İş ve Yaşamda Motivasyon Dersi 5. Ünite Özet

Yaşam Doyumu Ve Motivasyon

Giriş

Yaşam, doğum ile ölüm arasında yaşanan süre; ömür, hayat olarak tanımlanırken; yaşantı, içinde yaşanılan şartların tümünü içermekte, bireyin hayat tarzını ifade etmektedir.

Doyum ise, var olandan, elindekinden hoşnut olma durumu olarak tanımlanmaktadır. Beklentilerin, gereksinimlerin, istek ve dileklerin karşılanması durumunda yüksek doyum düzeyi, karşılanmaması durumunda ise düşük doyum düzeyi görülmektedir.

Bu ünitenin sacayaklarından ilkini oluşturan, literatürde genel kabul gördüğü haliyle “yaşam doyumu” ile ifade edilmek istenenin yaşamaktan, hayatta olmaktan duyulan hoşnutluk değil; yaşantıdan, yaşantıyı oluşturan şartlardan duyulan hoşnutluk olduğunu belirtmekte yarar bulunmaktadır.

Alanda yapılan çalışmalar sıklıkla yaşam doyumu-iş doyumu veya iş doyumu-iletişim doyumu ilişkilerine odaklanmaktadır. Yaşam doyumu ile iletişim doyumu arasındaki ilişkinin varlığı, yönü ve gücü konusunda bilgi sıkıntısı yaşanmaktadır. Oysa iletişim doyumsuzluğunun aile içi problemlere, sağlıksız sosyal ilişkilere, işyerinde motivasyon ve buna bağlı olarak performans düşüklüğüne, işe gelmeme günlerinin artışına, iş gücü devir hızının yükselişine yol açtığı bilinmektedir.

Yaşam Doyumu

Tarih boyunca felsefecilerin temel uğraş alanlarından biri de, mutluluk ve esenlik olmuş, felsefeciler insan eylemlerinin en yüksek ve nihai güdüleyicisi olarak mutluluğu görmüşlerdir. Umut, erdem, cesaret, yaratıcılık, gelecek odaklı olma, maneviyat, sorumluluk ve barış gibi konular göz ardı edilmiş ya da olumsuz tepkiler bağlamında ele alınmıştır.

Yeni yüzyılın çalışma alanı olarak ise; insanın pozitif deneyimleri üzerine kurulmuş olan “pozitif psikoloji” kabul edilmektedir. Pozitif psikoloji, ilk olarak 1960’larda hümanisttik psikoloji bağlamında Abraham Maslow ve Carl Rogers tarafından öne sürülmüş ancak Martin E. P. Seligman tarafından, insanlarda neyin yanlış olduğuna değil neyin doğru olduğuna vurgu yapan yeni psikoloji akımı olarak tanıtılmıştır. Pozitif psikolojinin amacı, psikolojinin olumsuz olayları onarmak bakış açısını içeren meşguliyetini bireylerde olumlu özellikler inşa etmeye doğru değiştirmesine önayak olmaktır.

Öznel iyi olma alanı, insanların yaşamlarını değerlendirmelerini anlamaya çalışan bir psikoloji alanıdır. Öznel iyi olma; yaşam doyumu, aile doyumu depresyon, acı, elem, haz, hoşlanma gibi çok sayıda değişkeni kapsamaktadır. Öznel iyi olma durumunu hem yaşam doyumu hem de mutluluğu içine alan geniş bir kavram olarak değerlendirenler olduğu gibi, her iki kavramı mutluluk ile birlikte eş anlamlı kabul edenler de bulunmaktadır.

Yaşam doyumu, bireyin ölçütlerini kendisinin belirlediği bir ölçeğe göre hayatını değerlendirmesinden oluşan yargısal süreci ifade etmektedir (Shin ve Johnson, 1978, s.475). Bireyin ulaşmak istediği standartlar ile sahip oldukları arasındaki eşleşme ne kadar uyumlu ise yaşam doyumu o ölçüde artmaktadır.

