Halk Edebiyatına Giriş 1 Dersi 4. Ünite Özet
Halk Edebiyatında Konuşmalık Türler: Atasözleri, Deyimler, Bilmeceler, Alkış-Kargışlar, Tekerlemeler
Anonim Halk Edebiyatı ve Konuşmalık Türler
Halkbilimi XVIII. yüzyıl sonlarında bağımsız bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıkmıştır. Bu yıllarda yaşayan halkbilimciler için bir Halk Edebiyatı eserinde en çok değer verdikleri özellik bu eserin anonim olmasıydı. “Anonim” kavramı hemen akla, halkın türkü, masal, atasözü gibi Halk Edebiyatı ürünlerini “Topluluk Hâlinde Yaratma” kuramını getiriyordu. Buna göre, Halk Edebiyatı ürünlerinin bir birey tarafından değil de tarihin çok eski çağlarında onları kullanan topluluk tarafından yaratılmış olduğu kabul edilmekte, bu ürünlerin onları yaratan topluluğun “millî ruhu”nu (volkgeist) yansıttığı düşünülmekteydi.
Buna bağlı olarak atasözleri, epik destanlar, türküler, mitler, masallar, fıkralar, efsaneler, tekerlemeler ve benzeri Anonim Halk Edebiyatı ürünleri yaklaşık iki yüzyıldır büyük gayretlerle sözlü ve yazılı kaynaklardan derlenerek yayınlanmaktadır. Anonim Halk Edebiyatı ürünleri, ulusal kimliğin oluşumunda ve kökleri üstünde yenilenerek çağdaş formların oluşturulmasındaki katkıları nedeniyle günümüzde de önem verilen ulusal kaynakların başında gelmektedir.
Buna göre Anonim Halk Edebiyatı terimi, yaratıcıları unutulmuş ancak sözlü kültürde anlatılan, okunan, çalınıp söylenilmeye devam eden geleneksel edebî yaratmaları kapsamaktadır.
Çoğu sözlü kültür ortamının ürünü olan bu edebiyat türlerinin özelliklerine bakarak onları, mit, epik destan, masal ve efsaneler için anlatmalık türler; türkü, nini, ağıt için söylemelik türler, karagöz, köy tiyatrosu, kukla ve meddah için seyirlik türler, atasözü, deyim, bilmece, alkışkargış ve tekerlemeler için de konuşmalık türler olarak sınıflandırmak mümkündür.
Atasözlerinin Tür ve Şekil Özellikleri
Bütün milletlerin atalarından kalan “kanatlı söz”, “nasihat”, “cevherli söz”, “ibret verici söz”, “altın söz”, “dilin gülzârı”, “halk mektebi”, “halk hikmeti”, “ruhun tabibi”, “aklın gözü” ve benzeri anlamlar içeren isimler vermiştir. Günümüz Türkiye Türkçesinde ise “atasözü” olarak adlandırılır.
Her atasözü, toplumsal yaşantı içindeki bireyin uyması beklenilen ya bir genel kural veya bir düstur niteliğindedir. Bu nedenle de, atasözleri, milletlerin karakterlerini, hayat karşısında tavır ve zihniyetlerini ifade eden ve aynı zamanda da şekillendiren özlü sözlerdir.
Atasözleri herhangi bir fikri veya hükmü tasdik etmek yahut tenkit etmek için, “muhakeme edilmeksizin” meşruiyeti, sosyal ve kültürel değerlerce onaylanmış, en uygun araçtır. Atasözleri Halkbiliminin ele aldığı her türlü sözlü ve yazılı folklor formu içinde yer alabilen son derece yaygın kullanıma sahip bir türdür. Bu nedenle atasözleri, Halkbilimin ele aldığı her türlü sözlü ve yazılı folklor formları içinde yaratıcılar veya icracılar tarafından kolaylıkla kullanılabilen türlerdir. Atasözleri gündelik yaşamda geleneksel olarak kabul gören konuşma durumlarında kullanılırlar. Atasözleri bir duruma açıklık getirerek, ona bir isim vererek ve böylece sorununun daha önce meydana gelmiş olduğunu ve eski tecrübenin, sosyal ve kültürel olarak onaylanmış bir çözümle neticelendiğini belirterek kişileri ikna etmeye ve ortadaki duruma açılık getirmeye çalışır.
Atasözü tanıtımlarının veya anlatımlarının iki veya daha fazla kısmı hemen görülecek bir şekilde bağlantılıdır ve ilişki hissi genelde iki unsur arasındaki eşitleme ve sebebiyet fiili ile sağlanır. Atasözünün dört çeşidi vardır. Bunları atasözleri hakkındaki atasözlerinden hareketle şu şekilde örnekleyebiliriz:
- Olumlu eşitleme: “Atasözü hikmettir”
- Olumsuz eşitleme: “Atalarsözü pazarda satılmaz”
- Olumlu sebebiyet: “Atalarsözünün başı vicdan korkusudur”
- Olumsuz sebebiyet: “Atalarsözünü tutmayanı yabana atarlar”
Bu dört çeşit; değişkenlerin ilavesiyle arttırılabilir. Atasözü, başka türlü konuşmanın yetersiz olduğu konuşma durumlarında, anne, baba, âmir veya benzeri büyükler karşısında oluşan konuşma yetersizliklerinde son derece etkili bir biçimde kullanılır.
Geleneksel olarak atasözleri, “Böyle yapınız”, “Şöyle olmayınız”, “Bu iş şu şekilde yapılmalı” veya “yapılmamalı” gibi hükümler içeren yapılar olarak karşımıza çıkarlar. “Bugünün işini yarına bırakma” gibi atasözleri bu tip atasözlerine örnek olarak verilebilir.
Bazı atasözlerinden ise ders ve ibret alınır ve birçok faydalı şeyler öğreniriz. Pek çok tecrübeden ve olaydan çıkarılan, olgun düşüncelerle oluşturulan bu kurallar bizi aydınlatıp, uyarırlar, düşünce ve davranışlarımızı yönlendirirler. Bu tür atasözlerine örnek olarak “Davulun sesi uzaktan hoş gelir” verilebilir.
Atasözlerinin üçüncü bir kısmı da bazı âdet ve gelenekleri düsturlaştırmış olanlardır. “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” gibi örneklenebilecek olan bu tür atasözleri ele aldıkları konuyla ilgili alanlarda sosyal ve kültürel olarak kabul edilmiş kuralları oluştururlar.
Türk atasözlerinde kullanılan isim cinsi kelimelerin çoğunluğunu maddi kültüre ait hayvan, bitki ve eşya adları meydana getirmektedir. Bu hayvan ve bitkilerin çoğu bozkır coğrafyasının canlılarıdır. Türk atasözlerine yansıyan ulusal değerlerimizin başında yiğitlik, mertlik, ağırbaşlılık, sabırlılık, konukseverlik yer almaktadır. Atasözlerinde, akrabalık, komşuluk, dostluk, aile gibi sosyal kurumlar ve anne, baba, kadın, erkek, çocuklar hakkındaki sosyal değerler ve görgü kuralları ele alınır. Ayrıca, sağlık, ölüm, bitkiler, tarım, hayvanlar, hayvancılık, ekonomi, tabiat, evren, iklim, takvim ve zihin terbiyesi atasözlerinin işlediği başlıca konular arasında yer alır. Atasözlerinde, birliğin beraberliğin önemiyle yararları ve yalnızlığın zararları vurgulanır.
Türk atasözlerinde insan ve toplum ilişkilerinde, sosyal işbirliği ve dayanışmayı, sosyal hiciv, mevkiye rağbet, yöneticilik, kanun fikri, mülkiyet, tasarruf, eğitim, iş ve zaman değerlendirilmesi, kabiliyetlerin değerlendirilmesi, kader, nasip, tanrı fikri, sebep-sonuç ilişkisi, değerlerin değer değiştirmesi konuları yaygın olarak işlenmiştir. Bu konulara dair birkaç atasözü örneği olarak, “Balık baştan kokar.”, “Atlar tepişir, ara yerde eşekler ezilir”, “Mühür kimde ise Süleyman odur”, “Çobansız koyunu kurt kapar”, “şeriatın kestiği parmak acımaz”, “Ummadık taş baş yarar”, “Su uyur düşman uyumaz”, “Akıl yaşta değil baştadır”, “Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden”, “Güneş balçıkla sıvanmaz”, “Başa gelen çekilir”, “Garip kuşun yuvasını Allah yapar” ve “Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter” gibiler ilk akla gelenler arasındadır.
Türk atasözlerinde cimrilik, suçu yüklenmeyiş, tenkide tahammülsüzlük, ihtiyatsızlık, öfke, boşboğazlık, gevezelik, bencillik, kibirlilik eleştirilip yerilen konuların başında gelir. Bu kavramlarla ilgili atasözlerine, “Az tamah çok ziyan getirir”, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar”, “Kabahat samur kürk olsa da kimse sırtına almaz”, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar”, “Keskin sirke küpüne zarar” ve “Besle kargayı oysun gözünü” gibi örnekler verilebilir.
Deyimler
Gerçek anlamı dışında kullanılarak yeni bir anlam ifade eden ve bir düşünceyi dile getiren iki veya daha fazla kelimeden oluşan kalıplaşmış söz dizisine deyim adı verilir. Deyimler gündelik konuşma dilinin gerçek yapı taşlarıdır.
Bir milletin söz yaratma gücünü ortaya koyan deyimler, ulusal damga taşıyan ve ulusal kültürü zenginleştiren dil varlıklarıdır. Her deyim güzel bir buluştur ve çoğu zaman küçücük bir kaç kelimeye koskoca bir anlam dünyası sığdırılmış olarak karşımıza çıkar.
Deyimler Anonim Halk Edebiyatının en küçük ancak en işlevsel ve yaygın olarak kullanılan konuşmalık türüdür. Deyimler birkaç kelimeyle kurulmuş ve kendi anlamlarından sıyrılarak yepyeni bir anlam kazanmışlardır. “Kellesi koltuğunda” veya “kaşla, göz arasında” gibi deyimleri asıl anlamlarıyla anlayamayız.
Deyimlerin söz dizimi bakımından özelliklerini; 1. Bazı deyimlerin sonu bir mastarla biter. Bu tip deyimlere örnek olarak, “İğneyle kuyu kazmak”, “can atmak” ve “pamuk ipliğine bağlanmak” verilebilir. 2. Bazı deyimler cümle şeklinde görünürler. Cümle şeklinde görünen deyimlere “Ağzını bıçak açmıyor” ve “Gözü toprağa bakıyor” örnek olarak verilebilir. 3. Bu iki şekle de girmeyen ve ekle türetilmiş kelime biçiminde deyimler vardır. Bu tür deyimlere örnek olarak “dünyalık”, “adamakıllı”, ve “nane molla” verilebilir.
Deyimler de atasözleri gibi toplumun malı olmuş eski sözler olarak bilinirler. Ancak, deyimler atasözleri kadar uzun bir süre beklemeksizin veya çok daha kısa bir sürede dile yerleşirler. Deyimler ve atasözleri çoğunlukla birbirleriyle karıştırılırlar. Deyimlerle, atasözleri arasındaki benzerliklerden birisi her ikisinin de kalıplaşmış olmalarıdır. Ayrıca hem atasözleri hem de deyimler çoğunlukla mecazi anlam taşırlar ve her ikisi de anonimdir.
Deyimlerin çok büyük bir çoğunluğunun herhangi bir hüküm anlamı yoktur. Deyim bir kavramı belirtmek için oluşturulmuş özel bir anlatım kalıbıdır. Deyim genel kural niteliğinde bir söz değildir. Atasözleriyle deyimleri birbirinden ayıran en önemli özellik budur. Aynı şekilde, deyimlerin amacı bir kavramı özel bir söz kalıbı içinde anlatmaktır. Atasözlerinin amacı ise, insanlara yol, yöntem gösterip onlara ders ve öğüt vermektir.
Alkışlar ve Kargışlar
Türkiye Türkçesinde yaygın olarak kullandığımız “dua” ve “beddua” terimlerinin eski ve günümüzde de Türk dünyasında yaygın şekilleri alkış ve kargıştır. Tarihsel olarak da, Dîvânu Lügâti’t-Türk başta olmak üzere hemen hemen bütün yazılı kaynaklarımızda karşımıza çıkan arkaik form, “alkış” ve kargış” şeklindeki söyleyiştir.
Alkışlar tıpkı atasözleri gibi hüküm bildiren olumlu dilek ifadeleridir. Alkışın (dua sözünün) temel hükmü dilek olması nedeniyle cümle isteği belirtecek bir kelimeyle tamamlanır. Konu bakımından genel nitelikte alkışlar olduğu gibi, özel konulu alkışlar da vardır. Alkışlar konuşmayı süsler ve ifadeye canlılık verirler.
Özellikle geriye ve geçmişe doğru gittikçe büyü, fal, sihir ve benzeri uygulamalarla da beslenip desteklenen alkış ve kargışlardan bilhassa “kargış”ların boş yere söylenmesi hoş karşılanmaz. Ev ve benzeri kapalı bir mekânda kargış söyleneceği zaman önce “evden dışarı vb.” başka koruyucu işlevlere sahip olduğuna inanılan bir sözlü formül kullanılarak kargış veya beddua edilir.
İkili ve üçlü katar şeklinde alkış ve kargışlar da vardır. Alkış örnekleri: Allah utandırmasın, Allah namerde muhtaç etmesin, Allah analı babalı büyütsün, Allah açlık yüzü göstermesin, Nice bayramlar göresiniz, Ruhun şad olsun, Yiyenlere afiyet olsun, Ocağın tütedursun, Allah doğru yoldan ayırmasın, Ermişlerden olasın, Fatma Ana’ya komşu olasın...
Bazı alkışlar ise kargış görünümündedir. Bunlar daha ziyade çocuk severken kullanılan alkışlardır: Cuma günü ölesice, Elin kırılmasın, Gözün kör olmasın, Küçük mezar olamayasın, Ölmeyesice...
Tekerlemeler
Tekerleme, ses benzerlikleri ile uyaklardan faydalanılarak oluşturulan secili-kafiyeli ve belli bir konusu olmayan hatta önemli bir bölümü anlamlı da olmayan ses ve sözlerin akışı bakımından şiirimsi bir türdür. Bir kısım tekerlemelerse tamamen nesir şeklindedir ve hayal ürünü unsurların veya tasarımların öne çıktığı iç kafiyeye önem veren uzunca metinlerdir. Tekerleme türünün en önemli niteliği, herhangi bir konusunun olmayışıdır.
Tiyatrodaki gonga benzer bir ihtiyaçtan doğan tekerlemelerin, “yuvarlak bir şeyi hareket ettirip yürütmek” manasındaki maddi karşılığı ile uygunluk göstererek hangi tür içinde veya birlikte yer alıyorsa onu başlatıp harekete geçiren bir işlev yüklenmekte olduğu söylenebilir. Meselâ, söz konusu bir masalın açış tekerlemesiyse, masalı açıp harekete geçirmesi söz konusudur.
Aynı şey “ebe çıkarmak” veya “sayışmaca” adlarıyla da bilinen “oyun tekerlemeleri”nde ve çocukların belli zamanlarda düzenledikleri törenlerde meselâ Orta Anadolu’da “Çiğdem Pilavı” adıyla bilinen bahar bayramında, “Bişşek Gelin”, “Çömçe Gelin”, “Bodi bodi”, “Bodi Bostan”, “Godu Godu” adlarıyla bilinen yağmur dualarında, yağlı pehlivan güreşlerinde cazgırın güreşçileri “salavatlaması”nda, mesir bayramı, bağ bozumu şenliklerinde, “Koç katımı”, “Saya gezme”, “Tekecik” ve benzeri törenlerde ezgiyle söyledikleri ve “tören tekerlemeleri” adıyla bilinen tekerleme türünde de geçerlidir.
Tekerlemenin türkü, masal, hikâye, karagöz ve orta oyunu gibi birçok türle ilişkisi vardır. Bu bağlamda tekerlemeleri çeşitleri bakımından şu şekilde tasnif edebiliriz:
a. Masal Tekerlemeleri: Masalların başlangıcında, ortalarında, uygun yerlerinde ve masalın sonunda söylenen uzunca ya da çok kısa kalıplaşmış sözlerdir:
- Bir varmış bir yokmuş vaktin birinde...
- Evvel zaman içinde, Kalbur saman içinde…gibi
b. Oyun Tekerlemeleri (Sayışmacalar): Oyun tekerlemeleri kendileri dışında başka hiçbir türe bağlanamaz. Oyun tekerlemelerinin hepsi doğrudan doğruya oyunlarla ilişkilidir. Bunların çoğu çocuklar tarafından üretilmiştir. Şiirsel özellikleri ön plandadır.
- O piti piti, Karemala sepeti, Terazi lastik, Jimnastik, Biz size geldik bitlendik, Hamama gittik temizlendik… gibi
c. Tören Tekerlemeleri: Tören tekerlemelerinin büyük bir kısmı çocukların gerçekleştirdiği törenlerde söylenir. Bu tür törenlere Anadolu’da çocukların yaptığı “çiğdem pilavı” veya yağmur duası mahiyetinde olan “çömçe gelin” törenleri örnek olarak verilebilir.
- Kışı aştık yaz geldi, Abdal geldi saz geldi, Yol verin dikenle güller, Evlere çiğdem geldi… gibi
d. Âşıkların Söyledikleri Tekerlemeli fiiirler: Âşıklar tekerleme adı verilen uzun ve eğlendirici şiirler söylerler.
- Çıktım bâdem dalına Anda yedim üzümü Ol dem ki üzüm yedim Ma’nî buldum sözümü Âşık Pâşâzâde...
e. Karagöz-Hacivat Tekerlemeleri: Karagöz ve Hacivat ile orta oyununda da çeşitli tekerlemeler söylenilmektedir.
- Seni gidi eskici yalağından su içip iki renge girmiş sahtiyanı atik suratlı kerata.
f. Yanıltmacalar (Bağımsız Söz Cambazlığı Tekerlemeleri): Herhangi bir türle ilişkili olmaksızın tek başlarına gelenekte yaşayan tekerlemelerdir. Yanıltmaca olarak bilinen bu tür tekerlemeler “söz canbazlığı” olarak da nitelendirilmekte ve bazı araştırmacılar tarafından böyle adlandırılmaktadır. Bu tekerlemelerin gözle görünen açık işlevi dinleyicileri güldürmek ve eğlendirmektir. Yanıltmacalar, dili kullanmayı geliştiren özellikler de taşır. • Keşkekçinin keşkeklenmemiş keşkek kepçesi. • Bir dalda bir kartal, kartal kalkar dal sarkar, dal sarkar kartal kalkar.
- Bu yoğurdu sarmısaklasak da mı yesek, sarmısaklamasak da mı yesek… gibi.
Bilmeceler
Bilmeceler çok eski çağlardan beri oluşmuş ve yüklendiği işlevlere göre şekillenip belirli kurallar doğrultusunda günümüzdeki şeklini alarak kalıplaşmış ve kuşaktan kuşağa aktarılarak gelen sözlü edebiyat ürünü bir gelenektir. Bilmeceler bir toplumun dünya görüşünü, düşünce yapısını, ortak değerlerini ve kültürünü yansıtır.
Bilmeceler, her türlü eşyayı, bitkileri ve hayvanları içine alacak şekilde canlı cansız varlıkları, tabiat unsurları ve bu unsurlara bağlı olayları, akıl, zekâ, güzellik gibi soyut kavramlarla dinî konu ve motifleri, duyguları kısaca günlük hayatta karşılaşılabilecek hemen hemen her şeyi konu edinen, bilinmesi ve bulunması istenilen cevabı bir takım ipuçları vererek veya uzak-yakın çağrışımlarda bulunarak tanımlamayı, bulmayı sağlamayı amaçlayan, soru-cevap olmak üzere iki ana kısımdan oluşan, manzum veya mensur çeşitleri bulunan Anonim Halk Edebiyatı türüdür.
Türk bilmece metinlerinin yer aldığı en eski metin Codex Cumanicus’tur. Bu eserin ikinci bölümünde 46 adet bilmece ve cevapları yer almaktadır. Bilmeceler ilk çağlardan beri toplumun bütün kesimlerince kullanılan bir türdür. Bir başka ifadeyle, bilmeceler, kadın, erkek, çocuk, aydın, cahil, zengin ve fakir ayrımı yapmaksızın eğlenmek hoşça vakit geçirmek, devlet adamları arasında gizli haber ulaştırmak ve daha da yaygın olan işlevleriyle zekâda ve hafızada, dikkatte, sürati intikalde üstünlük elde etmeye yönelik bir yarışma, birbirini sınama, bir iletişim kurma ve eğlence şeklidir. İki gruba ayrılırlar:
1. Mensur Bilmeceler:
Kurallı cümle hâlinde sorulan bilmecelere mensur bilmeceler denir.
- Dal üstünde sarı oğlan. (Ayva)
- Havada uçar, kanadı yok. (Bulut)
- Yer altında yağlı kayış. (Yılan)
- Dal üstünde sarı oğlan. (Ayva)
- Havada uçar, kanadı yok.(Bulut)
- Yer altında yağlı kayış. (Yılan)
- Yol üstünde yorgun eşek. (Köprü)
- Alçacık dağdan kar yağar. (Elek)
- Kış olunca cümle âlemi başına toplar. (Ateş)
2. Manzum Bilmeceler:
Manzum bilmeceler ölçüsü, kafiyesi ve nazım birimi olan mısra, dörtlük ve bentlerden meydana getirilmişlerdir. Manzum bilmeceler, mensur bilmecelerden önce ve muhtemelen birincil sözlü kültür ortamında yaratılmış olmalıdır. Manzum bilmeceler de; Beyitlerden kurulu bilmeceler
- Örn: Üstü tül/ Altı gül 2+1=3 (Lamba)
- Kuru kafa/Attım rafa 2+2=4 (Ceviz) ve Bentlerden kurulu bilmeceler;
- Örn: Hor hor çeşme/işlek dükkan/ Sivri tepe 2+2=4 (Burun, Ağız, Çene)
- Çarşıdan alınmaz/Tadına doyulmaz/Mendile koyulmaz 3+3=6 (Uyku)… olarak ikiye ayrılırlar.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 2 Gün önce comment 0 visibility 57
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 328
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 913
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1289
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20159
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14700
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12642
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582