Maliye Politikası 1 Dersi 5. Ünite Özet

Stagflasyon Ve Maliye Politikası

Stagflasyonun Tanımı

Bu kavramı, Paul Samuelson’un “durgunluk döneminde artan enslasyon” anlamında kullanmasının etkisi ile birlikte, stagflasyon ekonomi yazınında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Stagflasyon bir ekonomide yaygın işsizlik ile beraber yüksek enflasyonun yaşandığı bir ekonomik istikrarsızlıktır.

Stagflasyonu Açıklayan Görüşler

Klasik ekonomi yaklaşımına karşı 1936 yılında yayımladığı “Para, Faiz ve İstihdamın Genel Kuramı” isimli kitabı ile John Maynard Keynes, daha önce belirtildiği gibi tarafsız maliye anlayışının terk edilmesini ve müdahaleci bir devlet anlayışı ile devletin ekonomiye müdahale etmesini önermiştir.

Parasal ücretlerin artışı enasyona yol açtığına göre, düşük işsizlik yaşandığı dönemlerde yüksek enasyon söz konusu olur. Eğer enasyon ile mücadele edilirse bunu başarmak ancak yüksek işsizlik sonucunda gerçekleştirilebilmektedir.

Monetarist Yaklaşım

Monetarist görüşün kurucusu olarak kabul edilen Milton Friedman ve bu okulun oluşumuna da katkı sağlayan Edmund Strother Phelps, birbirlerinden ayrı olarak yaptıkları araştırmalarında enflasyon ile işsizlik oranları arasında istikrarlı olduğu ileri sürülen ilişkinin doğruluğu üzerinde durmuşlardır.

Friedman ve Phelps’e göre enflasyon ile işsizlik arasındaki ilişki, beklenen enflasyon oranı değişmediği zaman istikrarlı olacak, beklenen enflasyon oranının değişmesi hâlinde ise Phillips eğrisi yukarı doğru hareket edecek ve yeni bir denge noktası oluşacağı ileri sürülmektedir. Dikkat edilmelidir ki enasyon, beklenen ve gerçekleşen olmak üzere iki farklı şekilde tanımlanmaktadır. Ekonomideki karar birimleri geleceğe ait enflasyon tahminlerini beklenen enflasyon olarak tanımlamakta ve bu oranı dikkate alarak ekonomik kararlarını oluşturmaktadır. Gerçekleşen enflasyon ile beklenen enflasyon arasında farklar oluştuğunda karar birimleri beklentilerini güncelleyeceklerdir.

Kısa Dönem Phillips Eğrisi

Beklenen ve gerçekleşen enflasyonun birbirlerinden farklı olması stagflasyonun anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Özellikle 1970’li ve 1980’li yıllarda görülen yaygın stagflasyon sorunu ile mücadele ve çözüm yolu bulmak için Friedman-Phelps tarafından gerçekleştirilen analizin daha ayrıntılı olarak incelenmesi gerekli görülmektedir. Friedman ile Phelps’in analizlerinde iki ayrı Phillips eğrisinden söz edilmektedir. Bunlardan biri kısa dönem Phillips eğrisi diğeri ise uzun dönem Phillips eğrisidir. Kısa dönem Phillips eğrisi orijinal Phillips eğrisi olarak bilinmektedir. Sabit enflasyon beklentisi varsayımı altında işsizlik oranı ile enflasyon oranı arasındaki değişim oranını gösteren eğri kısa dönem Phillips eğrisidir.

Uzun Dönem Phillips Eğrisi

Friedman ve Phelps, beklenen enflasyon kavramından güç alarak Phillips eğrisinin kısa dönemde istikrarlı olmadığını, uzun dönemde de enflasyon ve işsizlik arasında bir değişimin görülmediğini ileri sürmektedir. Friedman ve Phelps, görüşlerini desteklemek üzere de doğal işsizlik oranını kullanmışlardır. Onlara göre enflasyon oranı arttıkça, beklenen enflasyon oranı da artacaktır. Bu durum kısa dönem Phillips eğrisini, beklenen enflasyon oranına bağlı olarak yukarıya doğru kaydıracaktır. Beklenen enflasyon oranı değiştikçe Phillips eğrisinin yukarı doğru kayışı devam edecektir. Doğal işsizlik oranı, enflasyonun olmadığı işsizlik oranı olarak kabul edildiğinde, kısa dönem Phillips eğrisinin yatay ekseni kestiği noktada oluşan işsizlik oranı doğal işsizlik oranı olarak kabul edilebilir.

Uzun dönem Phillips eğrisi kısa dönem Phillips eğrilerinin yukarı kayması ile oluşan denge noktalarının birleştirilmesi ile oluşmaktadır. Şekil 7.2’de A ile temsil edilen kısa dönem Phillips eğrisine göre beklenen enflasyon oranı (BEO) %0 iken doğal işsizlik oranı (DİO) %5 olarak görülmektedir. Bu nokta 1 ile işaretlenmiştir. Hükümetin %5 olan bu işsizlik oranını sorun olarak görüp istihdamı artırmak için genişletici bir politika yürüttüğünü varsayalım. Böyle bir politika sonucunda toplam talep düzeyinin yükselmesine bağlı olarak fiyatlar yükselir. Firmaların işgücü talebi artarken işsizlik oranı, örneğin %3’e düşer.

Çağdaş Keynesyen Yaklaşım

John Maynard Keynes’in Genel Kuramı’nı yayımlamasından sonra gerek gelişmiş ve gerekse gelişmekte olan ülkeler müdahaleci devlet anlayışını benimsemiş ve ekonomilerinin istikrara kavuşmalarında, toplam talep yönetimi ile istikrar politikalarını uygulamışlardır. II. Dünya Savaşı’ndan 1970’li yıllara kadar hakim olan Keynesyen yaklaşım çerçevesinde uygulanan müdahaleci politikalar ile nispeten başarılı da olmuşlardır. 1970’lerde oluşan stagasyon sorunu ve buna bağlı olarak özellikle monetarist ekonomistlerin Keynesyen istikrar politikalarına karşı geliştirdikleri eleştiriler, çağdaş Keynesyen ekonomistleri harekete geçirmiştir.

Bu görüşlerden hareketle, bir ekonominin gelişmiş olup olmamasına da bağlı olarak mal ve hizmet piyasaları ile faktör piyasalarının rekabetçi olup olmamaları fiyatların ve ücretlerin değişimine etki etmektedir. Stagflasyonun oluşumunda bir ekonomide meydana gelen yapı- sal işsizlik önemli bir faktör olarak ileri sürülmektedir. Yapısal işsizlik, bir ekonomide oluşan yapısal değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkabilir.

Eksik rekabet koşullarının geçerli olduğu piyasaların varlığı ve yaygınlığına bağlı olarak fiyatların yüksek düzeyde sürdürülmesi ve oluşan enasyon ve işsizliğe bağlı olarak stagasyonu etkilemesi de bir diğer açıklama olarak ileri sürülmektedir. Bu tür piyasa ko- şullarında düşük talep ya da aşırı üretim nedeni ile piyasa fiyatlarının düşmesi beklenirken eksik rekabete dayalı piyasayı kontrol gücüne sahip firmalar, fiyatların düşmesine izin vermezler.

Stagflasyonun Etkileri

Stagflasyon olgusu, hakim olan Keynesyen ekonomi anlayışını sarsmıştır. Yukarıda Keynesyen ve monetarist açıklamalar ile stagflasyonun neden ortaya çıktığı konusundaki görüşler yer almaktadır. Ancak stagflasyonun ekonomik etkilerinin anlaşılarak onunla mücadele yöntemleri önem arz etmektedir.

Bir ekonomide makroekonomik amaçlardan biri de ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesidir. Ekonomik istikrarın sağlanması da tam istihdam ile fiyat istikrarının birlikte sağlanması ile mümkündür. Bir ekonomide ortaya çıkan stagflasyon bir taraftan fiyat istikrarsızlığının bir taraftan da tam istihdamın sağlanmadığı görülmektedir.

Stagflasyonla Mücadele Yöntemleri

Staflasyon, temelde iki ekonomik sorunun bileşimi olduğundan bunların birlikte ve aynı anda çözümlenmesi gerekli olmaktadır. İki sorundan birini sabit tutarak diğerini çözüme kavuşturmak ve daha sonra geriye kalan sorunu çözmek mümkün değildir. Çünkü örneğin, işsizliği sabit kabul edip enflasyonla mücadele için daraltıcı bir politikanın yürütülmesi sonucunda fiyat istikrarı sağlanabilirken uygulanan politika nedeni ile işsizlik oranı daha fazla yükselir.

1970’li yıllarda ortaya çıkan stagflasyon olgusu ile birlikte bu sorunu gidermek üzere pek çok alternatif politika yaklaşımları geliştirilmiştir. Her yaklaşımın kendine özgü sı- nırlılıkları ve üstünlükleri bulunmakla beraber henüz hiç bir yaklaşım, sorunu gidermeye yetecek yeterlilikte değerlendirilememektedir.

Gelirler Politikası

Stagflasyonun oluşumunda fiyat ve ücretlerin artışı temel faktörler arasında gösterildiğinden hareketle fiyat ve ücret artışlarının kontrolü düşünülebilir. Gelirler politikası ile ücret ve fiyat artışlarına bağlı oluşan gelirlere müdahale anlaşılmaktadır. Gelirler politikası, kamu harcama ve gelirleri dışında toplam talebi ve toplam arzı etkileyen değişkenler üzerinde çeşitli kontrolleri içermektedir. Diğer bir deyişle gelirler politikası, bir ekonomideki enflasyonun oluşumuna etki eden faktörleri ortadan kaldırmaya ya da sınırlandırmaya yönelik uygulanması düşünülen önlemleri içermektedir.

Gelirler politikasını savunanlar olduğu gibi eleştirenler de vardır. Gelirler politikasını savunanlar görüşlerini gerekçelendirmek üzere eksik rekabet piyasalarını dikkate almaktadırlar. Eksik rekabet piyasalarında oluşan ücret ve fiyatların yüksek düzeylerde seyredebileceğinden hareketle, bunların gelirler politikası ile oluşum sürecine müdahale edilmesinin yararlı olacağı ileri sürülmektedir.

Gelirler politikasını eleştirenler ise piyasaların rekabetçi oldukları ve ücret ve fiyatların oluşumuna müdahale ile birlikte kaynak tahsisinin bozulacağını ileri sürmektedirler. Bunlar, uygulanan fiyat ve ücret kontrollerinin kaldırılması ile daha yüksek enflasyon beklentisinin oluşacağını ileri sürmektedirler.

Vergi Temelli Gelirler Politikası

Gelirler politikası 1970’li yıllarda ABD’de ve çeşitli Avrupa ülkelerinde stagflasyonla mücadele etmek amacıyla uygulanmış ancak istenen sonuçlar elde edilememiştir. Yukarıda da ifade edildiği üzere, ücret ve fiyatların oluşum süreçlerine müdahale piyasaların nispi ücret ve fiyat yapılarını saptırmakta ve kaynak tahsisi bozulmaktadır. Bunların sonucunda ekonomik etkinsizlikler, karaborsa gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle daha esnek bir politika aracı olarak Henry Wallich ve Sidney Weintraub tarafından vergi temelli gelirler politikası önerilmiştir. Vergi temelli gelirler politikası, devletin belirli bir fiyat ve ücret düzeyini gösterge olarak belirlemesi ve bu değeri geçmeyen ücret ve fiyat artışları yapan firmalara vergisel avantajlar sağlayarak onları ödüllendiren, gösterge değerini aşan fiyat ve ücret artışı yapan firmaların ise vergisel yükümlülüklerini artırarak onları cezalandıran bir vergi politikası izlemektir.

Vergi temelli gelir politikasını savunanlar bu politikanın, fiyatlar üzerinde sıkı bir kontrole gerek kalmaksızın, ekonomide enflasyonu azaltabileceğini ve büyümeyi olumlu etkileyebileceğini ileri sürmektedirler.

Parlamentonun ileri sürülen politika alternatifini kabul etmesi gerekir. Eğer başka alternatif politikalar varsa bunlara öncelik verilmesi önerilebilir. Ek olarak vergi temelli gelirler politikasının uygulanabilmesi ve denetlenmesi için yapısal bazı ek görevlerin yerine getirilmesi gerekebilir. Bu engellerin maliyetleri ile politikanın sağlayacağı yararların birlikte değerlendirilmesi gerekir.

İndeksleme

İndeksleme, bir ekonomik değişkenin belirli bir fiyat endeksi ile otomatik olarak ayarlanması olarak tanımlanabilir. Örneğin, bir ekonomideki parasal ücretlerin düzeyi hesaplanan enasyon oranı ile indekslenebilir. Bu durumda enasyon oranı bir yıldan diğer yıla örneğin, %15 artış göstermiş ise o ekonomideki parasal ücretler de otomatik olarak %15 artmış olur. İndeksleme ile fiyat artışları karşısında reel ücretler düzeyini sürekli korumuş olur.

Üretim Teşvikleri ve Toplam Arz

Keynesyen ekonomi yaklaşımında ekonomik istikrarsızlıkların temelinde talepte meydana gelen yetersizlikler ileri sürülürken arz yönlü ekonomistler istikrarsızlıkların kaynağında arz ya da üretim yetersizliklerine vurgu yaparak istikrarsızlıkların kaynağının arz şokları olduğunu ileri sürmektedirler. Vergi oranı yükseldikçe vergi hasılatı önce artmakta, belli bir orandan sonra vergi oranının artması vergi hasılatını azaltmaya başlamaktadır.

Sektörel ve Bölgesel Politikalar

Bir ekonomide fiyat artışlarının ve işsizliğin kaynağı makro düzeyden ziyade belli bazı sektörlere özgü olarak ya da belli bölgelerde ortaya çıkabilir. Belli endüstrilerin kendine özgü koşulları içinde; yapısal nedenlerle yaygın işsizlik, üretim daralması gibi nedenlerle de fiyatlar yükselmiş olabilir. Bu tür sorunlar teşhis edildiğinde, makro düzeydeki politikaların yürütülmesinden ziyade sözü edilen sektörlerin sorunlarına çözüm üretmek üzere mikro ölçekte önlemler alınır.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v