Siyaset Felsefesi 2 Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Ulus-Devlet Ve Küreselleşme
Günümüz siyaset terminolojisinde ulus ve devlet kavramları nasıl anlaşılır?
Günümüz siyaset terminolojisinde ulus ile devlet aynı kapsamda ve aynı şeye işaret eden kavramlar olarak anlaşılır.
Ulusal karakter terimi neyi ifade eder?
Giambattista Vico’dan (1668-1744) bu yana, bir halkın diline, kültürüne ve toplu yaşam deneyimine özgün kimlik kazandıran unsurların toplamına işaret eden “ulusal karakter” terimi, ulus olmanın vazgeçilmez koşullarından biri olarak görülmüştür.
Küreselleşmenin yaygın kullanılan tanımı nedir?
Felsefe Sözlüğü’ ndeki tanıma göre, küreselleşme, modernleşme sürecinin bir parçası ve uzantısı olarak, özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinde ve Avrupa’daki sosyalist-komünist rejimlerin birer birer ortadan kalkmasından sonra tek kutuplu bir dünyada ortaya çıkan kültürel sistemin, dünyanın tek bir bütün halinde yeniden yapılandırılması sürecinin adıdır.
Irkçı siyaset anlayışının beslendiği kaynaklar nelerdir?
19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk yarısında etkisini hissettiren ırkçı siyaset anlayışı,
ulusun soyla ilişkilendirilen tanımından beslenmiştir. Kökeni Eski Yunancada “aynı” anlamına gelen homo ile “tip, cins” gibi anlamlara gelen genus sözcüklerinde bulunan homojen terimi, bir sıfat olarak tek tip, her yeri bir veya aynı, içerisinde farklılıklar taşımayan anlamlarında kullanılır. Irkçı ulus-devlet modelini, ırkçılığa ve etnosentrizme vurgu yapan milliyetçi ideolojiler oluşturur. Böyle bir anlayış için, 1990’ların başındaki Sırp milliyetçiliği uygun bir örnek oluşturur.
Ulus-devlet kavramının ortaya çıkışı ve gelişimi hakkında ne söylenebilir?
Ulus-devlet, Aydınlanma, Fransız Devrimi ve Endüstri Devrimi’nin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır ve dünyada bugün 222 bağımsız ulusdevlet vardır. Bunların 171’i de Birleşmiş Milletler üyesidir. Bugün ulus-devlet kavramının ve günümüzdeki ulus-devletlerin, on sekizinci yüzyılda Avrupa toplumlarında gerçekleşen Aydınlanma, Fransız Devrimi ve Endüstri Devrimi’nin sonucu olduğu, ortalama bir ilk ve orta öğrenim görmüş hemen herkesin bildiği tarihsel bir gerçekliktir. İlk olarak doğduğu coğrafyada Fransa, İtalya, Almanya ile başlayıp daha sonra diğer orta ve doğu Avrupa ülkelerine yayılan ulus-devletler, İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 ve sonrasında Asya’da ve Afrika’da da ortaya çıkmıştır. Aydınlanma sırasında olgunlaşan ve Fransız Devrimi sonrasında Avrupa toplumlarında yaygınlaşarak benimsenen laik, demokratik ve nisbeten eşitlikçi bir anlayış temeli üzerinde yükselen ulusdevlet, Ortaçağ’daki derebeyliklerden ve Yeniçağ’da tekrar güçlenmeye başlayarak merkezî otoriteler kurmayı başaran krallıklardan farklı olarak, aynı dinden, aynı kavimden ya da aynı krallığın tebâsı olmaktan farklı bir bilincin, yurttaşlık bilincinin ortaya çıkmasına hizmet etmiştir.
Habermas'a göre ulus-devlet kavramının ikilemi nedir?
Habermas’a göre ulus-devlet kavramının içinde barındırdığı ikilemle açıklanabilir. İkilemin bir yanında eşitlikçi bir hukuk toplumunun evrenselciliği, diğer yanındaysa tarihteki yazgıları ortak olan bir toplumun yerelliği ve biricikliği bulunmaktadır (Habermas 2002, s. 23). Böyle bir ikilem de, ulus kavramının şu iki yönünden kaynaklanmaktadır: 1. Yapay devlet vatandaşlığı ulusu, 2. Toplumsal bütünleşmeye çabalayan halkçı-doğal temeli olan-ulus anlayışı.
Küreselci bakış açısıyla anti küreselci bakış açıları neyi ifade eder? Hangi noktalarda farklıklaşırlar?
Küreselci bakış açısını benimseyenler, çağdaş dünyayı şekillendiren ana dinamik olarak küreselleşmeye “yadsınamaz, kimsenin kaçmayacağı, karşısında durulamaz ve geri döndürülemez bir olgu ve hakikat” anlamlarını yükler. Bu anlam yüklemesine bağlı olarak, küreselleşmenin kurallarına ve sonuçlarına uyum sağlamanın zorunluluğuna gönderme yapılır. Eleştirel tutum alanlar içinse, küreselleşme, sermayenin söylemi, kapitalist mit, ideoloji, yeni-liberalizm, yeni sömürgecilik gibi olumsuz anlamlar yüklü ve özellikle de kapitalizmle ilişkisine vurgu yapan değerlendirmelere konu olmuştur.
Marksizmin küreselleşmeye yaklaşımı nasıldır?
Marksist eğilimli sol-sosyalist akademik ve siyasî çevrelere göre, küreselleşme şüpheyle yaklaşılması gereken bir tür sömürgeleştirme aracıdır. Bu yaklaşıma göre küreselleşmenin amacı, önce ekonomik sonra da toplumsal ve siyasi alanda küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda dünyayı tektipleştirmektir.
Dönüşümcü söylem neyi içerir?
Birbirine rakip/karşıt iki söylem türünün dışında kalan görüşleri dönüşümcü söylem başlığı altında toplamak mümkündür. Bu söylem biçimi, olumsuzlukları, aşırılıkları ve ideolojik yükleri bertaraf etme girişimi olarak görülebilir. Küreselleşmeyi fırsatlar kadar riskler de taşıyan, olumlulukları olduğu kadar olumsuzluklar da barındıran bir süreç olarak görme eğilimi taşırlar. Bu yönüyle akla uygun bir yol bulma, bir uzlaşıya varma arayışı olarak görülebilir. Dönüşümcü söylemde, olumsuzluk ve tehdit potansiyeli taşıyan unsurların kontrolü, fırsat ve olanakların uygun koşullarda kullanılması durumunda, küreselleşmeden yararlanılabileceğine yönelik örtük bir iyimserlik söz konusudur. Küreselleşmenin tamamlanmamış bir süreç, bir proje olmasından hareketle, onun müdahale edilebilir ve yönlendirilebilir olma niteliği öne çıkarılır.
Rönesans nedir?
Rönesans, Fransızcada “yeniden doğuş” anlamına gelir ve Avrupa’nın Ortaçağ’dan sonra Antik Yunan bilgeliğini ve düşünce ürünlerini yeniden keşfederek kültürel bir yenilenmeye geçiş sürecinin adıdır.
Küreselleşmenin felsefî temelleri nereye dayanır?
Aslında küreselleşmenin felsefî temelleri, Antik Yunan bilgeliğini ve düşünce ürünlerini yeniden hatırlayarak bir Rönesans yaşayan Avrupa’nın onyedinci yüzyıldan günümüze yücelttiği akılda aranabilir; çünkü küreselleşmenin öznesi olarak işaret edilen Batı medeniyeti, kendi özne görüşünü yalnızca onyedinci yüzyılda Descartes’tan itibaren değil, Antik Yunan’da Sokrates, Platon ve Aristoteles’ten bu yana “akıl sahibi varlık” olarak tanımladığı bir insan modeline dayandırır
Ulus-devlet ve küreselleşmenin birbirlerine göre konumu nedir?
Günümüz dünya siyasî toplumunu meydana getiren ulus-devletler, Habermas’a göre, “...kendini aşma(lı) ve kahramanca, uluslar-üstü düzeyde (bireylerinin) medenî haklarını kullanma kapasitesini yapılandırmak için girişimlerde bulunmalıdır”. Habermas’ın koyduğu bu koşullar, ulus-devletlerin küreselleşme karşısında alternatif olma özelliğini koruyabilmesi için yararlı ve gereklidir. Böylelikle ulusdevletler, küreselleşen dünya içerisinde varlıklarını kaybetmeyip yalnızca çağın gerçeklerine göre dönüşmüş olacaklardır; çünkü günümüzde ulus-devletler, sınırları içerisinde çokkültürcü taleplerin doğurduğu gerginlik ve sınırları dışında da küreselleşmenin getirdiği sorunlar altında bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Bunlara dayanarak, ulus-devletlerin çokkültürcü bir siyaset anlayışını benimseyerek varlıklarını sürdürmelerinin önemli bir fırsat ve olanak olduğunu söyleyebiliriz.
Ulus-devletler varlıklarını sürdürebilmek için küreselleşen dünya koşullarına göre yeniden yapılanmak zorundaysa, küreselleşmenin varlığını sürdürebilmek için yapması gereken bir şey var mıdır, varsa nedir?
Ulus-devletin günümüzdeki konumu ve yapması gereken hakkında olması gereken, çokkültürcü bir siyaset anlayışına işaret etmektedir. Bu durumda, şöyle bir soruyu da sormamız adeta kaçınılmaz oluyor: Küreselleşme taraftarlarının, ya da küreselleşmenin öznesi Batı’nın yapması gereken hiçbir şey yok mu, yani tek zorunluluk, ulus-devletlerin kendilerini küreselleşme gerçeğine uyarlamaları mı? Böyle bir soruya olumlu yanıt vermek, küreselleşme taraftarları için doğal karşılanabilir; fakat olması gerekeni temel alan bir değerlendirmede, tek yönlü ve dayatmacı bir bakış açısına teslim olmak felsefece bir tutum olmayacağı gibi, doğru bir değerlendirme yapma olanağını da sekteye uğratır. İnsanın unutulan yüzünün, küreselleşmeyle birlikte oluşan günümüz koşulları altında yeniden hatırlanması ve insanın-kişinin değerleri belirleyen ve değerlerce belirlenen bir varlık olarak hak ettiği değere yeniden kavuşması, olması gerekendir.
Paradigma nedir?
Paradigma, 20. yüzyılda daha çok Amerikalı bilim felsefecisi Thomas Kuhn’un (1922-1996) kullandığı bir terim olarak “model/ kavramsal çerçeve”, bilimcilerin bilim yapma etkinliği sırasında yolunu çizen bir rehber, ya da belirli bir dönemde bilimcilerin benimsedikleri “zihniyet” anlamlarına gelir.
Kant'ın Pratik Buyruk'u nedir ve küresel etiğin temelinde nasıl bir etkisi vardır?
Küresel etiğin temelinde, Kant’ın “Her defasında insanlığa, kendi kişinde olduğu kadar başka herkesin kişisinde de, sırf araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun.” biçiminde dile getirdiği Pratik Buyruk’un (der Praktische Imperativ) etkisi olduğu söylenebilir.
Bir Çözüm Arayışı: Küresel Etik Yasin Ceylan “Global Etik” başlıklı çalışmasında neyi savunur?
Yasin Ceylan “Global Etik” başlıklı çalışmasında, en güçlü görünen ve günümüzün
egemen paradigması olduğu söylenebilecek küreselleşmenin bile etik bir temele
dayanmadan uzun süre varlığını sürdüremeyeceğinin açık olduğunu savunur ve küresel etikten ne anlaşılacağı, küresel bir etiğin olanaklı olup olmadığı, ya da nasıl olanaklı olduğu sorularının önemini vurgular.
Küreselleşme ve "öteki" kavramı arasındaki ilişki nasıldır?
Küreselleşme ve küreselleşmenin beraberinde getirdiği değerler, “öteki” kavramını küreselleştirerek yabancılaştırmış ve düşman haline getirmiştir. Bu aynı zamanda öteki olanın, yabancı ya da düşman olarak bir korku putu haline dönüştürülmesi sürecinin de yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılarla özne arasındaki bu ilişki, devletin korku kültürünü siyaset alanında da kullanmasıyla birlikte “küresel düşmanlar” ve “onlara karşı üretilen savaşlar”ı ortaya çıkarmıştır.
Betül Çotuksöken, “Küreselleşme ve İnsan” başlıklı çalışmasında nelere temas eder?
Betül Çotuksöken, “Küreselleşme ve İnsan” başlıklı çalışmasında, küreselleşmeye şu sorularla yaklaşmak gerektiğinin altını çizer: “...Küresel olan, küreselleşen nedir, hangi ortamda/çerçevede gerçekleşmektedir?” Küreselleşme nasıl bir olgudur; ne olması gerekir?”
Küreselleşme neleri içerir?
Küreselleşme ekonomiyi, çokkültürlü toplumsal yaşam tarzlarını, iklim değişikliklerinin dünyaya ve insanlığın geleceğine etkisini, siyaseti, ideolojileri, insan haklarını ve bunun gibi etkileri dünya çapında hissedilen tüm gelişmeleri kapsar; hatta bir zamanlar belirli uluslara ait gibi düşünülen değerlerin tüm dünya toplumlarına yayılmasının bir sonucudur, denilebilir.
Ulus-devletin gerçekleşmesi için neler gereklidir?
Ali Osman Gündoğan, “Devlet ve Milliyetçilik” başlıklı çalışmasında, ulus-devletin gerçekleşmesi için, 1. kültürel, 2. siyasi bir birlik ve bütünleşmenin olması gerektiğini ifade eder.
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 8 Gün önce comment 11 visibility 17894
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Kayıt Yenileme Duyurusu
date_range 7 Ekim 2024 Pazartesi comment 1 visibility 1168
-
2024-2025 YKS Ek Yerleştirme İle Yerleşen Adayların Çevrimiçi (Online) Başvuru ve Kayıt Duyurusu
date_range 24 Eylül 2024 Salı comment 1 visibility 619
-
Çıkmış Soruları Gönder Para Kazan!
date_range 10 Eylül 2024 Salı comment 5 visibility 2742
-
2023-2024 Öğretim Yılı Yaz Okulu Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 27 Ağustos 2024 Salı comment 0 visibility 908
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25575
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14507
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12511
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12501
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10424