Türkiye Cumhuriyeti İktisat Tarihi Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Dışa Bağımlı Gelişme Dönemi (1961-1980)
Soğuk Savaş hangi iki ülke arasında gerçekleşmiştir ve bilinen yönleri nelerdir?
İki süper güç, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), arasında gerçekleşmiştir. İki devlet Küba krizi gibi Dünya’yı nükleer savaşın eşiğine getiren birkaç sıcak tecrübe yaşamışlardır. Fakat bunun dışında savaş örtülüdür ve sanki Dünya’nın bütün sokaklarındadır. Örneğin Vietnam’da ABD savaş meydanında yer alırken, SSCB Kuzey Vietnam askerlerinin arkasındadır. Daha sonra Afganistan’da SSCB savaş meydanındayken, ABD Afgan Mücahitlerinin arkasında savaşmaktadır. Orta Doğu’da ABD İsrail’i desteklerken, Filistin için savaşan farklı örgütlerin arkasında SSCB vardır.
ABD’nin Vietnam’a karşı ilgi duymasının temel sebebi ne olmuştur?
1800’lerde Fransa ve İngiltere’nin sömürgeleştirdiği bir bölge olan Çinhindi (ya da Hindiçin ya da Fransız Hindiçini, bugünkü Vietnam, Laos, Kamboçya’yı da içeriyordu), İkinci Dünya Savaşı sonrası Fransa’nın tekrar hâkimiyet kurma denemeleri sırasında Kuzey ve Güney Vietnam olarak ikiye bölünmüştür. 1960larda Kuzey Vietnam SSCB’ye ve Çin’e ideolojik olarak yakın görünüyordu. Soğuk savaşın rüzgârları altında, SSCB’nin kuşatılması teorisi ve SSCB’nin etkisinin domino taşları gibi yayılabileceği teorisi nedeniyle Güney Vietnam ABD’nin ilgisini çekmeye başladı. Önce danışmanlar, yerel kuvvetlere silah, yerel halka yiyecek desteği olarak başlayan bu ilgi, sonra savaşan kuvvetlere hava desteği vb. dolaylı destekler, nihayetinde ABD askerlerinin savaşa girmesi ile devam etmiştir ve ABD’nin bitmeyen savaşı haline gelmiştir.
OPEC hangi yılda kurulmuştur ve üye ülkeler hangileridir?
OPEC (Organization of Petroleum Exporting Countries, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) Eylül 1960’ta kurulmuştur. Başlangıçta Venezuela, İran, Irak, Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten oluşan gruba daha sonra sırasıyla Katar, Libya, Endonezya, Abu Dabi, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Nijerya, Ekvator ve Gabon da katıldılar. OPEC üyesi ülkeler, Dünya ham petrol rezervlerinin üçte ikisine ve doğal gaz rezervlerinin de üçte birine sahip oldukları için Dünya petrol üretiminin denetimini ellerinde tutmaktadırlar.
OPEC’in petrol üretimini sınırlandırarak dünyada petrol krizi oluşturmasının arkasında yatan sebep nedir?
1948’de Filistin topraklarında İsrail’in devlet kurduğunu ilan etmesiyle birlikte bölge ülkesi Arap Devletleri ile arasında çeşitli sıcak çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmaların her birinde İsrail, İngiltere, ABD ve pek çok Avrupa ülkesinin ciddi desteğiyle Arap devletlerine üstünlük sağlamış, sınırlarını genişletmiş ve bölgede sorunlu da olsa kalıcı olduğunu göstermiştir. 1974’de İsrail’in sıcak çatışmada yenilemeyeceğine karar veren Arap ülkeleri yeni bir savaş alanı belirlemişlerdir: OPEC. OPEC, ABD ve diğer gelişmiş ülkelere İsrail’i desteklemeye devam etmeleri durumunda petrol satışını durduracağını ya da sınırlayacağını ilan etti. Son çatışma sırasında hava köprüsü kurarak İsrail’i destekleyen ABD ve ona yardım eden Hollanda için ambargo hemen başladı. Diğer gelişmiş ülkeleri cezalandırmak için ise petrol üretimi sınırlandırıldı (Zycher, 2008). Bu sınırlandırma Dünya petrol fiyatlarının tırmanması sürecini başlattı ve bölgesel bir çatışma tüm Dünya ekonomisi etkileyen bir krize dönüştü. Yani OPEC’in bu tutumunun temel nedeni Arap-İsrail çatışmasıdır.
Petrol krizinin Dünya ekonomisi ve Türkiye açısından sonuçları nelerdir?
Petrol krizinin önemli sonuçları olmuştur. Bunlar şöyle özetlenebilir:
• İlki hemen hemen her şeyin temel girdisi olan petrolün fiyatının artmasından kaynaklanan bütün ürün fiyatları için fiyat artışıdır ki maliyet enflasyonu olarak isimlendirilebilir. Türkiye’de de enflasyon çift haneli rakamlara çıkmıştır. Bütün Dünyada aynı zamanda ortaya çıkan bu fiyat artışı Dünya ekonomisinin daralmasına neden olmuştur.
• Fiyatlar tarımsal ürünlere daha zor, sanayi ürünlerine daha kolay yansıtılabildiği için ve gelişmekte olan ülkeler daha çok tarımsal ürün sattıkları için gelişmekte olan ülkeler aleyhine bir sonuç ortaya çıkmıştır. gelişmiş ülkelerde bir durgunluk yaşadıkları için satın alma kabiliyetleri azalmış, diğer ülkelerden yaptıkları ticaret de düşmüştür. Özetle gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelere göre daha zor durumda kalmışlardır.
• Tüm dünyada dış ticaret harcamalarında petrol lehine bir dönüşüm olmuştur. Petrol satın alan ülkeler, yurt dışından aldıkları her şeyi azaltarak, ülkelerinin enerji ihtiyacını sağlamaya çalışmışlardır. Hatta petrol ihtiyacının tamamını karşılamak konusunda da yeterli olamayan, bu nedenle de ülke de petrol kıtlığı görülen, ulaştırması kısıtlı hale gelen ülkeler olduğu gibi, alternatif enerji kaynaklarına kayan (nükleer enerji gibi) Fransa gibi ülkeler de olmuştur.
• Petrol üreten ülkelerin ellerinde ise, ciddi büyüklükte, kendi ülkelerinde kullanabileceklerinden çok fazla kaynak (petrodolar) oluşmuştur. Onlarda bir süre sonra elde edilen bu geliri uluslararası finans kurumlarına aktarmışlardır.
• Uluslararası finans kurumları da zaten hem ülke içinde hem de ülke dışında finans sıkıntısı olan gelişmekte olan ülkelere bu fonları uygun faiz oranları ile borç vermişlerdir. Fakat bu fonlar ticari bankaların elinde olduğu için, normalde ülkelere finansal kaynak öneren uluslararası kurumların önerdiği vadelerden daha düşük vade ile (kısa vadeli) borçlanmak mümkün olmuştur.
• Türkiye gibi tüm gelişmekte olan ülkeler, bu kısa vadeli borçlarla petrolden kaynaklanan ödemeler dengesi açıklarını ve kalkınmalarını fonlamışlardır. 70lerin sonralarına gelindiğinde de bu ülkelerde ilk borç ödeme sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye, Arjantin, Zaire, Peru’nun ardından Meksika, Brezilya, Arjantin zor durumlarını ilan etmişlerdir. Gelişmekte olan ülkelerin hepsinin benzer pozisyonları nedeniyle “Dünya borç krizi” olarak adlandırılan bu durum, zor durumdaki bu ülkeleri yeniden IMF ve Dünya Bankası ile masaya oturmaya zorlamıştır.
• Petrol silahı, gelişmiş ülkelere kendi kurallarını kabul ettirmeye çalışan petrol ihracatçısı ülkelerin eliyle ve parasıyla, gelişmekte olanları zor duruma düşürmüştür. Petrol krizi ve borç krizi ayrıca kapitalist dünya sisteminin yeniden şekillenişine de yol açmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin krizden etkilenme farkları aralarındaki hiyerarşik yapıyı değiştirmiştir. Japonya ya da Avrupa ile ABD arasındaki gelişme farkları kapanmaya başlamıştır.
Türkiye’de 1960-1980 arası kaç hükümet görev yapmıştır?
1960-1980 arasında yirmi yıllık süre boyunca büyük çoğunluğu koalisyon hükümeti olan hatta bir kaçı Meclis çoğunluğuna dayanmayan azınlık hükümetleri olan, Cemal Gürsel yönetiminde kurulan 24. Hükümetten Bülent Ulusu yönetiminde olan 44. Hükümete, bir darbeden diğerine yirmi hükümet görev yapmıştır.
1960-1980 yılları arası kaç adet kalkınma planı uygulanmıştır?
Beşer yıllık olmak üzere üç adet kalkınma planı uygulanmıştır:
• Birinci kalkınma planı 1963-1967,
• İkinci kalkınma planı 1968-1972,
• Üçüncü kalkınma planı 1973-1977 yılları arasında uygulanmıştır.
Planlı yatırımlarla ve planlı ekonomiyle ilgili olarak hangi ünlü ekonomistten destek alınmıştır?
Planlı yatırımlarla ve planlı ekonomiyle ilgili olarak 1958’de ünlü ekonomist Jan Tinbergen ve öğrencisi J. Koopman Türkiye’ye gelerek danışma hizmeti vermeye başlamışlardır.
İthal ikamesi nedir?
İthal ikâmesi, yurt dışından ithal edilmekte olan malların, özendirici önlemlerle yurt içinde üretilmesini hedefleyen politikaların genel adıdır. bu politika bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış, dışardan almak zorunda olduklarımızı içerde üreterek hem ülkenin sanayileşmesi hem de dış ödemeler dengesi açıklarının düşürülmesi umut edilmiştir.
İthalatı ikâme etmeye yönelik bir sanayileşme planı hangi koruma önlemlerini de beraberinde getirir?
İthalatı ikâme etmeye yönelik bir sanayileşme planı, birkaç basamaklı bir koruma modelini gerektirmektedir. Örneğin;
• Koruyucu dış ticaret politikası izlenmesi,
• Sabit döviz kuru uygulanması,
• Planlamanın önerdiği alanlarda yapılan yatırımlara teşvik uygulanması,
• Sermaye ve emek üzerindeki fiyat kontrolleri,
• Emeğin kiralanma bedelinin ücretle kontrol edilebilmesi gibi.
Koruyucu dış ticaret politikası izlenmesi nasıl açıklanabilir?
Koruyucu dış ticaret politikası izlenmelidir. İthal ikâmesi politikaları özünde yurt dışından alınmak zorunda kalınan ürünlerin içerde üretilmesini hedefler. Azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yeni bir üretim tesisinin kurulması maliyetlidir. Bir de fikirlerin bir ürüne dönüşmesini içeren araştırma-geliştirme (AR-GE) maliyetleri vardır ki ülkeler nispeten geliştikten sonra ancak oluşmaktadır.
Diğer bir ifade ile Türkiye gibi henüz gelişme yolunun başındaki ülkelerde ilk bahsedilen maliyetler ortaya çıkmaktadır. Elde edilen ürünler ya fikri üreten ülkeden direkt alınarak iç pazarlama ağı kurularak ya da montaj hattıyla içerde birleştirilerek satılmaktadır. Sanayileşmenin bu ilk basamağı bile olsa, öğrenilen bilgiler önemli kabul edilmektedir. Bu nedenle yurt içindeki henüz kurulan (bebek) sanayilerin, yüksek maliyetlerine rağmen üretimin devam edebilmesi için, yurt dışındaki rakiplerinin rekabetinden korunması gerekmektedir. Bu amaçla ülke sınırları içinde alınıp satılan yurt dışından getirilmiş ürünlerin fiyatlarının gümrük vergileri aracılığı ile yükseltilmesi (gümrük duvarlarını yükseltmek) ve/veya yurt içine giren ürünlerin miktarlarının sınırlanması (kota) gibi yöntemler kullanılır. Böylece ülke bazı ürünler için daha yüksek duvarlara sahip olur.
Sabit döviz kuru uygulanması kısaca nasıl açıklanabilir?
İthalatı ikâme etmeye yönelik bir sanayileşme planındaki koruma önlemlerinden bir diğer yöntem yerli paranın yabancı paralar karşısında değerinin yüksek tutulmasıdır (Sabit döviz kuru uygulanması). Böylece yerli sanayinin ham madde ihtiyacı ucuz olarak ithal edilebilmektedir.
Hazırlanan kalkınma palanlarının nihayetinde ulaşılmak istenen hedefler nelerdir?
1960’da planlar hazırlanırken, 1977’nin sonunda Türkiye’nin olması arzu edilen nokta için niyet ortaya konulmuştur.
1977’de geriye bakıldığında da;
• Son 15 yıldır asgari %7’lik bir büyüme hızıyla büyümüş,
• İstihdam sorunlarını çözümlemiş,
• Dış ödemeler dengesinde sorun yaşamayan,
• Sanayileşmiş,
• Bütün bunları yaparken enflasyonist ya da deflasyonist sorunlar yaşamamış ve
• Yurttaşları arasında sosyal adaleti sağlayabilmiş bir ülke görmek arzu edilmiştir.
Kalkınma planları hangi sonuçları doğurmuştur?
Kalkınma planlarının sonuçları şöyle özetlenebilir:
• 1. ve 2. BYKP dönemlerinde büyüme hedeflerinin yakalandığı gözlenmektedir. Sonraki dönemlerde ise büyüme oranları giderek küçülmüş ve 15 yılın sonunda olmak arzu edilen noktadan ciddi oranda uzaklaşılmıştır. 3. Plan döneminden ya da 1973den sonra planların arzu edilen yatırım çizgisi sağlanamaz hale gelmiştir.
• Sanayi sektörü de tarım sektörü de, planlarda sunulan bakış açısının ortak olduğunu düşünüldüğünde, mevcut temel fikirle büyüyemez hale gelmişlerdir.
Ambargo nedir?
Siyasi ya da ekonomik bir nedenle bir ülkenin diğer bir ülkeyle ticari ilişkilerini kısmen ya da tamamen durdurmasına ambargo denilmektedir.
Türkiye’deki haşhaş üretimine ABD’nin bakış açıcı nasıldır?
1960’lar ve sonrasında ABD, giderek ağırlaşan bir uyuşturucu sorunu ile yüzleşmiş, bunu engellemek için Dünya uyuşturucu piyasasını kontrol altına almaya çalışmıştır. Türkiye’de, bu yıllarda uyuşturucu olarak tanımlanan afyonun hammaddesi olan haşhaşın üreticisi ülkeler arasındadır. 1960’lar ve 1970’lerde, ABD, ülkesinde uyuşturucu problemi büyüdükçe, Amerikan kamuoyu daha yoğun bir baskı ile Türkiye’nin haşhaş ekim alanları ve bunların illegal ürünlere dönüştürülüp dönüştürülmediğini tartışır hale gelmiştir.
1960’lar boyunca Türkiye’deki haşhaş ekim alanlarının kontrolü için defalarca hükümetlerle görüşülmüştür. Türkiye’nin Tek Sözleşmeye taraf olması ve bunun gereğini yerine getirmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Bu anlaşma ilk adımda “haşhaş ekilen alanlarda üreticilerin devlete ne kadar afyon vereceklerinin önceden belirlenmesini ve ekim alanların sınırlandırılmasını” öngörmektedir. 1966’da Türkiye sözleşmeye taraf olur. Bununla birlikte sözleşmenin uygulamasına yavaş yavaş geçmeyi arzu etmektedir. Uyuşturucu sorunu için ABD ülkesindeki talebi değil de ürünün arzını (üretim noktasını) kontrol etmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Nixon’ın başkanlığı ile konu yeniden Türk başbakanlarının önüne gelmiştir.
Bu dönemde Türkiye haşhaş üretimi konusunda nasıl bir yol izlemiştir?
Başbakan Süleyman Demirel’e afyon üretiminin durdurulması ve eken çiftçilerin zararlarının tazmini için belli bir miktar bedel önerilmiştir (1969 yılının tüm haşhaş üretiminin satın alınmasının bedeli). Fakat Süleyman Demirel tedricen azaltmayı önermiş ama birden bire durdurmaya imkân olmadığı söylemiştir. Türkiye’de erken seçimler, koalisyon hükümetleri hüküm sürerken, ülke ihracatı stratejik olmayan tarımsal ürünlere bağlıyken, hükümetler hem büyük miktardaki haşhaş ekim çiftçisini hem ürünün gelirini kaybetmekten korkmuştur. Fakat Amerikan kamuoyunda uyuşturucu ile mücadele de daima Türkiye üzerinden tartışılırken, hem Amerikan hükümetinin hem Türk hükümetinin manevra sahası daralmıştır.
ABD ile Türkiye arasındaki haşhaş üretimi konusu nasıl sonuçlanmıştır?
Sonunda ABD Adalet Bakanı John Mitchell, Türkiye için ekonomik ambargo uygulanmasını telaffuz eder hale gelmiştir. Sorun adeta hükümetin istifa etmesiyle çözümlenmiştir. 12 Mart 1971’de içerdeki siyasi problemler nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin verdiği muhtıra sonucu hükümet istifa etmiş ve Nihat Erim başbakanlığında partiler üstü bir teknokrat hükümet kurulmuştur. Yeni hükümetin ilk kararlarından biri haşhaş ekim yasağıdır. Ancak yasak, haşhaş konusunda son karar olmamıştır. Muhtıra sonrası 1973’de genel seçim kampanyaları sırasında, tüm partiler haşhaş ekim yasağının kaldırılacağını vaat etmişlerdir.
Mart 1974’de CHP ve MSP koalisyon hükümeti haşhaş ekimini yeniden başlatacağını duyurmuş ve 1 Temmuz 1974’de sıkı kontrol altında 7 ilde üretime onay vermiştir. 16 Temmuz’da da ABD, Türkiye’ye gönderilen bütün askeri, ekonomik ve diğer başlıklı yardımlar ile tüm savunma amaçlı mühimmat ya da hizmet satışı ve silah nakliyesine ait ruhsatları askıya almıştır. Aynı gün Temsilciler Meclisi aldığı diğer bir kararla ABD İhracat ve İthalat Bankası’nın Türk Hükümeti’ne, ajanslarına ve ulusal kuruluşlarına garanti, sigorta ve kredi vermesini 1 Ocak 1975’ten geçerli olmak üzere durdurmuştur. Bütün bu ifadeler ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı ekonomik ambargonun başlıklarını oluşturmaktadır ve ekonomik ilişkilerin askıya alındığını göstermektedir.
Amerikan Kongresinin 1975’te Türkiye’ye yönelik silah ambargosu kararı almasının nedeni nedir?
Amerikan Kongresinin 5 Şubat 1975’te Türkiye’ye yönelik silah ambargosu kararı almasının nedeni Kıbrıs sorunudur. Kıbrıs sorununun geçmişi de 1950’lere kadar götürülebilir. 1954’de, daha sonra bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı ve Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu olan III. Makarios, Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılması gerektiğini söylemektedir. 1957’de ada da Albay Grivas başkanlığında OEKA örgütü Kıbrıs Türklerini öldürür. 1959’da, Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve adanın iki toplumu, bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edildiği Zürih ve Londra Anlaşmalarını imzalamışlardır.1963’de bu kez Nikol Sampson yönetimindeki EOKA’nın, 364 Kıbrıs Türkünü katletmesi ve 25000 Kıbrıs Türkünü göçe zorlanması olarak özetlenebilecek kanlı Noel olarak adlandırılan şiddet olaylarından sonra garantör devletler adada güvenlik kuvveti ve Yeşil Hat Anlaşması ile adanın iki toplumu arasında bir tampon bölge oluşturmuşlardır. Süreç giderek tırmanan şiddet olayları ile Kıbrıs Türklerinin daha güvenli yerlere göçmeye zorlanmaları ile devam etmiştir. Nihayetinde de 1974’de Türk askerinin adaya çıkması ile sonuçlanmıştır. Bunun sonucunda Amerikan Kongresi 5 Şubat 1975’te Türkiye’ye yönelik silah ambargosu kararı da almıştır.
Bir devletin kalkınmasını finanse edebilmesi için kaç yol mevcuttur? Bunlar nelerdir?
Herhangi bir devletin kendi kalkınmasını finanse edebilmek için üç kaynak mevcuttur. Bunlar;
• Vergiler
• İç borçlanma ve
• Dış borçlanmadır.
İthal ikâmeci politikanın sonuçları neler olmuştur?
İthal ikâmeci politikanın sonuçları şöyle özetlenebilir:
• Türkiye’de bilgi birikimi ve nitelikli/donanımlı insan eksikliği, kurulan sanayi ürünlerinin kendilerini geliştirmeyen ve sadece ülke içinde satılabilecek ürünler haline gelmesine neden olmuştur. Diğer bir ifade ile bu sanayi ürünlerinin ilerleyen zamanlarda ihracata katkısı olamamıştır.
• 1973 petrol krizi ile birlikte, dışarıdan alınan petrol için gereken döviz artınca, yurt dışından alınabilen ürünlere sınırlılıklar gelmiştir. İthalat sınırlılıkları da içeride sanayinin ara mallarını ithal edememesi nedeniyle üretemez duruma gelmesine, hemen her üründe uzun bekleme listelerine, kıtlıktan kaynaklı olarak yüksek fiyatlara neden olmuştur.
• Türk sanayii, sorunlarına rağmen bu dönemde yabancı ortakları ile birlikte dayanıklı tüketim malları üzerinden gelişmeye başlamıştır. Yurt içinde üretilen ürünler çeşitlenmiştir. Bu aynı zamanda hanehalklarının ulaşabildiği ürünlerin arttığı ve yaşam kalitelerini yükseldiği anlamına gelmektedir.
• 1960-1980 arasında yurt dışına satılan yani ihraç edilen ürünlerin nitelikleri değişmemiştir. Diğer bir ifade ile içerde ürettiklerimiz çeşitlenmiştir ama satılanların büyük kısmı (ödemeler dengesi başlığında ayrıntılı anlatılacağı gibi) tarımsal kaynaklı olarak kalmıştır. Bu da ödemeler dengesini, tarımsal üretiminin niteliklerine örneğin hava koşullarına bağımlı hale getirmektedir.
• Planlarda belirlenen büyüme oranlarına ulaşabilmesi hem kamu için hem de özel sektör için yüksek yatırım oranlarını gerektirmektedir. Bu nedenle de faiz oranı düşük tutularak yatırım yapma kolaylaştırılmaktadır. İlk iki plan döneminde hedeflenen büyüme oranlarının yakalamasında faiz oranlarının katkısı vardır.
Negatif ithal ikamesi nedir?
Sanayileşmenin ithalatı bir birim düşürebilmesi için bir birimden daha fazla ara malı ithalatı yapılıyorsa negatif ithal ikamesi söz konusudur.
Yurtdışına işçi gönderimi ilk hangi tarihte gerçekleştirilmiştir?
İlk olarak 1957’de Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu kanalıyla Türk işçilerinin de gönderilebileceği Batı Almanya’ya bildirilmiş, 1960’da 2700 kişi çalışmak için ilk elde Almanya’ya gitmiştir.
1960 sonrası nüfus artışı ile ilgili politikalarda nasıl bir değişiklik söz konusu olmuştur?
Cumhuriyetin başlangıcından beri takip edilen nüfus artışını destekleyen politikalar 1965’den sonra değiştirilmiştir. Hızlı nüfus artışı, kentleşme beraberinde işsizlik, konut sorunu gibi problemleri de getirince, 40 yıldır uygulanan nüfus artış politikası değiştirilmiş ve nüfus planlaması politikası geliştirilmeye ve desteklenmeye çalışılmaya başlanmıştır.
1960-1980 yılları arası uygulanan politikalar sonrası sektörlerdeki istihdam rakamlarında arzulanan değişim gerçekleşmiş midir?
1960’da nüfusun %74,9’u tarım sektöründe çalışmaktadır. Yıl 1980 olduğunda bu oran %57.9 olmuştur. Dönem boyunca büyük yatırımlar yapılan sanayi sektörü 1960’da istihdamın %6,8’ine, 1980’e ulaşıldığında da %11’e iş sunmaktadır.
Diğer bir ifade ile sokakta karşılaşılan 10 kişiden;
• 1960 yılında 7’si,
• Yirmi yıl sonra 1980 yılında 6’sı tarım sektöründe çalışmaktadır.
Sonuç olarak istihdamın yapısı 20 yılda çok da değişmemiştir. Sanayi ve hizmetler sektörünün yeterince gelişememesi tarım sektörünün istihdam payının devam etmesine neden olmaktadır.
Kalkınma planları ödemeler dengesi açıkları üzerinde etkili olmuş mudur?
1960-80 arası ödemeler dengesi daima açık vermektedir. Türkiye gibi gelişme yolundaki ülkelerin çoğunda görülebileceği gibi, yurt içinde üretilenler ve tabi satılabilecek olanlar, almak zorunda olduğu ürünleri karşılayamamaktadır ve kalkınma planları da bu konuda bir değişiklik yaratmamıştır.
1960-1980 arası ödemeler dengesi açıklarını finanse etmede en çok hangi yönteme başvurulmuştur?
Dönem boyunca IMF’den kısa vadeli borçlar almak, Türkiye’nin ödemeler dengesi açıklarını finanse etme yöntemi haline gelmiştir.
1960-1980 dönemi boyunca IMF ile kaç anlaşma imzalanmıştır?
13 anlaşma imzalanmıştır. 1960-1969 arasında her yıl bir anlaşma yapıldığı görülmektedir
Türkiye’nin Dış Borçları Çalışma Grubu hangi tarihte ve ne amaçla kurulmuştur?
1970’li yılların sonuna gelindiğinde 3 ayrı borç erteleme antlaşması yapılmış ve 5,5 milyar dolarlık borç ertelenmiştir. Bu durumda hızla kötüleşen dış dengenin iyileştirilmesi amacıyla OECD içinde Mayıs 78de “Türkiye’nin Dış Borçları Çalışma Grubu” kurulmuştur. Bu çalışma grubu Türkiye’nin yeniden borçlanabilmesi ve mevcut borcunun dönüştürülebilmesi için kaynak oluşturulmasına yardım etmiştir.
24 Ocak kararlarının ana hatları nelerdir?
Ocak 1980 istikrar tedbirleri, ithal ikâmesine yönelik politikalardan ihracata yönelik politikalara geçişin resmi olarak belgelendiği noktadır. Türkiye bu istikrar tedbirleri ile kalkınma için kullandığı yolu değiştirmektedir. Yeni strateji ithal ikâmeci sektörleri değil, ihracata yönelik sektörleri destekleyecektir. Kararların anahatları şöyle sıralanabilir:
• Türk lirasının yabancı ulusal paralar karşısında değeri düşürülmektedir. Bununla ödemeler bilançosu açıklarını azaltmak, devalüasyon aracılığı ile ihracat ürünlerine fiyat avantajı sağlamak hedeflenmektedir. Zaman içerisinde esnek kur politikasına geçilecektir.
• İthal ikâmeci politikaların sonucu olarak büyüyen devletin ekonomideki payının küçültülmesi tedbirler arasındadır. Diğer bir ifadeyle KİT’ler aracılığı ile piyasaya yapılan müdahaleler azaltılacak, hatta KİT’lerin de özelleştirme ile azaltılması hedeflenecektir.
• İthalatı ikâme edecek yeni sanayilerin korunması için oluşturulmuş yüksek gümrük vergilerinin azaltılması, daha liberal daha açık bir dış ticaret takip edilmesini karara bağlanmaktadır.
• İthalatı ikâme eden sektörlere tahsis edilen vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ithal girdide gümrük muafiyeti gibi teşviklerin ihracata yönelik sanayi alanlarına kaydırılmasını önerilmektedir.
• Faiz kontrolleri kaldırılmalıdır.
Soğuk savaş döneminde ABD ve SSCB'yi nükleer savaşın eşiğine getiren hangi sıcak çatışmalar yaşanmıştır?
İki süper güç, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Küba krizi gibi Dünya’yı nükleer savaşın eşiğine getiren birkaç sıcak tecrübe yaşamışlardır.Vietnam’da ABD savaş meydanında yer alırken, SSCB Kuzey Vietnam askerlerinin arkasındadır. Daha sonra Afganistan’da SSCB savaş meydanındayken, ABD Afgan Mücahitlerinin arkasında savaşmaktadır. Orta Doğu’da ABD İsrail’i desteklerken, Filistin için savaşan farklı örgütlerin arkasında SSCB vardır. Bütün bu dönem aynı zamanda terör örgütlerinin çok yaygın olduğu bir dönemdir. Örneğin İrlanda’da IRA, İspanya’da ETA, Yunanistan’da 17 Kasım, Türkiye’de 1970’ler boyunca karşı cepheleri oluşturan ve silahlı mücadeleyi hedefleyen terör örgütleri söz konusudur.
Vietnam Savaşı'nın oluşturduğu maliyetler uluslararası ekonomiyi nasıl etkilemiştir?
Askeri harcamalar nedeniyle ABD’nin ödemeler dengesi açığı süratle artmış ve açığı karşılamak için ABD para otoritesi, kasasındaki altından fazla para basmıştır. 1971’de ABD’nin altın rezervi 11 milyar civarındayken, yabancılara sorumluluğu 24,5 milyar dolara ulaşmıştır. Bu büyüklükte bir harcama ve ödemeler dengesi açığı sıradan bir ülkenin parasının değerinin düşürülmesi ile sonuçlanmalıdır. Fakat Bretton Woods sisteminde Dolar altına karşılığı olan kilit paradır. Bu nedenle Doların devalüasyonu sadece ABD para otoritesinin verebileceği bir karar da değildir.
ABD başkanı Richard Nixon (1913-1994), 15 Ağustos 1971’de Doları devalüe edebilmek için, onsu 35 dolardan altın satılmasını durdurmuştur. 1 ons altın 38 Dolara devalüe edilmiştir. Fakat değer kaybı durmamıştır. 1972’de ve Mart 1973’de yeniden ayarlama yapılması gerekmiş ve nihayetinde sistem terk edilmiştir. Diğer bir ifade ile İkinci Dünya Savaşı sonrası altına bağlı Dolar üzerinden kurulan Dünya para sistemi çökmüştür ve Bretton Woods standartları terk edilmiştir.
OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) ne zaman ve hangi ülkelerin katılımı ile kurulmuştur?
OPEC, Eylül 1960’ta kurulmuştur. Başlangıçta Venezuela, İran, Irak, Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten oluşan gruba daha sonra sırasıyla Katar, Libya, Endonezya, Abu Dabi, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Nijerya, Ekvator ve Gabon da katıldılar. OPEC üyesi ülkeler, Dünya ham petrol rezervlerinin üçte ikisine ve doğal gaz rezervlerinin de üçte birine sahip oldukları için Dünya petrol üretiminin denetimini ellerinde tutmaktadırlar.
OPEC Petrol Krizi'nin nedenleri nelerdir?
1974’de Arap-İsrail çatışmalarından biri olan Yom Kippur Savaşı sonrasında, çoğunluğu Arap ülkelerinden oluşan OPEC, ABD ve diğer gelişmiş ülkelere İsrail’i desteklemeye devam etmeleri durumunda petrol satışını durduracağını ya da sınırlayacağını ilan etti. Son çatışma sırasında hava köprüsü kurarak İsrail’i destekleyen ABD ve ona yardım eden Hollanda için ambargo hemen başladı. Diğer gelişmiş ülkeleri cezalandırmak için ise petrol üretimi sınırlandırıldı. Bu sınırlandırma Dünya petrol fiyatlarının tırmanması sürecini başlattı ve bölgesel bir çatışma tüm Dünya ekonomisi etkileyen bir krize dönüştü.
Petrol krizi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkilemiştir?
Petrol fiyatlarının artması tüm dünyada enflasyona yol açmıştır. bütün ürünler için üretim maliyetleri artmış olmasına rağmen, fiyatlar tarımsal ürünlere daha zor, sanayi ürünlerine daha kolay yansıtılabildiği için ve gelişmekte olan ülkeler daha çok tarımsal ürün sattıkları için gelişmekte olan ülkeler aleyhine bir sonuç ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda gelişmiş ülkelerde bir durgunluk yaşadıkları için satın alma kabiliyetleri azalmış, diğer ülkelerden yaptıkları ticaret de düşmüştür. Türkiye gibi tüm gelişmekte olan ülkeler, kısa vadeli borçlarla petrolden kaynaklanan ödemeler dengesi açıklarını ve kalkınmalarını fonlamışlardır. 70'lerin sonralarına gelindiğinde de bu ülkelerde ilk borç ödeme sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Son olarak denilebilir ki petrol silahı, gelişmiş ülkelere kendi kurallarını kabul ettirmeye çalışan petrol ihracatçısı ülkelerin eliyle ve parasıyla, gelişmekte olanları zor duruma düşürmüştür.
Devlet Planlama Teşkilatı hangi kurumlardan oluşur?
Devlet Planlama Teşkilatı (kısaca DPT), iki meclis (Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu), Anayasa Mahkemesi, Yüksek Hâkimler Kurulu gibi siyasi otoritenin gücünü dengeleyici anayasal bir kurum olarak oluşturulmuştur. DPT, Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile Yüksek Planlama Kurulu’ndan oluşmaktadır. Yüksek Planlama Kurulu, Maliye ve Gümrük, Tarım, Orman ve Köy İşleri, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanları gibi (harcama yetkisi ve yeteneği olan) icracı bakanlıkların kendi aralarında ve DPT ile ilişkilerinde koordinasyonu sağlamaktadır. Bu nedenle kurul, Bakanlar ve DPT müsteşarından oluşmaktadır. DPT müsteşarlığı ise Bakanlar Kurulunun tasdik ettiği esaslar ve hedefler doğrultusunda
uzun vadeli kalkınma planı ve yıllık programları hazırlama görevi taşır.
İthal ikameci bir sanayi politikasının gerçekleştirilebilmesi için hangi politikalar izlenmelidir?
İthal ikâmesi politikaları özünde yurt dışından alınmak zorunda kalınan ürünlerin içerde üretilmesini hedefler. Bu sebeple koruyucu dış ticaret politikası takip edilir. Amaç dışarıdan alımı sınırlandırarak iç pazarda üretilen yerli ürünlere talebi artırmaktır. Bir diğer yöntem yerli paranın yabancı paralar karşısında değerinin yüksek tutulmasıdır. Böylece yerli sanayinin ham madde ihtiyacı ucuz olarak ithal edilebilmektedir. Bununla birlikte, ithal ürünlerin fiyatlarının düşük görünmesine neden olduğu için, bu ürünlerin taleplerini artırabilir. Ayrıca aynı politika, ihracatı da etkileyecektir. Türk lirası değerli tutulduğu için ihraç ürünlerinin fiyatları da yüksekmiş gibi görüneceği için ihracatın düşük oluşmasına neden olabilir.
İthal ikameci sanayiyi teşvik için kamu otoritesi nasıl destek verebilir?
Kamu otoritesi yurt dışından alınması gereken ama içeride üretilmesine karar verilen alanlarda yatırım yapan özel girişimcilere kendi kendilerine yeter hale gelene kadar vergi indirimleri, kredi kolaylıkları, fabrika arazisi tahsisleri, yurt dışından getirtilen makine ve teçhizatta kolaylık vb. destekler verebilir.
İthal ikâmeci politikalar hangi amaçla gerçekleştirilmiş ve hangi sonuçları üretmiştir?
İthal ikâmeci politikalar ödemeler dengesi sorunlarından hayat bulmuştur. Temel amacı içerdeki ihtiyacı karşılayarak ithal edilmesi gereken ürünleri azaltmaktır. Temelde de iç ihtiyaca cevap oluşturacak sanayi ürünü çeşitlenmesini sağlamıştır. Bununla birlikte sorun ithal edilmesi gereken ürünler listesinin sınırlı olmamasından kaynaklanmıştır denilebilir. Daima almak zorunda kalınan ürünler olması, almak için gelire (dövize) ihtiyaç yaratmış, ödemeler dengesi sorunlarının çözülmesine izin vermemiştir. Fakat politika sıradan insanların yaşamlarını kolaylaştırmış, zenginleştirmiştir, yaşam kaliteleri artmıştır. Fakat ihracata katkı yapamayışı, yan etki olarak giderek büyümüş ve Türkiye’yi 24 Ocak kararlarına getirmiştir.
1961'de Birleşmiş Milletler kapsamında imzaya açılan Uyuşturucu Maddelere Dair Tek Sözleşme'ye taraf olması için Türkiye'ye neden baskı yapılmıştır?
Türkiye’de, bu yıllarda uyuşturucu olarak tanımlanan afyonun hammaddesi olan haşhaşın üreticisi ülkeler arasındadır. 1960’lar ve 1970’ler de, ABD, ülkesinde uyuşturucu problemi büyüdükçe, Amerikan kamuoyu daha yoğun bir baskı ile Türkiye’nin haşhaş ekim alanları ve bunların illegal ürünlere dönüştürülüp dönüştürülmediğini tartışır hale gelmiştir. 1966’da Türkiye sözleşmeye taraf olmuştur. ABD başkanlarının kendi ülkelerindeki uyuşturucu problemini talebi azaltmaya yönelik politikalar yerine, arzı azaltmaya yönelik politikalar uygulamaları nedeniyle Türkiye hedef haline gelmiştir.
1974'te Türkiye'nin haşhaş ekim yasağını kaldırması sonucunda hangi alanlarda ABD'nin ambargosuna maruz kalmıştır?
16 Temmuz’da da ABD, Türkiye’ye gönderilen bütün askeri, ekonomik ve diğer başlıklı yardımlar ile tüm savunma amaçlı mühimmat ya da hizmet satışı ve silah nakliyesine ait ruhsatları askıya almıştır. Aynı gün Temsilciler Meclisi aldığı diğer bir kararla ABD İhracat ve İthalat Bankası’nın Türk Hükümeti’ne, ajanslarına ve ulusal kuruluşlarına garanti, sigorta ve kredi vermesini 1 Ocak 1975’ten geçerli olmak üzere durdurmuştur. Böylece ekonomik ilişkiler askıya alınmıştır.
Alyans kampanyası nedir ve ne zaman uygulanmıştır?
Alyans kampanyası, darbe sonrası Menderes hükümetinin ülkeyi borçlandırdığı yayınları ile birlikte, önce subaylar arasında başlayan sonra halk arasında da yayılan evlilik yüzüklerinin devlete hediye edilmesi kampanyasıdır.
1960 darbesi sonrası Türkiye'de uygulanan gönüllü ve zorunlu tasarruf uygulamaları nelerdir?
1960 darbesi sonrası yapılan ilk kalkınma borçlanmalarında her iki tip içinde örnek bulmak mümkündür. “Alyans (evlilik yüzüğü) kampanyası” ya da “hürriyet tahvilleri” gönüllü tasarruf; “tasarruf bonoları” zorunlu tasarruf uygulamalarına örnek verilebilir.
Tasarruf bonoları kimlere zorunlu tutulmuştur?
Devlet, bu bonoları arz ederken, kimlerin alacağını da belirlemiştir. Gelir Vergisi (tüm ücretlileri kapsıyor), Kurumlar Vergisi, Veraset ve İntikal Vergisi ve Gayrimenkul Alım-Satım Vergisi mükellefleri vergi matrahlarının belli bir oranı kadar Tasarruf Bonosu almak zorundadırlar. Bu zorunluluk örneğin devletin çalışanlarına aylık ücretlerinin ve maaşlarının % 3’u kadar bir kısmını bono şeklinde ödemesi tarzında uygulanmıştır.
1960'larda Türkiye kalkınma için gereksindiği finansmanının bir kısmını hangi dış kaynaklardan elde etmiştir?
1960’larda, birinci plan için Türkiye’nin bulabildiği dış kaynak 1962’de OECD nezdinde kurulmuş olan bir konsorsiyumdan gelmektedir. Bu kanaldan sağlanan krediler, 20-30 yıl vadeli, %2-4 faiz oranına sahip, diğer bir ifade ile uygun borçlanma şartları taşıyan kredilerdir.
1960-1980 döneminde nasıl bir sanayileşme politikası izlenmiştir?
Sanayileşme ithâl etmek zorunda kalınan ürünlerin içerde üretilmesi amacına yönelmiştir. İthâlatı ikâme etmeyi hedefleyen bu temel düşünce, girişimin sürdürülebilmesi için maliyetlerini (kolay kredi, düşük faiz, düşük vergi, hatta özel girişimlerin kullanılacağı temel girdilerin kamu yatırım alanı olması) düşürmek, halkın alım gücünü yüksek tutarak girişim için talebi sürdürmek olarak özetlenebilecek yöntemlerle de desteklenmiştir.
İthal ikâmeci sanayileşmenin neden ihracata katkısı olmamıştır?
Planlı kalkınma dönemlerinde, ithal ikâmeci sanayinin ürünlerinin yurt dışında satılabilmeleri, sanayinin kendi kendine yeter hale gelmesi ile kendiliğinden olabilecek bir sonuç olarak varsayılmıştır. Oysa nihai bir tüketim malı üretmenin altında başka alanlara yapılmış ciddi yatırımlar yer almaktadır. Örneğin televizyon ya da otomobil üretebilmek için elektrik ve elektronikte ya da motorlu araçlarda bilgi birikimine, bu bilgi ile donatılmış bir insan kitlesine, hatta fabrikanın tasarımı ile geliştirilecek bir verimlilik analizine ihtiyaç vardır. Bu ve benzeri birikimin eksikliği, kurulan sanayi ürünlerinin kendilerini geliştirmeyen ve sadece ülke içinde satılabilecek ürünler haline gelmesine neden olmuştur. Diğer bir ifade ile bu sanayi ürünlerinin ilerleyen zamanlarda ihracata katkısı olamamıştır.
1973 petrol krizi Türkiye'de sanayiyi nasıl etkilemiştir?
1973 petrol krizi ile birlikte, dışarıdan alınan petrol için gereken döviz artınca, yurt dışından alınabilen ürünlere sınırlılıklar gelmiştir.
İthalat sınırlılıkları da içeride sanayinin ara mallarını ithal edememesi nedeniyle üretemez duruma gelmesine, hemen her üründe uzun bekleme listelerine, kıtlıktan kaynaklı olarak yüksek fiyatlara neden olmuştur.
1960-1980 döneminde faiz oranları neden düşük tutulmuştur?
Politikanın diğer önemli sonucu sermaye borç alma fiyatı olarak faizin kontrolünden doğmuştur. Planlarda belirlenen büyüme oranlarına ulaşabilmesi hem kamu için hem de özel sektör için yüksek yatırım oranlarını gerektirmektedir. Bu nedenle de faiz oranı
düşük tutularak yatırım yapma kolaylaştırılmaktadır. İlk iki plan döneminde hedeflenen büyüme oranlarının yakalamasında faiz oranlarının katkısı vardır. Örneğin 1970’li yılların ikinci yarısında enflasyon %60’lardayken, banka mevduatları ve tahvil faizleri %30’dur.
1950'li ve 1960'lı yıllarda Türkiye ile hangi ülkeler arasında yurtdışına işçi gönderilmesi ile ilgili anlaşmalar yapılmıştır?
İlk olarak 1957’de Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu kanalıyla Türk işçilerinin de gönderilebileceği Batı Almanya’ya bildirilmiş, 1960’da 2700 kişi çalışmak için ilk elde Almanya’ya gitmiştir . İlk işgücü göçünü düzenleyen anlaşma, 1961’de Türkiye ile Almanya arasında yapılmıştır. 1964’de Avusturya, Hollanda ve Belçika ile; 1965’de Fransa ile; 1967’de İsveç ile benzer bir anlaşma imzalanmıştır
24 Ocak Kararları hangi temel başlıklardan oluşur?
24 Ocak Kararları’nın ana hatları aşağıdaki gibidir:
- Türk lirasının yabancı ulusal paralar karşısında değeri düşürülmektedir. Bununla ödemeler bilançosu açıklarını azaltmak, devalüasyon aracılığı ile ihracat ürünlerine fiyat avantajı sağlamak hedeflenmektedir.
- İthal ikâmeci politikaların sonucu olarak büyüyen devletin ekonomideki payının küçültülmesi tedbirler arasındadır.
- İthalatı ikâme edecek yeni sanayilerin korunması için oluşturulmuş yüksek gümrük vergilerinin azaltılması, daha liberal daha açık bir dış ticaret takip edilmesini karara bağlanmaktadır.
- İthalatı ikâme eden sektörlere tahsis edilen vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ithal girdide gümrük muafiyeti gibi teşviklerin ihracata yönelik sanayi alanlarına kaydırılmasını önerilmektedir.
- Faiz kontrollerinin kaldırılması da öneriler arasındadır.
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 1 Gün önce comment 11 visibility 16716
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Kayıt Yenileme Duyurusu
date_range 7 Ekim 2024 Pazartesi comment 1 visibility 1059
-
2024-2025 YKS Ek Yerleştirme İle Yerleşen Adayların Çevrimiçi (Online) Başvuru ve Kayıt Duyurusu
date_range 24 Eylül 2024 Salı comment 1 visibility 552
-
Çıkmış Soruları Gönder Para Kazan!
date_range 10 Eylül 2024 Salı comment 5 visibility 2618
-
2023-2024 Öğretim Yılı Yaz Okulu Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 27 Ağustos 2024 Salı comment 0 visibility 825
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25489
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14446
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12481
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12440
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10365