Sosyal Psikoloji 1 Dersi 1. Ünite Özet

Sosyal Psikoloji Nedir?

Sosyal Psikoloji Nedir?

“Sosyal psikoloji nedir” sorusuna kesin ve tam olarak verilebilecek bir yanıt yoktur. Bu, disiplinin alanının çok geniş olması ve çok farklı arastırma geleneklerinin bulunmasıyla ilgili bir durum olarak görülebilir. Sosyal psikologların çoğu sosyal psikolojiyi, psikolojinin bir altdalı olarak görmektedir. Böyle olduğu için de, zihinsel yaşamın, sosyal etkileşim ve daha genel olarak sosyal olgularla ilgili taraflarının sosyal psikolojiyi oluşturduğunu ileri sürer. Sosyal psikolojinin tarihçesinde de görüleceği gibi, sosyologların tanımladığı bir sosyal psikoloji ve psikologların tanımladığı bir sosyal psikoloji vardır: Sosyolojik sosyal psikoloji ve psikolojik sosyal psikoloji.

Sosyal psikolojiyi psikolojinin alt dalı olarak gören sosyal psikologların birçoğu ünlü sosyal psikolog Gordon W. Allport’un yaptığı sosyal psikoloji tanımını kabul ederler: “Sosyal psikoloji bireylerin, davranış, duygu ve düşüncelerinin başkalarının gerçek, hayal edilen veya ima edilen varlığından nasıl etkilendiğinin bilimsel yollarla araştırılmasıdır (akt. Hogg ve Vaughan, 1995: 1)”. Bu tanım, sosyal psikolojinin temel olarak sosyal etki çalışması olduğu fikrine dayanır. Sosyal etki, insanlar arasındaki etkileşimlerin, insanların düşünce ve davranışlarını etkilemesi olarak anlaşıldığında, sosyal psikolojinin ikna, tutum değişimi ve uyma davranışı gibi büyük bir alanını kapsamaktadır.

Sosyal psikolojinin tanımlanma zorluğunun bir diğer önemli nedeni de, sosyal psikolojinin başındaki “sosyal” sıfatının pek çok sosyal psikolog tarafından farklı anlaşılmasıdır. “Sosyal”, kimi sosyal psikologlarca “insanlar arasındaki etkileşim” anlamında, kimilerince “toplum ya da kültür” anlamında kullanılırken, diğer bazıları da “çok sayıda insanı ilgilendiren problemler”le ilişkili olarak ya da “birden fazla insanı içeren” bir anlamda kullanılmaktadır. Tanımlama zorluğunu aşmak için, bazıları sosyal psikolojiyi pratik bir biçimde “sosyal psikologların uğraştığı şey” olarak tanımlamaktadır. Modern sosyal psikologların uğraştığı “şeyler” genel olarak şunlardır: Gruba uyma davranışı, ikna, güç, sosyal etki, itaat, önyargı, önyargının azaltılması, ayrımcılık, kalıpyargılar, sosyal biliş ve sosyal algı, sosyal kategoriler, saldırganlık, özgeci davranış, kişiler arası çekicilik, tutumlar ve tutum değişimi, iletişim, izlenim oluşturma, küçük gruplar, liderlik, kitle davranışı, gruplar arası ilişkiler.

Sosyal Psikolojinin Kısa Tarihi

Modern sosyal psikoloji, 20. yüzyılın başından itibaren ABD’de varlık göstermiş ve yaklaşık olarak 1960’ların sonlarına kadar da bu durum devam etmiştir. 1960’ların sonları ve 1970’lerin başından itibaren Avrupalı sosyal psikoloji denilebilecek geleneği oluşturan kuram ve araştırmalar ortaya çıkmıştır. Günümüzde dünyanın her yerinde sosyal psikoloji mevcut olsa da, büyük ölçüde ABD ve Avrupa (Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada da eklenebilir) merkezli bir sosyal psikolojinin ağır bastığı söylenebilir.

Sosyal Psikolojinin Avrupadaki Kökleri

Modern sosyal psikolojinin kökleri 19. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan iki entelektüel akıma kadar geri götürülebilir: Völkerpsikoloji ve kitle psikolojisi. Völkerpsikoloji 19. yüzyılda, Almanya’da geliştirilmiş, kültürel davranışın tarihsel ve karşılaştırmalı olarak çalışılması gerektiğini öne süren bir sosyal psikolojik yaklaşımdır. Kitle psikolojisi ise 19. yüzyılın sonunda Fransız kuramcı Gustave Le Bon ile başlayan, bireysel psikolojiden farklı olarak kitlelerin kendine özgü psikolojisi olduğunu ileri süren bir sosyal psikolojik yaklaşımdır. Kitle psikolojisinin temel fikri “grup zihni”dir. Grup zihni Gustave Le Bon tarafından geliştirilmiş, çeşitli psikolojik mekanizmalar aracılığıyla, insan kollektivitesinin tek bir varlık, psikolojik kitle haline gelmesine işaret eden kavramdır.

Modern Sosyal Psikoloji

Modern sosyal psikoloji deneysel yönteme ağırlık veren bir bilim dalıdır. 19. yüzyılın sonlarında Triplett tarafından gerçekleştirilen deney, sosyal psikolojinin ilk deneyi kabul edilir ve bu deney, daha sonradan deneysel yöntemin kazandığı önem yüzünden tarihsel bir başlangıç olarak nitelendirilir. Triplett, bisiklet kullanan insanların yarışta olmasalar bile başka bisikletlilerin varlığında, tek başlarına olduğu duruma göre daha hızlı bisiklet sürdüklerini gözlemiş ve bu gözlemini laboratuvarda test etmiştir. Sonuçlar çok kesin olmasa da, sosyal psikoloji kitaplarında yeniden yazıla yazıla, deneyin, başkalarının varlığının performansı arttırdığına destek verdiği iddia edilmiştir. Bu konu, daha sonraları sosyal psikolojide sosyal hızlandırma adı verilen deneysel çalışmalarla devam etmiştir. Sosyal hızlandırma diğer insanların varlığının bireysel performansı arttırdığı süreçtir.

Modern sosyal psikolojide tarihsel başlangıç niteliğindeki diğer gelişme de 1908 yılında birbirinden habersiz olarak sosyal psikoloji başlıklı iki ders kitabı yayınlanmış olmasıdır. Biri psikoloji geleneğinden McDougall, diğeri ise sosyoloji geleneğinden gelen Ross tarafından yazılmıştır.

Psikolojik sosyal psikolojinin temsilcisi olarak McDougall, tüm görüşünü içgüdü kavramına dayandırmıştır. Darwin’in evrim kuramından etkilenen McDougall, doğuştan getirilen zihinsel özellikleri sosyal yaşamın temeli olarak görmüştür. Ancak daha sonraları içgüdü kavramı ana disiplin psikolojide açıklayıcı gücünü yitirip yerine dürtü kavramı getirilmiş ve sosyal psikolojide de McDougall’ın görüşü terkedilmiştir. 1. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, ABD’de, ana disiplin psikolojide hem zihin çalışılmasına hem de içgüdü temelli anlayışa eleştiriler yöneltilmiş, bunun yerine davranışçılık geçmiş ve gitgide psikolojiye egemen olmuştur. Davranışçılar, psikolojinin çalışma nesnesinin gözlenemeyen zihinsel olgular değil, gözlenebilir insan davranışı olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Psikolojideki davranışçılığı sosyal psikolojiye taşıyan kişi Floyd Allport’tur. r. Davranışçı sosyal psikolojinin temsilcisi Allport, “grup zihni” kavramını gözlenemeyen bir yapı olduğu gerekçesiyle reddetmiş, hatta psikolojik anlamda (fiziksel anlamda değil) “grup” diye bir olgunun da varolamayacağını öne sürmüştür. Ona göre, grup, bireylerin düşündüğü, hissettiği, davrandığı anlamda düşünemez, hissedemez ve davranamaz. Davranışçı sosyal psikoloji 20. yüzyılın başında ABD sosyal psikolojisinde ortaya çıkan ve gözlenebilir olan olguların çalışılması gerektiğini ileri süren sosyal psikolojik yaklaşımdır. 1920’lerde sosyal psikolojinin gelişimindeki diğer önemli bir olay da Thurstone ve arkadaşları tarafından tutum ölçüm teknolojisinin geliştirilmesidir.

1930’larda Almanya’da yükselen Nazizm dolayısıyla Avrupa’dan pek çok bilim insanı ABD’ye göç etti. Bu bilim insanlarından Kurt Lewin ve Solomon Asch ve Türkiye’den Muzafer Sherif (asıl adı Muzaffer Şerif Başoğlu’dur) ABD’deki sosyal psikolojiyi derinden etkilemişlerdir. Bu üçlü ABD’ye gittiklerinde davranışçılığın ağır bastığı bir sosyal psikoloji buldular. Gestalt psikolojisinden (temel olarak bütünselliğe önem veren bir psikolojik yaklaşım) etkilenmiş olan Lewin, Asch ve Sherif, bir yandan davranışçılığı reddettiler ve zihinsel olguları sosyal psikolojiye tekrar soktular, diğer yandan grup zihni yaklaşımını da reddettiler. ı. Bu gelenekte, Lewin’in öğrencisi Festinger’ın grup içi süreçleri, kişilerarası etkileşimi ve sosyal etkiyi farklı biçimde anlamaya olanak veren sosyal karşılaştırma ve bilişsel çelişki kuramlarını anmak gerekir. Sosyal karşılaştırma insanların kendi yetenek ve fikirleri hakkında bilgi sahibi olmak için kendilerini diğerleriyle karşılaştırma sürecidir. Bilişsel çelişki davranışla tutarsız olan tutumların yarattığı psikolojik sıkıntı ve bunun tutumları değiştirmek yönünde yarattığı baskıdır.

1950’ler ve 1960’larda ABD’de sosyal psikolojide bir taraftan grup süreçleri (sosyal etki, uyma, sosyal karşılaştırma, bilişsel çelişki vb.) diğer yandan da tutumlar konusunda araştırmalar sürdürülüyordu. Bunlardan başka, 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında sosyal psikolojide başka eğilimler de göze çarpmaktadır. Bu eğilimler, daha ziyade 2. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı gereklilikleri yansıtmaktadır. Bu eğilimlerden biri, etkileyici iletişim ya da ikna gibi uygulamalı araştırmalara, toplum ve yöneticiler tarafından duyulan taleptir. Diğer bir eğilim, savaş öncesi ırksal önyargı ve ayrımcılık konularına duyulan ilginin, savaş sonrasında çok daha fazla artmasıdır. Bu dönemde ırkçılığı anlamak için geliştirilmiş pek çok kuram ve araştırma programı mevcuttur. Bunlar içinde, en popüler olanı Adorno ve arkadaşlarının geliştirdiği Otoriteryen Kişilik kuramıdır. Üçüncü bir eğilim de savaşın tutum ve tutum değişimine yönelik ilgiyi arttırmasıdır.

Tutum çalışmalarının gerilediği 1960’lar sosyal psikolojide “kriz” denilebilecek eleştirilerin başlangıcına da tanık olmuştur. Özetle, bu eleştiriler temel olarak, sosyal psikolojide, davranışın içinde yer aldığı sosyal bağlama gereken önemin verilmediği noktasında yoğunlaşmıştır. Aynı tarihsel dönemde, kimilerinin “Avrupa Sosyal Psikolojisi” olarak adlandırdığı iki kuram ve bunlara dayalı araştırmalar başlamıştır. Günümüzde devam eden bu iki kuram ve araştırma geleneği Fransız sosyal psikolog Moscovici tarafından geliştirilmiş Sosyal Temsiller ve Henri Tajfel’in geliştirdiği Sosyal Kimlik yaklaşımıdır. Sosyal temsiller sosyal olguların (örneğin: “yoksulluk” ve “delilik”) verili bir kültür ya da toplumda anlaşılma biçimi ve bu anlama biçiminin sözkonusu sosyal olguları yorumlamada bir temel sağlamasıdır. Sosyal kimlik bireyin benliğinin bir parçasını oluşturan, grup üyeliklerinden elde ettikleri kimliktir; bireyin benliğini başka bir parçasını oluşturan ve bireyin biricikliğiyle ilgili olan bireysel kimlikten farklıdır Aynı tarihlerde ortaya çıkan bir başka büyük eğilim, gerileyen tutum çalışmalarının yerine nedensel yükleme çalışmalarının yükselişe geçmesidir. Temelini Heider’ın attığı atıf kuramı, bireylerin günlük yaşamda diğerlerinin davranışlarını nasıl açıkladıklarına odaklanan bir kuramdır.

1970’lerin ortalarında, günümüzde de sosyal psikoloji alanını ağırlıklı olarak belirlemeye devam eden sosyal biliş yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Sosyal Biliş nesneler değil, insanlar hakkındaki bilgiyi işlemeyle ilişkili zihinsel süreçlerin çalışılması ya da sosyal etkileşimle ilgili zihinsel süreçlerin çalışılmasıdır. Bu yaklaşımın temel varsayımı, sosyal dünyanın çok karmaşık olması ve insanın sınırlı bilgi işleme kapasitesi olan zihninin bu karmaşıklığın üstesinden gelememesidir. Sınırlı bilgi işleme kapasitesi insanın psikolojik kaynaklarının (örneğin; bellek ve dikkat) sınırlı olduğuna ve bu kaynakları korumanın psikolojik süreçlerin doğasını belirlediğine işaret eden bir terimdir.

Sosyal Psikolojide Araştırma Yöntemleri

Sosyal psikoloji bilimsel bir disiplindir. Bilimi diğer bilgi türlerinden ayıran, sorularını yanıtlamada kullandığı yöntemdir. Sosyal psikologlar belirli bir olguyu betimlemek, iki olgu arasında bir ilişki olup olmadığını ve olgular arasındaki neden-sonuç ilişkisini araştırmak için çeşitli yöntemler kullanmaktadırlar. Sosyal psikolojide kullanılan araştırma yöntemlerini deneysel yöntemler ve deneysel olmayan yöntemler olmak üzere iki geniş kategoride toplamak mümkündür.

Deneysel Olmayan Yöntemler

Deney, olgular arasındaki neden-sonuç ilişkisini göstermenin tek yolu olduğundan, daha çok tercih edilen bir yöntemdir. Deneyin mümkün ya da uygun olmadığı durumlarda sosyal psikologlar deneysel olmayan diğer yöntemleri de kullanmaktadırlar. Bu yöntemlerle gerçekleştirilen araştırmalardan nedensel bir sonuç çıkarmak mümkün değildir. Bu tür araştırmaların sayısal veri elde edilebilenlerinde değişkenler arasındaki korelasyon araştırılır. Bunlar korelasyon yöntemi olarak adlandırılabilir. Korelasyon iki ya da daha çok değişken arasındaki ilişkidir. Korelasyon yöntemi ise iki ya da daha çok değişken arasında kendiliğinden oluşan ilişkileri araştırma yöntemidir.

Doğal Gözlem: Belirli bir davranış konusunda doğrudan ve betimsel bilgi edinmenin yolu doğal gözlemdir. Bu tür araştırmalarda davranışa neden olan içsel süreçlere, yani duygu, düşünce, tutum veya niyetlere ilişkin bir veri elde edilemez, ancak söz konusu davranışın ortaya çıkış süreci incelenebilir. Doğal gözlem söz konusu sosyal davranışı sistematik bir biçimde gözlemeyi, kaydetmeyi (not tutmak ve/veya videoya çekmek) ve kodlamayı içermektedir. Bu yöntemde, gözlenen sosyal davranışa hiçbir müdahalede bulunulmaz. Sosyal davranış kendiliğinden gerçekleşir.

Survey: Sosyal psikolojide en sık başvurulan araştırma yöntemlerinden biri “survey”dir. Survey yöntemi ile bir davranışın ya da bir tutumun bir toplumda ya da belli bir grupta görülme derecesi ve bunların yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyal ardalan vb. etmenlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu araştırılmaktadır. Survey yönteminde veri toplama tekniği olarak anket ve görüşme kullanılır. Anket, açık uçlu ya da çoktan seçmeli olarak hazırlanmış soru formudur. Survey yöntemindeki en önemli nokta, ulaşılması gereken insan sayısı fazla olduğundan, yapılacak örneklem seçimidir. Örneğin uyuşturucu konusunda anket uygulamak için bir şehirdeki bütün liseli gençlere ulaşmak zaman ve maliyet açısından makul olmadığından, bu gruptan rastgele kişilere anket uygulanabilir. Böylece seçkisiz örneklem oluşturulmuş olur. Ya da araştırılmak istenen grubun, yani evrenin (popülasyon) önemli özelliklerini (örneğimizde bunlar cinsiyet, sosyal sınıf vb. olabilir) oran olarak yansıtan bir örneklem seçilebilir. Bu temsil edici örneklemdir. Örneklem geniş bir evrenden katılımcıların seçimidir. Seçkisiz örneklem her potansiyel katılımcının örnekleme seçilme şansının eşit olduğu örneklemdir. Temsil edici örneklem ise örnekleme, evrenin özelliklerine oldukça yakın özelliklere sahip katılımcıların seçilmesidir.

Arşiv Araştırması: Arşiv araştırmasında araştırmacı, başkası tarafından ve çoğu zaman başka nedenlerle toplanmış ve kaydedilmiş veriyi kullanmaktadır. Sosyal psikolojide en az kullanılan yöntemlerden biri olan arşiv araştırması, geçmişteki bir olgunun araştırılması için kullanılabileceği gibi, bir olguya ilişkin tarihsel eğilimi ortaya çıkarmak için de kullanılabilir.

Deneysel Yöntemler

Deney, bir değişkenin diğer bir değişken üzerinde etkisinin araştırılarak bir denencenin sınandığı yöntemdir. Deney yönteminde temel olarak, bir ya da daha fazla bağımsız değişken değişimlenmekte (manipüle edilmekte) ve bu müdahalenin bir ya da daha fazla bağımlı değişken üzerinde yarattığı etki ölçülmektedir. Bağımsız değişken bir deneyde bağımlı değişken üzerindeki etkisini görebilmek için değişime uğratılan değişkendir. Bağımlı değişken bir deneyde bağımsız değişkende yapılan değişimlerin, üzerinde yol açacağı etkiyi görmek için ölçülen değişkendir.

Bütün araştırma yöntemleri içinde değişkenler arasında neden-sonuç ilişkisinin kurulabileceği tek yöntem deneydir. Deney yönteminin bu ayrıcalığı, araştırmacının bağımsız değişkene müdahalesi ve deneysel koşullar üzerindeki kontrolü sayesinde mümkün olabilmektedir. Deney yönteminde, bağımsız değişken(ler) ile bağımlı değişken(ler) arasında nedensel ilişkinin başka etmenler sonucu değil de araştırmacının özellikle değişimlediği bağımsız değişken sonucu ortaya çıktığını gösterebilmek önemlidir. Bunu gerçekleştirmede en kritik noktalardan biri, deney grubu ve kontrol grubu oluştururken yapılacak denek seçimidir. Deney grubu bir deneyde bağımsız değişkende yapılan değişimin uygulandığı gruptur. Kontrol grubu ise bir deneyde bağımsız değişkende yapılan değişimin uygulanmadığı ve deney grubu ile karşılaştırmak için kullanılan gruptur.

Laboratuvar Deneyleri: Genel olarak sosyal psikolojide araştırmaya etki edebilecek etmenleri daha iyi kontrol edebilmek için laboratuvar deneyleri tercih edilmektedir. Laboratuvar deneylerinin en dikkat çekici özelliği, dış dünyadan tamamen farklı yapay koşullar altında gerçekleştiriliyor olmalarıdır.

Alan Deneyleri: Alan deneyi ile laboratuvar deneyi temel mantık açısından aynıdır. Alan deneyinde de laboratuvar deneyinde olduğu gibi bağımsız değişken araştırmacı tarafından değişimlenir ve bağımlı değişken üzerindeki etkisi gözlemlenir ya da ölçülür. Ancak, alan deneyinde araştırmacının bağımsız değişkene etki edebilecek potansiyel etmenleri kontrol etme olanağı pek yoktur.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v