Engelli Bakımı ve Rehabilitasyonunu Planlama Dersi 4. Ünite Özet

Bakım Ve Rehabilitasyon Planı Geliştirmede Birey Ve Aile

Giriş

Yetersizliği olan bireylerin bakım hizmetinden en iyi şekilde yararlanması, iyi bir bakım planı ile ilişkilidir. İyi bir bakım planı hazırlamak içinse bireylerin sahip olduğu bireysel özelliklerin ve gereksinimlerin göz önünde bulundurulması ve bunlara ilişkin bilgi toplanması gerekmektedir. Bakım planını hazırlamada gerekli olan bilgiler öncelikli olarak bireyden ve bununla birlikte bireyin ailesinden toplanmalıdır. Aileler hem bakımın planlanmasında hem de sunulmasında sürecin aktif katılımcıları olmalıdır. Bu nedenle uzman/bakım elemanlarının ailelerin özelliklerini bilmesi ve aileleri anlaması bu süreçlerinin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için önemlidir. Yetersizliği olan çocuğa sahip olmak aileleri duygusal olarak etkilemektedir. Bununla birlikte çocuğun artan bakım gereksinimleri ailenin günlük yaşamını değiştirmesine ve kendi ihtiyaçlarını ertelemesine neden olmaktadır. Hem yetersizlik karşısında yaşanan duygusal durumlar hem de devam eden bakım gereksinimleri aileyi yıpratabilmekte ve ruhsal olarak çöküntüler yaşamasına yol açabilmektedir. Bu durum ailenin psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Yetersizliği olan bireye bakım hizmeti sağlayacak kişilerin ailenin bu özelliklerini bilmesi, yetersizliğin aile üzerindeki etkilerinin farkında olması bakım planlama sürecinde aileyle kuracağı etkileşimlerin niteliğini arttıracaktır.

Yetersizliği Olan Bireye Sahip Ailelerin Özellikleri

Ülkemizde ailenin hukuksal zeminde tanımı Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu tarafından yapılmıştır. Bu tanıma göre aile “bir toplumdaki hukuki temele dayalı evlilik ve akraba bağlılığı (anne, baba, çocuklar, büyükanne ve büyükbaba ile yakın akrabalar) oluşmuş, aynı mekanda yaşayan en küçük toplumsal kurum” olarak ifade edilmektedir (Başbakanlık, 1990). Burada unutulmaması gereken aile kavramının zaman içerisinde değişim gösterdiğidir. Yani ailenin tanımı içinde yaşanılan zamanın şartlarına ve özelliklerine göre değişmektedir.

Yetersizlik ve Aile Yaşam Döngüsü

Aileler, yaşam döngüsü içerisinde çocuklarının gelişimiyle bağlantılı aşamalar sergiler. Ailelerin gelişim aşamalarında gösterdiği duygular, beklentiler, davranışlar yetersizliği olan çocuğa sahip olma karşısında verdiği tepkilerle bağlantılıdır. Bu nedenle ailenin çocuk gelişimi ile ilgili yaşam döngüsü ile yetersizliği birlikte incelemek uygun olacaktır. Çocuk gelişimi temelinde aile yaşam döngüsü Galinsky (1987) tarafından;

  1. imgeleme,
  2. bakım,
  3. otorite,
  4. rehberlik,
  5. bağlılık ve
  6. ayrılış

olarak sınıflanmaktadır. İmgeleme, ailenin doğacak olan çocukları ile ilgili kurduğu hayaller, çocuklarının geleceği ile ilgili planları ve düşünceleridir. Bakım, çocuk ve aile bireyleri arasındaki bağlanmanın gerçekleştiği dönemdir. Otorite, aile bireylerinin çocuğa, toplum kurallarını anlamasında ve öğrenmesinde yardım ettiği aşamadır. Rehberlik aşamasında ise aile çocuğun toplumsal gerçekliği anlamasına yardımcı olmaktadır. Bağlılık, çocuk ve ailenin etkileşimlerini karşılıklı olarak düzenlediği dönemdir. Son aşama olan ayrılış aşaması ise çocuğun kendi başına yaşamaya başladığı dönemi içermektedir (Ardıç, 2016; Berger, 2008). Ailenin çocuğun doğumunu takip eden aşamalarda ilerlemesi, çocuğun yetersizlikten kaynaklı ihtiyaçlarının düzeyine bağlıdır. Çocuğun sahip olduğu yetersizlik türü ve derecesine göre aile bir aşamada uzun süre kalabilmektedir. Ya da bazı durumlarda sürekli bir şekilde o aşamada kalabilmektedir. Bu durum, yetersizliği olan çocuğa sahip bir ailenin yaşam döngüsünün farklı zamanlarında bakıcılık görevlerinin farklı olacağı anlamına gelmektedir. Özellikle ailede normal gelişim gösteren bir çocuk varsa bu farklılık daha belirgin fark edilecektir. Örneğin; zihinsel yetersizliği olan ve yetersizlikten yoğun etkilenmiş bireyin ebeveynleri, çocuğa rehber olma döneminde çocuğun hijyen bakımına yardımcı olmaya ihtiyaç duyarken, diğer ebeveynler çocuklarını kendi başlarına yaşamaları için hazırlıyor olabilmektedir (Ardıç, 2016; McDaniel ve Pisani, 2012).

Yetersizliğe Uyum Süreci

Yukarıda belirttiğimiz gibi ailelerin yetersizliği olan çocuğa sahip olduğunda gösterdiği tepkiler ve yetersizliğe uyum sağlamaları yani kabul etmeleri birçok etkenden etkilenebilmektedir. Her aile sahip olduğu bu özelliklere göre yetersizliği olan çocuğa sahip olmaktan farklı seviyede etkilenir. Bu nedenle ailelerin yetersizliğe karşı verdiği tepkiler ve uyum süreci birbirinden farklıdır. Ancak ailelerin yetersizliğe uyum sürecini anlamamızda bize yardımcı olacak modeller bulunmaktadır. Bu noktada, ailelerin yetersizliğe uyum sürecini açıklayan modellerin olduğunu söyleyebiliriz. Bu modellere;

  1. Aşama modeli ve
  2. Bütünleyici yaklaşım

örnek gösterilebilir. Bu iki model bize ailenin yetersizliğe karşı verdiği tepkiler ve uyum süreci hakkında bilgi sağlayacaktır.

Aşama Modeli

Ailelerin yetersizliğe karşı gösterdiği tepkileri açıklayan modeller arasında en bilineni aşama modelidir (Özen, 2012). Aşama modeli;

  1. şok, inanmama ve yadsıma,
  2. öfke ve içerleme,
  3. pazarlık,
  4. depresyon ve umutsuzluk ve
  5. kabul

olmak üzere beş aşamadan oluşmaktadır.

Şok, inanmama ve yadsıma aşaması: Bu aşama ailelerin yetersizliği olan çocuğa sahip olduğunu öğrendiği dönemdir. Yetersizliği olan çocuğa sahip olmak aileler için beklenmedik bir durumdur.

Öfke ve İçerleme aşaması: Aile bu aşamada çocuğunun yetersizliği olduğunu söyleyen doktorlara, uzmanlara karşı öfke duyar. Kendisine yapılan yardım tekliflerini reddeder. Aynı zamanda aile çevresinde normal çocuğa sahip kişilere de içerler.

Pazarlık aşaması: Bu aşamada aile çocuğunun sahip olduğu yetersizliği ortadan kaldırmanın yollarını arar. Aile bunun için doktor, uzman, sihirli güçleri olduğuna inanılan kişilerle pazarlık yapar. Aile için önemli olan çocuğunun normal hale gelmesi olduğunu için aile herkesle anlaşmaya girebilir.

Depresyon ve Umutsuzluk aşaması: Bu aşama şimdiye kadar sıraladığımız aşamaların sonucunda gerçekleşir. Aile tüm çabalarına rağmen yetersizliğin ortadan kalkmadığını fark eder. Tüm yaşadıklarının sonucunda gerçek ile yüzleşir. Aile artık geleceğe yönelik planlarını değiştirmesi gerektiğinin ve sahip olacağı çocuğa yönelik kurduğu hayaller ve beklentilerin gerçekleşmeme ihtimalinin farkındadır.

Kabul aşaması: Son aşama olan kabul aşaması ailenin yetersizliği olan çocuğu ailenin bir ferdi olarak kabul ettiği aşamadır. Ailelerin kabul aşamasında sergilediği temel özellikler şu şekilde sıralanabilmektedir:

  1. çocuğun yetersizliğinden daha çok, güçlü oldukları yönlerine odaklanırlar,
  2. aile yetersizliğe ilişkin doğru bilgilere sahiptir ve doğru hizmetlere ulaşmak için yeterli bilgiye sahiptir,
  3. aile içindeki düzenlemelerde çözüm odaklı etkileşim kurar
  4. aile gelecek planlarını özel gereksinimi olan çocuklarını da düşünerek yapar. Fakat bu planı tamamen yetersizliği olan çocuk üzerine planlamamaya dikkat eder,
  5. aile sosyal ortamlara tam katılım sağlar ve sosyal çevresi ile sağlıklı etkileşim halindedir,
  6. aile fertlerinin psikolojik iyi olma hali mevcuttur,
  7. aile fertlerinin tümünün ihtiyaçlarının giderilmesi, kendilerini geliştirmeleri ve yaşama aktif bir şekilde katılmalarının sağlanması için kaynaklar eşit bir şekilde kullanır (Ardıç, 2016; Cavkaytar, 2008).

Bütünleyici Yaklaşım (Sosyal Çevre Modeli)

Yetersizliğin aile üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla geliştirilen yaklaşımlardan biri bütünleyici yaklaşımdır. Bütünleyici yaklaşım, aileyi içinde yaşadığı toplumun her bir sistemi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtir. Bu yaklaşımın temeli Urie Bronfenbrenner tarafından geliştirilen sosyal çevre modeline dayanmaktadır. Bütünleyici yaklaşımı anlamak adına sosyal çevre modelini açıklamak uygun olacaktır (Ardıç, 2016). Bu modele göre bireyi çevreleyen dört sistem bulunmaktadır. Bunlar; mikrosistem, mezosistem, ekzosistem ve makrosistem olarak adlandırılmaktadır (Bronfenbrenner, 1977; Reifsnider, Gallagher ve Forgione, 2005). Ailenin yetersizliğe karşı gösterdiği tepkiler ve uyum süreci ile ilgili bu iki model bize bilgi sağlamaktadır. Aşama modeli ailenin uyum sürecini aile temelinde açıklamaktadır. Bütüncül yaklaşım ise aileyi içinde yaşadığı toplumla birlikte değerlendirmekte ve toplumu oluşturan her çevrenin aile üzerinde etkili olduğunu belirtmektedir. Yani bütüncül yaklaşımın bakış açısıyla, yetersizliğin aile üzerindeki etkinlerini anlamak için ailenin içinde yaşadığı toplumla birlikte düşünülmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere sıralanan iki model aile tepkilerini kendi görüş açısından açıklamaktadır. Fakat her iki modelde aile tepkilerini anlamamızda oldukça önemlidir.

Bakım Gereksinimi Olan Bireylerin Aile Üzerindeki Etkileri

Ailenin en temel görevlerinden biri aile üyelerinin bakımını sağlamaktır. Ebeveynler sahip olduğu çocuğun bakımından sorumlu kişilerdir. Bununla birlikte aileye yetersizliği olan bir bireyin katılması ile birlikte ailenin bakım sorumlulukları artmaktadır. Bireyin yetersizlikten etkilenme derecesi ağırlaştıkça, ailenin bakım sorumluluklarının daha da fazlalaşacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Yetersizliği olan çocuğun gelişim seviyesi ailenin bakım sorumluluğunun değişmesine neden olmaktadır. Çocuğun ihtiyaç duyduğu bakım düzeyi yetersizlik türü ve şiddetine göre çeşitlenmektedir. Bu nedenle ebeveynler üzerindeki bakım taleplerini belirlemek oldukça zordur. Bununla birlikte, yetersizliği olan çocuğa sahip olmak sosyal, ekonomik, duygusal, psikolojik ve fiziksel problemleri de beraberinde getirmektedir. Bu problemler ailenin bakım rolleri üzerinde etkili olmaktadır.

Aileler Bakım Sürecinden Nasıl Etkilenmektedir?

Bir ebeveyn (özellikle anne) çocuk yetiştirme konusunda uzmanlaşabilirken, diğer bir ebeveyn iş hayatında uzmanlaşmış olabilmektedir. Bu nedenle çocuk sahibi olmak ebeveynlerin iş hayatına katılımının azalmasına yol açabilmektedir.

Stres: Yetersizliği olan bir çocuğa sahip olmak ebeveynlerin duygusal iyi oluşunu etkiyen etmenlerden biridir. Yetersizliği olan bir çocuğun bakımını sağlamak ile stres arasında bir ilişki vardır. Yani çocuğun bakım gereksinimleri ailenin stres yaşamasına neden olabilmektedir. Bakım gereksinimi arttıkça da bu stres daha da artabilmektedir. Ebeveynlerin bakım verme konusunda yaşadığı stres türleri genel olarak finansal, duygusal, sosyal ve bakıma uygunluk olarak gruplanabilmektedir. Maddi yük: Yetersizlik ya da kronik bir hastalığı olan çocuk ailelerinin çoğunlukla maddi kaygılar yaşadığı söylenebilir. Yaşanan maddi kaygılar ailenin yaşadığı stresi de arttırmaktadır. Yetersizliği olan çocukların tıbbi tedavi, bakım, beslenme, ulaşım, özel eğitim, fizyoterapi gibi gereksinimleri olmaktadır. Bu gereksinimler aileleri daha fazla masrafa maruz bırakmaktır.

Duygusal ve Sosyal etki: Ebeveynler yetersizliği olan çocuklarının ihtiyaçlarını ailenin diğer üyelerinin (kardeşler, eş) gereksinimleriyle dengeleyebilmek için rol çatışmaları yaşamaktadır. Ebeveynler, çocukları ile olan etkileşimleri, çocuklarının kardeşlik ilişkileri, evlilikleri ve yetersizliği olan çocuklarına özgü duydukları kaygılar (Çocuğun geleceği konusundaki endişeleri vb.) ile ilgili duygusal sorunlar yaşamaktadırlar.

Bakım sorumlulukları: Yetersizliğin ebeveynler üzerindeki bir diğer etkisi de bakım sorumluluğudur.

Psikolojik sağlık: Ebeveynlerin ruhsal sağlık sorunları sahip olmaları çocuğun yetersizliğinin bir sonucu olabilmektedir. Ebeveynin yetersizlikten kaynaklı psikolojik olarak iyi oluşunu etkileyen birçok neden olabilmektedir.

Fiziksel Sağlık: Yetersizliği olan bireylerin uzun süreli bakım gereksinimleri ebeveynleri fiziksel olarak yıpratabilmektedir. Yetersizliği olan bireyin, beslenme, giyinme, temizlik, ulaşım gibi gereksinimleri ebeveynlerin kendi ihtiyaçlarını ertelemesine sebep olabilmektedir. Bununla birlikte ebeveyn tarafından sunulan bakım hizmetlerinin uzun süreli olması ebeveynleri fiziksel yönden yıpratmaktır.

Sağlık hizmetlerinin kullanımı: Yetersizliği olan çocuk ailelerinin hasta ve bakım hizmetlerinden diğer ebeveynlere göre daha fazla yararlandığı söylenebilir. Bununla birlikte ebeveynin psikolojik ve fiziksel sağlık durumları sağlık hizmetlerinin kullanımını büyük oranda etkileyebilir. Bu nedenle ebeveynlerin kendi sağlık durumları temelinde ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine başvurması beklenmektedir. Ebeveynler çocuklarının uzun süreli bakım gereksinimini karşılayabilmek adına sağlık durumlarını iyileştirmeyi, bu şekilde çocuklarına daha uzun süre bakım sağlayabilmeyi isteyebilirler. Ancak yetersizliği olan çocuk ebeveynleri hem zaman hem de gelir gibi kısıtlamalar nedeniyle bu sağlık hizmetlerini erteleyebilmekte ya da hizmetlerin tümünü elde edememektedir (Erdoğan, 2013; Kulhthau, 2012; Özşenol, 2003).

Ailelerin bakım sürecinde yaşadığı mevcut durum düşünüldüğünde, aile gereksinimleri; bilgi-eğitim gereksinimi, duygusal destek gereksinimi, bakım gereksinimi, maddi gereksinimler ve aile işlevlerine ilişkin gereksinimler olarak sıralanabilmektedir.

  • Bilgi-eğitim gereksinimi
  • Duygusal destek gereksinimi
  • Bakım gereksinimleri
  • Maddi gereksinimler
  • Aile işlevlerine ilişkin gereksinimler

Kültürel Farklılıklar

Ailenin yetersizliği olan çocuğa uyum sürecini etkileyen kültürel farklılıklar dolayısıyla aile üyelerinin yetersizliği olan bireye sağlayacakları destek ve sunulacakları bakım çeşitliliği üzerinde de önemli bir etkiye sahiptir. Farklı kültürden aileler yetersizliği farklı şekilde algılamakta ve yetersizliği olan çocuklarının bakım gereksinimlerine yönelik farklı beklentiler göstermektedir.

Bakımın Planlanmasında Aile ile Olan İletişim

Bakım planı hazırlama aşamasının ilk adımı bilgi edinme sürecidir. Bakım gereksinimi olan bireye yönelik bilgilerin yetersizlik türü ve derecesine göre öncelikli olarak bireyin kendisinden elde edilmesi bununla birlikte aile görüşlerinin alınması oldukça önemlidir. Çünkü aileler bireyin doğumundan itibaren bireyin yaşamına eşlik etmekte ve yaşam merkezlerinin bir parçası olmaktadırlar. Aileler, bakım gereksinimi olan çocuklarının sahip olduğu rahatsızlıklar, kullandığı ilaçlar, geçirdiği hastalıklar, aldığı ya da almakta olduğu eğitimler, sevdiği ya da sevmediği yiyecekler, etkinlikler gibi birçok bilgiye sahiptir. Bu nedenle, aileler yetersizliği olan bireyin geçmiş ve mevcut yaşantısına ilişkin kapsamlı bilgiye sahiptir. Bu anlamda, aileler bireye ilişkin bilgi almada birincil veri kaynağını oluşturmaktadır (Gökçek-Karaca, 2014; Ones vd., 2005). Dolayısıyla aileden alınacak bilgilerin başarılı bir bakım planı hazırlanmasına ve bakım sürecinin faydalı ve bireye uygun bir şekilde sürdürülmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Aileler ile Etkili İletişim Kurma

Dinleme becerileri: Dinleme becerileri aktif ve pasif dinleme olarak iki şekilde gerçekleşir. Pasif dinleme, göz kontağı kurma, ailenin anlattıklarına ilişkin not alma, zaman zaman baş sallayarak görüş birliğinin ifade edilmesi ve gülümseme biçimde sözel olmayan davranışlardır. Aktif dinleme ise ailenin anlattıklarını yorumlama, değerlendirme, anlatılanlara veya sorulanlara cevap verme ve gerek duyuldukça soru sorma gibi sözel davranışları içermektedir.

Güven sağlama: Dinleme becerilerinin yanı sıra aileler ile etkili iletişim kurabilmek için güvene dayalı bir iletişim kurulması önemlidir. Uzman/ bakım elemanı ve aile arasında güven kurulmasının ön koşulu ise ailenin uzman/bakım elamanına karşı güven duymasıdır. Ayrıca güven ortamının kurulması aileye her açıdan saygı duyulduğunu da ifade etmektedir. Uzman/bakım elemanının her durumda ailenin yanında olduğunu ve saygı duyduğunu hissettirmesi, ailenin düşüncelerini, sorunlarını, konu hakkındaki bilgilerini çekinmeden söyleyebilmesini sağlayacaktır (Özen, 2011).

İletişim sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Konuşma sırasında tüm dikkatinizi konuşmacıya yöneltin. Konuşmacının ne söylediğine odaklanın ve göz kontağı kurun.
  • Kendi sözcükleriniz ile ebeveynin söylediklerini tekrar ifade edin. Böylece ebeveynin ne söylemek istediğini ve duygularını doğru anlayıp anlamadığınızı kontrol edebilirsiniz.
  • Tepkilerinizi açıkça ifade edin. Fakat yargılayıcı, eleştirel ve öğüt verici tepkiler vermekten kaçının.
  • Karşınızdakinin kaygılarını, düşüncelerini, sorularını önemsemeniz hem onları anlamanız hem de iletişim kurabilmeniz için önemlidir. Bu nedenle karşınızdaki konuşmacıya saygı gösterin.
  • Ebeveynlerin çocuklarına yönelik duygu ve düşüncelerini ifade edebilmesi etkili iletişim kurabilmek için önemlidir. Bu nedenle ebeveynin duygularının farkında olun.
  • Tartışmaları ebeveynlerin mevcut durumla baş edebilecekleri şekilde uyarlayın.
  • Ebeveynlere çaresizlik duyguları yaşatacak sözler söylemeyin ve onları suçlamayın.
  • Yaşanılan sorunların kimsenin hatası olmadığını ve birlikte çalışarak çocuğa yardımcı olacağınızı belirtin.
  • Aileler ile tartışmayın. Bu tartışmayı kimsenin kazanamayacağını hatırlayın.
  • Konuşmaya odaklanarak, çocuğun gereksinimleri, ilerlemesi ve yaşadığı sorunları anlamaya çalışın.
  • Aileler ile işbirliği yapın. Ailelerin en önemli ortağınız olduğunu unutmayın (Aksoy, 2013; Berger, 2008)

Farklı Kültürden Aileler ile İletişim

Aileler ile kurulacak iletişimde göz önünde bulundurulması gereken durumlardan biri de ailenin kültürel özellikleridir. Uzman/bakım elamanı farklı kültürden birey ve dolayısıyla aileler ile çalışabilmektedir. Kültürel farklılıklar ailelerin yaşadığı olaylara karşı verdiği tepkiler, olayları yorumlaması, kendilerini ifade etme şekilleri, hayata bakışları, beklentileri gibi birçok durum üzerinde etkili olabilmektedir. Bu farklılıkların ailenin tarafından yetersizliği olan çocuğa karşı verdiği tepkiler, yetersizliğe karşı hissedilen duygular ve yetersizliği olan çocuğun bakım gereksinimlerini sağlamada etkili olduğunu daha önce belirtmiştik. Bu nedenle ailelerin kültürel özelliklerini anlamak, aileyi anlamanız için önemlidir. Ayrıca yapacağınız görüşmelerde ailelerin kültürel özelliklerinin farkında olmak ve bunlara dikkat etmek görüşmenin gerçekleşebilmesi için gereklidir.

Bakımın Planlanmasında Birey ile Görüşme

Bakım planı hazırlama sürecinde toplanacak bilgiler yetersizlik türü ve derecesine bağlı olarak öncelikle bireyin kendisinden alınmalıdır. Bilgi toplamak adına bireyle yapılacak olan görüşmenin duyarlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için bakım planlamasında yer alan uzman/bakım elamanının uygulayabileceği birtakım öneriler söz konusudur. Ayrıca bu öneriler yapılacak görüşmeyi kolaylaştıracaktır. Bireyin sahip olduğu yetersizliğin türü (işitme yetersizliği, zihinsel yetersizlik, süreğen hastalıklar vb.) yapılacak olan görüşmeyi etkileyecektir. Burada bireyle yapılacak olan görüşmeye nasıl başlanılacağı ve görüşme sürecine ilişkin genel önerilere yer verilmiştir.

Görüşmeye Nasıl Başlanılır?

Bakım planlaması için bir görüşmeye başlamadan önce üzerinde düşünülmesi gereken bazı unsurlar vardır. Görüşmelere başlamadan yapacağınız en temel hazırlık, hem bir insan olarak hem de bakım planlanmasında rol alan bir uzman/bakım elemanı olarak kendi hislerinizin farkında olmanızdır. Kendi hislerinizin farkında olmanız ve bu farkındalığınızı arttırmanız bireye yardımcı olmak için önemlidir.

  • İletişimi kimin başlatacağı mevcut şartlara göre değişebilir
  • Süreçte kişisel tercihlerin rolünü unutmayın
  • Bireyle görüşmeyi başlatmak üzere bir açılış hazırlayın

Görüşmeye başlamak için öncesinde nasıl bir açılış yapacağınıza ilişkin kendinizi hazırlamanız görüşmeye başlarken rahat hissetmenize yardımcı olabilecektir.

  • Uygun bir ortam hazırlayın
  • Uygun destek hizmetlerini düzenleyin
  • Kültürel özelliklerin farkında olun
  • Kişiye kimleri sürece dahil etmek istediğini sorun
  • Görüşmeye başladığınızda bireye tepki verebilmesi için zaman tanıyın
  • Bakım planlamasının yapılacağı kişi ve süreçteki seçenekler hakkında bilgi sahibi olun.

Görüşme Süreci

  • Anladığınızı varsaymayın. Sorun
  • Dikkatli Dinleyin
  • İletişim Becerilerinizi Geliştirin
  • İyi bir yaşama ilişkin değerleri ve inançları keşfedin
  • Kararların kayıt altına alınmasıyla ilgili kararların verilmesi
  • Kişilerin tercihlerini gerektiğinde gözden geçirin.

Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi