Türkiye´nin Toplumsal Yapısı Dersi 3. Ünite Özet

Türkiye’De Siyaset

Giriş

Türkiye’nin toplumsal yapısını anlamada en öne çıkan kurumlardan biri siyasettir. Siyaset, Türkiye’nin toplumsal yapısının şekillenmesinde, Türkiye’deki farklı gruplar, kesimler arası güç, iktidar ilişkilerinin düzenlenmesinde çok önemli rol oynamaktadır.

Siyaset ile İlgili Bazı Temel Kavramlar

Siyaset ile ilgili bazı temel kavramların bilinmesi, konunun daha iyi anlaşılması açısından önemlidir.

Siyaset: Siyasal alanda yaygın olarak “devleti yönetme sanatı” anlamında kullanılır. Bu bağlamda siyaset, temel olarak devleti yönetme amacıyla yapılan güç/iktidar mücadelesini ve devlet yönetimini tanımlar.

İktidar: Gücü elinde bulunduranların, yönettikleri kesimler üzerinde yeri geldiğinde zor kullanarak istediklerini yaptırabilmesini ifade eder. İktidar, gerektiğinde baskıya, şiddete dayalı olarak gücü kullanmayı içerir.

Otorite: İnsanların, kendilerini yönetenlerin yönetme gücünü meşru olarak kabul edip istenenleri yerine getirmesini ifade eder.

Devlet: “Belli bir ülke üzerinde yerleşmiş, zorlayıcı yetkiye sahip bir üstün iktidar tarafından yönetilen bir insan topluluğunun meydana getirdiği siyasal kuruluş” olarak tanımlanabilir.

Egemenliğin Kaynağına Göre Devlet Şekilleri

Monarşi devlet başkanının soya dayalı olarak başa geldiği devlet biçimidir. Mutlak monarşi, soya dayalı olarak devletin başına geçen devlet başkanının, yönetimde tek ve temel belirleyici olduğu devlet şeklidir. Meşruti monarşi, soya dayalı olarak başa geçen devlet başkanının yetkilerinin meclisle sınırlandırıldığı monarşi biçimidir. Cumhuriyet, devletin başının soya dayalı olarak değil, seçimlerle belirlendiği devlet şeklidir. Oligarşik cumhuriyet, seçimle başa gelen yöneticilerin, küçük/dar bir kadroyla ülkeyi yönettiği cumhuriyet biçimidir. Teokratik cumhuriyet, devleti yönetenlerin, seçimler yoluyla başa geldiği, devleti dinsel kurallara göre yönettikleri devlet şeklidir. Demokratik cumhuriyet, devleti yönetenlerin, yasalarla güvence altına alınan çok sayıda hakka riayet ederek, demokratik kurallara dayalı olarak yönettikleri devlet şeklidir. Sosyalist cumhuriyet ise seçimle başa gelen yöneticilerin, devleti sosyalizme dayalı yönettikleri devlet biçimidir.

Baskı Grupları

Politik partiler dışında belirli alanlarda örgütlenmiş ve örgütlendikleri alanda politika belirleyip, hükümetlere baskı yapan oluşumlardır. Baskı grupları “ortak menfaatler etrafında birleşen ve bunları gerçekleştirmek için siyasal otoriteler üzerinde etki yapmaya çalışan örgütlenmiş gruplar” olarak tanımlanabilir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Siyaset

Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet biçimi monarşidir. Devlet başkanı soya dayalı olarak başa gelir. Ölüm, hastalık, ayrılma, indirilme vb. nedenlerle devlet başkanlığından ayrılan kişinin yerine aynı soya dayalı erkeklerden biri devletin başına geçer. Padişah, mutlak otorite olarak büyük bir güce sahiptir. 1700’lü yıllardan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminin sona ermesi, muhteşem/güçlü bir imparatorluğun savaş alanlarında kayıplarının başlaması, eski muhteşem/güçlü günlere dönmek için yenilik arayışlarını da beraberinde getirir.

Osmanlı İmparatorluğu, 1800’lü yıllardan itibaren çözülme sürecine girmişti. Savaş alanlarında kayıplar çoğalmış, imparatorluğun gelirlerinde önemli kayıplar yaşanmaya başlamış, toprak düzeni bozulmuş, yaşanan çözülme toplumsal alanın çok farklı boyutlarına yayılmıştı. 1800’lü yıllarda sanayileşme ve Fransız İhtilali etkilerini bütün ağırlığıyla artırmaktaydı. İmparatorluklarda ve tarım toplumlarında, iyi bir toprak düzeni ve üretim, başarılı bir vergi sistemi, güçlü bir ordu ve yeni fetihler, ekonomik zenginliği arttırmada önemliydi. Sanayileşmenin gelişmesi güç dengesini tamamen değiştirdi. Osmanlı İmparatorluğu hem sanayileşme sürecinden hem de Fransız İhtilalinden çok olumsuz etkilendi. Osmanlı İmparatorluğu’nda çözülmenin önüne geçmek için ilk aşamada orduda gerçekleştirilen değişimler, eğitim alanında da köklü bir şekilde devam ettirilmiştir. 1800’lü yıllarda Osmanlı’da çok sayıda yabancı ülke kökenli eğitim kurumları açılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda Padişahlar, güçlerini korumak isterken, bürokrasi yetkilerini anayasa ile güvence altına almak ve arttırmak mücadelesindedir. Bu süreçte Tanzimat Fermanı, 1. Meşrutiyet ve 2. Meşrutiyet önem kazanmaktadır.

Tanzimat Fermanı

Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839 yılında açıklanmış ve bu ferman ile başlayan etkiler uzun bir süre devam etmiştir. Tanzimat Fermanı’nın önemi, padişahın bazı yetkilerinin hukuk ile sınırlandırılmış olmasıdır. Tanzimat Fermanı’nı, 3 Kasım 1839’da Gülhane Meydanı’nda Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa okumuştur. Tanzimat Fermanı’nda;

  • Halkın can, mal ve namus güvenliğinin sağlanacağı,
  • Askere alımın ve askerlik sürelerinin düzenleneceği,
  • Vergi düzenlemesi yapılacağı, herkesten gelirleri oranında vergi alınacağı,
  • Yargılanma hakkında iyileştirmeler yapılacağı,
  • Kişilerin mal ve mülklerini istediği gibi değerlendirebileceği ve
  • Sağlanan haklardan Müslim-gayrimüslim bütün tebaanın aynı şekilde yararlanacağına vurgu yapılmaktadır.

Islahat Fermanı

Islahat Fermanı (18 Şubat 1856) ile birlikte Osmanlı toplum yapısında o zamana kadar devam eden müslimgayrimüslim ayrımı, devlet nezdinde tamamen sona erdirilmiş, hiçbir dinî ayırıma başvurmadan tüm bireylerin, çatısı altında toplanabileceği bir ‘Osmanlı yurttaşlığı’ kavramı öne çıkartılmıştır. 1800’lü yıllarda savaşlarla birlikte toprak kayıpları da artmaktadır. Merkezî yönetim güç kaybettikçe gücü yeniden kazanacak modernleşme girişimlerinde bulunmakta, bu süreçte gerçekleşen uygulamalara yönelik olarak eleştiriler ve muhalefet hareketleri de artmaktadır. Bu muhalefet hareketlerinden en önemlilerinden birini “Genç Osmanlılar” hareketi oluşturur.

I. Meşrutiyet Dönemi

Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk defa padişahın yetkilerinin bir meclis tarafından paylaşıldığı dönemdir. Askerî ve sivil bürokrasi Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmiş, yerine Meşrutiyeti ilan edeceği sözünü veren II. Abdülhamid getirilmiştir. Meşruti yönetime geçilmesiyle birlikte anayasa çalışmalarına başlanmış ve 23 Aralık 1876 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk anayasası yürürlüğe girmiştir. İkili bir parlamento yapısı oluşturulmuştur. Hazırlanan anayasada padişah çok güçlü yetkilere sahiptir. Padişahın Heyet-i Mebusan’ı feshedebilme yetkisi söz konusudur. Yasaların yürürlüğe girişi de padişahın onayına bağlıdır. Ağır bir yenilgiyle sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında Meclis, padişah tarafından kapatılmıştır. Bu dönemde İmparatorluk ciddi sorunlar yaşamış ve yaklaşık 30 yıllık süreçte mutlak monarşi ile yönetilmiştir. Bu sürecin önemli bir özelliği Genç Osmanlılar hareketinin önemli isimlerinin sürgüne gönderilmesidir. Diğer önemli özelliği de eğitim alanında önemli atılımlar gerçekleştirilmesidir. İlk eğitimden üniversitelere kadar modern eğitim reformunun ihtiyaç duyduğu kurumlar oluşturulmuş, Tıp Mektebi, Hukuk Mektebi, Mülkiye Mektebi, Baytar Mektebi kurulmuş, nitelikli yükseköğretimin temelleri atılmıştır.

II. Meşrutiyet Dönemi

Fransız İhtilali’nin etkisiyle Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu’da çok sayıda bağımsızlık isteyen hareket ile karşılaşılmaktadır. Bu süreçte İttihat ve Terakki Cemiyeti, II. Meşrutiyet’in ilanı konusunda girişimlerde bulunur. Askeri bürokrasiden önemli isimlerin de yer aldığı İttihat ve Terakki Cemiyeti, yönetime karşı isyan hareketini başlatır. İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde yer alan komutanların da verdiği destek sonrasında II. Abdülhamit, 1908 yılında II. Meşrutiyeti ilan eder. II. Meşrutiyet, meşruti monarşi anlamında bir ilk adım sayılabilir

Monarşinin ilanı sonrasında, 1908 yılında birden fazla partinin katıldığı seçimler yapılmış ve Meclis-i Mebusan yeniden açılmıştır. Meşrutiyete geçiş sonrasında siyasal anlamda sürekli kaoslar yaşanmıştır. Bunların en öne çıkanı, “31 Mart Olayı”dır. İttihat ve Terakki Cemiyetine muhalif grubun ve askerlerin başlattığı hükümeti devirmeye yönelik ayaklanma, Makedonya’dan yola çıkan Hareket Ordusu tarafından bastırılmıştır. II. Meşrutiyet sonrasında padişahın yetkileri meclis karşısında net olarak sınırlandırılmıştır. Meclis kurulmuş, hükümet Meclise karşı sorumlu tutulmuştur. Padişahın meclisi feshetme yetkisi sınırlandırılmış ve belirli şartlara bağlanmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğu’nu, Almanya ve AvusturyaMacaristan İmparatorluğu ile aynı safta savaşa sokmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nda çok büyük kayıplar verilmiştir. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Antlaşması ile savaşın kaybedildiği resmen kabul edilmiştir. Savaşın kaybedilmesiyle birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti de dağılmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üç önemli ismi olan Enver, Talat ve Cemal Paşa ülkeyi terk etmiştir.

Millî Mücadele Döneminde Siyaset

Dönemin Padişahı Vahdettin, hükümeti kurma görevini Damat Ferit Paşa’ya vermiştir. Dönemle ilgili belirtilmesi gereken önemli boyut, İstanbul’un tamamen düşman işgalinde bulunması ve kurulan hükümetin düşman kuvvetleriyle ilişkileri iyi olacak isimlerden oluşturulmasıdır. Bu bağlamda ülkenin bağımsız bir şekilde İstanbul’dan yönetilmesi mümkün değildir. Bu dönemde Anadolu’da direniş başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde ilk adım Samsun’dan atılmıştır. Direnişin başlatılması için Mustafa Kemal Paşa Samsun’a gitmiştir. Direniş “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında gerçekleştirilmiştir. Direniş sürecinde öne çıkan bazı olayları ve tarihleri şu şekildedir:

  • 22 Haziran 1919 - Amasya Genelgesi
  • 23 Temmuz 1919 - Erzurum Kongresi
  • 4 Eylül 1919 - Sivas Kongresi
  • 23 Nisan 1920 - TBMM’nin açılması
  • 1921 Anayasası’nın hazırlanması.

Cumhuriyetten Günümüze Türkiye’de Siyaset

Cumhuriyetten günümüze Türkiye’de siyasette birkaç farklı dönem değişik boyutlarıyla öne çıkmaktadır.

1923-1950 Döneminde Türkiye’de Siyaset

Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye’de siyaseti şekillendiren ve modernleşme sürecini belirleyen isim Mustafa Kemal Paşa’dır. 29 Ekim 1923 tarihinde öneriye sunulan teklifin kabulüyle Cumhuriyet ilan edilmiş, Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiş, İsmet Paşa’yı da başvekil (başbakan) olarak atamıştır. Cumhuriyetin ilk döneminde Atatürk ve yönetimde olan kadroların temel amacı kafalarındaki modern Türkiye’nin yaratılmasıdır. Bu bağlamda güçlü bir devlet mekanizmasıyla, devlet eliyle modernleşme hareketi gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. II. TBMM, Atatürk’e yakın isimlerden oluşmuştur. Mecliste bazı uygulamalardan kaynaklanan rahatsızlıklar zamanla bir muhalif hareketin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yaşanan gelişmelerden rahatsız olan kişiler tarafından 17 Kasım 1924 tarihinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası bazı temsilcilerinin Şeyh Said İsyanına katıldığı gerekçe gösterilerek 5 Haziran 1925 tarihinde kapatılmıştır.

1930 yılına gelindiğinde çok sayıda devrim uygulamaya konulmuş ve önemli aşamalar kaydedilmiştir. Atatürk, 1930 yılına gelindiğinde farklı ekonomi politikasına sahip yeni bir siyasal partinin kurulmasını istemektedir. Fethi Okyar, Atatürk’ün isteği üzerine 12 Ağustos 1930 tarihinde Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurmuştur. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın en temel özelliği ekonomide ve siyasette liberal politikaları benimsemesidir. Fethi Okyar, yaşanan birtakım gelişmelerden Atatürk’ün rahatsızlık duyduğu düşüncesiyle, 16 Kasım 1930 tarihinde partiyi feshetmiştir. 1930’lu yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi devletle özdeşleşmiş ve devletin partisi haline gelmiştir. Cumhuriyet Partisi’nin altı okunu oluşturan ve 1937 Anayasa’sına giren ilkeler şunlardır: Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık. Atatürk’ün 10 Kasım 1938 tarihinde ölümünden sonra Cumhurbaşkanı olarak İsmet İnönü seçildi. 2. Dünya Savaşı başladı. Türkiye’yi savaşa çekme konusunda çok sayıda girişim olsa da İsmet İnönü, Türkiye’yi savaşın dışında bırakmayı başardı. Türkiye, savaşa katılmasa da savaşın etkilerini derinden hissetti.

Çok Partili Hayata Geçiş

İkinci Dünya savaşı sonrasında Türkiye’nin Sovyetler Birliği tehdidine karşı müttefik arayışı söz konusuydu. Türkiye, 2. Dünya Savaşı sonrasında kendine hedef olarak ABD ve Batı Bloğuyla yakınlaşmayı seçti. Bu bağlamda bir takım adımların atılması ilişkinin gelişimini kolaylaştıracaktı. Çok partili hayata geçişte bu adımlardan birini oluşturdu. Dolayısıyla Cumhuriyet’in ilanı sonrasında Türkiye’de birden fazla partinin kurulduğu, örgütlendiği ve genel seçimlere katıldığı yıl olarak 1946 yılının öne çıkmasında uluslararası konjonktürün önemli etkisi bulunmaktadır.

Demokrat Parti, 7 Ocak 1946 tarihinde kurulur. Demokrat Parti, ekonomik ve siyasal anlamda liberal politikaları benimser. Hak ve özgürlüklerin, demokrasinin geliştirilmesi vurgu yapılan boyutlardır. 21 Temmuz 1946 yılında gerçekleşen genel seçimler, Cumhuriyetin ilanı sonrasında birden fazla partinin katıldığı ilk genel seçimler olmasına rağmen, demokratik anlamda gerçekleştiği söylenebilecek bir seçim değildir.

Demokrat Parti Dönemi

4 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimler Demokrat Parti’nin (DP) tek başına iktidar olmasıyla sonuçlandı. CHP, cumhuriyetin ilanından yaklaşık 27 yıl sonra ilk defa iktidarı kaybediyordu. İsmet İnönü, cumhurbaşkanlığından istifa etti ve iktidarı seçilmiş yeni yönetime devretti. DP iktidara geldi. DP Genel Başkanı Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes Başbakan oldu. DP’nin önemli isimlerinden Refik Koraltan ise Meclis Başkanı seçildi. DP’nin ilk dönemi ekonomik anlamda başarılı geçti. ABD ve batıyla ilişkiler geliştirildi. Dış yardımlar alındı. Ülkede özellikle tarımda makineleşmenin artmasıyla birlikte tarımsal üretimde önemli gelişmeler yaşandı. DP iktidarının ikinci dönemi ekonomik anlamda ilk dönem olduğu gibi başarılı geçmemiştir. Özellikle iklim koşullarındaki değişimler, belirli bölgelerde artan kuraklık nedeniyle tarımda verimlilik ve üretim düşmüş, yabancı sermaye girişinde, dış borçlanmada önemli sorunlar yaşanmıştır.

27 Mayıs 1960 Darbesi

27 Mayıs 1960 tarihinde alt ve orta rütbeli subaylardan oluşan bir grup darbe gerçekleştirecektir. Radyodan okunan bir bildiriyle ordunun yönetime el koyduğu bildirilir, Meclis kapatılır. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve DP’nin tüm bakan ve milletvekilleri tutuklanır. Demokratik bir yönetimde ordu, kendisine verilen emirler doğrultusunda dış güvenliği sağlamaya yönelik politikalar belirler/izler. Türkiye’de ise çok uzun dönem ordunun siyasete müdahale etme çabaları yoğun olarak görülür. Darbeden sonra askerlerden oluşan 38 kişilik bir Millî Birlik Komitesi (MBK) oluşturulmuştur. MBK’nin başına Orgeneral Cemal Gürsel getirilmiş ve MBK, Bakanlar Kuruluna benzer bir işlev görmüştür. Darbe döneminin Türk siyasal hayatına kara bir leke olarak geçecek bir uygulaması da Demokrat Parti’nin çok sayıda isminin asılsız suçlamalarla Yassıada’da yürütülen mahkemede yargılanıp idam, müebbet ve değişik oranlarda çok ağır cezalara çarptırılmalarıdır. Yargılamalar sonucunda 15 kişi idam cezasına çarptırılmış bunlardan dördünün cezası MBK tarafından onaylanmıştır.

1961-1980 Yılları Arasında Türkiye’de Siyaset

Darbe süreci yaklaşık 1,5 yıl sürmüş ve MBK’nin belirleyici olduğu bir süreç yaşanmıştır. Darbe sonrasında DP kapatılmıştır. Demokrat Parti geleneğini yansıtan parti olarak 11 Şubat 1961 tarihinde Adalet Partisi kurulmuştur. 15 Ekim 1961 tarihinde yapılan seçimler, darbe sonrasındaki eğilimi göstermesi açısından önemlidir. Darbe sonrasındaki ilk dört yılın önemli bir özelliği koalisyon hükümetlerine sahne olmasıdır. Türkiye’de 1960’lı yılların sonu ve 1970’li yıllarda yoğun öğrenci ve işçi eylemleri gerçekleşir. Bu eylemler, iktidarı da zor durumda bırakacaktır. Hem işçi, öğrenci eylemlerindeki artış hem de yasadışı silahlı mücadeleyi benimseyen siyasi grupların varlığı ve eylemlerindeki artış sonrasında 12 Mart 1971 tarihinde Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının imzalarının yer aldığı muhtıra Süleyman Demirel’in başkanlığını yaptığı Adalet Partisi hükümetine verilir. 1970’li yıllarda özellikle dört isim Türk siyasetinde oldukça etkili olacaktır: Süleyman Demirel (1924-2015), Bülent Ecevit (1925-2006), Alparslan Türkeş (1917- 1997) ve Necmettin Erbakan (1926-2011).

12 Eylül 1980 Darbesi ve Darbe Dönemi (1980-1983)

Ordu, 12 Eylül 1980 tarihinde darbe yaparak yönetime el koyar. Genelkurmay Başkanı ve 4 kuvvet komutanından oluşan Millî Güvenlik Konseyi darbe döneminde temel belirleyici kurum hâline gelir. Darbe sonrasında Meclis kapatılır, parti liderleri ve milletvekilleri gözaltına alınır, partilerin/sendikaların faaliyetleri durdurulur. Basına yoğun sansür uygulanır. MGK’nin onayladığı başbakan ve bakanlar kurulundan oluşan hükümet ise yürütme faaliyetlerini MGK’nin direktifleri doğrultusunda gerçekleştirir. Dönemin Başbakanı emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu olmuş, Turgut Özal ise ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak hükümette görev almıştır. 1983 yılında yeni partilerin kurulmasına izin verilmiştir. MGK’nın onayı doğrultusunda iki parti kurulur. Bunlardan biri Milliyetçi Demokrasi Partisi, diğeri ise Halkçı Parti’dir.

Turgut Özal ve Anavatan Partisi Dönemi (1983-1991)

Özal, Aralık 1983’de hükümeti kurmuş ve mecliste güvenoyu almıştır. Özal, ekonomide ve siyasette liberal bir yaklaşımı öne çıkartmıştır. İthalat ve ihracatta serbestleşme, dış dünya ile bütünleşme, daha fazla yabancı sermayenin ülkede yatırım yapması, bürokrasinin gücünün azaltılması, altyapının geliştirilmesi vb. köklü değişimler ortaya koymaya çalışmıştır. 12 Eylül Darbesi sonrasında, çok partili hayata geçişle birlikte diğer partilerin de kurulmasına izin verilmiştir. 1984 yılında yapılan yerel seçimlerden ANAP, birinci parti olarak çıkmıştır. Anavatan Partisi, ilk döneminde çok önemli reformlar gerçekleştirmiştir, ama ekonomik anlamda özellikle büyük tepki toplayan, partiyi yıpratan bazı uygulamalar da yaşanmıştır. Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı süresinin dolması üzerine, Turgut Özal, cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamış, muhalefet partilerinin boykot ettiği Meclisteki oylamada 3. turda seçilerek Türkiye Cumhuriyeti’nin sekizinci Cumhurbaşkanı olmuştur.

Türkiye’de Koalisyonlar Dönemi (1991-2002)

Türkiye’de 1990’lı yıllar siyasal anlamda istikrarsızlıkların yaşandığı yıllardır. Bu süreçte hiçbir parti tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu elde edememiştir. Bu dönemde kurulan koalisyonlar aşağıdaki verilmiştir:

  • 1991-1993 Doğru Yol Partisi-Sosyaldemokrat Halkçı Parti Koalisyonu: Süleyman DemirelErdal İnönü ortaklığında
  • 1993-1995 Doğru Yol Partisi-Sosyaldemokrat Halkçı Parti Koalisyonu: Tansu Çiller-Murat Karayalçın ortaklığında
  • 1995 Anavatan Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyonu: Mesut Yılmaz-Tansu Çiller ortaklığında
  • 1996 Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyonu: Necmettin Erbakan - Tansu Çiller ortaklığında
  • 1997-1998 Anavatan Partisi-Demokratik Sol Parti-Demokratik Türkiye Partisi Koalisyonu
  • 1998 -1999 Demokratik Sol Parti Azınlık Hükümeti
  • 1999 Demokratik Sol Parti-Milliyetçi Hareket Partisi-Anavatan Partisi Koalisyonu

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Dönemi (2002-...)

3 Kasım 2002 Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarda: 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında Türk siyasal hayatında görülmedik bir ilk yaşanmış, hükümeti oluşturan koalisyon ortağı üç parti de seçim barajını aşamayarak Meclise girememiştir. Bu tarihte iktidara gelen AK Parti, seçim öncesinde muhafazakâr, demokrat, liberal, hak ve özgürlükleri genişletici, uluslararası konjonktürle uyumlu bir işbirliğine yönelik söylemlerle öne çıkmış ve bu söylemlerini iktidarının ilk döneminde de sıklıkla tekrarlamıştır.

2002-2007 Yılları Arasında AK Parti İktidarı: Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığının sona ermesi sürecinde AK Parti, cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül’ü gösterir. Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur oylamasını yeterli katılım şartı sağlanamadığı gerekçesiyle iptal eder. AK Parti, erken seçim kararı alır. Genelkurmay sitesinden yayımlanan bildiri cumhurbaşkanlığı seçimini de etkilemiş, ordu kendi asli görevi olmayan bir konuya müdahalede bulunmuş ve seçilmiş hükümeti erken seçim kararı almaya zorlamıştır. Bu bildiri Türk siyasetinde “27 Nisan E-muhtırası” olarak nitelendirilmiştir.

2007 - 2011 Yılları Arasında AK Parti İktidarı: 22 Temmuz 2007 tarihinde gerçekleşen seçim sonrasında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti Adayı Abdullah Gül, Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

2011-2015 Yılları Arasında AK Parti İktidarı: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin dolması üzerine 10 Ağustos 2014 tarihinde halk oylamasıyla cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıştır. Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı olmuştur.

2015-2018 Yılları Arasında AK Parti İktidarı: 15 Temmuz 2016 tarihinde Fethullah Gülen’e bağlı olan ve devlet içinde yapılanmış olan Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve Paralel Devlet Yapılanması olarak tanımlanan gruplar tarafından iktidara yönelik darbe girişiminde bulunuldu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş için anayasa değişikliği paketi hazırlandı, 18 maddelik anayasa değişikliği paketi 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşen referandumda kabul edildi.

Türk Siyasetinde Sistem Değişikliği: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine Geçiş: 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimlerde hem Cumhurbaşkanlığı hem de Meclis seçimleri birlikte yapıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Bu dönemde Türk siyasetinde sistem değişikliği yaşanmış, parlamenter sistemin yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girmiştir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi