Örgüt Kuramı Dersi 4. Ünite Özet

Örgütsel Ekoloji Kuramı

Örgütler Dünyasında Uyum ve Ayıklama

Örgütlerin değişen çevreye uyum sağlamak için yapılarını gözden geçirmekte ve değişmektedir. Uyum yaklaşımına göre, örgütler çevrelerindeki büyük çaplı değişimlere yapılarını değiştirerek uyum sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu uyum yaklaşımına göre örgütler rasyonel yöneticiler tarafından yönetilir. Bu yöneticiler, örgütün çevresini sürekli izler. Bu çevrede meydana gelecek değişimleri öngörebilmek için tedbirler alırlar. Uyum yaklaşımının en önemli eksikliklerinden biri, örgütlerin neden pek azının uzun süre yaşayabildiğini açıklayamamasıdır. Eğer örgütler değişen çevresel koşullara uyum sağlayabiliyorsa etrafımızda çok uzun süredir hayatta olan pek çok örgütün olması gerekirdi. Oysa mevcut örgütlerin çok büyük bir kısmı çok gençtir. Uyum yaklaşımına alternatif bir yaklaşıma göre örgütler çevrelerindeki büyük çaplı değişimlere yapılarını hızla ve bu değişimlerle uyumlu şekilde değiştirerek tepki veremezler hatta vermek istemezler. Ayıklama yaklaşımı olarak adlandırılan bu yaklaşıma göre söz konusu nedenden ötürü çevrede büyük çaplı değişimler ortaya çıktığında mevcut örgütlerin büyük bir kısmı kapanır ve bunların yerine yeni çevresel koşullarla uyumlu yapısal özellikleri olan örgütler kurulur. Örgütsel ekoloji, ayıklama yaklaşımına dayalı olarak geliştirilmiş bir örgüt kuramıdır. Ayıklama yaklaşımı çevresel değişimle birlikte mevcut örgütlerin kapanacağını ve bunların yerine yeni örgütlerin kurulacağını öngördüğünden, örgütsel ekoloji kuramı örgüt kurulma ve kapanma oranlarını inceler.

Uyum yaklaşımında olduğu gibi ayıklama yaklaşımında da çevre değişkendir. Ayıklama yaklaşımına dayanan örgütsel ekoloji kuramında çevresel değişimler iki gruba ayrılır. İlk grupta küçük taneli değişim yer alır. Küçük taneli değişim, sık sık ortaya çıkan ve küçük çaplı çevresel değişimlerdir. İkinci tür çevresel değişim ise iri taneli değişimdir. İri taneli değişim, seyrek gözlenen ancak büyük çaplı çevresel değişimlerdir.

Eğer örgütler yapısal özelliklerini değişen çevresel koşullarla uyumlu olacak flekilde hızla ve pürüzsüz bir biçimde değiştirilebilseydi, çevrenin değişkenliği önemli bir sorun olmazdı. Ancak ayıklama yaklaşımı ve buna dayanan örgütsel ekoloji kuramına göre örgütler yapısal özelliklerini değiştirmekte güçlük yaşayabilir. Örgütsel ekoloji, iki tür yapısal özelliği birbirinden ayırır. Bunların ilki ana yapısal özelliklerdir. Ana yapısal özellik, örgütlerin resmi amaçları, güç ilişkileri, temel teknolojileri ve pazarlama stratejileri gibi değiştirilmesi güç yapısal özellikleridir. Örgütlerin ana yapısal özelliklerinin değiştirilmesinin güç olmasına yapısal durağanlık denir. Öte yandan, örgütlerin ikincil yapısal özellikleri de mevcuttur. Bunlar, örgütün hiyerarşik yapısında kaç katmanın olduğu, yöneticilerin emrinde kaç kişinin olduğu, işlevsel bölümlerin sayısı ve büyüklükleri gibi özelliklerdir. İkincil yapısal özellik, örgütlerin hiyerarşik katmanlarının ve işlevsel bölümlerinin sayısı ve büyüklükleri gibi daha kolay değiştirilebilir, yani esnek, yapısal özellikleridir. Ana yapısal özellikleri değiştirmek zor olmakla birlikte, örgütler bu türden özelliklerini değiştirmek için girişimde bulunabilirler. Ancak böylesi girişimler genellikle örgütlerin kapanma olasılığını artırır.

Örgütsel Topluluklar

Örgütlerin ana yapısal özelliklerini oluşturan resmî amaçları, güç ilişkileri, temel teknolojileri ve pazarlama stratejileri onların ortaya çıktıkları dönemdeki toplumsal koşulların izlerini üzerinde taşır. Buna damgalama denir. Aynı toplumsal koşulların izlerini taşıyan örgütler bu nedenle benzer yapısal özellikler gösterirler. Çok sayıda örgüt tarafından yeterine uzun bir zaman dilimi boyunca paylaşılan ana yapısal özellikler örgütsel biçimi oluşturur. Belirli bir coğrafi-siyasi bölgede belirli bir zaman diliminde aynı örgütsel biçime sahip olan örgütler de örgütsel toplulukları oluşturur. Örgütsel topluluklar, örgütsel ekoloji kuramında özel bir öneme sahiptir. İlk olarak topluluklar ana özellikleri birbirine benzer örgütlerden meydana geldiği için onların üyeleri çevresel değişimden benzer şekilde etkilenirler. Ayrıca bir türden çevresel değişime bir örgüt topluluğunun üyelerinin vereceği tepkiyle bir başkasının üyelerinin vereceği tepki çok farklı olabilir. İkinci olarak, örgüt toplulukları ortaya çıktıktan sonra kendi içlerinde bazı dinamikler, yani değişim yaratan güçler ve süreçler doğururlar. Bunların en önemlilerinden rekabettir. Bir topluluğun üyeleri benzer ana yapısal özelliklere sahip oldukları için benzer kaynaklara bağımlıdır. Üçüncü olarak, örgütleri bir topluluğun üyesi olarak düşünmek onların bazı özelliklerinin hayatta kalma olasılıklarıyla ilişkisini incelemeyi de kolaylaştırır.

Demografik Süreçler

Örgütsel ekoloji kuramından hareketle demografik süreçlerle ilgili yapılan araştırmalar iki gruba ayrılır. Bunların ilki örgütlerin yaşı ile onların kapanma olasılıkları arasındaki ilişkiyi inceler. İkinci grup araştırma ise örgüt büyüklüğü ile kapanma oranlara arasındaki ilişkiye dairdir. Örgüt yaşı ve kapanma oranı arasındaki ilişkiye dair sunulan ekolojik önermeler yaş bağımlılığı kuramını oluşturur. Örgüt büyüklüğü ve kapanma oranı arasındaki ilişkiye dair olanlar ise büyüklük bağımlılığı kuramını oluşturur.

Yaş bağımlılığı kuramı örgütlerin yaşı büyüdükçe kapanma oranlarının nasıl değiştiğine ilişkin önermeler sunar. Eğer örgütler yaşlandıkça kapama oranları sistematik bir biçimde azalıyor veya artıyorsa örgüt kapanma oranında yaş bağımlılığının olduğu söylenebilir. Buna gerekçe olarak yeni kurulmuş veya genç örgütlerin yaşadıkları yenilik sıkıntıları gösterilir. Yenilik sıkıntısı, genç örgütlerin içsel süreçlerini ve çevreleriyle olan ilişkilerini yaşlılar kadar iyi düzenleyememiş olmalarından kaynaklanan sıkıntıları olarak ifade edilmektedir. Bu fikre alternatif bir görüş ise örgütler yaşlandıkça kapanma oranlarının artacağıdır. Bu görüş çevrenin değişken olmasına vurgu yapar. Çevre sürekli değiştiği için bir örgüt yaşlandıkça çevresiyle olan uyumunu, ana yapısal özellikleri durağan olduğundan, kaybeder. Buna yaşlılık sıkıntısı denir.

Üçüncü bir görüşe göre her yeni örgüt önce kurucularının koyduğu kaynaklarla ayakta durmaya çalışır. Zamanla, yani bu kaynaklar tüketildikçe örgütün kapanma olasılığı artar. Ancak zaman geçtikçe ayakta kalmayı başaran örgütler giderek daha fazla şey öğrenirler. Dolayısıyla bir eşiği atlamayı başaran örgütlerin bu noktadan sonra kapanma olasılıklarının yaşlarıyla birlikte azalması gerekir. Buna ergenlik sıkıntısı denir.

Özetle örgütsel ekolojide yaş bağımlığı ile ilgili üç farklı görüş vardır. Bu görüşler yaşlanma ile birlikte etkisini gösteren üç farklı etmene işaret etmektedir. Bunlar öğrenme, çevreyle uyumu kaybetme ve örgüt kurulurken yatırılmış kaynakların tüketilmesidir.

Örgüt yaşı ile kapanma oranı arasındaki ilişkinin örüntüsü bu etmenlerden hangisinin baskın olduğuna bağlı olarak değişebilir. Büyük örgütlerin küçük olanlara kıyasla daha güçlü oldukları ve bu nedenle küçüklere kıyasla kapanma olasılıklarının da daha düşük olduğu yaygın kabul görmüş bir fikirdir. Buna örgüt kapanma oranında büyüklük bağımlılığı denir.

Topluluk Dinamikleri

Bir örgütün kapanma olasılığını onunla aynı ve benzer bir biçimi paylaşan diğer örgütlerin varlığının yarattığı güçler ve süreçler de çeşitli şekillerde etkiler. Bu etmenlere topluluk dinamikleri adı verilir.

Örgüt topluluklarının gelişimi genellikle ortak bir örüntüye sahiptir. Bir topluluğun üyesi örgütlerin ilk ortaya çıktığı dönemlerde bu örgütlerin sayısı çok yavaş artar.

Çünkü bu evrede söz konusu örgütsel biçime sahip örgütlerin kurulma oranı düşük, kurulmuş olanlarının kapanma oranı ise yüksektir. Ancak bir süre sonra topluluk üyesi örgütlerin sayısı, buna örgütsel yoğunluk denir, hızla artmaya başlar.

Uzun dönemde ulaşılan istikrarlı örgütsel yoğunluğa örgütsel topluluğun taşıma kapasitesi denir. Taşıma kapasitesi bir biçime sahip örgütlerden en fazla kaç tanesinin var olabileceği anlamına da gelir.

Örgütsel yoğunluk bir örgütsel topluluğa yeni üyelerin hangi oranda katıldıkları veya mevcut üyelerin ne kadar yüksek oranda kapandıkları üzerinde önemli etkiler yaratır. Bir örgütsel topluluğun üyeleri ilk ortaya çıktığında bu örgütlerin biçimi pek az bilinir. Böylesi durumlara bir örgütsel biçimin bilişsel meşruiyetinin olmaması denir. Bilişsel meşruiyet, bir örgüt biçiminin ne ölçüde bilinir olduğudur. Bir örgütsel biçimin bilişsel meşruiyete sahip olması o biçime sahip örgütlerle bu örgütlerden kurmak isteyen girişimciler için türlü avantajlar sağlar. İlk olarak bilişsel meşruiyeti olan bir biçime sahip örgütlerden yenilerinin kurulması kolaydır çünkü bilinir olan biçim yenileri için hazır model işlevi görür. İkinci olarak bilişsel meşruiyeti yüksek örgütsel biçimler bu biçime sahip örgütlere destek verebilecek kişiler tarafından da iyi tanınırlar. Örgütsel ekolojiye göre örgütsel yoğunlukla bilişsel meşruiyet arasında ilişki vardır: Çevrede bir biçime sahip örgütlerden ne kadar çok varsa söz konusu biçimin o kadar bilişsel meşruiyete sahip olduğu söylenebilir. Sayıca daha fazla örgütün benimsediği örgütsel biçimler daha fazla bilinirler ve kanıksanırlar, yani sosyal çevrenin doğal unsurlarıymış gibi görünürler. Kanıksanmışlık, bir örgüt biçiminin sosyal çevrenin doğal bir unsuru gibi görülmesi ve bu biçime sahip örgütlerin varlığının sorgulanmamasıdır. Ancak belirli bir biçime sahip örgütlerin sayısının, yani örgütsel yoğunluğun artması söz konusu örgütsel biçimi meşrulaştırırken, bu biçime sahip örgütler arasındaki rekabeti de artırır. Örgütsel yoğunluğun düşük olduğu evrelerde yoğunluktaki artışlar örgüt kurulma oranını artırır ve örgüt kapanma oranını azaltır. Ancak, yoğunluğun yüksek olduğu evrelerde yoğunluktaki her artış örgüt kurulma oranını azaltır ve kapanma oranını artırır. Söz konusu etkilere örgüt kurulma ve kapanma oranlarında yoğunluk bağımlılığı adı verilir. Ancak yoğunluk bağımlı meşrulaşma ve rekabet süreçleri etkilerini farklı düzeylerde daha kuvvetli gösterebilirler. Meşrulaşma örgüt biçiminin bilinir hâle gelmesidir.

Örgüt yoğunluğunun etkisi güncel olduğu gibi gecikmiş de olabilir. Ayrıca bir örgüt topluluğunun yoğunluğundaki değişimler başka örgüt topluluklarında örgüt kurulma ve kapanma oranlarını da etkileyebilir. Bazı örgüt toplulukları birbirlerine benzer örgütsel biçimlere sahiptir. Sahip oldukları biçimler birbirlerine zıt olan örgüt topluluklarının yoğunluklarındaki artışlar da bu topluluklara üye örgütlerin kurulma ve kapanma oranlarını etkileyebilir. Örgütsel ekoloji örgütlerin genel olarak çevredeki değişime ayak uydurmakta güçlük yaşayacağını, büyük bir çevresel değişim meydana geldiğinde mevcut örgütlerin önemli bir kısmının kapanacağını, bunların yerine yeni çevresel koşullarla uyumlu özelliklere sahip örgütlerin kurulacağını önermektedir. Örgütsel ekolojide farklı stratejileri benimsemiş örgütlerin bu türden değişimlerle baş etme becerilerinin de farklılaşabileceğini öngörür.

Söz konusu stratejik farklılaşma örgütlerin kesim genişliğiyle ilgili olarak tanımlanmıştır. Kesim, bir örgütün hayatta kalabilmesi için gerekli kaynakları temin ettiği ortamdır. Kesim genişliği ise bir örgütün ne ölçüde farklı kaynaklardan yararlandığıdır. Kesim genişliği dar olan örgütlere özelci örgütler denir. Özelci örgütler çeşitlenmemiş bir kaynak tabanından beslenirler. Öyle olduğu için bu kaynak tabanının mümkün kıldığı işlerde uzmanlaşırlar. Kesim genişliği bol olan örgütlere ise genelci örgütler denir. Genelci örgütler çevrelerinden farklı kaynakları temin ederler. Bu nedenle herhangi bir kaynağa dayalı olarak uzmanlaşamazlar. Çevresel değişim aynı biçime sahip olsalar da özelci ve genelci örgütleri farklı şekillerde etkiler. İlk olarak değişimin olmadığı yani istikrarlı çevrelerde özelci örgütler daima genelcilere kıyasla daha yüksek performans gösterirler. Özelci örgütler ayrıca küçük taneli çevresel değişimin gerçekleştiği durumlarda da genelcilere kıyasla üstün performans gösterirler. Çevresel değişim büyük çaplı olmadığı için özelci örgütlerin uzmanlıkları çevre değiştiğinde yararsız hale gelmez. Ancak bazen çevresel değişim iri taneli olur. Böylesi değişimler uzmanlaşmış örgütlerin sahip oldukları az sayıdaki beceriyi tümden yararsız kılabilir. Böylesi durumlarla karşı karşıya kalan özelci örgütlerin büyük oranda kapanmaları beklenebilir.

Bir örgüt topluluğunu oluşturan örgütler genellikle birbirleriyle kaynaklar için rekabet ederler. Bu rekabet çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin bazen örgütler kendi ürünlerini diğerlerinin ürünlerinden farklılaştırmaya çalışırlar. Bazen de ürünlerini farklılaştırmak yerine onlardan daha fazla üretip daha ucuza satma yolunu seçerler. İlk stratejiyi seçen örgütler yenilik ve müşteri taleplerine hızlı yanıt vermeye yatırım yaparken ikincisini seçenler birim maliyeti düşürmek için yatırım yaparlar. Birim maliyeti düşürmenin temel yollarından biri büyük ölçekli üretim yapmak, bunun için de büyük ölçekli üretime elverişli yatırımlar yapmaktır. Eğer örgüt topluluğunun üyeleri arasında ölçek ekonomisine dayalı rekabet baskınsa zamanla bu topluluğa her biri giderek daha büyük ancak sayıca daha az örgütün hakim olması beklenir. Ölçek ekonomisine dayalı rekabet zamanla yoğunlaşma ve az sayıda çok büyük firmanın topluluğa hakim olmasıyla sonuçlanırken küçük ve farklılaşmış ürünler üreten firmaların kurulması için de fırsatlar yaratabilir. Pazarın büyük merkezine hizmet vermekle etrafındaki dağınık kesimlerine hizmet vermek farklı beceriler gerektirir. O nedenle pazarın merkezine hizmet veren çok büyük firmalar etraftaki küçük kesimlerle ilgilenmezler Ayrıca pazarın merkezinde ne kadar az büyük firma olursa etrafta kalan dağınık kesimler de o kadar çok olur. Çünkü diğer büyük firmaların rekabetçi baskısı nedeniyle kapanan bir büyük firmanın kontrol ettiği kaynakların tümünü geride kalan büyük firmalar ele geçiremezler. Buna yoğunlaşmayla gelişen kaynak bölünmesi denir. Başka bir ifadeyle kaynak bölünmesi, örgüt topluluğunda yoğunlaşma nedeniyle çok büyük firmaların ölçek ekonomisinden yararlanmalarına elverişli olmadığı için ilgi duymadığı ve bu nedenle özelci örgütlerin çok büyük örgütlerin rekabetçi baskısını hissetmeden kullanabileceği kaynakların bollaşmasıdır. Yoğunlaşma, özelci örgütlerin kurulmasını kaynak bölünmesi nedeniyle kolaylaştırırken, büyüklerin hayatta kalmalarını güçleştirir. Kaynak bölünmesi yalnızca ölçek ekonomisine dayalı rekabet nedeniyle ortaya çıkan yoğunlaşmadan kaynaklanmaz. Çok büyük ve kitlesel üretim yapan örgütler standart ürünler sunarlar ve müşterilerin çeşitlilik gösteren veya farklılaşan isteklerini karşılamakla pek ilgilenmezler. Bu nedenle söz konusu örgütler tüketicilerin kimliklerinin oluşmasında pek öneme sahip değildirler.

Ancak bazı küçük ve uzmanlaşmış örgütler kendilerini bilerek kitlesel üretim yapan örgütlerden ayrıştırırlar.

Topluluk ve Çevre İlişkisi

Örgütsel ekoloji topluluk içi dinamiklerle ilgilendiği gibi topluluklarla kurumsal, siyasi ve ekonomik çevreleri arasındaki ilişkiyle de ilgilenir. Örgüt topluluklarının kurumsal çevreleriyle olan ilişkilerinin incelenmesine kurumsal ekoloji denir. Kurumsal ekolojiye göre örgüt topluluklarının içsel dinamikleri bir ölçüde içinde faaliyet gösterdikleri kurumsal çevreye bağlı olarak gelişir. Bu çerçevede öne sürülen en önemli fikir sosyo-politik meşrulaşmadır. Sosyo-politik meşrulaşma, bir örgütsel biçimin ve ona sahip örgütlerin önemli sosyo-politik aktörler, özellikle de devlet, tarafından kabul görmesidir. Sosyo-politik meşrulaşma türlü şekillerde gerçekleşebilir. Bir örgüt biçiminin yasallaşması sosyo-politik meşrulaşmanın yollarından biridir. Örgüt toplulukları siyasi ortamdaki değişikliklerden de etkilenir. Yeni örgüt topluluklarının ortaya çıkması genellikle büyük siyasi dönüşümlerin yaşandığı dönemlerde gerçekleşir. Siyasi devrim veya karmaşa gibi ekonomik krizler ve sonrasında gerçekleşen yasal değişiklikler de örgüt topluluklarını etkiler.

Örgütsel Ekoloji ve Yönetim

Örgütsel ekoloji diğer pek çok örgüt kuramıyla çevrenin değişken olduğu fikrini paylaşıyor olmakla birlikte, onlardan yapısal durağanlık varsayımıyla ayrılır. Yapısal durağanlık çevre değiştiğinde örgütlerin ana yapısal özelliklerini çevreye yeniden uyumlamak için girişimde bulunma olasılıklarının düşük olduğunu, değişime girişilse bile bunun örgüt üzerinde yıkıcı etkilerinin olacağını öne sürmektedir. Örgütsel ekolojinin yapısal durağanlık varsayımına göre çevrede gerçekleşecek büyük çaplı bir değişime örgütlerin hızla ana yapısal özelliklerini değiştirerek uyum sağlayabileceği iddiasını geçerli bulmamaktadır. Bu iddianın yöneticilere çok fazla güç atfettiğini öne sürmek yanlış olmaz. Yöneticiler elbette örgütlerinin çevreye daha iyi uyumlanması için kararlar alabilirler ve bu kararları yürürlüğe koyabilirler. Az sayıda örgütün büyük çaplı değişim sonrası ayakta kalabileceğini öne sürmek onların yapılarındaki durağanlığı vurgulamakla kalmaz, örgüt kuramlarında uzun süredir işlenegelen bir başka fikri de öne çıkarır. Bu fikre göre örgütsel aktörler, dolayısıyla örgüt yöneticileri de sınırlı ölçüde rasyoneldir. Sınırlı rasyonellik, geleceği mükemmel olarak öngörememek ve dolayısıyla ancak sınırlı miktarda bilgiyle karar alabilmektir.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v