Bireylerin mutlu yaşam ölçütleri değişiklik gösterdiği gibi, yaşam doyumunu oluşturan bileşenler bazında da farklı standartları bulunmaktadır.

Genel doyum yani yaşam doyumu, boş zaman, aşk, evlilik, dostluk, iş gibi çeşitli yaşam alanlarındaki doyumlara ayrılabilir ve ayrılmış olan bu alanlar da kendi içinde ayrımlaşabilir.

Yaşam doyumu, öznel iyilik, mutluluk, yaşam kalitesi adları verilen, bireyin kendini nasıl hissettiği ve nasıl daha iyi hissedeceği sorularına cevap arayan bu alan disiplinler arası bir yapıya sahiptir.

Amaçsal yaklaşım en basit hali ile doyurulan gereksinimlerin mutluluğa, doyurulmayanların ise mutsuzluğa yol açacağını ileri süren yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Hangi isteklerin ve amaçların daha önemli olduğu ve isteklerin birbirleri ile ilişkisinin ne türde olduğu sorusu kurama getirilen en önemli eleştiri niteliğindedir. Ayrıca mutluluğun isteklerin doyurulmasıyla mı, yoksa istenilen objeye ulaşma ile mi ilgili olduğu bu kuramda önemli bir sorundur. Amaçsal yaklaşımlar içinde üç önemli yaklaşım dikkati çekmektedir. Bunlardan ilki Maslow tarafından ortaya konulan gereksinmeler hiyerarşisidir. Bir diğer yaklaşım ise kişi-çevre uyum yaklaşımıdır. Diener, Larsen ve Emmons (1983) , kişi çevre uyumu çerçevesinde, insanların gereksinmeleri doyurulduğunda mutlu oldukları bulgusunu elde etmişlerdir. Amaçsal yaklaşımlar içinde irdelenecek bir diğer yaklaşım yaşam planı yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre, yaşam doyumu iki temel etmene bağlıdır: Amaçların bir sistem içerisinde uyumlu bütünleşmesi ve bu amaçların başarılması.

Amaçsal yaklaşımlar içinde değerlendirilecek son yaklaşım haz ve acı yaklaşımıdır. Tatarkiwicz,’’bireyin haz ve acıya ilişkin önemli kaynakları vardır ‘’.demektedir. Hoşlanım kaynakları arttıkça acının kaynakları da artacaktır. Bu kaynaklara ulaşmanın mutluluğu yaratmayacağı, ancak kaybında ise mutsuzluğun olacağı belirtilmektedir.

Etkinlik kuramı, mutluluğun bireyin kendi etkinliklerinden kaynaklandığı varsayımına dayanmaktadır. Aristoteles bu kuramının ilk ve en önemli temsilcisidir. Ona göre mutluluk, bireyin erdemli etkinliklerinden beklenir. Bu yaklaşıma göre eğer bir birey önemli etkinlikler üzerinde yoğunlaşırsa mutluluk kendiliğinden gelecektir.

Csikszentmihalyi (1982), etkinlik ile öznel iyiliğin ilişkisini gösteren bir formülasyon yapmaya çalışmıştır. Etkinlikler bireyin beceri düzeyiyle doğru orantılı olduğunda hoşlanma daha fazla olmaktadır. Bu görüşe göre, mutlu bir yaşam mutlu dakikaların bir araya gelmesinden oluşmaktadır.

Bazı kişisel özelliklerin neden mutlu olma eğilimini arttırdığını araştıran çok sayıda model bulunmaktadır. Bu teoriler genellikle, hafıza, koşullanma ya da bilişsel ilkeler üzerinde durmaktadır. İlişkisel yaklaşımlar, birey için olumlu olayların içsel etmenlerle desteklenmesi, durumunda bireyin bunu en büyük mutluluk kaynağı olarak kabul ettiğini öne sürmektedirler.

Yaşam Doyumu Değişkenleri

  • Gelir
  • Yaş
  • Cinsiyet
  • Irk
  • Çalışma
  • Eğitim
  • Din
  • Evlilik ve Aile
  • Sosyal Etkileşim

İş Doyumu

İş doyumu, iş şartlarının (işin kendisi, yönetimin tutumu) ya da işten elde edilen sonuçların (ücret, iş güvenliği) kişisel bir değerlendirmesi olarak; bireyin normlar, değerler, beklentiler sisteminden geçerek işlenen iş ve iş koşullarına ilişkin algılamalarına karşı geliştirdiği içsel tepkilerden oluşmaktadır. Bu anlamda iş doyumu, “bireyin çalışma ortamına karşı reaksiyonu” dur.

Bireyin iş ortamını değerli, yaptığı işi anlamlı ve kendisini geliştirici bulması, iş doyumu açısından önemli bulunmaktadır. Bu durum bireyin yaşamdan keyif alması ve yaşamında mutlu olmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla işini anlamlı bulan bireylerin, işinden ve yaşamdan daha fazla doyum aldıkları düşünülmektedir. Bireyin iş yaşamından beklentilerinin karşılanması, iş doyumunu pozitif yönde etkileyen diğer bir unsurdur. Beklentilerin karşılanmaması durumunda ise yaşam doyumu olumsuz etkilenmektedir.

İş Doyumu Ve Yaşam Doyumu İlişkisi

Taşma yaklaşımı; çalışma yaşamı ile yaşam doyumu arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacıların ilk olarak tespit ettikleri ve yoğunlaştıkları yaklaşım olmuştur.

Taşma kavramsal olarak, bir alandan diğer alana geçiş ve her iki tarafı benzeştirme şeklinde bir anlam içermektedir. Kısaca taşma yaklaşımı, “bir yaşam alanında örneğin çalışma yaşamında cereyan eden tutum, davranış ve tecrübelerin, diğer yaşam alanına (çalışma dışı yaşam alanına) geçtiğini” ifade eder.

Dengeleme yaklaşımında ise, yaşam doyumu veya iş doyumundan birisinin yüksek olması durumunda, düşük olanın diğeri tarafından dengeleneceği düşünülmektedir. Örneğin kişi, işinde bir etkinlikten yoksun olduğu zaman, bu yoksun olma halini iş dışındaki yaşamıyla dengelemeye çalışacaktır. Sosyal etkinliklerde bulunmayı yasaklayan bir işte çalışan kişi, iş dışındaki yaşamında mümkün olduğunca çok sosyal etkinliklere girmeye çalışacaktır. Buna göre dengeleyici kişi şöyle tanımlanacaktır: "... Detroit oto işçisi, montaj hattında 8 saat boyunca rutin, az beceri gerektiren, makinaya bağımlı bir biçimde çalışır. İş bitince fabrika kapısına koşar adımlarla ulaşır. Otobanda sekizinci El Cadillac Eldorado'su ile saatte 80 mil yapar, bir bira içmek için durur ve barda kavgaya karışır, eve gider, karısını döver ve kalan zamanında da evinin önünden geçmekte olan zenci komşusunun kafasına bir taş fırlatır."

Bir önceki yaklaşımda verilen örnekten hareket edilirse, çalışma yaşamında beşeri ilişkileri ve iletişimi sınırlı olan bir çalışma ortamına sahip olan bireyin, diğer yaşam alanı olan çalışma dışı yaşamında bu eksikliğini gidermeye çalışarak, yoğun bir şekilde sosyal aktivitelere zaman ayırarak bir dengelemeye gitmesi söz konusu olabilecektir. Böylece çalışma ortamındaki monotonluğu, çalışma dışı yaşamına hareketlilik getirerek dengelemeye çalışacaktır. Birey, böylece çalışma yaşamı ve yaşam doyumu arasında bir denge sağlamış olacaktır.

Bölünme yaklaşımı , çalışma yaşamı ile yaşam doyumu arasındaki ilişkinin varlığını reddeden bir yaklaşımdır. Çalışma ve çalışma dışı yaşamlarının birbirinden bağımsız olduğu görüşüne dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre, çalışma ve çalışma dışı yaşam alanları iki farklı alanı temsil etmekte ve aralarında da bir etkileşim söz konusu değildir.

Çatışma varsayımına göre, iş doyumu elde etme gereksinimi ve yaşam doyumu elde etme gereksinimi birbiriyle rekabet içerisindedir ve bu iki gereksinim kolay kolay birbirleriyle uzlaştırılamamaktadır. Her iki gereksinim de kişiye kendisini en yoğun biçimde hissettirmektedir. Birey sınırlı enerji ve zamanını bazen bir yaşam alanı için harcamaktadır, bu durumda diğer yaşam alanına yönelik bir istismar söz konusu olmaktadır. Yani bireyin bir takım faaliyetlerden fedakârlık yaptığı görülmektedir. Bu noktadan itibaren bir çatışmanın çıkması muhtemeldir. Eğer kişi işi nedeniyle çalışma dışı yaşama ilişkin rollerinden ödün vermiş ise, örneğin oğlu için çok önemli bir maça zaman ayıracağına söz vermişken, yapacağı mesaiden dolayı bu sözünü yerine getiremiyorsa, çatışma bireyde hissedilmeye başlanmaktadır. Hatta kişi bu durumdan dolayı kendisini suçlama eğilimi de gösterebilmektedir.

Araçsallık ise, kişinin örneğin özel yaşamında doyum sağlayabilmesi için bilinçli bir kararla işindeki becerilerini, başarı düzeyini vb. geliştirmesi olarak tanımlanabilir. Yani, bir alanda bir şeyin elde edilmesi için diğer alan araç olarak kullanılıyorsa araçsallık ortaya çıkmaktadır.

Yaşam doyumu ve iş doyumu arasındaki etkileşimi açıklamaya yönelik son yaklaşım dağılma yaklaşımıdır. Dağılma yaklaşımı, çoklu bir iş doyumu ve yaşam doyumu ilişkisinin aynı anda ortaya çıkabileceğini iddia eden bir yaklaşımdır. Bu durum bazı araştırmalarda saptanmıştır. Bu yaklaşıma göre, işin bireyin yaşamındaki önem düzeyi, iş yaşamı ile yaşam doyumunun yönünü belirlemektedir. Ayrıca, yaşamlarında çalışmaya daha fazla önem veren bireylerin iş ve yaşam doyumu ilişkisi de çok güçlü olacaktır.

İletişim Doyumu

İletişim doyumu bir örgütte, örgüt içi iletişimin ne kadar etkin, ne kadar verimli ve ne kadar kaliteli kullanıldığına örgüt üyelerinin bu sistemden ne kadar tatmin olduklarına bağlıdır.

Alanda örgütsel iletişim doyumu ile ilgili kapsamlı çalışmalar Downs ve Hazen (1977) tarafından gerçekleştirilmiştir. Yazarlar örgütsel iletişim doyumunu; iletişim ikliminden doyum, üst ile iletişimden doyum, bireysel geribildirimden doyum, araç (medya) kalitesinden doyum, kurum bilgisinden doyum, kurumsal bütünleşmeden doyum, yatay ve biçimsel olmayan iletişimden doyum ve ast ile iletişimden doyum olmak üzere 8 temel boyutta tanımlamışlardır. Bu doyumlardan elde edilen toplam ise, genel olarak örgütsel iletişimden elde edilen doyum miktarını göstermektedir.

İş Doyumu ve İletişim Doyumu İlişkisi

Munchinsky’nin (1977, s.592), 695 kamu çalışanı ile yaptığı araştırmada iletişim doyumunu oluşturan faktörlerden aşağı doğru iletişim ve yatay iletişimin ikisinin de iş doyumu ile anlamlı bir ilişki gösterdiği bulunmuştur. Çalışanın üstle iletişim doyumu, üstlerin yeni fikir ve düşüncelere açık olma, çalışanın karar alma sürecine katılımının çalışanın memnuniyet düzeyi üzerine olan etkisi Wheless (1984, s.230) tarafından araştırılmıştır.

Öte yandan Bakan ve Büyükbeşe (2004, s.25-26) tarafından yürütülen çalışmada 133 üniversite öğretim elemanı ile çalışılmış; iletişim ile işin niteliğinden tatmin, kurum imajından tatmin, yöneticiden tatmin, yönetsel yaklaşımdan tatmin, çalışma arkadaşlarından tatmin arasında anlamlı ilişki bulunmuş, ancak iletişim ve ücret tatmini arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanamamıştır.

Yaşam Doyumu Ve İletişim Doyumu İlişkisi

İletişim doyumu ile yaşam doyumu arasındaki etkileşim konusunda henüz yeterli araştırma yapılmamış ve araştırma sonuçlarına dayanan bilgi konusunda sıkıntı yaşanmaktadır. Yapılan sınırlı sayıdaki çalışma bireyler arası iletişim doyumu ve sağlıklı bireysel bütünlük değişkenleri özelindedir.

Yaşam doyumu-iş doyumu etkileşimi, çalışma yaşamının hem zamansal açıdan gündelik yaşamın büyük kısmını işgal etmesi, hem de sosyo-psikolojik olarak içerdiği anlamlar nedeniyle psikoloji, endüstriyel psikoloji ve örgüt yönetimi disiplinlerinin en sık araştırılan konularından biri olma özelliğini göstermektedir. Yapılan araştırmalar ve ortaya konulan yaklaşımlar yaşam doyumu ile iş doyumunun çeşitli boyutlarda etkileşimsel bir nitelik taşıdığını göstermektedir.

Öte yandan iş doyumu-iletişim doyumu ilişkisi ülkemizde yeni araştırma alanlarından biri olsa da yabancı literatürde öteden beri geniş yer bulan çalışma konularındandır. Yürütülen araştırmalar iş doyumu ve iletişim doyumu ilişkisinin varlığını kanıtlamakta, genellikle iletişim doyum düzeyi yüksek olan çalışanların iş doyum düzeylerinin de yüksek olduğu sonucunu bildirmektedirler.

Yaşam doyumu-iş doyumu, iş doyumu-iletişim doyumu ilişkilerine dayanarak yaşam doyumu-iletişim doyumu arasındaki ilişki konusunda kestirimsel bazı varsayımlara ulaşılmıştır. Bu sonuçlar öz olarak şu şekilde belirtilebilir:

  • Yaşam doyumu kendi kendini değerlendirme işi sonundaki çıktı ise; kendini değerlendirme öncesinde belirlenen kriterlere göre değişiklik göstermesi beklenmektedir. Bu nedenle bireylerin kalıtımsal, çevresel ve yaşamsal koşullarına göre de çeşitlenmektedir. Sosyal ilişkilerini merkeze almış, iletişim, paylaşım vb. eylemlere üst düzeyde önem veren bireylerin iletişim doyumunun yaşam doyumlarını etkilemesi şaşırtıcı bir sonuç olmayacaktır.
  • İş doyumunun yaşam doyumunu etkileyen bir değişken olduğu gerçeğine ilişkin olarak iş doyumu ile güçlü ilişkisi belirtilen iletişim doyumunun yaşam doyumunu da etkilemesi muhtemeldir.
  • Çalışma yaşamı sosyal bir ortam olarak değerlendirildiğinde bu ortamı oluşturan ve şekillendiren iletişimin yaşam doyumundan ayrı düşünülmesi olanaksız görünmektedir.
  • Yaşam doyumu ve iletişim doyumu arasındaki etkileşimi ortaya çıkarmak üzere ampirik çalışmaların yürütülmesi bir zorunluluktur.

Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v