Sosyal Güvenlik Dersi 2. Ünite Özet

Sosyal Güvenliğin Konusu Olan Tehlikeler (Sosyal Güvenlik Riskleri)

Sosyal Güvenlikte Tehlike Kavramı

Risk, Türkçede tehlike karşılığı kullanılan bir kelimedir. Her tehlike sosyal güvenlik açısından bir risk sayılmaz. Bir tehlikenin risk sayılabilmesi ve sosyal güvenlik konusu olan tehlike olarak kabul edilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. Çok doğrudan bir tarifini yapmak gerekirse sosyal güvenliğin konusu olan riskler; sosyal bir varlık olan insanın toplum içinde yaşamaktan ve yaratılışından kaynaklanan tehlikelerdir. Ancak, her tehlike sosyal güvenliğin konusu olamaz. Bir tehlikenin sosyal güvenliğin konusu olabilmesi için bazı nitelikler taşıması gerekir.

Bu nitelikler şu şekilde sıralanabilir:

  • Tehlikelerin hedefi insan olmalıdır.
  • Tehlikelerle karşılaşıldığında ekonomik bakımdan gelir azalması, gider artışı, gelir kesilmesi gibi anlamlı bir ya da birçok sonuç (zarar) ortaya çıkmalıdır.
  • Tehlikeler mutlak ve/veya muhtemel nitelikte olmalıdır.
  • Tehlikenin ortaya çıkma zamanı belirsiz olmalıdır.

Çağdaş anlamda sosyal güvenlik bir gelir garantisi sistemidir. Tehlikenin önlenmesini değil tehlikenin sonuçlarına karşı tedbir alınmasını öngörür. Çocuk sahibi olma, mutluluk veren ancak gider artışına yol açtığı için sosyal güvenlik tehlikesidir.

Sosyal Güvenliğin Konusu Olan Tehlikelerin Çeşitleri

Sosyal güvenliğin konusu olan tehlikeler nasıl sınıflandırılabilir? Sosyal güvenliğin konusu olan tehlikeler nelerdir? Bir ayrıma göre, sosyal güvenliğin konusu olan tehlikeler niteliklerine göre ve sonuçlarına göre de sınıflandırılabilmektedir.

  • Niteliklerine göre tehlikeler
    • Fizyolojik tehlikeler
    • Sosyo-ekonomik tehlikeler
  • Sonuçlarına göre tehlikeler
    • Gelir azalmasına yol açan tehlikeler
    • Gelir kesilmesine yol açan tehlikeler
    • Gider artışına yol açan tehlikeler

Bir başka ayrıma göre, sosyal güvenliğin konusu olan risklerin (tehlikelerin) mesleki riskler, fizyolojik riskler ve sosyo-ekonomik riskler olarak da sınıflandırıldığı görülmektedir.

Niteliklerine Göre Tehlikeler: Niteliklerine göre tehlikeler; fizyolojik tehlikeler ve sosyo-ekonomik tehlikeler olarak iki ayrı grupta toplanmaktadır. Fizyolojik tehlikeler, insanın canlı yaratılmış olmasından kaynaklanan tehlikelerdir. Canlı bir varlık olan insan bu canlılığını koruyabilmek için uygun şartlarda beslenmek, giyinmek, barınmak ihtiyacını duyar. Bu ihtiyaçlarını karşılayamadığında ise her canlının karşı karşıya kalabildiği birtakım tehlikelerle karşı karşıya kalır. İşte fizyolojik tehlikeler kişinin bedenî ve ruhi durumunu bozan ve kişinin çalışma ve kazanma gücünü geçici ya da sürekli olarak kaybetmesine yol açan tehlikelerdir.

Fizyolojik tehlikeleri hastalık, sakatlık, yaşlılık ve doğum olarak sıralamak mümkündür.

Fizyolojik tehlikelerin başında hastalık gelir. Hastalığın tam bir tanımını yapmak mümkün değildir. Dünya Sağlık Örgütü dahi hastalık tanımını sağlık tanımından yola çıkarak yapma yolunu seçmiştir. Buna göre sağlık, kişi için bedenî ve ruhi bakımdan iyi olma hâlidir. Şu hâlde kişi bedenî ve ruhi bakımdan en iyi olma halinden uzaklaştığı her durumda hasta demektir. Hastalık riski ile her an karşılaşılması muhtemeldir. Bu riskin yarattığı zararlar geçici olarak kabul edilir. Bu nedenle hastalık tehlikesi sosyal güvenlikte kısa vadeli riskler olarak sınıflandırılan bir risktir. Hastalığın tedavi edilememesi ve zararın sürekli hale gelmesi durumunda onu sakatlık (malullük) riskine dönüştürür.

Fizyolojik tehlikelerden bir başkası ise sakatlıktır. Kazalar ya da hastalıklar sebebiyle bireyler sonradan bedenî ve ruhi bakımlardan süreklilik gösteren bazı kayıplara uğrarlar. Kişide ortaya çıkan ve süreklilik arz eden bedenî ve ruhi kayıplar, sakatlık olarak ifade edilir. Sakatlık doğuştan ortaya çıkabileceği gibi daha sonra da ortaya çıkabilir. Bu nedenle sakatlıklar doğuştan sakatlıklar ve sonradan edinilmiş sakatlıklar olarak da sınıflandırılır.

Doğuştan ortaya çıkan sakatlıklar, sosyal sigorta tekniği bakımından sosyal güvenlik riski olarak kabul edilmez. Malullük ise, nitelikli bir sakatlık durumunu ifade eder ve çalışma gücünün veya meslekte kazanma gücünün belirli oranının üzerinde kaybedilmesi anlamına gelir.

Fizyolojik tehlikelerden bir başkası ise yaşlılıktır. Yaşlanma canlı organizmaların gelişiminin, hayatının son safhasına verilen addır. Kişiler doğar, büyür ve yaşlanır. Yaşlanma insanın büyüme sürecinin son dönemine verilen addır. Yaşlılık muhtemel bir sosyal güvenlik riskidir ve her insan bu riskle karşılaşmayabilir.

Doğum bir sosyal güvenlik riskidir. Ancak doğumun fizyolojik nitelikli bir sosyal güvenlik riski olup olmadığı tartışmalı bir konudur. Doğum elbette fizyolojik bir olaydır. Ancak doğum fizyolojik bir risk sayılmayabilir. Çünkü kadın bakımından doğum çok normal bir beden fonksiyonudur. Bu niteliği itibarıyla doğumun fizyolojik risk olma niteliği tartışmalıdır.

Çalışan kadınlar (anneler) bakımından gelir kesilmesi ve gider artışına yol açabilen; çalışan erkekler (babalar) bakımından ise gider artışına yol açan fizyolojik bir tehlikedir.

Toplum hâlinde yaşamaktan doğan birtakım ihtiyaçlar vardır ki bu ihtiyaçların sürekli ve düzenli olarak karşılanması gerekir. Dolayısıyla sosyo-ekonomik nitelikli riskler, toplum hâlinde yaşamaktan kaynaklanan risklerdir.

Sosyo-ekonomik riskler hem ekonomik hem de sosyal niteliği olan tehlikelerdir. Sosyo-ekonomik riskler zaman içinde ekonomik ve sosyal gelişmelere bağlı olarak çeşitlenebilir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte bu riskler değişmiştir. Gelecekte de sosyal gelişmeler sosyal güvenlikte günümüzde bilinmeyen bazı risklerin doğmasına yol açabilecek ya da günümüzde risk sayılmayan bazı durumlar sosyal güvenlik riski haline gelebilecektir.

Sosyo-ekonomik risklerin başında işsizlik riski gelir. En yalın anlamı ile işsizlik; çalışma güç, yetenek ve isteği var iken ve cari şartlarda işi kabule hazır iken iş bulamayan kişinin durumunu ifade eden bir kavramdır. İşsizliğin birçok çeşidi vardır. Teknolojik işsizlik, mevsimlik işsizlik vs. gibi. İş bulamamaktan kaynaklanan işsizlik, kişi bakımından gelir elde edememek dolayısı ile giderlerini karşılayamayacak durumda olma yani muhtaç olma durumu yaratır. Çalışmakta iken işsiz kalanlar bakımından ise işsizlik, gelir kesilmesi sonucunu doğuran bir sosyoekonomik risktir.

Toplum içinde yaşamakta olan insanlar da nesillerini devam ettirmek ve bir aile kurmak isterler. Sosyal bakımdan evlenme ve çocuk sahibi olma mutlaka karşılanması gerekli olan sosyal ihtiyaçtır. Günümüzde evlenme konusunda farklı görüşler de vardır. Evlenmeye karşı çıkan akımlar; evlenme yerine birlikte yaşamayı savunmaktadırlar.

Sosyal gelişme ile birlikte evlenmek, yuva kurmak ve çocuk sahibi olmanın maliyeti artmıştır. Dolayısıyla evlenme ve çocuk sahibi olma da sosyo-ekonomik risklerdendir. Bu ihtiyaçlar zamanında karşılanmaz ise muhtaçlık durumu doğar. Evlenmenin ve çocuk sahibi olmanın toplumda yaratacağı başkaca sosyo-ekonomik tehlikeler de vardır. Dolayısıyla toplumun temeli olarak adlandırılan ailenin korunması bakımından, toplumun sağlıklı bir biçimde gelişmesi ve huzur içinde yaşaması açısından evlenme ve çocuk sahibi olmanın getireceği gider artışlarına karşı aileye ve aile kurmak isteyen kimselere sosyal güvenlik sisteminin destek olması gerekir.

Özellikle aile kurumunun gelişmesi konut ihtiyacını ve konut sahibi olmanın önemini daha da artırmıştır. Konut, sosyal güvenlik bakımından özellikle kentleşme süreci ve sanayileşme alanındaki gelişmelerle birlikte önemi daha fazla artan bir risk hâline gelmiştir.

Sosyal güvenlik açısından ölüm de bir risktir. Ancak sosyal güvenlik bakımından ölüm bilinenin aksine fizyolojik değil, sosyo-ekonomik bir risktir. Ölüm riski ölen kimsenin sağlığında geçindirmekle yükümlü olduğu eşi, çocukları varsa ana-babası yani ölenin geride bıraktığı kimseler bakımından bir risktir. Dolayısıyla ölüm hâlinde sosyal güvenlik ihtiyacı ölenin geride bıraktığı ve  geçindirmekle yükümlü olduğu yakınları bakımından söz konusudur.

Sonuçlarına Göre Tehlikeler: Sosyal güvenliğin konusu olan tehlikeler, ekonomik sonuçlarına göre de sınıflandırılabilir. Bu anlamda tehlikeler;

  • Gelir azalmasına yol açan tehlikeler,
  • Gelir kesilmesine yol açan tehlikeler,
  • Gider artışına yol açan tehlikeler

olmak üzere üç ayrı gruba ayrılabilir. Ancak bazı tehlikeler bu iki ya da üç farklı sonucu aynı anda ortaya çıkarabilir. Bu sınıflandırma tehlikelerin gelir-gider dengesini nasıl bozduğu sorusunun da cevabını veren tehlikelerdir.

Kaynağı Bakımından Tehlikeler: Kaynağı bakımından tehlikeleri,

  • İnsanın neden olduğu tehlikeler,
  • Tabiatın neden olduğu tehlikeler

olarak iki grupta toplamak mümkündür.

Örneğin bazı durumlarda bir insan bir başka insanı yaralar, öldürür ya da sakatlar. Kişiler bakımından gelir azalması, gider artışı ya da gelir kesilmesine yol açan durumları yaratan insanlar değil, bu insanların sebep olduğu yaralanma, sakatlanma ve ölüm ile karşılaşanlar bakımından sosyal güvenlik ihtiyacı ortaya çıkar. İnsanlık iç kargaşa ve savaşlara yol açarak binlerce insanın yaralanmasına, kaybolmasına ya da ölmesine yol açan tehlikelere yol açmaktadır. Sosyal güvenlik ihtiyacının en fazla hissedildiği dönemler savaşlardır. Çünkü savaşlar kişilerin iktisadi faaliyetlerini engeller ya da yok eder. Kişilerin ekonomik durumlarında hiç beklenmeyen gelişmelere yol açar. Onun içindir ki savaşlar en büyük sosyal yıkım nedenleridir.

Tabiat olayları bazı durumlarda birer tehlike kaynağı ve tehlike nedeni olur. Mesela su sel hâline geldiğinde sel baskınları önemli bir tehlike olur. Kar, çığa dönüştüğünde önemli bir tehlike teşkil eder. Ateş yangına dönüştüğünde; yıldırım, tufan, yer kayması, tayfun gibi doğa olayları birer tehlike kaynağı olarak ortaya çıkabilir. Depremler bu anlamda insanlık açısından gelir kesilmesi, gelir azalması ve gider artışlarını aynı anda ortaya çıkaran en önemli doğal tehlikelerdendir.

Deprem, su baskını, çığ gibi tabiat olayları yanında, ozon tabakasının delinmesi, çevre kirlenmesi gibi tabiatın doğal dengesini bozan gelişmeler de tehlike kaynağıdır.

Tehlikelerle Mücadele ve Sosyal Güvenlik

Tehlikelerle mücadelede amaç kişi için huzurlu ve emniyetli bir hayat sürdürmektir. Kişi korunaklı bir hayat içinde yaşamak; tehlikelerden uzak olmak ister. Kişinin gelecekte de ihtiyaçlarının esaretinden kurtulma garantisini veren bir korunma imkanı kişi için değeri ölçülemeyecek bir güvenlik demektir.

Sonuçta sosyal güvenlik sağlanması, sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmak; kişi için tehlikelerle mücadelede asgari bir garanti altında olmak anlamına gelir. Modern dünyada sosyal güvenlik sosyal güvenliğin konusu olan tehlikeler bakımından bir topyekûn mücadele yöntemidir. Modern sosyal güvenlik sistemleri kişileri kanun zoru ile bir millî dayanışma ve yardımlaşmaya sokar ve bu suretle tehlikelerle mücadele için en önemli tedbiri almış olur. Sosyal güvenlik tehlikelerle çağdaş anlamda ve topyekûn yapılan bir mücadelenin adıdır.

Tehlikelerle Mücadele Şekilleri

Tehlikelerle mücadele çeşitli şekillerde yapılabilmektedir.

Bu mücadele;

  • Amacına göre; tehlikenin kendisine ve sonuçlarına karşı
  • Yapılış biçimine göre de; bireysel ve toplu mücadele

olarak sınıflandırılabilir.

Tehlikenin kendisi ile mücadele, esasında tehlike ile mücadeledir. Tehlikenin ortaya çıkmasını önleyici mücadele elbette önemlidir. Tehlikenin ortaya çıkmasını önlemek tehlikenin sonuçları ile mücadeleden daha ucuzdur. “Önlemek ödemekten daha ucuzdur” özdeyişi bunu ifade eder.

Kişi tehlikenin sonuçlarına karşı çeşitli şekillerde mücadele eder. Özel sigorta mal varlığına yönelik tehlikelerin sonuçlarına karşı tedbirlerden birisidir. Sosyal sigorta yine tehlikenin sonuçlarına karşı bir mücadele tekniğidir. Tehlikenin sonuçlarına karşı hukuk yolunun tercih edilmesi; tehlikeye neden olan kişilere ya da devlete tazminat davası açılarak tazmin ettirilme de tehlike ile mücadele yollarından bir başkasıdır. Geleneksel dönem açısından tehlikenin sonuçlarına karşı belli başlı mücadele yolu sosyal yardımlaşma ve dayanışma yoludur.

Tehlike ile mücadele öncelikle bireysel mücadele olarak başlamıştır. Birey karşı karşıya olduğu her türlü tehlike ile öncelikle kendisi kişisel bir mücadele yapar. Sosyal güvenlikte bireysel sosyal güvenlik tekniği adı verilen teknikler bireyin kişisel mücadelesinin sonucu olarak ortaya çıkmış tekniklerdir. Hayatta kişinin karşı karşıya bulunduğu bütün risklerle tek başına mücadele etmesi mümkün değildir.

Tehlikenin kendisi ve sonuçları ile mücadelede bireysel mücadelenin yetersiz kalması bu alanda toplu mücadele ihtiyacını doğurmuştur. Toplu mücadele kişilerin bir araya gelmeleri ile tehlike ve sonuçlarına karşı ortaklaşa mücadele etmeleri olayıdır. Toplu mücadele aileden başlar ve her türlü toplum kesimleri içinde dayanışmalı olarak sürdürülür. Toplu mücadele seviyeleri sosyal gelişmeye göre genişler. Aileden millete ve bütün insanlığın mücadelesine kadar uzayan bir gelişme süreci olmuştur.

Toplu mücadeleye çağdaş sosyal güvenlik teknikleri ile devlet de katılmıştır. Devlet gücü kullanılarak toplu mücadele devletin öncülüğü ve zorlaması ile gerçekleştirilmiştir. Sosyal güvenlik kurumlarının kurulması, sosyal güvenlik kanunlarının yürürlüğe konulması ile devlet kişileri bu toplu mücadeleye zorlamıştır. Devlet kendisi de bu mücadelede başarılı olamayan muhtaç ve düşkünlere sosyal güvenlik sağlayarak onların elinden tutar. Aslında burada yapılan devletin toplumun diğer kesimlerden aldığı mali kaynaklarla bu kişilere sosyal güvenlik sağlamaktır.

Sosyal Güvenliğin Konusu Olarak Tehlikeler ve Gelecek

Sosyal güvenliğin konusu olan tehlikelerin genel bir sınıflandırılması yapılmıştır. Bu tehlikeler konusunda ILO’nun 102 sayılı Sözleşmesi’nde bir ölçüde uluslararası standardı vermiştir. Bu sözleşmede çağdaş bir sosyal güvenlik sisteminin 9 tehlikeye karşı sosyal güvenlik sağlaması öngörülmüştür. Bu riskler iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, yaşlılık, malullük, ölüm ve aile ödenekleri olarak sıralanmıştır.

Türk sosyal güvenlik sistemi, 2012 yılı itibarıyla, aile ödenekleri sigortası dışındaki 8 riski sosyal sigorta sisteminde düzenlemiş ve bu risklere karşı sosyal güvenlik garantisi sağlamıştır. Aile ödenekleri konusunda sosyal yardım ve sosyal hizmetler sisteminde birtakım düzenlemeler mevcut ise de sosyal sigorta sisteminde bu riske yer verilmemiştir. Türkiye’de gerek toplu iş sözleşmesi sisteminde gerekse kamu çalışanlarına ilişkin mevzuata çocuk parası, doğum yardımı, konut kira desteği, yakacak yardımı gibi birtakım desteklerle aile ödenekleri konusundaki ihtiyaç karşılanmaya çalışılmaktadır.

Sosyal Güvenliğin Konusu Olan Tehlikeler ve Sosyal Güvenlik Sistemi Etkileşimi

Sosyal güvenliğin konusu olan tehlikeler ile sosyal güvenlik sistemi arasındaki ilişkinin bilinmesi gerekir. Sosyal güvenlik durağan değildir. Sosyal hayattaki değişim ve gelişime bağlı olarak sosyal güvenlik de değişir. Nitekim, sosyal güvenliğin konusu olan tehlikeler, sosyo-ekonomik gelişmelere bağlı olarak çeşitlenir. Bu tehlikelere yenileri eklenebilir ya da bazı riskler risk olmaktan çıkabilir. Pek tabidir ki sosyal güvenlik sistemi kurulur iken bu tehlikeler sistemin ve toplumun ihtiyaçları, ülkenin sosyo ekonomik gelişmişlik seviyesi, toplumun öncelikleri dikkate alınmak suretiyle belirlenir. Dolayısıyla sosyal güvenliğin asgari olarak karşılaması gereken tehlikelerden söz edilebilir. Ancak bir sosyal güvenlik sisteminin karşılaması gereken bütün tehlikelerden söz etmek mümkün değildir.

Aşağıda her bir riskin sistem içinde yaratabileceği etkiler; sosyal güvenlik sistemi içinde yol açabileceği gelişmeler hakkında kısa kısa bilgi verilecektir:

Hastalık: Sosyal güvenlik sistemleri hastalık riskine karşı; nelerin ne ölçüde finanse edileceği ve sosyal güvenlik kapsamına alınacağını iyi belirlemelidir. Hastalık riskinin kapsamı belirlenirken bunun finansman ayağı mutlaka dikkate alınmalıdır. Hastalık riskine karşı cömert bir sistem ne kadar finansman açısından riskli bir sistem ise bu konuda tersi bir tavır da kişilerin o denli mağdur olmasına ve sosyal güvenlik ihtiyacının karşılanamamasına neden olur.

Sakatlık: Sosyal güvenlik sisteminde sakatlık riskine karşı sosyal güvenlik sağlanırken üzerinde durulması gereken bazı konular bulunmaktadır. Malul sayılmada çalışma ve meslekte kazanma güçlerindeki kayıpların oranı ne olacaktır? Hangisi esas alınacaktır? Malul sayılan kimselerin eksilen gelir kayıpları nasıl telafi edilecektir? Malullük aylıkları nasıl belirlenecektir? Malullerin protez ihtiyaçları, rehabilitasyon ihtiyaçları nasıl karşılanacaktır? Malullerin maluliyeti devam ettiği sürece çalışmalarına izin verilecek mi yoksa verilmeyecek midir? Bütün bu sorular dikkatle cevaplandırılmalı ve malullük sigortası ve bu sigortadan sağlanacak yardımlar ona göre belirlenmelidir.

Yaşlılık: Yaşlılık riskine karşı sosyal güvenlik sağlanmasında en önemli sorun yaşlılık yaşının belirlenmesi sorunudur. Yaşlı kimdir? Yaşlılık, takvim yaşına göre mi yoksa fizyolojik yaşa göre mi belirlenecektir? Yaşlılık riskine karşı sosyal güvenlik sağlanırken kişilerin olabildiği kadarı ile çalışma hayatında uzun süre kalmasına, aktif yaşlanmasına, katkı sağlayacak bir tercihte bulunmak, erken emeklilik politikalarından olabildiğince kaçınmak gerekir. Aktif yaşlanma 1990’lı yıllarda Dünya Sağlık Örgütü tarafından gündeme getirilen kavram; yaşlılık döneminde kişilerin bir kenara çekilmeyip, günlük yaşamlarında ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetlere katılımını ifade eder. Emeklilik yaşı belirlenirken, kişilerin olabildiğince çalışma hayatında kalmasına ve aktif yaşlanmasına katkıda bulunulmalıdır.

Doğum: Doğum nedeniyle her türlü gider artışlarının karşılanması, hem çocuğun sağlıklı doğması hem de doğuran kadının sağlıklı bir doğum yapması açısından son derece önemli bir ihtiyaçtır. Sosyal güvenlikte doğum riskine karşı sağlanacak katkıların nüfus artışı ile ilişkinin kurulması gerekir.

İşsizlik: İşsizlik riskine karşı sosyal güvenlik sağlanması, çağdaş toplumlar için artık tartışılmaz bir ihtiyaçtır. İşsizlik riskine karşı sosyal güvenlik sağlanmasında yalnızca çalışırken işsiz kalanlara işsizlik ödeneği verilmesi ile sınırlı kalmamalı, iş bulamayan açık işsizlerin sosyal güvenlik ihtiyaçları da işsizlik yardımı ile çözülmelidir. İşsizlik yardımları sürdürülebilir bir miktarda olmalı, ancak bu yardımlar kişileri iş aramaktan vazgeçirecek, aylaklığı ve çalışmamayı teşvik edecek bir miktarda olmamalıdır.

Konut: Konut, barınma ihtiyacının karşılanması bakımından önemli bir sosyo-ekonomik risktir. Sosyal güvenlik sistemleri sosyal yardım sistemi içinde muhtaç ve yoksullara kirasız konut tahsisi, ya da konut kira desteği sağlanması gibi uygulamaların yanı sıra, aile ödenekleri sigortası içinde ailelere parasal konut desteği sağlayabilmektedir.

