Engelli Mevzuatı ve Meslek Etiği Dersi 2. Ünite Özet

Engelli Bireylerin Yasal Haklarının Tarihsel Ve Toplumsal Temelleri

Giriş

Belirli bir dönemin koşulları, benimsenen inanç sistemi, siyasal ve sosyal nedenlere bağlı olarak oluşan engellilik anlayışı, engellilik modeli olarak ifade edilmektedir (Peters, 2000). Modeller engelli bireylerin bazen doğaüstü bir varlığın lütfu bazen de üretim sistemini olumsuz etkileyecek bir kimse olarak görülmesine neden olmuştur. Bunun yanında engelli bireylere yönelik anlayış (engellilik modeli) onların resmî ve resmî olmayan hak ve ayrıcalıkları elde etmelerini sağlamıştır. 1300’lü yıllarda İngiltere’de engelli bireylerin mal varlıklarına devlet tarafından el koyulabileceğine ilişkin kanunlar çıkarılırken tarih 1940’lı yılları gösterdiğinde işçi çalıştıran kurumların belirli bir düzeyde engelli bireyi istihdam etmesini zorunlu kılan kanunlar oluşturulduğu görülmektedir. Yani, zaman içinde engelli bireyler, birbirinden oldukça farklı adlandırma ve uygulamalara maruz kalmışlardır. Geçmişten günümüze engelli anlayışı ve engelli hakları incelendiğinde süreçte birçok aktörün rol oynadığı görülmektedir.

Temel Kavramlar

  • Sakat: Türkçede vücudunda hasta veya eksik bir yanı olan engelli veya özürlü anlamına gelen sakat kavramı yirminci yüzyılın ortalarına kadar fiziksel engelli bireyleri adlandırmada kullanılmıştır.
  • Ucube: Özellikle İngiltere’de 1850 ve 1914 yılları arasında sirk gösterilerinde gösteri yapan kimseleri adlandırmada kullanmıştır. Bu göstericiler genellikle alışılmışın dışında vücut yapısına ya da anormalliğine sahip kişilerdir (Historic England, 2018).
  • Özürlü: Özürlü kavramı özellikle yirminci yüzyılın başlarında bugünkü anlamıyla öğrenme güçlüğü olan bireyleri tanımlamak için kullanılmıştır. Dilimizde ise özrü veya kusuru olan kimseleri adlandırılmakta kullanılmaktadır (“Özürlü”, t.y.).
  • Bozukluk: Fiziksel veya zihinsel yapıda yaşanan bir kayıp ya da anormallik durumu. Bozukluklar, bedenin tamamının veya bir kısmında görülen yapı veya işlev bozukluklarını kapsamaktadır.
  • Yetersizlik: Dilimizde yetersiz olma yetememe durumu olarak ifade edilen yetersizlik kavramı yirminci yüzyılın başlarında öğrenme güçlüğü olan bireyleri adlandırmada sıklıkla kullanılmıştır. Yetersizlik, zedelenme ve katılım sınırlılığı kavramlarını da içine alan geniş bir kavramdır. Genellikle, bir engel veya kayba bağlı olarak bir davranışı veya etkinliği gerçekleştirmede ortaya çıkan sınırlılığı ifade etmede kullanılmaktadır (Dünya Sağlık Örgütü [DSÖ], 2006].
  • Yetersizliği olan birey: Amerikan Engellilik Yasasına (Americans with Disability Act [ADA], 1990) göre yetersizliği olan birey; fiziksel veya zihinsel bir bozukluk sonucu bir ya da birden fazla yaşamsal aktivitesi kısıtlanan kimse olarak ifade edilmektedir.
  • Engel: Katılım sınırlılığı olarak ifade edilen engel kavramı bir davranış ya da etkinliğin sosyal ve kültürel nedenlere bağlı olarak bir etkinlik ya da davranışın yerine getirilememesi durumudur. (DSÖ, 2006). Engel, bireyin altı temel yaşamsal faaliyeti üzerine sınırlılık yaratmaktadır: çevreye uyum, fiziksel bağımsızlık, hareket serbestliği, meslek edinme, sosyal bütünleşme, ekonomik öz yeterlilik.
  • Engelli birey: Dilimizde engeli bulunan, engelli kimse olarak tanımlanan engelli birey kavramı, sosyal ve kültürel nedenlere bağlı olarak bir davranışı ya da etkinliği yerine getiremeyen bireyi ifade etmektedir. Burada engel sözcüğü ile anlatılmak istenen ise engelli bireyin bağımsız bir şekilde yaşam sürmesini kısıtlayan tüm uygulamalardır (ADA, 1990).
  • Moral Model: Toplumun dinî ve kültürel değerlerinin engelli bireye yaklaşımda belirleyici olduğu bu modelde engelliliğe ilişkin iki açıklama getirilmektedir. Bu açıklamalardan ilki engelin bir cezalandırma olduğu ikincisi ise, engelin tanrının insanları sınamasıdır.
  • Medikal Model: Medikal modelde, engel herhangi bir hastalık, travma veya diğer sağlık durumları sonucunda oluşan ve yalnızca bireyi ilgilendiren bir durum olarak görülmektedir. Medikal modelde, engelli bireylerin sağlık hizmetlerinden yararlanması en öncelikli müdahale olarak görülmektedir.
  • Sosyal Model: Sosyal modelde, engel bireyin topluma tam anlamı ile katılmasını engelleyen ve yine toplum tarafından yaratılan bir durum olarak görülmektedir. Bu modelde, engel bireyin etkilendiği bir durumdan çok birden fazla toplumsal faktör sonucunda oluşmuş ve bireyi etkilemiş bir durum olarak ifade edilmektedir.
  • İnsan Hakları Modeli: Çoğu zaman yeni yaklaşım olarak da ifade edilen insan hakları modeli önce her bireyin temel haklarına sonra ve eğer gereksinim varsa bireyin tıbbi durumuna odaklanmaktadır (Degener, 2016). İnsan hakları modeli bireyi, kendisini etkileyen veya ilgilendiren her uygulamada merkeze almaktadır. İnsan hakları modelinde bireyin yaşadığı problemleri birey haricinde gelişen ve toplum kaynaklı problemler olarak değerlendirilmektedir.
  • Engelli Kültürü: Engelli kültürü, temelde engelin neden olduğu veya desteklediği yaşam tarzını ifade etmek için kullanılmaktadır (Peters, 2000). Başlangıçta engelli bireylerin ürettiği sanat eserlerini ifade etmekte sıklıkla başvurulan bir kavramken günümüzde engelli bireylerin oluşturdukları yaşam tarzı, ürünleri, davranışları ve inançlarının tümünü kapsayan bir kavrama dönüşmüştür.
  • Engelli Hakları Aktivisti: Engelli hakları aktivisti ya da engelli hakları savunucusu engelli bireylerin karşılaştığı toplumsal sorunları dile getiren ve bunların çözüme kavuşması için yasal veya yasal olmayan yollardan uygulamalar gerçekleştiren kimse olarak tanımlanmaktadır (Corker ve Shakespeare, 2002).
  • Engelli Hakları Hareketi: 1960 yıllarda ABD’de ortaya çıkan engelli hakları hareketi engelli bireylere yönelik olumsuz etiket ve adlandırmalara karşı mücadele eden, engelli bireylerin yasal hak ve özgürlüklere sahip olması için çalışmalar yapan toplumsal hareket olarak tanımlanmaktadır (Corker ve Shakespeare, 2002)

Değişen Toplum, Değişen Anlayış ve Engelli Bireyler

Geçmişten günümüze birçok engellilik modeli ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan engellilik modelleri içinde bulunulan dönemin siyasal ve ekonomik şartlarına göre gruplanmaktadır. Engelli hakları ile ilgili kaynaklar incelendiğinde bu modellerin feodal, kapitalist ve modern dönem olmak üzere üç dönem de incelendiği görülmektedir (Swain ve French, 2000).

Feodal Dönem-Moral Model

Feodal dönem, toplumun büyük ölçüde köy ve kırsal kesimde hayatını sürdürdüğü bir dönemdir. Feodal dönemde hâkim olan moral model, en eski engellik modeli olarak bilinmektedir. Moral modelde, engellik iki şekilde ele alınmıştır. Bunlardan ilki, kutsal bir varlığın (tanrı, şeytan, cin vb.) dünya hayatını yaşamakta olan insanı ve çevresini sınamasıdır. Engelli birey yardım edilmesi, gözetilmesi gereken biridir. Çalışmak, ibadet etmek, vergi vermek, askerlik yapmak vb. toplumsal sorumluluklardan muaf tutulmalıdır. Engelli birey ailesi ve çevresi tarafından gözetilmeli, devlet tarafından kendisine yardım edilmelidir. Moral modelde, engelli bireylere yönelik ikinci görüş ise kutsal bir varlığın, birey veya ailesini işlenen bir günah yüzünden cezalandırıldığı görüşüdür. Engelli birey engelli olduğu için suçlu ve günahkârdır. Ailesi veya kendisi çok büyük bir günah işlemiş ve bu hâle gelmiştir. Birey engelli olduğu için, ailesi ise engelli bir çocuk dünyaya getirdiği için utanmalıdır.

Kapitalist Dönem-Medikal Model

Feodal dönemde etkili olan toprağa dayalı ve az miktarlarda gerçekleştirilen üretim şekli, 18. yy.’dan itibaren değişmeye başlamıştır. Birçok kaynakta kapitalist dönem adı verilen bu aralıkta, bireyler kırsal bölgelerden şehirlere taşınmış, büyük fabrika ve üretim alanlarında çalışmaya başlamıştır. Kapitalist dönemde hâkim olan engellik modeli medikal modeldir. Medikal model engelliliği sadece bireyin sorumluluğunda görmektedir.

Engel, bir sakatlık ve düzeltilmesi gereken bir bozukluktur. Engelin birey üzerindeki olumsuz etkisi ile bakım ve tedavi yoluyla baş edilebilir. Engelin bakımı ve tedavisi devletin sorumluluğundayken engelin ortaya çıkardığı sorunlardan yalnızca engelli birey sorumludur. Bireyin sahip olduğu engel bakım ve tedavi ile ortadan kaldırılamıyorsa birey toplumdan uzaklaşmalı, toplumun ve üretimin işleyişini bozmamalıdır. Medikal model üç büyük toplumsal ve siyasal olayda etkisini oldukça büyük ölçüde göstermiştir: sanayi devrimi, birinci dünya savaşı ve ikinci dünya savaşı. Bu üç büyük olayda engelli birey kendisinden beklenen verimi sağlayamadığı için etiketlenmiştir. Bu durumun doğal bir sonucu olarak normal ve engelli birey ayrımı bu dönemde medikal modelin yaratmış olduğu algının sonucunda ortaya çıkmıştır. Kapitalist dönemde engelli bireyleri adlandırmada kullanılan terimler incelendiğinde sözü edilen durum daha iyi anlaşılacaktır. Kusur, eksiklik, işlev bozukluğu, aksaklık, gerilik, anormallik bu terimlerden bazılarıdır. Bu dönemde engelli bireylere yönelik genel bakış dört madde üzerinden özetlenebilir:

  1. Engelli birey normal dışı görülmüş,
  2. Birey öncelikle engeli ile ele alınmış,
  3. Bireyler engellerine göre sınıflanmış,
  4. Engelin sorumluluğu tamamen bireye bırakılmıştır.

Engelli Bireylerin Yasal Hakları: Modern Toplum ve Engellik Yaklaşımları

Eski yaklaşım altında medikal ve moral model yer alırken yeni yeni yaklaşım altında sosyal ve insan hakları modelleri yer almaktadır. Engelli bireylere ilişkin modern anlayışın ortaya çıkışını etkileyen faktörler üç ana dönemde incelenmektedir. Bunlar; Sanayi Devrimi, Birinci Dünya ve İkinci Dünya Savaşı dönemleridir. Engelli Hakları Hareketi, engelli bireylerin eğitim, sağlık, ulaşım ve çalışma hayatında eşit haklar elde etmesi için siyasi mücadele veren toplumsal bir örgüttür. ABD merkezli ortaya çıkmış fakat İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerde kendisine destek bularak uluslararası çalışmalar yapan bir harekete dönüşmüştür. Sosyal model olarak anılan bu yeni model, engelli bireyin yaşadığı tüm sorunlar toplum kaynaklıdır. Bireyin yaşadığı sorunları engelin türü, şekli veya birey üzerindeki şiddeti değil sosyal ve kültürel çevre oluşturmaktadır. Medikal modelin aksine sosyal modelde engelin türü ve şekline dayalı sınıflandırmalar yapılmaz. Bunun yerine toplumda yaşayan tüm bireylerin çeşitli düzeylerde problemlerinin olduğunu, bireylerin sorunlarının değil yeterliliklerinin belirlenmesi gerektiğini savunulur. Engelin ortaya çıkardığı biyolojik sorunlar göz ardı edilmez fakat sosyal ve çevresel düzenlemeler ile bu sorunların ortadan kaldırılmasına odaklanılır.

Engelli Bireylerin Yasal Haklarının Ortaya Çıkmasında Etkili Olan Siyasal ve Toplumsal Gelişmeler

1980’li yıllara değin oldukça güçlü bir etki ortaya çıkaran sosyal model, kapitalist dönemin ekonomik krizler ile sarsılması ile değişmeye başlamıştır. Kapitalist dönem yaşadığı sarsıntı ile yeni bir forma bürünmüştür. Bu form neoliberal ekonomik modelde olarak anılmaktadır. Neoliberal ekonomik modelde, devlet üretimden elini çekerek, üretim ve ekonomiyi serbest piyasanın eline bırakmıştır. Devlet kamusal alandaki harcamalarını azaltarak ekonomik krizin etkisini azaltmayı amaçlamıştır. Böylece ekonomik yapı doğrudan serbest piyasanın hâkimiyetine girmiştir Devlet kontrolünün azalması, iş güvenliği ve sosyal güvenliğin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur. Bunun yanında işsizlik buna bağlı olarak yoksulluk oldukça artmıştır. Kapitalist dönemin yaşadığı ekonomik bunalımdan kurtulmaya çalışılırken sosyal hak ve özgürlükler bağlamında büyük problemler ortaya çıkmıştır. Bu süreç engelli bireyleri oldukça olumsuz etkilemiştir. 1950 sonrasında engelli hakları hareketi ile kazanılan haklar, serbest piyasanın hâkim olduğu çalışma ortamlarında işlevsizleşmiştir. Değişen ekonomik yapı, toplum içerisinde gelir dağılımında uçurumlar yaratmıştır. Gelir dağılımında ortaya çıkan büyük farklılaşma, toplumsal grupların birbirinden ayrışmasına, toplumsal sorunlar birbirinden ayrışan grupların sorunları hâline gelmiştir. Ekonomik ve sosyal yaşamda yaşanan problemlerin şiddetini artırmaya başlaması konunun bir insan hakkı problemi olarak düşünülmeye başlamasına neden olmuştur. Şenel (1996) insan hakları kavramını şu şekilde tanımlamaktadır: “Başka hiçbir niteliğine bakılmaksızın kişilerin ve toplulukların salt insan olmaları sıfatıyla sahip oldukları düşünülen, tanınması istenen ya da tanınan temel hak ve özgürlükler.” 1980 sonrasında ekonomik sistemde ortaya çıkan krizi ortadan kaldırmak için yapılan girişimler toplumun tüm kesimlerini olumsuz etkileyen sonuçlar doğurmuştur. Uluslararası kurumların devreye girmesi ile engelli bireylerin yasal hakları ile ilgili küresel çapta değişimler yaşanmaya başlamıştır. 1981 yılının BM tarafından dünya özürlüler yılı ilan edilmesi değişimlerin başlangıç noktası kabul edilmektedir. BM’nin bu hamlesi üzerine pek çok devletin engelli bireylere ilişkin düzenlemeler ile ilgili harekete geçtiği görülmektedir. Engelli bireylere yönelik bu dönemde yaşanan başka bir önemli gelişme ise Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 1983 yılında yürürlüğe soktuğu “Engellilerin Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı” sözleşmedir. Sözleşmeye göre üye her ülke engelli bireylerin istihdamı ve mesleki eğitimini kendi imkânları ölçüsünde sağlamak zorundadır. Türkiye’de 1981 yılında Sakatları Koruma Millî Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Bu kurula, ülke çapında hem özel hem de resmî kurumların engelli bireylere yönelik uygulamalarını denetleme yetkisi verilmiştir. İnsan hakları engellik modeline göre, bireyin yaşadığı sorunlar öncelikle temel insan hakları çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu sorunlar değerlendirilirken eğer gereksinim varsa bireyin engel durumuna odaklanılmalıdır. İnsan hakları modeli, engelli bireyi etkileyen tüm olaylarda bireyi merkeze almakta, yaşanan problemleri bireyin dışında gelişen toplum kaynaklı problemler olarak değerlendirmektedir. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin 1999 yılında imzaladığı Amsterdam Anlaşması ayrımcılıkla mücadele ve fırsat eşitliğinin sağlanması konusunda oldukça önemlidir. Anlaşmanın özellikle 13. Maddesi değişen anlayışı ortaya koymaktadır. İlgili maddeye göre bireylerin cinsiyeti, dinî, etnik kökeni, engeli, yaş ya da cinsel tercihi sebebiyle uğradığı ayrımcılığı ortadan kaldırmak için üye devletler gerekli tedbirleri alması gerekmektedir. Bu anlaşma sonucunda engelli bireyler pasif ve yardıma muhtaç kimseler değil, toplumsal yaşamda diğer bireylerle eşit hak ve imkânlara sahip bir toplumsal grup olarak görülmektedir. Engelli bireylerin yasal haklarında yaşanan en önemli gelişme ise BM’nin 2006 yılında oluşturduğu “Birleşmiş Milletler Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme” dir. Bu sözleşme ile birlikte engelli haklarına ilişkin uygulamalar uluslararası alanda resmîleşmiş ve devletler tarafından bu şartlara uyulması zorunlu hâle gelmiştir. Yaşanan bu gelişme ile engelli bireylerin yasal hakları ile uygulamalar hem uluslararası geçerlik kazanmış hem de insan hakları modeli genel kabul görmüştür. BM ve AB’nin yayımladığı sözleşmelerin hayata geçmesinden sonra özellikle engelli bireylerin eğitim hizmetlerinden yararlanmaları ile ilgili birçok uygulama ortaya çıkmıştır. Türkiye’de 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Özürlüler Kanunu kabul edilmiştir. Bu kanunun kabulü ile engelli bireylerin eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanması ile ilgili birçok uygulama devlet kontrolü altına alınmıştır.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v