Bilim ve Teknoloji Tarihi Dersi 4. Ünite Özet

Orta Çağ'da Bilim Ve Teknoloji

Orta Çağ, M.S. 395 ile M.S. 1450 yılları arasındaki Antik Çağ ve Modern Çağ arasında yer alan döneme denilmektedir. Nitelik ve yapı bakımından farklı özellikler taşıyan iki zaman dilimi içermektedir: M.S. 2. Yüzyıla kadar olan dilim, Patristik Dönem ya da Karanlık Çağ; 8. Yüzyıldan 15. Yüzyıla kadar olan dilim ise Skolastik Dönem. Her iki dilimde de öne çıkan Hristiyanlık savunularak üstün kılınması öne çıkmıştır.

Orta Çağ düşüncesinin temelinde dinsel öğretilerin oluşturduğu dinsel bakış vardır ve bu bakış Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığın devlet dinleri arasına girmesiyle antik çağdaki klasik düşünce karşısında güç kazanmıştır. Orta Çağ düşüncesinin merkezine Hristiyanlık ve Tanrı kavramlarının yerleştirilerek klasik düşüncenin temeli olan doğada olan biteni araştırmak ve doğruyu bulmak yerine dinsel dogmaları anlama ve açıklamaya yönelmek düşüncesi hakim olmuştur.

Bu düşünce sisteminde birey, Hristiyanlığın emrettiği ve yerine getirilmesi gereken sorumlulukları üstlenen kişidir. Personalizm adı verilen bu düşüncede Tanrı’ya karşı sorumlulukları olan insanın diğer insanlara karşı da sorumlulukları vardır ve Tanrı’nın yarattığı evrenin her ögesi bir biriyle ilişkilidir, yani evren muhteşem bir organizmadır.

Orta Çağ Hristiyan Dünyası'nda Yaşanan Bilimsel Gelişmeler

M.S. 8. Yüzyılda başlayan Skolastik Dönem’deki en önemli gelişme, bilim ve felsefenin kurulmasıdır ve bu dönemde bilimin gelişmesini büyük ölçüde etkileyen, üyeleri bilim adamları olan Fransisken Tarikatı 1209’da üyeleri düşünürler olan Dominiken Tarikatı 1215’te kurulmuştur. 9.-12. Yüzyıllar arasında yüksek öğretim kurumları olarak papazlar tarafından yürütülen katedral okulları rol oynuyordu ve bu kurumlar üniversitelerin kurulmasına kadar var oldular. M.S. 1000 yılında Bologna’da hukuk eğitimi almak isteyen öğrenciler Universitas isimli bir oluşum başlattılar ve bunun etkisiyle yaklaşık bir yüzyıl sonra Bologna Üniversitesi’nde tıp ve felsefe fakülteleri kuruldu. Bunu izleyen dönemde Oxford, Cambridge, Padua, Ravenna ve Paris Üniversiteleri kuruldu.

Aristoteles’in Yermerkezli Evren Modeli ve Batlamyus’un Evren Modeli, Ortaçağ kozmolojisi ve astronomisinin temellerini oluşturdu. Hristiyanların evren modelinde de yer evrenin merkezindeydi ve hem yer hem de evren küre biçimindeydi. Halbu ki Hristiyanlığın ilk yıllarında bazı Kilise Babalarının, İncil’den esinlenerek Ye’in düz olduğunu ve gökyüzünün onun üzerine kapanmış bir yarım küre biçiminde olduğunu savunmalarına karşın Aristoteles’in Yer’in küreselliği düşüncesi daha akla yatkın bulunarak kabul edildi. Onun ve Batlamyus’un evreninde yer, uçsuz bucaksız büyüklüğüyle karşılattırıldığında evrende nokta büyüklüğünde kalıyordu. Pierre D’Aillu’nin Dünya’nın İmgesi adlı eserinde Müslüman astronomların konuyla ilgili bulgularına rastlanmış olup, Fergani’nin yer çevresini 20.400 mil olarak hesaplamasına yer verilmiştir.

Fibonacci, İslam dünyasındaki matematik çalışmalarını ve Hint-Arap sayı sisteminin Avrupa ülkelerinde tanınmasını sağlayan önemli bir matematikçidir ve Liber Abaci adlı eserinde geçen bir problemde elde edilen sayı dizisi ile tanınmaktadır. Fibonacci dizisi, ikinci sayıdan sonra gelen her sayı, önceki iki sayının toplamı olan bir dizidir.

Hristiyan dünyasında bu dönemde fiziğin optik yani ışık bilgisi alanında çalışmalar yapmış bilim adamlarından öne çıkanlar arasında Robert Grosseteste, Regere Bacon, John Pecham ve Witelo ile mekanikle ilgili çalışmalar yapan fizikçiler vardır. Grosseteste ışık konusunda tamamen mistik ve metafizik bir yaklaşım ileriye sürmüş ve bu düşüncesinde Şeyh el Maktül’ün mistik-metafizik yaklaşımından etkilenerek düşüncelerini mantık ve optik temeline oturtmuştur. Doğayla ilgili kabul edilebilir bilgi elde etmenin, resolutio (çözme) ve compositio (birleştirme) işlemleri şeklinde iki aşamalı bir süreç olduğunu belirtmiştir. Çözmeden sonraki birleştirme aşamasında, yani olguların oluş biçimlerine anlam vermeye yönelik varsayımların kurulmasında, deney yapmak gerektiğini ifade etmesi çok ilginçtir.

Grosseteste’nin öğrencisi olan Bacon, doğra araştırmalarında doğru bilgiye ancak deney yaparak ulaşılabileceğini savunmuş ve bilimsel bilginin elde edilmesinde deneysel yöntemi ifade eden ilk bilim adamı olmuştur. Bu anlamda, deneyi dışsal (duyularla gerçekleştirilen ve doğadaki varlıkların tanınmasına yönelik olan) ve içsel (sezgilerle gerçekleştirilen ve doğa üstü varlıkların tanınmasına yönelik olan) olarak ikiye ayırmıştır.

Peckham’ın görme ile ilgili açıklamaları İbn el Heysem’inkilere yakın olup ondan yazar ya da fizikçi olarak söz ederek alıntılar yapmıştır. Görme teorisi, gözün anatomisi ve fizyolojisi, algı psikolojisi, kırılma ve yansıma ile görüntü oluşumu konuları, Kitab el Menazır büyük benzerlik göstermektedir.

Witelo, 13. yüzyılda optik alanında çalışmalar yapan diğer önemli bir bilim adamı olup, ona göre görme, gözden çıkan ışık ışınları vasıtasıyla gerçekleşmez. Göz ve ışık ışınlarına dayalı teoriyi savunmayan tek bilim adamı kendisidir.

Hıristiyan Dünyası'nda yapılan çalışmalar yalnızca optik alanında değildir. Hareket konusuyla ilgili çalışmalar yapan bilim adamları da vardır. Örneğin, Müslüman bilim adamı İbn Bacce'nin hareketle ilgili Aristotelesçi hareket teorisine yaptığı katkıları mevcuttur. Bacce'ye gore, kuvvet yoksa, hareket yoktur, fakat, boşlukta da olsa, hareketin sona ermesi için zaman geçecektir.

Bu görüşlerden etkilenen Hristiyan bilim adamlarından biri Thomas Aquinas’a göre, boşlukta da hareket vardır, çünkü hareket edilen ortam, kısımlardan oluşur ve hareket eden cisim, bu kısımların hepsinde aynı anda bulunamaz.

Boşluk, hareket için ideal bir ortamdır. Gök cisimlerinin hareketi bu nedenle idealdir. Bacce’nin düşüncelerini paylaşan Peter Olivi’ye göre ise, boşlukta hareket edilebilir ve hareket eden cismin hız değişimleri, uygulanan kuvvetin büyüklüğüne bağlıdır. Ortamın geometrik özellikleri, hareketi etkiler. Kuvvet ve hız, ikincil olarak hareketi etkileyebilir. Ortamın geometrik özelliği kalkarsa, hareket de yok olur. O halde, kuvvet olmadan da hareket olabilir. Bu, bugünkü hareket anlayışıyla örtüşmektedir.

Orta Çağ İslam Dünyası’nda Yaşanan Bilimsel Gelişmeler

İslam dininin doğuşu ve Arapların dünya coğrafyasındaki yayılmaları, bilim ve teknolojide de etkisini göstermiştir. 8. ve 12. Yüzyıllar arasındaki dört yüz yıllık dönemde, bilim ve teknolojide yaşanan parlak zaman, Atlas Okyanusu kıyılarından Kuzey Hindistan ve Orta Asya'ya kadar olan bölgede kurulan imparatorluk topraklarında yaşanmıştır. Araplar’ın başka ülkeleri fethetmelerinin altındaki neden, İslamiyet’i yayma düşüncesiydi. Bu arada Yunan ve Roma uygarlıklarının kalıntılarıyla da yüz yüze gelmişler ve bu, onlara büyük bir öğrenme isteği kazandırmıştır. Bu dönem içindeki en parlak çalışmalar, matematik, tıp, fizik, kimya ve astronomi alanlarında gerçekleştirilmiştir.

Orta Çağ İslam Dünyası’ndaki Bilimsel Kurumlar

İslam Dünyasındaki bilimsel gelişmelerin yaşandığı üç önemli kurum, Beyü'l Hikme (Bilgelik Evi), gözlemevleri ve hastanelerdir.

Orta Çağ İslam Dünyası’ndaki Matematik Çalışmaları

9. Yüzyılda yaşamış Abdülhamit İbn Türk, sayılar teorisi ve cebir alanında çalışmalar yapmış bir Türk Müslüman matematikçidir. Onun geçmişi ile ilgili çok az bilgi günümüze ulaşmıştır. Meşhur matematikçi Harezmi'nin çağdaşıdır.

Harran’da doğmuş ve 9. Yüzyılda yaşamış olan Sabit lbn Kurra (826-901), döneminin önde gelen matematikçi ve astronomlarındandır. Yunanca ve Süryanice biliyordu ve Apolonnius, Archimedes, Euclides ve Batlamyus gibi bir çok Yunan bilim adamlarının eserlerini Arapça'ya çevirmiştir. Batlamyus'un Almagest isimli eseri hakkında yaptığı yorumda, Sinüs Teoremi'nin tanımını vererek astronomiye uygulanması üzerinde durmuştur.

10. Yüzyıl sonları ve 11. Yüzyıl başları arasında Bağdat’ta yaşayan Kereci’nin, cebir ve geometrinin yanı sıra tenik konularda da yazılmış eserleri vardır. Belirli ve belirsiz denklemler, üslü çokluklar, aritmetik işlemlerin cebirsel terimlere uygulanması ve polinomlar üzerine çalışmaları vardır.

Nişabur kentinde doğmuş ve eğitimini burada sürdürmüş olan Ömer Hayyam (1048-1131), astronomi, fizik, matematik, cebir ve tıp alanında çalışmalar yapmıştır. Risale-i Cebr isimli eserinin l85l`de batı dillerine çevrilmesiyle, dünya çapında tanınan bir matematikçi kimliğine kavuşmuş oldu.

Orta Çağ İslam Dünyası’nda Astronomi Çalışmaları

Memun döneminin önemli astronomu olan Fergani, astronomi üzerine kapsamlı eser yazan ilk bilim adamıdır. 833 yılında yazılan Astronomi Esasları isimli eserinde, evrenin ve gezegenlerin büyüklükleri, gezegenlerin ve sabit yıldızların uzaklıkları, çapları konusundaki bilgileri içermektedir. Bu eser, 12. Yüzyıldan 15. Yüzyıla kadar olan dönemde bir çok kez Latince'ye çevrilerek, Avrupa'da astronominin gelişiminde etkili olmuştur.

Ünlü astronom ve matematikçi olan Battani’nin, yıldızlara tapan Sabi dinine inandığı söylentisine karşın ele geçirilen künyesinde, Müslüman olduğu yazılıdır. Astronomi'deki en büyük başarısı, Güneş yılını 365 gün 5 saat 46 dakika ve 24 saniye olarak ölçmesidir. Battani'nin bugüne ulaşan tek kitabı olan, Zic-i Sabi adlı kitabında, 877-929 yılları arasında yapmış olduğu gözlem sonuçlarını vermiştir. Bu eserin içeriğinden, Hint astronomisi ve Batlamyus'un görüşlerini benimsediği görülmektedir.

Orta Çağ İslam Dünyası’nda Fizik Çalışmaları

İbn-i Sina (980-1037), Aristoteles'in ileri sürdüğü, "bir cisim fırlatıldığında, fiziksel ilişki ortadan kalktığında, bir süre yol almasının nedeni ortama aktarılan kuvvettir" düşüncesine karşı çıkarak, bu olgunun nedeninin cisme kazandırılan hareket etme isteği olduğunu ileri sürmüştür. Hareket ettirici kuvvetin cisme kazandırıldığı veya depolandığı şeklinde yeni bir yorum getiren İbn-i Sina'ya göre “kasri meyil" (hareket etme isteği) cismin özelliğine göre farklılık gösterir. One göre, ağır nesnelerin kasri meyilleri daha çoktur. Mantar ve taş aynı anda fırlatılırsa, taş daha uzağa düşmektedir.

Işık ve ışıkla ilgili olguların incelendiği optik veya o zamanki adıyla, görme bilimi, tüm zamanlar içindeki en büyük gelişimini İslam Dünyasında gerçekleştirmiştir. Tüm zamanların en büyük optikçisi kabul edilen İbn el Heysem (965-1040), bu bilim dalını gerçek kimliğine kavuşturmuştur. Kitab el Menazir (Görüntüler Kitabı) isimli eserinde, doğrudan görme, yansımayla görme ve kırılmayla görme gibi geleneksel olarak yapılandırılmış konuları, modern bilim çağına kadar aşılamayacak şekilde ayrıntılı biçimde irdelemekle birlikte, renk, gökkuşağı oluşumu, karanlık oda gibi konuları da bilim dünyasının gündemine gelmiştir.

Orta Çağ İslam Dünyası’nda Kimya Çalışmaları

Cabir ibn Hayyan (721-815), teorik ve deneysel çalışmalarıyla kimyanın gelişmesinde önemli rolü üstlenmiştir ve bu nedenle simyanın doruk noktasındaki bilim adamıdır. Bir çok kimyasal bileşiğin kimyasal alet ve sürecin uygulayıcı olarak modern kimyanın kurucusu olarak kabul edilir. Cabir, Aristoteles'in dört element (ateş, hava, su, toprak) teorisini ve bu ögelerin temel özelliklerini (sıcak, soğuk, ıslak, kuru) benimsemiştir.

Kimya çalışmalarıyla öne çıkan isimlerden biri de Zekeriya el Razi (864-925)’dir. Bağdat'ta başhekimlik yaptıktan sonra, Afrika ve Endülüs ülkelerine seyahatler yapmıştır. Simya, felsefe ve tıp alanlarında çalışmalar yapmıştır. Arist0teles'in dört element teorisine inanmayarak, atomsal evren teorisini kullanmak suretiyle Yapısal Dönüşüm Teorisi'ni benimsemiştir. Çeşitli deneyler yaparak saf elementler elde etmeye çalışmış, yeni kimyasal maddeler, yeni yöntemler ve aletler geliştirmiştir.

Orta Çağ İslam Dünyası’nda Tıp Çalışmaları

İslam Dünyasının en ünlü cerrahı olan Endülüs'lü Zehravi, kaleme aldığı el Tasrif isimli eserinde döneminin cerrahi bilgilerini ve yeni yöntemleri tanıtmıştır. Bu eserde yer alan bilgiler arasında yaraların ateşle dağlanması, deney amacıyla, hayvan vücutları üzerinde ameliyatlar yapmak, kadavra teşrihi, ameliyatlarda kullanılan aletlerin resimleri bulunmaktadır. Çeviri döneminden sonra, batı cerrahi uygulamalarının gelişmesinde, Zehravi'nin büyük etkisi olmuştur.

13. Yüzyılın en önemli hekimlerinden olan ve Şam'da ve Kahire'de hekimlik yapmış olan İbn Nefis, İbn-i Sina'nın Kanunu'nun Anatomi Kısmı İçin Açıklama isimli eserinde, Galen'in kan dolaşımı ile ilgili görüşlerine itiraz ederek düzeltmiş, Galen'in Küçük Kan Dolaşımında, kanın kalbin sağ tarafından sol tarafına kalpteki bir delikten geçerek ulaştığı söylerken İbn Nefis, yaptığı deney ve incelemelerde, böyle bir deliğin olmadığını savunmuştur.

Orta Çağ İslam Dünyası’nda Teknolojik Çalışmaları

Bilimdeki gelişmenin yanı sıra Orta Çağ İslam Dünyasında teknolojik gelişmelerin de yaşanmıştır. Özellikle Benu Musa (Musa Kardeşler) ve Hazıni, Cezeri gündelik yaşamda kullanılan bazı ilginç araçlar geliştirmişlerdir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi