Coğrafi Bilgi Sistemleri Standartları ve Temel Mevzuat Dersi 3. Ünite Özet

Çevre Ve Çevre Koruma İle İlgili Mevzuat

Çevre ve Çevre Hukuku

Çevre, tüm canlı faaliyetlerinin hemen veya uzun süre içinde etkileşim hâlinde bulunduğu mikro ve makro sistemlerin tümüne verilen isimdir. Diğer bir ifade ile insan faaliyetleri ile sürekli etkileşim içinde bulunan ortamdır. Canlı yaşamının vazgeçilmez bir öğesi olan çevre, yenilenebilir kaynaklara sahip olduğu gibi yenilenemeyen kaynakları da bünyesinde barındırmaktadır. Öte yandan çevrenin bilinçsiz ve çıkarcı kullanımı çevre alanında problemlerle karşılaşılmasına sebep olmaktadır.

Devletin “çevre koruma” anlayışında uygulama biçimi olarak üç temel ilke bulunmaktadır. Bunlar;

  • Devletin güncel çevre tehlikelerine karşı koruma sağlaması,
  • Devletin ortaya çıkmış çevresel zararları ortadan kaldırması,
  • Devletin çevresel açıdan gelecekte olabilecek tehlike ve zararları önlemesi.

Çevre sorunlarının insan yaşamını olumsuz etkilemesi ile birlikte yeni çevre politikaları geliştirilmeye başlanmıştır. Çevre ile ilgili sorunlardaki artış aynı zamanda çevre ile ilgili tedbir alınması gerekliliğini de ortaya çıkarmış, çevresel değerlerin hukuki güvence altına alınması amacıyla çevreye ilişkin hükümler anayasa, kanun ve yönetmeliklerde yer almaya başlamıştır.

Bu çalışmaların ilki 1913 yılında yapılan Bern Konferansı’dır. Bu konferansı 1923 yılında Paris ve Londra’da yapılan konferanslar izlemiştir. Bundan sonra da birçok devletlerarası toplantılar düzenlenmiştir.

Uluslararası alanda, çevre hakkının dile getirildiği ilk toplantı 1972 yılında Stockholm’de düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı’dır. Bu konferansın bildirisinde yer alan “İnsan, onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları temel hakkına sahiptir.” ilkesi çevre hakkı açısından ayrı bir öneme sahiptir.

Çevre Mevzuatı (Kanunlar, Yönetmelikler, Tebliğler)

Yürürlükteki hukuk kurallarının bütününe mevzuat denir. Türk mevzuat sistemi yukarıdan aşağıya doğru anayasa, kanun, yönetmelik ve tebliğden oluşmaktadır. Kanun veya yasa, bir anayasal hukuk rejiminde, yetkili organlarca meydana getirilen hukuk kurallarıdır. İçtihat ise yasa tarafından hüküm belirtilmemiş bir konuda, daha önceki bir mahkeme kararının esas alınmasıdır.

Ülkemizde Çevre hukuku ile ilgili gelişmeler ilk olarak 1982 Anayasası’nın 56. maddesinde: “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir.’ ibaresiyle yer almıştır. Anayasa’da bu hükmün ve hakkın yer alması çevre mevzuatının da ülkemiz açısından geliştirilmesini ve uygulanmasını zorunlu hâle getirmiştir. İlk Çevre Kanunu 09.08.1983 tarihinde 2872 sayı ile yayımlanmıştır.

Ülkemizde cumhuriyetin ilanından itibaren çevre mevzuatı kapsamında çeşitli kanunlar yayımlanmıştır. Çevre yönetimi ile ilgili ülkemizde ilk yayınlanan kanunlardan biri 1926 yılında kabul edilen Sular Hakkında Kanun’dur. Bu kanunda şehir, kasaba ve köylerde su ihtiyacının tedarik ve yönetimi belediyeye sahip mahallelerde belediyeye, olmayan yerlerde ise Köy Kanunu’na göre ihtiyar meclislerine aittir. Suların tesislendirilmesi, yönetilmesi ile ilgili masraflar belediye ve köylerce temin edilecek ve dağıtılacaktır.

Çevre ile ilgili ikinci olarak yayımlanan kanun, 1943’te kabul edilen Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu’dur.

Çevre ile ilgili bir sonraki kanun 08.09.1956 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 6831 sayılı Orman Kanunu’dur. Bu kanuna göre ormanlar mülkiyet ve idare bakımından devlet ormanları, hususi ormanlar ve amme müesseselerine ait ormanlar olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Ayrıca ormanlar vasıf ve karakter yapılarına göre muhafaza ormanları, milli parklar ve istihsal ormanları olarak üçe ayrılır. Bu kanunda orman alanlarının belirlenmesi, hangi alanların orman arazisi olduğu, devlet ormanları, devlet ormanlarının yönetimi ve orman kadastrosu ve ormanların korunması konularına açıklık getirilmektedir.

1960 yılında Yeraltı Suları Hakkındaki Kanun yayımlanmıştır. Bu kanuna göre yeraltı suları devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bu sular üzerinde gerçekleştirilecek her türlü araştırma, kullanma, korunma ve tescil ettirme bu kanunun hükümlerine tabidir.

Ülkemizde, kültür mirasının korunmasına ilişkin ilk yasal düzenleme, 1951 yılında çıkarılan 5805 sayılı kanunla yapılmıştır. Korunması gerekli sit alanlarının, kültür ve tabiat varlıklarının sayısının artması ile 23.07.1983 tarihinde 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu çıkartılmıştır. Bu kanunun amacı; korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmektir.

1983 yılında kabul edilen Çevre Kanunu’nun amacı bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre düzenlemektir.

Çevre Kanunu’nda çevre korunması, “ekolojik dengenin korunması, havada, suda, toprakta kirlilik ve bozulmaların önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan çalışmaların bütününü”; çevre kirliliği, “insanların her türlü faaliyetleri sonucu, havada, suda ve toprakta meydana gelen olumsuz gelişmelerle ekolojik dengenin bozulması ve aynı faaliyetler sonucu ortaya çıkan koku, gürültü ve atıkların çevrede meydana getirdiği arzu edilmeyen sonuçları” ifade etmektedir.

2004 yılında büyükşehir belediyelerinin yönetiminin hukuki statüsünü düzenlemek, hizmetlerin planlı, programlı, etkili, verimli ve uyum içinde yürütülmesini sağlamak amacıyla kabul edilen 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kabul edilmiştir. Buna göre büyükşehir belediyelerinde;

  • İmar ve Bayındırlık Komisyonu,
  • Çevre ve Sağlık Komisyonu,
  • Plan ve Bütçe Komisyonu,
  • Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu,
  • Ulaşım Komisyonunu

kurulması zorunlu kılınmıştır.

5393 Sayılı Belediye Kanunu 13.07.2005 tarih ve 25874 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Belediyenin görev ve sorumlulukları arasında; imar, su ve kanalizasyon , ulaşım gibi kentsel alt yapı, coğrafî ve kent bilgi sistemleri, çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık, zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans, şehir içi trafik, defin ve mezarlıklar, ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar, konut, kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor, sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve beceri kazandırma, ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetleri bulunmaktadır.

Çevre ile İlgili Önemli Yönetmelikler

Çevre ve çevre koruma ile ilgili çok sayıda yönetmelik bulunmaktadır. Bunlardan ilki Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ve Planlama Yönetimi’dir. Mevzuatta, ÇED ile ilgili birtakım uygulama ve kurallar belirlenmiştir. Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, ÇED Raporu veya Proje Tanıtım Dosyası hazırlamakla yükümlüdürler.

Son yıllarda, ÇED’in planlama sürecinde uygulanmaması ve bir faaliyetin uygulamaya geçmesinden önceki son aşamada gerçekleştirilmesinden dolayı, çevresel zararın oluşmadan önlenmesinde ve bütünleşik olarak olayları değerlendirmede yetersiz kaldığı görülmüştür. Bu sebeple Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) ortaya çıkmıştır. SÇD’nin amacı çevrenin korunmasını sağlamak üzere sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, çevre üzerinde önemli etkiler yapması beklenen plan/programların hazırlanması ve onayı sürecine çevresel unsurların entegre edilmesi için uygulanan Stratejik Çevresel Değerlendirme sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları düzenlemektir.

Bunlara ek olarak su ve toprak yönetimi ile ilgili olarak da yönetmelikler mevcuttur. 25687 sayılı, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 31.12.2004 tarihinde yayımlanmıştır. Bu yönetmeliğin amacı, ülkemizdeki yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirlemektir.

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun tanımladığı şekilde 1986 yılında Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği ortaya çıkmıştır. Bu yönetmeliğin amacı; hava kirliliğinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini önlemek veya azaltmak için hava kalitesi hedeflerini tanımlamak ve oluşturmak, tanımlanmış metotları ve kriterleri esas alarak hava kalitesini değerlendirmek, hava kalitesinin iyi olduğu yerlerde mevcut durumu korumak ve diğer durumlarda iyileştirmek, hava kalitesi ile ilgili yeterli bilgi toplamak ve uyarı eşikleri aracılığı ile halkın bilgilendirilmesini sağlamaktır.

2010 yılında güncellenen Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin amacı, kişilerin beden ve ruh sağlığını, huzur ve sükûnunu gürültü ile bozmayacak bir çevrenin geliştirilmesi için, çevresel gürültüye maruz kalmanın etkileriyle mücadele etmeye yönelik esas ve kriterleri belirlemektir.

Atık Yönetimi Yönetmeliği’nin amacı, atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetiminin sağlanması, atık oluşumunun azaltılması, atıkların yeniden kullanımı, geri dönüşümü, geri kazanımı gibi yollar ile doğal kaynak kullanımının azaltılması ve atık yönetiminin sağlanması, çevre ve insan sağlığı açısından belirli ölçütlere, temel şart ve özelliklere sahip, bu yönetmeliğin kapsamındaki ürünlerin üretimi ile piyasa gözetimi ve denetimine ilişkin genel usul ve esasların belirlenmesidir.

Kimyasal yönetimi ile ilgili ilk yönetmelik 2008 yılında yayımlanan Kimyasalların Envanteri ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik’tir

Bu yönetmeliğin amacı kimyasalların insan sağlığı ve çevre üzerinde yaratabileceği olumsuz etkilere karşı etkili koruma sağlamak üzere envanter oluşturulmasına ve kontrolüne ilişkin idari ve teknik usul ve esasları düzenlemektir. Bu kanun, tehlikeli maddelerin ve müstahzarların belirlenmesi, yüksek ve düşük miktarda üretilen veya ithal edilen maddelerin envanterlerinin tutulması, bu bilgilerin güncellenmesi, verilerin gizliliği, öncelik listesinde yer alan maddeler için risk değerlendirmesi konularına açıklık getirmektedir.

Çevre Mevzuatında Coğrafi Bilgi Sistemleri

Çevre mevzuatında yer alan birçok faaliyetin gerçekleştirilmesinde Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) etkili ve hızlı araçlar sunan bir sistemdir.

CBS; konumsal sorgulama ve analiz, karar verme sistemleri, sayısal veri analizi, model analizleri, görüntüleme ve akıllı harita fonksiyonları ile karmaşık planlama ve yönetim sorunlarının çözülmesinde verimli bir şekilde kullanılmaktadır. CBS mekânsal analiz, izleme, analiz edebilme, modelleme yeteneği ve harita üzerinde gösterebilme kabiliyeti ile birçok çevre probleminin hızlı ve etkili bir biçimde çözülmesinde önemli bir araç hâline gelmiştir.

CBS’nin analitik potansiyeli ÇED açısından büyük önem taşımaktadır. CBS, ÇED projesi genel formatı içinde aşağıdaki adımlarda kullanılabilir:

  • Proje için seçilen yerin konumu (proje yeri ve alternatif alanların mevkisi, koordinatları, yeri tanıtıcı bilgiler)
  • Proje yeri ve etki alanının mevcut çevresel özellikleri (önerilen proje nedeniyle kirlenmesi muhtemel olan çevrenin, bilhassa; nüfus, fauna, flora, toprak, su, hava, iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, mimari ve arkeolojik miras, peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi)
  • Projenin önemli çevresel etkileri ve alınacak önlemler

CBS ile çok sayıda çevresel faktörün bir arada değerlendirilmesi gereken SÇD çalışmalarında kullanılabilir. Öte yandan su havzalarının kirlilik analizlerinin gerçekleştirilebilmesi için CBS ve Su Kirliliği ve Kontrolü Yönetmeliği kıta içi su kaynakları kalite sınıfları kullanılarak analizler gerçekleştirilebilir.

Ayrıca Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği’nin 10. maddesinde yer alan temiz hava planları hazırlamada ölçüm istasyonlarının yerlerinin belirlenmesinde, sınır değerlere göre karar verilmesinde CBS’den yararlanılır. Ayrıca uyarı eşik değerleri aşıldığı durumlarda ilgili coğrafi bölgelerin belirlenmesinde CBS kullanılır. Ulaşım ve endüstriden kaynaklanan gürültü kaynaklarının tespit edilmesini sağlayan gürültü haritalarının oluşturulmasında da CBS’den faydalanılır.

Katı atık yönetiminde ana problemlerden biri katı atıkların bertarafı için en uygun yerin seçilmesidir. Son zamanlarda, CBS depolama alanlarının seçimini kolaylaştırmada kullanılmaktadır. CBS gerekli ekonomik, çevresel ve politik kısıtlamaları işleme ve taklit etme yeteneğine sahiptir. En uygun katı atık bölgesi hakkında karar destek aracı olarak önemli bir rol oynar.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi