İş ve Yaşamda Motivasyon Dersi 2. Ünite Özet

Motivasyon Ve Kişilik İlişkisi

Giriş

İnsanoğlunun her bilinçli davranışı motive edilmiştir ya da nedenseldir. Motivasyon, insanların yaptıkları şeyleri niçin yaptıklarının nedenidir. Kişilik, başkalarında pek görülmeyen, bir insanı diğer insanlardan farklılaştıran kendisine özgü tipik davranışları için kullanılan bir terimdir.

Kişilik Kavramı

Genel olarak kişilik, bireyin kendine özgü duygu, düşünce ve davranış örüntüsü olarak kabul edilmektedir. Bu duygu, davranış ve düşüncelerin kişilik özelliği olabilmesi için değişik zaman ve durumlarda değişmemesi gerekir. Kişilik kavramının tanımı ve açıklaması dikkate alındığında üç özellik öne çıkmaktadır:

  • Tutarlılık
  • Biriciklik-kendine özgülük
  • Değişmezlik

Kişilik Değişkenlerinin Yapısı:

İnsanlardaki temel kişilik özelliklerinin

  • Neler olduğu,
  • Nasıl kazanıldığı konularında

20. Yüzyılın sonlarından bu yana yapılan pek çok çalışma, bu özelliklerin birey, takım ve örgüt performansını ve etkinliğini anlama ve kestirmede önemli olduğunu göstermiştir.

Kişilik Kuramları:

Kişiliğin nasıl oluştuğu ve özellikleri konusundaki kuramlar burada dört başlık altında gruplanmıştır. Bunlar;

  • Psikodinamik kuramlar
  • İnsancıl kuramlar
  • Ayırıcı özellik kuramları
  • Sosyal öğrenme kuramlarıdır.

Psikodinamik Kuramlar:

Bu ad altında yer alan kuramlar, davranışı kişideki bilinç dışı psikolojik dinamiklerle açıklamaktadırlar. Bilinçdışı, doğuştan var olan (biyolojik) ve bireyin davranışlarını yönlendiren bir enerjidir. Bu başlık altındaki kuramların öncüsü Sigmund Freud’dur. Gruba giren öteki kuramcılar, hep Freud’dan yola çıkarak onun kavram ve yaklaşımlarını kısmen kabul etmiş, değiştirmiş ya da kısmen reddetmişlerdir.

Sigmund Freud:

Freud’a göre davranışın kaynağı bilinçdışı güdü ya da dürtülerdir. Freud’un bu konudaki görüşleri Psikanalizin temelini oluşturmaktadır. Psikanaliz terimi hem Freud’un kişilik kuramının, hem de onun geliştirdiği tedavi yönteminin adıdır. Freud’a göre kişiliği oluşturan üç yapı vardır: Id, ego ve süper-ego. İd doğuştan var olan, sürekli doyum arayan bilinç dışı istek ve dürtülerden oluşmaktadır. İd haz ilkesine göre çalışır; isteklerinin hiç ertelemeden-hemen karşılanmasını ister. İdden gelen isteklerin; ortamın ve koşulların gereklerine uygun yollarla doyurulmasını sağlayan kişilik yapısının adı ise egodur. “Gerçeklik ilkesi” ne göre işler. Dolayısıyla egonun esas görevi idin arzu ve dürtülerini yerine getirmek olduğunu bilir ve hep o yönde çaba gösterir.

Haz ve Gerçeklik İlkelerinin Çalışma Biçimi:

Gerçeklik ilkesine göre ego, idin isteklerini güvenli bir şekilde doyurmak için akıl yürütmeyi kullanır ve gerektiğinde doyumu erteler. Yetişkin davranışını sadece gerçeklik değil, ahlaki kurallar da belirler. İşte kişiliğin bu ahlaki değerlerini temsil eden üçüncü boyutuna, Freud süper-ego demektedir. Süper-ego bireyin davranışlarını sürekli süzgeçten geçirerek; ona, “bu yaptığın doğru, bravo” ya da “bu yaptığın yanlış, ayıp sana” mesajları verir. Bir bakıma süper-ego davranışların güdülenmesinde toplumsal ve ahlaki yapıyı temel alır.

Kişiliğin gelişimi: Freud’un kişilik kuramı, doğumdan sonraki gelişim sürecinde cinsel dürtülerin doyurulma biçimi üzerine kurulmuştur. Eğer çocuk; aşağıda açıklanan dönemleri temsil eden herhangi bir vücut bölgesindeki zevkten mahrum edilirse (ya da aşırı doyum sağlarsa), cinsel enerjisinin bir kısmı o bölgede kalır ki buna saplanma denilmektedir.

Oral dönem: Doğumdan 18. aya kadarki dönemi kapsar. Bebek bu dönemde cinsel dürtülerini emme, yutma ve dişleri çıkmaya başladığında ise ısırma ve çiğneme ile doyuma ulaştırır.

Anal dönem: 18 ay ile 3,5 yaş arasını kapsar. Bu dönemde tuvalet eğitimi önem kazanır.

Fallik dönem: 3-5 yaş arası dönemi kapsar. Bu dönemde çocuklar cinsel organlarını keşfederler. Fallik dönemde kızlar babaya, erkekler anneye aşırı bağlılık duyarken; kızlar anneyi, erkekler ise babayı kıskanırlar. Freud erkek çocuklarda bu duyguya, Oedipus karmaşası (kompleksi) adını vermiştir. Kızlardaki babaya duyulan aşk ve anneyi kıskanmayı içeren duyguya ise Elektra karmaşası demiştir.

Carl Jung:

Kişisel bilinçdışında, bastırılmış ya da gelişmemiş düşünceler ile unutulmuş yaşantılar yer almaktadır. Jung’un en özgün kavramı olan ortak bilinçdışı ise, geçmiş kuşaklardan aktarılmış davranış örüntüleri ve anılardan oluşmaktadır. Jung ortak bilinç dışına arketip adını verir. Jung insanları içedönük ve dışadönük olarak ikiye ayırmaktadır. Dışadönüklerin ilgileri dış dünyaya yönelmiştir. İçedönükler ise daha çok kendi özel dünyalarıyla ilgilenirler. Freud kişilik gelişiminin çocukluk dönemi tarafından belirlendiğini ileri sürerken, Jung gelişimin ancak orta yaşlara doğru tamamlandığını ileri sürmektedir.

Alfred Adler:

Freud’un ileri sürdüğü id ile süper-ego arasında çatışma olduğu görüşüne karşı çıkmıştır. Ona göre insanlar doğuştan olumlu güdülere sahiptirler ve hem bireysel, hem sosyal bakımdan kusursuz olmak için çaba harcarlar. Adler’e göre kişilik, insanın fiziksel zayıflıklarının üstesinden gelmeye çabalamasıyla gelişecektir. Adler, zayıflıkla mücadele ederek kusursuza ulaşma çabasına “ ödünleme ” adını vermektedir. Adler, insanların çevre tarafından kontrol edilmediğini; tersine, kaderini belirleme gücüne sahip olduğunu savunmaktadır.

Karen Horney:

Çevresel ve toplumsal etkenlerin kişiliğin oluşmasında belirleyici olduğunu savunmuştur. Bu etkenlerin başında, çocukluk yıllarında yaşanan insan ilişkileri gelmektedir. Ona göre Freud cinsellik güdüsüne gereğinden fazla ağırlık vererek insan ilişkilerini çarpıtmıştır. Kişiliğin gelişiminde cinsellik önemli bir yer tutmakla birlikte, temel güven ihtiyacı, gerçek ya da algısal tehditler gibi cinsel olmayan etkenler çok daha önemli rol oynamaktadır. Horney’e göre bireyin gerçek ya da algılanan tehditlere tepkisi olarak ortaya çıkan kaygı , aynı zamanda güçlü bir güdüleyicidir. Horney, insan gelişiminde sosyal statü ve sosyal roller gibi kültürel öğelerin biyolojik etkenlerden daha önemli olduğuna inanmaktadır.

Erik Erikson:

Kişilikte cinsel gelişim ve içgüdüsel gereksinimlerin etkisi konusunda Freud’la benzer görüşleri paylaşmaktadır.

Erikson kişilik gelişiminde sekiz basamak belirlemiş ve her basamaktaki başarının önceki basamaklardaki uyuma bağlı olduğunu belirtmiştir.

Temel güvene karşı güvensizlik: Yaşamın ilk yıllarında; gereksinimleri karşılanan ve sevgi gören bebekler çevrelerine ve kendilerine güven duyarlar. Bunun olmadığı durumda ise kuşkucu, korkulu ve güvensiz olurlar.

Özerkliğe karşı utanç ve kuşku: Yaşamlarının ilk üç yılında çocuklar, giderek artan bir şekilde bağımsızlık kazanmaya ve çevrelerini keşfetmeye başlarlar. Tutunmayı, yürümeyi öğrenir, tuvalet alışkanlığı kazanırlar. Eğer çocuğun çevresindekiler onun çabalarını küçümser-alaya alırlarsa, çocuk utanç duymaya başlar ve kalıcı bir aşağılık duygusu geliştirir.

Girişimciliğe karşı suçluluk: Üç altı yaşları arasında çocuklar; kendilerince yeni projeler üzerinde çalışır, çevrelerindeki şeyleri değiştirir, planlar yapar ve yeni denemelere girişirler. Bu denemeleri nedeniyle azarlananlar ise suçluluk, değersizlik ve kızgınlık duyguları yaşarlar.

Çalışma ve başarılı olmaya karşı aşağılık duygusu: Sonraki altı yedi yıl boyunca evde ve okulda yeni beklentilerle karşılaşırlar. Kişisel bakımları, verimli çalışma ve bağımsız bir sosyal yaşamın gerektirdiği becerileri öğrenmek durumundadırlar. Bu yöndeki çabalarında kısıtlanan çocuklarda yetersizlik ve değersizlik duyguları gelişir.

Kimliğe karşı kimlik karmaşası: Ergenlik çağıyla birlikte yetişkin olmanın sorumlulukları gündeme gelmiştir. Bu dönemin kritik meselesi çocuğun kimliğini bulmasıdır. Erikson’a göre kimlik; ergenin öğrenci, arkadaş, kardeş gibi farklı rolleri sürekli ve tutarlı bir örüntü içerisinde bütünleştirebilmesidir. Kimlik geliştirmede yaşanan başarısızlık, karmaşa ve umutsuzluğa yol açar.

Yakınlaşmaya karşı yalıtılmışlık: Genç yetişkinlerin - cinsiyetleri ne olursa olsun- çözmeleri gereken kritik bir mesele de yakınlaşmadır. Erikson, gencin bir başkasına âşık olması için önceki aşamaları başarıyla geçmesi ve sağlıklı bir kimlik geliştirmiş olması gerektiğini söylemektedir. Gencin bağımsız, kendine güvenen ve girişimci özellikler göstermesi gerekir.

Üretkenliğe karşı durgunluk: İnsanların 25-60 yaş aralığında yaratıcı ve üretken olmaları önemlidir. Önceki aşamaları başarıyla tamamlayanlar meslek ve aile yaşamını da, topluma katılma gibi etkinlikleri de anlamlı bulur ve bunlardan mutluluk duyarlar. Bunda başarısız olanlar yaşamdan zevk almazlar, boşluk ve küskünlük duyguları yaşarlar.

Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk: Yaşlılıkla birlikte ölüm fikrine de alışmak gerekir. Bazı insanlar için bu dönem bir umutsuzluk dönemidir. Önceki yıllarda yaşanan çatışmaları başarıyla çözebilmiş olanların ölüm korkusu daha zayıftır.

Psikodinamik Kuramlar ve Motivasyon:

Kişilik kuramları, insan davranışına ilişkin bir dizi hipotezden- iddiadan ibarettir ve bu iddiaların uygun gözlem ve deneye dayalı tanımları vardır. Psikanalitik kuramcılar, davranışın bilinçli değil bilinç-dışı belirleyicilerini; neyin öğrenildiğini değil nasıl öğrenildiğini, normal olanı değil normal dışı olanı, şimdiyi değil geçmişi ve göreli olarak az sayıda motife önem vermişlerdir. Freud ve Jung kalıtsal etkenlere; Horney, Eric From ve Sullivan ise kişiliğin toplumsal ve kültürel belirleyicilerine vurgu yapmışlardır. Burada tanıtılan Psikanalitik kuramcıların (Freud, Adler, Jung, Erikson, Horney) tamamı aslında psikoterapist yani psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde çalışan insanlardır. Dolayısıyla insan davranışlarına ilişkin ileri sürdükleri de psikolojik rahatsızlıkların nedenlerine ilişkindir.

İnsancıl Kişilik Kuramları:

Bu kuramlar insan olarak olumlu güdülerimizin olduğunu ve hep daha iyi olmak için çaba gösterdiğimizi öne sürmektedirler. İnsanın var oluş amacı gizli çatışmalarla boğuşmanın ötesinde bir şeydir. İnsanların geçmişini değil çıkarmaktadırlar. Ek olarak bu kuramlar, uygun koşullarda insanların olumlu yönde gelişeceğini söylemektedir.

Carl Rogers:

İnsanoğlu yaşamı boyunca geliştirebileceği gizil güçlerle doğar. Yaşamın amacı ve motive eden süreç bu güçleri geliştirmek ve olabileceğin en iyisi olmaktır. Rogers bireyi hep iyi olmaya iten biyolojik mekanizmaya “ gerçekleştirme eğilimi ” demektedir. Bu eğilim bütün canlılarda mevcuttur. Rogers’ın “kendini gerçekleştirme eğilimi " adını verdiği kuramına göre, eğer kendinizi “zeki” ve “atletik” olarak düşünürseniz, bu benlik algınıza uygun yaşar ve davranırsınız. Doğuştan getirdiklerimiz ile benlik kavramımız uyuştuğunda; Rogers’ın deyimiyle “ tüm yönlerimizle işlevsel bir insan ” oluruz. Bu tür insanlar kendilerini yönlendirebilir; ne yapmak ve ne olmak istedikleri konusunda -doğru ya da yanlış- kendi kararlarını verebilirler. Rogers’a göre birey koşulsuz olumlu kabul ile büyütülürse; yani yaptıklarına, tutumlarına ve duygularına bakılmaksızın sevgi, saygı ve kabul görürlerse kendini gerçekleştiren insanlar olma olasılığı artar. Ne var ki ebeveynler ve çevredeki öteki insanlar sıkça koşullu olumlu kabul göstermektedirler.

İnsancıl Kişilik Kuramları ve Motivasyon:

Kişilik kuramları kişiliğin doğumla başlayan süreç içerisinde şekillendiğini ve aile başta olmak üzere, yaşam alanlarındaki ilişkilerin önemli olduğunu vurgulamaktadır. İnsancıl kuramlar; bireyin genetik olarak sahip olduğu güçlerin gelişmesi için gerekli ortamın sağlanmasının önemine vurgu yapmaktadırlar. Kaale alınma, kabul görme, değerli olma, başarılı olma ve sevilme ihtiyaçları insanoğlunun varoluşu bakımından önemlidir. Dolayısıyla bu ihtiyaçların bulunduğu ortamlardaki (aile, okul, işyeri ve genelde toplum) karşılanma düzeyi onun yaşamında mutlu olmasını ve motivasyonunu etkilemektedir. Psikoloji bilimi her insanın bütün ötekilerden farklı olduğunu kabul eder. Dolayısıyla insanlar arasında -tek yumurta ikizleri de dâhil- çeşitli farklılıklar olacaktır. Bu farklılıkların kabul görmesi bireyi mutlu edecek motivasyonunu artıracaktır. İnsancıl kuramlara göre, bireyin gösterdiği başarının farkında olunduğu ve takdir edildiği geribildirimi onu motive etmede son derece etkili olacaktır. Bu takdirin yanında -varsa- eksik ya da yanlış olanların gösterilmesi motivasyon üzerinde olumsuz etki yapmayacaktır. Sevgi insanoğlunun her yaşta gereksinimi olan bir temel ihtiyacıdır. Sözle oluğu kadar beden diliyle de insanların sevildiğini onlara duyumsatmak, onları mutlu edecektir.

Sosyal Öğrenme Kuramları:

Bu kurama göre insan davranışı bilişler (kişilerin bir durum ve o durumda kendi davranışları hakkında ne düşündükleri) ile öğrenme, deneyim (pekiştirme, ceza ve model alma dâhil) ve yakın çevre etkileşiminin bir ürünüdür. Rotter’a göre denetim odağı insanların durumları değerlendirdikleri bir ön beklenti ya da bilişsel bir stratejidir. İç denetim odağı olan insanlar kaderlerini denetleyebileceklerine inanırlar. Dış denetim odağı olanlar ise kaderlerini denetleyebileceklerine inanmazlar. Onların geleceğini şans, kader ya da başkaları belirler; yaşamlarını değiştirmede kendilerinin yapabilecekleri bir şey olmadığına inanırlar.

Sosyal Öğrenme Kuramları ve Motivasyon:

Bilişsel-sosyal öğrenme kuramlarına göre bireyin zihni, çalıştığı ortamın kendisine ve yaptığı işe hangi gözle baktığı; hata yaptığında ya da başarılı olduğunda nasılnelerle karşılaşacağı; iş ve gelecekle ilgili beklentilerini kolay ve etkili bir şekilde nasıl elde edeceği gibi düşüncelerin kaynadığı bir kazan gibidir. Rotter’in dışsal denetim odaklı insanları; insancıl kuramların motivasyonla ilişkisinde açıklanan varoluş gereksinimleri karşılanmamış bireylere karşılık gelmektedir. Kendine güvensiz, başarılı olma umudu yitik, hep birilerinin kendisine yardım etmesi-yol göstermesi gerektiğine inanan içe kapanık insanlardırlar. İç denetim odaklı insanlar için de kendi becerisini-yeteneğini gösterebileceği özgür çalışma ortamlarının yaratılması ve işi konusunda geribildirim verilmesi onları motive edecektir.

Ayırıcı Özellik Kuramları:

Önceki kuramlar daha çok çocukluk yıllarındaki yaşantılar ile öğrenme ve yaşantının önemi üzerinde durmuşlardır. Kimi kuramcılar ise kişiliğin nasıl oluştuğunu incelemek yerine; biri birinden nasıl farklılaştığı üzerine odaklanmışlardır. Ayırıcı özellik kuramcıları her insanda bulunan bağımlılık, kaygı, saldırganlık ve toplumsallık gibi kişilik özellikleri bakımından farklı olduklarını ileri sürmektedirler. Ayırıcı özellikleri, kişinin davranışına bakarak çıkarsarız. “Sözlüksel yaklaşım” olarak da isimlendirilen bu kurama göre kişilik özellikleri, insanların birbirlerini tanımlarken kullandıkları kelimelerde gizlidir.

Ayırıcı Özellikler Kuramları ve Motivasyon:

Kişilik, bireye özgü farklı özelliklerin bir karışımından oluşan benzersiz bir yapıdır. Bireylerin bu ayırıcı özellikleri; kimi bilim insanları tarafından, kişilik tipleri oluşturmak amacıyla gruplandırılmıştır.

Motivasyonda Önemli Bazı Kişilik Özellikleri:

Denetim Odağı: İnsanları, başlarına gelen şeylerin denetlenebilir olup olmadığını düşünmelerine göre gruplandırıldığı kişilik özelliğidir. Bu bağlamda kimi insanlar kendilerine olabilecekleri yine kendilerinin denetleyebileceğine inanırlar. Bunlar” içsel denetim odaklı ” insanlardırlar. Bunun karşıtı “ dışsal denetim odaklı ” olanlardır. Yani her işi kendileri dışındaki etkenlere, şansa ya da kadere bağlarlar.

Başarı Yönelimi: Bu, başarı gereksinimi anlamına gelmektedir. Başarı gereksinimi yüksek insanlar işlerini her seferinde daha iyi yapma durumunda olan insanlardırlar. . Başarı yönelimli kişilikler rekabetçi ve sorumluluk gerektiren pazarlama, spor, montaj hattı ve büro yöneticiliği gibi işlerde başarılı olabilecek insanlardırlar. Bu tür görevlerde motivasyonları yüksektir.

Otoriter Kişilik: Bu tipler, bir örgütteki çalışanlar arasında bir statü ve güç farklılaşmasından yanadırlar. Katı kuralları olan, insanları yargılayan; üstlerine şirin gözükmeye çalışırken alttakileri ezen güvenilir olmayan dönek insanlardırlar. Otoriter kişilikler yükselmeye, kazanmaya motive olmuş insanlardırlar; Bu özellikleri nedeniyle olmazsa olmazları olmayan insanlardırlar.

Makyavelizm: Makyavelizm İtalyan düşünür ve politikacı Niccolo Machiavelli'nin düşünceleri üzerine kurulu bir yaklaşımın adıdır. Makyavelist özelliği yüksek olan insanlar yararcı, diğer insanlara mesafeli, sonuçlara göre davranan insanlardırlar.

Kendine Güven: Bu kavram, bir insanın kendisinden memnun olma ya da kendini sevme derecesiyle ilgilidir. İnsanın kendine olan güven düzeyi, yaşamdaki başarı beklentisiyle yakından ilişkilidir. Çünkü güvenli insan başarmak için gerekli donanıma-yeterliklere sahip olduğuna inanmaktadır.

Kendini Yansıtma: Bunlar “taklitçi”, “rüzgâra göre yön değiştiren” insanlardırlar. Başkalarında gözlediği bir davranış işe yarıyorsa, aynı davranışları taklit etmeye başlarlar. Bunlar ortama-koşullara göre davranış değiştirmede son derece başarılıdırlar. Çıkarı neyi gerektiriyorsa öyle davranırlar.

Risk Alma: İnsanlar risk alma eğilimleri bakımından farklılık göstermektedirler. Risk almaktan korkmayanlar, karar verilmesi gereken bir durumda son derece hızlıdırlar. Karar verirken ihtiyaç duyacakları bilgi miktarı azdır. Risk almaktan korkanlar ise “ince eleyip sık dokuyan” insanlardırlar. Her ihtimali hesaba katmak, sonucu garanti etmek istemektedirler.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi