Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
Toplumsal Eşitsizlikler, Sınıf Ve Yoksulluk
Vatandaşlık nedir?
Vatandaşlık, genel olarak bir siyasal ve coğrafi topluluğa bir üyelik biçimi olarak tanımlanmaktadır. Modern anlamda vatandaşlık yasal olarak üyelerin haklarının ve sorumluluklarının inşa edildiği ve ulus devletle onun üyeleri arasındaki ilişkileri tanımlayan normatif beklentiler seti ve bu beklentilerin hayata geçmesi durumudur.
Vatandaşlığın kaç farklı kurucu unsuru vardır?
Vatandaşlığın üç kurucu unsuru göze çarpmaktadır:
- Yasal statü ve haklar,
- Topluma siyasal veya diğer katılım biçimleri ve
- Ait olma duygusu.
Vatandaşlığın tarihi bize göstermektedir ki vatandaşlığın kurucu unsurları haklar, katılım ve mensubiyet olmaktadır.
Modern vatandaşlığın kuruluşunda etkili olan temel tarihsel dönüşümler nelerdir?
Modern vatandaşlığın kuruluşunda her biri farklı açılardan etkili olan temel tarihsel dönüşümler şöyle sıralanabilir:
- Kent devletinin çözülmesinden mutlakiyetçiliğe kadar geçen dönemde vatandaşlığın gerilemesi (Helenistik dönem ve Roma, Hıristiyanlık, ortaçağ kentleri);
- Mutlakiyetçi dönemde modern vatandaşlığın şekillenmeye başlaması ve burjuva demokratik devrimler çağında vatandaşlığın moderndemokratik biçimini alması.
Antik Yunan’da vatandaşlık nasıldı?
Antik Yunan’da vatandaşlık, kadınları, köleleri ve yabancıları dışarıda bırakmakla birlikte, hür ve servet sahibi erkeklerin kamusal yaşama sırası geldiğinde yöneten ve yönetilen olarak katılması anlamına gelmekteydi. Bu anlamda, Antik Yunan’daki vatandaşlık anlayışında, eşitlik değil, birey ile siyasi topluluk arasındaki hak ve yükümlülüklerin karşılıklılığı ilkesi önemliydi. Bu aşamada imtiyaz ile yükümlülük neredeyse eş anlamlıydı. Ortak karar alma sürecine katılmak, silah taşımak ve askerlik yapmak hem bir imtiyaz hem de yükümlülüktü. Sonuçta, vatandaşlık ortak kararlara kimin nasıl katılacağı ve imtiyazların nasıl dağıtılacağıyla ilgili bir pratik olarak tarih sahnesine çıkmış oldu.
Modern vatandaşlığın ortaya çıkmasındaki itici güç neydi?
Modern vatandaşlığın ortaya çıkışındaki esas itici güç Fransız Devrimi’dir. Zira, Fransız Devrimi’nde sivil toplumun daha geniş kesimleri siyasal ve medeni haklardan yararlanmaya başlamıştır. Bu süreçte, “ulusal egemenlik” ilkesi, her türlü meşru siyasal iktidarın ulustan kaynaklandığını ifade ederken, yalnızca ulusal topluluğun üyeleri siyasal yurttaşlığı elde edebilmiştir. Dolayısıyla yurttaşlığın sınırları da ulus-devletin kendi sınırlarıyla özdeşleştirilmiştir.
Vatandaşlık ilk kez hangi kanun ile tarihte yerini almıştır?
Vatandaşlık ilk kez Solon Kanunları ile tarih sahnesine çıkar. Solon’la birlikte tarihte ilk kez vatandaşlık kavramı ve hukukunun ortaya çıkışının ardında, farklı sınıf, aile ve klan aidiyetleri arasındaki çatışmaların yarattığı toplumsal kaosa son vererek, istikrarlı bir toplum yaratmak arzusu vardı.
Ulus-devlete dayalı modern vatandaşlığın temel amacı nedir?
Ulus-devlete dayalı modern vatandaşlığın temel amaçlarından biri, soya veya kabileye dayalı bağlılıkları, birey esaslı vatandaşlığa dönüştürmektir.
Modern vatandaşlık nedir?
Modern vatandaşlık, öncelikle, hukuki anlamda bireyin devletle olan ilişkisini belirleyen bir mensubiyet statüsü olarak ele alınmaktadır ve bu anlayış vatandaşlığın toplumsal içeriğini görmezden gelmektedir.
Modern demokratik devletlerde vatandaşlığın yapısı nasıldır?
Modern demokratik devletlerde vatandaşlığın ikili bir yapısı vardır:
- Birincisi, siyasal topluluğun kendi kendini yönetmesine bireyin dâhil edilmesini işaret etmektedir.
- İkincisi, vatandaşlık, hem kültürel pratiklerle hem de teritoryal sınırla tanımlanan özel bir ulusal gruba ait olmak anlamına gelmektedir. Siyasal vatandaşlık bu anlamda bir ulusa ait olmak kültürel olarak özel ve ayrıksı bir durumken, siyasal vatandaşlık daha evrenselci ve içerici bir özelliğe sahiptir.
Kant’a göre aktif yurttaş olabilmenin koşulu nedir?
Kant’ın yazılarında aktif yurttaş, halkın yasa koyma iradesini dile getiren, halkın birleşmiş iradesinin bir unsurudur. Aktif yurttaş olabilmenin koşulu, kişinin kendi koyduğu yasalardan başka bir yasaya boyun eğmemesi, geçimini başkasına bağımlı olmadan sağlaması ve toplumda hiç kimsenin aracılığına muhtaç olmadan bağımsız bir hukuk öznesi olabilmesidir. Ama bunlara ek olarak Kant için aktif yurttaşı diğer biçimsel yurttaşlardan ayıran en önemli özellik, oy verme hakkıydı. Bunun için de kişinin, doğal unsurların yanında (kastedilen, kişinin çocuk ya da kadın olmamasıydı) mülk sahibi olması da gerekiyordu. Kant, teorik olarak Rousseau’ya dayanmasına karşılık, Rousseau’nun yazılarında mülkiyetten kaynaklanan bir dışlama ölçütü yer almamaktadır.
Marshall’a göre vatandaşlığın gelişimi nasıldır?
T. H. Marshall (2006[1950]) Vatandaşlık ve Toplumsal Sınıflar kitabında, vatandaşlığın gelişiminin şöyle bir sıra izlediğine işaret etmektedir: Vatandaşlık 18. yüzyılda ifade, düşünce ve inanç özgürlüğü ve adalet hakkı gibi bir kısım temel “medeni” haklardan oluşan bir statüye işaret ederken, 19. yüzyılda seçmek ve seçilmek gibi “siyasal” hakları, 20. yüzyılda ise ekonomik refah ve sosyal güvenlik gibi “sosyal” hakları kapsayan bir statüye denk düşmektedir. Bu anlamda, Marshall’a göre vatandaşlık kendi tarihsel gelişim süreci içerisinde medeni haklardan sosyal haklara doğru bir evrim geçirdiğini iddia etmektedir.
Marshall’a göre vatandaşlığın kaç boyutu vardır?
Marshall’a göre, medeni, siyasi ve toplumsal haklar vatandaşlığın üç boyutunu oluşturur:
- Vatandaşlığın medeni/kişisel (civil) boyutu, kişi haklarıyla ilgilidir ve hukuk devletinin kurumlarında somutlanmıştır.
- Vatandaşlığın siyasi katılım haklarıyla ilgili olan ‘siyasi’ boyutu ise temsili kurumlar hâlinde somutlanır.
- 20. yüzyılda refah devletinde gelişen sosyal haklar, (sosyal güvenlik, sağlık, eğitim vb.) toplumsal uygarlığa tam olarak katılmak ve var olan yaşam standartlarına uygun yaşamak ilkesi etrafında vatandaşlığın “toplumsal” boyutunu oluşturmuştur.
Ekonomik sistemin siyasal sistemden kesin bir biçimde ayrıştırılmasının sonuçları nelerdir?
Ekonomik sistemin siyasal sistemden kesin bir biçimde ayrıştırılmasının ve yalnızca siyasal/kamusal alanda kurgulanan yasal eşitliğin, ekonomik ve sivil alanda sınıfa, katmanlaşmaya, kimliğe ve toplumsal eşitliğe dair eşitsizlikleri gizlemeye ve hatta bu eşitsizlikleri kurumsallaştırmaya neden olduğu söylenebilir.
Sosyal vatandaşlık anlayışı ne zaman ele alınmaya başlanmıştır?
Vatandaşlığın klasik tanımı sürekli olarak gerçekte ve yalnızca siyasi ve hukuki bir terimmiş gibi ele alınmaktadır. Vatandaşlığın sosyal ve ekonomik hakları içeren ve toplumsal eşitsizlikleri giderecek şekilde düşünülmesi görece yeni bir durumdur ve henüz çok zayıftır. Yani sosyal vatandaşlık anlayışı 1960’lardan sonra Avrupa’da yaygınlaşan sosyal refah devleti uygulamalarıyla birlikte tartışılmaya başlanmıştır.
Vatandaşlık ve sosyal eşitlik arasındaki bağ nasıldır?
Vatandaşlık ve sosyal eşitlik arasındaki bağ, her zaman ikincil ve dolaylı bir bağ olmuştur. Toplumsal farklılıklar ve eşitlik açıdan baktığımızda diyebiliriz ki modern vatandaşlık pratiği birbirleriyle uzlaştırılamaz iki sonucu yani;
- Eşitliği ve
- Eşitsizliği eşzamanlı olarak üretmektedir.
Modern vatandaşlık, siyasi topluluğun mensupları arasında eşitlik tesis ederken, ortaya çıkan durum, eşitlikle birlikte, ya da eşitlikten ziyade, eşitsizliği gizlemek, mevcut eşitsizlikleri yeniden üretmek ve türdeşleştirmek olmuştur.
Evrensel vatandaşlık ideali hangi anlamları taşır?
Eşitlik, aynılık olarak anlaşıldığında evrensel vatandaşlık ideali, vatandaşlığın herkese yaygınlaştırılmasına ek olarak en az iki anlam daha taşır:
- İlk olarak evrensellik, tikele karşıt biçimde “genel” olarak tanımlanır. Bu durumda vatandaşların ortaklaşa sahip oldukları, nasıl farklılaştıklarına tezat oluşturur.
- İkinci olarak ise yasalar ve kurallar bakımından evrensellik, bunların herkese ve aynı biçimde uygulanması anlamına gelir; bir başka deyişle yasalar ve kurallar, bireysel ve grup farklılıklarına kördür.
Vatandaşlık ve eşitsizlik arasında nasıl bir ilişki vardır?
Vatandaşlığın, özellikle ulus-devlet içinde herkes için eşit işliyor gibi görünmesine rağmen, ona ulaşmak her zaman belli şartlara bağlı olduğu için zorunlu olarak bir eşitsizliği barındırmaktadır. Bu anlamda, vatandaşlığın kâğıt üstünde sağlıyormuş gibi göründüğü eşit haklar, pratikte eşitsiz sonuçlara yol açabilmektedir. Vatandaşlık hakları coğrafi ve tarihsel olarak genişleme eğilimi gösterirken, bir yandan hakim iktidar ilişkilerinden ve siyasal etkilerden de muaf kalmamaktadır.
Vatandaş olmak ve vatandaş olarak eylemek ne demektir?
Lister (1998) şu iki formülasyon arasında ayrım yapmayı önermektedir:
- Vatandaş olmak ve
- Vatandaş olarak eylemek.
Vatandaş olmak sosyolojik manada sosyal ve siyasal katılım ve özne olmak için gerekli hakların kullanılması anlamındadır.
Vatandaş olarak eylemek veya davranmak ise bu statünün tam kapasite ile kullanılmasına işaret etmektedir. Ayrıca, bu hakların tam kapasite ile kullanılmaması vatandaş olmayı iptal eden bir şey değildir.
Vatandaşlık aktif mi pasif mi bir kavramdır?
Buna göre, vatandaşlık sosyal kurallar ve yapılar tarafından şekillendirilen tamamen pasif bir kavram değil, topluma siyasal ve sosyal katılımı öngördüğü ölçüde dinamik ve aktif bir kavramdır.
Vatandaşlık, kapitalist toplumlarda devletin toplumsal eşitsizliği yapılandırdığı bir araç olarak görülmektedir. Waters’a göre bu hangi şekilde olur?
Vatandaşlık, kapitalist toplumlarda devletin toplumsal eşitsizliği yapılandırdığı bir araç olarak da görülmektedir. Örneğin, Waters’a göre, bu üç şekilde olmaktadır:
- Maddi olarak ayrıcalıklı olanlara resmî düzeyde bir eşitlik önermek,
- Farklılaştırılmış vatandaşlık statülerinin kurumsallaştırmak,
- Siyasal destek manipülasyonları yapmak.
Vatandaş kavramı hangi ikili ayrımlar listesini pekiştirmektedir?
Vatandaş kavramı, 19. ve 20. yüzyılının kapitalist dünya ekonomisinin kültürel destekçileri olan uzun bir ikili ayrımlar listesini pekiştirmektedir: burjuvazi ve proleter, erkek ve kadın, Avrupalı ve Avrupalı olmayan, eğitimli ve cahil, yetenekli ve yeteneksiz, uzman ve amatör, bilim-insanı ve bilim-insanı olmayan, yüksek ve aşağı kültür, heteroseksüel ve homoseksüel, normal ve anormal, sağlıklı ve özürlü ve bunlarla birlikte başka diğerlerini de ima eden medeni ve barbar.
Sınıf ve vatandaşlık olguları sosyolojik analiz açısından hangi süreçlere işaret etmektedir?
Gerçekte, sınıf ve vatandaşlık olguları sosyolojik analiz açısından farklı iki sürece işaret etmektedir:
- Sınıf, bir sosyolojik analiz birimi olarak ortak özellikleri ekonomik ve sosyal eşitsizlik ve ezilmişlik olan toplumsal bir grup iken, vatandaşlık kavramı ise sosyolojik analiz birimi olarak eşitlik ve ezilmişlik sorgulamalarını yaparken bireysel hakları ve bireyi merkeze almaktadır.
- Sınıf politik ve ekonomik bir kategoriye gönderme yaparken, vatandaşlık kavramı ise yasal süreçlerin ulus devlet içinde ulusun üyesi olarak tarif edilen bireylere öngördüğü hak, özgürlük ve sorumlulukları tarif etmektedir.
Marshall vatandaşlığı nasıl tanımlamaktadır?
Refah devleti bağlamında genişleyen vatandaşlık ile liberal demokrasinin birbirleriyle çelişkilerini ön plana alarak evrimsel bir yaklaşımla kuramsallaştıran, T. H. Marshall olmuştur. Marshall, vatandaşlığı siyasal eşitlik (oy verme hakkı) ve ekonomik eşitsizlik arasındaki çelişkiyi çözmeye yarayan/yarayabilecek ideolojik bir kurum olarak tanımlamaktadır. Marshall’a göre vatandaşlık hakları açısından sosyal ve ekonomik eşitliği sağlayan haklar verilmedikçe siyasal eşitliğin bir anlamı olmayacaktır.
Refah devleti uygulamalarının vatandaşlık kurumu açısından yol açtığı olumsuz gelişmeler nelerdir?
Öte yandan, refah devleti uygulamalarının vatandaşlık kurumu açısından yol açtığı olumsuz gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz:
- İlkin, refah hizmetleri radikal bir eşitlik yaratmakta başarısız olmuştur. Yoksulluk giderilememiş ve/veya devlet giderek artan talepleri karşılayacak bir etkinlik sağlayamamıştır.
- İkinci olarak, hizmetlerin sunuluş tarzı hizmeti alanlarda, özellikle kadınlar, zenciler, yaşlılar, işsizler gibi toplumsal kesimlerde yabancılaştırıcı, aşağılayıcı, damgalayıcı, standartlaştırıcı, gözetleyici sonuçları nedeniyle hoşnutsuzluklara yol açmıştır.
Gerçek vatandaşlık ve resmi vatandaşlık arasında nasıl bir ilişki vardır?
Gerçekte, hakların resmî olarak verilmesi, zorunlu olarak pratikte uygulamadaki eksiklikleri gidermemektedir. Bir kişinin yasal statüsünü gösteren resmî vatandaşlık (formal citizenship) ile bu toplumsal üyelikten doğan hakların kullanılması veya uygulanması anlamına gelen gerçek vatandaşlık (substantive citizenship) arasında bir ayrım yapmak gerekir.
Resmî vatandaşlık ile gerçek vatandaşlık çoğu zaman birbirleriyle örtüşmemektedir:
- Birincisi, bazı durumlarda bireyler resmî olarak vatandaş olmamasına rağmen (Almanya’daki Türk misafir göçmen işçiler örneğinde olduğu gibi), devletin verdiği bazı hak ve ayrıcalıklardan yararlanabilirler. Örneğin, Türk misafir işçiler Almanya’da siyasal ve vatandaşlık haklarına sahip olmamalarına rağmen, bazı sosyal güvencelere ve haklara sahip olabilmektedir.
- İkincisi, üçüncü dünyadan gelip göç edilen toplumdan farklı etnik ve dinî olarak bir topluluğa ait olan gruplar ve onların çocukları resmî olarak vatandaşlık alsalar bile, ülkedeki mevcut ayrımcılık ve etiketlemeler yüzünden bu hakların kullanılmasından dışlanıyor olabilirler. İkinci durumun en çarpıcı örnekleri olarak; Fransa’daki Cezayir kökenliler, İngiltere’deki Pakistanlı göçmenler, Amerika’daki siyah ve Latin Amerika kökenliler ile Almanya’daki Türk kökenliler ve onların çocukları gösterilebilir.
Uzaktan milliyetçilik nasıl açıklanabilir?
Göçmenler göç ettikleri toplumda hiçbir zaman kabul görmeyeceklerine inanırlarsa vatandaşlığın resmî söyleminden kopuş yaşarlar ve kendilerini ayrı bir siyasal topluluğa ait hissederler veya onunla özdeşleşirler. Mesela, göçmenliğin statüsünü ulus-aşırılaşmanın (transnationalism) ışığında anlamaya çalışan Glick-Schiller and Fouron (2001) bu durumu, “uzaktan milliyetçilik” (long distance nationalism) olarak adlandırmaktadır.
Ulus-devlet içindeki çeşitli gruplar arasında oluşan hiyerarşi nasıldır?
Ulus-devlet içinde vatandaşların hiyerarşisi şöyle sıralanabilir (S:146, Tablo 6.1):
- Tam vatandaşlar,
- İkamet edenler ve misafir işçiler,
- Sığınmacılar ve mülteciler,
- Kaçak göçmenler,
- Yerli insanlar,
- Kadınlar.
Vatandaşlık nedir, tanımlayınız.
Vatandaşlık, bir siyasal ve coğrafi topluluğun üyesi olarak bireyin bu üyelikten dolayı sahip olduğu statü, hak, sorumluluk ve çıkarlar seti olarak tanımlanabilir.
Vatandaşlığın kurucu unsurları nelerdir?
Vatandaşlığın üç kurucu unsuru göze çarpmaktadır: yasal statü ve haklar, topluma siyasal veya diğer katılım biçimleri ve ait olma duygusu. Vatandaşlığın tarihi bize göstermektedir ki vatandaşlığın kurucu unsurları haklar, katılım ve mensubiyet olmaktadır. Ancak vatandaşlığın bu kurucu unsurları tarih boyunca farklı dönemlerde kayda değer değişiklik ve dönüşümlere uğramıştır. Haklar, hukuki ve siyasal alandaki katılım ve mensubiyet üzerine inşa edilen vatandaşlık anlayış ve pratikleri, çeşitli tarihsel dönemlerdeki toplumsal hareket ve mücadelelere bağlı olarak dinamik bir değişkenlik göstermiştir. Dahası, vatandaşların kullandığı haklar ve yükümlülükler de son iki yüzyıllık modernleşme tarihi boyunca farklılaşmış, çeşitlenmiş ve gelişmiştir.
Modern vatandaşlığın kuruluşunda tarihsel dönüşüm sürecini açıklayınız.
Modern vatandaşlığın kuruluşunda her biri farklı açılardan etkili olan temel tarihsel dönüşümler şöyle sıralanabilir:
- Kent devletinin çözülmesinden mutlakiyetçiliğe kadar geçen dönemde vatandaşlığın gerilemesi (Helenistik dönem ve Roma, Hıristiyanlık, ortaçağ kentleri);
- Mutlakiyetçi dönemde modern vatandaşlığın şekillenmeye başlaması ve burjuva demokratik devrimler çağında vatandaşlığın modern-demokratik biçimini alması
Antik Yunanda vatandaşlık kavramını tanımlayınız.
Antik Yunan’da vatandaşlık, kadınları, köleleri ve yabancıları dışarıda bırakmakla birlikte, hür ve servet sahibi erkeklerin kamusal yaşama sırası geldiğinde yöneten ve yönetilen olarak katılması anlamına gelmekteydi.
Fransız Devrimi'nin vatandaşlık kavramı üzerindeki etkisini açıklayınız.
Vatandaşlığın Antik Yunan’daki anlamı, Roma İmparatorluğu ile birlikte dönüşüme uğramış, feodalizmle birlikte ortaçağ Avrupa’sında büyük ölçüde sönümlenmiş ve tekrar ortaya çıkmasında Rönesans döneminde İtalyan kent devletlerindeki hareketler etkili olmuştur. Ancak modern vatandaşlığın ortaya çıkışındaki esas itici güç Fransız Devrimi’dir. Zira, Fransız Devrimi’nde sivil toplumun daha geniş kesimleri siyasal ve medeni haklardan yararlanmaya başlamıştır. Bu süreçte, “ulusal egemenlik” ilkesi, her türlü meşru siyasal iktidarın ulustan kaynaklandığını ifade ederken, yalnızca ulusal topluluğun üyeleri siyasal yurttaşlığı elde edebilmiştir. Dolayısıyla yurttaşlığın sınırları da ulus-devletin kendi sınırlarıyla özdeşleştirilmiştir.
Antik Yunan'da vatandaş olmanın koşullarını açıklayınız.
Antik Yunan’da vatandaş olmak herkese açık bir hak değil aksine bir tür imtiyaz sahibi olmak anlamını taşır. Antik Yunan kentlerinde vatandaşlık sadece erkeklere ve elit bir sınıfa belli haklar öngören, bunun dışında kalan büyük kitleleri dışlayan bir yapıya sahip olduğu bilinmektedir. Örneğin, Antik Yunan kentlerindeki vatandaşlık anlayışı, kadınlar, köleler ve belli bir yaşın üzerindeki insanları vatandaş saymamakta ve sadece belirli bir elit zümreyi kapsamaktadır.
Rousseau'nun halk kavramını ve vatandaşlığı ele alışını açıklayınız
Rousseau’nun yazılarında halk kavramı, “Sosyal Sözleşme”deki genel iradeyi (volonte generale) ve siyasi yetkinliği temsil ediyordu. Buna göre halk, temsilcileri aracılığıyla genel iradesini kullanıyor ve siyasi temsil aracılığıyla siyasi sistemin meşruluğunu sağlıyordu. Yönetilenlerin temsili ilkesine dayanan ve meşruluğunu bu kaynaktan alan ulus-devletin temel sorusu da doğal olarak, kimlerin bu meşruluk kaynağı olan halka/ulusa dâhil olduğudur (Göztepe, 2003, s.231-232). Bu anlamda, vatandaşlık kavramının merkezinde modern devletin bireyleri yerel ve ulus-öncesi topluluklara olan bağlarından kopartarak kendi tekeline almak projesi yatmaktadır. Dolayısıyla, vatandaşlık yeni bir topluluğun (ulus) ve yeni bir siyasal egemenlik ideolojisinin (milliyetçilik) yaratılmasını da içeren bir süreçtir (Gülalp, 2007, s.13). Bu tanım, vatandaşlığı ulus-devlete aidiyet üzerinden kavramaya dayalıdır. Gerçekten de modern vatandaşlığı asıl olarak ulus-devlet gerçeğiyle ilişkilendirmeden anlamak mümkün değildir (Bendix, 1964, s.47).
Modern demokratik devletlerde vatandaşlığın yapısını açıklayınız.
Modern demokratik devletlerde vatandaşlığın ikili bir yapısı vardır. Birincisi, siyasal topluluğun kendi kendini yönetmesine bireyin dâhil edilmesini işaret etmektedir. İkincisi, vatandaşlık, hem kültürel pratiklerle hem de teritoryal sınırla tanımlanan özel bir ulusal gruba ait olmak anlamına gelmektedir. Siyasal vatandaşlık bu anlamda bir ulusa ait olmak kültürel olarak özel ve ayrıksı bir durumken, siyasal vatandaşlık daha evrenselci ve içerici bir özelliğe sahiptir. Ülkedeki herkesin vatandaş olduğu varsayılır ancak dünyanın geri kalanı dışarda bırakılmıştır yani yabancılar vatandaş olamazlar. Aslında bu ikilik, demokratik devletlerin dünyanın geri kalanını nasıl kolonize ettiğini ve demokrasi ve ayrımcılığın neden birbiriyle ilişkili kavramlar oldukları hakkında bazı çelişkileri de anlamamızı sağlar.
Marshall'a göre vatandaşlığın gelişim sürecini açıklayınız.
Marshall (2006[1950]) Vatandaşlık ve Toplumsal Sınıflar kitabında, vatandaşlığın gelişiminin şöyle bir sıra izlediğine işaret etmektedir: Vatandaşlık on sekizinci yüzyılda ifade, düşünce ve inanç özgürlüğü ve adalet hakkı gibi bir kısım temel “medeni” haklardan oluşan bir statüye işaret ederken, on dokuzuncu yüzyılda seçmek ve seçilmek gibi “siyasal” hakları, yirminci yüzyılda ise ekonomik refah ve sosyal güvenlik gibi “sosyal” hakları kapsayan bir statüye denk düşmektedir. Bu anlamda, Marshall’a göre vatandaşlık kendi tarihsel gelişim süreci içerisinde medeni haklardan sosyal haklara doğru bir evrim geçirdiğini iddia etmektedir.
Marshall, İngiltere örneğinden hareketle geliştirdiği vatandaşlık kuramında, yurttaşlığın sivil, siyasal ve sosyal boyutlardaki gelişimini ortaya koymaktadır. Marshall’a göre 18. yüzyıl bireylerin hukuksal statüsünü ve sivil haklarını temel alan önemli bir sivil/medeni haklar gelişimine tanıklık etmiştir. Bu haklar bireysel özgürlük, konuşma özgürlüğü, düşünce ve inanç özgürlüğü, mülk edinme ve sözleşme yapma özgürlüğü ve adalet hakkı gibi hak ve özgürlüklere ilişkindir. Seçme ve seçilme hakkı ile örgütlenme haklarını içeren siyasal haklar ise 19. yüzyılda siyasal eşitlik için işçi sınıfının verdiği mücadelenin bir sonucu olarak gelişmiştir. Marshall’ın kuramının üçüncü boyutunu oluşturan ve 20. yüzyılda genişleyen sosyal haklar ise ekonomik refah ve sosyal güvenlik gibi haklara sahip olmaktan, çağdaş bir birey gibi yaşayabilmek hakkına dek uzanan bir haklar dizinidir (Kubilay, 2010, s.143). Bu anlamda, Marshall vatandaşlığa evrimci bir bakış açısıyla yaklaşmaktadır. Buna göre, Marshall’ın evrimci vatandaşlık anlayışında vatandaşlık hakları medeni haklarla sınırlı kalmayıp zaman içinde sırasıyla ilk önce siyasal daha sonra da sosyal haklar yönünde gelişmiş ve genişlemiştir.
Marshall'a göre vatandaşlığın boyutları nelerdir?
Marshall’a göre, medeni, siyasi ve toplumsal haklar vatandaşlığın üç boyutunu oluşturur (Marshall, 2006, s.8). 1. Vatandaşlığın medeni/kişisel (civil) boyutu, kişi haklarıyla ilgilidir ve hukuk devletinin kurumlarında somutlanmıştır. 2. Vatandaşlığın siyasi katılım haklarıyla ilgili olan ‘siyasi’ boyutu ise temsili kurumlar hâlinde somutlanır. 3. 20. yüzyılda refah devletinde gelişen sosyal haklar, (sosyal güvenlik, sağlık, eğitim vb) toplumsal uygarlığa tam olarak katılmak ve var olan yaşam standartlarına uygun yaşamak ilkesi etrafında vatandaşlığın “toplumsal” boyutunu oluşturmuştur.
Vatandaşlığın evrenselliği kavramını açıklayınız.
Modern politik düşünce, “herkese vatandaşlık” anlamında vatandaşlığın evrenselliğinin, vatandaşlık statüsünün tikellik ve farklılıkları aşması anlamında bir evrensellik ima ettiğini öne sürer. Bunun anlamı, vatandaşlığın evrensellik özelliğinin, vatandaşlar arasındaki statü ve güç eşitsizliklerini göz ardı ederek, herkese siyasal olarak kamuda aynı statüyü vermesidir. Eşitlik, aynılık olarak anlaşıldığında evrensel vatandaşlık ideali, vatandaşlığın herkese yaygınlaştırılmasına ek olarak en az iki anlam daha taşır: İlk olarak evrensellik, tikele karşıt biçimde “genel” olarak tanımlanır. Bu durumda vatandaşların ortaklaşa sahip oldukları, nasıl farklılaştıklarına tezat oluşturur. ‹kinci olarak ise yasalar ve kurallar bakımından evrensellik, bunların herkese ve aynı biçimde uygulanması anlamına gelir; bir başka deyişle yasalar ve kurallar, bireysel ve grup farklılıklarına kördür (Young, 1989, s.250; Kubilay, 2010, s.141).
Lockwood'un tabakalı vatandaşlık tezini açıklayınız.
Lockwood (1996) “tabakalı vatandaşlık” (civic stratification) tezinde vatandaşlığın pratiğinin en azından sınıf ilişkileri gibi bir grup çıkarı ve çatışma ve dışlama alanları oluşturduğunu iddia etmektedir. Lockwood (1996) tarafından öne sürülen tabakalı vatandaşlık tezi, vatandaşlık yasaları ve uygulamalarının devlet tarafından verilen haklar yoluyla nasıl bir eşitsizlik sistemi oluşturduğunu göstermektedir.
Lister'in ortaya attığı vatandaş olmak ve vatandaş olarak eylemek terimlerini açıklayınız.
Vatandaş olmak sosyolojik manada sosyal ve siyasal katılım ve özne olmak için gerekli hakların kullanılması anlamındadır. Vatandaş olarak eylemek veya davranmak ise bu statünün tam kapasite ile kullanılmasına işaret etmektedir. Ayrıca, bu hakların tam kapasite ile kullanılmaması vatandaş olmayı iptal eden bir şey değildir.
Waters'a göre devlet toplumsal eşitsizliğ nasıl yapılandırmaktadır?
Waters’a (198, s.159) göre, devletin toplumsal eşitsizliği yapılandırması üç şekilde olmaktadır: 1. Maddi olarak ayrıcalıklı olanlara resmî düzeyde bir eşitlik önermek, 2. Farklılaştırılmış vatandaşlık statülerinin kurumsallaştırmak, 3. Siyasal destek manipülasyonları yapmak.
19. yy ve 20. yy.'da kapitalist dünya ekonomisinde vatandaş kavramı içierisinde ne gibi ayrımları barındırmaktadır?
Vatandaş kavramı, 19. ve 20. yy’ın kapitalist dünya ekonomisinin kültürel destekçileri olan uzun bir ikili ayrımlar listesini pekiştirmektedir: burjuvazi ve proleter, erkek ve kadın, Avrupalı ve Avrupalı olmayan, eğitimli ve cahil, yetenekli ve yeteneksiz, uzman ve amatör, bilim-insanı ve bilim-insanı olmayan, yüksek ve aşağı kültür, heteroseksüel ve homoseksüel, normal ve anormal, sağlıklı ve özürlü ve bunlarla birlikte başka diğerlerini de ima eden medeni ve barbar.
Sınıf ve vatandaşlık kavramlarını karşılaştırınız.
Gerçekte, sınıf ve vatandaşlık olguları sosyolojik analiz açısından farklı iki sürece işaret etmektedir. Sınıf, bir sosyolojik analiz birimi olarak ortak özellikleri ekonomik ve sosyal eşitsizlik ve ezilmişlik olan toplumsal bir grup iken, vatandaşlık kavramı ise sosyolojik analiz birimi olarak eşitlik ve ezilmişlik sorgulamalarını yaparken bireysel hakları ve bireyi merkeze almaktadır. Sınıf politik ve ekonomik bir kategoriye gönderme yaparken, vatandaşlık kavramı ise yasal süreçlerin ulus devlet içinde ulusun üyesi olarak tarif edilen bireylere öngördüğü hak, özgürlük ve sorumlulukları tarif etmektedir.
Refah deveti uygulamalarının vatandaşlık kurumu açısından yol açtığı olumsuz gelişmeler nelerdir?
Refah devleti uygulamalarının vatandaşlık kurumu açısından yol açtığı olumsuz gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz: İlkin, refah hizmetleri radikal bir eşitlik yaratmakta başarısız olmuştur. Yoksulluk giderilememiş ve/veya devlet giderek artan talepleri karşılayacak bir etkinlik sağlayamamıştır. ‹kinci olarak, hizmetlerin sunuluş tarzı hizmeti alanlarda, özellikle kadınlar, zenciler, yaşlılar, işsizler gibi toplumsal kesimlerde yabancılaştırıcı, aşağılayıcı, damgalayıcı, standartlaştırıcı, gözetleyici sonuçları nedeniyle hoşnutsuzluklara yol açmıştır.
Resmi vatandaşlık ve gerçek vatandaşlık kavramlarını karşılaştırınız.
Resmî vatandaşlık ile gerçek vatandaşlık çoğu zaman birbirleriyle örtüşmemektedir. Birincisi, bazı durumlarda bireyler resmî olarak vatandaş olmamasına rağmen (Almanya’daki Türk misafir göçmen işçiler örneğinde olduğu gibi), devletin verdiği bazı hak ve ayrıcalıklardan yararlanabilirler. Örneğin, Türk misafir işçiler Almanya’da siyasal ve vatandaşlık haklarına sahip olmamalarına rağmen, bazı sosyal güvencelere ve haklara sahip olabilmektedir. İkincisi, üçüncü dünyadan gelip göç edilen toplumdan farklı etnik ve dinî olarak bir topluluğa ait olan gruplar ve onların çocukları resmî olarak vatandaşlık alsalar bile, ülkedeki mevcut ayrımcılık ve etiketlemeler yüzünden bu hakların kullanılmasından dışlanıyor olabilirler. ‹kinci duruma en çarpıcı örnekleri, Fransa’daki Cezayir kökenliler, İngiltere’deki Pakistanlı göçmenler, Amerika’daki siyah ve Latin Amerika kökenliler ve Almanya’daki Türk kökenliler ve onların çocukları örnek gösterilebilir.
Ulus-devlet içerisinde vatandaşlığın hiyerarşisin açıklayınız.
Tam Vatandaşlar: Ülkede doğan veya sonradan vatandaşlığa geçen insanlar-fakat bazı azınlık grupları dışlanmıştır.
İkamet Edenler ve Misafir İşçiler: Oturma hakları temelinde bazı sosyal vatandaşlık hakları verilmiş ancak sivil ve siyasal haklardan yoksun yabancı göçmenler. Etnik, dini ve sosyal azınlıklar- Bunlar resmi olarak tüm yasal haklardan yararlanıyor görünmektedir ancak bu hakları ayrımcılık ve sosyal dışlama nedeniyle kullanamayabilirler.
Sığınmacılar ve Mülteciler: Savaş vb. olağanüstü nedenlerden dolayı özel koşullarda çok sınırlı haklara sahip olan bu insanların hakları, belli bir tabakalaşma içerisinde tam bir tanınmadan, insani nedenlerle tolore edilen ve geçici korunmaya kadar çok çeşitli biçimleri olan yasalarla düzenlenmektedir.
Kaçak Göçmenler: Uluslararası insan hakları kurumunun garanti ettiğinin dışında, nerdeyse bütün haklardan yoksun olan insanlar.
Yerli İnsanlar: Amerika, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda da beyaz yerli göçmenler tarafından tarihsel olarak beyaz ırk tarafından yerinden edilmiş ve yasal ayrımcılığa ve toplumsal dışlamaya uğramış insanlar.
Kadınlar: Kuzey zengin ülkelerde daha seyrek olmakla birlikte Güneyin fakir ülkelerinde kurumsal ve resmi olmayan ayrımcılıkların vatandaşlık haklarını kullanmasına engel olduğu kadınlar
Marshall vatandaşlığınasıl tanımlamaktadır?
Marshall, vatandaşlığı siyasal eşitlik (oy verme hakkı) ve ekonomik eşitsizlik arasındaki çelişkiyi çözmeye yarayan/yarayabilecek ideolojik bir kurum olarak tanımlamaktadır.
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 1 Gün önce comment 0 visibility 441
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 4 Gün önce comment 0 visibility 1072
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 19675
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Kayıt Yenileme Duyurusu
date_range 7 Ekim 2024 Pazartesi comment 2 visibility 1337
-
2024-2025 YKS Ek Yerleştirme İle Yerleşen Adayların Çevrimiçi (Online) Başvuru ve Kayıt Duyurusu
date_range 24 Eylül 2024 Salı comment 1 visibility 710
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25731
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14615
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12583
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12577
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10524