2. Abdülhamit Dönemi Türk Edebiyatı Dersi 8. Ünite Özet

Iı. Abdülhamit Dönemi Türk Edebiyatı

Servet-i Fünun Dışı Türk Edebiyatının Adlandırılma Meselesi

“Ara Nesil” ifadesi bugün yeteri kadar benimsenmiş görünmekle beraber bu terimin hangi tarihler arasını kapsadığı konusunda hâlâ bir anlaşmazlık vardır.

Tasnifin asıl gerekçesi, 1880 sonrası senelerde herhangi bir edebiyat türünde eser vermekle beraber Servet-i Fünun edebiyatının edebi görüşlerine iştirak etmemiş olmaktır.

Önemli Temsilciler ve Eserlerinin Genel Özellikleri

Hüseyin Rahmi Gürpınar

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Mithat Efendi çevresinde yetişmiş bir yazardır. “Şık” romanı onun Ahmet Mithat Efendi ile tanışmasına vesile oldu. Tanzimat senelerinden itibaren romanımızın ana mevzularından olan aile meselelerini ele alması sonraki romanlarında göreceğimiz bazı tiplerin ipuçlarını veriyor.

“Alafranga” isimli romanının sansür edilmesi üzerine uzun zaman roman yazmayan Gürpınar, II. Meşrutiyet’in ilanını takip eden günlerde yazarlık hayatına yeniden başlayacak ve mizah dergileri çıkaracaktır.

Servet-i Fünun edebiyatının dili konuşma dilinden uzak bir Türkçeydi. Halkın anlayacağı bir dil kullanarak, okuyucunun severek ve beğenerek okuyabileceği romanlar yazan Hüseyin Rahmi, halk deyimlerine ve argoya da geniş yer vermiştir. Tanzimat’ın sosyal faydacı edebiyat anlayışına bağlı olan Hüseyin Rahmi ve Ahmet Mithat, tamamen Batı’ya dönük edebiyata da sosyal fayda gerekçesiyle karşı çıkarlar.

Türk romanındaki yozlaşmış roman kahramanlarının temel özellikleri yarım yamalak Fransızca bilmeleri, Batı özentisi giyim tarzına sahip olmaları ve Beyoğlu merkezli eğlence hayatına düşkün olmalarıdır. Ahmet Mithat ve Hüseyin Rahmi, romanlarındaki anlatıcıların konumları bakımından sübjektif konumu benimseyen romancılardır. Anlatıcı tipleri, roman kahramanlarına yönelik bakış açılarını da buna göre sergilerler.

Hüseyin Rahmi, Batılı ve gözleme dayalı roman anlayışlarını benimsemiştir. Anlatıcı aracılığıyla benimsediği Batılı formları eleştirir. Fenni roman yazarları seviyesinde bir romancı olan Gürpınar modernizmi, pozitivizm ve rasyonalizm formunda anlamış bir yazardır diyebiliriz.

Hüseyin Rahmi de kendi romancılığını Emile Zola’nın romancılığına benzeterek, natüralizmin kurallarına uygun romanlar yazmaya çalışır. Natüralist roman ile realist roman arasında görülen en önemli fark Claude Bernard kaynaklı irsiyet / kalıtım meselesidir.

Ahmet Mithat Efendi’nin “Felatun Bey ile Rakım Efendi” romanı ile belirginleşip popülerleşen alafranga roman kahramanları, bir çeşit kontrol edilebilir modernleşmeciliği doğurmuştur. Romancılarımızın hemen hepsi modernleşmeci olmakla beraber, aşırı veya yanlış sıfatlarıyla tanımlanan modernleşmeci biçimlere karşı çıkarlar. Onlar kendilerinin uygun gördükleri derecede bir modernleşmeyi istemektedirler.

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarında halkın eğitilmesi önemli bir konu olarak yer alır. Onun roman yazdığı yıllarda, Servet-i Fünun edebiyatı olarak bilinen grubun mensupları ise sosyal faydadan ziyade, sanat eserinin sanatsal niteliğini esas alan bir edebiyat üretiyorlardı. Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim, Selanikli Fazlı Necip gibi yazarlar ile Edebiyat-ı Cedide mensubu yazar ve şairler arasındaki temel fark bu noktada ortaya çıkmaktadır.

Yine “Ben Deli Miyim?” adlı romanında da din meselesini açıkça konu edinir ve alışılmış inanç biçimlerini mizahi bir üslupla eleştirir. Hüseyin Rahmi’nin aile yapısına ilişkin konuları işleten romanlarını dengeli bir toplum inşa edebilme bağlamında değerlendirmek gerekir.

Ahmet Rasim

Ahmet Rasim’in yazı faaliyetinin şüphesiz bir yığın önemli yanı olmakla beraber, dili ve malzemesi bakımından ayrı bir kıymeti vardır. Çeşitli alanlardaki gözlemlerini, hafızasındaki bilgi ile birleştirir.

Ahmet Rasim’in edebî faaliyeti hem klasik edebiyat ve klasik zevke hem de Batı edebiyatına aşina olduğunu göstermektedir. İstanbul’un eğlence yerleri, mahalleler, basın hayatı, yankesiciler, fahişeler gibi çok farklı kesimlerden tipler ve hayat şekilleri bütün zenginliği ile onun yazılarında bulunabilir.

Ahmet Rasim’in eserlerinin en temel özelliği şüphesiz dilidir. Ahmet Rasim ne büyük bir şair ne de büyük bir romancıdır. O kelimenin tam anlamıyla bir “sohbet adamı”dır. Ayrıca gazeteci kimliği ile yazdığı eserleri de önemlidir. Türk nesri birkaç asırdır yaşadığı sıkıntıları, Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim gibi yazarlar sayesinde aşmıştır. Ahmet Rasim gibi yazarlar sayesinde Türkçenin nesir üslubu halk dilinin seviyesini kazanır.

Onun öğreticiliği hiçbir zaman didaktik bir tarzda değildir. Ara Nesil romancıların temalarını devam ettiren Ahmet Rasim, büyük romancı ve hikâyeci olmamakla beraber, temalarının çeşitliliği açısından dikkate değer. Hatıra, hikaye, roman, fıkra, makale, mensure, seyahat, monografi ve tarihle ilgili kitapları ile son derece üretken bir yazardır.

Mehmet Celal

Mehmet Celal kolay yazan ediplerimizdendir. Bu yüzden şiirleri edebi kıymet bakımından zayıftır. Agah Sırrı Levend, onun şiirlerinin tabii, lirik ve içli fakat basit olduğunu söyler. Onun belirli imajlardan oluşan bir şiir anlayışı vardır. Devrinde imajların değişmemesi yüzünden, edebiyatını “Mehmet Celal’in edebiyat reçetesi” şeklinde tanımlayanların olduğunu belirten Levend, onda şairlik kabiliyetinin olduğunu fakat kültürün olmadığını belirtir. Hikâyeleri konu bakımından devrin sosyal hayatına ilişkin işaretler içermekle beraber teknik bakımdan zayıftır.

Mehmet Celal çok sayıda roman ve şiir kaleme almış, bir de antoloji hazırlamıştır. Daha çok Muallim Naci’nin edebî görüşlerini benimseyen şairin şiirleri de Naci’nin tesiri altındadır. Mehmet Celal, şiirlerinde kullandığı nazım şekilleri açısından zengin bir çeşitlilik içerisindedir. O, divan şiiri nazım şekilleri kadar, Batılı ve yeni şekilleri de çok ve ustalıklı kullanmıştır.

Şiirlerinde ve nesirlerinde dili sade ve basittir. Roman, hikâye ve şiirlerindeki temel duyuş tarzı romantizmdir. Romantik duyuşun temel vasfı tabiat/kâinat hayranlığıdır ve bizim edebiyatçılarımızın büyük çoğunluğunda da bu hayranlık, büyülenmişlik açıkça görülür.

Şair Nigar Hanım

Genç bir kız iken neşrettiği şiir kitabı ile dikkatleri çekmiş ayrıca açık yüzle gazetelere fotoğraf vermiş olması ile de dedikodulara yol açmıştır. Osman Paşa’nın kızı olduğu için imzasını Nigar Bint-i Osman şeklinde kullanmıştır.

Nigar Hanım’ın şiirlerinin çok güzel olduğu söylenemez. Bu şiirler aslında duyguların yüzeysel bir dille terennümünden ibarettir. İlk eseri 1887’de yayımladığı manzume ve mensurelerden oluşan “Efsus”tur. Yayımlandığı devirde büyük gürültüler koparan bu eser genç bir Müslüman hanıma ait aşk şiirleri olması bakımından önemlidir. İkinci eseri “Niran”ı 1896 yılında neşreder.

Nigar Hanım’daki en belirgin tavır romantik tavırdır. Şiir kitapları dışında Sefahat-ı Kalb (1901) ve Elhan-ı Vatan(1916) adlı nesir, Girive (1912) adlı bir de oynanmış tiyatro oyunu bulunmaktadır.

Ali Kemal

Şiir yazdığı senelerde daha çok Muallim Naci tarzının tesiri altındadır. 1885 yılında “Gülşen” adında bir dergi çıkarır. O tarihte henüz on altı yaşındadır.

Mülkiye Mektebindeki dersler sayesinde ufku genişleyen Ali Kemal, Fransızcaya merak sarar ve 1887 senesinde Fransa’ya gider. Memlekete döndükten sonra (1889) İkinci Abdülhamit’e karşı yürütülen muhalefet hareketlerine katılır. Bir süre sonra tutuklanarak Halep’e sürülür. Bu tarihten itibaren hayatı çeşitli sebeplerle yurt dışında geçer. Yurda dönüşü 1912 yılındaki iktidar değişikliğinden sonradır. Bu sefer de İttihat ve Terakki tarafından yurt dışına sürülecektir.

Türk siyasi tarihinde “hain” olarak tanınmasına yol açan faaliyetleri, Hürriyet ve İtilaf Fırkasınca kurulan hükûmette Dâhiliye Nazırı olarak görev almasıyla başlar.

Paris Musahabeleri, Mesele-i Şarkiyeye Medhal isimli eserleri onun siyasi meselelere ilgisini gösteren metinlerdir. İsmi geçen kitaplarının dışında tenkit alanında Müverrih mi Şair mi?,, İlm-i Ahlak, Tarih-i Siyasi isimli eserleri tarihi ve toplumsal gerçeklikler gözetilerek yazılmış çeşitli türlerde eserleridir.

Tevfik Nevzat

Bıçakçızade Hakkı Bey, Halit Ziya ve Tevfik Fikret 1884’te İzmir’in ilk edebi-fenni dergisi “Nevruz”u yayımlarlar.

Tevfik Fikret ve Halit Ziya’nın müşterek yayın faaliyeti 1886 yılında yine İzmir’de çıkardıkları “Hizmet” gazetesi ile devam eder. Tevfik Nevzat bir yandan da Hukuk Mektebinin sınavlarını başarıyla vererek dava vekilliği unvanını alır. 1894 yılında Avrupa’ya kaçar. 1895 yılında “Ahenk” adıyla yeni bir gazete çıkarır. Şiirleri ara nesil duyarlılığında metinlerdir. “Aheng-i Şebab” adlı şiir kitabı vardır. Şiirlerinde yer yer Abdülhak Hamit etkisi taşıdığı görülür.

Selanikli Fazlı Necip

İmzasının görüldüğü ilk yayın organı Selanik’te neşredilen “Gonce-i Edep” adlı dergidir. Asıl yazı faaliyeti Selanik’te “Asır” gazetesini yayımlamasıyla başlar. Asır gazetesinde kaleme aldığı yazıların büyük bir kısmı imzasızdır. Baş makalenin hemen hemen hepsini Fazlı Necip yazar. İlk roman tefrikasının başlığı, Bir Gençliğin Güzarı ’dır. Roz ve Ninet ve Arsen Lüpen gibi tercümeleri de Asır gazetesinde Fazlı Necip imzasıyla yayımlanmıştır.

Fazlı Necip üzerinde, iki kaynaktan gelen yoğun bir tesir göze çarpmaktadır: Bunlardan birincisi, Beşir Fuad’la münasebetinden gelen natüralist ve pozitivist tesir, diğeri ise kendi okumaları neticesinde tanıdığı Victor Hugo’dan gelen romantik tesirdir.

Fazlı Necip ”Ara Nesil” olarak adlandırılan edebî grubun içerisinde sayılamaz. Onun romanları “küçük ve günlük hassasiyetler” tanımlamasına uymamaktadır. II. Meşrutiyet’in ilanından önce neşrettiği “Pervin” isimli romanı kadın kahramanın etrafında teşekkül eden bir aşk hikâyesini içerir. Alafranga hayatın tenkit edildiği en ciddi romanı “Dört Mevsim” dir. Fazlı Necip’in edebi eserlerinin dili Milli Edebiyat’ın dil anlayışına yaklaşır.

Fazlı Necip’in romanları konu bakımından üç grupta incelenebilir:

  1. Doğu-Batı ya da alafrangalık-alaturkalık meselelerini ele alan romanları,
  2. Tarihî ve cinai konuları ele alan romanlar,
  3. Modernleşmenin telkin ve teklif edildiği romanlar.

Mustafa Reşit

Yazı hayatına nesirle başlayan Mustafa Reşit, aynı zamanda gazeteci ve dergicidir. İlk imzalı yazısı 1880 yılında çıkardığı “Şark” mecmuasındaki mukaddimedir.

Mustafa Reşit dergicilik faaliyeti ile ara nesilden şair ve yazarların yetişmesine katkıda bulunmuştur. “Envar-ı Zeka”yı ise 1883-1884 yılları arasında neşretmiştir. Bir Çiçek Demeti, Tezkir-i Mazi, Ye’is Yahut Bir Cürm-i Meşhud, Fiora isimli eserleri 1885 yılından itibaren yayımlanmıştır. On beş yıl içinde beş hikâye, on dört tane de roman yayımlar. Şiirlerini topladığı “Gözyaşları” isimli eseri en önemli eseri sayılmaktadır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi