Aile Ekonomisi Dersi 6. Ünite Özet

Türk Aile Yapısında Değişim

Değişen Türk Ailesi

Geleneksel ataerkil Osmanlı Türk aile biçiminin Cumhuriyet ile çekirdek Türk aile yapısına dönüşmesi, çok katmanlı sosyolojik inceleme gerektiren bir yapıdır. Özellikle zamanla kadının toplum içindeki rol değişimi, erkeğin yanında sosyal varlık olarak boy göstermesi, iş ve ekonomi hayatında katılımı Cumhuriyetle gelen bir değişim baskısı ile belirginleşmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda aile hukuku Mecelle adı verilen şeriat hükümlerine dayalı buyruklarla düzenlenmiş idi. Cumhuriyet ile çağdaş aile yapısı için İsviçre’nin medeni Yasası büyük ölçüde örnek alınmıştır. 1926 yılında kabul edilen yasa ile kadınlar mal yönetiminde olduğu kadar miras hukukunda yer alan ölümlerden sonra mal paylaşımlarında da erkeklerle eşit gözetilmiştir. Medeni hakların yanı sıra siyasal kazanımlar da gelmiştir Cumhuriyet ile. 1930’da yerel seçimlerde ve 1935’de ise genel seçimlerde oy hakkı (seçme hakkı) verilmiştir kadınlara. Gene 1935 yılında ilk kadın milletvekili meclise girmiştir.

Kadın hakları Osmanlı döneminde de fark edilmiştir. Örneğin padişahlarca kadınların cahil bırakılmalarının Müslümanlık ile bağdaşmayacağı ve kız çocuklarının mekteplere gönderilmesi gerektiği iradesi halka bildirilmiştir. Tanzimat Dönemi (1839) kızlar için ilköğretim yolu ve daha sonra ortaöğretim için bir başlangıç ol-muştu. Her ne kadar İkinci Meşrutiyet döneminde islam aydınları ile batı aydınları arasında kadının gelişimi ve topluma açılması yönünde ciddi farklar olsa da bu süreç Tanzimat’la başlayıp Cumhuriyet’e giden bir gelişim sürecinin bir parçasıdır. Meşrutiyet islam aydınları Türk kadınının Batıdan alacak iyi bir yanının olmadığını savunsa da Türk ve Batıcı aydınlar özellikle ekonomik ve sosyal hayatta Türk kadınının yerini daima geliştirme düşüncele-rinde olmuşlardır.

2006 İstatistiksel verilerine göre tek eşli aile yapısına dönen Türk aile yapısıyla toplum içerisinde kadınların ortalama yaşam sürelerinin daha uzun olduğu da düşünülerek- dul kadın sayısının dul erkek sayısına oranı fazladır.

Bunun nedenlerinden biri yaşam süresi farklılığı yanı sıra eşi vefat eden erkeklerin ikinci evliliğe adım atmalarının kadınlara oranla daha fazla olması, erkeklerin geç yaşlara kadar evlenebilmeleri sayılabilir.

Türkiye’de boşanma oranları son yıllara kadar Avrupa’ya kıyasla oldukça düşük seyretmiştir. Bunun nedeni değişen aile yapısına rağmen süregelen tutuculuk ile örf ve adetlere sıkı sıkıya bağlılık olarak açıklanabilir. Ayrıca mevcut yasalar uzun yıllar boyunca boşanmayı iki taraf için de zorlayıcı ve uğraştırıcı olmuştur.

Medeni kanunda kadınlarla ilgili pek çok önemli yasa 90’lara kadar değişmeden kalmıştır. 1990’da kadının çalışmasını kocasının iznine bağlayan kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. 1997 senesinde kadının kocasının soyadı ile birlikte kendi soyadını kullanabilmesinin önü açılmıştır. Bakire, dul, boşanmış gibi sıfatlar kimliklerden çıkarılmış olup Zina suçu kaldırılmıştır. 1 Ocak 2002’de yeni Medeni Kanun yürürlüğe girmiştir. Aile Hukuku içerisinde kadın-erkek eşitliğini zedeleyen hükümler kaldırılmıştır.

Çevrenin Türk Aile Yapısına Etkisi

Emre Kongar’ın ‘21. Yüzyılda Türkiye’ adlı eserini incelemeden Türk aile yapısını anlamak pek mümkün değildir. Bu eserde Kongar aile yapısının köy, gecekondu ve kent evrelerinde incelenmesi gerektiğine işaret etmiştir.

Kırsal Aile

Türkiye’de kırsal ve tarıma dayalı ekonomik aile yapısın- dan Sanayi devrimi süreci sonrası Avrupa tipi aile yapısına geçmesi yüz yıldan daha fazla bir zaman diliminde olmuştur. 1970’lerde aile bireyi ortalaması 6,2’lerde iken sonraları köy ve kent aile modelinde de farkın aradan kalkarak ortalamanın 4 ila 4.5 seviyelerine düştüğü görülür.

Kırsalda çekirdek aile yapısından sonra geleneksel geniş aile tipi görülür. Bu daha çok baba tarafı akrabalar etrafın- da yapılanmıştır. Genelde yaşlı ana-baba ekonomik açıdan zayıf gençlere destek olurken, yaşlı üyelerin ihtiyaçları da gene ailenin genç bireyleri tarafından sağlanmaktadır.

Kırsal ailede nüfus sayısını azaltıcı bir etken de teknolojidir diyebiliriz. Traktör gibi tarım makinelerinin artması ile kol gücü ve ihtiyaç duyulan birey sayısının azalması kırsal kesimde de çekirdek aile sayısının artmasına zemin hazırlamıştır. Ayrıca televizyon ile dünyamızın Mc Luhan’ın tabiriyle bir ‘küresel köy’ haline gelmesi ile ülkesel ve tarihsel sosyolojik farklılıklar azalmış ve bir dünyaya açılma gerçekleşmiştir.

Bütün değişmelere rağmen kırsal kesimde ekonomik yön- den halen aile işletmelerine de rastlamak mümkündür. Kırsalda anne ve baba sözü dinlenmesi gereken liderlerdir. Gelenekler de bu yöndedir. Tıpkı görücü usulü evlenmede yine anne ve babaların görüşünün büyük önem taşıması gibi. Giderek azalan bir başka sosyal olgu da başlık parasıdır. Birçok sosyolog bunu halen boşanmaya karşı fonksiyonel bir işlem olarak kabul etme anlayışındalar.

Tarım alanındaki açık ve gizli işsizlik yerini sanayileşmiş yerleşim alanlarına göçe bırakmıştır. Göç aile yapısını parçalayan önemli bir etkendir. Para kazanmak için yabancı şehir hatta ülkelere gidenler zor şartlarda memleketlerine para göndermek amacıyla yola çıksalar dahi zamanla gittikleri yerde ikinci bir eş bularak yeni bir aile kurması gibi durumlar sıkça yaşanabilmiştir.

Gecekondu Ailesi

Gecekondular, dar gelirli insanların yasa dışı yahut normal dışı barınma olanaklarını gayet ilkel şartlarda karşılayabil- dikleri ortamlardır. Yeni kurulmakta olan ve geleceğe umut vadeden sanayi beraberinde gayet yavaş işleyen bir kentsel ikamet modelini de yanında getirmiştir. Çekirdek aile üyesi yaklaşık 4-5 bireyin başlarını sokacak bir barınak bulup aslında çalışmak için kaldıkları yerlerdir gecekondular. Bir tür ilk model kentsel barınaklardır da denilebilir bunlara. Kırsal aile yapısına benzer özellikler taşır. Üretim ve para döngüsü kırılmış, aile zor şartlarla savaş vermek zorunda kalmıştır. 1970’lerde ortaya çıkan bu model kentsel yaşamı kendine örnek alıp bireylerinde yüksek beklentiler uyandırmıştır. Türkiye sosyolojik tarihinin yakın dönemlerine bakarsak, edindikleri hiç de azımsanmayacak bir kazanımdır.

Kentsel Aile

Çekirdek aile yapısına sahip olup genelde gelişmiş sanayi ülkeleri aile modeli yapısıdır. Ailede para kontrolü genel olarak babadadır. Türk kentsel aile tipinde parayı kadının yönettiği örnekler varsa da az sayıdadır.

Kentsel aile tipi, genç bireyler için iyi bir eğitim ve barınma vaat eder. Evlenmelerde başlık yoktur. Kız ve Erkek bireyler nadiren görücü usulü, ekseriyetle bizzat sosyal çevrelerinden tanıştıkları bireylerle anlaşarak evlenirler. Genç çiftlerin aile bireyleri bu yeni yuvaya maddi destek verirler. Bölgesel olarak değişmekle beraber yeni evlilerin eşyalarının bir kısmını kız tarafı çeyizle hazırlar iken erkek tarafı da örneğin oturulacak ev alımında yardım eder. Evliliklerde son zamanlarda sıklıkla kent ailelerde görülen onay alma işlemi gerçekleşmeyebilir. Bu durum geçmişte pek az aile tarafından kabul görülüp onaylanırdı. Yeni evli çiftin ikisi de çalışıyor ve çocukları olmuş ise genelde anne tarafının ailesi yakınında ev tutulur. Bu bebeğe yardımcı olması ve bazı sosyal zorluklara göğüs germe açısından önemlidir. Kentlerde yeni evlenenler ile ebeveynlerin aynı evde oturmaları nadirdir. Kentlerde yaşayanların pek çoğunun sosyal güvencesi olmaması Türk toplumuna has Kentsel aile yapısının ekonomik açıdan Kırsal aile yapısına yakınlaşmasını sağlamıştır.

Kentsel yapı kolaylıkları yanı sıra aşırı göç, çarpık yapılaşma, trafik, yoğun iş hayatı, stres gibi pek çok negatif olguyu da beraberinde getirmiştir. Bu problemler çoğunlukla aile içinde zorlanma ve çatışmalara da neden olmaktadır. Hızlı gelişen bir dünyada insanoğlunun da gelişmelere hızlı adapte olması gerekmektedir. Genç bireyler bu adaptasyon sürecini daha sağlıklı geçirirken ailenin yaşlı bireyleri uyum sağlayamama sorunları ile sıkça karşılaşırlar.

Aile Planlaması

Türkiye’de birinci dünya savaşı ve kurtuluş savaşı sonucu Nüfus kaybını gidermek üzere pro-natalist politikalar uygulanmaya başlamıştır. Örneğin doğum kontrol ilaçlarının ülkeye girişi yasaklanmış, isteyerek düşük yapmak suç sayılmış ve ceza kapsamına alınmıştır. 1930’larda nüfus artışını sağlama görevi sağlık bakanlığına verilmiştir. 1950’lerden sonra nüfus hızlı bir artış trendi yakalamıştır. Ancak hızlı artışı destekleyecek üretim olmaması, kentlerde doktor ve hatta ebe olmayışı, çocuk düşürmek isterken gerçekleşen kadınlarımızın can kayıpları yeni sorunlar olarak ortaya çıkmıştı.

Kongar bunlardan dolayı Aile Planlaması gerekliliğini 3 maddede sıralar.

  1. Ekonomi ile ilgili. Kişisel gelir ve refah düzeyi artışı için doğum artışı hızı azaltılmalıdır.
  2. Sağlıkla ilgili gerekçe; doğumda ölen anne ve bebek oranının azaltılmasıdır.
  3. Sosyolojik gerekçe; kentsel ve kırsal adaletsizlik önüne geçmek için.

Aile planlaması ile ilgili tartışmalar 1963 senesinde ilk 5 yıllık kalkınma planı çerçevesinde başlamıştır. 1965 yılında yasalaşmış ve devlet imkanları kırsal kesimdeki aileler için seferber edilmiş olmasına rağmen uygulamaların kırsal kesimde karşılık bulması epey zaman almıştır. 1990-1997 dönemine ait nüfus artış hızının binde 17 ve altına düşmüş olması gözlemlenmiştir. Sanayileşme ve kentleşmenin artması ile bu oran bazı Avrupa ülkeleri seviyesini yakalamıştır.

Türkiye’de Çocuğun Değeri Araştırması

1970’lerde Kore, Filipinler, Singapur, Tayvan, Tayland, Türkiye, ABD ve Almanya’da 20000’den fazla evli ve doğurgan kadın arasında yapılan bir araştırmadır. 2000’li senelerde aynı araştırma güncellenmiştir. Kağıtçıbaşı’nın araştırma hakkındaki düşünceleri Türkiye için Batı modeli aile yapısının özdeşleşmeyeceği, kendine has bir aile tarzı oluşturacağı açısından önemlidir.

Kağıtçıbaşı gelişmekte olan toplum ailelerini Batılı ailelerden ayırır. Ona göre batılı aile özellikleri:

  1. Bağımsız ilişkiler sistemidir.
  2. Akrabalardan bağımsızdır.
  3. Kendi başına çekirdek bir birimdir.
  4. Aile içinde bireyler birbirinden ciddi sınırlarla ayrılmıştır.

Modernleşme kuralının popülerliğini yitirmesine rağmen hala geçerli olduğunu savunur Çiğdem Kağıtçıbaşı. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde bir modern aile tipine geçiş olduğu savunulur. Ancak çalışmanın yapıldığı Uzakdoğu ülkelerindeki bireyci olmayan tutum bu yapının sorgulanması gerektiğini ortaya koymuştur. Japonya ve Çin’de ortaya çıkan ekonomik aile şirketlerinin başarısı, bireyci Batı Aile modeline bir alternatif olarak durmaktadır.

Çocuğun değeri çalışmalarında anne ve babalardan yeni nesle şu 3 değer tipi geçmeliydi:

  1. Ekonomik: Çocuklara maddi güvence ve ebeveyne yaşlılıkta güvence
  2. Psikolojik: Sevgi, şefkat, saygı gibi değerler
  3. Sosyal: Ailenin devamı bir erkek çocuğa bağlıdır.

Aile Değişimi Kuramı

3 Farklı Aile Modeli geliştirilmiştir:

  • Bağımlılık
  • Bağımsızlık
  • Duygusal- Psikolojik Bağlılık

Bağımlılık Modeli

Bağımlılık modeline, ataerkil aile yapısına sahip, aile ve insan ilişkilerinin güçlü bir şekilde korunduğu geleneksel kırsal toplumlarda rastlanmaktadır. Dünyanın birçok yerinde yaygındır. Yapısal geniş aile ya da işlevsel geniş aile özelliklerine sahiptir. İşlevsel geniş aileler, hane halkı yapısı bakımından çekirdek yapıya sahip olsalar da tarımsal üretim ve tüketim, çocuk bakımı, evde yiyecek üretimi gibi aile işlevlerini paylaştıkları için geniş aile gibidirler. Aile diğer akrabalarla bağımlılık içindedir.

Bağımsızlık Modeli

Bağımsız aile modelinde nesiller birbirinden ayrılmıştır ve hem duygusal hem de maddi kaynak yatırımı çocuklara yönelmiştir. Bireyselleşmiş çekirdek aile yapısı hüküm sürmektedir. Ata soyluluğun önemi azalmıştır. Refah düzeyi ve kadının aile içindeki statüsü yükselmiştir. Erkek çocuk tercihi ve doğurganlık azalmıştır. Çocuğa atfedilen ekonomik değer azalırken, psikolojik değer ön plana çıkmaktadır. Çocuğun psikolojik değeri çocuk sayısı ile ilgili olmadığı için doğurganlık düşüktür. Düşük doğurganlığın diğer bir nedeni ise çocuk bakımının ve eğitiminin maliyetinin artmasıdır. Özellikle iyi iş sahibi eşler söz konusu olduğunda çocuğun fırsat maliyeti yük- sektir. Çocuk bakımı için kullanılması gereken zaman anne ya da babanın önemli gelir kayıplarına uğramasına yol açabilmektedir.

Duygusal- Psikolojik Bağlılık

Çocuğun değeri araştırmaları da gerek ülkeler arasında gerekse ülke içinde yapılan karşılaştırmalarda Sosyo- ekonomik değişimle birlikte çocuğa atfedilen değerlerin değiştiğini göstermektedir. Örneğin, sosyo-ekonomik gelişme çocuğa atfedilen yaşlılık güvencesi değerinin ve ekonomik değerin azalmasına yol açmaktadır. Sosyo- ekonomik gelişme ile birlikte ana-babanın çocuktan maddi beklentisi azalmaktadır. Bu gelişmeler ailede çekirdekleşme ve ayrışma izlenimi doğurmakla birlikte gerçekte karşılaşılan durum sosyo-ekonomik gelişme ile birlikte maddi bağımlılığın azalması ve duygusal bağımlılıkta herhangi bir değişme olmamasıdır. Kağıtçıbaşı, bu gerçek üzerine ailedeki maddi ve duygusal (psikolojik) bağımlılıkları kavramsal olarak ayrıştırmıştır. Maddi bağımlılığı, çocuğun aile için ekonomik değeri, duygusal bağımlılığı ise çocuğun aile için duygusal/psikolojik değeri olarak ifade eder.

Modeli destekleyen diğer bulgular aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Duygusal bağlılık modelinde, kontrol ve özerklik bir aradadır. Çinli, Amerika’da yaşayan Çinli ve Anglo-Amerikalı aileler arasında yapılan karşılaştırmada her iki Çinli grubun ana- babalarının hem denetim hem de çocukları özerk olmaya özendirme konusunda Anglo- Amerikalı ailelerden daha ileri olduklarını göstermiştir. Diğer araştırmalar da Çinli grupların daha fazla özerklik ve ilişkisellik gösterdiğine işaret etmektedir.
  • Diğer bir sonuç, yetkeli ana-baba tavrının düzen sağlayıcı denetimi ve sevgiyle beraber özerkliği de içermesi ile iki, tezat yaklaşım olduğu varsayılan denetim ve sevgiyi bir arada barındırmasıdır.
  • Diğer bir sonuç, çocuğun bilişsel gelişimi, akademik başarısı ve psiko-sosyal yeterliliği açısından yetkeli ana-baba tutumunun, yetkeci ve serbest bırakan ana-baba tutumundan daha olumlu olduğudur. Duygusal/psikolojik bağımlılık modelinde özerklik işin içine girmekle birlikte aynı zamanda denetimin de elden bırakılmadığı görülmektedir; duygusal bağımlılığın devamı için çocuğun tamamen bağımsız olması ve ayrışması istenir bir durum değildir. Hong Kong yüksek/orta sınıf ailelerde gözlenen özerkliğin, bağlılık ve kontrolün bir arada oluşu bu yaklaşımla uyumludur.
  • Hoffman (1989), özerklik ve kendine güvenle, ilişkililik ve karşılıklı bağımlılığı aynı anda amaçlayan bir ergenlik gelişimi kavramını ortaya atmıştır.
  • Fu, Hinkle ve Hana (1986), yetişkinlikte bağımlılığı değerli bir kişilik özelliği olarak görmüşlerdir. Bu özelliğin sıkı aile bağlarının devamına yardımcı olduğunu savunmuşlardır.

Türkiye’de Aile Yapısındaki Değişimin Özellikleri ve Sonuçları

Hem toplumsal hem ekonomik değişmeler rol oynamıştır burada. Bunların en büyük sebeplerinden biri devlet eli ile yapay olarak bu değişime şekil verilme çabalarıydı. Diğer bir özellik ailenin yapısal değişiminin hızına ailenin işlevsel değişiminin ayak uyduramamasıdır. Kentlerde bile çekirdek aile, geleneksel geniş aileye özgü davranış kalıplarından kurtulamamaktadır. Babanın buyrultusu altında anne ve çocukların özgürlüklerini kısıtlayıcı davranışlar pek çok ailede varlığını sürdürmektedir.

Türkiye’de yaşanan sanayileşme, kentleşme, ailede kadının yükselen statüsü ve kadınların toplumsal hayatın ekonomi, politika, kültürel etkinlikler gibi farklı boyutlarında daha fazla yer alması farklı bir aile yapısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kıray, ne modern toplumlarda ne de geleneksel toplumlarda görülmeyen bu yapıyı “kız evlâda dayanan genişlemiş aile” olarak isimlendirmektedir.

Ataerkil ve ata soyuna bağlı aile yapısının hâkim olduğu Türkiye’de kız evlâda dayanan genişlemiş ailenin ortaya çıkışı değer yargılarının değişmekte oluşuna ve toplumsal dönüşüme işaret olarak kabul edilebilir.

Çiğdem Kağıtçıbaşı modern Türk ailesinin halen aile bireyleri arasında bir duygusal evrim geçirerek değiştiğini savunur. Ailenin kişisel ve bilişsel açıdan birey gelişme- sine olan olumlu etkilerine dikkat çeker. Bireylerin iş yaşamındaki başarıları ailenin diğer bireyleri ile ilişkili olduğunu savunur. Bu durum ana-babalık konusunda toplumun eğitilmesi ve desteklenmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. Özellikle, erken insan gelişimine odaklanan ve çocuğa verilen çevresel desteğin geliştirilmesini amaçlayan devlet politikalarına gereksinim vardır. Ana- babaların çocuklarının çok yönlü ihtiyaçları ve çok boyutlu gelişimleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olması sağlıklı ve üretken bir toplum elde etmenin öncelikli nedenidir. Bundan dolayıdır ki Türkiye’nin en önemli yatırım projesi olarak aileyi ve erken gelişiminde genç bireyleri ele almak özellikle gereklidir.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v