Temel Sürü Sağlığı Yönetimi Dersi 7. Ünite Özet

Ruminantlarda Hasta Hayvanların Belirlenmesinde Önemli Noktalar Ve Hastalıklardan Genel Koruma

Sürü Sağlığı ve Önemi

Ülke nüfusumuzun büyük bir kısmının geçim kaynağını oluşturan, sağlıklı bireylerin yetişmesinde temel gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli payı olan hayvancılık sektörü tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz açısından da stratejik öneme sahiptir.. Dünyada ki gelişmelere paralel olarak ülkemizde de aile tipi işletme sayıları giderek azalmakta, profesyonel bir anlayışla yürütülen büyük işletmeler kurulmaktadır. Bu gelişme sürü sağlığına gerekli önemin verilmesi doğrultusunda ülkemizin hayvancılığı için bir umut ışığıdır.. Aile tipi hayvan yetiştiriciliği o ailenin genellikle ana işi olarak değil yan geçim kaynağı olarak görülmekte ve gerekli önem verilmemektedir. Ayrıca bireysel ev hayvancılığında istenilen düzeyde koruyucu aşılama, hastalık tarama ve eredikasyon programları yapılamaması sonucu birçok bulaşıcı hatta insan sağlığını da tehdit eden hastalıkların kontrol altına alınamamasına yol açmaktadır.

Ülkemizinn coğrafik konumu nedeni ile hayvancılığımız şap, sığır vebası, mavi dil, çiçek, brusella, tüberküloz, paratüberküloz, listeriozis, akabane, border hastalığı, pseudotüberküloz, IBR, BVD, sığır löykozu, kuduz, ve epizootik hemorojik hastalık gibi birçok bulaşıcı hastalığın tehdidi altındadır. Tüm bu önemli hastalıkların yanı sıra sub-klinik ketosis, klinik ketosis, hepatik lipidosis, hipokalsemi, sub-klinik ruminal asidosis gibi metabolik ve beslenme hastalıkları, neonatal dönem ishalleri, solunum sistemi hastalıkları, infertilite ve mastitis gibi büyük ekonomik kayıplara yol açan diğer hastalıklar ülkemiz hayvancılığının en önemli sorunlarını oluşturmaktadırlar.

Bulaşıcı (enfeksiyöz) hastalıkların kontrol altında alınabilmesi, gerekli eradikasyon programlarının uygulanabilmesi, kaliteli damızlık materyalin sağlanabilmesi, düzenli kayıtların tutulabilmesi, ilaç ve tedavi giderlerinin azaltılması için hayvancılığın bir endüstri olarak görülmesi ve büyük işletmelerin kurulması gereklidir. Büyük işletmelerdeki en önemli sorun, sürü sağlığı konusunda yeterli birikime sahip veteriner hekimlerin ve teknisyenlerin sayısının istenilen düzeyde olmamasıdır.

Sürü sağlığının temelini, yalnızca işletmenin kendisine ait sorunlar değil yakın çevre bölge ve ülkedeki hatta dünyadaki hayvan sağlığı ile ilişkili başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere tüm gelişmelerin sürekli takip edilmesi oluşturur.

Sürü sağlığı aynı zamanda çok iyi tasarlanmış biyogüvenlik kurarlarının pratiğe geçirilmesi ile sağlanabilir. işletmenin girişinden itibaren, yem depolarının, sağım ünitelerinin, doğum bokslarının, buzağı kulübelerinin, genç hayvan ve dönemlerine göre ayrılan yetişkin hayvan ünitelerinin sürekli hijyeni ve dezenfeksiyonlarının sağlanması, yabani hayvanların işletmeye girmesinin engellenmesi, çalışan yardımcı personellin hijyen kurarları konusunda sürekli eğitilmesi büyük önem taşımaktadır.

Belirli periyotlarda yapılacak enfeksiyöz (bulaşıcı) ve metabolik hastalıkların taramaları sonucunda işletmede gerekli olan eredikasyon ve koruyucu uygulamaların planlanması ile bilinçsiz ilaç kullanımının önüne geçilmesi sağlanabilir. Bu sayede işletmenin dolayısıyla ülkemizin büyük bir ekonomik kazanç elde etmesinin yanında, ülkemiz insanlarının olası zoonoz hastalıklarla veya ilaç kalıntılı hayvansal ürünlerle karşı karşıya kalmalarının önüne geçilebilir. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu sürü sağlığına yeterli önemi vermek ve koruyucu hekimliği tavizsiz uygulamaktır.

Sürüde Bulunan Hayvanların Günlük Sağlık Gözlem Prosedürü ve Önemi

Sürü sağlığının en temel unsurunu işletmedeki hayvanların gün içersinde belirli periyotlarda izlenmesi ve gözlenmesi oluşturur. Gözlemlemeyi sürekli yapacak olan o ünitenin sorumlu bakıcısıdır. Bu nedenle hayvan bakıcıları veteriner hekim ve teknisyen-teknikerlerce sürekli uyarılmalı küçük bir sorunun göz ardı edilmesinin neden olacağı büyük hayvan kayıpları, iş gücü ve ekonomik kayıpların önemi anlatılmalıdır. Hayvanların iştah durumu, neşeli olup olmadığı, hareketleri, yürüyüş şekli, topallayıp topallamadığı, ayağa kalkıp kalkamadığı, yüzeysel lenf bezlerinin büyüklüğü, karnında gaz oluşumu, öksürmesinin, gözyaşı ve burun akıntısının olup olmadığı takip etmelidir. Dışkısının yapısı-kıvamı (sulu, çok katı, sümüksü, kanlı), rengi ( koyu çamur - katran gibi, sarı-sulu, sulu-yeşil, sulu- beyaz), dışkılaması çok az veya hiç yapmaması gözlenmelidir. Benzer şekilde memelerden pıhtılı, kanlı süt gelmesi, süt veriminin aniden düşmesi, hayvanın sancı belirtileri gösterip göstermediği (inlemesi, karnını tekmelemesi, sürekli idrar veya dışkı yapma pozisyonu alması), mizaç durumu, yem seçip seçmediği, doğum yapan ineklerin yavru zarlarını atıp atmadıkları, yeterince ağız sütü (kolostrum) verip vermedikleri çok yakından izlenmelidir. Ayrıca hayvanların ağız, ayak ve memelerinde yara ve lezyonların bulunup bulunmadığı tespit edilmeli varsa bu hayvanlar derhal izole edilmelidir. Yeni doğan buzağıların ağız sütünü yeterince alıp almadıkları, ayağa kalkıp kalkmadıkları, emme reşeksinin olup olmadığı, solunum güçlüğünün bulunup bulunmadığı ve annesinin buzağısı ile ilgilenip ilgilenmediğini takip edilip kayıt tutmalıdır.

Yeni doğum yapan ineklerin ve yeni doğan buzağıların onbeş gün boyunca beden ısıları sabah akşam alınmalıdır

Koyun ve keçileri kapsayan küçük ruminantlarda (geviş getiren) sağlık durumlarını gözlemek sığırlara göre daha zor olabilir. Bu hayvan türlerinde bazı bulaşıcı hastalıklar o kadar hızlı seyreder ki bazen hayvanların yalnızca ölüsü ile karşılaşılır. Koyun ve keçi sürülerinde özellikle piyeten, koyun keçi vebası, şap, listeriosis, pseudotüberkülozis, çiçek, bulaşıcı ektima, brusella, enterotoksemi, border hastalığı, şarbon (antraks), keçi ciğer ağrısı, leptospirosis, mavi dil ve mycoplasmal enfeksiyonlar gibi hastalıklar büyük öneme sahiptir. Koyun ve keçilerde veteriner teknisyen, teknikerler gün içersinde belirli zamanlarda ahırda bulunan hayvanların arasında dolaşmaları, ayağa kalkamayan, gözü, burnu akan, öksüren, ishali olan, yapağısı, kılı döküleni, deride, ayaklarında ve ağzında lezyon olan hayvanların bulunup bulunmadığını gözlemlemeleri gereklidir. Ayrıca yavru atan (abortus), ölü veya yaşama şansı zayıf olan yavru dünyaya getiren koyun ve keçilerin varlığını takip etmeleri önem taşır. Özellikle silajla besleme yapılan koyun ve keçilerde boylu boyunca uzanma, kendi etrafında sabit bir tarafa dönme, değişen derecelerde felç olan hayvanları tespit etmeleri ve tüm bu anormal durumlara sahip hayvanları derhal sürüden izole etmeleri, büyük kayıpların oluşumunu engelleyebilir. Hayvanların meraya giderken veya mera dönüşü gözlenmesi en kolay ve en gerçekçi gözlem bulgularını bize verebilir. Topallayan hayvanlar, ya da başka bir hastalıktan dolayı sürünün arkasında kalan koyun ve keçiler kolayca tespit edilebilir. Veteriner teknisyen veya teknikerler hayvanların yeme, suya karşı gösterdikleri ilgiyi yakından izlemeliler, rasyonda veya merada bulunabilecek bazı zehirli ot, küşenmiş, kızışmış yem varlığını araştırmalıdırlar. Özellikle hayvanların yayıldıkları merada yabanı sarımsak, hardal, kolza, kaynaş otu gibi zehirlenmelere neden olabilecek otların bulunup bulunmadığına bakmalıdırlar.

Sürüde Uygulanabilir Biyogüvenlik ve Hijyen Programının Oluşturulması

İşletmeye Girişle İlgili Kurallar

  • İşletmenin içersine kesinlikle araçla girilmemesi, özellikle serbest çalışan veteriner hekimlerin, tırnak bakıcılarının araçlarının işletmeye alınmaması sağlanmalıdır.
  • İşletmeye gelen veteriner hekimler işletme girişindeki yönetim binasında işletmeye ait çizme ve tulumları giymelidirler.
  • Her bir bölüme girişte çizmelerini dezenfekte etmeleri sağlanmalıdır.
  • Ziyaret amacı ile gelen kişiler tek kullanımlık önlük ve galoş kullanmalıdırlar.
  • İşletmenin girişindeki dezenfekte havuzu veteriner hekimin önerdiği bir dezenfektan ile doldurulmalı ve hekimin ön gördüğü zamanlarda yenilenmelidir.

Buzağı Ünitelerinde Uygulanacak Kurallar

  • Buzağı ünitelerinden sorumlu olan bakıcı iş kıyafetleri ile yetişkin hayvanların olduğu bölüme girmeyecektir. Çok zorunlu hallerde diğer ünitelere ayrı tulum ve çizme ile girecektir.
  • Buzağı biberonlarının ön temizliğine ve hijyenine dikkat edilecektir. Buzağı biberonlarının ön temizliği deterjanla sağlanmalı, bir antiseptikle hijyeni yapılmalıdır.
  • Buzağılara verilecek süt veya mamanın 37°C olmasına özen gösterilmelidir.
  • Sabah, öğle ve akşam minumun üç kez olmak üzere buzağılar gözlenecek, emme reşeksi olmayan, depresif, ishali, gözyaşı-burun akıntısı, öksürüğü veya herhangi bir anormal görünüm derhal yetkililere bildirilecektir.
  • Buzağıların kafesleri ve altlığı üç günde bir dezenfekte edilecektir.
  • Buzağı ünitelerinin giriş kısmına uygun dezenfekte solüsyon içeren kovalar konacak çizmenin üst sınırının dört parmak altına kadar doldurulacaktır.
  • Buzağılar biberonla beslenirken tek kullanımlık (lateks) eldiven giyilmesi sağlanacaktır.
  • Buzağı yem ve su kaplarının temizlik ve hijyeni sürekli kontrol edilmelidir

Genç Ünitesinde Uygulanacak Kurallar

  • Bu ünite işletme şartlarına göre iki bölümden oluşmalıdır. İlk bölümde kulübeden yeni gelen buzağılar bulunmalı (6-8 haftalık ile 14 haftalık), ikinci bölüme birinci bölümden gelen buzağılar konulmalıdır ( 15- 21 haftalık). 21-24. haftalarda mutlaka dişiler ve erkekler ayrılmalıdır. Bu dönemde genç hayvanlarda solunum sistemi hastalıkları çok gözlenir.
  • Her bölümün geçiş noktalarına çizme dezenfekte kovaları konmalıdır.
  • Bu bölümde hayvanlar bireysel ünitelerden toplu beslemeye geçtikleri için stres faktörleri çok yüksektir. Bu nedenle özellikle solunum sistemi enfeksiyonlarına karşı yakın takip yapılmalıdır.

Doğumhane Ünitesinde Uyulacak Kurallar

  • Doğumhane bölümü giriş ve çıkışlarına dezenfeksiyon havuzları konmalıdır.
  • Doğumuna on gün kala gebe inekler bu bölüme alınmalıdır.
  • Bu bölümde bulunan gebe inekler sürekli gözlem altında tutulmalıdır.
  • Hayvanların altına bol altlık atılmalıdır.
  • Her doğuma müdahale edilmemeli, güç doğum söz konusu ise hijyen kuralları içersinde müdahale yapılmalıdır.
  • Doğuma müdahale esnasında ellerin önceden hijyeni sağlanmalı eldiven giyilmeli ve dezenfekte edilmiş muşamba önlük giyilmelidir.
  • Doğum sonrası tüm doğumhane ünitesi dezenfekte edilmeli ve hazır bulundurulmalıdır.
  • Doğuma takiben buzağının solunumu ilk kırksekiz saat sıkı takip edilmelidir.
  • Göbek kordonu hijyenik olarak kesilmeli ve dezenfekte edildikten sonra plastik tek kullanımlık göbek kordonu ataçlarıyla kapatılmalıdır.
  • Buzağı iki-üç saat annesinin yanında bulundurulmalı ve en kısa sürede ağız sütünü alması sağlanmalıdır.
  • Buzağı ilk iki-üç saat sonrası annenin görebileceği bir bölüme alınmalı ve sürekli takip edilmelidir.
  • Bu bölümde bol temiz altlık, mevsimine göre ısıtıcı veya fan konulmalıdır. Buzağı septisemi serum uygulamasını takiben dördüncü günde buzağı kulübelerine alınmalıdır.

Doğum Sonrası Takip Bölümü

  • Bu bölümde doğum yapan ve sonunu atan hayvanlar on gün tutulmalıdır
  • Özellikle septik metritise karşı her gün beden ısıları alınmalı 39,3°C üzerine çıktığında veteriner hekime bildirilmeli ve onun önerisi doğrultusunda gerekli müdahalede bulunulmalıdır
  • Hayvanların akıntıları sürekli takip edilmeli, pis kokulu akıntı tespit edildiğinde veteriner hekime bildirilmeli ve onun önerisi doğrultusunda gerekli müdahalede bulunulmalıdır.
  • Genel muayene bulguları ve rektal muayeneleri normalse hayvan ilk laktasyon dönem bölümüne alınmalıdır • Bu ünite vajinal akıntıların yoğun olduğu bir b

Ağız Sütünün ( Kolostrum) Önemi

Sağlıklı ve yüksek verimli bir işletmenin oluşturmasının temel şartı işletmeye sağlıklı buzağılar kazandırmaktır. Sağlıklı bir buzağının hayata sağlam başlamasının temel şartı da yeterli ve kaliteli ağız sütünü almasıdır. Ağız sütü yeni doğan bütün canlı türlerine hayata ilk tutunma gücü veren eşsiz bir besin, daha doğrusu yaşam kaynağıdır. Bu muhteşem besin kaynağı annenin o ana kadar geçirdiği tüm mikrobiyel hastalık etkenlerine karşı oluşan bağışıklık maddelerini kapsar. Bu özellik geviş getiren hayvanlar için çok daha fazla önem taşır. Bu hayvan türlerinin annenin enfeksiyonlara karşı oluşturduğu bağışıklık maddelerini (antikor) yavruya aktarabileceği tek yol ağız sütü iken diğer canlı türleri kısmen anne karnında iken göbek kordonu yolu ile bu antikorları yavruya geçirebilirler.

Kolostrumun Verilmesi Niçin Önemlidir?

  • Kolostrum çevre patojenlerine karşı yüksek antikor seviyesine sahiptir.
  • Barsaklardan emilen kolostrumdaki antikorlar tüm vücuda yayılır ve mikronizmaların vücuda girişini engeller.
  • Barsaklardaki lokal savunma bariyerini oluşturur.
  • Savunma hücrelerini aktive eder.
  • Bakterilerin büyümesini engelleyen koruyucu maddeleri içerir.
  • Hücre DNA sentezini arttıran ve hücre bölünmesinde görev yapan büyüme faktörlerini içerir.

Ağız Sütünü Ne Zaman ve Ne Kadar Vermeliyiz?

Doğumu takiben oniki saat sonrasının ağız sütü özelliğini yitirmeye ve normal süt formuna dönmeye başlar. Bu nedenle iyi kaliteli ağız sütünü doğumu takiben buzağının ilk iki saat içersinde beden ağırlığının %5 kadar alması sağlanmalıdır. İlk yirmidört saatte alması gereken toplam miktarsa kabaca beden ağırlığının % 10 kadar olmalıdır. Kaliteli bir ağız sütünün alınımı buzağıyı bazı hastalıklara karşı altı ay kadar koruyabilir. Buzağı ilk ağız sütünü aldıktan sonra, arta kalan ağız sütü buzağı ishallerinde ya da diğer hastalık durumlarında kullanılmak üzere mutlaka depolanmalıdır. Ağız sütü; Oda ısısında bir gün, +4 °C de bir hafta, - 20 °C de bir yıl saklanabilir. Tekrar çözdürme ısısı 55 °C den düşük olmalıdır ve 37 °C de verilmelidir. İyi bir kolostrum yapımını ve yeni doğanlarda alınımını engelleyen bazı durumlar şunlardır;

  • Annenin doğuma üç aydan az kala ortam değiştirmesi ve doğumun yeni ortamda şekillenmesi. • Buzağının doğar doğmaz annesinin yanından uzaklaştırılması,
  • Gebeliğin son iki ayında annenin kuru dönem boksuna alınması ve bu döneme uygun beslenmesi, gebe hayvanın bağlı bırakılmaması ve hareket etmesinin sağlanması,
  • Annenin (özellikle kuru dönem de) bağışıklık sistemini etkileyen hastalıklara maruz kalması veya kuru dönemde bu yönde olumsuz etkilere sahip ilaçların uygulanması,
  • İlk ağız sütünün sonda ile verilmesi (kolostrumun ince barsaklara geçişini uzatır),
  • Erken veya deformasyonlu buzağı doğumları,
  • Doğum öncesi meme sekresyonun başlaması,
  • Annenin çok genç veya çok yaşlı olması,
  • Mevsimsel değişimler. Aşırı sıcak ve rutubet,
  • Buzağının yeterince ve zamanında iyi kaliteli kolostrum almaması,
  • Barsaklarda kolostrumun emilimini azaltan buzağıda doğum sonrası yavru sularını yutması veya solunum güçlüğü ile doğması.

Neonatal Dönem Hastalıklarında Genel Koruma Yöntemleri

Neonatal (Yeni Doğan) Buzağılar

Eğer mümkün ise buzağı hastalıklarının en az görüldüğü mevsime göre inekleri doğum yapacak şekilde senkronize edilmesi, neonatal dönem hastalıklarının özelliklede neonatal dönemdeki buzağıların en önemli ölüm nedeni olan ishallerinin görülme insidasının azaltılmasını sağlayabilir. Buzağılama mevsiminde mümkün olduğunca dışardan sürüye yeni hayvan katılmaması son derece önemlidir. Bu dönemde işletmeye dışarıdan bir hayvan sokulması yeni patojen mikronizmaların ortamda bulunmasına neden olacağından buzağı için son derece önemli olan kolostral bağışıklık yetersiz kalabilir.

Üç aylıktan küçük buzağıların ve gebeliğin son döneminde bulunan ineklerin satın alınmaması gerekir. Üç aylıktan küçük buzağıların immun sistemleri tam şekillenmediği ve sahip oldukları pasif bağışıklık geldiği işletme şartlarına uygun olduğundan bulaşıcı hastalıklara yakalanma riski çok yüksek olur. Gebeliğin son döneminde alınan ineklerin ise yeni ahır koşullarına uygun maternal antikor üretmesi beklenilen düzeyde gerçekleşmez.

Gebeliğin son iki ayında annenin kuru dönem boksuna alınması sağlanmalıdır. Annenin bu döneme uygun beslenmesi, gebe hayvanın bağlı bırakılmaması ve hareket etmesinin sağlanması ile gebelik dönemindeki stres azaltıldığı gibi, başta karaciğer yağlanması olmak üzere metabolik hastalıkların oluşum insidansını azaltarak, daha kolay bir doğum yapması ve kolostrumda yüksek maternal antikor titresi sağlanmasına neden olur. Gebeliğin yedinci ve sekizinci ayında E. coli, rota ve corana virüse karşı kombine aşılar uygulanmalıdır. Doğumuna on gün kala anne ayrı bir doğum boksuna alınmalıdır.

Hayvanların bulunduğu ortamdaki ısı ve nem düzeyi yakından izlenmelidir. Yetersiz barındırma koşulları buzağılarda başta solunum ve sindirim sistemi olmak üzere hastalıklarının insidensini önemli düzeyde arttırmaktadır. Çevre ısısı buzağı sağlığını etkileyen önemli bir faktördür. Isı izolasyon yeteneği tam olarak gelişmemiş buzağılarda çok sıcak ve soğuk havalar buzağının sağlığını olumsuz yönde etkiler. Ahırdaki nem oranı % 55-% 75 arasında olmalıdır. Ahırların havalandırılması sağlanarak yeterli miktarda temiz hava akımının sağlanması, ahırdaki nem oranını düşürür, zararlı gazları ve patojen mikroorganizmaları azaltır.

Buzağı doğduktan sonra göbek kordonu antiseptikle temizlenir. Göbek kordonu kesinlikle bağlanmaz. Annesi buzağıyı temizledikten sonra hijyenik, temiz bol altlıklı başka bir bölmeye alınmasını takiben ilk iki saat içersinde kolostrumun biberonla verilmesi ve septisemi serumunun uygulanması son derece önemlidir. Etkin pasif transferi sağlamak için iyi kaliteli kolostrum ilk yirmi dört saat içerisinde buzağının canlı ağırlığının %10’u kadar miktarda verilmelidir. Buzağı ilk ağız sütünü yeterince aldıktan sonra geri kalan ağız sütü temiz bir kapa sağılmalı ve derin dondurucuda saklanmalıdır. Hazırlanan kolostrumun kendisi veya serumu haftada bir-iki kez buzağılara verilmesi sağlanır.

Biberonların emziği sık sık kontrol edilmeli, ağzı çok geniş veya yıpranmış olan emzikler aspirasyon pnomönisine neden olabilecekleri için kullanılmamalıdır. Biberonlar her emzirme sonrası dezenfekte edilmeli ve yıkanmalıdır.

Buzağılar, bir çok enfeksiyon etkeninin portörü olan yetişkin hayvanlar ile bir arada tutulmamalıdır. En etkili barınma yöntemi bireysel buzağı barınaklarının kullanılmasıdır. Yaklaşık olarak 4-6 hafta bireysel buzağı kulübelerinde kaldıktan sonra kendi yaşlarına göre gruplandırıldıkları yerlere alınmalıdırlar. Buzağı kafesleri her buzağı çıkışında dezenfekte edilmelidir.

Buzağılar ile belirli personel ilgilenmeli ve buzağı ünitesi girişlerine uygun antiseptikli havuzlar yapılmalıdır. Hasta olan buzağılar derhal tecrit edilmelidir.

Neonatal Kuzu ve Oğlaklar

Gebelik döneminde koyun ve keçilerin kötü bakım ve beslenme koşulları altında bulunması onların zayıf ve halsiz kalmasına ve birçok metabolik-enfektif hastalığa maruz kalmalarına neden olur. Bunun sonucunda yavru iyi gelişemez ve yaşama şansı düşük olan yavrular dünyaya gelir. Annenin zayıf ve bakımsız olması ayrıca kalitesi düşük ve yetersiz ağız sütüne (kolostrum) neden olarak kuzu ve oğlaklarda pasif transfer yetmezliği meydana gelir. Bu durum kuzu ve oğlakların daha yaşamlarının ilk günlerinde bir çok enfeksiyon etkenine maruz kalmalarına ve genellikle ölmelerine yol açar. Gebe koyun ve keçilerin kronik hastalıklara, özellikle paraziter hastalıklara maruz kalmaları. Hem kendi sağlıkları hemde yavruları için büyük bir tehlike oluşturur. Gebe hayvanların bol altlıklı temiz ayrı bir bölümde toplanması, doğumu takiben ilk üç gün yavruları ile aynı ortamda kalmaları önemlidir. Takiben kuzu ve oğlaklar cüsselerine göre yavru bölümlerine alınmalıdırlar. Hasta olan kuzular derhal tecrit edilmelidir.

Gebelik devresinde A vitamini yönünden fakir olan rasyonla beslenen koyunun kolostrumunda A vitamini yeterli miktarda bulunmaz ve dolayısı ile doğan yavruların hastalıklara karşı direnci düşük olur. Selenyum noksanlığı çeken koyun ve keçilerin yavrularında erken ölümlere neden olan beyaz kas hastalığı oluşur. Kalsiyum-fosfor dengesi bozuk olan yemlerle beslenen koyunların kuzularında kemik gelişimi bozulur. Raşitizm meydana gelir.

Doğum sırasında ve doğumdan sonraki birkaç günde çevre şartlarının kuzu ve oğlakların sağlığı üzerine etkisi büyüktür. Kuzu ve oğlakların doğduğu yerin soğuk, rutubetli ve rüzgâra açık oluşu, annelerin yavruları ile ilgilenmeyişi, yavruların emmemesi, üşümesi, ananın memesinin sert oluşlu veya memesinde yeterince kolostrum bulunmaması yavruların dirençsiz kalmasına neden olur ve bunların yaşama şansları düşüktür.

Çok yavru doğuran anneler yavruları ile yeterince ilgilenemeyebilirler. Böyle durumlarda daha önce doğum yapanlardan sağılan kolostrum bir biberonla yavrulara verilmeli ve doğan yavrular kuru, bol altlıklı, temiz bir ortamda muhafaza edilmelidir. Buzağılarda olduğu gibi kuzu ve oğlaklarda da hayata başlarken ellerindeki en önemli güç yeterli miktar ve kalitede aldıkları kolostrumdur. Kuzu ve oğlakların mutlaka kolostrumu almaları sağlanmalı eğer yavrular annesini ememiyorsa veya anne emzirmek istemiyorsa biberon hatta son çare olarak uygun bir sonda ile kolostrumu yavruların doğumu takiben ilk 2-3 saatte almaları sağlanmalıdır.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v