Yakınçağ Avrupa Tarihi Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Soğuk Savaş Dönemi (1945-1989)
İnsanlığın yaşadığı büyük felaketlere ve sefalete hangi olaylar yol açmıştır?
1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı, insanlığın o ana kadar gördüğü en büyük yıkım oldu. Bu büyük felaketin ardından yeniden kurulan düzenin ana hedefi, böyle bir trajedinin tekrar etmesini önlemekti. İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında, Almanya’nın, batı ve doğu cephelerinde ilerlemesi büyük acıların yaşanmasına yol açtı. Neredeyse bütün Avrupa coğrafyası, uzun yıllar boyunca giderilemeyecek bir yıkıma uğradı. Savaşın ardından sağ kalanlar ise harabeye dönmüş şehirlerde sefalete mahkûm olmaktan kurtulamadılar. Binlerce insan açlık ve soğuk sebebiyle hayatını kaybetti.
İkinci Dünya Savaşı’na katılan Avrupalı devletlerin Savaşın bitişini takip eden ilk yıllardaki ortak kaderi ne olmuştu?
Yüksek oranda nüfus kaybı, açlık, kitlesel göç, elverişsiz sağlık koşullarından ötürü perişan hale gelmiş insanlar, alt yapı tahrip olmuş ve şehirlerde hayat durmuştu.
Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin gerçekleşmesiyle Avrupa da ortaya çıkan ideolojik bloklar hangileridir?
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin gerçekleşmesiyle iki savaş arasındaki dönemde Avrupa, iki ayrı ideolojik bloğa bölünmüştü. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kapitalist ve sosyalist bloklar oluşmuştur. Bu ideolojik ayrışma, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden kurulan Avrupa’da, siyaseti ve diplomasiyi belirleyen temel faktöre dönüştü.
Birinci Dünya savaşının yol açtığı olumsuzluklar yeni devletlerde hangi toplumsal ideolojilerin öne çıkmasına yol açmıştır?
Birinci Dünya Savaşının yol açtığı olumsuzluklar, yenik devletlerde aşırı milliyetçiliğe ve faşist liderlerin iktidara yürümesine yol açmıştır.
Her iki Dünya Savaşının yol açtığı yıkım hangi partilerin güçlenmesini sağlamıştır?
Her iki Dünya Savaşı bir tarih tecrübesi oluşturmuştu. Buna göre savaşın yol açtığı yıkım, komünist partilerin güçlenmesini sağlamıştı. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da pek çok Batı Avrupa ülkesinde sosyalist ve komünist partiler ya tek başlarına veya koalisyon ortağı olarak iktidara geldiler.
Batı Avrupa ülkelerinde savaşın sebep olduğu yıkımdan kurtulmak için getirilen çözümler nelerdir?
Savaşın sebep olduğu yıkımdan dolayı bu ülkelerde liberal ekonomik politikalar sorgusuz biçimde uygulanmadı. Özellikle alt yapının ve ekonominin eski haline dönmesi için devletin rolü artırıldı. Mesela ücretsiz sağlık sistemi ile sosyal güvenlik uygulamaları daha iyi hale getirildi ve önemli başarılar elde edildi. ABD ile Batı Avrupa ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkiler, kısa süre sonra bir askeri ittifakın doğmasına da zemin hazırladı.
İkinci dünya savaşı biterken hangi ülkeler düzenledikleri toplantılarla Avrupa’daki etki alanlarını daha savaş devam ederken belirlemişti?
ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, İngiltere Başbakanı Winston Churchill ve Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin, düzenledikleri toplantılarla Avrupa’daki etki alanlarını daha savaş devam ederken belirlemişti. Çözülememiş meseleler, daha çok Almanya ve Avusturya ile ilgiliydi.
Müttefiklerin yaptığı, Yalta Konferansında nasıl bir uzlaşmaya vardılar?
Müttefikler, Yalta Konferansı’nda (4-11 Şubat 1945) bir uzlaşmaya vardılar. Buna göre Almanya, üç devlet arasında çeşitli işgal bölgelerine ayrılmıştı:
- ABD, güneybatı;
- Sovyetler Birliği, doğu ve
- İngiltere, kuzeybatı Alman topraklarını işgal edecekti.
Ayrıca Sovyetler Birliği’nin işgal edeceği topraklarda bulunan Berlin de benzer şekilde işgal bölgelerine ayrılacaktı.
25 Nisan 1945 günü ABD’nin, San Francisco şehrinde gerçekleşen toplantıda kurulan örgüt hangisidir?
Barışın yeniden kurulacağı bir dünya düzeni için diğer önemli gelişme de 25 Nisan 1945 günü ABD’nin, San Francisco şehrinde gerçekleşmiştir. Konferansa katılan 51 ülke temsilcisi sonunda Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı imzaladılar. Söz konusu metin, katılımcı devletler tarafından da onaylandıktan sonra 24 Ekim 1945’de yürürlüğe girdi.
Birleşmiş milletler örgütünün görevleri nedir?
Örgütün bundan sonraki ilk görevi, uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanması ve korunmasıydı. Antlaşma ile devletler, birbirlerinin toprak bütünlüğü ve egemenliğine saldırmayacakları konusunda açık bir yükümlülük altına giriyorlardı. Sorunlar barışçıl yollardan çözülecekti.
Birleşmiş milletler örgütünün sorunları barışçıl yollardan çözmekle yetkili olan makam hangisidir ve daimi üyeleri hangi ülkelerdir?
Sorunlar barışçıl yollardan çözülecekti. Bu konudaki yetkili makam ise Güvenlik Konseyi olacaktı. Konseyin beş daimi üyesi ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Sovyetler Birliği, anlaşmazlık durumlarında taraf devletlere tavsiyelerde bulunacaktı. Ayrıca barışın bozulması ya da üye devletlerden birinin saldırıya uğraması halinde yaptırımda bulunabilecekti. Hatta Güvenlik Konseyi, uluslararası düzenin devamı için saldırgan devlete silahlı müdahaleye karar verilmesi konusunda da yetki sahibiydi. Antlaşma, üye devletleri bu tür kararlara uymak ve işbirliği yapmakla da yükümlü tutuyordu.
İkinci dünya savaşında Almanya hangi tarihte teslim olduğunu duyurdu?
İkinci dünya savaşında Almanya 7 Mayıs 1945’te teslim olduğunu duyurdu.
Almanya’nın teslim olmasından sonra, müttefiklerin kurulacak Avrupa düzeni hakkında sahip oldukları farklı görüşler nelerdir?
Almanya’nın pes etmesi, uykuya terk edilen ideolojik farklılıkların uyanmasını da beraberinde getirdi. Bu uyumsuzluğun altında ideoloji kadar Almanya sonrasında kurulacak Avrupa düzeni hakkında müttefiklerin farklı görüşlere sahip olması gerçeği de yatıyordu. Churchill, Sovyetler Birliği’nin, Orta Avrupa’ya kadar sarkıp bölgeyi siyasi nüfuzu altına almasını istemiyordu. Stalin askeri başarılarının ve Sovyet halkının katlanmak zorunda kaldığı acıların toprak ile ödüllendirilmesini bekliyordu. Roosevelt’in ardından yeni ABD Başkanı olan Harry S. Truman’ın temel hedefi ise savaş sırasında kurulan ittifakı yaşatmaktı.
Almanya’nın Potsdam şehrinde bir araya gelen üç farklı gündeme sahip olan üç galip devlet temsilcilerinin ana gündemi ne olmuştur?
Üç farklı gündeme sahip olan üç galip devlet, Almanya’nın Potsdam şehrinde bir araya geldi. (17 Temmuz-2 Ağustos 1945) Potsdam’da buluşan üç devletin temsilcilerinin ana gündemi, Almanya sorunu oldu. Aslında bu konu hakkında uzlaşmanın pek de kolay olmadığını üç devlet de savaş sırasında düzenledikleri konferanslarda yakından görmüşlerdi.
Potsdam Konferansı’ndaki önemli gündem maddeleri hangileridir?
Potsdam Konferansı’ndaki en önemli gündem maddelerinden birisi oldu. Almanya’nın, uluslararası düzene tehdit oluşturmayacak hale gelmesi için Naziler temizlenmeli ve Alman ordusu kontrol altına alınmalıydı. Böylece Almanya demokratik bir ülke haline gelebilirdi. Potsdam Konferansı’nın diğer önemli gündem maddelerinden biri de İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına yol açan ve Nazilerin, Avrupa’daki tüm Almanları tek bayrak altında toplama (Ein Volk, Ein Reich) idealine son vermek oldu. Böylece mevcut Alman sınırları dışında yaşayan yaklaşık sekiz milyon Alman, Polonya ve Çekoslovakya’daki evlerinden Almanya’ya göç etmek zorunda kaldılar. Nihayet Potsdam’daki görüşmelerin en önemli sonucu, Avrupa’nın iki farklı siyasi nüfuz alanına ayrılmasını başlatması oldu.
Savaşın sona ermesiyle Avrupa’daki büyük devletlerin durumları nasıldır?
Savaşın sona ermesiyle Avrupa’daki büyük devletler, işlerin eskisi gibi olamayacağını fark ettiler. Her iki savaştan galip çıksa da İngiltere’nin büyük imparatorluğunu sürdürebilmesi zor görünüyordu. Fransa, savaşın daha ilk günlerinde sahne dışına itilmiş ve eski günlerin anısına galiplerin masasına kabul edilmişti. Büyük bir yıkıma uğrasa da Almanya’nın mağlup edilmesindeki kilit aktörler arasında yer alan Sovyetler Birliği, Avrupa’nın ayakta kalmayı başarabilen tek gücüydü. ABD ise tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi ikinci savaştan da en az zararla kurtulan ülkeydi. Ayrıca müttefiklerini ve Avrupa’yı Nazilerden kurtaran ülke olmanın prestijini taşıyordu. Günün sonunda sahnede, Sovyetler Birliği ve ABD’den başka aktör kalmamıştı.
20 yıldan uzun süren Mussolini döneminden sonra 1946’da monarşiye son verilmesiyle demokratik bir süreç içine girmiş olan ülke hangisidir?
İtalya ise 20 yıldan uzun süren Mussolini döneminden sonra 1946’da monarşiye son verilmesiyle demokratik bir süreç içine girmiştir. Savaşın yol açtığı ağır ekonomik ve sosyal sorunlar, komünistleri güçlendirmiştir. Ancak hükümet genel olarak Hristiyan Demokrat Partilerin elinde kalmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Doğu Avrupa ülkelerindeki siyasi durum nasıl gelişti?
İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Sovyet lideri Josef Stalin, Doğu Avrupa ülkeleri ile ilgilenmeye başladı. Başlangıçta komünistler, sosyalistler ve köylü liderlerinin egemen olduğu koalisyonlar bu ülkelerde iktidara geldi. Ancak 1949 yılı itibariyle bölgede tamamen komünistlerin oluşturduğu hükümetler iktidarı devraldı. Savaşın daha ilk yıllarında Estonya, Letonya ve Litvanya Sovyet denetimine girmişti. 1944 yılı Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Arnavutluk ve Yugoslavya’nın, Sovyet etkisi altına girdiği yıl oldu. 1948 yılında Çekoslovakya’nın da bu gruba eklenmesiyle Sovyet siyasi alanı neredeyse Orta Avrupa’ya kadar genişlemiş oluyordu. Bir başka ifade ile batılı devletlerin Birinci Dünya Savaşı sonunda Bolşevik Rusya’ya karşı tasarladıkları tampon bölge tam aksine Sovyet hâkimiyeti altına girmişti. Doğu Avrupa’nın, Sovyet etkisi altına girmesi batılı devletler tarafından tepkiyle karşılansa da aslında Sovyet askerî işgalini bizzat onlar tercih etmişti. Çünkü hem ABD hem de İngiltere, Kızıl Ordu’nun, Almanları kendi topraklarından çıkardıktan sonra savaşa son vermesinden endişe etmişti.
Sovyetler birliği, Batı sınırları boyunca kendi nüfuzu altında tampon bir bölge inşa etmesinin arkasındaki gizli amaç neydi?
Batı sınırları boyunca kendi nüfuzu altında tampon bir bölge inşa etmeyi başarsa da Sovyetler Birliği’nin başka amaçları da vardı. Savaştan tükenmiş şekilde çıkan Almanya’nın yeniden ayağa kalkamaması ve denetim altında kalması isteniyordu. Böyle bir Almanya sayesinde Sovyetler Birliği’nin batı sınırları daha da güçlenmiş olacaktı. Ancak Sovyetlerin kendi istikrarı adına izlediği politikalar giderek batılı devletleri rahatsız etmeye başladı.
İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in işaret ettiği demir perde ülkeleri hangileridir?
Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa’daki planlarını tamamlamaya çalışırken 5 Mart 1946’da ABD’nin Foulton şehrinde bulunan Westminster College’da İngiltere Başbakanı Winston Churchill “Baltık’ta Stettin’den Adriyatik’te Trieste’ye kadar bir demir perde iniyor kıtaya. Bu hattın arkasında Varşova, Berlin, Prag, Viyana, Budapeşte, Bükreş, Sofya gibi Orta ve Doğu Avrupa’nın eski devletlerinin başkentleri uzanıyor.
İkinci dünya savaşından yenik çıkan ülkelerle ne zaman antlaşma imzalandı?
Sovyetlerin hamlelerine karşı batılı devletler, Orta ve Batı Avrupa’nın komünist etkiye kapılmaması için çareler düşünüyordu. Bu şartlar altında tek barış konferansında savaştan yenik çıkan beş küçük ülke; İtalya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Finlandiya’nın durumları görüşüldü. Temmuz-Ekim 1946’da Paris’te düzenlenen konferans antlaşma ile sonuçlandı. Galip devletlerin dışişleri bakanlarının oluşturduğu Müttefik Konseyi, antlaşma şartlarını adeta dikte etti ve beş küçük devlet hiç itiraz etmeden bir takım toprak kayıplarına razı oldular.
Yunanistan da baş gösteren iç savaşın neden ve sonuçları ne olmuştur?
Savaştan galip çıkan taraflar, barış şartlarını görüşmeye başlamadan önce Yunanistan’da Mayıs 1946’da iç savaş başladı. Arnavutluk, Bulgaristan ve Yugoslavya’daki komünistler de Yunanistan’daki iç savaşa dâhil oldular. Yunanistan’ın, komünist bloğun egemenliğine girmesini önlemek amacıyla hükümeti destekleyen İngiltere, hayli pahalı bir bedelle karşılaştı. Zaten kötü durumda olan ekonomisini düzeltmek amacıyla ABD’den askerî ve malî yardım talebinde bulundu. 1947 yılının başı itibariyle komünistler Yunanistan’da zafere yakın taraf gibi duruyordu. Ayrıca Yunanistan’ın yanı sıra Türkiye de açık bir Sovyet tehdidi ile karşı karşıya kalmıştı. İngiltere’nin bu çağrısı cevapsız kalmadı ve ABD’nin yeni Başkanı Truman, Mart 1947’de Kongre’ye hitaben yaptığı konuşmada içeriden veya dışarıdan tehdit altında kalan hür ülkelerin ABD tarafından desteklenmesi gerektiğini ilan etti. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan’ın işgale uğraması ya da otoriter bir yönetime savrulmasını engellemek amacıyla 400 milyon dolar yardım yapılmasını önerdi. Bu teklif tarihteki yerini Truman Doktrini olarak alacaktır.
“Kendimizi aldatmayalım, şu anda bir soğuk savaşın ortasındayız”sözünü hangi devlet adamı ne zaman söylemiştir?
Amerikalı devlet adamı Bernard Baruch tarafından kondu. 16 Nisan 1947 tarihli demecinde Baruch “Kendimizi aldatmayalım, şu anda bir soğuk savaşın ortasındayız” demekteydi. Aynı yıl Soğuk Savaş isimli kitabını yayınlayan Amerikalı gazeteci Walter Lippmann ise hem kavramın tanımını yaptı hem de yaygınlaşmasına giden yolu açtı.
Soğuk savaş kavramı nasıl açıklanabilir?
Soğuk Savaş, en yalın tanımıyla İkinci Dünya Savaşı’nın galibi olan iki büyük devlet etrafında sıralanan küçük ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların silaha başvurulmadan devam ettirilmesiydi.
Sovyetler Birliği’ne göre Truman Doktrini ile ABD’nin kendilerine vermek istediği mesaj neydi?
Sovyetler Birliği’ne göre Truman Doktrini, ABD’nin savaş kışkırtıcılığı yaptığının ispatıydı. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan’ı silahlandırması, donanmasının Akdeniz’de devriye gezecek olması ve hatta Murmansk kıyılarında bile seyredebilecek olması, Yakın ve Orta Doğu’da eskilerine ek olarak yeni hava üsleri kuracak olması; nihayet Kore ve Japonya’da ağır bombardıman uçaklarını bulundurması; Sovyetler Birliği’nde, ABD tarafından çevrelendiği hissinin oluşmasına yol açtı. Doğal olarak bu ruh hali Soğuk Savaş’ın tansiyonunu da yükseltecekti.
ABD Dışişleri Bakanı George Marshall Avrupa ülkelerini kalkındırmak amacıyla önerdiği ekonomik programın asıl amacı nedir?
Sovyet tehdidine karşı ABD bir yandan çevreleme diğer taraftan da özgür ülkeleri her türlü baskıya karşı destekleme sözü verse de asıl sorun ekonomi ile ilgiliydi. Avrupa ülkeleri ikinci savaştan sonra neredeyse tamamen yıkılmıştı. Bu ortam, söz konusu ülkeleri askeri açıdan zayıflattığı gibi komünizme de açık hale getiriyordu. Nitekim bu atmosferin farkında olan ABD Dışişleri Bakanı George Marshall, Orta ve Doğu Avrupa’nın, Kızıl Ordu tarafından işgal edilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu vurguladı. Marshall’ın sözleri, mümkün olan en kısa sürede bu bölgeleri kalkındırmak için başlatılacak olan kapsamlı ekonomik programın habercisiydi. Sovyetler de dâhil olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri bu yardım programına başvurabilecekti. Sovyetler Birliği geri çevirse de söz konusu yardım Batı ve Orta Avrupa ülkeleri tarafından sevinçle karşılandı. Mart 1948’de başlayan ve 1951 yılının sonuna kadar devam eden bu program Marshall Planı olarak anıldı.
Marshall planı altında sürdürülen ekonomik yardım programının yönetimi için hangi örgüt kurulmuştur?
Marshall planı altında sürdürülen ekonomik yardım programının yönetimi için 16 Nisan 1948’de Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (Organization for European Economic Cooperation-OEEC) kuruldu. Plan, yardım alan ülkelerin üretimi artırmalarını, ticareti geliştirmelerini ve karşılıklı olarak yardımlaşmalarını öngörüyordu.
Sovyetler Birliği Doğu Avrupa ülkeleriyle bağlarını nasıl güçlendirmiştir?
Sovyetler Birliği’nde Stalin de Doğu Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Avrupa’nın tamamında yer alan komünist partiler üzerindeki Sovyet etkisi ve denetimini artırmaktan ibaretti. 1948 yılının hemen başlarından itibaren Polonya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan’da, Sovyet kontrolündeki komünist hükümetler işbaşına gelmişti. Çekoslovakya’da komünist başbakan Klement Gottwald, 25 Şubat 1948’de komünist tek parti diktatörlüğünü ilân etti.
İngiltere Başbakanı Churchill ile Sovyet lideri Stalin, daha savaş devam ederken 1944 yılında Moskova’da hangi anlaşmayı imzalamışlardır?
İngiltere Başbakanı Churchill ile Sovyet lideri Stalin, daha savaş devam ederken 1944 yılında Moskova’da buluşarak Doğu Avrupa ülkelerinin kaderini belirledikleri Yüzdeler Anlaşması’nı imzalamışlardı.
Yüzdeler anlaşmasının şartları nelerdir?
Bu anlaşma, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin, Doğu Avrupa topraklarında sahip olacakları siyasi nüfuz oranlarını belirledi. Buna göre Macaristan’da İngiltere %50, Sovyetler Birliği %50; Yugoslavya’da İngiltere %50, Sovyetler Birliği %50; Yunanistan’da İngiltere %90, Sovyetler Birliği %10; Bulgaristan’da İngiltere %25, Sovyetler Birliği %75; Romanya’da İngiltere %10, Sovyetler Birliği %90 olacaktı. Ancak bu oranların, savaş sonrasında yapılacak antlaşmalarla değiştirilebileceği de kayıt altına alınmıştı.
Ortak savunma paktı olan Batı Avrupa Birliğini (BAB) kurmak amacıyla Brüksel Antlaşması’nı hangi ülkeler imzaladılar?
1948 yılının başlarında İngiltere, Fransa ve Benelüks ülkeleri, ortak savunma paktı olan Batı Avrupa Birliğini (BAB) (Western European Union-WEU) kurmak amacıyla Brüksel Antlaşması’nı imzaladılar.
1948 yılında kurulan batı Avrupa birliğinin karşı karşıya kaldıkları tehditler için etkili bir güç unsuru olması için hangi desteğe ihtiyaç vardı?
Sovyet tehdidi karşısında bu birliğin herhangi bir anlamı yoktu. Bu sebeple ABD’nin desteği mutlaka sağlanmalıydı. Kaldı ki Sovyetlerin, Batı Berlin’e uyguladığı abluka da açıkça bir meydan okumaydı. Tam da bu sırada Arthur H. Vanderberg, Amerikan Senatosu’na bir tasarı sundu. Vanderberg, ABD Başkanı’na, devletin güvenliğini ilgilendiren ve karşılıklı yardıma dayanan bölgesel ve diğer ortak anlaşmalara katılma yetkisinin verilmesini teklif ediyordu. 11 Haziran 1948’de bu tasarı Kongre tarafından kabul edildi ve Vanderberg Kararı ismi verildi.
ABD’nin girişimi ile 4 Nisan 1949’da Batı Avrupa Birliğini genişleterek hangi birliği kurmuşlardır?
ABD’nin girişimi ile 4 Nisan 1949’da İtalya, Danimarka, Norveç, Portekiz, İzlanda, ABD ve Kanada BAB’a katılarak Batı askeri ittifakını genişlettiler ve NATO’yu kurdular. NATO’nun 12 üyesi saldırıya uğramaları durumunda saldırgana ortak cevap verme konusunda uzlaştılar. Böylece batılı devletler, Sovyetler Birliği’ni ekonomik ve siyasi olarak çevreleme politikasından askerî çevreleme siyasetine geçmiş oldular.
1948 yılında Sovyetler Birliği’nin, Çekoslovakya’yı nüfuzu altına aldığı gibi Berlin ablukasını da başlatması, batılı devletlerini nasıl bir çözüme yöneltmiştir?
1948 yılında Sovyetler Birliği’nin, Çekoslovakya’yı nüfuzu altına aldığı gibi Berlin ablukasını da başlatması, batılı devletleri çözümü hızlandırmaya mecbur bıraktı. Almanya’nın çökmesinden kaynaklanan güç boşluğunun yol açtığı tehlike açıktı. Böylece batılı devletler işgal altında tuttukları Alman topraklarını birleştirerek Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağladılar.
İkinci dünya savaşının kaybedeni olan Almanya da kendini gösteren parçalanmışlık nasıl sonuçlanmıştır?
Avrupa, birbirine rakip iki büyük veya süper gücün etrafında toplandığı siyasi kamplara ayrılmıştı. Bu durum Almanya’nın eskisi gibi olamayacağını göstermekteydi. Dolayısıyla Federal Almanya’nın kurulması zorunluydu. Ayrıca mağlup Almanya dört galip devlet tarafından işgal edilse de aslında batılı müttefikler ile Sovyetler Birliği arasında ikiye bölünmüştü. Nitekim bu iki parçalı görüntü 1949 yılında resmileşti ve batılı müttefikler başkenti Bonn olan Federal Almanya Cumhuriyeti’ni (Batı Almanya) kurdular. (23 Mayıs 1949) Sovyetler Birliği’nin cevabı 7 Ekim 1949’da Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin (Doğu Almanya) kurulması şeklinde oldu. Doğu Almanya, diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bir halk cumhuriyeti ile tanışırken Batı Almanya’da demokratik bir döneme girildi. Federal Almanya Cumhuriyeti, 1954 yılında egemenlik ve bağımsızlığını bütünüyle kazandı.
Batı Almanya hangi düşünceyle Nato üyesi yapıldı?
Batılı müttefikler, Batı Almanya’yı ekonomik ve siyasi olarak güçlendirmeye önem verdiler. Çünkü bu ülke, iki blok arasında tampon bölge konumundaydı ve mutlaka batılı devletlerin yanında yer almalıydı. Ayrıca Batı Almanya, ileride Doğu Almanya ile birleşmesi halinde savaş sonrasında kurulan dengeyi bozabilecek en ciddi ülkeydi. Bu düşünceden hareketle Batı Almanya, 9 Mayıs 1955’de NATO üyesi yapıldı. Bu üyelik en çok Sovyetler Birliği’ni rahatsız etti. Sovyetlere göre Federal Almanya’nın kuruluşu faşizmin yeniden dirilmesi, NATO’ya kabul edilişi ise bu eğilimin son noktasıydı.
Sovyetler Birliği’nin, 14 Mayıs 1955 tarihinde kurduğu Pakt ve üyelerin isimleri nelerdir?
Sovyetlere göre Federal Almanya’nın kuruluşu faşizmin yeniden dirilmesi, NATO’ya kabul edilişi ise bu eğilimin son noktasıydı. Nitekim Sovyetler Birliği’nin buna cevabı, 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova Paktı’nı kurmak oldu. Pakta üye olan Sovyetler Birliği, Polonya, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Bulgaristan ve Arnavutluk, karşılıklı savunma sorumluluğu içeren bir işbirliğine gideceklerdi. Varşova Paktı, Sovyetler Birliği, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan arasında 8 Ocak 1949’da kurulan ekonomik işbirliği örgütü Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi’nin tamamlayıcı parçası oldu.
Doğu Almanya Devlet Başkanı Walter Ulbricht’in, Batı Berlin’in etrafına önce tel örgü ardından da duvar örülmesini istemesinin nedenleri nasıl açıklanabilir?
Moskova, 27 Kasım 1958 günü ABD, İngiltere ve Fransa’ya birer nota vererek savaşın yıllar önce bitmesine rağmen bu ülkelerin Batı Berlin’de asker bulundurmaya devam etmelerinin Doğu Almanya’nın güvenliğine açık bir tehdit olduğunu ilân etti. Buradan hareketle adı geçen ülkelerin altı ay içinde askerlerini çekmelerini istedi. Moskova, Batı Berlin’deki müttefik güçlerin çıkmasını yalnızca askerî kaygılarla istemiyordu. Giderek artan zenginliği ve refahı ile bölge, komünizmin ortasında çekici bir merkeze dönüşmüştü. Nitekim pek çok meslek sahibi Doğu Alman vatandaşı ya Batı Almanya’ya geçiyor ya da burayı kullanarak ABD veya Kanada gibi ülkelere kaçmaya çalışıyordu. Kısacası Berlin, Demir Perde’nin bağrına saplanmış bir hançer gibiydi ve böyle giderse işçi cennetinde işçi bulunamaz hale gelecekti. Bu soruna çare bulmak amacıyla Doğu Almanya Devlet Başkanı Walter Ulbricht, 1961 yılı başlarından itibaren çözüm arayışı içine girdi ve Sovyet liderlerini zora başvurma konusunda ikna etti. Ağustos 1961’de Batı Berlin’in etrafının önce tel örgülerle sonra da bir duvarla çevrilmesi kararı verildi. Bu kararla birlikte Almanya’nın birleştirilmesine dönük tartışmalar iki rakip bloğun gündeminden zamanla düştü. Batı Almanya ise komünist blokla çatışmanın iki Almanya’nın birleştirilmesine yardımcı olmayacağını anladı.
İngilizler, 12 Ocak 1960’da hangi birliğin kurulmasına öncülük ettiler?
İngilizler, 12 Ocak 1960’da Avrupa Serbest Ticaret Birliği’nin kurulmasına öncülük ettiler. Örgütün temel amacı, üye ülkeler Danimarka, Norveç, İsveç, Avusturya, İsviçre ve Portekiz arasındaki ticaret duvarlarını kaldırmaktı. Fakat EFTA diğer şemsiye örgüt olan AET kadar geniş çaplı bir ekonomik bütünleşme hedeflemiyordu.
Çelik yiyiciler kavramı nasıl açıklanabilir?
Çelik Yiyiciler Başta Stalin olmak üzere Sovyet devlet adamlarından muazzam miktarda askerî ve ihtiyaçtan fazla ağır sanayi üretimini önceleyenlere verilen addır. Bu üretim yapılırken temel gıda ve tüketim maddelerinin üretilmesinde aynı hassasiyet gösterilmediği ve hatta bunların sağlanmasında sıkıntılar yaşandığı için bu tanımlama yapılmıştır.
Avrupa için gelecek vadeden asıl çatının AET olduğunun anlaşılmasına hangi gelişmeler neden olmuştur?
AET ve EFTA’nın varlığı batı ittifakının kendi içinde ikiye ayrıldığı anlamına geliyordu. Ülkelerin coğrafi konumlarından hareketle bu ayrım İç Altı ve Dış Yedi şeklinde betimlendi. Fakat 1960 yılına gelindiğinde Avrupa için gelecek vadeden asıl çatının AET olduğu anlaşıldı. Çünkü Batı Avrupa’nın ekonomik bütünleşmesi ve bunun sonunda ortaya çıkan kalkınma batılı gözlemcileri bile hayrete düşürecek ve mucize olarak tanımlanacak bir şekil almıştı. Mesela Batı Avrupa’daki bazı ülkeler daha 1940’ların sonunda savaş öncesi sanayi ve tarım üretimi miktarını yakalarken diğerleri de 1950’lerin ortasında toparlanmayı başardılar. Ekonomik büyüme herkesin iş sahibi olmasını sağladığı gibi gelirin de artmasına yol açtı. İşgücü talebi giderek arttığı için Almanya dış ülkelerden işçi talebinde bulundu. AET üyesi ülkeler, 1958-1967 yıllarında ihracatlarını üç kat artırdılar.
Aynı dönemde diğer ülkeler ancak iki kat artış sağlayabildiler. AET üyesi ülkelerin gayri safi milli hasılası da yine bu dönemde hem EFTA üyesi ülkelerden hem de ABD’den daha fazla artmıştı. 1968 yılına gelindiğinde temel hedef olarak belirlenen üye ülkeler arasında sanayi malları, demir, kömür ve tarım ürünleri üzerindeki iç kısıtlamalar ve gümrükler kaldırılmıştı.
Yugoslavya ile Sovyetler Birliği arasındaki uyumsuzluklar hangi alanlarda olmuştur?
Yugoslavya ile Sovyetler Birliği arasında siyasi çekişmenin yanı sıra ekonomi politikalarında da ciddi bir uyumsuzluk vardı. Stalin, Yugoslavya’nın bir tarım ülkesi olarak kalması ve SSCB’ye tarım ürünleri yetiştirmesini isterken Tito sanayileşmiş bir ülke istiyordu. Ayrıca Stalin’in uyarısına rağmen Tito, 1946 yılındaki iç savaşta Yunan komünistlerine destek vermişti. Nitekim Stalin, 1948 yılında Yugoslavya’yı COMINFORM’dan çıkardı. Aslında Tito ile Stalin’in ekonomiye yaklaşımları çok farklı değildi. Tito da merkezî ve planlı bir ekonomi kurmaya çalışıyordu. Ancak bunun yürümediğini görünce 1950’lerin ortalarından itibaren Yugoslavya’da nispeten daha adem-i merkezi bir yapıyı tercih etti. Nitekim zamanla devletin desteklediği özel bir tarım sektörü ve fabrikalardaki işçilerin sınırlı şekilde kontrol edildiği milli bir sanayi ortaya çıktı. Yugoslavya ile Sovyetler Birliği’nin belki de en önemli ortak noktası, komünist partinin dışındaki siyasi hareketlere yaşam hakkı tanımamasıydı. Bunun dışında Tito ve Stalin’in sistemlerinin birbirine benzeyen yanları yok gibiydi.
Stalin’den sonra Sovyetler Birliği’nin yeni lideri Nikita Kruşçev’nin sosyalizm genişlemesi hakkındaki görüşleri nasıldır?
Sovyetlerin yeni lideri Kruşçev, Komünist Parti’nin 20. Kongresi’nde Stalin karşıtı söyleminin yanı sıra kapitalist ve sosyalist blokların yan yana var olabileceklerini de ilân etti. Daha da önemlisi Kruşçev, sosyalizmin kapitalist ülkelere savaşa başvurmadan da girebileceğini söylemekteydi. Böylece Sovyet dış politikası da ciddi bir değişikliğe uğrayarak “barış içinde bir arada yaşamak” gibi bir yola girmekteydi. Yine bu kongrede sosyalizme ulaşmanın farklı yolları olduğu kabul edilerek derin bir ideolojik değişikliğe de gidiliyordu. Bu değişikliklerin sonucu olarak Yugoslavya ile uzlaşma süreci başlatıldı. Ancak bu yakınlaşma Çin’i kapsamıyordu. Çin komünist liderleri, hem Stalin’in mirasını reddetmenin hem de sosyalizme farklı yollardan gidilebileceği tezinin açık bir ihanet olduğunu iddia ediyorlardı.
Dünya açık bir nükleer savaş tehdidi altına nasıl girmişti?
ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ana rakibi olarak gördüğü Sovyetler Birliği’ni yakından izlemek için U-2 casus uçaklarını devreye sokmuştu. Buna karşın Sovyetler Birliği de Florida eyaletine oldukça yakın mesafedeki Küba’ya balistik füzeler yerleştirdi. İşin ilginç tarafı, Sovyetlerin bu eyleminden ABD haberdar olmamıştı. Bunu öğrendiği andan itibaren ABD ile Sovyetler arasında nükleer bir kriz çıktı. (16-28 Ekim 1962) Dünya açık bir nükleer savaş tehdidi altına girmişti. Ancak her iki ülke de krizi görüşmeler yoluyla çözmeyi başardılar.
Yumuşama süreci nasıl bir dönemi ifade etmektedir?
Yumuşama Süreci; Bu terim en basit biçimiyle, bloklar arasındaki karşılıklı söz atışması ve savaş tehlikesinin azalması ile komünist ve komünist olmayan devletlerarasında siyasî, iktisadî, kültürel ve teknolojik işbirliği anlaşmalarının sayılarındaki artışın yaşandığı bir dönemi ifade etmektedir.
68 hareketi olarak anılan Prag Baharı olaylarının kapsamı nasıl açıklanabilir?
İki büyük devlet arasındaki yumuşama, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası sistemin istikrara kavuşmaya başladığına işaret etmekteydi. Nitekim bu istikrar neredeyse bütün dünyada kısmi bir ekonomik büyümeyi de beraberinde getirmişti. Ancak ekonomideki sıkıntılar tamamen aşılamadı ve sistemin taşıdığı adaletsizlikler bütün dünyada 68 Hareketi olarak anılan bir gelişmeyi doğurdu. Olaylar Paris’te başlasa da asıl ses getiren gelişme Çekoslovakya’da yaşandı. Prag Baharı olarak adlandırılan olaylar Kızıl Ordu’nun, Çekoslovakya’yı işgali ve 1964’de Sovyetler Birliği’nin liderlik koltuğuna oturan Leonid Brejnev’in, kendi adıyla anılacak olan doktrinini ilân etmesine yol açtı. Uzun yıllar katı bir Stalinci anlayışla yönetilen Çekoslovakya, 5 Ocak 1968’de Aleksander Dubçek’in Komünist Parti Genel Sekreterliği’ne seçilmesinden sonra daha bağımsız ve liberal bir politika izlemeye başladı. Ancak bu türden reformcu bir çizgiyi Doğu Bloku ülkelerinin birliği için tehlikeli bulan Sovyetler Birliği, Kızıl Ordu ve Varşova Paktı birliklerini 21 Ağustos 1968’de ülkeye göndererek reformları durdurmak ve gösterileri engellemek amacıyla başta Prag olmak üzere tüm Çekoslovakya’yı işgal etti ve Nisan 1969’da Dubçek’e görevden el çektirildi.
Federal Almanya’nın Sosyal Demokrat Başbakanı Willy Brandt 1969 yılında hükümetler arası ilişkilere neden önem verilmesi gerektiğini söylemiştir?
Federal Almanya’nın Sosyal Demokrat Başbakanı Willy Brandt 1969 yılında hükümetler arası ilişkilere önem verilmesi gerektiğini söyleyerek Doğu Bloku’ndaki komünist rejimlerle karşılıklı ilişkilere girmenin kaçınılmaz olduğunu açıkladı. Kaldı ki savaşın bitmesiyle bu açıklamanın yapıldığı yıllar arasında geçen dönem, Avrupa’daki barışın Federal Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki uzlaşmaya bağlı olduğunu da ispatlamıştı. Bu tarihten sonra Brandt, asıl amacı olan Batı ve Doğu Almanya’yı yeniden birleştirmek için Yeni Doğu Siyaseti (Neue Ostpolitik) adını verdiği bir politika izlemeye başladı. Brandt, bu yeni açılım ile Doğu Bloku’nda yer alan ülkelere dönük olarak kendi siyasetini geliştireceğini ilân etmişti.
1962’de başlayan yumuşama sürecinin Brandt’ın yeni siyasetindeki ana hedefleri nelerdi?
1962’de başlayan yumuşama sürecinin Brandt’ın yeni siyasetinde üç ana hedef bulunuyordu:
- Sovyetler Birliği ile doğrudan temas kurmak;
- Doğu Avrupa ülkeleri ile ilişkilerin normalleştirilmesine çalışmak;
- Son olarak Doğu Almanya’yı bağımsız bir devlet olarak tanımadan geçici bir uzlaşmaya varmak.
Bu amaçların gerçekleştirilmesi bağlamında ilk antlaşma 12 Ağustos 1970’de Sovyetler Birliği ile imzalandı. Antlaşmaya göre iki devlet ikili ilişkilerde silaha başvurmayacaklarını ve Avrupa’daki mevcut sınırların bütünlüğüne saygı duyacaklarını kabul ettiler.
Sovyetler Birliği ile uzlaşılmasının ardından nasıl bir süreç yaşanmıştır?
Sovyetler Birliği ile uzlaşılması, bağlı devletler ile anlaşmanın da kapılarını araladı. 7 Aralık 1970’de Federal Almanya ve Polonya, savaş sonrasındaki sınırları onayladıklarını ve gelecekte de değiştirilmeyeceğini kabul ettiler. Ayrıca ikili ilişkilerde güç kullanılmaması da kararlaştırılmıştı. 21 Aralık 1972 ise Batı Almanya açısından en zor meselenin çözüme kavuşturulduğu gün oldu. Batı Almanya ile Doğu Almanya, birbirlerine karşı kuvvet kullanmama, ülke sınırlarına saygı duyma, birbirlerini uluslararası alanda temsil etmeme konularında anlaştılar. Fakat Batı Almanya bu uzlaşmanın gelecekte iki Almanya’nın birleşmesine engel oluşturmayacağını ayrıca bildirdi. Son olarak 11 Aralık 1973’te Çekoslovakya ile bir antlaşma imzalandı.
1969 yılında De Gaulle’ün görevinden ayrılması AET’nin genişlemesine hangi katkılar da bulunmuştur?
1969 yılında De Gaulle’ün görevinden ayrılması başlangıçta olumsuz gibi görünse de AET’nin genişlemesinin önü açıldı. Nitekim 1973 yılında iki defa reddedilen İngiltere ile birlikte Danimarka ve İrlanda AET üyesi oldular. Bu süreç devam etti ve 1981 yılında Yunanistan; 1986’da da İspanya ile Portekiz Topluluk’a kabul edildiler. Böylece AET 12 üyeli bir yapılanma haline geldi. Kapının açık kalmaya devam etmesi sayesinde 1995 yılında Avusturya, Finlandiya ve İsveç’in de katılmasıyla Topluluk 15 üyeli bir organizasyona dönüştü. Nihayet en önemli süreç Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yaşandı ve 2004 yılında 10 yeni üye daha Topluluk’a kabul edildi. Bu tarihten sonra Topluluk isim değiştirerek Avrupa Birliği adını aldı.
ABD’nin, Çin ile yakınlaşması, Sovyetler Birliği’ni nasıl etkilemiştir?
ABD’nin, Çin ile yakınlaşması, Sovyetler Birliği’nin de yumuşama sürecini hızlandırmasını sağladı ve iki süper güç, silahların azaltılmasının herkes için iyi olacağına karar verdiler. Başkan Johnson döneminde başlatılan Stratejik Silâhların Sınırlandırılması Görüşmeleri (The Strategic Arms Limitation Talks-SALT) sürdürüldü ve 1972’de Nixon ve Sovyet liderleri “barış içinde bir arada yaşama” hedefini teyit ederek SALT-I anlaşmasını imzaladılar. Anlaşma ile iki devlet, füze savunma kapasitesini azaltma ve saldırı silahlarını da beş yıl boyunca sabit tutma konusunda uzlaştılar. Anlaşma silahlanma yarışına son vermese de iki tarafın önleyici saldırı endişelerinin giderilmesi ve görüşmelerin devam etmesini sağladı. Nitekim 1979 yılında yürütülen SALT-II görüşmelerinde de sonuca ulaşıldı.
1975 yılında Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de gerçekleşen konferanslardaki katılımcılar hangi konularda uzlaşmışlardı?
1975 yılında NATO üyesi 16 devlet, Varşova Paktı’na üye yedi ülke ve herhangi bir ittifakın içinde bulunmayan 12 devlet, Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de buluştular. Bu toplantılarda taraflar barış, ekonomik ve kültürel işbirliği ve insan haklarının korunması doğrultusunda taahhütlerde bulundular. Helsinki anlaşmaları resmî/şeklî bir anlaşma olmasa da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan Avrupa sınırlarını onayladı. Ayrıca “Helsinki İzleme Komiteleri” oluşturularak anlaşmayı imzalayan devletlerdeki insan hakları meseleleri izlenmeye başladı. Helsinki konferansları Soğuk Savaş dönemi yumuşama sürecinin zirvesini temsil etmiş ve 1979 yılında Afganistan’ın işgaliyle birlikte bu süreçte gerileme yaşanmıştır.
Helsinki Anlaşmaları’nın Soğuk Savaş’ın bitirilmesindeki en önemli katkısı hangi konuda olmuştur?
Helsinki Anlaşmaları’nın Soğuk Savaş’ın bitirilmesindeki en önemli katkısının zamanla insan hakları konusundaki III. Sepet olduğu anlaşıldı. Nitekim Sovyet baskısına karşı mücadele eden Doğu Avrupalı reformcular 1975 yılından itibaren III. Sepet’ten fazlasıyla yararlandılar. Çekoslovakya’da Vaclav Havel ve Polonya’da Lech Valesa, bu kapsamdaki hükümleri kullanarak sadece Sovyet egemenliğinin etkisini kırmadılar, aynı zamanda ülkelerindeki komünist rejimleri de ortadan kaldırdılar. Başlayan bu yeni süreç ise Doğu Bloku’nun çöküşünü hızlandırdı.
Ocak 1981’de ABD Başkanı olan ve başkanlığı süresince yürüttüğü politikaları halk tarafından desteklenen politikacı kimdir?
Ocak 1981’de eski bir sinema oyuncusu olan Ronald Reagan ABD Başkanı oldu. 1989 yılında emekliye ayrıldığında anketler halkın, başkanın icraatlarını büyük ölçüde desteklediğini söylüyordu. Bu beğeni, iç politika ve ekonomideki başarının yanı sıra başkanın, Afrika, Asya ve Güney Amerika’da, Sovyet yayılmacılığına karşı başlattığı püskürtme siyaseti ile de yakından ilgiliydi. Ayrıca Reagan, rakibinin stratejik üstünlüğüne zarar verecek bir silahlanma programını da uygulamaya koymuştu. Bunların ötesinde daha sonra Reagan Doktrini şeklinde adlandırılacak olan siyaset çerçevesinde de komünizm karşıtı direniş hareketlerine gizliden ve açıktan destek verdi.
Sovyetler Birliğinin Reagan döneminin hemen ertesinde çöküşünün nedenleri nasıl açıklanabilir?
Sovyetler Birliği Reagan döneminin hemen ertesinde çöktü. ABD’li yorumcular, yıpratıcı bir Soğuk Savaş sonucu Sovyetlerin dağıldığını söyleyerek kendilerine pay çıkarmaya çalışsa da çöküş sonrasında yaşanan kargaşa, gerçekte kimsenin böyle bir sonu tahmin etmediğini gösterir. Aslında 1980’lerin ilk yıllarında Sovyetler Birliği, bu mücadelede daha avantajlı bir konuma yükselmişti. Ancak Gorbaçov ve Reagan, 1986 yılında İzlanda’da buluştuklarında her ikisinin de nükleer silahların olmadığı bir dünya istedikleri anlaşıldı. Bu anlayış birliği, Soğuk Savaş’ın her iki süper güç tarafından da bitirilmek istendiğini gösteren en önemli işarettir. Reykjavik (1986) ve Washington (1987) zirveleri ile Soğuk Savaş, fiilen sona eriyordu. Son adım ise ABD Başkanı George H. W. Bush ile Mihail Gorbaçov arasında Aralık 1989’da gerçekleştirilen Malta zirvesinde atıldı. Soğuk Savaş’ın sona erdiği resmen ilân edildikten sonra Paris’te Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansının (AGİK) zirve toplantısı düzenlendi. Bu zirvede iki blok arasındaki rekabetin sona erdiği tekrarlanmış ve bölünmüş Avrupa’nın tamamen tarihe karışması yönünde hayati bir aşama geçilmiştir.
Yalta Konferansı'nda alınan kararlara göre Sovyetler Birliği Almanya'nın hangi bölgesini işgal edecekti?
Yalta Konferansı'nda alınan kararlara göre Sovyetler Birliği Almanya'nın doğu bölgesini işgal edecekti
Postdam Konferansı'nın (17 Temmuz-2 Ağustos 1945) en önemli gündem maddesi neydi?
Postdam Konferansı'nın (17 Temmuz-2 Ağustos 1945) en önemli gündem maddesi Almanya'nın Nazizm'den kurtarılmasıydı.
Sovyetler Birliği tehlikesinden ve otoriter bir yönetim anlayışından korumak amacıyla Truman Doktorini kapsamında Türkiye ve Yunanistan'a kaç milyon dolar yardım önerilmiştir?
Sovyetler Birliği tehlikesinden ve otoriter bir yönetim anlayışından korumak amacıyla Truman Doktorini kapsamında Türkiye ve Yunanistan'a 400 milyon dolar yardım önerilmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri Marshall Planı kapsamında Avrupa ülkelerine toplamda kaç milyar dolar değerinde yardımda bulunmuştur?
Amerika Birleşik Devletleri Marshall Planı kapsamında Avrupa ülkelerine toplamda 12 milyar dolar değerinde yardımda bulunmuştur.
Doğu Avrupa başta olmak üzere Avrupa’nın tamamında yer alan komünist partiler üzerindeki Sovyet etkisi ve denetimini arttırmak amacıyla Sovyetler Birliği tarafından 1947 yılında kurulan örgütün ismi nedir?
Doğu Avrupa başta olmak üzere Avrupa’nın tamamında yer alan komünist partiler üzerindeki Sovyet etkisi ve denetimini arttırmak amacıyla Sovyetler Birliği tarafından 1947 yılında kurulan örgütün ismi Cominform'dur (Communist Information Bureau).
İngiltere Başbakanı Churchill ile Sovyet lideri Stalin'in, İkinci Dünya Savaş'ı devam ederken 1944 yılında Moskova’da buluşarak Doğu Avrupa ülkelerinin kaderini belirledikleri antlaşmanın ismi nedir?
İngiltere Başbakanı Churchill ile Sovyet lideri Stalin'in, İkinci Dünya Savaş'ı devam ederken 1944 yılında Moskova’da buluşarak Doğu Avrupa ülkelerinin kaderini belirledikleri anlaşmanın ismi Yüzdeler Anlaşmasıdır.
Yüzdeler Anlaşması'na göre İngiltere'nin Macaristan üzerindeki nüfuz oranı yüzde kaçtı?
Yüzdeler Anlaşması'na göre İngiltere'nin Macaristan üzerindeki nüfuz oranı %50'iydi.
NATO ilk kurulduğunda kaç üyesi bulunmaktaydı?
NATO ilk kurulduğunda 12 üyesi bulunmaktaydı
1948 yılında kurulan Batı Avrupa Birliği'nde hangi ülkeler yer almıştır?
1948 yılında kurulan Batı Avrupa Birliği'nde İngiltere, Fransa ve Benelüks Ülkeri yer almıştır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin, James Monroe’nun (1817- 1825) adıyla anılan yalnızcılık anlayışına dayalı dış politika stratejisinin ismi nedir?
Amerika Birleşik Devletleri'nin, James Monroe’nun (1817- 1825) adıyla anılan yalnızcılık anlayışına dayalı dış politika stratejisinin ismi Monroe Doktorini'dir.
9 Mayıs 1950’de yayınlanan Schuman Planı hangi amaçla geliştirilmiştir?
9 Mayıs 1950’de yayınlanan Schuman Planı Avrupa'da ekonomik bütünleşmenin sağlanması amacıyla geliştirilmiştir
Avrupa ülkeleri arasında ortak pazar ve gümrük birliğini sağlamak 25 Mart 1957'de kurulan topluluğun ismi nedir?
Avrupa ülkeleri arasında ortak pazar ve gümrük birliğini sağlamak 25 Mart 1957'de kurulan topluluk Avrupa Ekonomik Topluluğu’dur. (AET) (European Economic Community – EEC)
İngiltere, Avrupa Ekonomi Topluluğu'na kaç yılında katılmıştır?
İngiltere, Avrupa Ekonomi Topluluğu'na 1973 yılında katılmıştır.
Başta Stalin olmak üzere Sovyet devlet adamlarından muazzam miktarda askerî ve ihtiyaçtan fazla ağır sanayi üretimini önceleyenlere ne ad verilmektedir?
Başta Stalin olmak üzere Sovyet devlet adamlarından muazzam miktarda askerî ve ihtiyaçtan fazla ağır sanayi üretimini önceleyenlere Çelik Yiyiciler adı verilmektedir.
Batı Almanya NATO'ya kaç yılında kabul edilmiştir?
Batı Almanya NATO'ya 1955 yılında kabul edilmiştir.
1957 yılında Sovyetler Birliği'nin yörüngeye uydu yerleştirmese karşılık olarak Amerika Birleşik Devletleri tarafından üretilen uçağın ismi nedir?
1957 yılında Sovyetler Birliği'nin yörüngeye uydu yerleştirmese karşılık olarak Amerika Birleşik Devletleri tarafından üretilen uçak U-2 Casus Uçağı'dır.
Sovyetler Birliği’nin, Küba’ya yerleştirdiği füzeleri sökmesi karşılığında ABD hangi ülkeye yerleştirdiği füzeleri sökmeyi kabul etmiştir?
Sovyetler Birliği’nin, Küba’ya yerleştirdiği füzeleri sökmesi karşılığında ABD Türkiye'ye yerleştirdiği füzeleri sökmeyi kabul etmiştir.
Çekoslovakya, 5 Ocak 1968’de Aleksander Dubçek’in Komünist Parti Genel Sekreterliği’ne seçilmesinden sonra daha bağımsız ve liberal bir politika izlemeye başlamasının ardından hangi devlet tarafından işgal edilmiştir?
Çekoslovakya, 5 Ocak 1968’de Aleksander Dubçek’in Komünist Parti Genel Sekreterliği’ne seçilmesinden sonra daha bağımsız ve liberal bir politika izlemeye başlamasının ardından Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmiştir.
Willy Brandt'in Batı ve Doğu Almanya'yı birleştirmek amacıyla geliştirdiği politikaya ne ad verilmektedir?
Willy Brandt'in Batı ve Doğu Almanya'yı birleştirmek amacıyla geliştirdiği politikaya Yeni Doğu Siyaseti adı verilmektedir.
Hangi anlaşmada ABD ve Sovyetler Birliği karşılıklı olarak füze savunma kapasitesilerini azaltma ve saldırı silahlarını da beş yıl boyunca sabit tutma konusunda uzlaşmıştır?
SALT-I Anlaşması'nda ABD ve Sovyetler Birliği karşılıklı olarak füze savunma kapasitesilerini azaltma ve saldırı silahlarını da beş yıl boyunca sabit tutma konusunda uzlaşmıştır
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 7 Gün önce comment 11 visibility 17802
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Kayıt Yenileme Duyurusu
date_range 7 Ekim 2024 Pazartesi comment 1 visibility 1156
-
2024-2025 YKS Ek Yerleştirme İle Yerleşen Adayların Çevrimiçi (Online) Başvuru ve Kayıt Duyurusu
date_range 24 Eylül 2024 Salı comment 1 visibility 613
-
Çıkmış Soruları Gönder Para Kazan!
date_range 10 Eylül 2024 Salı comment 5 visibility 2738
-
2023-2024 Öğretim Yılı Yaz Okulu Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 27 Ağustos 2024 Salı comment 0 visibility 905
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25567
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14502
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12507
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12497
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10421