Bankacılık Ve Sigortacılığa Giriş Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Bankacılık Ve Sigortacılıkta Risk
Risk kelimesini iş dünyası ile ilişkilendirerek açıklayınız.
Risk, kökleri Arapça risk veya Latince risicum kelimesine dayanan bir sözcüktür. Etimoloji sözlüklerine göre, insanoğlunun hayatına yunan mitolojisi ile birlikte girmiş olan risk sözcüğü, hemen hemen aynı kavramla İngilizce dışında, İspanyolca, Fransızca ve İtalyancada kendine yer bulmuştur. Yunancada
“kayalıkların etrafındaki yelkenlilerin karşılaştıkları tehlikeyi” ifade etmek için kullanılmış bir kelimedir. İtalyancada “risco”, Almancada “risiko”, İngilizcede “risk” olarak yazılan ve belirsizliği ifade eden bu kavramın, Çince’de “tehlike ve fırsat” şekilleri yan yana getirilerek yazılması ilgi çekicidir. Risk kelimesi
ilk kez 16. yüzyılda (1507) Almancada iş dünyası ile ilişkilendirilerek, “ekonomik başarı için cesaret etmek” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Türkçede önceleri riziko olarak kullanılmış, daha sonra risk olarak yerleşmiştir.
İşletmelerin ne tür risklerle karşı karşıya kalabilirler, açıklayınız.
İşletmelerin ne tür risklerle karşı karşıya kalabileceğinin tanımlanması ve bu risklerden korunmaları için yöntemler geliştirilmesi gerekmektedir. Bu riskler, operasyonel, mali, hukuki ve vergisel riskler gibi genel başlıklar altında tanımlanabilir. Bu risklerin hiçbir zaman tamamıyla yok edilmesi mümkün
değildir; ancak, maliyetine katlanmak veya fırsatlardan vazgeçmek suretiyle risk azaltılabilir veya başkalarına transfer edilebilir. Bankalar ve diğer finansal kuruluşlar da, bireylere ve işletmelere benzer şekilde çeşitli risklerle karşı
karşıyadırlar. Finansal kuruluşlar genellikle kredi, kredi kartı ve teminat mektubu gibi hizmetler sunmak suretiyle işletmelerin ve bireylerin risklerini üstlenirler. Bu risklerin yönetilmesi için yöntemler geliştirip süreçler oluştururlar.
Risk kavramını açıklayınız.
Gündelik hayatımızda muhtemel zarar ve tehlikeyi ifade etmek için kullanılan risk ifadesinin sözlük anlamı “zarara uğrama tehlikesi, riziko” olarak tanımlanmaktadır. Risk kavramı, ekonomik faaliyetler, sağlık, çevre, bilgi teknolojileri, güvenlik, finans, sigortacılık ve bankacılık alanlarında çok sık kullanılır. Bu sektörlerde riskler temel başlıklar altında tanımlanmıştır. Bu riskler için alt faktörler belirlenerek riskin ölçülmesinde toplulaştırma yöntemine gidilebilir. Bankacılık düzenlemelerinde risk, “bir işleme ya da faaliyete ilişkin bir parasal kaybın ortaya çıkması veya bir giderin ya da zararın oluşması halinde
ekonomik faydanın azalması ihtimali” olarak tanımlanmıştır (BDDK, 2014).
Bankacılıkta kredi riski, piyasa riski ve operasyonel riske ilişkin detaylı düzenlemeler yapılmıştır. Bankacılıkla ilgili risklerin hesaplanmasına ilişkin yöntemler ve prensipler, uluslararası alanda Uluslararası Takas Bankası (Bank for International Settlements) bünyesinde bulunan Basel Bankacılık Denetim Komitesi tarafından belirlenmektedir.
Risk yönetim sürecinin bir unsuru olan riskin tanımlanması kavramını açıklayınız.
Risk yönetim süreci, riskin tanımlanması, ölçülmesi ve yönetilmesinden oluşur. Risk yönetim süreci, riskin tanımı yapıldıktan sonra bir yöntemle ölçülmesini ve mevcut kaynaklarla yönetilmesini gerektirir. Risk yönetimi süreci, faaliyet sürdüğü sürece süreklilik arz eder. Faaliyet devam ederken yeni risklerin tanımlanması, ölçülmesi ve yönetilmesi gerekir.
Riskin tanımlanması, riskin kaynaklarının tespiti ve problemin analizini gerektirir. Riskin kaynağı, ilişkiye geçtiğimiz taraflar veya dışsal faktör olarak etkileşimde bulunmak zorunda olduğumuz taraflar olabilir. Örneğin, hangi müşteriyle alacak borç ilişkisine veya alışveriş ilişkisine girileceği, işletmenin tercihine bağlıdır. Diğer taraftan, vergi ve izin gibi kamu düzenlemeleri, işletmenin tercihinden bağımsız dışsal faktörler de riskin kaynağı olabilirler. Problemin analizinde ise tehlikelerin neden olduğu risk tespit edilir. Tehlikeler; para kaybetme, yaralanmalar, mal ve can kayıpları olarak karşımıza çıkar. Riskin tanımlanması, çeşitli yöntemler ile yapılabilir. Bu yöntemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
i. Amaç odaklı belirleme: Amaca ulaşmayı engelleyebilecek muhtemel tehditlerin tespit edilmesiyle belirlenir.
ii. Senaryo bazlı belirleme: Gelecekte gerçekleşecek eylem ve alınacak kararların muhtemel sonuçların tespit edilmesidir.
iii. Uzman görüşüne dayalı belirleme: Muhtemel alternatiflerin getirdiği risklerin, konunun uzmanı tarafından değerlendirilmesi yoluyla tespit edilmesidir.
iv. Ankete dayalı belirleme: Konuyla ilgili kişilerin düşüncelerini somutlaştırmak için anket yapılabilir.
v. Risk matrisine dayalı belirleme: Temel faaliyetler bazında yukarıdaki yöntemler kullanılarak riskler, kontrol düzeyi ve nihai etki şeklinde oluşturulacak risk matrisi ile belirlenebilir.
Risk matrisleri, kurumsal risk yönetiminin önemli bir aracıdır. Kurumsal risk yönetiminde, şirketler ve kurumlar temel faaliyetlerini ve risklerini tanımlar ve bunları ölçmeye ve yönetmeye çalışırlar. Örnek olması açısından, BDDK tarafından Bankaların İç Sistemleri ve İçsel Sermaye Yeterliliği Değerlendirme Süreci Hakkında Yönetmelikte tanımlandığı üzere, bankaların temel faaliyetleri bazında risklerini tanımlamaları ve ölçmeleri öngörülmektedir (BDDK, 2014).
Riskin Ölçülmesi kavramını açıklayınız.
Riskin ölçülmesi, tanımlanmış bir riske ilişkin (genellikle olumsuz durum) etkinin büyüklüğü ve etkinin olasılığı tahmin edilir ve bu iki sayı çarpılarak bütünleşik etki hesaplanır. Bütünleşik etki, maruz kalınan risk tutarını ifade eder. Riskin ölçülmesi, karşılaştırma yapabilmek açısından önemlidir. Ancak bu her
zaman mümkün olmayabilir. Riskin ölçülememesi, risk yönetiminde doğru karar almayı zorlaştırır.
Riskin Yönetilmesi kavramını açıklayınız.
Risk yönetimi sürecinde riskin, tanımlama ve ölçmeden sonra yönetilmesi gerekmektedir. Risk yönetim kapsamında, risklerin izlenmesi, raporlanması ve kontrol edilmesi gerekir. Risklerin izlenmesi, faaliyetlerin risklilik düzeylerinin sürekli izlenmesi ve belli limitlere ulaşması halinde ilgili birimlerin ve
kişilerin bilgilendirilmesini gerektirir. Riskin işletmenin bütününü etkileyebileceği dikkate alınarak yönetim kurulları da dahil olmak üzere ilgililere raporlama yapılması gerekir.
Risk yönetiminde, risklerin azaltılması için aşağıdaki üç alternatiften birinin seçilmesi gerekir.
1. İlave kontrollerin konulması ve tedbirlerin alınması: İlave kontroller ve tedbirler işletmeye ve bireylere ilave maliyet getirecektir.
2. Başkalarına transfer edilmesi: Riskin başkalarına transferi için bir bedel ödenmesi gerekecektir. Bu transfer sürecinde en etkin yöntem sigorta alınması veya benzeri bir finansal araç kullanılmasıdır.
3. Faaliyetin iptal edilmesi: Faaliyetin iptal edilmesi, muhtemel getiriden yoksun kalmaya neden olacaktır.
Bankacılık riskleri nelerdir, kısaca açıklayınız.
Bankacılık riskleri, Banka Risk Matrisinde her bir faaliyet bazında kredi riski, piyasa riski, likidite riski, operasyonel risk, kanunlardan kaynaklanan risk, itibar riski ve diğer riskler olarak sıralanmıştır. Bu riskler BDDK’nın çeşitli düzenlemelerinde detaylı olarak tanımlanmıştır (BDDK, 2014 ve 2015):
Kredi riski: Kredi müşterisinin kredi borcunu zamanında ödememesi nedeniyle bankanın maruz kalabileceği zarar olasılığını,
Piyasa riski: Bankanın portföyünde bulundurduğu döviz, emtia nedeniyle maruz kalabileceği zarar olasılığını,
Likidite riski: Bankanın nakit akışındaki dengesizlik nedeniyle ödeme yükümlülüklerini zamanında yerine getirememe riskini,
Operasyonel risk: Banka içi kontrollerdeki aksamalar ve bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile deprem, yangın ve sel gibi felaketlerden veya terör saldırılarından kaynaklanabilecek zarar olasılığını,
Kanunlardan kaynaklanan risk: Bankanın uyması gereken bankacılık düzenlemeleri ve yaptığı faaliyetler nedeniyle genel hukuk düzenlemelerindeki belirsizliklerden veya muhtemel değişiklikten kaynaklanabilecek zarar olasılığını,
İtibar riski: Bankanın yaptığı faaliyetler nedeniyle itibarını zedeleme olasılığını ifade eder.
2008 yılında yaşanan Global Krizle birlikte bankalarda likidite riskinin önemi görülmüştür. Likidite riskinin ölçülmesine ve izlenmesine ilişkin uluslararası standart oluşturulmuştur (BCBS, 20). Ülkemizde likidite riskinin ölçülmesine ve yönetilmesine ilişkin düzenleme 2006 yılında yürürlüğe konmuştur (BDDK, 2006). Sermaye yükümlülüğüne konu olan kredi, piyasa ve operasyonel riskin ölçülmesine ilişkin açıklamalara aşağıda yer verilmiştir.
Kredi riski kavramını açıklayınız.
Banka faaliyetlerinin önemli bir kısmında kredi riski farklı düzeylerde görülür. Bir kişiye veya şirkete nakit kredi verilmesi, kredi riskinin en bilinen şeklidir. Bankalar, türevler ve taahhütler gibi işlemleri nedeniyle de kredi riskine maruz kalabilirler. Kredi riskinin ölçülmesinde müşteriye ilişkin bir kredi derecesinin verilmesi esastır. Bu kredi derecesinin uzun dönemli istatistikleri dikkate alınarak kredi riski hesabı yapılır. Kredi derecesinin hesaplanmasında, bireysel müşteriler, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ), kurumsal müşteriler ve
ülkeler için farklı değişkenler kullanılır. Bu kredi derecelerinin istatistiki olarak doğru kabul edilebilir sonuç verip vermediği test edilir. Kriz dönemlerinde kredi derecelendirme kuruluşlarının tahminlerindeki sapmalar, bu kuruluşların
düzenleyiciler, kamuoyu ve politikacılar tarafından eleştirilmesine neden olmaktadır. En son 2008-2009 Global Kriz sonrasında da bu kuruluşların, krizin oluşmasında ve büyümesinde etkilerinin olduğu ve bunların piyasalara etkilerinin sınırlandırılması gereği tartışılmıştır. Bu kuruluşlara ilişkin standartlar ve
düzenlemeler daha sıkı hale getirilmiştir. Basel-II’de standart yöntem, temel içsel derecelendirme ve ileri içsel derecelendirme yaklaşımları tanımlanmıştır. Bankacılık düzenlemelerinde kredi riski için hesaplanmasında kredi derecesinin
kullanılması esastır. Gelişmekte olan ülkelerdeki hukuk ve muhasebe sistemindeki yetersizlikler ve kayıtdışı işlemler kredi riski modellerinin istatistiki güven düzeyinin yeterli çıkmamasına neden olmaktadır. Bu nedenle, bu yöntemlerden en basiti olan standart yaklaşımın kullanılması gerekmektedir. Kredi riski için bankanın bulundurması gereken sermaye tutarının hesaplanmasına “Bankalarda Sermaye Yeterliliği” başlığı altında yer verilecektir.
Piyasa Riski kavramını açıklayınız.
Bankalar portföylerinde bono, tahvil, hisse senedi, döviz gibi finansal araçları bulundururlar ve portföy tercihlerine bağlı olarak çeşitli şekillerde muhasebeleştirirler. Özellikle rayiç değerlemenin yapıldığı portföylerde gün sonunda piyasa değeri ile değerleme yapılır ve kar/zarar hesaplanır. Zarar etme durumu, risk olarak kabul edilir ve istenmeyen bir durumdur. Piyasa riskine ilişkin hesaplama hisse senedi, tahvil, bono, emtia ve döviz gibi piyasada günlük fiyatı değişen varlıklar için hesaplanır. Konunun basitleştirilmesi açısından kur riski ile konu sınırlandırılacaktır, ancak diğer risklerde de benzer yöntemler izlenir.
Operasyonel risk kavramını açıklayınız.
Bankacılık için önemli olan diğer bir risk türü operasyonel risktir. Bu riskin hesaplanması kredi ve piyasa riskine göre daha karmaşıktır. Bankadaki her bir faaliyette oluşabilecek risklerin tanımlanması, bunların etkisinin büyüklüğü ve etki olasılığının tahmin edilmesi gerekir. Bankanın etkinin büyüklüğünü ve etki
olasılığını tahmini, benzer nitelikte faaliyet yapan bankaların maruz kaldığı risklere ait verilerin toplanması ve bu verilerin hesaplamada kullanılmasıyla mümkündür. Operasyonel riskin hesaplanmasındaki en temel güçlük verinin temin edilmesidir.
Bankacılık standartlarında temel operasyonel riskler ve bunlara ilişkin bazı örnekler aşağıdaki gibi sayılmıştır:
1. Banka içi yolsuzluk: Varlıkların çalınması ve vergiden kaçınılması gibi hususlar.
2. Banka dışı yolsuzluk: Bilgilerin çalınması ve bankanın soyulması gibi hususlar.
3. Personel uygulamaları ve iş güvenliği: Ayrımcılık, ücretler, çalışanların sağlık ve güvenliği gibi hususlar.
4. Müşteri, ürün ve faaliyet uygulamaları: Piyasanın maniple edilmesi, rekabet kuralları ve başkası adına yapılan işlemler gibi hususlar.
5. Maddi varlıkların zarar görmesi: Doğal afetler, terör ve ayaklanma gibi hususlar.
6. Faaliyetlerin durması veya sistemlerin çalışmaması: Araçların, yazılımın ve donanımın çalınması gibi hususlar.
7. Uygulama ve süreç yönetimi: Veri girişi hataları ve zorunlu raporların üretilmemesi gibi hususlar.Bankalar her zaman operasyonel riskleri yönetmek için kontrol noktaları oluştururlar ve önlemler alırlar. Örneğin, banka içi yolsuzluğun önlenmesi için kasa sayımları her akşam düzenli olarak yapılır.
Benzer şekilde, bankalar soygun veya terör saldırısına maruz kalmamak için bütün şubelerde güvenlik görevlisi ve kamera sistemleri kullanırlar.
Operasyonel riske ilişkin sermaye bulundurma yükümlülüğü Basel-II ile birlikte gelmiştir. Operasyonel risk temelde dört yöntemden biriyle hesaplanır. Bu yöntemler, temel gösterge yöntemi, standart yöntem, alternatif standart yöntem veya ileri ölçüm yaklaşımıdır. İleri ölçüm yaklaşımı, yukarıdaki belirtilen faaliyet bazında risk hesaplaması gerektirmekte olup, veri ve modelleme güçlüklerinin bulunması nedeniyle burada işlenmeyecektir. Bankalarda genellikle temel gösterge yöntemi kullanılmaktadır (BDDK, 2015).Temel gösterge yaklaşımında, bankanın son üç yıl itibarıyla gerçekleşen yıl sonu brüt gelir tutarlarının
ortalaması yüzde 15 ile çarpılır ve operasyonel risk olarak hesaplanır. Brüt gelir, bazı gelir unsurlarının düşülmesi suretiyle hesaplanır (BDDK, 2015).
Standart yöntemde, bankanın faaliyet kolları bazında yıl sonu brüt gelir tutarları, ilgili faaliyet kolunun oranı ile çarpılmak suretiyle her bir faaliyet koluna ilişkin operasyonel risk olarak hesaplanır. Geçmiş üç yıllık operasyonel risk tutarları karşılaştırılmak suretiyle toplam operasyonel risk ve operasyonel riske
esas tutar belirlenir. Faaliyet kollarının tanımına ve faaliyet kollarına ilişkin oranlara aşağıda yer verilmiştir (BDDK, 2015).
Bankalarda sermaye yeterliliği konusunu açıklayınız.
Bankalar faaliyetlerinin önemli bir kısmını mevduat gibi yabancı kaynaklarla finanse ederler. Mali durumlarının güçlü olduğunu yabancı kaynak sağlayanlara ve denetim otoritelerine raporlamalar yapmak suretiyle gösterirler. Bankalar faaliyetleri nedeniyle kredi riski, piyasa riski ve operasyonel riske maruzdurlar. Bankaların güven sağlaması, maruz kaldıkları riskler için yeterli tutarda sermaye
bulundurmasıyla mümkün olacaktır. Sermayenin ne kadar tutulacağı hususuna sermaye yeterliliği düzenlemelerinde yer verilmiştir. Bu düzenlemelerde sermaye yeterliliği standart (SYR) oranı tanımlanmış ve oranın asgari %8 olması gerektiği belirtilmiştir. SYR oranının yüksek olması bankanın mali gücünün yüksek olduğunu gösterir. SYR oranının, asgari oranın altına düşmesi ise bankanın
yükümlülüklerini karşılama riskini ve iflas riskini artırır. Basel düzenlemeleri Basel-I ve Basel-II olarak adlandırılmıştır. Basel-I, 1988 yılında geliştirilmeye
başlanmış ve revize edilmiştir. Bankacılık faaliyetlerinin yapısındaki değişiklikler, Basel-II’yi geliştirmeye yöneltmiştir. Bu düzenlemelerde, bankanın kredi riski, piyasa riski ve operasyonel riski için sermaye yükümlülüğü getirilmiştir. Piyasa riski ve operasyonel risk konuları altında riskin hesaplama yöntemlerine yer verilmişti. Piyasa riski tutarı ve operasyonel risk tutarı bankaların söz konusu risklere ilişkin asgari bulundurması gereken sermayeyi ifade etmektedir. Risk tutarlarının 12,5 ile çapılması suretiyle piyasa riskine esas tutar ve operasyonel riske esas tutar hesaplanır. (12,5 katsayısı birin (1) asgari sermaye yükümlülüğü olan %8’e bölümüdür.) Kredi riskinin bir kısmı bankacılıktaki kredi karşılıklarına ilişkindir (BDDK, 2016). Kredi riskinin sermaye yeterliliği standart oranına etkisi kredi riskine esas tutarın hesaplanmasıyla olmaktadır. Kredi riskine esas tutarın hesaplanması, Basel-I kapsamında tanımlanmış ve Basel-II düzenlemesinde ciddi
boyutta değişikliğe uğramıştır. Konunun basitleştirilmesi açısından burada Basel-I düzenlemelerine yer verilecek ve örneklerle açıklanacaktır.
Bankacılıkta Sermaye konusunu açıklayınız.
Bankacılıkta sermaye reel sektör işletmelerinden farklılık arz etmektedir ve sermaye yeterliliği standart oranında öz kaynak kavramı kullanılmaktadır. Bankacılıkta öz kaynak unsuru olarak, ana sermaye ve katkı sermaye sayılmaktadır. Bankacılık düzenlemelerinde yer verilen ana sermayenin unsurlarından bazılarına aşağıda yer verilmiştir (BDDK, 2013).
a. Ödenmiş sermaye ve buna ilişkin enflasyona göre düzeltme farkı,
b. Hisse senedi ihraç primleri,
c. Hisse senedi iptal kârları,
d. Yedek akçeler ve bunlara ilişkin enflasyona göre düzeltme farkları
e. Net dönem kârı ile geçmiş yıllar kârı,
f. Muhtemel riskler için ayrılan serbest karşılıkların ana sermayenin yüzde yirmi beşine kadar olan kısmı,
g. Sermayeye eklenecek iştirak ve bağlı ortaklık hisseleri ile gayrimenkul satış kazançları,
h. Net dönem zararı ile geçmiş yıllar zararı toplamının yedek akçeler ile karşılanamayan kısmı,
i. Faaliyet kiralaması geliştirme maliyetleri,
j. Maddi olmayan duran varlıklar,
k. Ertelenmiş vergi aktifi tutarının ana sermayenin yüzde onunu aşan kısmı
Katkı sermaye, ana sermayeye göre daha düşük sermaye niteliği olan unsurlardan oluşmaktadır, bu unsurlar nelerdir?
a. Genel karşılıklar,
b. Menkuller yeniden değerleme değer artışı,
c. Gayrimenkuller yeniden değerleme değer artışı,
d. İştirakler, bağlı ortaklıklar ve birlikte kontrol edilen ortaklıklardan bedelsiz olarak edinilen ve dönem karı içerisinde muhasebeleştirilmeyen hisseler,
e. Birincil sermaye benzeri borçların ana sermaye hesaplamasında dikkate alınmayan kısmı,
f. İkincil sermaye benzeri borçlar,
g. Satılmaya hazır menkul değerler ile iştirak ve bağlı ortaklıklara ilişkin değer artış fonları,
h. Yedek akçelere ilişkin enflasyona göre düzeltme farkı hariç olmak üzere, sermaye yedeklerinin,
kâr yedeklerinin ve geçmiş yıllar kâr ve zararının enflasyona göre düzeltme farkları.
Üçüncü kuşak sermaye, ana sermaye ve katkı sermaye unsurlarına göre daha zayıf nitelikte olup sadece piyasa riskine yönelik olan riskleri kapsamak amacıyla bankacılık düzenlemelerinde yer verilmiştir. 2008-2009 Global Krizi sonrasında, uluslararası standartlar paralelinde düzenlemelerden çıkartılmıştır. Diğer taraftan, bilançodaki bazı kalemlerin öz kaynaktan düşülmesi için sermayeden indirilen değerler tanımlanmıştır.
Basel-I ve Basel-II Uzlaşısı konusunu açıklayınız.
Basel-II standardı, 2006 yılında Basel Bankacılık Komitesi tarafından kabul edilmiştir. Basel-II’nin getiriliş amacı, bankaların risklerinin daha iyi ölçülmesi ve buna göre sermaye yükümlülüğü düzenlemelerinin oluşturulmasıdır. Basel-I’de yer alan OECD kuralının ve gayrimenkul teminatlı olmayı esas alan kredi riski ölçümünün doğru bir yaklaşım olmadığı düşünülmüştür. Basel-II’de derecelendirme kuruluşlarının notları veya bankanın ürettiği derecelendirme notları, kredi riskinin ölçümünde belirleyici hale gelmiştir. Kredi derecelendirme kuruluşlarının kredi derecelerinin piyasa katılımcıları tarafından mutlak doğru
olarak kabul edilmesi ve sınırlı sayıda firmanın derecelendirme yapması, bu kuruluşlara olan bağımlılığı artırmıştır. Bu nedenle son zamanlarda, Avrupa Birliği ve Finansal İstikrar Kurulu tarafından derecelendirme kuruluşlarına olan bağımlılığın azaltmasına yönelik çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bankacılıkta risk ölçüm sisteminin tamamıyla kredi derecelendirme sistemi üzerine kurulmuş olması ve alternatifinin bulunmaması nedeniyle bir ilerleme kaydedilememiştir.
Basel-II’de kredi riskinin ölçümü dört yaklaşımdan biriyle yapılabilmektedir. Bu yaklaşımlar, basitleştirilmiş standart yaklaşım, standart yaklaşım, temel içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşım ve gelişmiş derecelendirmeye dayalı yaklaşım’dır. Diğer taraftan, Basel-II kapsamında getirilen operasyonel
riskin ölçülmesine ilişkin yöntemler yukarıda operasyonel risk bölümünde anlatılmıştır.Basel-II’de bankanın aktifi çeşitli portföylere (hükümetler, kurumsal vb.) ayrılmaktadır. Basel-II’nin standart yaklaşımına göre, kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri kedi dereceleri risk ağırlıklarının belirlenmesinde esastır. Söz konusu kredi dereceleri esas alınarak, aşağıdaki risk ağırlıkları uygulanır. Örneğin, BB+ derecesine sahip bir OECD ülkesine ait yabancı para tahviller Basel-I’de %0 risk ağırlığına tabi tutulurken, Basel-II’de %100 risk ağırlığına tabi tutulmaktadır. Yani Basel-II ile birlikte, kredi derecesi düşük ülkelerin tahviline yatırım yapan bankanın sermaye yükümlülüğü artmaktadır ve sermaye yeterliliği standart oranı düşmektedir. Basel-II’nin standart yönteminde temel varsayım, kredi derecelendirmelerinin doğru olduğudur.
Sigortacılıkta risk konusunu açıklayınız.
Risk, gelecek ile ilgili bir kavramdır, çünkü gelecek belirsizlik ifade eder. Belirsizlik de riskten farklıdır. Belirsizlik, bir olayın sonucunun tahmin edilememesi veya olayın sonucunu etkileyen faktörlerin sonuç üzerindeki genel etkisinin bilinmemesi halidir. Belirsizlik, bilinmeyen olasılıkları, rastlantısallıkları, yatırımcının beklenti ve sezgileriyle bir dereceye kadar aydınlatılabilecek durumları ifade ederken; riskte, bir sonucun olasılığının belirlenebildiği ve böylelikle bu sonucun sigortalanabildiği bir durum söz konusudur. Risk ve belirsizlik kavramları arasında anlam değil yalnızca derece farkı vardır. Risk,
istatistik yöntemler kullanılarak objektif bir şekilde ölçülebilmektedir. Oysa belirsizlik, yalnızca düsüncede olduğu ve yeterli veriler olmadığı için istatistikî yöntemlerle objektif olarak ölçülememektedir. Bu nedenle risk objektif, belirsizlik ise, sübjektif olasılık dağılımları ile ölçülmektedir. Bu halde belirsizlik sigortalanamaz. Risk kavramının tek bir tanımı yoktur. Ekonomi, istatistik, davranış biliminde, risk teorisinde farklı tanımlar yapılmaktadır. Gerçekleştiğinde acı veren ve zarara neden olan veya kişi veya kurumların maddi veya manevi kayıp ve zararına ilişkin olasılığı ifade eden risk kelimesi, çoğunlukla sigorta ile bağlantılı olarak kullanılmaktadır. Risk, şans eseri meydana gelen bir olay sonucunda ortaya çıkacak varyasyon olarak tanımlanmaktadır. Farklı sonuçların meydana gelme olasılığı ne kadar yüksek ise, risk o kadar yüksektir. Sigortacılıkta risk, sigortalanmış hayat ya da mal olarak ifade edilir. Risk, gelecekte gerçekleşmesi beklenen veya istenen bir sonuçtan olumsuz yönde sapmanın olasılığı olarak nitelendirilmektedir. Risk, sigortacılık açısından;
Tarafların iradesi dışında olmalıdır,
Sigortanın hasarı ödemesi için, sigorta sözleşmesi yasalara uygun olmalıdır,
Gelecekte olma olasılığı mevcut ancak ne zaman gerçekleşeceği belirsiz olmalıdır.
Risk faktörü sigortacılığın temel unsurlarından biridir. Risk ve sigorta iç içe geçmiş iki kavram olarak çoğu zaman birlikte kullanılmaktadır. Ülkemizde risk, riziko ve tehlike kavramları çoğu zaman birbiri yerine kullanılan kavramlardır.
Risk kavramı, belirsizlik ve tehdit olarak iki farklı anlamıyla incelenmekte ve insanların malları, canları ve işletmeleri açısından zarara uğrama veya arzu edilmeyen bir olayın oluşma olasılığı olarak ifade edilmektedir. Risk, insan hayatında ne zaman gerçekleşeceği veya gerçekleşip gerçekleşmeyeceği
belli olmayan bir unsurdur.
Bireylerin ve kurumların günlük hayatta karşılaşacakları risk faktörleri arasında, kaynakları itibariyle;
Sosyal risk faktörleri (hırsızlık, yağma, kazalar vb),
Fiziksel risk faktörleri (yangın, dolu, sel, kuraklık, rüzgar vb),
Ekonomik risk faktörleri (enflasyon, döviz kurları ve faizlerde değişmeler, finansal krizler vb)
Politik risk faktörleri (siyasi erkin ekonomiye yaptığı müdahaleler, zorlayıcı tedbirler, yabancı hükümetlerin etkileri vb.) yer almaktadır.
Sigorta şirketinin karşılaşacağı risklerden biri olan Teknik Riskleri açıklayınız.
Sigortacılığın yapısından kaynaklanan ve sigortacılık faaliyetlerinin sürdürülmesi sırasında ortaya çıkan teknik riskler; cari ve özel riskler olarak ikiye ayrılmaktadır:
Cari riskler;
tarife yetersizliği veya primin yanlış hesaplanması nedeniyle riskin karşılanamaması,
hasar frekansı ve/veya hasar tutarını dolayısıyla da risk primini etkileyecek unsurlarda beklenen dışında bir değişimin olması,
risk analizi ve hesaplamasında bilgi yetersizliği nedeniyle temel hesaplar ve riskin kalitesine yönelik hatalar yapılması,
teknik karşılıkların hatalı belirlenmesiyle oluşan değerleme riski,
yetersiz teminat alma veya koruma nedeniyle oluşan reasürans riski,
kümülatif riskin oluşturduğu katastrofik risk,
hasar ve harcamaların aşırı artmasından kaynaklanan aşırı büyüme riski ve sigorta fonlarının sorumlulukları karşılamada yetersiz kalması sonucu oluşacak iflas riski olarak çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.
Özel riskler; bireysel niteliklidir. Ancak birden çok kişinin maruz kalabileceği, fakat kitlesel olmayan bir risk özelliği taşır. Kişilerin karşılaştığı sıradan kazalar, hırsızlık, salgın olmayan hastalık veya ölüm gibi risklerdir.
Sigorta şirketinin karşılaşacağı risklerden biri olan Teknik Olmayan Riskleri açıklayınız.
Firmanın yönetimi, bağlı bulunduğu grup, hukuki nedenlerden kaynaklanan ve kapsamı geniş tutulan riskler bu gruptadır.
Yatırım Riski
Sigorta şirketinin yatırım getirileri, likidite yapısı ve performansıyla ilgili risklerdir. Bu tür riskler;
firmanın karşılaştığı ve kaybın olma olasılığı olan saf riskler,
kâr veya zarar olasılığının bulunduğu spekülatif riskler,
firmanın mali hedef ve amaçlarıyla ilgili belirsizliği ifade eden stratejik riskler,
firmanın işiyle ilgili riskler ve
fiyatlar, faiz oranları, döviz kurları ve paranın değer değişimi nedeniyle oluşan finansal riskleri içermektedir.
Teknik riskleri açıklayınız.
Sigorta şirketleri ve müşteri arasında yapılan sözleşmeden kaynaklanan riskler, teknik riskler grubundadır. Bunlar;
Prim Yazım Süreci Riski: Sigortalanan riskin seçimi ve onaylanmasından kaynaklanan finansal kayıp riski,
Ürün Tasarım Riski: Sigorta şirketinin, sigorta sözleşmesinin yanlış veya hatalı içeriği nedeniyle karşılaştığı finansal kayıp riski,
Fiyatlama Riski: Sigorta konusu olan şeyin fiyatının, riski karşılayacak düzeyde
belirlenememesi sonucu oluşan finansal kayıp riski,
Hasar Riski: Sigorta yapılan branşta beklenen hasardan daha fazla hasar gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan risk,
Ekonomik Çevre Riski: Sosyal ve ekonomik değişkenlerin şirket üzerinde yaratacağı ters etki riski,
Net Konservasyon Riski: Konservasyona düşen hasar miktarının veya hasar
konsantrasyonunun beklenenin çok üzerinde olması nedeniyle ortaya çıkan risk,
Sigortalı Davranış Riski: Sigortalıların kendilerinden beklenmeyen sıra dışı bir davranış içine girmeleri nedeniyle oluşan risk,
Rezerv Riski: Sigorta ettirenlere, taahhüt edilen sorumlulukları yerine getirmek için ayrılan rezervlerin yetersiz kalması nedeniyle oluşan finansal kayıp riski olarak çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.
Sigortacılıkta karşılaşılan riskler nelerdir?
Piyasa Riski
Piyasa riski, fiyatı piyasada belirlenen varlıkların taşıdığı riski ifade eder. Bu varlıkların fiyatlarında meydana gelen oynaklıklar, mali kayıplar oluşturur. Bu tür riskler, yalnızca sigortacılık sektöründeki kurumları değil, tüm finansal kurumları etkiler. Enflasyon, faiz oranı, döviz kuru, hisse senedi fiyatları gibi göstergelerde meydana gelen özellikle öngörülemeyen değişiklikler, şirketlerin aktif veya pasiflerini etkileyerek, mali kayıplara neden olabilir.
Likidite Riski
Likidite, ödemeleri zamanında yapma güç ve yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Likidite riski, sahip olunan varlıkların nakit talebini karşılayamamasını; istenildiğinde paraya çevrilememesini ve varlığın, cari piyasa değerinin altında elden çıkarılmasını ifade eder. Likidite riski, finansal piyasalarda karşılaşılan
önemli risklerden biridir. Likidite riski, nakit giriş ve çıkışları arasındaki dengenin gerçekleştirilmesinin taşıdığı belirsizlik olarak da tanımlanabilir. Bu tür risk, özellikle nakde ihtiyaç duyulduğu zaman, varlıkların satılamaması
ve paraya çevrilememesinden kaynaklanmaktadır. Varlıkların vadelerinin, yükümlülüklerin vadelerinden daha uzun olma durumu, likidite riskini artırmaktadır.
Kredi Riski
Kredi riski, kredi verilen tarafın yapılan anlaşma gereklerine uymayarak yükümlülüğünü kısmen veya tamamen zamanında yerine getirememesinden dolayı, kredi verenin maruz kalabileceği zarar olasılığıdır. Alacakların hiç veya zamanında ödenmemesi de özellikle sigorta şirketleri için bir tür kredi riskidir. Bu
nedenle kredi riski, kredi veren (veya alacaklı olan) herkesin yönetmesi gereken bir risk türüdür. Kredi riski yönetimi; ticari hayatını kredili veya vadeli işlemlere dayalı gerçekleştiren kurumlar için önemli bir fonksiyondur.
Faaliyet Riski
Faaliyet riski, kurum içi kontrollerdeki aksamalar ve şirket yönetimindeki hatalardan kaynaklanan risk olarak tanımlanmaktadır. İç kontrollerdeki aksamalar, mevcut hata ve sahtekârlıkların gözden kaçmasına neden olabileceği gibi, bu risk, kurumun zarar etmesine neden olabilir. Faaliyet riski, yöneticilerin veya çalışanların hataları ve yetersizlikleri, bilgi-işlem sistemindeki hatalar veya şirketin iyi planlanmış iş stratejileri hazırlayamaması nedeniyle kaynakların verimsiz kullanımı veya değişiklilerle hızlı uyum sağlayamaması gibi nedenlerden dolayı da ortaya çıkabilir.
Olay Riski
İşletmenin kontrolü dışında gelişen ve işletmeyi olumsuz etkileyen risklere olay riski adı verilir. Bu gruba giren bazı örnekler;
Hukuki Risk: Beklenmeyen dava veya mevzuattan kaynaklanan bir hukukî takip, şirketin şartlarını ve gelirlerini olumsuz etkileyebilir. Aynı şekilde düzenleme otoritesi tarafından alınan yeni bir karar, şirkete ek maliyet yükleyebilir veya bazı iktisadi faaliyetlerini durdurmak zorunda kalabilir.
İmaj Riski: Herhangi bir olay nedeniyle, müşteriler ve halk nezdinde meydana gelen bir imaj kaybı, şirkete büyük finansal kayıplara mal olabilir.
Doğal Afet Riski: Bir doğal afet sonucu şirket faaliyetini aksatabilir veya böyle bir afet sonucu oluşan hasar ödemeleri, şirketi finansal açıdan zor durumda bırakabilir.
Politik Risk: Hükümetin yaptığı politika değişmeleri şirketlerin iktisadi faaliyetlerini olumlu veya olumsuz şekilde etkileyebilir. Örneğin hayat sigortalarında vergi indirimi, şirketleri olumlu etkilerken; acil tedavilere ücretsiz bakım zorunluluğu getirilmesi, sağlık sigortası şirketlerini olumsuz etkiler.
Riskin olduğu yerde/alanda kaçınılmaz olan risk yönetimi, iki önemli aşamadan oluşmaktadır, bunlar nelerdir?
Riskin Keşfi
Mevcut durumun incelenmesi ve sigortalı varlıklarının gizlilik, bütünlük ve kullanılabilirlik bileşenlerine tehlike oluşturacak tehditlerin belirlenmesi ve bu tehditlerin kullanabilecekleri zayıf noktaların listelenmesi yani risk keşfi birinci aşamadır.
Riskin Tedavisi
Risk alma isteğine bağlı olarak risk tedavisi, risk yönetiminin ikinci aşamasını oluşturur. Risk tedavisinde; riskten kaçınma, riski azaltma, riski paylaşma ve riski transfer etme olmak üzere dört farklı yöntem yer alır:
Riskten Kaçınma
Riskten kaçınma, riske neden olan tehdidin ortadan kaldırılarak riskin tümüyle ortadan kaldırılmasıdır. Eğer risk, çok kısa bir süre için bile kabul edilemez ise riske neden olan eyleme girilmemesi daha uygundur.
Riski Azaltma
Riski azaltma, ilgili tehdidin ortaya çıkma olasılığını ve/veya ortaya çıkması durumunda kuruma olan olumsuz etkisinin azaltılmasıdır. Uygulamada kayıpların meydana gelmesi önlenirken, diğer yöntemlerle de meydana gelen kaybın zararı azaltılabilmektedir.
Riski Paylaşma
Sigortacılıkta temel prensip sayılan büyük sayılar kanununa dayanılarak riskin paylaşılmasından bahsedilir. Günümüzde şirketlerin aşağıdaki kısaca belirtilen risk paylaşma stratejilerini dikkate alarak sigorta şirketleri ile ortaklaşa çalışmalarına doğru bir eğilim bulunmaktadır.
• Riskin bir kısmının şirketçe üstlenilmesi,
• Riskin bir kısmının sigorta şirketlerine transferi,
• Riskleri azaltma ve kontrol altına almada sigorta şirketlerinin deneyiminden faydalanmak.
Riskin Transferi
Riskin varlığını kabul ederek, dış kaynak kullanımı ya da sigortalama gibi yöntemlerle, ilgili riskin bir başkasına transfer edilmesidir.
Sigorta sisteminin işleyişinde iki temel özellik bulunmaktadır. Hasar olasılığının tek başına bir gruba transfer edilmesi ve oluşacak hasarların bu gruptakilerce paylaşılmasıdır. Riskten kaçınan şirket, risk felsefesini oluştururken, olası hasarların etkisini sigorta/reasürans, türevler ya da bu ürünlerin karışımını
da içeren çeşitli araçlardan biri ile yaymak istemektedir. Bir şirketin transfer edeceği risk miktarı, toplam toleransın yani riskten kaçınma düzeyinin, elde etmek istediği belli faydaların ve toplam maliyetin bir fonksiyonudur. Buna da genelde maliyet / fayda analizi çerçevesinde karar verilmektedir. Bir sigorta
şirketi genelde belirli sınırlar içerisindeki risklerin hasar olasılıklarını ve bunlarla ilgili oluşabilecek hasarların düzeyini tahmin edebilmektedir. Bir sözleşmenin sigorta sözleşmesi olarak nitelendirilebilmesi için, sigortalananın genelde sigorta edilebilir fayda göstermesi gerekmektedir. Yani, belirtilen olayın gerçekleşmesi durumunda ekonomik bir kaybın oluştuğunu ve bundan zarar gördüğünü kanıtlamalıdır. Sigorta edilebilir fayda kavramı, spekülasyonu ve sübjektif riski azaltmak için kullanılmaktadır. Sigorta şirketi, kendisi sigortalanan
konumuna gelerek reasürans aracılığıyla koruma altına girmek isteyebilmekte; benzer şekilde, bir reasüransı yapan taraf, retrosesyon (tekrar reasüre edilme) sözleşmesi aracığıyla başka bir reasürans yapan taraftan koruma isteyebilmektedir. Bir şirket tam sigorta (daha yüksek prim karşılığında
oluşabilecek tüm zararların kapsama alınması) ya da kısmi sigorta (daha düşük risk prim karşılığında oluşabilecek zararların bir kısmının kapsama alınması) talep edilebilmektedir. Genel anlamda risk transferi ve hedging, sigorta ve ikincil pazarlar aracılığıyla meydana gelmektedir. Temelde risk transferi/hedging pazarları sistematik olmayan riskin olası havuzlarını arttırabilir ve olası
hasarları yayarak daha fazla finansal istikrar sağlayabilir.
Bir risk transfer yöntemi olarak sigorta mekanizması, bir primin ödenmesi karşılığında hasar sonrası yeniden yatırım için finansmanın maliyetini sigortalanan taraftan, sigorta şirketine transfer etmektedir. Böylece aynı zamanda bir kazanç istikrarı da sağlanır ve bunlar en fazla değere ulaşma çabasında çok büyük önem taşımaktadır. Sigorta aracılığıyla elde edilen çok çesitli ekonomik ve pratik faydalar bulunmaktadır: hasar durumunda tazminat, hasar denetiminden doğan faydalar ve prim ödemlerinin vergiden muafiyeti. Pratik ve ekonomik anlamda maliyetler de bulunmaktadır: Bunların arasında prim ödemesi, tazminatının yapıldığı süreçte görüşmeler ve ertelemeler ve subjektif riskin fiyatlandırılması bulunmaktadır.
Genel bir kural olarak, eğer sigorta primi beklenen zarardan daha az ya da beklenen zararla eşit ise, şirket sigortayı satın alacaktır. Eğer prim beklenen hasarın belli bir katı ise, şirket olası hasarın belli bir kısmını konserve etmeyi tercih edebilmektedir. (Örneğin, muafiyet, müşterek sigorta özellikleri ile kısmi
sigorta gibi).
Hedging süreci de benzer şekilde ele alınabilmektedir. Bir riskin türev bir sözleşme aracılığıyla hedgingi, opsiyon primi ya da bir takas veya vadeli sözleşmede talep fiyatı ile teklif fiyatı arasındaki fark biçiminde gerçekleşmektedir. Eger hedging kambiyo pazarı aracılığıyla olmuyorsa, maliyet sözleşme ücretleri ve maddi teminat biçiminde olmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, dünyadaki sigorta ve reasürans şirketlerinin sigorta riskini değerlendirmede kullanılan en yaygın yöntemi, aktüerya hesaplamalar ve sermaye yeterlilik oranlarıdır. Bu yöntemleri sırasıyla, stres testi, hasar prim oranı, ekonomik sermaye, riske maruz değer, varlık yeterlilik oranı gibi yöntemler izlemektedir.
Sigorta şirketlerinin risk transfer yöntemlerini açıklayınız.
Reasürans
Reasürans “tekrar sigorta” anlamına gelir. Sigorta şirketlerinin, hayat ve hayat dışı branşlara ait kabul ettikleri risklerin tamamını üstlenmeleri mümkün değildir. Yangın, sel gibi doğal afetlere karşı sigortaları veya gemi, uçak gibi pahalı araçların sigortaları, bir şirketin tek başına üstlenmesi oldukça zordur. Bu
nedenle, prim karşılığı üstlendikleri rizikoların belirli bir oranını başka bir sigorta şirketine devrederler ki, bu işleme “reasürans islemi”, işlemi üstlenen şirkete, “reasürans şirketi” devreden şirkete ise “sedan şirket” denilmektedir. Sigorta şirketleri, sigorta sözleşmeleri ile üstlendikleri sorumlulukların bir bölümünü, kendi üzerlerinde tutmakta, fazlasını sigorta tekniğinin gereği olarak reasürans yoluyla başka sigorta şirketlerine devretmektedir.
Koasürans
Koasürans, birden fazla sigorta şirketinin tek bir riski üzerlerine almalarıdır. Sigorta şirketleri, konservasyon kapasitelerini aşan büyük işlerde riski dağıtmak amacıyla ortak konsorsiyum olustururlar. Literatürde, koasürans olarak bilinen bu uygulama ile sigorta şirketleri ortak teminat vermekte ve hasarlara da aynı oranda iştirak etmektedir. Koasürans işlemleri, bir şirketin öncülüğü ile yapılır ve
öncülük yapan şirkete “Jeran Şirket” adı verilir. Koasüransa katılan şirketlerden herhangi biri hasar ödemesinde bulunmazsa, diğer sigorta şirketleri ödenmeyen bu kısımdan sorumlu tutulmazlar.
Retrosesyon
Reasürans şirketleri, reasürans yoluyla devraldıkları rizikonun bir kısmını veya tamamını diğer reasürörlere devreder, karşılığında komisyon alır. Reasürans şirketlerinin aldıkları primlerinin bir kısmını yurt içindeki veya yurt dışındaki şirketlere devretmesi işlemine “retrosesyon” denirken, rizikoyu devreden
reasürör şirkete “retrosedan”, devralan şirkete ise “retrosesyoner” denir.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 2 Gün önce comment 0 visibility 53
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 324
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 912
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1286
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20158
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14700
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12642
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582