Türkiye´nin Kültürel Mirası 2 Dersi 3. Ünite Özet

Türkiye’De Kervanyolları Ve Kervansaraylar

Giriş

Yollar, insanlığın gelişiminde yaşamsal bir rol oynamışlardır. Yeryüzünün farklı bölgelerinde, farklı yönlerde ve derecelerde gelişen uygarlık, bir noktadan diğerine yollar aracılığıyla taşınmıştır. Örneğin tarih öncesi dönemlerde, pişmiş topraktan çanak çömlek yapımında gözlenen teknik gelişimin, şekil ve renk çeşitliliğinin bir yöreden diğerine, hangi güzergâhı izleyerek yayıldığını, bugünkü arkeolojik araştırmalar sayesinde gözleyebiliyoruz. Tarihî yolları, inşa ediliş nedenleri ve sahip oldukları özellikler açısından gruplandırmak olasıdır. Anadolu, coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca, Asya ile Avrupa kıtası arasında bir köprü görevi görmüştür. İki kıta arasındaki ulaşımda, Anadolu’nun kuzeyinden ve güneyinden geçen yollar da kullanılmıştır.

Selçuklu Dönemi Öncesinde Anadolu Yolları

Anadolu’daki yol güzergâhları tarih boyunca pek fazla değişmemiştir. Anadolu’nun tarihî yolları ile ilgili incelemeler sayıca sınırlıdır. Anadolu, Türklerin bölgeye yerleşmelerinden önce de önemli ticaret yollarının geçtiği bir coğrafyaydı. Bu dönem 4 başlıkta incelenir:

  • Hitit Dönemi Yolları : MÖ 19. yüzyıl ortaları ile MÖ 715 yılları arasında, Anadolu’nun önemli bir kesiminde hüküm süren Hitit İmparatorluğu Dönemi’ndeki yolları araştıranlar bölgelerde yer alan anıtlar arasındaki doğal yolları dikkate almışlardır. Hitit Devleti başkenti Hattuşaftan hareket edip kuzey yönünde ilerleyen iki yol vardı. Bunlardan birinin Höyük-ÇorumAmasya dan geçerek Samsun’a ulaştığı tahmin edilmektedir. Kuzey yönünde uzanan ikinci yolun ise Höyük’ten sonra, Karaburun-lskilip-Boyabat üzerinden Sinop’a ulaştığı, hatta Sinop ile Samsun arasında da bir sahil yolunun bulunduğu kabul edilmektedir. Hattuşaş’tan doğu yönünde ilerleyen iki yol daha izlenebilmektedir. Hattuşaş’tan batı yönünde ilerleyen yol, üç ayrı güzergâhtan Ankara’ya ulaşmaktaydı. Başkent Hattuşaş ile Hitit Devleti’nin ikinci büyük kenti Kanej arasında, Yozgat’tan geçen bir başka yolun daha olduğu tahmin edilmektedir.
  • Kral Yolu: İlk olarak Yunan tarihçisi Herodotos’un sözünü ettiği Kral Yolu , Batı Anadolu’da, Salihli kasabası yakınlarındaki Sardes kentinden başlamaktaydı. Anadolu’yu baştan başa kateden bu yol, Pers İmparatorluğu’nun merkezi Susa’ya ulaşıyordu. 3 ayrı güzergâhtan en çok kabul göreni, Anadolu’nun doğal sınırları içinde şu noktalardan geçmekteydi: Sardes-Sivrihisar-Gordion (Sazılar Köyü)-Ankara-Turhal-Gümenek-Sivas-MalatyaDiyarbakır. Sonrasında güneydoğu doğrultusunda devam ederek Persepolid’e ulaşmaktadır.
  • Roma Dönemi Yolları: Romalılar geniş topraklar üzerinde çok gelişmiş bir yol sistemi kurmuşlardı. Bu yol şebekesi sayesinde, imparatorluğun her köşesi ile kolayca bağlantı sağlanmaktaydı. Roma devri yollarının inşasına ait ilk kayıt, MÖ 312 yılına tarihlenmektedir. Yol inşasına başlamadan önce yolun genişliğine karar verilir ve bu genişlikte bir şeridin toprağı kazılarak temel açılırdı. Açılan temele malzemeler kat kat serilir, en üste sert ve düz taşlar sıralanırdı. Yolun kenarında ise yayalar için taş döşenmemiş bir kesim bırakılır ve bu kısım ile yol arasına kaldırım taşları döşenirdi. Yollar, yaklaşık 4,50 cm genişliğinde inşa edilirdi. Anadolu’da Romalıların kurdukları 6 büyük eyalet (Provincia), gelişmiş bir yol şebekesi ile birbirine bağlanmıştı. Bunlar Bergama, İzmir, Pamukkale, Dinar, Eskişehir ve Hacı Hamza Köyü idi.
  • Bizans Dönemi Yolları ve İpek Yolu: Bizans Dönemi’nde, Roma Dönemi’nin gelişmiş yol şebekesi, neredeyse hiçbir değişikliğe uğramadan kullanılmaya devam edilmiştir. İstanbul Akdeniz ve Karadeniz’i birbirine bağlayan Boğaz üzerinde, Uzak Doğu’dan gelen kervan yollarının kavşak noktasında yer alıyordu. Bu dönemde doğu ticaretinde izlenen çeşitli yollar vardı. İpek Yolu, Hazar Denizine kadar Türkistan içinden geçiyor, burada çatallanarak bir kolu Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçip, Karadeniz’de Kherson limanına bağlanıyordu. Hazar Denizi’nin güneyinden geçen bir diğer kol ise kuzey İran’ı katederek, Bizans’ın sınır kenti Nusaybin’e ulaşıyordu. Bir diğer güzergâh da Hindistan ve Afganistan topraklarını katederek İran’ın merkezine, oradan da Nusaybin’e ve Suriye sahillerine bağlanmaktaydı. Deniz yolu ulaşımında ise batıdaki son noktalar Basra Körfezi ve Kızıl Deniz limanlarıydı. yüzyılda, dünya ticaretinin faaliyette bulunduğu yolların önemli bir kısmı İslam ordularının kontrolü altındaydı. Ancak İtalya’nın güneydoğu sahilleri, Adriyatik Denizi’nin bazı kesimleri ve Ege Denizi İslam kontrolünde değildi ve buralarda limanlar ve ticaret gelişti.

Selçukluların Anadolu’yu Fethi: Haçlı Seferleri

11. yüzyılın ikinci yarısında, Selçukluların Horasan’daki faaliyetleri ve kısa zamanda Orta Doğu İslam dünyasına hâkim olmaları, siyasi ve iktisadi dengeleri değiştirdi. Çeşitli Türk boyları Anadolu’ya yerleşmeye çalıştılar. Bu beylerden biri olan Kutalmış oğlu Süleyman Şah, İznik merkez olmak üzere Antakya’ya kadar uzanan yöreye hâkim oldu. Ölümünden sonra, büyük oğlu I.Kılıç Arslan (1092-1107) tahta geçti. Ancak iki ayrı grup hâlinde Anadolu’ya ulaşan I.Haçlı Seferi (1091 ve 1101), yeni kurulan bu devleti orta Anadolu topraklarında toplanmaya zorladı. Selçuklu Sultanı I.Mesud (1116-1155), 50 yıl kadar sonra gelen II . Haçlı Seferi ile baş etmeğe çalıştı. Bu tarihte Anadolu’da bir siyasal birlik yoktu.

Sultan II. Kılıç Arslan , uzun saltanat döneminde (11551192), Anadolu'daki topraklarını genişletmeğe ve ulusal birliği sağlamağa çalıştı. Bizans direnişinin kırılması ve Danişmendli Beyliği'nin ortadan kaldırılması ile rahatlayan Selçuklular, Anadolu'da birliği sağladılar. Bu tarihten sonra düzenlenen Haçlı Seferlerinde, kara yolu değil deniz yolu tercih edilmeğe başlandı. Sultan II. Kılıç Arslan, doğu ticaretini canlandırmak amacıyla girişimlerde bulundu. Aksaray kenti imar edilerek kentin içinde ve Konya yolu üzerinde iki kervansaray inşa edildi.

Haçlı Seferleri ve Selçuklu akınları, uluslararası ticaret yollarını değiştirdi. Bu değişiklik sonucu İstanbul'un önemi azaldı. Doğudan gelen mallar, artık Anadolu içinden geçilerek Trabzon limanına taşınmıyordu. Latinlerin hâkimiyetindeki Suriye limanlarına bırakılan mallar, buradan İtalyan gemileri ile batı ülkelerine ulaştırılıyordu. Bizans tahtındaki Komnenoslar , Venedik, Pisa ve Cenevizlilere geniş ayrıcalıklar tanıdılar. Böylece İtalyan tüccarlar, Karadeniz limanları dâhil Bizans limanlarında geniş ayrıcalıklarla özel mahalleler kurdular.

13. Yüzyılda Anadolu’da Siyasi Durum ve Ticaret

13. yüzyılın başlarında gerçekleşen III. Haçlı Seferi , Mısır'a geçmek üzere planlanmıştı. Ancak Haçlılar, Venediklilerin sağladıkları nakliye hizmetinin bedelini ödeyemeyince, onların arzusuna uyarak İstanbul'u zapt ettiler ve bir Latin İmparatorluğu kurdular. . Bizans'ı terk eden asilzadelerin kurduğu küçük krallıklardan biri olan İznik İmparatorluğu (1204-1261), Bizans'ın devamı sayılır. Kısa ömürlü Latin devletleri sayesinde Venedikliler, ticari kolonilerinin temelini attılar ve doğu Akdeniz ile Ege Denizi sahillerine yerleştiler.

Anadolu'da birliği sağladıktan sonra buradan geçen ticaret yollarının güvenliğine önem veren Selçuklular, bu amaçla Samsun'u ele geçirmeğe çalıştılar. Ancak zapt edemedikleri bu kentin hemen yanında yeni bir liman inşa ederek Amissos (Kara Samsun) halkı ile ticari ilişki kurdular (1194'ten sonra). 1243 yılında Selçuklu ordusunun Moğollara boyun eğmesi, Trabzon limanının yararına oldu. Trabzon üzerindeki Selçuklu hegemonyası sona erdi. Ancak Bizans İmparatoru, Moğollara tabi olmayı kabul etti. Moğolların İran’ı işgalleri sonucunda, Tebriz kentinin bir ticari merkez olarak yıldızı parladı. Trabzon limanı da Moğol idaresi ile canlanan Uzak Doğu ticaretinin önemli bir limanı hâline geldi.

Orta Avrupa ve kuzey ülkeleri tüccarlarının önemli bir kısmı, Orta Doğu ile olan ticari ilişkilerini Anadolu üzerinden yürütmekteydiler. Antalya limanına ulaştırılan mallar, buradan Mısır’a veya Batı Avrupa ve kuzey ülkelerine sevk ediliyordu.

13. yüzyılın ilk yarısı içinde, Baltık ülkeleri ve Rusya’dan gelen bir ticaret yolu, Anadolu üzerinden Mısır ve Suriye’ye uzanıyordu. Kuzey Karadeniz limanlarından Samsun ve Sinop limanlarına gelen mallar, Ankara ve Konya yoluyla Antalya ve Alanya (Alaiye) limanlarına naklediliyordu. Uluslararası ticaretin gelişmesi, bazı panayırların kurulmasına vesile oldu. Genellikle şehirlerden uzak olan bu panayırlara Yabanlu(ğ) denirdi. Kayseri-Elbistan arasında, Karahisar Ovası’nda kurulan Yabanlu Bazan ünlüydü. Dunaysır’da (Koçhisar) kurulan pazar yeri etrafında yerleşme başladı ve zamanla şehir hâline geldi.

Selçuklu Dönemimde Anadolu Yolları

Selçuklu Devleti, Akdeniz ve Karadeniz sahillerinde bazı limanlara sahip olmasına rağmen, Ege sahillerinde hiç limanı yoktu. Anadolu’ya ulaşan ticari malların bir kısmı Karadeniz limanlarına iletilmekte, buradan da İstanbul’a nakledilmekteydi. Büyük bir ticari merkez durumundaki İstanbul’a gelen mallar, gideceği ülkenin coğrafi konumuna göre ya kara, ya da deniz yoluyla ulaştırılmaktaydı. Akdeniz limanlarına gelen mallar ise muhtemelen deniz yoluyla Avrupa’nın Akdeniz limanlarına gönderilmekteydi. Selçuklu Dönemi’nde, Akdeniz ve Karadeniz limanları kadar işlek değildi. En işlek limanlar Akdeniz’deki Antalya, Alanya ve Ayas (Lajazzo) limanlarıyla Kara Deniz’deki Trabzon, Samsun ve Sinop limanlarıydı.

Selçuklu Dönemi yolları, Batı Anadolu’da, Selçuklu Devleti’nin sınır kentleri olan Denizli, Kütahya ve Seyitgazi de başlamakta ve son bulmaktaydı. Denizli’den hareket eden iki yoldan biri Güneydoğu yönünde ilerlemekte ve Korkuteli üzerinde n Antalya’ya , buradan da Alanya’ya ulaşmaktaydı. Doğu yönünde ilerleyen diğer kol ise Eğirdir Gölü’nün güney sahilindeki Eğirdir üzerinden, Beyşehir Gölü’nün kuzeyini izleyerek başkent Konya'ya ulaşmaktaydı. Başkent Konya, Selçuklu Dönemi kervan yollarının düğümlendiği yerdi. Batı Anadolu ile bağlantıyı sağlayan yukarıda sözünü ettiğimiz yollar dışında, Konya'yı Beyşehir’e ve Seydişehir üzerinden Antalya-Alanya yoluna bağlayan tali yollar vardı. Anadolu’yu bir uçtan bir uca kateden bu ana yolun kuzeyinde ve güneyinde tali yollar vardı. Kuzeydeki tali yollar Karadeniz limanlarının, güneydeki tali yollar da Bağdat ve Halep kentleri ile Suriye limanlarının ana kervan yoluyla bağlantısını sağlamaktaydı.

  • Anadolu Selçuklu Hanları : Orta Çağ’da Anadolu, coğrafi konumu nedeniyle, Avrupa ve Akdeniz ülkeleri ile Asya ve Uzak Doğu arasındaki ticaret trafiğinde bir köprü görevi görmüştür. Yolcuların beraberlerinde taşıdıkları kıymetli mallarla birlikte, güven içinde konaklayabilecekleri yapılara ihtiyaç duyulacağı açıktır. Bu nedenle, tüccar kafilesinden oluşan bir kervanın, bir günde yaklaşık 30-40 km yol alabileceği gerçeğinden hareket edilerek, bu uzaklığı aşmayan aralıklarla konaklama yapıları inşa edilmiştir. Selçuklu sultanları, Anadolu’nun doğu-batı ticaretinde oynadığı rolün önemini gayet iyi kavramış ve ülkeye önemli bir gelir sağlayan bu ticareti canlı tutmak ve tüccarları Anadolu’ya çekmek için büyük çaba sarf etmişlerdir. İlk Selçuklu hanlarının II.Kılıç Arslan tarafından inşa ettirildiklerini naklediyorlarsa da bu dönemde inşa edildiği kesin olarak bilinen hiçbir Selçuklu hanı günümüze ulaşamamıştır. Hanların en eskisi, Konya-Beyşehir kervan yolu üzerindeki Altunapa Hanıdır.
  • Hanlarda Yolculara Verilen Hizmetler : Hanlarda, yolcuların can ve mal güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra, konaklama sırasında beslenme ve küçük onarımlar gibi ihtiyaçlarının da karşılanmasına çalışılmıştır. Girişte terzi, baytar, kundura tamircisi gibi esnafların hizmet vermiş olabileceğini düşündürmektedir. Handa; hamam, hastane, yatak ve yemek takımları bulunduğu da belirtilmektedir. Kervan kafilesinin yolda güvenliğini sağlamak amacıyla, Kervansalar adıyla bir yönetici ve Rahdar veya Tutgavul adıyla bir muhafız kıtası görevlendirilmektedir.
  • Selçuklu Hanlarının Mimari Kökenleri : Han adıyla andığımız özgün konaklama yapılarının kökenini, Roma Dönemi Castrum’larda veya Bizans Ksenodokeion’larında aramışlardır. Roma Dönemi Castellum’larının daha büyük boyutlusu olan castrumlar, büyük kışlalar ve ordugahlardı. Kare veya dikdörtgen planlı castrumların her kenarı üzerinde birer kapısı vardı. Kapılar, karşılıklı kenarlar üzerine simetrik olarak yerleştirilmişti. Bir batılı araştırmacı da Anadolu Selçuklu kervansaraylarının kökenini, en eski örnekleri 8. yüzyıl sonu ve 9. yüzyıl başlarına tarihlenen Ribatlara bağlamaktadır.
  • Selçuklu Hanlarının Mimari Özellikleri : Günümüze ulaşabilmiş Selçuklu hanları, olabildiğince dışa kapalı yapılardır. Dıştan bir kaleyi, müstahkem bir mevkii andırırlar. Hanların birçoğunda duvarları dıştan destekleyen payandalar ve köşe kuleleri ile bazı hanlarda görülen dendanlar (mazgal siperleri), kalelerle olan bu benzerliği vurgulamaktadır. Hanların kapalı kısım duvarlarında görülen mazgal pencereler bir insan boyundan yukarıdadır ve içinden bir insanın geçemeyeceği kadar dardır. Hanın dışarıya açılan sadece bir kapısının bulunması, güvenliğin daha kolay sağlanabilmesi içindir. Avlunun iki kenarı boyunca sıralanan irili ufaklı hücrelerin ve ahırın da dışa açılan mazgal pencereleri olabilmektedir.

Osmanlı Döneminde Anadolu Yolları

Osmanlı Devleti’nin genişleme dönemi olarak kabul edilen 16. yüzyıl boyunca fethedilen yeni topraklar, yeni yol şebekelerinin ortaya çıkmasına neden oldu.

  • Rumeli Yol Şebekesi : Osmanlı Dönemi’nde, Rumeli’deki yollar çeşitli kollara ayrılmaktaydı. Bunlar; sağ kol, orta kol ve sol kol olarak üç ana güzergahta toplanmaktaydı. Bu yollar, gezginler ve hacıların da güven içinde seyahat etmelerine imkân vermekteydi. Orta Kol ve menzilleri, bu üç yol içinde en önemlisiydi.
  • Anadolu Yol Şebekesi : Rumeli’de olduğu gibi Anadolu’da da İstanbul’dan hareket eden üç ana yol vardı. Bu ana yollar da Rumeli’dekiler gibi Sağ, Orta ve Sol Kol olarak adlandırılmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin Anadolu’ya tamamen hâkim olduğu 16. yüzyıldan itibaren önem kazanan bu ana ve tali yollar, demir yolu ulaşımının ve deniz yollarının geliştiği 19. yüzyıla kadar önemini korudu.
  • Tali Yollar: Anadolu dışında da devam eden üç ana yol ile birlikte bunlara bağlanan tali yollar, Anadolu’nun İstanbul ile bağlantısını sağlamaktaydı.
  • Osmanlı Dönemi Hanları : 14. yüzyıldan itibaren inşa edilen hanların, seyahat eden yolcu adedinin azalmasına bağlı olarak boyutları küçüldü, binaların kalitesi düştü. Osmanlı Dönemi’nde, gerek şehir merkezlerinde inşa edilen ticaret hanları gerekse sahrada inşa edilen menzil hanları çok daha karmaşık bir plan şemasına sahip, genellikle büyük boyutlu yapılardır.
  • Mimari özellikleri : Osmanlı hanlarının, bir külliye içinde yer alan ve Selçuklu Dönemi’nde benzeri olmayan örneklerinde, bazı önemli değişiklikler gözlenir. Menzil Hanlar yerleşim bölgeleri dışında inşa edilirken şehir içi hanlar bir külliye içinde yer almaktaydı. Şehir içi hanlarında, menzil hanlarının vazgeçilmez unsurları arasında yer alan ahırların küçüldüğü hatta bazı örneklerde tamamen ortadan kalktığı görülür. Bazılarında ocaklı hücreler bulunmaz, bu durum sadece mal alış verişi yapıldığı, geceleme hizmeti verilmediği şeklinde yorumlanmaktadır.

Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v