Moda Tasarım Dersi 2. Ünite Özet

Giysi Tasarımının Tarihsel Süreci

Farklı Medeniyetlere Ait Giyim Özellikleri

Mısır giyim özelliklerine ait bilgiler, dönemin duvar resimleri, kabartma ve heykellerinden öğrenilmektedir. İ.Ö. 1346 yılında Mısır’da dokumacılığın geliştiğini gösteren ve kral mezarlarında bulunan yünlü ve keten dokumalar günümüze kadar ulaşmıştır. Bu dokumalar üzerinde yapılan incelemelerde Mısır’da elyaf olarak özellikle ketenin kullanıldığı görülmüştür. İlk Krallık Döneminde (İ.Ö. 2830 – 2530) aşağı tabaka insanları çıplak olurken, yüksek tabaka insanları ise örtünmek amacıyla giyinmişlerdir. Giyimlerini peştamal tarzı şenti adı verilen kısa etekler, önlük ya da kısa ceketler oluşturmuştur. Orta Krallık döneminde kadınlarda göğüsten ayak bileklerine kadar uzanan tunikler giyilmiştir. Omuz ve göğüsleri açıkta bırakan bu tunikler, tek ya da çift askıyla omuzdan tutturulmuştur. Daha sonraki dönemlerde tuniklere ayaklara kadar sarkan kemerler eklenmiştir. Bu dönemde kadın ve erkekler, dairesel veya dikdörtgen biçimli pelerin giymişlerdir. Bu pelerinlerin orta kısmında başın geçmesi için bir açıklık yer almaktadır. Yeni Krallık Döneminde (İ.Ö.1090 – 945), kadın ve erkeklerin giysilerinde drapeller görülmektedir. Kadınlar ve erkekler, tunik biçiminde olan ‘’kalasiris’’ adı verilen bir giysi giymiştir. Kalasirisler kumaş ve kesim açısından dönemsel olarak farklılık göstermiştir. Kalasirislerin kısa kollu, kolsuz, bir veya her iki omuzu bantlarla örten, dar veya bol modelleri bulunmaktadır. Pililer ve kırmalar, hareket özgürlüğü sağladığı için çalışan kesim tarafından daha fazla tercih edilmiştir. Kalasirise ait örnekler Şekil 2.1’de ve Şekil 2.2’de yer almaktadır. Mezopotamya Bilinen en eski uygarlık olan Sümerler, Mezopotamya bölgesinde yaşamış ve bu uygarlık Babil, Asur, Fenike gibi devletlerin oluşmasına etken olmuştur. Birbirlerini etkileyen bu uygarlıkların giyim tarzları da birbirine benzerlik göstermiş, giyimlerdeki belirgin ayrılıklar iklim ve yaşam biçimlerindeki farklılıklardan kaynaklanmıştır. Sümerler’de erkek ve kadın giyimi benzerlik göstermiş ve ortak giysileri tunik oluşturmuştur. Etek uçlarında yaprak şeklinde parçalar ya da şerit süslemeler olan bu tunikler sol omuz üzerinden sarkıtılarak kullanılmıştır. Sümerler’de giysiler, gövdeyi spiral şekilde saran uzun kumaşlardan oluşmuş, üst kısma şal alt kısma etek görüntüsü verilmiştir. Kumaşın kenarlarında çeşitli saçak işlemeler kullanılmıştır. Persler, (M.Ö. 539 – 331) Orta Asya’dan gelip İran’a yerleşmişler, diğer Mezopotamya devletlerinden daha farklı olan çekingen yaşam tarzlarına uygun tamamen örtünmeden oluşan bir giyim tarzını benimsemişlerdir. Kadın ve erkekler, uzun bluz, Doğu kültürünün etkilerini taşıyan pantolon ve üst kısma pelerin veya boyu dize kadar uzanan kayışlı tunik giymiştir. Bu dönemde giyilen tuniklerin en belirgin özelliği dirsekten başlayıp genişleyerek yelpaze şeklinde açılan kollar, ağır işlemeler ve bol drapelerdir. Bu giysiler ya beyaz ya da kullanılan ipliğin doğal rengindedir.

Antik Yunan giyiminin temelini dökümlü kumaşlar ve bu kumaşların oluşturduğu bol çizgiler oluşturmuştur. Yunan Medeniyetinde kadın ve erkek giysileri iki gruptan oluşmaktadır. Alt giysilerin en önemlilerinden biri “chiton” denilen giysidir. Bunlar “dor” ve “iyon” chiton’u olmak üzere ikiye ayrılmıştır. “Dor chiton” u dörtgen bir parça olup ortasından açılan boyun oyuntusundan giyilmiştir. Bu giysi bir kemer ile belden veya göğüs altından sıkılarak bol dökümlü olarak kullanılmıştır. “İyon chiton” u ise iki parçadan oluşmuş- tur. Bağcıklarla omuz ve kol altlarından tutturulan giysi daha uzun bırakılmış ve bu uzun kısım kemerle bağlanmıştır. Chiton omuzlardan bağcık yerine zaman zaman toka, iğne ve değerli taşlarla tutturularak da kullanılmıştır (Şekil 2.3). Üst giysilerde “peplos” ipek veya ketenden yapılmış dikdörtgen işlemeli bir kumaştan oluşmuştur. Vücudun üçte ikisini örten bu giysi omuzlardan çengelli iğne veya giysi agrafıyla tutturulmuş ve belden kuşakla bağlanmıştır (Şekil 2.4). Bir diğer üst giyim çeşidi ise “himasyon” dur. Bir çeşit pelerin olan himasyon dikdörtgen şeklindeki bir parçanın katlanıp, sol omuzdan arkaya doğru atılıp sağ kol altında toplanıp önde sol omuza doğru dönmesi şeklindedir. Bu giysinin kapüşonlu olanları da vardır.

Roma Sanatında İ.Ö 1. yüzyılda başlayan Cumhuriyet döneminde, Yunan sanatının yoğun etkisi görülmektedir. Roma sanatında, Yunan sanatında görülen serbestliğe karşı, disiplin ve yalınlık görülmüş; resim ve heykel sanatında gerçek ölçülere uygun eserler ortaya konulmuştur. Roma İmparatorluğu doğu kültüründen de etkilenerek, Doğu’nun renk ve süsleme sanatından esinlenmiştir. Roma giyiminin temel öğelerinde Yunan giysileri görülmektedir. Farklılıklar bazı ayrıntılarda ve inceliklerde ortaya çıkmaktadır. Yunan kültüründen etkilenerek tasarlanan Roma giysilerinde pile ve kıvrım zenginlik ifadesi olarak kabul edilmiştir. Roma’da Yunan kültürünün etkisiyle spor ve felsefenin önemi sürmüş, spor giysilerde bol kıvrımlı kısa etekler dikkat çekmiştir. Sade görünümlü giysiler ise felsefi düşünceyi temsil etmiştir.

Yunanlılardaki himasyon’dan esinlenerek ortaya çıkan “toga” kostüm tarihinde yer alan Romalıların giydiği en önemli ve en çok bilinen kostüm olup kadın ve erkekler tarafından giyilmiştir. M.Ö 6. yüzyılda giyilmeye başlanan “toga” önceleri peştamalın daha sonra tuniğin yerine kullanılmıştır. Bir dönem, kadınların, kölelerin ve yabancıların “toga” kullanması yasaklanmıştır. Önceleri yarım daire şeklinde olan “toga” sonraları elips biçimine dönüşmüş ve yalnızca erkek giysisi olarak kullanılmıştır. Toga’lar bir insan boyunun iki katı olup, ikiye katlanarak kullanılmıştır. Roma’da ergenlik çağına kadar erkekler mor bordörlü, daha sonra beyaz togalar giymiştir. Antik Roma’da yas durumunda koyu renkli togalar kullanılmıştır. Halkın yün ve deriden yapılarak kullanılan pelerine “penula” adı verilmiştir. Bunun kapşonlu modelleri de bulunmaktadır. Romalı kadınlar “stola” diye adlandırılan, Yunan halkının giydiği chitona benzer bir tunik giymiştir. Stola tuniğe göre daha geniş kesimli, ayak bileğine kadar uzanan uzun kollu bir giysi çeşididir. Boydan boya drape ve büzgülerden oluşan bu giysi tokalarla tutturulmuştur. Stola ve Toga ile ilgili görsel Şekil 2.6.’de verilmiştir. Bir diğer giysi çeşidi ise” pala”dır. Pala, tunik üstüne giyilen Yunanlılardaki himasyona benzeyen kare kesimli bir tür pelerin olup kalın kumaşlardan yapılmıştır.

Orta Çağda Giyim Özellikleri

Ortaçağ’da zengin sınıfların başlattığı pahalı ve gösterişli giyim tarzını alt sınıflar benimsemiştir. Bu dönemde Haçlı Seferleri’nin etkisiyle doğunun kumaşları batı modasını etkilemiş buna bağlı olarak da giyim ilk çağdaki sadeliğinden uzaklaşarak karmaşık özellikler göstermeye başlamıştır. Bizanslılarda giyim (6.yy) Roma ve Doğu öğelerinin zengin bileşimi olarak gelişmiş, bu dönemde insanlar uzun kollu tunikler ve “sagus” (yarım daire şeklinde boyun bölümü oyuntulu ve sağ omuz üzerine Şekil 2.6 Stola ve Toga örneği Şekil 2.7’deki broş ile tutturulan pelerin) giymiştir. Sagusun göğüs altına düşen dikdörtgen biçimindeki bölümüne “tablion” adı verilmiştir. Kadın ve erkekler tarafından ortak kullanılan bu giysi yaşlı, kadın ve önemli kişiler için uzun, gençler için ise kısa olarak kullanılmıştır.

MS. 1100 - 1300 yılları arasına Romanesk dönem denmektedir. Tüm Avrupa’da kadın giyimi daha zarif ve süslü bir şekil almış, giysilerde genellikle kuşak (kemer) kullanılmıştır. Romanesk dönemine ait giysiler Antik dönemden Bizans dönemine kadar olan farklı giysi özelliklerini içinde barındırmaktadır. Giysilerde kullanılan şerit ve işlemeler bu döneme Bizanslılardan geçmiştir. Romanesk döneminde giysi ve kumaş üretimi soylu kişiler ve aileleri için yapılmıştır. Sadece XI. yüzyılda kentsel gelişime paralel olarak dikiş atölyeleri kurulmuş ve keten, yün kumaşlardan giysiler yapılmıştır. İpek kumaşlardan giysiler ise sadece zengin soylular için üretilmiştir. Bu dönemde Haçlıların para kesesi olan “aumoniere” den esinlenerek “scarcella” ismi verilen bele kayışla asılan para keseleri kullanılmıştır. “Chaperon” adı verilen siyah başlıklı, işlemeli pelerinler soylular tarafından giyilmiştir. Kadınların saçları örülmüş ve krepsin (ipek işlemeli kılıf ya da altın ağlar) içerisinde toplanmıştır. Bu saç biçimleri taç ya da halkalarla süslenmiştir. Erkekler “Zimarra” adı verilen bel kısmı deri kayışla tutturulan uzun tunik giymiş, deri eldiven ve çizmelerle giysileri tamamlanmıştır.

1095 yılına gelindiğinde Haçlı Seferleri başlamış, Doğu’ya yapılan bu seferler sonucunda ipek kumaşlar ve lüks mallar Avrupa’ya getirilmiştir. Haçlı savaşçıları, önde ve arkada arması olan zırhlar kullanmıştır. Zırhın üzerine “cotta” adı verilen yanları açık ve kolsuz aynı zamanda zırhın güneşten gözü kamaştırmasını önleyen bir yelek giymiştir. MS. 987- 1328 tarihleri arasında Fransa’da, derebeylik ve şövalyelik dönemi yaşanmıştır. Kadınlar “bliaud” adı verilen uzun düz elbiseler giymiştir. Bliaud’un altına zırhlı yelekler giyilmiş, bu elbise beli iki kere saran ve daha sonra önde bağlanan işlemeli kemerlerle kullanılmıştır. Bu dönemde erkekler bedene oturan ve diz üstüne kadar uzanan elbiseler giymiştir. Bu elbiseler biri bel diğeri bel altında kullanılan iki tür kemerle tutturulmuştur. Tartan adı verilen sol omuz üzerine yerleştirilip kolu serbest bırakan, pilili, yünlü ve ekose kumaştan yapılmış atkılar kullanılmıştır. Romanesk Dönemde İskoçya’da erkekler, kol ve bacak hareketlerinde rahatlık sağlayan giysiler tercih etmiştir. Günlük olarak kullanılan bu giysilerin altına “kilt” adı verilen pilili ekose etekler giyilmiştir. Ayrıca bu giysilerle birlikte yün çorap ve keçi derisinden yapılan para keseleri kullanılmıştır. Kilt, yanlarda bele sarılı, önde çapraz yapılan yarım metreye yakın uzunlukta bir etek türüdür. Kiltlerin yanına kısa ve vücuda oturan külotlar giyilmiştir. Kalın yün çoraplarda jartiyer kullanılmış- tır. 13. yüzyılda erkekler, belden aşağı daralan hem kısa hem de uzun tuniklerle giyilebilen pantolonlar kullanmıştır. Hem kadın hem de erkekler tarafından kolsuz, bele yarı oturan ve kalçaya kadar yanları yırtmaçlı cüppeler kullanılmıştır.

Yeniçağ Giyim Özellikleri

Bu dönemde Güzel Sanatlara verilen önem artmış, resim ve heykelden oluşan eserler insan doğasının incelenmesini ve daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Bu durumun giysilere de yansımasıyla giysi kavramı kuralcılıktan kurtulmuştur. Endüstrideki yenilikler ve artan üretim giysilerde kullanılan kumaş ve aksesuarların çeşitlenmesini sağlamıştır. Venedik cam boncuklarıyla, Cenova kadifesiyle ünlü olmuştur. Kadın giysileri yüksek bel çizgisiyle belirginleşmiş kısa korsajları geniş etekler tamamlamış ve dekolte daha da derinleşmiştir. Toplumun giyime verdiği önemin artmasıyla birlikte moda tasarımcılığı gelişme göstermeye başlamıştır. Pisanello, Holbeyn ve Leonardo da Vinci bu dönemin ünlü moda öğreticileri olmuştur.

Yeniçağ Barok Dönemi Giyim Özellikleri

1580-1750 yılları arası Barok Dönemi olarak adlandırılmaktadır. Barok sözcüğü Portekizce “barocco” sözcüğünden gelip düzgün olmayan inci anlamına gelmektedir Barok anlayışı, klasik dönemi izleyen zamanlarda sanattaki bir biçimleme olarak görülmüştür. Bu üslup, klasiğin sağlam, açık ve kesin hatlı formlarının gevşemesi, biçimlerin bir kompozisyon içinde erimesi ve birbiriyle kaynaşmasıdır. Bu dönem Avrupa’nın büyük merkezlerinde ve saraylarda gözde olan abartılı zevkler olarak nitelendirilmiştir. Bu yüzyılda orta sınıfın modaya ilgi göstermesiyle birlikte moda hareketleri hız kazanmıştır. 17. yüzyılda orta sınıfın üst sınıfın yaptığı her değişikliği taklit etmesi sonucu üst sınıf sürekli stilde yenilenmeler yapmak zorunda kalmıştır. Bu dönemde elbise kolları iki yıllık bir zaman içinde yedi kez değişikliğe uğramıştır. İlk dönem bileğe kadar düğme kullanılırken bir süre sonra renkli fırfırlar ve daha sonrada kollarda dantel ve şeritler moda olmuştur (Şekil 2.13)

Yeniçağ Rokoko Dönemi Giyim Özellikleri

Özellikleri Rokoko Döneminde, moda renk ve çizgi ile ilgili yeni düşünceler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde asimetrik çizgiler, ince detaylar göze çarpmaktadır. Kadın ve erkek giyiminde en yaygın olarak, saten, atlas ve brokar kumaş kullanılmıştır. Yaygın olarak kullanılan “apron” adı verilen önlük, çok ince işlemeli olup, giysileri süslemede kullanılmıştır. Konik etek, dönemin en çarpıcı giysilerinden birisi olmuştur. Krinolin etek olarak da bilinen bu etekler önceleri dairesel, daha sonra oval olarak, kemik veya metal çemberlerle takviye edilerek kabartılmıştır. Kadın giysilerinde “dessours” adı verilen iç giysi ile birlikte, “paniers” adı verilen ve kalçaları yüksek göstermeye yarayan balina kemiklerinden yapılmış kafesler kullanılmıştır (Şekil 2.15). Bu dönemde beli ince göstermek için kullanılan korseler geliştirilmiştir. Korseler, statü sembolü olarak gösterilmiştir. Kaburgalara zarar verdiği için saten, ipek ve brokardan yapılmıştır. Rokoko tarzının son dönemlerinde kadın giyiminde, dantel, işleme ve etek kafes yaygın olarak kullanılmıştır. 1780’li yıllarda Marie Antoniette, İspanyol modasından etkilenmiş, “caraco” adı verilen önü arkasına oranla daha dolgun ve dantellerle süslenmiş bir tür ceket giymiştir. Zamanla İngiliz Modası Fransız çizgilerini sadeleştirmeyi denemiş ve sonuç olarak küçük bir ceketle birlikte giyilen etekten oluşan “İngiliz Robu” ortaya çıkmıştır. İngiliz Robu bazen karşıt renklerde de olsa her zaman beyaz dantel ile süslenmiştir. Erkekler bu dönemde, işlemeli pelerin ve yelek giymiştir. Gömleğin bir bölümünü oluşturan kravatlar, büzgülü dantelden yapılıp boyunda katlı olarak bağlanmış- tır. Pantolonlar daralmış ve boyu diz hizasına gelmiştir. Erkekler 1750’lerden sonra kadın giyiminden esinlenerek redingotlarına pililer eklemiştir (Şekil 2.16).

18. yüzyılda erkek giyiminde, kadın giyiminde olduğu gibi zengin süslemeler yer almış farbala, kurdele ve dantel yaygın olarak kullanılmıştır. Uzun ceket ve yeleklerin altına çorap ve külot pantolon giyilmiştir. 1750’den sonra ceketlerin önü kısalmaya başlamıştır. Bel hizasına kadar olan ceketlerin ön kısmı sıkıca iliklenmiştir. Yüzyılın başlarında yakasız olan ceket modelleri 1760’tan sonra yaka formları boyuna doğru yükselerek farklı modeller ortaya çıkmıştır. Diz hizasında olan pantolon beyaz çorapla birlikte giyilmiştir. Dönemin sonlarına doğru erkek giyimi daha basit bir şekil almış dantel ve farba daha az kullanılmıştır. Bu dönem de giysiyi tamamlayan en önemli aksesuarlardan biri peruk olmuştur. 1730’larda genç erkekler, arkasında bir örgüsü olan peruk kullanmıştır (Şekil 2.17). Bazen de saçlarını arkada siyah bir torba içinde toplamıştır. 1750’lere kadar yaşlı erkekler uzun lüleli peruk takmıştır. Erkek eğer peruk takmıyorsa, peruk gibi görünmesi için saçını pudralamıştır. 1789 Fransız Devrimi’nden sonra giyimdeki abartı yerini sade çizgilere bırakmış, erkekler kısa ceket, uzun pantolon, kırmızı boyun atkısı ve bere kullanmıştır.

Yakınçağ Giyim Özellikleri

Fransız Devrimi sonunda orta sınıf önem kazanmış bu sınıfın yeni modalara karşı çıkışı sonucunda meydana gelen değişiklikler moda tarihine yeni bir yön vermiştir. Yakınçağa kadar üst sınıfın giyimi modaya yön verirken 1789 Fransız Devrimi’nden sonra, orta sınıfın giyimi toplumun tüm sınıfları için bir standart oluşturmuştur. Eşitlik ve kardeşlik adına erkekler koyu renkli basit hatlı ceket ve pantolonu benimsemiş, soylu sınıfın giydiği parlak renk ve sırmalar sadece askerlerde görülmeye başlamıştır.

20. Yüzyıl Giyim Özellikleri

Edward dönemi ile başlayan 1900 ve 1939 yılları arası önemli değişiklik dönemidir. Bu dönemde sınıf engelleri ortadan kalkmıştır. 1900’lerde günlük hayatın her alanında kullanılabilen ve sosyal aktiviteler için gardroplar hazırlanmıştır. Kadınların sokak giyimlerini palto, pardösü, bluz, kürk ve aksesuar olarak da tüylü şapka, eldiven ve yelpaze oluşturmuştur. 1903 yılında Fransız Haute Couture’cusu Paul Pairet, Doucel ve Worth ile yaptığı çalışmalar sonucunda kendi moda evini kurmuştur. Bu dönemde elbiselerin kalça kısmının vücuda tam oturmasından dolayı ince iç çamaşır giyilmeye başlanmıştır. Bu yüzyılın başlarında korseler ve büstiyerler küçülmüştür. Jartiyer kullanılmaya başlanmıştır. 1906-1907yılları arasında Pairet’in kare, yuvarlak veya V şeklinde üretmiş olduğu tunikler yaygınlaşmıştır. 1907-1908 yılları arasında elbiselerin yakaları yükselmiş, kollar tellerle dikleştirilmiştir. İlk zamanlarda uzun ve dar olan kollar zaman içerisinde bollaşmış ve bileklere manşet eklenmiştir. Bu dönemde geniş şapkalar ve “Gibson Girl” saç tarzı moda olmuştur. 1908’de “Paul Poiret” korse kullanımını gerektirmeyen kıyafet tasarlamıştır. Rönesans’tan bu yana kadın giyiminin temel elemanı olarak görülen korseyi kaldırarak dikkatleri bel bölgesinden omuz bölgesine çekmiştir. Bu şekilde Poiret, yapay ve gösterişli görünüm yerine vücudun doğal güzelliğini ortaya çıkaracak yeni bir stil tasarlamıştır. I. Dünya Savaşı’na doğru Poiret’in yüksel bel hatlı dar ve düz elbiseleri artık herkes tarafından tercih edilir olmuştur. Korse satışları üçte iki oranında düşüş göstermiş ve etek boyları biraz daha kısalmıştır. Bu yıllarda Doğu’ya duyulan merak artmış ve “oryantalist” unsurlar modada etkisini göstermeye başlamıştır. Moda aynı zamanda Japonya’dan da etkilenmiş ve hem harem pantolonları hem de kimonolar kadın giysilerini etkilemiştir.

1910 yılında V yakalar moda olmaya başlamıştır. Muhafazakârların karşı gelmesine rağmen gittikçe V yakaların açıklığı artmıştır. Erkek giyiminde ise pantolon modelleri daralmış ve duble paça kullanılmaya başlanmıştır. Gece için kullanılan ceketlerin arka kısımları uzun ön kısımları kısa bir görüntü almıştır. Ceketlerin içine kolalı gömlek giyilmiş ve papyon takılmıştır (Şekil 2.21). I. Dünya Savaşı dönemine gelindiğinde savaş, moda dünyası da dahil pek çok aktiviteyi, sanatsal çalışmayı kesintiye uğratmıştır. Savaşın etkileri modaya yansımış, üniforma tipi elbiseler giyilmeye başlanmıştır. Bu dönemde ekonomik kriz elbiselerin modellerinde de değişikliğe yol açmıştır. Kat kat giysilere giden kumaşlar çok fazla olduğu için gösterişli giysiler unutulmaya başlanmış ve elbise boyları kısalıp küçülmüştür. Bu duruma bağlı olarak çalışmak zorunda kalan kadınlar fonksiyonel olan giysiler giymeye başlamıştır. 1915’den sonra ayak bileklerini açıkta bırakan etekler daha sonra diz hizasına kadar yükselmiştir. Geçim sıkıntısı çeken kadınların elbiselerinde koyu renkler hakim olmuş, daha refah yaşayan kadınlar ise tek renkli elbiseler tercih etmişlerdir. Erkeklerin savaşa gitmesiyle onların işlerini kadınların yapması, kadınların daha özgür olmalarını sağlamıştır.

I. Dünya savaşının sona ermesi ile moda tüm Dünya’da yeniden canlanmış ve hız kazanmıştır. Yaşanan savaş koşulları, giyilen üniformalar sivil kıyafetler giysiler üzerinde etkisini göstermiş ve günlük giysiler, üniformalardan detaylarla yeniden şekillenmiştir. Erkek modasında ise, İngiliz giyim tarzı etkili olmuştur. Günün belirli saatlerinde değişik giysiler giyen erkekler, yaşama ayak uydurmak adına, bu dönemde daha rahat ve daha fonksiyonel giysiler giymeye başlamıştır. Sert gömlek yakaları yumuşak ve açık kullanılan yakalara dönüşmüştür. 1920’lerin ortalarında İngiltere’nin öncülüğünde ‘golf’ sporunun giyim şekli erkek modasına hakim olmuştur. Maç için giyilen giysiler günlük kullanımda yaygınlaşmıştır. 1920’lerde kadın giyiminin en karakteristik özelliği, “erkek gibi kadın” tipinin yaygınlık kazanması olmuştur. Kadınların yüzü erkeksi bir görünüm kazanırken buna karşı olarak etekler kısalmış ve dişiliğin sembolü olmaya devam etmiştir. Dolgun saç şekillerinin yerini kısa saçlar, olgun vücut tipinin yerini ise genç ve ince bir stil almaya başlamıştır. “Flapper” olarak tabir edilen bu genç ve ince kadın siluetleri dönemin moda ikonu olmuştur. Daha eğitimli, toplumda bir uğraşısı olan, çekinmeden flört edebilen, araba kullanan, spor yapan ve sigara içebilen bu yeni kadınlar, Bakımı kolay kısa saç stillerinin üzerine “cloche” adı verilen çan biçimli şapkalar kullanmışlardır.

Bu dönemde kemer ve fermuar kullanılmaya başlanmış, pantolon askıları özelliğini kaybetmiş ve kravat kullanımı mecburi olmaktan çıkmıştır. Etek boyları oldukça sık değişmiştir. Günlük giysilerde etek boyu diz altında kullanılırken, akşam giysilerinde ise ayak bileği hizasında kullanılmıştır. Pilili etekler Bahar-Yaz giysilerinde sıklıkla giyilirken, pilisiz etekler öğleden sonra giyilen giysilerde kullanılmıştır. Kıyafetler form açısından farklılıklar göstermiştir. Göğüs hizasında olması gereken robadan elbiseler, kalça hizasına inmiştir. Bu stil, yüksek topuklu ayakkabılar ve uzun küpeler ile desteklenmiştir. Kadın giyiminde büyük hacimler azalmış, görünüm, yeni keşfedilen kumaşların etkisi ile hafifliğe dönmüş, daha önce giyimde kullanılmamış renkler de kullanılarak giyim tarzının yenilikleri ortaya konmaya başlamıştır. Kadına hür ve yalın giyimi sunan Chanel’dir. Chanel, gazocağının patlaması ile yanan uzun saçlarını kestirmesi ile yeni bir saç modeline öncülük yapmıştır. Yağmurlu bir günde erkek arkadaşının trençkotunu, ya da at yarışında da Jokey’in süveterini giymiş, kadınların daha önceden kullanmadıkları erkek giyimi içinde yer alan trençkot ve süveter gibi giysi ürünlerini giymelerine öncü olmuştur. 1920’den sonra örgü ceketler, yelekler ve pilili etek ve elbiseler, saçaklı elbiseler, deve kuşu tüyünden yapılmış şapkalar moda olmuştur (Şekil 2.23). Bu dönemde kadınlar daha elegan bir görünüm kazanmıştır (Şekil 2.24). Chanel ilk pantolon giyerek pantolon modasının öncüsü olmuştur. Kadınları özgür kılmak için onlara kullanışlı giysiler tasarlamıştır. Buna örnek “Basit siyah elbise”dir (Şekil 2.25). Chanel’in bu tasarımı hazır giyim ve haute couture’un arasında durmaktadır. Giysi konstürksiyonu mümkün olduğunca sadeleşmiş ve gerektiğinde uzatılıp kısaltılabilen geometrik şekillerin düzenlemesine indirgenmiştir. Bedenin çevresini saran hacimden tamamen uzaklaşılmış, giysi bedene oturan kumaşlara indirgenmiştir. Malzeme seçimi o günde değin sadece erkek iç çamaşırlarında ve spor kıyafetlerinde kullanılan, haute couture tasarımcılarının asla kullanmadığı, giyimde kolaylık sağlayan jarse kumaştır. Aynı zamanda bu elbise kolaylıkla hazır giyim üretim yöntemleri ile üretilebilecek biçimde tasarlanmıştır. Teknolojik gelişmeler savaş sonrası ilerleme kaydetmiştir. Bu dönemde pratik ve kullanışlı türde kumaşlar üretilmiştir. Yeni bulunan flanel, suni ipek ve pamuklu dokumalar giyime yumuşaklığı getirmiş, geçmişin sert yakalı gömleklerinin yerine yumuşak ve genellikle açık kullanılan gömlek yakaları kullanılmıştır. Dokuma ve örgü hırka, kazak, yelek kullanımı yaygınlaşmıştır. 20’li yıllarda öne çıkan en önemli olaylardan biri ise adını 1925 yılında yapılan Exposition Internationale des Arts Decoratifs et Industriels Modernes (Uluslararası Modern Endüstriyel ve Dekoratif Sanatlar) sergisinden alan Art Deco sanatı olmuştur. Art Nouveau’nun ardından gelen bu akım ondan farklı olarak el emeğine değil, sanayiye dayalı olmasıdır. Simetrik doğrusal formları ve zarif geometrik motifleriyle bilinen akım, iç tasarımdan modaya kadar her alanı etkilemiştir. Bu akım modada ağırlıklı olarak stilize boncuklar ve zikzaklar olarak görülmüştür (Şekil 2.26). 1929 yılında bir dans olarak ortaya çıkan Charleston modası tüm dünyayı etkilemeye başlamıştır. Bu dansla birlikte çıkan Charleston pantolon, diz kapak kısmı dar, dizden ayağa doğru genişleyen bir modeldir.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v