Evlenme ve Çocuk Sahibi Olma: Sosyal güvenlik sistemleri evlenmelerin zamanında gerçekleşmesinin önündeki engelleri kaldırmak; evlenmek isteyen insanların ekonomik nedenlerle evliliklerini ertelemelerine yol açan nedenleri ortadan kaldıracak tedbirler almalıdır. Aile ödenekleri sistemi gibi sosyal güvenlik tekniklerinin yanı sıra devreye sokularak, faizsiz kredi sağlanması, ucuz konut tahsisi, düşük kiralı konut sağlanması gibi desteklerle evlenmek isteyen kişilere ekonomik destekler sağlanmalı ve evliliğin ortaya çıkaracağı gider artışlarının karşılanmasına katkı sağlanmalıdır. Çocuk aile içinde gider artışına yol açan bir risktir. Sosyal güvenlik sistemi bu riske karşı çeşitli parasal yardımlar sağlamalıdır. Çocuk yardımları yalnızca çocuk başına belli bir ödemenin yapılması olarak algılanmamalıdır. Bu yardımlar çocukların sağlıklı büyütülmesi, okutulması için ailenin ihtiyaç duyacağı gider artışlarını karşılayacak biçimde üniversite öğrenimine kadar bir şekilde sürdürülmelidir.

Ölüm: Ölüm sigortası, ölüm riskine karşı en fazla uygulanan sosyal güvenlik sağlama yoludur. Ölüm sigortası yolu ile ölenin geçindirmekle yükümlü olduğu eş, çocuk ve ana-babalarının sigortalının ölümü ile kesilen gelirlerini telafi etmek için ölüm aylığı bağlanmakta, cenaze masraflarını karşılamak için de cenaze desteği sağlanmaktadır. Sosyal güvenlik sistemleri bakımından ölüm sigortasında iki önemli sorun alanı vardır. Bunlardan birisi ölüm sigortasında geçindirmekle yükümlü olunan kişiler kimdir? ve ne zamana kadar bu yükümlülük devam edecektir? İkincisi de sağlanacak desteğin miktarı ne olmalıdır?

İktisadi Gelişme ve Sosyal Risklerin Kapsam Olarak Gelişimi

Sosyal güvenlik sistemlerinin gelişimi ile ülkenin iktisadi gelişme seviyesi arasında çok doğrudan bir ilişki vardır. Bu ilişki sosyal risklerin organizasyonu bakımından çok daha belirgin şekilde kendini göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde: Sosyal sigorta programlarının kapsamına alınan nüfus daha fazladır ve Sosyal güvenlik garantisi sağlanan sosyal risk sayısı daha fazladır. Yani hem yatay (nüfus olarak) hem de dikey (sigorta kolları itibarıyla) kapsam daha gelişmiştir.

İktisadi gelişme ile sosyal güvenlik sistemi oluşturulan sosyal riskler arasında da bağlantı vardır. ILO, bir sosyal güvenlik sisteminin “herkesi, her tehlikeye karşı koruma kapsamına alma” ideali ile ilgili hedefini esas alarak her ülkenin 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi’nde belirtilen bütün sosyal güvenlik risklerinin (9 ayrı sigorta kolu) oluşturulmasını önerir. Tablo, yıllar itibarıyla çeşitli ülkelerde oluşturulan sosyal sigorta kolları ile ilgili gelişme seyrini göstermektedir. Bir anlamda, sosyal sigortalar bakımından sosyal güvenliğin gelişim seyri tabloda ortaya konulmaktadır. Gelişme seviyesi ne olursa olsun bütün ülkelerde yaşlılık sigortası vardır. İnsanlar yaşlılığa karşı devlet eliyle korumak istemektedirler. Küreselleşmenin sosyal güvenliğin konusu olan riskleri etkilemek yerine risklerle mücadelede yeni alternatiflerin ortaya çıkmasında daha etkili olacağı düşünülmektedir. Gelecekte risklerle mücadelede küresel çözümler devreye girecektir. Özel sigortada olduğu gibi sosyal güvenliğin diğer alanlarında da küresel firmalar ve aktörlerle karşılaşılabilecektir. Küresel işbirliği ve ortaklıklarla soysal güvenlik sorunlarının çözümü daha fazla konuşulur olacaktır. Çünkü tek bir dünyada birlikte yaşamak zorunluluğumuz vardır ve başka gidilecek ve yaşanacak dünya yoktur.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi