Ekonomik Analiz Dersi 5. Ünite Özet

Para Ve Bankacılık

Paranın Tanımı ve Fonksiyonları

Dünyada uygulanan iktisadi sistemlerin hepsinin en önemli özelliği paralı ekonomi oluşlarıdır. Paranın ekonomik hayattaki önemi ancak son zamanlarda insanların dikkatini çekmiştir.

Paranın keşfinden önce insanlar mal ve hizmetleri bir biriyle değiştirerek trampa adı verilen yöntemi kullanmışlardır. Trampa yönteminde günümüz ekonomilerindeki işbölümü ve uzmanlaşma söz konusu olamazdı.

Trampanın güçlüklerini ortadan kaldıran paranın; mübadeleleri kolaylaştırması, ekonomik faaliyetlerin gelişmesi, iş bölümü ve uzmanlaşmanın artması üzerinde olumlu etkiler olmuştur. Günümüzde para; sadece değişimi sağlayan bir araç olarak değil, bütün ekonomik faaliyetleri etkileyen aktif bir varlık olarak görülmektedir.

Modern toplumlarda bütün gelirlerin para ile ifade edilmesi, servet biriktirmenin para şeklinde ortaya çıkması parayla ilgili klasik düşünceleri değiştirmiştir. Paranın reel iktisadi değişkenleri (büyüme, istihdam vb) etkileyen önemli bir aktör olduğu kabul edilmiştir.

Para; sadece değişim ilişkilerinde değil, tek taraflı borç ödenmelerinde de herkes tarafından kabul edilir. Bu durumda bir şeye para niteliği kazandıran en önemli unsur, herkesin onu kabul etmesidir. Halkın para olduğuna inandığı her şey paradır.

Paranın fonksiyonları geleneksel ve modern fonksiyonlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Geleneksel fonksiyonlar; hesap birimi, mübadele aracı ve tasarruf aracı olma fonksiyonlarıdır. Modern fonksiyonlar ise; paranın ekonomik faaliyetleri desteklemesi veya kösteklemesi, geliri yeniden dağıtma ve egemenlik fonksiyonlarıdır.

Hesap Birimi (değer ölçüsü): Bir ekonomide bütün mal ve hizmetlerin değeri para ile ifade edilir. Para bütün değerleri ölçen bir araç olarak kabul edilir. Ekonomik hayattaki bütün hesaplar para ile yapılmaktadır. Bir tüketici satın alacağı malların hesabını para ile yapacak, bir üretici maliyetlerini para ile hesap edecektir. Paranın “değer ölçüsü” olma fonksiyonunu yerine getirebilmesi için, değerinin fazla değişmemesi gerekir.

Mübadele (değişim) Aracı: Paranın kullanıldığı ekonomilerde; mübadeleler, malın mal ile ya da malın hizmet ile değiştirilmesi şeklinde olmayıp, önce malın paraya çevrilmesi, ardından para aracılığıyla istenen malın satın alınması şeklinde yürütülmektedir. Günümüzde madeni para, kağıt para, vadesiz mevduat parası (kaydi para) genellikle mübadele aracı olarak düşünülmektedir. Paranın şu özellikleri taşıması gerekir;

Para dayanıklı olmalıdır: Fiziksel olarak dayanıklılığı olmayan bir varlık para olarak kullanılamaz.

Para standart olmalıdır: Para olarak kullanılan varlığın standart olması yani kalite farklılığının olmaması gerekir.

Para bölünebilir olmalıdır: Para farklı miktarlardaki malları satın alabilmesi için, küçük birimlere ayrılabilmelidir.

Tasarruf Aracı: Paranın değerinin korunduğu ülkelerde insanlar tasarruflarının bir kısmını para olarak saklamak isterler. Bu bakımdan parayı bir çeşit tasarruf aracı olarak kabul etmek gerekir. Paranın taşıma, saklama ve depolama maliyeti, çürüyüp bozulma gibi sorunları yoktur. Para mevcut servetler içinde en likit olanıdır.

Destekleyici veya Engelleyici Olma: Para, ekonomide yatırımları hızlandırıcı, üretimi teşvik edici, mübadeleleri kolaylaştırıcı fonksiyonlar yerine getirebilmektedir.

Geliri Yeniden Dağıtma Aracı Olma: Para bir ekonomide banka kredileri aracılığı ile gelir yaratıcı etki yaratabilir. Banka kredilerinden yararlanma imkânı bulanlar, iş hacimlerini genişleterek daha fazla kâr elde edeceklerdir.

Kuvvet ve hakimiyet Aracı Olma: Para ona sahip olana bir kuvvet, bir hareket kabiliyeti ve siyasi bir güç sağlar. Toplumsal yaşamda para ve güç kavramları çoğu kez yan yanadır. Aynı şekilde paranın istenilen zaman ve yerde her şeye sahip olma özelliği vardır.

Para Arzı

Para arzı kavramı üzerinde, iktisatçılar arasında görüş birliği yoktur. Para teorileri arasındaki farkların önemli bir kısmı para arzı kavramının farklı anlamlarda kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Para arzı konusunda iktisatçıların değişik fikirlere sahip olmaları, parayla diğer finansal aktifler arasında belirgin bir çizginin çizilememesinden kaynaklanmaktadır.

Para arzının ve para politikasının niteliği ve ekonomiye etkilerinin araştırılması, para için benimsenen tanımla yakından ilişkilidir. Bazı iktisatçılara göre, para arzındaki değişmeler son derece önemlidir ve enflasyon, işsizlik, durgunluk gibi ekonomik istikrarsızlıkların temelinde yatan faktör, para arzındaki düzensiz değişmelerdir. “Monetarist” olarak bilinen bu iktisatçılara göre, ekonomik faaliyet düzeyini belirlemede tek ve en önemli faktör para arzındaki sürekli dalgalanmalardır. “Keynesyen” iktisatçılar ise, paraya önem vermekle birlikte, maliye politikasının ekonomideki istikrarsızlıklara karşı daha etkili çözümler getirdiğini öne sürmektedirler.

Monetarist iktisatçılar, para talebinin dolayısıyla paranın dolaşım hızının oldukça istikrarlı olduğunu, bu nedenle toplam harcamaların belirlenmesinde ve ekonomik faaliyetlerin yönlendirilmesinde, para arzının arzulanan miktarda değiştirilebileceğini savunmaktadırlar.

Keynesyen görüşü savunan iktisatçılar ise, paranın dolaşım hızının para arzındaki değişmelere göre ters yönde değiştiğini ve bu nedenle, para arzının toplam harcamaları etkilemediğini savunmaktadırlar.

Para arzı kapsamı ile ilgili olarak dört farklı yaklaşım mevcuttur. Bunlar, Klasik yaklaşım, Monetarist yaklaşım, Gurley-Shaw yaklaşımı ve Merkez Bankası yaklaşımıdır.

Klasik Yaklaşım; Bu yaklaşımda paranın sadece “muamele aracı” fonksiyonu üzerinde durulmuştur. Ülkedeki para arzı, ödeme aracı olarak genel kabul gören şeylerin toplamıdır. Buna göre para arzı; fiilen dolaşımdaki ufaklık ve kağıt paraların toplamı ile çeke tabi mevduatın toplamından ibarettir. Çek kullanımının yaygınlaşmadığı ülkelerde ise para arzı, fiilen dolaşımdaki paraya eşittir. Bu durumda Para arzı;

M = C olarak belirlenir.

M = Para arzı, C = Dolaşımdaki madeni ve kağıt para

Monetarist Yaklaşım; Bu yaklaşıma göre para arzı tanımına, fiilen tedavüldeki para ve vadesiz mevduatlar yanında ticari bankalardaki vadeli mevduat da girmektedir.

M = C + TT+DD şeklinde ifade edilir.

DD=Vadesiz Mevduatlar, TT=Vadeli mevduatlar

Gurley Shaw Yaklaşımı; Bu yaklaşıma göre, halkın alternatif likit olarak kabul edilebileceği tüm mali değerler para arzı kapsamına alınmalıdır.

Merkez Bankası Yaklaşımı; Bu yaklaşım para arzı ile kredi arzını özdeş olarak kabul etmekte, en geniş sayılabilecek para arzı tanımını kabul etmektedir. Kredi, sadece ticari bankaların mevduata dayanarak açtıkları kredi olmayıp, her türlü kaynaktan açılan kredi olarak anlaşılmaktadır.

Türkiye’de ve değişik ülkelerde parasal büyüklüklerle ilgili değişik tanımlar mevcuttur.

Dar Tanımlı Para Arzı (M1); Dar anlamda para arzı M1 ile ifade edilmektedir. M1 dolaşımdaki nakit miktarı ile bankacılık sistemindeki vadesiz mevduatların toplamıdır.

M1 = Nakit + Vadesiz Mevduatlar

Merkez Bankası tarafından basılan kağıt para ile darphane tarafından basılan bozuk paranın toplamına nakit denmektedir. Vadesiz mevduat ise, bireylerin istedikleri anda geri çekmek ve üzerine çek yazarak kullanmak üzere bankaya açtırdıkları mevduat hesabıdır. M1 para arzı kapsamına giren mali varlıkların hepsi son derece likittir.

Geniş Tanımlı Para Arzı (M2); Özü itibariyle M1’in üzerine Vadeli mevduatların ilave edilmesiyle oluşur. Bu durumda M2’nin formülü şöyledir.

M2 = M1 + Vadeli Mevduatlar

Vadeli mevduatlar, belirli bir vade sonunda çekmek üzere bankada açtırdığımız bir mevduat hesabıdır. Vadeli mevduat, vadesiz mevduata göre daha az likittir. Bu yüzden bu varlıklara para benzeri varlıklar denilmektedir.

En Geniş Tanımlı Para Arzı (M3); En geniş tanımlı para arzı, M3, M2’yi oluşturan büyüklükler yanında resmi kuruluşlar mevduatı ve TCMB’ deki diğer mevduatları kapsamaktadır. Bu durumda; M3 aşağıdaki gibi oluşur.

M3=M2+Resmi kuruluşlar Mevduatı+TCMB’ deki Diğer Mevduat

Eşitlikte yer alan resmi kuruluşlar mevduatı içinde; resmi ve katma bütçeli daire ve müesseselerle ve kanunla kurulmuş döner sermayeli teşekküllere ve mahkemelere ait mevduatlar yer almaktadır.

Bu üç para arzı tanımının dışında M2Y ve M3Y olarak tanımlanan para arzı tanımları da bulunmaktadır.

M2Y = M2 + Döviz Tevdiat Hesapları

Olarak formüle edilir. Döviz tevdiat hesapları, yurtiçinde ve yurt dışında yerleşik kişilerin ticari bankalarda açmış oldukları yabancı para cinsinden mevduatlarını kapsamaktadır. M3Y para arzı tanımı ise.

M3Y = M3 + Döviz Mevduat Hesapları

Ekonomide para arzı, baz para (parasal taban) ve çarpan mekanizması aracılığı ile belirlenmektedir. Baz Para (Parasal Taban): Bankacılık kesiminin merkez bankasında tuttuğu kanuni karşılıklar ile halkın ve bankaların elindeki nakit paranın toplamı baz para olarak tanımlanmaktadır. Yani baz para;

B = C + R

Şeklinde ifade edilebilir. Bu eşitlikte;

B=Baz para, C=Dolaşımdaki para, R=Kanuni karşılıklar

Her banka kendisine yatırılan mevduatın belli bir oranını merkez bankasına yatırmak zorundadır. Mevduatın ne kadarının merkez bankasına yatırılacağını gösteren orana kanuni karşılık oranı, merkez bankasına yatırılan mevduat miktarına da kanuni karşılıklar denir.

Bankaların para (kaydi para) yaratma gücü bulunmaktadır. Bankaların kaydi para çarpanı mekanizmasıyla yaratıkları paraya kaydi para adı verilmektedir.

Para arzı ile baz para arasındaki ilişkiyi para çarpanı yoluyla anlarız. Para çarpanı, baz paradaki 1TL’lik değişikliğe karşılık para arzının ne kadar değişeceğini hesaplamamıza yardımcı olur. Para çarpanı formülü;

m=(1+c)/(r+c)

m=Para çarpanı, r=Kanuni karşılıkların banka mevduatlarına oranı, c=Nakit paranın banka mevduatına oranıdır.

Para çarpanının büyüklüğü mevduatın büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Yani para vadeli ve vadesiz mevduat şeklinde banka sisteminde yer alıyor ve krediye dönüşebiliyorsa para çarpanının değeri büyük olacaktır.

Kanuni karşılık oranı (r), para arzını ve para çarpanını kontrolde para politikasını yönetenlerin doğrudan doğruya kullanacakları en önemli araçtır.

Nakit mevduat oranı (c) halkın elde tutmak için ayırdığı nakit ve vadesiz mevduat talebine bağlıdır. Halkın elinde nakit tutma eğilimi arttıkça çarpanın değeri düşecektir.

Banka isteminde dolaşan para miktarı ne kadar fazla ise, para çarpanının değeri o kadar fazla olur. Tersi durumda çarpanın değeri düşer.

Bir ülkede para arzının belirlenmesi ile ilgili iki temel görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi para arzını belirleyen temel değişkenin baz para olduğunu ve baz para ile para arzı arasında istikrarlı bir ilişkinin varlığını ileri sürer. İkincisi ise, ülkede para arzını belirleyen temel unsurun devlet bütçesi açıkları olduğunu savunur. Devlet bütçesi açıklarının zaman içindeki gelişimi temel alınarak ekonomide para arzı belirlenebilir.

Para arzının belirlenmesinde, merkez bankasının rolü önemli olmakla birlikte, bu yetkinin sadece merkez bankasında toplanmadığı, merkez bankasının yanı sıra halkın ve ekonomik sistem içinde yer alan ticari bankaların da önemli bir unsur olduğu kabul edilmektedir. Para arzı tamamen dışsal bir değişken olmayıp, merkez bankası, ticari bankalar ve genel olarak halkın tercih ve kararları altında belirlendiği için, kısmen dışsal kısmen de içsel bir değişken olarak kabul edilmektedir. Sistem içinde merkez bankası baz parayı belirlediğine göre, halkın ve bankaların tercihlerini de yansıtacak şekilde para arzı (M);

M = m.B

Şeklinde yazılabilecektir. ‘m’ halkın ve bankaların tercihlerini yansıtan para çarpanını ‘B’ ise merkez bankasının belirlediği baz parayı göstermektedir. Ekonomideki para arzının büyüklüğü, baz para ile para çarpanı tarafından belirlenmektedir. Para arzını belirleyen faktörleri;

  • Piyasadaki nakit miktarı (C)
  • Kanuni karşılık miktarı (R)
  • Kanuni karşılık oranı (r)
  • Nakit mevduat oranı (c), olarak sıralayabiliriz.

Para Politikası Amaç ve Araçları

Para miktarındaki değişmelerin fiyatlar, gelir ya da faiz oranları üzerinde bazı etkileri olmaktadır. Para politikası uygulamaları ile ekonomi üzerinde arzu edilen yönlerde gelişmeler sağlamak mümkün olabilmektedir. Para otoriteleri uygun para politikası araçlarını kullanarak, belirli amaçlara ulaşabilmek için para, politikalarını uygulamaya koyarlar.

Para politikasının amaçları; fiyat istikrarı, tam istihdam, iktisadi büyüme, mali piyasalarda istikrar ve faiz oranları ile döviz kurlarında istikrarın sağlanmasıdır. Fiyat istikrarı amacı para politikasının birincil amacı olurken, diğerleri ikincil amaçlar olarak düşünülür. Fiyat istikrarının sağlanmasından kastedilen; fiyatlar genel seviyesinde meydana gelen değişmelerin önüne geçmektir.

Fiyat hareketleri genellikle yukarı doğru olur. Bir defa yükselen fiyatlar bir daha kolay kolay eski seviyesine inmez. Toplam arzın toplam talepten düşük olması durumunda fiyatlar hemen yükselmekte, talep baskısıyla enflasyon süreçi harekete geçmektedir. Aksi durumda toplam talep toplam arzın altına düştüğü zaman, talep eksikliğinin yarattığı deflasyonist baskı fiyatları düşürmemekte ve deflasyon kendini ancak toplam üretim miktarının azalması şeklinde göstermektedir.

Para Politikası Araçları; Merkez bankasının para politikası yürütmek için başvurabileceği araçlar üç başlık altında toplanabilir. Bunlar “açık piyasa işlemleri (APİ)”, “reeskont politikası” ve “zorunlu karşılıklar” dır.

Açık piyasa işlemleri (APİ ); En geniş anlamıyla finansal enstrümanların (hazine bonosu, devlet tahvili, merkez bankası senetleri ve birinci derece özel sektör senetleri) açık piyasada Merkez Bankası tarafından alınıp- satılarak, bankacılık sisteminin toplam rezervlerini daraltarak veya genişleterek, nihai olarak ülkenin para arzını etkileyebilmek olarak tanımlanabilir. Bu işlemler kesin alım satımla veya repo-ters repo işlemleriyle yapılabilmektedir. Merkez bankası açısından repo işlemi, menkul kıymetlerin belirli bir süre sonunda geri satım vaadiyle alınarak piyasaya geçici olarak para verilmesini; ters repo işlemi ise menkul kıymetlerin belirli bir süre sonunda geri alım vaadiyle satılarak piyasadan geçici olarak para çekilmesini ifade eder. Bankalararası para piyasası işlemleri de APİ kapsamındadır.

Reeskont politikası; para ve sermaye piyasalarının gelişmediği 1980’ler öncesinde, merkez bankalarının en önemli dolaylı politika araçlarındandır. Reeskont politikasının temel amacı, merkez bankalarının finansal sistem için son ödünç verme kaynağı fonksiyonunu yerine getirmesidir. Bu uygulamada bankalar; merkez bankasınca belirlenen genelde kısa vadeli senetleri, merkez bankasının belirlediği faiz oranlarından iskonto ettirerek, ihtiyacı olan likiditeyi sağlar. Bankalar bu yolla ellerindeki ticari senetleri, vadeleri dolmadan merkez bankasına kırdırarak rezerv ihtiyaçlarını karşılayabileceklerdir.

Reeskontun kelime anlamı ikinci kez iskontodur. Reeskont ticari bankaların iskonto ettikleri bir senedi, likidite sağlamak amacıyla merkez bankasında yeniden iskonto ettirmeleridir. Bu işlemler için merkez bankası tarafından uygulanan iskonta oranına ise reeskont oranı denilmektedir.

Zorunlu Karşılıklar; Mevduat kabul eden finansal kurumlar; topladıkları mevduatların, merkez bankası tarafından belirlenen oran kadar olan bir kısmını merkez bankasında tutmakla yükümlüdürler. İşte bankacılık sistemi tarafından yasal bir zorunluluk olarak tutulan, mevduatın bu bölümüne “zorunlu karşılık” denir.

Zorunlu karşılık uygulaması; bankalara, mevduat ve mevduat benzeri yükümlülüklerinin belirli bir oranı kadar tutarı merkez bankası nezdinde bloke ve serbest mevduatlarında tutma zorunluluğu getirmektedir. Zorunlu karşılık uygulaması, bankaların ödünç verebilecekleri fonların miktarlarını etkilemeyi amaçlayan ve fazla likiditenin sterilizasyonu için kullanılan bir para politikası aracıdır.

Senyoraj; Paranın üretim maliyetiyle üzerinde yazılı değer arasındaki farktır. Devletler bu farkı kasalarına gelir olarak yazarak, herhangi bir borçlanmaya veya vergi toplamaya ihtiyaç duymadan harcamalarının bir kısmını finanse edebilir.

Merkez Bankacılığı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)

Finansal sistem içinde faaliyet gösteren kurumlar arasında yer alan Merkez Bankaları, genel anlamda bankaların bankasıdır. Merkez bankaları; ekonomide likidite derecesi çok yüksek olan kağıt parayı yaratan, para ve bankacılık sisteminde aktif roller üstlenen finansal kuruluşlar olarak da tanımlanabilir.

1970’li yıllardan sonra dünyanın birçok ülkesinde merkez bankalarının en önemli görevi, paranın iç ve dış değerinde istikrarın sağlanması olmuştur. Merkez Bankalarının önemi, ekonomik yapıyı ve politikaları etkileme, aynı zamanda yönlendirme konusundaki güçlerinden kaynaklanmaktadır.

Merkez bankalarının hemen her ülkede geçerli olan temel bir takım ortak görevleri bulunmaktadır. Merkez Bankalarının temel görevler şunlardır:

Parasal İstikrarı Sağlama; Merkez bankasının yüklendiği en önemli görev, ülkedeki para sistemini kontrol ederek istikrarlı bir şekilde çalışmasını sağlamaktır.

Emisyon (Banknot Çıkarmak); Banknot çıkarmak merkez bankalarının en temel ve en eski görevlerinden birisidir. Merkez bankaları altın, döviz, ticari, zirai, sanayi senetleri ve hazine bonoları reeskontu, açık piyasa işlemleri karşılığında banknot çıkarır.

Devletin Bankacılığını Yapma; Merkez bankaları devletin fonlarını toplama, tutma, aktarma ve bu fonlardan ödemede bulunma işlemlerini gerçekleştirerek devletin bankerliğini yaparlar.

Son Kredi Merci Olmak; Merkez bankası, en son kredi veren kurum olması nedeniyle diğer bankaların geçici nitelikteki likidite ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Krediyi Düzenlemek ve Denetlemek; Kredi denetlenmesi ve düzenlenmesi Merkez bankalarının en önemli görevlerinden biridir.

Banka Rezervlerini Korumak; Ticari bankalar, sahip oldukları mevduatın bir yüzdesini karşılık olarak ayırmaya ve ayırdıkları bu karşılığı merkez bankasına yatırmak zorundadır.

Merkez Bankalarının Bağımsızlığı; Bir merkez bankasının bağımsızlığı, paranın iç ve dış değerinde istikrar sağlanması konusunda yetki verilmesi ile bu yetkileri kendi iradesiyle kullanıp kullanamadığının ölçüsüdür. Bağımsızlık, para politikası kararlarının alınmasında ve uygulanmasında Merkez bankalarının siyasetten ve diğer baskı unsurlarından bağımsız hareket edebilme yeteneğini ifade etmektedir.

30 Haziran 1930 tarihinde 1715 sayılı yasa ile “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” kurulmuş ve 1931 yılında faaliyete geçmiştir. TCMB’nın Fiyat istikrarını sağlamak, Para ve kredi politikasını yürütmek, paranın iç ve dış değerini korumak, paranın hacim ve tedavülünü düzenlemek, bankaları kredilendirmek, açık piyasa işlemleri yapmak, döviz kurunu, Altın ve döviz rezervlerini yönetmek vb. görevleri vardır.

TCMB; Türkiye’de banknot ihracı ayrıcalığı, reeskont, iskonto, faiz oranlarını tespit etme, para-kredi konularında karar alma ve hükümete öneride bulunma, bankaları denetleme yetkilerine sahiptir.

Bankacılık

Banka, mevduat kabul eden, bu mevduatı en verimli şekilde çeşitli kredi işlemlerinde kullanmak amacını güden veya faaliyetlerinin esas konusu düzenli bir şekilde kredi almak yada kredi vermek olan ekonomik bir kuruluştur.

Bankacılığın üç temel ilkesi vardır. Bunlar likidite, güven ve kâr olarak sıralanmaktadır.

Bankacılıkta likidite, bir bankanın minimum kayıp ya da zarar ile olabilecek mevduat çekilişlerini ödeyebilme ve aynı zamanda piyasanın kredi ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğidir. Bankaların sorumluluklarını yerine getirememesi, mevduat sahiplerinin taleplerini karşılayamaması likidite riski olarak tanımlanmaktadır.

Bankaların gördükleri işler kamu düzen ve çıkarlarıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle bankalara karşı gösterilen iyi niyetin korunması zorunludur. Bilgi ve tecrübeden yoksun, maddi olanakları ve örgütlenme kalitesi uygun olmayan kuruluşlar banka unvanını kullanarak halkın güvenini kötüye kullanabilmektedirler.

Bankacılığın bir önemli ilkesi de kârlılıktır. Bankalar birer işletme olmaları nedeniyle yaşamlarının devam etmesi kârlılık ile yakından ilgilidir. Bankalar karlılıklarını artırmak için faiz gelirleri ile faiz giderleri arasındaki farkı maksimum yapmak durumundadırlar.

Bir ekonomide bankacılık sistemi, farklı alanlarda çalışan bütün bankalar topluluğunun yapısal düzen ve ilişkilerini ifade eder. Çeşitli ülkelerdeki banka sistemleri ve bu sistem içindeki bankalar değişik yapılar göstermektedir. Bankalar çeşitli ölçütlere göre sınıflandırılabilir.

Bu çerçevede; Örgütlenmenin yasal niteliğine göre, mülkiyet yapılarına göre, şube sayılarına göre, satın alma gücü yaratımına göre ve ekonomik fonksiyonlarına göre sınıflandırılabilmektedir.

Bankaların temel görevlerini şu şekilde sıralayabiliriz; Aracılık, Kaynakların etkin kullanımı, Kaynaklara akıcılık sağlama, Maddi varlıkların rasyonel kullanımını sağlama, Kaydi para yaratma, Gelir ve servet dağılımını etkileme ve Diğer bankacılık hizmetlerini sunma fonksiyonudur.

Kaydi para; maddi varlığı olmayan, sadece bankaların hesaplarına alacak ve borç kaydı düşülmek suretiyle yaratılan bir değişim ve ödeme aracı olarak tanımlanabilir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi