Türk Sosyologları Dersi 8. Ünite Özet

Baykan Sezer Ve Şerif Mardin

Baykan Sezer

Baykan Sezer, Türk sosyolojisinin ve Türk toplumunun konuları ve sorunları üzerine görüş ve çözüm önerileri sunan bir Türk sosyologdur. Sezer’e göre sosyoloji tarih ürünüdür. Tarihin kaynağı ise toplumlar arası çatışmalar ve çelişkilerdir. Bu anlamda; tarihin bütünlük olmadan, Doğu-Batı çatışma ve çelişkilerini dikkate almadan sergilenen yaklaşımların tek boyutlu olduğunu savunmuştur. Sezer, sosyolojinin tarih ürünü olduğunu, tarihin kaynağının ise toplumlar arası çatışmalar ve çelişkiler olduğunu söylemiştir. Bu bağlamda, Türk sosyolojisinin önünde 3 yol bulunduğunu savunmuştur ve bunları şöyle sıralamıştır:

  1. Batı’nın getirdiği tüm açıklamaları evrensel kabul ederek Türk gerçeğini buna göre açıklamak,
  2. Batı sosyolojisinin yalnızca kuram ve yöntemini evrensel olarak kabul etmek,
  3. Türk toplumunun kendine özgü sorunlarının olduğunu ve bu sorunların kendine özgü kuram ve yöntemlerle çözümüne gidildiğini belirtmiştir.

Baykan Sezer, Türkiye’ye batılılaşma akımı içinde sosyolojinin ithal edildiğini belirtmiştir ve Batılılaşma kavramı ile sorgulamadan ve sonsuz bir güvenle Batı’nın tüm öğelerini ithal etmeyi kastetmektedir.

Türk Sosyolojisinin Ana Başlıkları

Baykan Sezer’e göre sosyolojinin konusu toplumdur ve sosyoloji toplum sorunlarını açıklama ve çözümleme girişim ve deneylerinin toplamıdır ve bunların bir ürünüdür. Bu durumda yapılması gereken genel toplum tanımı yapmak ve sonrasında Türk toplumunun nasıl tanımlanabileceğini ortaya koymaktır. Dolayısıyla Türk sosyolojisinin konusu kendisine kaynaklık eden Batı sosyolojisini açıklamaktır ve bu bağlamda Sezer, Türk sosyolojisinin ilk görevinin Türk toplumunu tanımlamak, sorunları saptamak ve çözüm önerileri sunmaktır.

Köy Sorunu

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki millet sistemine bağlı olarak yeni kurulan rejimin Türk olma niteliği köylülükte aranmıştır. Köy sorununun Cumhuriyet döneminde ön plana çıkarılmasının nedeni, Osmanlılığın inkarı ya da Batılılaşmanın Türkiye’de gerçekleşebilmesi için gerekli ortamın hazırlanmasıdır. Köy, Türkiye cumhuriyeti kuruluş yıllarında önemli bir yer tutarken ileriki aşamalarda kalkınmanın önünde bir engel olarak düşünülerek az gelişmişliğin nedeni sayılmaya başlamıştır.

Kalkınma Sorunu

Türk sosyolojisinin günümüzdeki en önemli sorunu kalkınma sorunudur. Türk toplumu birtakım sorunlarla karşılaşmaktadır ve sosyolojinin konusu da bu sorunlardır; diğer toplumlarla ilişkiler bu sorunların büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda az gelişmişlik sorunu Batılılaşma girişimlerinin beraberinde ortaya çıkmıştır ve sosyoloji Batı’yı tanıtma görevini üzerine almıştır ve kalkınma sorunu toplumun önünde çözüm gerektiren bir konu haline gelmiştir. Sezer, Türk sosyolojisinin en önemli başlığının yöntem konusu olduğunu ve sosyolojinin, ele aldığı konuları diğer bilimlerden farklı bir tarzda ele aldığını, bu durumun da sosyolojinin bağımsız bir bilim kimliği kazanmasına yol açtığını savunmuştur. Türkiye’de sosyolojinin Batı’dan aktarma bir bilim olduğu ve tarihimizden bilgi edinmenin, gerekli sonuç ve dersleri çıkarmanın Türk sosyolojisi açısından kendi kimliğini kazanmanın bir gereği olduğu savunulmuştur. Bu bağlamda Türk sosyolojisinin Türkçülük ve laiklik konularını sosyolojik bir çerçeveden ele alarak toplumsal sorunları açıklamak ve anlamlandırmak zorunda olduğu belirtilmiştir.

Sosyolojide Yöntem Tartışmaları

Sosyoloji felsefeden en son ayrılan bilimsel disiplin olması itibariyle genç bir bilim dalıdır ve yeniliğinin ve farklılığını kullandığı yöntemlerle ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Sezer, sosyolojinin sahip olduğu iki özelliği bu yöntemlerle bağdaştırmıştır. Bu özellikler şöyledir:

  1. Yeni bir bilim olmasıyla değişen bilim anlayışına olan katkıları
  2. Kendi üstüne soru sorabilen, bu soruları sürekli yenileyen bir bilim olması.

Yukarıda bahsedilen yenilik ve farklılık arayışı sosyolojide yöntem tartışmalarının diğer bilimlerde rastlanmayacak bir boyuta ulaşmasının da temel nedenidir. Bu bağlamda sosyolojinin doğa bilimlerinin kullandığı yöntemleri kullanması ve kendi yöntem ve tekniklerini oluşturması konusunda karşıt görüşler bulunmaktadır. Esasında sosyolojinin kendi geçerliliği ve her şeyden önce kendi varlığını doğrulayabilme amacı gütmesi sosyolojide yöntem tartışmalarının asıl sorunudur. Her yeni sosyoloji akımıyla ve her yeni sosyologla birlikte bu kendi üzerine soru sorma durumu tekrarlamıştır ve her soru soruş biçimi, konuyu ele alış şekli ve sonuçlar da bu doğrultuda değişiklik göstermektedir. Bu bağlamda Sezer, sosyolojide objektifliğin olamayacağını ve sosyolojide yöntemin ele alınan olayın özelliklerine ve bu özelliklerin gerekliliklerine göre belirlendiğini belirtmiştir. Dolayısıyla yöntem sorunu öncelikle toplumun olaylara bakış açısına bağlıdır.

Tarihte Doğu-Batı Çatışması

Baykan Sezer, sorunlara Doğu-Batı çatışması bağlamında yaklaşarak Doğu ve Batı’yı iyi tanımamız ve bilmemiz gerektiği konusunda dikkat çekmiştir. Sezer, Doğu toplumları için önerilen modellerdeki çıkış noktasının Doğu toplumlarının sorunlarından ziyade Batı toplumlarının kendisi olduğunu belirterek sosyoloji-tarih ilişkisinin üzerinde durmuştur. Sosyoloji-tarih ilişkisinin kaçınılmaz olduğu, bir toplumun yükselişinin ve sorunları aşmasının ancak tarihin akışıyla uyum sağlayabilmesi ve tarih akışının denetlenip yönlendirilmesiyle gerçekleşeceği belirtilmiştir. Toplumun çıkarlarının tarih içinde oluştuğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda toplumun tarihteki yerine, rolüne, edindiği çevreye uygunluk ya da ters düşmesiyle toplum çıkarlarının saptanması yapılabilir ve çıkarlar da ancak tarihin yakından takip edilmesiyle bilinebilir. Toplum olaylarının tarihi boyutu konusunda sosyoloji doğrudan tarihe başvurmak zorundadır ve toplum olayları üzerinde doğru saptamalar ve yorumlamalar yapabilmek için tarih bilgisine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda, günümüzde toplumların karşılaştığı sorunların tarihin bir ürünü olduğu belirtilmiştir ve özellikle yakın tarihin yalnızca akademik bir çalışma alanı olmaktan ziyade sosyoloji ve tarihin birbirinden faydalanması gerektiği konusuna önemle vurgu yapılmıştır.

Türk Sosyolojisinin Sorunları ve Çözüm Önerileri

Baykan Sezer, Türk sosyolojisinin ilk ve ana sorununun Batı sosyolojisiyle ilişkilerinin iyi belirlenmesi, bu doğrultuda da Türk toplumunun ve gerçeklerinin aydınlanmasında takınılmasında gerekli tutumun saptanmasıdır. Sezer, Türkiye’de topluma gerçek anlamda ışık tutulabilmesi için kendi geleneklerinin ve yöntemlerinin kurulması zorunluluğunu dile getirmiştir. Yöntem gerçeklerin anlaşılması için izlenen yoldur ve karşımıza çıkan sorunlara göre şekillenir. Bu bağlamda Türk sosyolojisinin sorunları bütünlük içinde ele alması, yeni, açıklayıcı kuramlar geliştirmesi gerekmektedir. Türk sosyolojisini tam anlamıyla anlamak için buna kaynaklık eden Batı sosyolojisini bilmek ve bu konuda öne sürülmüş görüşleri gerçek anlamlarıyla tanımlayabilmek oldukça önemlidir. Sosyolojinin ülkemize girmesi, devamında Türkiye’de kökleşmesi ve toplum bilimleriyle bütünleşmesi Batılılaşma akımıyla gerçekleşmiştir. Bu doğrultuda, İmparatorluğun kurtarılabilmesinin yolunun Batılılaşma akımıyla Türk toplumunun Batılılar gibi düşünme ve yaşamasıyla mümkün olduğu inancı hakim olmuştur. Sezer, sosyolojide kullanılan yöntemlerin Batı’nın sunduklarıyla sınırlı olduğu konusuna dikkat çekmiştir.

Baykan Sezer’in dikkat çektiği bir başka nokta ise Türk toplum tarihi ile Batı kalıplarının uyuşmazlığıdır. Bu kapsamda Sezer, sosyolojinin ürettiği bilginin kaynağının Batı tarihi olduğunu ve işe Türk tarihinde önemli değişmeleri belirlemekle başlamak gerektiğini belirtmiştir. Baykan Sezer pozitivist anlamda uygulamalı çalışma yapmamıştır ve sosyolojinin uygulamasının siyaset olduğunu savunmuştur. Sezer’e göre önemli ve gerekli olan Türk toplumunun günümüzde karşılaştığı sorunlara çözüm getirebilmektir.

Şerif Mardin

Şerif Mardin, sosyal bilimler alanın, tarihsel, kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyo-bilişsel bileşenler kapsamında bağlamı ön plana çıkaran bir metodoloji üzerinde durmuştur. Türkiye’de sosyal bilimler düşüncesi ve akademik-epistemik düşünselliği destekleyici çalışmalarıyla önemli katkılarda bulunmuştur. Şerif Mardin’in sosyolojisi Türkiye’de hem sosyal bilimler hem de siyaset yapma anlayışına yönelik bir eleştiri olma niteliği taşımaktadır. Toplumsal alana ilişkin geliştirilecek siyasal stratejilerin öncelikli olarak siyasal nesnenin bilgisine sahip olan bir sosyal bilim temeline dayanması gerektiğini ve nesnenin doğasına uygun stratejilerle politika üretmek zorunda olduğunu savunmuştur. Şerif Mardin’in çalışmaları tarihsel, siyasal, ekonomik ve sosyo-bilişsel açılardan geliştirilen eleştiriler üzerinden yürütülen bir “düşünümsellik” konusu olarak ele alınmıştır ve bu çalışmalar tartışmalar yaratmıştır.

Hayatı

Şerif Mardin 1927 yılında İstanbul’da doğmuştur.

Lise: Galatasaray Lisesi

Lisans: Stanford Üniversitesi-Siyaset Bilimi Bölümü

Yüksek Lisans: John Hopkins Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler Bölümü

Doktora: Stanford Üniversitesi-Hoover Enstitüsü-Siyaset Bilimi Bölümü

Çalışma Hayatı: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi - Araştırma Görevlisi, Princeton Üniversitesi Şark Çalışmaları Bölümü, Harvard Üniversitesi, Orta Doğu Enstitüsü- Araştırma Bursu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi- Doçent ve Profesör olarak çalışmıştır. Boğaziçi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi- kurucu dekan ve Siyaset Bilimi Bölümü’nde Profesör. Forum Dergisi yazarlığı ve Hürriyet Partisi Genel Sekreterliği, Yeni Demokrasi Partisi kurucu üyesi.

Sosyal Bilim Anlayışının Genel Özellikleri

Şerif Mardin’in çalışmaları Weberci, Foucaultcu ve Bourdiuecu çizgilerle paralellikler taşıyan niteliktedir ve sosyo-kültürel analizler odaklı metodolojik bir eğilimin mevcut olduğu söylenebilir.

Çalışma Alanlarının Genel Çerçevesi

Şerif Mardin’in sosyal bilimlerdeki çalışmalarının ana çizgileri şöyledir:

  • Düşünce tarihi
  • Sosyal bilimler
  • Siyasetbilim, siyaset teorisi, siyaset felsefesi, siyaset sosyolojisi, siyasi kültür
  • Tarih e. Sosyoloji
  • Ekonomi
  • Psikoloji

Temel Kavramları ve Sorun Alanları

Şerif Mardin, Türk Düşünce Tarihi’ne ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş ve geçmiş dönemin birikiminden nasıl yararlanılacağını ve geçmiş dönemin bir bütün içinde ele alınması ve bunun anlaşılabilirliği üzerinde durmuştur. Çok yönlü entelektüel bir kaygıdan hareketle ideoloji, din ve kültür konularına vurgu yapmıştır. 1962 tarihli Genç Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu isimli çalışmasında Genç Osmanlıların siyaset felsefesinin Aydınlanma öncesi bir felsefe olduğunu belirtmiştir. Jön Türklerin Siyasi Fikirleri isimli çalışmasında Türk modernleşme sorunsalının aktörlerinden Jön Türkleri dönemin siyasal-sosyal-ekonomik ve sosyo-bilişsel özellikleri açısından analiz etmiştir. Din ve İdeoloji isimli çalışmasında ise stratejik bir davranışsalcı pozitivizm kavramı ön plana çıkmıştır. Şerif Mardin, 19. Yüzyıl Osmanlı Türk düşüncesinin en belirgin özelliklerinden birinin devlet için en kısa vadeli ve pratik çözüm yollarını arama eğiliminin bugün de devam ettiğini belirtmiştir.

Toplumsal Yapı-Kültür İlişkisi ve “Toplum Haritaları”

Şerif Mardin’e göre toplumsal yapılar elle dokunulur varlıklar olmaktan ziyade analitik inceleme araçlarıdır. Bu bağlamda, bireylerin toplum içindeki diğer kişiler ve yakın oldukları gruplarla paylaştıkları bir toplum haritası çerçevesinde anlaştıkları belirtilmiştir. Simge dağarcığı yoluyla aktarılan bu simgesel mekanizmalar bütününe kültür adı verilmiştir. Simgelerin toplumda şu açılardan önem taşıdığı vurgulanmıştır:

  • Toplum haritalarının öğrenilmesi sürecinin önemli bir parçasını oluşturmaları,
  • Değer yüklü olmaları,
  • İdeoloji ve bilginin kültürün şekillenmesi ile çok yakından ilgili olmaları.

Şerif Mardin, ‘büyük’ ve ‘küçük’ kültürel gelenek farklılaşmasına dikkat çekmiştir ve bunların yapı ve süreçler bütünü olarak kültür kavramsallaştırmasının içinde yer aldığını belirtmiştir. Mardin, merkez-çevre modelini oluşturan dinamiklerin, modernleşmenin ilerleyen aşamalarında halk değerleri ile tanışıklığı siyasi sermaye haline getiren bir elit ortaya çıkmasına neden olduğunu savunmuştur.

İdeoloji

Şerif Mardin ideolojiyi simgesel düşüncenin toplum hayatımızda oynadığı role göre kültür kodları, mitoslar, din olgusu ile sosyo-bilişsel açıdan ortak mekanizmalara sahip bir kavram olarak açıklamıştır. Mardin’e göre, tarih içinde genel bir davranış çizgisini savunmaya yarayan kültür unsurlarına ‘kültür kodu’, ‘kültür kodlarına’ bağlı olarak, toplum hayatındaki sosyal hayatın merasim içeriğine, ‘ritüel’, bu merasim ve diğer simge dağarcığının birleştiği diğer bir kümeye ise ‘Din’ olgusu karşılık gelmektedir. Şerif Mardin, ideolojileri ‘sert’ ve ‘yumuşak’ olmak üzere ikiye ayırmıştır.

Kitle Toplumu ve İletişim

Şerif Mardin’in, Deutsch’un toplumsal seferberlik kavramına atıfla geliştirdiği tartışmalar modern toplumların kitle toplumuna dönüşmesinde kitle iletişim araçlarının, ulaşım ve milli eğitim kurumlarının ulus inşa etme noktasındaki işlevlerini tartışma konusunda oldukça önemlidir.

Sivil Toplum

Şerif Mardin, ‘sivil toplum’ kavramını medenilik anlayışı, Batı Avrupa’nın toplumsal tarihindeki önemli bir sosyal aşama ve tarih felsefesi alanındaki bir tartışma alanı olmak üzere üç tema üzerinde açıklamıştır. Bu doğrultuda Mardin, sivil toplum ve kamuoyu kavramları kapsamında demokratik geleneğimizin sivil toplum eksikliğinden kaynaklanan bir boşluğa; kamuoyunun tarihsel temeli olmadan gelişen bir biçimine sahip olduğuna ve İslami popülizm etkileri altında şekillendiği yönünde değerlendirmelerde bulunmuştur.

Merkez-Çevre Modeli

Şerif Mardin’in Türk Siyasasını Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez-Çevre İlişkileri başlıklı makalesi ilgili alan yazında ses getirmiş bir çalışmadır. Ulus-devletin rolüne dikkat çeken Mardin, Osmanlı kurumlarının rakipleri olarak görülen bu devlet biçimlerinin, daha sonra Osmanlıların kendi hükümet biçimleri için yapacakları reformların da modeli haline nasıl gelebilmiş olduğunu analiz etmiştir. Bu tür bir devlet modelinin Osmanlı kurumuyla karşıtlık göstermesine dikkat çeken Mardin, bu modelin gelişiminde rol oynayan etmenlerin Osmanlı İmparatorluğu’nda gerçekleşmemesine rağmen uygulamaya konmaya çalışıldığını belirtmiştir.

Türk Modernleşmesi: Ulus Devlet-Kemalizm-Din

Şerif Mardin’in Türk modernleşmesindeki yaklaşımının temel özelliğinin modernizasyon kavramından modernite kavramına geçişten epistemolojik kopuşun olduğu bir noktaya dayandırması olduğu belirtilmiştir. Kemalizmi bir sosyal değişme projesi olarak geleneksel toplumdan modern topluma geçiş sürecinde şu değişmeler kapsamında ele almıştır:

  • Kişilerin otoritesi üzerine kurulu bir onur anlayışından kurallar ve yasalar üzerine kurulu bir onu anlayışına geçiş,
  • Evren düzenini anlamada dinden pozitif bilim anlayışına geçiş,
  • ‘Avam-havas’ ayrılıkları üzerine kurulmuş bir topluluktan halkçı topluluğa geçiş,
  • Ümmet topluluğundan ulusal devlete geçiş.

Şerif Mardin’e göre Kemalizm dine alternatif bir ‘denge sağlayıcı harita’ ve ‘tavır ve tutum alış’ şeklinde bir ideoloji yaratma işlevi üstlenirken dine rakip olabilecek ideolojilerin ortaya çıkmasına izin vermemiştir. Mardin, ‘kök paradigma’ kavramı üzerinde durmuştur ve kök paradigmaların kültürel haritalar olarak işlev gören anlam kümelerini tanımlayarak kişilerin kendi kültürleri çerçevesinde bir yol bulma imkanı geliştirmelerine olanak sağladığını belirtmiştir. Kök paradigmalara örnek olarak gazi deyiminin Türk kültürü içindeki anlam çeşitliliği ve işlevleri verilebilir. Şerif Mardin’in ‘kök paradigmalar’ ve ‘görkemli yapılar/büyük gelenek-küçük yapılar/gelenek’ ayrımı noktasındaki tipolojilerinin, mahalle baskısı kavramsallaştırması için önemli analiz araçları olduğu belirtilmiştir. Şerif Mardin’in yaklaşımlarında Ortodoks devlet İslamı ile heterodoks halk İslamı arasındaki ayrım önemli bir analitik araç olma niteliği taşımaktadır. Şerif Mardin’in görüşleri genel anlamda toplumun sorunlarının, hiçbir yerde entelektüel seviyede soyut problemler olarak ortaya çıkmayacağı gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekliliğine dikkat çekmektedir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi