Toplumsal Değişme Kuramları Dersi 8. Ünite Özet

Türkiye’De Sosyal Bilimlerde Toplumsal Değişim

Giriş

Toplumsal değişim hakkında genel sosyolojik literatür zengin ve çeşitlidir. Ancak Türkiye’de toplumsal değişmeye dair çalışmalar yeterince gelişmemiştir. Çalışmaların sayısına bakarak bile toplumsal değişim konusunun Türk sosyolojisinin kayıp halkası olduğunu söylemek mümkündür. Son zamanlarda konuyla ilgili çalışmalarda bir artış görülse de değişimi kuramsal, tarihsel ve ampirik bakımdan müstakil ve bütünlüklü bir biçimde ele alan çalışmaların yeterli olduğunu söylemek güç görünüyor. Türkiye’de de toplumsal değişim çalışmalarının kuramsal temelleri modernleşme analizlerine dayanmaktadır. Özellikle ATÜT, patrimonyalizm analizleri ve modernleşme kuramları Türkiye’de toplumsal değişimle ilgili analizleri ciddi bir biçimde etkilemiştir.

Klasik sosyolojide Batı dışı toplumlarda modernleşme ve toplumsal değişimi açıklamada birbiri ile rekabet eden (aslında birbirinin ikizi) iki teori olan Marx’ın Asya Tipi Üretim Biçimi (ATÜT) analizi ile Weber’in patrimonyalizm açıklaması Türkiye toplumunun tarihsel ve güncel değişimlerini açıklamaya çalışan araştırmalara da temel teşkil etmiştir. ATÜT, Marx’ın kendi sosyal teorisini kurmada temel noktalardan biridir. Marx, kaptalizmin gelişimini açıklama uğraşının bir parçası olarak ATÜT’ü gündeme getirmiştir. ATÜT, Marx’ın kendi kaptalizmin gelişimini açıklamada ve sosyal teorisini kurmada kullandığı Batı dışı toplumlara dair bir durağanlık teorisidir. Marx, ATÜT’ten ilk kez 1853 yılında Engels’e yazdığı bir mektupta söz eder. 1855-1859 yılları arasında yazdığı ve ölümünden tam 56 yıl sonra, 1939’da Moskova’da Kapitalizm Öncesi Üretim Biçimleri başlığı ile yayımlanacak olan incelemelerinde konuyu geniş bir biçimde işlemiştir.

Batı Dışı modernleşmeleri ve toplumsal değişmeleri açıklamada ATÜT ile rekabet eden bir diğer model ise Weberyen patrimonyalizm teorisidir. Türkiye’de ATÜT kadar merkezi ve açıkça tartışılan bir konumda olmasa da patrimonyalizm teorisi temelinde yürütülen tartışmalar Türk modernleşmesi için dikkate değer ve hatta daha etkili bir çerçeve teşkil etmiştir. ATÜT ile patrimonyalizm Batı dışı toplumlardaki değişimi aynı temellerden hareketle açıklamaktadırlar. Weber, patrimonyalizmi geleneksel egemenliğin üç tipinden biri olarak tanımlar. Ona göre patrimonyalizmin uç durumu olan sultanizm Osmanlı toplumsal yapısını ifade etmektedir. Bu otorite türünde her şey sultanın şahsi mülküdür ve sultan kulları olan bürokrasi aracılığıyla toplumu kontrol etmektedir (Weber, 1978, ss. 231-232). Sultanizm, her şeyin sultanın şahsi mülkü olduğu ve sultanın bürokrasi aracılığıyla toplumu kontrol ettiği patromonyal otorite türüdür.

II. Dünya Savaşı sonrasında, ABD’de şarkiyatçı çalışmaların değişen bağlamı dâhilinde Batı dışı toplumlar ile ilgili modernleşme kuramları çerçevesinde yoğun bir araştırma gündemi söz konusudur.

Modernleşme kuramları klasik sosyolojide yer alan modern öncesi (geleneksel) toplumlar ile modern toplumlar arasındaki ikilik ve bu ikisi arasındaki işlevselci tarihsel geçiş fikrine yaslanmaktadırlar. Modernleşmeciler bu geçişi toplumun kaçınılmaz bir evrimi olarak görürler. Bu aşamalı toplumsal değişimin iktisadi, sosyal ve siyasi boyutları vardır. İktisadi alanda modernleşme dışa açık bir iktisadi yapının oluşumu ve serbest piyasanın gelişimi ile açıklanmaktadır. Siyasi düzlemde de parlamenter demokrasinin oluşumu beklenmektedir. Son olarak toplumsal alanda ise temelde kentleşme ve sekülerleşme ile açıklanan Batılı değer ve sistemlerin toplumsal olarak benimsenmesi beklenmektedir

Modernleşme kuramları 1945 sonrası ortaya çıkan dünya siyaseti ile yakından ilişkilidir ve Türkiye’de de bu bağlamda kullanılmıştır.

Türkiye’de toplumsal değişim çalışmaları üç ana kuramsal temele dayanmaktadır: Marksist ATÜT yaklaşımı, Weberyen Patrimonyalizm modeli, modernleşme kuramları. Bunlara 1980 sonrasında çoğul modernlikler veya Batı dışı modernlikler teorisi eklense de toplumsal değişme ile ilgili bu teoriye göre şekillenmiş kapsamlı örnekler henüz ortaya çıkabilmiş değildir. Sonuç olarak Türkiye’de toplumsal değişim kendi başına ele alınan bir konu olmaktan ziyade sosyolojinin kavramsal dilinden ve Türkiye’nin toplumsal yapısına dair tartışmaların doğasından ötürü sürekli modernleşme ile birlikte ele alınmaktadır. Toplumsal değişmeyle kapsamlı bir şekilde ilgilenmiş aşağıda ele alınan az sayıdaki ismin çalışmaları incelendiğinde onların değişimle ilgili teorilerinin de modernleşme ile ilişkili olduğu görülmektedir.

Mümtaz Turhan’ın Kültür Değişmeleri

Erzurum’da dünyaya gelen Mümtaz Turhan (1908-1969), ailesi Birinci Dünya Savaşı sırasında Kayseri’ye göç ettiği için bir süre burada yaşadı. Turhan’ın 1940’ların sonunda kaleme aldığı Kültür Değişmeleri isimli eseri Türkiye’de yaşanan modernleşmeyi etnolojik bir bakış açısıyla eleştirel bir gözle değerlendiren bir çalışma olarak toplumsal değişmeye ilişkin önemli bir yorum getirmiştir. Eser Türkiye’nin tek partili dönemi geride bırakmaya ve Batı blokunda yer almaya hazırlandığı bir dönemde yazılmıştır. Turhan, burada Türkiye’de arzulanan modernleşmenin neden istenildiği gibi gerçekleşmediğini kültür kavramına merkezi bir yer vererek sorgulamaktadır. Turhan temelde evrimci antropolojik perspektifle ve işlevselci bir yaklaşımla modernleşmeyi kaçınılmaz bir süreç olarak görmektedir.

Etnoloji, insan ırklarının nereden geldiklerini, nasıl geliştiklerini ve nasıl yayıldıklarını inceleyen bilim dalıdır.

Turhan (1997, s. 35-37), Antropoloji’de İngiliz Okulu mensuplarının görüşlerinden oldukça faydalanarak kültür ve kültür değişmeleri gibi kavramları tarih, antropoloji, sosyoloji ve psikoloji bilimlerinin de yardımlarıyla detaylı bir şekilde tanımlamaktadır. Buna göre kültür insan hayatında sosyal yoldan sahip olunan maddi-manevi her unsuru kapsar. Turhan’a (1997, s. 18-19) göre tıpkı biyolojide hüküm süren evrim teorisinde olduğu gibi ilkel kavimlerden günümüze kadar oluşmuş toplumlar da belli bir süreç içerisinde şimdiki formlarını almışlardır. Evrimci perspektiften kültürel değişmeyi de yeni çevre koşullarına uyum ile ilişkili olarak değerlendirmektedir. Turhan’a göre kültür insan hayatında sosyal yoldan sahip olunan maddi-manevi her unsuru kapsar.

Turhan serbest ve cebri kültür değişimlerini Türk modernleşmesinin tıkanıklığını açıklamak üzere kullanmaktadır. Turhan, Lale devrinden başlayarak batılılaşma sürecini yedi döneme ayırır: (i) Lale Devri - III. Selim Dönemi’ne kadar olan süreç, (ii) III. Selim Devri, (iii) II. Mahmud Dönemi, (iv) Tanzimat Devri, (v) II. Abdülhamid Devri, (vi) Meşrutiyet Devri, (vii) 1923’ten günümüze kadarki dönem. Kültür değişmelerinin sosyo-psikolojik boyutuna kapsamlı bir biçimde işaret eden Turhan, özellikle sosyoloji-tarih, antropolojipsikoloji disiplinlerinin ışığında Türkiye’de Batılılaşma hareketinin çeşitli kurumlar ve aynı şekilde köy ve şehir yaşantısı üzerindeki etkisini detaylı bir biçimde ele almıştır. Turhan, değişimi ele alırken etnolojinin bakış açısını kullanmıştır.

Mübbeccel B. Kıray: Toplumsal Değişmenin İşlevselci Açıklaması

Mübeccel B. Kıray, Türkiye’de toplumsal değişme ile alakalı hem teorik hem de uygulamalı olarak doğrudan ve kapsamlı çalışmalar yapan önemli bir isimdir. 1923 yılında İzmir’de doğan Kıray çalışmalarını modernleşmeyi anlamak ve desteklemek üzere gerçekleştirmiştir. Kıray’a göre toplumsal değişmenin kendisi değil, hızı ve neticeleri sorunlu olabilir. Kıray’a göre toplumsal değişimin temel sebebi iktisadi sahada yaşanan değişimlerdedir. Kırda yaşanan nüfus artışını besleyebilecek bir üretkenlik artışı gerçekleşmediği için emek fazlası ortaya çıkmıştır. Kırda yeterli geçim imkânlarını bulamayan bu kişiler, kentte yeni gelişmekte olan sanayi tarafından kente çekilmektedirler. Böylece kırdan kente yoğun bir göç yaşanmaya başlamıştır. Bu gelenler marjinal işlerde çalışmakta, kentin düzenine ayak uyduramamakta ve kentin çeperlerinde varlıklarını sürdürmektedirler.

Tampon kurumlar bir toplumsal yapıdan diğerine geçerken aracılık eden mekanizmalardır. Özellikle geleneksel toplumdan modern topluma geçerken değişimi kolaylaştırırlar. Kıray temelde Türkiye toplumunu gelenekselden moderne doğru bir geçiş içerisinde görmektedir. Bu şüphesiz o dönemde Batı dışı toplulardaki değişmeyi yaygın bir biçimde ele alan modernleşme kuramlarının konuya yaklaşımı dâhilinde yer alan bir açıklamadır. Örneğin Lerner’in (1958) geçiş toplumu kuramında Türkiye tam da gelenekselden moderne geçmek üzere olan bir toplum olarak görülmektedir. Rostow’un (1960) beşli şemasında Türkiye kalkışa hazırlık safhasından kalkış safhasına geçmekte olan bir toplum olarak resmedilir. Kıray (2000, s. 20) bu değişim aşamasında bazı kurumların geçişi sağlayacak tampon mekanizmalar oluşturduğunu düşünmektedir.

1961 yılında Karadeniz kıyısındaki küçük bir kasaba olan Ereğli’de bir Demir Çelik Fabrikası’nın inşaatına başlanmıştır. Bu yıllarda yeni kurulan DPT gelecekte Türkiye’nin sanayileşme süreci içinde geçireceği dönüşümleri ve sorunları bir ölçüde anlayabilmek maksadıyla Ereğli’de yapılan fabrikanın yaratacağı toplumsal değişmeleri saptamak üzere bir ön araştırma yaptırmaya karar vermiştir. İşte bu karar neticesinde Kıray, Ereğli’de bir toplumsal yapı araştırması yapmıştır. Bu araştırmada Kıray, Ereğli’deki mevcut durumu, değişimi analiz ederek toplumsal yapının gelecekte alabileceği biçime dair çıkarımlarda bulunmuştur. Kıray’a göre, Ereğli’de yaşanan değişim devlet eliyle değil, dâhili etkenlerde yaşanan farklılaşmalar sebebiyle kendiliğinden gerçekleşmektedir. Kıray’a göre Türkiye’de toplumsal değişmenin esas aktörü tüccarlar/girişimciler olacaktır.

Mübeccel B. Kıray işlevselci yaklaşımı kullanarak, sosyokültürel gerçekliği yapısal-fonksiyonel uyum mekanizması dahilinde ele alan önemli isimlerden biridir. Tekeli (2000, s. 9) bir sayım yapılsa Kıray’ın yazılarında en çok geçen terimlerin “karşılıklı etkileşimler” ve “ilişki içinde olma” olduğunun görülebileceğini söylemektedir. Tekeli, bunun sosyolog olmakla ilişkili olduğunu düşünse de aslında bu temelde işlevselci yaklaşımla ilişkilidir. Bu çerçevede Kıray, toplumsal değişimle ilgili teorisini sosyal kurumların toplumsal yapıda denge oluşturma işlevi üzerinden açıklamaktadır.

Şerif Mardin: Merkez-Çevre İlişkilerinin Dönüştürücülüğü

Türk sosyolojisinde toplumsal değişim veya modernleşme konusu ele alındığında hiç şüphesiz akla gelebilecek önemli isimlerden bir diğeri de Şerif Mardin’dir. Mardin, Türk modernleşmesini ve toplumsal değişimi daha çok siyasal ve dinsel düşünce tarihi üzerinden ele alan çalışmalar gerçekleştirmiştir. Onun tarihsel bağlamdan hareket edip güncel önermelerle renklenen incelemelerinde modernleşme sürecine ve toplumsal değişime dair kapsamlı analizler bulmak mümkündür. Mardin toplumsal değişimi Weberyen bir perspektifle fikirler ve anlamlar ekseninde ele almaktadır.

Mardin’i toplumsal değişim ve modernleşme ile ilgili olarak merkezi bir figüre dönüştüren unsur, onun Türk siyasasını açıklayabilecek bir anahtar olarak gördüğü merkez-çevre kavramsallaştırmasıdır. Mardin bu kavramı ilk defa 1973’te yayımladığı bir makalesinde kullanmıştır. Mardin merkez- çevre kavramsallaştırmasını Edward Shils’ten almaktadır. Shils’e göre sağlamlığı, büyüklüğü ve bileşenleri değişse de her “toplumun bir merkezi vardır” (Mardin, 2009, s. 121). Mardin, Shils’ten aldığı bu kavramı modernleşme kuramının etkin isimlerinden Eisenstadt’tan aldığı başka bir kavramsallaştırma ile tamamlar. Eisenstadt’a göre Orta Doğu toplumlarında “serbestçe devinip duran” bir kaynak vardır ve bunu düzene sokmak için kısa da sürse çeşitli çabalar bulunmaktadır (Mardin, 2009, s. 121).

Merkez-çevre kavramsallaştırması toplumsal yapıda sosyal gruplar arasındaki kopukluğu açıklayan bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır. Mardin’e göre, modernleşme süreci ile birlikte bu “despotik” idarenin bir ulus-devlete dönüşme sürecinde devletin meşruiyet anlayışının ve bürokrasinin aldığı yeni biçimin değişimi ile merkez ile çevrenin ilişkisi değişmeye başladı. Mardin’e göre Osmanlı patrimonyal toplumundaki merkez-çevre kopukluğu modernleşme sürecinde aşılamamış ve hatta yeniden üretilmiştir. Bu çerçevede Mardin’in merkezçevre kavramsallaştırması “özü itibariyle 1950’lerden itibaren yapısal-işlevselci gündemin farklı kanallarında üretilen ve bütünleşme/dayanışma ve çatışma/ farklılaşma süreçlerine eğilen geniş bir literatürün önemli bir parçası” (Açıkel, 2006, s. 31) olarak karşımıza çıkmaktadır. Mardin, Osmanlı toplumunun analizinde bir taraftan Eisentadt’tan beslenen Weberci patrimonyal sultanizm fikrine yaslanırken, öte yandan da toplumsal değişimde yapısal işlevselci toplumsal değişim teorisi ile temas içerisinde “bütünün parçaları -merkezin çevreyidönüştürme kapasitesi[ni]” (Açıkel, 2006, s. 31) sorgulamaktadır.

Kemal Karpat: Toplumsal Değişimde Nüfus Ve Göç Dinamikleri

Tarihçi Kemal Haşim Karpat, sosyo-tarihsel bir perspektiften gerçekleştirdiği ampirik çalışmalarla Osmanlı modernleşmesi ve Türkiye’de toplumsal değişim üzerine önemli bir külliyat oluşturmuştur. Türk modernleşmesi ile ilgili 1980’lere kadarki baskın paradigma cumhuriyet modernleşmesinin Osmanlı’dan radikal bir kopuş olduğu yönündeydi. Karpat bu görüşe karşı çıkarak Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki sürekliliğe dikkat çekmiştir. Ona göre Cumhuriyet dönemi boyunca yaşanan pek çok çatışma, çelişki ve yönelim, Osmanlı döneminden miras olarak aktarılmıştır. Osmanlı’yla Cumhuriyet arasında olsa olsa bir siyasî rejim kopukluğu vardır. Ancak toplum ve kültür devam etmiştir (Karpat, 2003, s. 404). Karpat’a göre “Osmanlı toplumsal düzeninin iki temel kurumundan biri, dini ve etnik sınırları aşan dört tabakalı (askerler, bürokratlar, zanaatkar ve tüccarlar ile reaya, yani üretici sınıflar) hiyerarşik toplumsal düzen, ikincisi ise millet sistemidir” (Karpat, 2008, ss. 12-13). Karpat, Osmanlı devletinde değişimin yapısal-işlevsel bir çerçevede gerçekleştiğini belirtir. Ona göre bu süreçte özellikle müslüman ve gayrimüslimler arasında tabakalaşmanın değişen biçimleri önemlidir. Ardından Osmanlı toplum yapısını –zümreleri ve bu zümrelerin işlevlerini- değiştiren sanayi devrimi sonrası Avrupa piyasası ile ilişkiler önem kazanmaktadır. Bu ilişkiler Osmanlı toplumunda yeni sosyo-ekonomik dinamiklerin ortaya çıkmasına ve toplumsal yapıyı şekillendirmesine yol açmıştır. Üçüncü olarak ise bu iktisadi değişime işlevsel bir cevap oluşturmak üzere siyasi sistemin dönüşümü gerçekleşir. Böylece devletin yeni düzenleme işlevleri ortaya çıkar.

Karpat Osmanlı toplumsal değişiminin bütün bu sosyoekonomik hatlar (meslekler, mülkiyet örüntüleri, gelir düzeyleri ve kültürel-siyasi değerler) boyunca yaşanan değişimlerle yeni bir siyasal kadro ile şekillenen yeni bir siyasal yapının ortaya çıkışı ile açıklanabileceğini belirtir.

Karpat’ın Türkiye’de toplumsal değişmeye yaptığı en önemli katkılar Osmanlı nüfusuna dair çalışmalarıdır. Osmanlı Nüfusu (1830- 1914): Demografik ve Sosyal Özellikleri isimli çalışmasında Karpat (2010), ondokuzuncu yüzyıl boyunca ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde eski Osmanlı coğrafyasındaki yoğun nüfus hareketlerini incelemektedir. Türkiye toplumu yoğun göçlerle kurulmuş ve akabinde de iç göçler sosyal yapı üzerinde çok etkili olmuştur.

Karpat, Osmanlı toplumunun durağan bir toplum olduğunu kabul etmez. Ona göre her toplumda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da değişme fikri mevcuttu (Karpat, 2003, s. 405). Ona göre kendi sosyo-ekonomik ve sosyokültürel bağlamı içerisinde Osmanlı toplumunu idare eden elitler değişerek aynı kalma prensibini benimsemişlerdi. Sorun bu değişimin kendi içsel dinamikleri çerçevesinde gerçekleşmediği noktada, toplumsal yapı kendisini yeniden üretemediğinde ortaya çıkmaktadır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi