

Dilekçe komisyonunun kendisine gelen dilek- çeler üzerine nasıl inceleme yapacağı, TBMM İç Tüzüğü’nde ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir.

Buna göre verilen dilekçe iki aşamada incelenir. Dilekçe Komisyonu Başkanlık Divanı dilekçeleri İçtüzüğün 116’ncı maddesinde belirtilen kriterle- re göre eler. Dilekçe Komisyonu Başkanlık Divanı, kanun olarak düzenlenmesinde yarar olan dilekçe- lerin birer örneğini TBMM Başkanlığına ve Cum- hurbaşkanlığına bilgi olarak gönderir. Diğer dilek- çeler Komisyon Genel kurulunda görüşülüp karara bağlanır (İçtüzük, md.118). Bu kararlar dilekçe sahiplerine ve ilgili bakanlıklara bildirilir (İçtüzük, md.119). Bakanlar, 30 gün içinde Dilekçe Komis- yonunun kararı hakkında yaptığı işlemi Komisyon Başkanlığına bildirir. Dilekçe Komisyonu, bunlar- dan gerekli gördüklerini TBMM’de görüşülmesini isteyebilir (İçtüzük m.275).

Dilekçe Komisyonunun dilekçeler üzerine aldı- ğı kararların herhangi bir bağlayıcı gücü olamaz. (Gözler, 2009, s.805).

Bazı dilekçeler, esasa girilmeksizin reddedilir. Bunlar:

  • Dilekçenin konusu yargı organları tarafın- dan karara bağlanması gereken bir konu ise,

  • Dilekçenin konusu olan husus, hali hazırdayargı mercilerince incelenmekte ise,

  • Dilekçenin konusu, yasal düzenleme gerek- tiren bir konu ise,

    Dilekçe ile ilgili hala gidilmesi gereken idârî yollar var ve bu yollar tüketilmemiş ise, dilekçe reddolunur. Ret kararına karşı itiraz hakkı vardır.

    Esas hakkında verilen kararın bir örneği dilekçe sahibine, diğer örneği de ilgili idârî merciine bil- dirilir. İdâreye tebliğ edilen bu karar bağlayıcı de- ğildir.

    TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyo- nu: 5 Aralık 1990 tarih ve 3686 sayılı Kanun ile “TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu” kurulmuştur. Bu Komisyonda TBMM’deki siyasî parti grupları üye sayıları oranında temsil edilir. Bu komisyona, diğer görev ve yetkileri yanında, “insan haklarının ihlâle uğradığına dair ilgili başvuruları incelemek veya gerekli gördüğü hâllerde ilgili mer- cilere iletmek” görev ve yetkisi verilmiştir. Komis- yon, kamu ve özel kurum ve kuruluşlarda inceleme yapmak ve bunlardan bilgi istemek yetkisine sahip- tir (Gözler, 2009, s.805).

    Komisyon hazırladığı raporları TBMM Baş- kanlığına sunmakta, bu raporlar Genel Kurul gün- demine alınıp okunmakta ve üzerinde görüşme açılabilmektedir. Keza, 3686 sayılı Kanun’un 6. maddesine göre Komisyon raporları Cumhurbaş- kanlığına ve oradan da ilgili bakanlıklara gönde- rilmektedir. TBMM Başkanlığı kovuşturma açıl- ması için Komisyon raporunu ilgili mercilere de gönderebilmektedir. Ancak TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun “etkili bir başvuru yeri” olmadığı, “Meclis içi işlev”e yönelik olduğu belir- tilmektedir (Gözübüyük-Tan, 1998, s.747).


13. Soru

Dolaylı Siyasî Denetim'i detaylı olarak açıklayınız.

Cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine bağlı veya kendisi adına denetim yapan kamusal kuruluş veya makamlar aracılığıyla idâre üzerinde yaptığı denetime dolaylı siyasî denetim denmekte- dir. Bu tür siyasî denetim ya Sayıştay aracılığıyla yapılmakta ya da Kamu Denetçiliği Kurumu aracı- lığıyla yapılacaktır.

Sayıştay Aracılığıyla Yapılan Denetim: Ana- yasanın 160. maddesine göre Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idâreleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve gi- derleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlem- lerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir. Sayıştay’ın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren on beş gün içinde bir kereye mahsus olmak üze- re karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar dolayısıyla idârî yargı yoluna başvurula- maz. Vergi, benzeri mâlî yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır. Yerel yönetimlerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve ke- sin hükme bağlanması Sayıştay tarafından yapılır.

1982 Anayasası Sayıştay’ı yargı bölümü içinde fakat yüksek mahkemeler dışında düzenlemiştir. Anayasanın ilgili maddesinde Sayıştay’ın bir mah- keme olup olmadığı konusunda bir hüküm yoktur. Fakat 6085 sayılı Sayıştay Kanununda, yargılama- ya ilişkin terim, kavram, yol ve yöntemlere yer ve- rilmiştir.

Sayıştay’ın kararlarının büyük bir bölümünün idârî nitelikte olması, TBMM adına denetim yap- ması, yargı yetkisinin ancak Türk Milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından kullanılabilmesi olguları karşısında Sayıştay’ın bir mahkeme oldu- ğunu söylemek imkânsızdır. Sayıştay’ın Anayasanın yargı bölümü içinde düzenlenmiş olması, Sayıştay Kanununda yargı görevinden bahsetmesi, onu bir yargı kuruluşu haline getirmez. Bu durumda Sa- yıştay, yargısal yöntemler de kullanan, kararlarına karşı yargıya başvurulamayan bir idârî yüksek ku- ruldur (Çağlayan, 2011, s.23).

Anayasa Mahkemesi de E. 90/39 K. 91/21 Sayılı kararında Sayıştay’ın mahkeme olmadığına hükmetmişti. Fakat Yüksek Mahkeme, E. 2011/21 K. 2013/36 Sayılı kararıyla içtihat değiştirmiş, Sayıştay’ı mahkeme olarak kabul etmiştir.

Sayıştay’ın denetim alanı, 6085 sayılı Kanunun 4. maddesinin ilk fıkrasında düzenlenmiştir. Bu fıkraya göre Sayıştay; a) Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarını, mahallî idareleri, sermayesinde doğ- rudan veya dolaylı olarak kamu payı olan özel ka- nunlar veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile kurulmuş anonim ortaklıkları, diğer kamu idarelerini (kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşla- rı hariç), b) fıkranın (a) bendinde sayılan idarelere bağlı veya bu idarelerin kurdukları veya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ortak oldukları her çeşit idare, kuruluş, müessese, birlik, işletme ve şirketleri, c) Kamu idareleri tarafından yapılan her türlü iç ve dış borçlanma, borç verilmesi, borç geri ödemeleri, yurt dışından alınan hibelerin kullanı- mı, hibe verilmesi, Hazine garantileri, Hazine ala- cakları, nakit yönetimi ve bunlarla ilgili diğer hu- susları; tüm kaynak aktarımları ve kullanımları ile Avrupa Birliği fonları dahil yurt içi ve yurt dışından sağlanan diğer kaynakların ve fonların kullanımını, ç) Kamu idareleri bütçelerinde yer alıp almadığına bakılmaksızın özel hesaplar dahil tüm kamu hesap- ları, fonları, kaynakları ve faaliyetlerini, denetler. Fıkra kapsamındaki (a) ve (b) bentleri kapsamına giren şirketlerden doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı %50’den az olup ilgili mevzuatı uyarın- ca bağımsız denetime tabi olan; şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetimi, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştay’a gönde- rilecek olan bağımsız denetim raporları esas alına- rak yapılır. Sayıştay, münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlaya- cağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.

2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hak- kında Kanunun 2. maddesi kapsamına giren kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi, bu Kanun ve diğer kanunlarda belirtilen usûl ve esaslar çerçevesinde yerine getirilir.

Sayıştay’ın yaptığı denetim, Sayıştay Kanunun- da “düzenlilik ve performans denetimi” olarak be- lirlenmiştir.

“Düzenlilik denetimi”, mâlî denetim ve uygun- luk denetimi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mâlî denetim, Sayıştay denetimi kapsamındaki idârî birimlerin hesap ve işlemleri ile mâlî faaliyet, mâlî yönetim ve kontrol sistemlerinin değerlendirme sonuçları esas alınarak, mâlî rapor ve tablolarının güvenilirliği ve doğruluğuna ilişkin denetimdir. Uygunluk denetimi ise, Sayıştay denetimi kapsa- mındaki idârî birimlerin gelir, gider ve mallarına ilişkin hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukukî düzenlemelere uygunluğunun incelenmesi- ne ilişkin denetimi olarak tanımlanmıştır.

“Performans denetimi”, hesap verme sorum- luluğu çerçevesinde idârelerce belirlenen hedef ve göstergeler ile ilgili olarak faaliyet sonuçlarının öl- çülmesi olarak tanımlanmaktadır.

Sayıştay tarafından yapılan denetim, daha önce anlatılan doğrudan siyasî denetim türlerinden daha fazla etkilidir. Çünkü Sayıştay denetleme yaparken bir yandan yargısal yol ve yöntemler uygulamakta, diğer yandan da kararlarına karşı başka mercilere başvurulamamaktadır.

TBMM adına bütçe uygulamalarının Sayıştay tarafından denetlenmesi, yargı organlarınca yapılan denetim kadar etki oluşturmaktadır. Bu denetim sayesinde hem TBMM’nin siyasî denetimi bütçe ile daha somuta indirgenmiş olmakta hem de har- camalar üzerinde yapılan denetimlerle idârenin fa- aliyetleri sınırlandırılmaktadır (Atay, 1999, s.270).

Kamu Denetçiliği Kurumu Aracılığıyla Yapı- lan Denetim: Bazı ülkelerde idâre “ombudsman” (kamu hakemi), me´diateur (arabulucu) gibi kamu denetçileri tarafından denetlenebilmektedir. Batı ülkelerinde kamu denetçisi, kamu hakemi veya ara- bulucu, bir kurul veya örgüt değil; bir veya birkaç kişidir.

Örneğin Fransa’da me´diateur (arabulucu) bir kişidir. İsveç’te ise üç tane ombudsman bulunmak- tadır (Gözler, 2009, s.810).

Kamu denetçisinin kararları, icraî nitelikte de- ğildir ve yargı kararları gibi kesin hüküm gücüne de sahip değildir.

Bazı ülkelerde kamu denetçisi yürütme organı tarafından seçilse de çoğunlukla yasama organı ta- rafından seçilmektedir. Örneğin Fransa’da Bakanlar Kurulu, İsveç’te parlamento tarafından seçilmektedir.

Kamu denetçisinin konu itibariyle denetim ala- nı ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. İsveç’te ombudsman asker kişiler dâhil, bütün kamu ku- rum ve kuruluşlarını denetlemektedir. İngiltere’de ise kamu denetçisi, yalnız merkezî idâreyi denetle- yebilmektedir.

Kamu denetçisi bazı ülkelerde şikâyet üzerine denetim yapar. Bazı ülkelerde ise hem şikâyet hem de re’sen (kendiliğinden) denetim yapar (Gözler, 2009, s.811).

Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçesi şudur: Kamu Denetçiliği Kurumu yürütme organına de- ğil, TBMM’ye bağlıdır. Kurum, idarî teşkilât içinde yer almamaktadır. Kurum üzerinde idârenin hiyerarşi veya vesayet yetkisinin bulunmaması Anayasamız tarafından garanti altına alınan idârenin bütünlüğü ilkesine aykırıdır. Anayasa Mahkemesi’nin bu gerekçesi, idâreyi denetleyecek bir kurumun illâ ki idârenin içinde yer alması gerektiği varsayımı üzerine kuruludur. Keza, Anayasa Mahkemesi, Kamu Denetçiliği Ku- rumunun illâ ki bir “idâre” olduğunu ve dolayısıyla idârenin bütünlüğü ilkesi uyarınca bu kurum üzerinde illâ ki hiyerarşi veya vesayet yetkisinin bulunması gerektiğini düşünmektedir.

Bu gerekçeye katılmak mümkün değildir. Çünkü idâre, idâre dışı yollardan da denetlenebilir. Nitekim Türkiye’de idâre, yasama organı tarafından doğrudan denetlenmektedir. Böyle olması, idâreyi denetleyen organın da idârenin bütünlüğü ilkesine tabi olmasını gerektirmez. Nasıl vatandaşlar idârenin eylem ve işlemleri hakkında TBMM Dilekçe Komisyonuna dilekçe verebilirlerse, nasıl TBMM, bu dilekçelerde belirtilen konularda inceleme yapabilirse, TBMM’ye bağlı Kamu Denetçiliği Kurumu da idârenin eylem ve işlemleriyle ilgili inceleme yapabilir.

Türkiye’de yasama organı bu kurumu kanunla kuramayınca, tali kurucu iktidar fonksiyonuna bürüne- rek, 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununu kabul etmiş, bu kanun 12 Eylül 2010 tarihli halkoylama- sıyla onaylanmıştır. Anayasamızın 74’üncü maddesinin anılan 5982 sayılı Kanunla değişik şekline göre, Kamu Denetçiliği Kurumunun görevi, idârenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri incelemektir. İlgili maddeye göre, Kamu Denetçiliği Kurumu, TBMM Başkanlığına bağlıdır. Kamu Başdenetçisi TBMM tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısı- nın salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur. Kamu denet- çisine başvurma hakkının kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usûl ve esaslar, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu kanunu ile düzenlenmiştir.

6328 sayılı Kanunun 5. maddesine göre, Kamu Denetçiliği Kurumu, idârenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idârenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idâreye önerilerde bulunmakla görevlidir. Ancak; a) Yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemler, b) Yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar, c) Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri, Kurumun görev alanı dışındadır. 6328 sayılı Yasanın 12. maddesine göre, Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, Başdenetçiye ve denetçilere görevleriyle ilgili olarak emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Başdenetçi ve denetçiler, görevlerini yerine getirirken tarafsızlık ilkesine uygun davranmak zorundadır.


14. Soru

Kamuoyu denetimi nedir?

Cevap

Kamuoyu Denetimi

İdârenin her çeşit toplum kümesi tarafından örneğin sivil toplum örgütleri, medya, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar vb. tarafından denetlenmesidir. Bu denetim yolunun etkili olabilmesi için serbest ve demokratik bir atmosferin bulunması şarttır. Hukuk devleti için aranmakta olan en önemli unsur, çoğulculuğun ve muhalefetin temel hak ve özgürlüklerinin teminat altında olmasıdır.

Kamuoyu denetimi, bazen yargısal denetimden bile daha etkili olabilmekte, daha olumlu sonuçlar do- ğurabilmektedir. Çünkü kimi zaman yönetimin işlem ve eylemleri görünüşte hukuka uygun olmakla be- raber, halkın arzu ve isteklerine aykırı olabilir. Çünkü Kamuoyu oluşumunda görev üstlenen araçlarından biri olan kitlesel iletişim (medya) demokratik toplumlarda idâre üzerindeki en etkin araçlarından birisidir. Kitlesel iletişim, yönetenlerle yönetilenler arasında bir çeşit aracıdır. İletişimin geliştiği, farklı görüşlerin ifade edildiği ortamlarda kamuoyu, idârenin uygulamalarını eleştirdiği gibi, yapılan hukuka aykırılıkları ve yolsuzlukları da ortaya çıkarır. Bu yüzden demokratik toplumlarda kitlesel iletişim, “dördüncü kuvvet” olarak adlandırılır (YASİN, Melikşah, 1982 Anayasasına Göre Türkiye’de Yönetimin Parlamento Tarafın- dan Denetlenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Bölümü, İstanbul, 1998, s. 21).


15. Soru

Mâlî Sorumluluk Kavramı nedir?

Cevap

Günlük hayatta sorumluluk sözcüğü farklı an- lamlarda kullanılır. Bazen üstlenilen işin ya da gö- revin gereklerini bilmek, hissetmek ve bu gereklere uygun olarak hareket etmek zorunluluğu anlamın- da kullanılır. Bazen de sorumluluk, bir başarısızlı- ğın veya haksız bir eylemin sonuçlarına katlanma gerekliliğini anlatır (Tekinay-Akman-Burcuoğlu- Altop, 1993, s.18).

Hukukî anlamda sorumluluk, kısaca kişinin bir işleminin, bir davranışının veya kendisiyle hukukun ilişkilendirdiği bir olayın sonuçlarına katlanması yü- kümlülüğüdür. Buradaki sonuçlar bireyin yüküm- lülükleri içerisinde değerlendirilmelidir. Çünkü bu durum hukuk öznelerinin bazen mâlî bazen de cezaî sorumluluğunu anlatmaktadır. Ancak, cezaî sorum- luluk ceza hukukunun alanına girdiği için onunla ilgili açıklamalarda bulunulmayacaktır.

Mâlî sorumluluğa, çoğu zaman, “hukukî sorum- luluk” da denmektedir. Böyle denmesinin nedeni, genel olarak hukuk öznelerinin mali sorumluluğuna hükmeden mahkemelerin, adlî yargı içinde yer alan hukuk mahkemeleri olarak örgütlenmesidir.

Mâlî (hukukî) olarak sorumluluğun ise, birbir- lerinden farklı iki anlamı bulunmaktadır. Bunlar-

dan birincisi alacaklının borçluya ait malvarlığına zora başvurarak alacağın yerine getirilmesini sağla- ma gücünü ifâde etmektedir. İkincisi ise, genel dav- ranış kurallarına veya kendisine ait olan bir borca aykırı davranan kişinin, bu eylemi ile verdiği zararı tazmin etme zorunluluğu anlamına gelmektedir. İkinci anlamı ile sorumluluk tazminat borcunun kaynağıdır (Oğuzman-Öz, 2010, s.13-14).

Özet olarak hukukî (mâlî) anlamda sorumlu- luk, bir kişinin uğradığı bir zararın tazmininin bir başka kişiye yükletilmesine ilişkin bir zorunluluk- tur. Bir başka tanımlamaya göre ise iki malvarlığı arasında bozulan ekonomik dengenin tekrar kurul- masını amaçlayan ve bunun yaptırım gücünü içine alan hukukî bir kavramdır (Atay-Odabaşı-Gökcan, 2003, s.30). Sorumluluk kavramının temelinde ya- tan düşünce, “herkes neden olduğu zararları gider- mek zorundadır” prensibine dayanmaktadır.

Hukuk devleti ilkesi gereğince devletin bütün organlarının denetimi ve bu denetim sonucunda ortaya çıkan hukuka ve adalete aykırılık belirlen- diğinde de devletin bundan sorumlu olacağı kuş- kusuzdur. İdâre, ister organik (örgütsel) anlamda, isterse işlevsel (fonksiyonel) anlamda kabul edilsin; yürütme organ ve işlevinin doğal uzantısı konu- mundadır. Bireylerin temel hak ve özgürlüğü ile en fazla temas eden devlet işlevi, idâre işlevi olduğu için, hukuk devleti ilkesinin somut olarak hayata geçirilmesi, idârenin hukuka bağlılığı ve mâlî açı- dan sorumlu tutulması ile doğru orantılıdır. Bir başka deyişle hukuk devleti ilkesinin gereği olan idârenin mâlî sorumluluğu; birey için bir hukukî koruma alanı olarak varlık göstermesi nedeniyle aynı zamanda hukuk devleti ilkesinin de ayrılmaz bir parçasıdır (Taş - Bereket, 2003, s.308).


16. Soru

İdârenin Özel Hukuka İlişkin Mâlî Sorumluluğunu açıklayınız.

Cevap

İdârenin özel hukuka ilişkin mâlî sorumluluğuna, “idârenin medenî sorumluluğu” da denmektedir. Bu en ge- niş anlamıyla, idârenin, özel hukuk öznesi olarak diğer kişi- lere özel hukuk alanında verdiği zararı karşılaması demektir (Eren, 2010, s.81). Bir başka deyişle, özel hukuk alanında idârenin mâlî sorumluluğu “borç ilişkisinden” kaynaklanır. Borç ise çeşitli sebeplerden doğabilmektedir.

İdârenin özel hukuka ilişkin mâlî sorumluluğunun kaynakları şunlardır: İdârenin özel hukuk hükümle- rine göre yapmış olduğu sözleşmeler, idâre tarafından gerçekleştirilen özel hukuka ilişkin eylemler ve idâre lehine gerçekleşen sebepsiz zenginleşmelerdir.


17. Soru

İdârenin Özel Hukuk Hükümlerine Göre Yaptığı Sözleşmelerden kaynaklanan Sorumluluğu'nu detaylı olarak açıklayınız.

Cevap

Daha önce açıkladığımız üzere idârenin özel hukuka göre yaptığı sözleşme türleri, beş tanedir. Bunlar, kamu ihâle sözleşmeleri, abonman sözleşmeleri (su, elektrik, gaz, telefon abonelikleri), 1999’dan itibaren yapılan yap-işlet-devret sözleşmeleri, 2006’dan itibaren yapılan yap-işlet sözleşmeleri ve diğer özel hukuk sözleşmeleridir. Bu sözleşmelerin ortak özelliği, yapıldıktan sonra idâre ve sözleşmelerin karşı tarafının eşit kabul edilmesidir.

Her özel hukuka tabi sözleşme gibi idârenin taraf oldukları da taraflarına bir taraftan haklar bahşeder- ken diğer taraftan borçlar yüklemektedir. Bu borçlar özet olarak sözleşmede yüklendiği yükümlülüklerini iyi niyetle ve tam olarak yerine getirmek, şayet sözleşmelerde sözleşmeciye arazi sağlamak veya onun lehine kamulaştırma yapmak, sözleşmecinin malî dengesini korumak, sözleşmecinin yükümlülüklerini yerine getirmesi için gereken kolaylıkları sağlamak ve sözleşmenin ücretini sözleşmede öngörülen biçimde ve zamanında ödemektir (Gözler, 2006, s.483).

İdâre, bu sözleşmelerden kaynaklanan borçlarını yerine getirmekten sorumludur. Çünkü borç ilişki- sinin yaptırımı, sorumluluktur (Ayan, 2005, s.60).


18. Soru

İdârenin Özel Hukuk Hükümlerine Göre Yaptığı Eylemlerinden Kaynaklanan Sorumluluğu'nu açıklayınız.

Cevap

İdârenin özel hukuk kapsamındaki sorumlulu- ğunun ikinci kaynağı, eylemleridir (Ayan, 2005, s.193). Bu anlamda idârenin eylemleri, idâre ta- rafından kişilerin şahıs varlıklarına veya malvar- lıklarına zarar verilmesidir. Tıpkı diğer hukuk öz- nelerinin olduğu gibi idârenin de eylemlerinden kaynaklanan mâlî sorumluluğu, “kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu” ve “kusura dayanmayan sorumluluğu” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.


19. Soru

İdârenin Kusura Dayanan Haksız Fiil Sorumluluğu'nu detaylı olarak açıklayınız.

Cevap

İdâre tarafından gerçekleştirilen haksız fiillere fiilî yol denir. Fiilî yol uygulamaları, idârenin re’sen icra yetkisini hukuka aykırı biçimde kullanması so- nucu ortaya çıkarlar (Şahiniz, 2004, s.53). Fiilî yol, genellikle idârenin mülkiyet hakkına veya kamu özgürlüklerine ağır biçimde ve hukuk dışı bir tu- tumla müdahalesi durumunda ortaya çıkar.

Fiilî yol, idârenin hiçbir idâre hukuku esasına dayanmaksızın hizmet ve faaliyet alanına yabancı bir konuda eylem yapması demektir. Fiilî yol, ba- zen yok hükmündeki veya hukuka aykırı bir idârî işlemin uygulanması, bazen de hiçbir idârî işleme dayanmayan ve idârî nitelik taşımayan eylemler bi- çiminde ortaya çıkarlar.

Fiilî yola örnek olarak, taşınmazlara kamulaştır- masız el atılması, taşınır mülkiyetine tecavüz, özel hayatın gizliliğine, konut dokunulmazlığına, din ve vicdan özgürlüğüne tecavüzler gösterilebilir.

Fiilî yolun özellikleri şöyle özetlenebilir:

a. Ortada idârenin maddî olarak yerine geti- rilen bir etkinliği olmalıdır. Fiilî yol bazen yok hükümdeki veya hukuka aykırı bir ka-

rarın yerine getirilmesinden, bazen de hu- kuka uygun bir idârî işlemin hukuka aykırı olarak yerine getirilmesinden doğabilir.

b. Öz ya da yöntem açısından yapılan hukuka aykırılık, açık ve ağır olmalıdır.

c. İdârenin etkinliği, ya mülkiyet hakkına ya da kamu özgürlüklerine bir saldırı biçimin- de olmalıdır.

d. Fiilî yola ilişkin davalar, idârî yargının gö- revi dışındadır. İdârî yargı yerleri, önlerine gelen uyuşmazlığın fiilî yola ilişkin olduğu sonucuna vardıklarında, görevsizlik kararı vermelidirler.

İdâre, fiilî yolla bireylere verdiği zarardan mâlî açıdan sorumludur. Fiilî yoldan kaynaklanan dava- lar, adlî yargıda görülür. Çünkü bu alanda görevli yargı yerleri adlî yargı yerleridir. Adlî yargı yeri, idârenin etkinliğinin yasal olup olmadığını sapta- ma yetkisine sahip olduğu gibi, idârenin yasal ol- mayan saldırılarını durdurma ve idâreyi tazminata mahkûm etme yetkisine de sahiptir.


20. Soru

İdârenin Kusura Dayanmayan Özel Hukuk Sorumluluğu'nu genel olarak açıklayınız.

Cevap

İdârenin Kusura Dayanmayan Özel Hukuk Sorumluluğu

Diğer özel hukuk öznelerinde olduğu gibi, idâre de kendisine atfedilen, fakat haksız fiil (fiilî yol) olarak nitelendirilemeyen eylemleri nedeniy- le kişilere verdiği zararlardan sorumlu olacaktır. Bu tür sorumluluğa idârenin özel hukuka ilişkin objektif sorumluluğu (kusursuz sorumluluk veya sebep sorumluluğu) denir. Bu tür sorumluluğun ortaya çıkmasının nedeni, teknik gelişmeler kar- şısında kusurun yetersiz kalması ve ispatının çok zorlaşmasıdır. Temelinde hakkaniyet, hâkimiyeti (üstünlüğü) altında bulundurma ve tehlikelilik gibi esaslar yer almaktadır (Ayan, 2005, s.223).

İdârenin özel hukuka ilişkin objektif sorumlu- luğunda, kusur dışında haksız fiil (fiilî yol) sorum- luluğunun bütün öğeleri aranır. Yani zarar öğesi ve nedensellik öğesi, idârenin özel hukuka ilişkin objektif sorumluluğunda da aranır.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v