Afet Risk Azaltma Politikaları Dersi 4. Ünite Özet

Kentsel Güvenlik Risklerinin Yönetimi

Giriş

Yapıları ne kadar basit ya da karmaşık olursa olsun bütün sosyal oluşumlar varlıklarını güvenli bir şekilde devam ettirmek isterler. Bu nedenle güvenlik ihtiyacı bireyden başlayarak toplum, devlet ve küresel ölçeğe kadar uzanan geniş bir yelpazeyi içerisine alır. Günümüzde gıda güvenliği, enerji güvenliği, su güvenliği, iş sağlığı ve güvenliği, siber güvenlik, çevre güvenliği, bilgi güvenliği ve kentsel güvenlik gibi güvenlik ile ilişkili pek çok yeni kavram ortaya çıkmıştır.

Güvenlik Kavramı ve Değişen Güvenlik Anlayışı

Dünyanın pek çok yerinde savaşlar, deprem, su baskını gibi afet riskleri; gıda, su ve barınma imkânı yetersizlikleri içerisinde yaşamaya çalışan insanlar bulunmaktadır. İnsanların karşı karşıya kaldığı güvenlik ortamı, geçmişten günümüze büyük bir değişim göstermekle birlikte güvenlik ihtiyacı tarihin her döneminde önemli ve öncelikli olmuştur.

Güvenlik Kavramı

Güvenlik, evrensel bir kavram olmakla birlikte modern siyaset kuramının temelinde yer alan ve esasen çok net sınırlara sahip olmayan bir kavramdır. Güvenlik kavramı; bir kimsenin, bir topluluğun, bir şeyin tehlikelerden uzak olma ve güven içinde bulunması durumu veya toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet olarak tanımlanabilir.

Güvenlik konusu esasen sezgisel bir ihtiyaçtır, bu ihtiyaç iki şekilde ifade edilebilir: Bunlardan birincisi konuya özel olup belirli bir risk karşısında yapılacak işlemlere ilişkindir. Söz konusu risk, aslında “güvenliğin ne olduğunu” anlamamızı sağlar. Diğer bir bakış açısı; güvenlik kavramının kendi başına bir varlık olarak ve daha genel bir şekilde yorumlanmasıdır. Bu bakış açısına göre güvenlik denilince bir bireye veya topluluğa ilişkin şeylerin görece istikrarlılığı ve düşük riski anlaşılır.

Güvenlik ile ilgili olarak cevaplandırılması gereken konulardan biri güvenlik konusunun nesnesine ilişkin iken diğer bir husus ise emniyet altına alınacak kişinin/toplumun bir başka ifade ile güvenliği sağlanacak kişi/toplumun kim olduğuna ilişkindir. Güvenlik konusu klasik yaklaşımlar çerçevesinde incelendiğinde, neyin güvenliği sorusunun cevabı devletin güvenliği, kimin güvenliği sorusunun cevabı ise toplumun güvenliği olarak karşılık bulur. Bu bakış açısına göre güvenlik kavramı güç ile ilişkilidir, bu nedenle de devletin gücünü zayıflatabilecek tehdit ve tehlikelere odaklanır. Güvenlik kavramının devletlerin güvenliğinden bireylerin güvenliği çizgisine kadar değişimini anlayabilmek için geleneksel güvenlik anlayışı ile bu anlayıştaki değişimin incelenmesi gerekir.

Geleneksel Güvenlik Anlayışı

20. yüzyılda yaşanan savaşlar, geleneksel güvenlik anlayışının ağırlıklı olarak askerî açıdan tanımlanan bir anlayış üzerine şekillenmesinde etkili olmuştur.

Geleneksel güvenlik yaklaşımı; devlet merkezli, ulusal güvenlik endeksli, güç özellikle de askerî güç eksenli bir bakış açısı ile şekillenmiş ve Soğuk Savaş yıllarının güvenlik paradigması olarak literatürdeki yerini almıştır. Bu yaklaşım doğrultusunda, dış tehditlere yönelik savunma kabiliyetlerinin geliştirilmesi düşüncesini merkeze alan bir anlayış ile hazırlıklar ağırlıklı olarak askerî düzeyde yürütülmüştür. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte klasik güvenlik ortamı yeni tür tehditler ile karşı karşıya kalmaya başlamıştır. Bu durum ise Soğuk Savaş’ın bitişi ile birlikte yeni bir güvenlik anlayışı ve yaklaşımının ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Yeni Güvenlik Anlayışı

Küreselleşme olgusunun gelişmesi de klasik güvenlik anlayışının değişiminde etkili olmuştur. 21. yüzyılın küresel sisteminin ortaya çıkardığı yeni güvenlik anlayışında güvenlik salt devlet tekelinde irdelenen bir olgu olmaktan çıkmaya başlamıştır.

Güvenlik ve tehdit tanımlamaları da çeşitlenmiş, alternatif güvenlik çalışmaları ortaya çıkmaya başlamıştır. Güç kavramının değişime uğramasıyla askerî gücün yanına ekonomik ve sosyokültürel güç de eklenmiştir.

Yeni güvenlik anlayışı askerî olmayan tehditleri de içerecek biçimde genişlemeye başlamış, tüm insanlık için ortak olan değerler eski anlayıştan farklı olarak güvenlik ile ilişkilendirilmeye başlanmıştır. Yeni dönemde, insanların mutluluğu ve refahına yönelik ortak tehlike ve riskler sıklıkla gündeme gelmeye başlamıştır. Yeni güvenlik yaklaşımı insanı/bireyi güvenliğin odak noktasına koymakta, güvenliğin sağlanmasında klasik güvenlik anlayışının önlemlerine ilave olarak yeni güvenlik önlemlerinin de alınması gerektiğine vurgu yaparak kapsamını genişletmektedir.

İnsani güvenlik her şeyden önce güvenliğin merkezine devleti değil tek tek bireylerin kendisini yani insanı koymaktadır. İnsani güvenlik anlayışına göre; insanlar güvende olmadıkları zaman, toplum üzerinde bir yük hâline gelirler. Bu anlayış, ulusal güvenliğin insanların güvenliğinin sağlanması ile sağlanacağı fikrine dayanmaktadır.

Günümüzde yeni güvenlik anlayışı ile birlikte, bir değişim süreci yaşanmaktadır. Güvenliğin ekolojik, ekonomik ve sosyolojik boyutlarının önemi ise artmaktadır. Artık klasik anlamda bilinen güvenlik kavramlarının yanı sıra gıda güvenliği, su güvenliği, enerji güvenliği, iş sağlığı ve güvenliği, siber güvenlik, çevre güvenliği, bilgi güvenliği, ekonomik güvenlik, insan güvenliği vb. kavramlar daha yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaya başlamıştır. Yaşadığımız kentlerde karşı karşıya kaldığımız tehlike ve riskler ise kentsel güvenlik (kent güvenliği) kavramını ortaya çıkarmıştır.

Kentsel Güvenlik ve Kentsel Güvenlik Riskleri

Günümüzde kentlerdeki hızla artan nüfus kentlerin giderek daha fazla büyümesine ve beraberinde güvenlik gereksiniminin daha fazla hissedilmesine neden olmuştur. Dolayısıyla hızlı ve çarpık kentleşme kentlerde yaşayan toplumları çeşitli kentsel güvenlik riskleri ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Kentler ve Kentleşme Olgusu

Kentler; sanayi, ticaret ve hizmet faaliyetlerinin yoğun olarak yürütüldüğü, farklı statülerdeki gruplardan oluşan heterojen yapıdaki mekânlardır. Kent ile ilgili tanımlamalar ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilmektedir. Bazı ülkeler kent tanımını nüfus ölçütüne, bazıları yönetsel ölçüte diğerleri ise ekonomik ve sosyal ölçüte göre yapmaktadır.

Sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, iş bölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikimi sürecidir.

Kentleşmenin kentsel gelişim ile ilgili yönü daha çok şehircilik ile ilişkiliyken toplumsal değişim ile ilgili boyutu ise kentlileşmeye ilişkindir. Kentleşmeden söz edebilmek için demografik, sosyal ve ekonomik unsurların asgari düzeyde gerçekleşmiş olması gerekir.

Kentsel Güvenlik

Kentsel büyüme, kentlerde karışıklığı artırmakta, kentlerin daha savunmasız duruma gelmelerine neden olmaktadır. Bu durum, kentsel alanları potansiyel tehditlere karşı koruyan ve güvenliklerini sağlayan çok sayıda aktör ve örgüt arasında koordineli ve etkin bir çabanın gösterilmesi ihtiyacını önemli hâle getirmektedir.

Günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlasının kentlerde yaşamaya başlaması kentleri ve kentlilerin güvenliklerini etkileyen en önemli konulardan biri hâline gelmiştir. Modern dönemde, yoğun nüfus artışı ve göçler neticesinde kentlerin sosyoekonomik yapısı değişmeye başlamış, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülen çarpık kentleşme, yoksulluk, yoksunluk vb. nedenlerden ötürü güvenlik eskisine göre çok daha önemli ve öncelikli hâle gelmiştir.

Bugün kentlerde yaşanan güvenlik sorunları sadece suç ile sınırlı bir konu olmaktan çıkmış, gıda güvenliği, su güvenliği, enerji güvenliği, birey güvenliği vb. pek çok yeni güvenlik alanı kentlileri etkiler duruma gelmiştir. Yeni güvenlik anlayışı, ortaya çıkan yeni güvenlik risklerine ilişkin güvenlik tedbirlerinin geliştirilmesini sağlarken kentli haklarının korunmasına da imkân yaratmaktadır.

Kentli haklarının yazılı bir metin olarak gündeme gelmesi ve kabul edilmesi 1992 yılında Avrupa Kentsel Şartı ile gerçekleşmiştir. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Kentsel Şartı; ülkelere uygulayabilecekleri evrensel nitelikte bazı ilkeler tanımlamakta, kent sakinlerinin sahip oldukları hakları belirtmektedir. Güvenlik, bu hakların birinci sırasında yer almaktadır.

Günümüzde kentlerde yaşanan temel güvenlik sorunları; nüfus artışı, kırsaldan kente aşırı göç, hızlı ve plansız kentleşme, kentsel altyapı yetersizliği, çarpık kentleşme, gecekondulaşma, yoksulluk, yoksunluk, kentsel yabancılaşma, kayıt dışı ekonomik faaliyetler, suç ve şiddet eğiliminde artış, kentin sosyal dokusunda bozulma ve denetim yetersizliği olarak özetlenebilir.

Kentsel Güvenlik Riskleri

Kentsel güvenliğe yönelik riskler; ulusal güvenliğe yönelik risklerin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Nitekim kentsel güvenliğe yönelik analizlerde; insan güvenliğini etkileyen temel risk faktörlerinin, kentleşmenin bireyler üzerindeki etkisi ile ilişkili olduğu görülmektedir. Bu nedenle; insan güvenliği, kentsel güvenlik, toplumsal güvenlik ve neticede millî güvenlik değerlendirmelerinin yapılması mümkündür.

Kent güvenliğine karşı tehdit oluşturma potansiyeli yüksek olan alanlara ilişkin kapsamlı risk analizleri yapılmalıdır. Ortaya çıkan riskleri ve tehditleri uygun şekilde tespit edip analiz edebilmek için öncelikle kentsel risk faktörlerinin belirlenmesi gerekir.

Kentsel güvenlik risklerini beş başlık altında incelemek mümkündür. Bunlar;

  • Klasik güvenlik riskleri (Adi suçlar, organize suçlar, terör vb.)
  • Demografik riskler (Nüfus artışı, kontrolsüz göç vb.)
  • Ekonomik riskler (Enerji tesisleri, kritik alt yapı, bilgi ve iletişim kanalları)
  • Toplumsal riskler (kentin sosyokültürel yapısı, yoksulluk, yoksunluk vb.)
  • Diğer riskler (zayıf kent planlaması)

Uluslararası Kuruluşların Güvenlik Risk Yönetimi Yaklaşımı

Ülke, bölge ve yerel ölçekte risk türleri ve düzeylerinin tespit edilmesi, risk azaltma ve paylaşma çalışmaları ile bu alanda yapılan planlama çalışmaları (5902 sayılı Kanun, 2009) risk yönetimi olarak adlandırılmaktadır. Güvenlik risk yönetimi ise risk yönetimi anlayışının bir unsuru olup küresel, ulusal veya yerel (kentsel) düzeyde güvenlik risklerinin niteliğini ve seviyesini anlamak için geliştirilen bir yöntemdir. Güvenlik risk yönetimi, istenmeyen olayların risk seviyelerini belirleyerek önleme veya risk azaltma stratejilerinin geliştirilmesine imkân sağlayan analitik bir yöntemdir.

Klasik Güvenlik Anlayışına Göre Tehdit Değerlendirmeleri

Daha önce de belirtildiği gibi, klasik güvenlik anlayışında devlete karşı olası tehditler ölçüt olarak alınır. Devletler, ülkelerine tehdit olarak gördükleri ülkenin/ülkelerin askerî kapasitesini sürekli olarak takip ederler. Güvenliklerini sağlamak için ise kendi askerî kapasitelerini geliştirirler. Bu anlayış Soğuk Savaş Dönemi’nde her iki bloğun sürekli silahlanması ile kendini göstermiştir.

Devlet düzeyinde tehdit kavramı; bir kişi, grup veya devlet tarafından bir ülkenin hayati öneme sahip ulusal değerlerine yönelik; ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel, psikolojik ve askeri olarak; niyet edilen, planlanan veya uygulanan, her türlü davranış ve eylemlerin bütünüdür.

Genel olarak tehdit algılamalarında; risk, potansiyel tehdit ve tehdit biçiminde bir sınıflandırma yapılmaktadır. Risk; bir ülkenin ulusal çıkarlarının maruz kaldığı, potansiyel tehdide göre daha düşük dereceli bir tehlike algılamasıdır. Potansiyel tehdit; hâlihazırda düşmanca niyeti olmayan veya düşmanca niyete sahip olmakla birlikte, imkân ve yeteneklerini henüz geliştirmekte olan ülkeler, uluslararası terör örgütleri ile yurt içindeki iç tehdit unsurları için tanımlanan, tehdide göre daha düşük dereceli bir tehlike algılamasıdır. Tehdit ise oluşumları ve yönetiliş biçimleri açısından iç ve dış tehdit olarak sınıflandırılan algılamadır.

Güvenlik kavramının tehdit ile birlikte açıklanan bir kavram olması nedeniyle günümüzde tehditlerin değişmesi ile birlikte tehdit tanımlamaları da çeşitlenmiştir. Yeni güvenlik anlayışına yönelik güvenlik değerlendirmelerinde tehditlerin yanı sıra “tehlike ve riskler” ön plana çıkmaya başlamıştır. Güvenlik sorunlarına yönelik çözüm üretebilmek için risk analizleri ve risk değerlendirmeleri yapılmaktadır. Örneğin, kentsel güvenliğe ilişkin değerlendirme yapılırken kentsel risk faktörleri (kentsel güvenlik riskleri), çevre güvenliğine ilişkin değerlendirme yapılırken çevresel risk faktörleri, gıda güvenliğine ilişkin değerlendirme yapılırken gıda güvenliği riskleri, enerji güvenliğine ilişkin değerlendirme yapılırken enerji güvenliği riskleri ölçüt olarak kullanılmaktadır. Ancak sadece riskleri ölçmenin güvenliği sağlamak için yeterli olmayacağını göz ardı etmemek gerekmektedir.

Güvenlik risk değerlendirmeleri yapılırken sosyal olaylarda nesnel ölçütler geliştirilememesi nedeniyle risk analizlerinde matematiksel hesaplamalar yerine öznel bazı değerlendirmelerin yapılması zorunluluk hâlini almıştır. Diğer yandan, risk değerlendirmelerinde doğru bilginin varlığı da oldukça önemlidir. Aksi durumda yanlış kararlar alınması olasıdır.

Uluslararası Kuruluşların Risk Yönetimi Yaklaşımı

BM’nin risk yönetimi yaklaşımının temelini risk azaltma anlayışı oluşturmaktadır. Risk azaltma faaliyetleri afet temelli olarak yürütülmekte ve temel dayanağını BM Dünya Afet Risklerinin Azaltılması Konferansı’nda alınan kararlar doğrultusunda geliştirilen Hyogo ve Sendai Çerçevesi’nden almaktadır. Sendai Çerçevesi’nin kapsamını doğal, teknoloji ve insan kaynaklı afetler oluşturmaktadır.

Uluslararası Kuruluşların Güvenlik Risk Yönetimi Yaklaşımı

Uluslararası kuruluşların güvenlik risk yönetimi yaklaşımının temelinde aşağıdaki hususlar yer almaktadır:

  • Tehlike, tehdit ve risklerin belirlenmesi,
  • Riskli bölgelerin tespit edilmesi,
  • Riskten etkilenecek kesimlerin belirlenmesi,
  • Risk alanlarına ilişkin güvenlik ile ilgili güçlü ve zayıf alanların belirlenmesi, güvenlik açıklarının tespit edilmesi,
  • Risk analizleri yapılarak her bir tehdit türüne yönelik risk seviyesinin belirlenmesi,
  • Risk azaltıcı önlemlerin geliştirilmesi ve uygulanması,
  • Yeni riskler çerçevesinde güncellemelerin yapılmasıdır.

Güvenlik Riski Yönetimi Modeli; Birleşmiş Milletler’in güvenlik yönetimi karar verme sürecinin bir parçasıdır. BM Güvenlik Yönetimi Sistemi Güvenlik Risk Yönetimi (SRM) modeli; esasen BM’nin operasyonlarını, personelini ve varlıklarını etkileyebilecek güvenlik tehditlerinin analizini sağlayan analitik bir yönetim aracıdır. Buna göre; güvenlik risklerinin yönetimi süreci hazırlık ve icra olmak üzere iki aşamadan oluşur. Hazırlık aşaması; değerlendirme, risk analizi ve risk azaltma önlemlerinin yer aldığı üç alt aşamadan meydana gelir.

Değerlendirme Aşaması

Güvenlik risklerine ilişkin değerlendirmeye olası tehditlerin ve güvenlik açıklarının neler olduğuna ilişkin bilgilerin toplanması ve değerlendirilmesi ile başlanır.

Risk Analizi Aşaması

Risk analizinde, her bir tehdide ilişkin olayın gerçekleşme olasılığı ile tehdidin etkisi değerlendirme sırasında elde edilen veriler dikkate alınarak belirlenir.

Risk Azaltma Önlemleri Aşaması

Bu aşamada mevcut bilgiler, olası durumlar, risk analizinin neticesinde tespit edilen bulgular değerlendirilir. Yapılan değerlendirme doğrultusunda risk azaltma önlemleri belirlenir. Yapılan değerlendirme, analiz ve öneriler bir bütün olarak analiz edilerek karar verici makamlara sunulur

İcra Aşaması

İcra aşaması; karar verme, uygulama ile gözden geçirme ve güncelleme alt aşamalarından oluşur. Karar verme aşamasında; karar vericiler her bir tehdide ilişkin mevcut risk seviyelerini azaltmak için önerilen risk yönetimi tedbirlerini inceler, uygun olanları belirleyerek, uygulamaya alınmasına karar verirler. Bu aşamada risk azaltma tedbirlerinin kabul edilmesi, tekrar incelenmesinin talep edilmesi veya reddedilmesi mümkündür.

Uygulama aşaması; geliştirilen risk yönetimi önlemlerinin uygulandığı aşamadır. Bu aşama kritik bir aşamadır. Bu aşamada risk yönetimine ilişkin tedbirlerin uygun bir şekilde bütçelendiğinden, uygulama planı dâhilinde uygulanabilirliğinden ve hesap verebilirliğinden emin olmak gerekir.

Son aşama olan gözden geçirme ve güncelleme aşamasında güvenlik ortamı sürekli olarak izlenir, belirli bir tehdide yönelik analiz edilen risk seviyesi değiştiğinde mevcut bilgiler güncellenir.

Kentsel Güvenlik Risklerinin Yönetimi

Birleşmiş Milletler tarafından kentlerde suçun önlenmesine ilişkin (UN-Habitat, 2007) politika geliştirilmesi sürecinin, görece daha güvenli olan şehirlerde yapılan gözlemlerin sonuçlarına göre, üç aşamada gerçekleştirilmesi önerilmektedir. Bunlardan birinci aşama; kentte üç-dört yıl boyunca müşterek öğrenme araçlarının geliştirilmesi ve ittifakların güçlendirilmesi aşamasıdır. Bu aşamada süreklilik, titiz yaklaşım, liderlik ve teknik ekipler kilit konulardır. Konsolidasyonun ikinci aşaması, sosyal uyum, önleme kültürü, yaşam kalitesi ve suç seviyelerinin azaltılmasına ilişkindir. Üçüncü aşama ise, başarılı olan bir uygulamanın diğer şehirlere politika transferi yoluyla aktarılması aşamasıdır.

Türkiye’de Güvenlik Risklerinin Yönetimi

Güvenlik her ülke için olduğu gibi Türkiye için de çok önemli bir konudur. Ülkemizde güvenlik ile ilgili çalışmalar İçişleri Bakanlığı bünyesinde yürütülmektedir. Türkiye’de tehdit ve risk değerlendirmelerini içeren yönetim anlayışının gelişimi; kriz yönetimi anlayışı, afet ve acil durum anlayışı ve son olarak güvenlik ve acil durum anlayışı kapsamında değerlendirilebilir.

Kriz Yönetimi Anlayışı

1996 yılında, Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi (BKYM) Yönetmeliği yürürlüğe girmiş, bu tarihten itibaren krizler Mülga Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezinden yönetilmeye başlanmıştır. Yönetmelik, krize neden olan olayların başlangıcından bitimine kadar geçen süre içerisinde;

  • Krizi yaratan olayın önlenmesi, ortadan kaldırılması veya millî menfaatler doğrultusunda sona erdirilmesi maksadı ile gereken hazırlık ve faaliyetlerin yönlendirilmesini,
  • Hizmet ve faaliyetlerin yürütülmesinde; kurumlar arası koordinasyon, iş birliği, sürat ve etkinlik sağlayarak krizin en az zararla atlatılmasını sağlamayı amaçlamıştır.

Türkiye’de risk yönetimi anlayışının temellerini oluşturan kriz yönetimi anlayışında doğal, teknolojik ve insan kaynaklı afetlerden güvenliğe kadar ülke için risk oluşturabilecek ve bir krize neden olabilecek her türlü olağan dışı durum kriz hâli olarak tanımlanmıştır. Kriz yönetimi için; krizin zamanında teşhis edilmesi, kriz durumlarında takip edilecek usullerin önceden belirlenmesi ve kriz tedbirlerinin gecikmeden uygulamaya konması esas olarak kabul edilmiştir.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Anlayışı

11 Eylül sonrasında tehdit ortamındaki belirsizliklerdeki artış ile birlikte dünya, daha küçük ölçekli ancak önceden tahmin edilemeyen tehdit ve riskler ile karşı karşıya kalmaya başlamıştır. Türkiye’de, uluslararası sistemdeki değişim, yeni güvenlik ortamı, yeni tehdit ve riskler, küresel ölçekte yaşanan değişim ve dönüşüm Türkiye’nin özel koşullarının da etkisiyle yeni arayışları beraberinde getirmiştir. Bu dönemde savunma stratejisinde değişim yaşanmış, strateji değişimi güvenlik alanında da etkili olmuştur.

Bu dönemde kriz kavramının yerini acil durum ve afet kavramla4rı almaya başlamıştır. Acil durum; toplumun tamamının veya belli kesimlerinin normal hayat ve faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan ve acil müdahaleyi gerektiren olayları ve bu olayların oluşturduğu kriz hâlini; afet ise toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan doğal, teknolojik veya insan kaynaklı olayları ifade etmektedir.

Güvenlik ve Acil Durum Yönetimi Anlayışı

2017 yılında yürürlüğe giren İçişleri Bakanlığı Güvenlik ve Acil Durumlar Koordinasyon Merkezi Yönergesi ile afet ve acil durum yönetimi ile güvenlik ve acil durum yönetimi konularının birbirinden ayrı ancak birbiri ile ilişkili olduğu yeni bir yönetim modeli ortaya çıkmıştır. Yeni dönemde; yeni riskler ile mücadelede birbiri ile ilişkili bütüncül bir yönetim anlayışı benimsenmiştir. Bu yaklaşımda;

  • Afet ve acil durumlara ilişkin konular afet ve acil durum yönetimi modeli içerisinde,
  • Güvenlik ve acil durumlara ilişkin konular ise güvenlik ve acil durum yönetimi modeli içerisinde değerlendirilecek bir yapıya kavuşmuştur.

Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v