Din Sosyolojisi Dersi 1. Ünite Özet

Din Sosyolojisinin Doğuşu Ve Gelişimi

Sosyoloji

Sosyolojinin sistemleşmesi, kurumsallaşması ve kendini felsefeden kopararak ayrı bir bilim dalı haline gelmesi 19. yüzyıldan sonra gerçekleşir. Etimolojik olarak ise sosyoloji toplumsal olanın bilimi olarak nitelenebilir. Kökeni Fransız ihtilaline kadar dayanmakta, Fransa’nın toplumsal bunalımına çözümler üretmek amacıyla yayılmış bir bilimdir. Kısa zamanda bu bilim tüm dünyada etkisini göstermiştir.

Sosyoloji öncelikle bir sosyal bilimdir, konusu ve alanı itibariyle de diğer bilimlerden farklılık gösterir. Sosyolojinin asıl konusu insan toplumlarıdır, toplumu ve orada yaşanan olayları inceler. Toplumsal hayat ise iki veya daha fazla insanın arasındaki bilinçli ilişkilerle ilgilidir. Bu sonsuz ilişkiler ağından somut-özel ve soyutgenel olgular, kurumlar, gruplaşmalar meydana gelir. Sosyoloji bu bağlamda, olayları sebep-sonuç ilişkisi içinde, kendine özgü bir yöntemle irdeler.

Sosyoloji bazı dallara ayrılmıştır. Buna bağlı olarak toplum hayatında meydana gelen sosyal değişmeler ve yeni gelişmeler, özel sosyolojilerin doğuşunu zorunlu kılmıştır. Özellikle 20. Yüzyıldan sonra meydana gelen, sosyal, kültürel, ekonomik ve teknolojik gelişmeler uzmanlaşmayı kaçınılmaz hale getirir. Aynen diğer bilim dallarında olduğu gibi sosyolojide de bu dönemde yeni alt dallar oluşmaya başlamıştır. Bunlar özel sosyoloji disiplinleri adı altında toplanır. Bunlar;

Din sosyolojisi, eğitim sosyolojisi, köy sosyolojisi, kent sosyolojisi, siyaset sosyolojisi, örgüt sosyolojisi, hukuk sosyolojisi, sanayi sosyolojisi, sağlık sosyolojisi, sanat sosyolojisi, edebiyat sosyolojisi, dil sosyolojisi, tarih sosyolojisi, iletişim sosyolojisi, bilgi sosyolojisi, çevre sosyolojisi, spor sosyolojisi, serbest zaman sosyolojisi, suç sosyolojisi, aile sosyolojisi, müzik sosyolojisi, göç sosyolojisi, iş ve meslek sosyolojisi, gençlik sosyolojisi, yaşlılık sosyolojisi, etnik sosyolojisi, yönetim sosyolojisi, nüfus sosyolojisi, kültür sosyolojisi, kurumlar sosyolojisi gibi alt dallara ayrılmıştır.

Din Sosyolojisi

Sosyoloji nasıl genç bir bilim dalı ise din sosyolojisi de ondan daha genç bir bilim dalı olarak gün geçtikçe gelişmeye devam etmektedir. Din sosyolojisi terimi ilk kez Emile Durkheim 1899’da yazdığı bir yazıda kullanmıştır. Türkiye’de ise din sosyoloji adıyla bilim dünyasında yer almaktadır.

Din sosyolojisi, 19. Yüzyılın pozitivist ve evrimci bilim anlayışından hareketle, ilkel olarak nitelenen dinlerin etnolojik ve daha sonra da evrensel dinlerin tarihi sosyolojik araştırılmasını kendine konu edinmiştir. 20. Yüzyılın başlarında ise sistematik ve bağımsız din sosyolojisinin de kurucusu kabul edilen Max Weber, kendisinden öncekilerin aksine sosyolojinin görevinin, dinin özünü, kaynağını, doğasını veya dini değerlerin doğruluk ve yanlışlığını araştırmak olmayıp, din-toplum ilişkileri bağlamında, din ile diğer sosyal kurumlar arasındaki karşılıklı etkileşimi, dini inançlardan kaynağını alan sosyal davranışların incelenmesi olduğunu söyleyerek yeni bir sosyoloji anlayışının öncülüğünü yapmıştır.

Daha kısaca belirtmek gerekirse, din sosyolojisi, din ve toplum arasındaki ilişkiyi açıklar. Dini hayatın toplum üzerindeki etkilerini ve toplumun din üzerindeki etkilerini inceler. Dini gruplaşmalar, cemaatler, dini kurumlar, örgütlenmeler din sosyolojisinin en temel konularıdır.

Çağlar boyunca hem İslam düşünürleri hem de Batı bilim insanları bilimlerin sınıflaması adına kendilerine özgü yaklaşım biçimleri geliştirmişlerdir. Din sosyolojisinin, bilimler arasındaki konumunu belirleyebilmek için bilim dallarını üçe ayırmak mümkündür.

  1. Doğa Bilimleri: Doğa ve doğa olayları ile ilgilenen bilimler; fizik, kimya, astronomi gibi
  2. İnsan Bilimleri: İnsanı, insanın tarihi, kültürel, toplumsal dünyasını konu edinen bilimler; tarih, antropoloji, sosyoloji gibi
  3. Din Bilimleri: Dinleri sosyal bilimler perspektifinden, olgusal temelde araştıran bilimler; dinler tarihi, din sosyolojisi, din psikolojisi gibi

Sosyolojide olduğu gibi din sosyolojisi de uzmanlaşmış alt dallara ayrılmıştır. Bütün dinlerin sosyolojik incelemesini yapan genel din sosyolojisinin aksine, yalnız bir dine ait sosyolojik çözümlemeyi yapan din sosyolojileri de vardır. Bu duruma Hristiyan din sosyolojisi, Yahudi din sosyolojisi ve İslam din sosyolojisi gibi örnekler verilebilir.

Yöntem ve Teknikler

Din sosyolojisi, dinin toplumsal boyutunu, sosyal gerçeklik olarak ele alıp incelerken genel sosyolojinin yöntem ve tekniklerinden yararlanır. Başka bir deyişle, din sosyolojisi, sosyolojinin yöntem ve yaklaşımlarının dinisosyal alanı uygulanmasıdır. Sosyal bir araştırmada, doğal olarak din sosyolojisi incelemelerinde kullanılan üç aşamalı uygulamalar: gözlemleme, karşılaştırma, açıklama olarak üçe ayrılabilir.

Gözlemleme; sosyal olayların bir obje olarak yani dışımızdaki bir eşya gibi incelenmeleri gerektiği, olayların tanımlanmasının ve sınırlandırılmasının gözlemleme süreci için önemi fazladır. Bu açılardan sosyal gözlem dolaylı (vasıtalı) ve dolaysız (vasıtasız) olarak iki şekilde yapılır.

Dolaylı Gözlem: Tarihin verileriyle yani belgelerle yapılan geçmişle ilgili bir gözlemdir. Din sosyoloji açısından ise gözlem yapacak araştırmacı için üç çeşit materyal bulunmaktadır. Sözlü gelenekler: Masallar, efsaneler, atasözleri, destanlar gibi. Yazılı belgeler: Arşiv belgeleri, şeriyye sicilleri, fetvalar gibi. Şekillenmiş Anıtlar: Taşınır ve taşınmaz her türlü sanat eserleri bu grupta yer alan bilgi kaynaklarıdır.

Dolaysız Gözlem: Günümüz toplumlarını doğrudan doğruya veya birinci elden yerinde izlemek ve incelemektedir. Bu yöntemin kendine özgü bir tekniği vardır. Bunlar sırasıyla öğrenme, hazırlanma ve sezmeden oluşur. Öğrenme; araştırmacının incelediği toplumu tanıması olayıdır. Hazırlanma; araştırmacının kavramsal ve kuramsal çerçevesini oluşturmasıyla varsayım üretmesinin gereğidir. Sezme; araştırmacının doğru çıkarımlar yapabilmesi için anlayışlı ve sezgili olması gereklidir.

Başlıca Araştırma Teknikleri

Alan (saha): Alana çıkılarak veri toplanması ve yorumlanmasıdır. Le Play’a göre, sosyologlar masa başı sosyoloji yapmamalı, halkın içine karışmalıdır.

Monografi: Sınırları belirlenmiş tek bir konunun, küçük grupların ya da örnek bir olayın tüm değişkenleriyle dar boyutlu ve derinlemesine incelenmesidir. Monografiyi ilk kullanan Le Play (1806-1882) olmuştur.

Anket: Çeşitli konularda, kişilerden okuyup cevaplayabilecekleri soru kağıdı hazırlanması yoluyla yazılı bilgi toplama tekniğidir.

Mülakat: Araştırılan konuda sözlü bilgi toplamadır.

Karşılaştırma, toplumsal olay ve olgularla ilgili salt durum tespiti yapmak, betimlemek, bilimsel gerçeğe ulaşabilmek için tek başına yeterli değildir. Bunun için din sosyolojisi, gözlemini yani vasıflamasını yaptığı olguları karşılaştırmak zorundadır.

Açıklama; din sosyolojisinde incelenen olayın gözlemlenmesi ve karşılaştırılmasından sonra açıklama ile sonuçlanması gerekir. Din sosyolojisi açıklamalarında, birçok sosyal, kültürel ve sosyo ekonomik faktörlerin dine etkilerinin yanı sıra dinin de sosyal hayatın çok çeşitli alanlarına etkilerinin yani sıra karşılıklı bağımlılık ve etkileşimin söz konusu olduğunu gözden uzak tutmaması gerekir.

Din Sosyolojisinin Kısa Tarihi

Öncüler: İnsanlık tarihi boyunca insanın ve toplumun var olduğu her yerde din var olduğuna göre, din üzerine düşünme de o kadar eskidir. Burada İlkçağ Yunan düşüncesinde ve Hristiyan ortaçağında din sosyolojisi açısından önemli bazı düşünürlerin görüşleriyle yetinilecektir.

İlkçağ Yunan Düşüncesi: Toplum ve din üzerine düşünmenin tarihi İlkçağ Yunan düşüncesine kadar uzanır. Bu dönemde din sosyolojisi açısından ise en önemli isim Eflatun’dur. Eflatun, sofistlerin “Her şeyin ölçüsü insandır” sözü yerine “Her şeyin ölçüsü Tanrı’dır” demiştir. Eflatun’a göre ilahiyatın işi, Tanrı’nın varlığını ispat etmek, Tanrı’nın insanlarla ilgilendiğini, hiç kimsenin yaptığının yanına kar kalmayacağını göstermek, Tanrıların birtakım yalvarmalarla ve hediyelerle kazanılmayacağını, herkesin kendi hareketinden sorumlu olacağını anlatmaktadır.

Hristiyan Ortaçağı döneminin toplum görüşlerinin çerçevesini biri mistik diğeri de skolastik görüş oluşturmaktadır. Mistik görüş için Saint Augustin mistik görüşün esaslarını tartışır. Ona göre, içinde yaşadığımız bu dünya toplumları gelip geçicidir. Akinaslı Saint Thomas ise ‘İlahiyat Mecmuası’ adlı eserinde; skoloastik düşünce ile aklın kurallarını İncil’in emirleri ile uzlaştırmaya çalışmaktadır.

Kurucular: Din sosyolojisi kurucularına değinmeden önce kısaca ortaçağın sonlarından itibaren başlayan değişim hareketlerine bakmakta yarar vardır. Rönesans ve Reform hareketleri, bilimsel ve teknik buluşlar, İngiltere, Fransa ve Almanya’daki Aydınlanma hareketi, Fransız ve Sanayi devrimleri gibi olay ve olgular, toplumların siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel hayatlarında büyük değişmeler meydana getirdiği gibi kilisenin ve halkın din ve dünya görüşü de sorgulanmaya başlanmıştır.

Marks, dini ayrıntılı olarak incelememesine karşın, sonrasında dine sosyolojik açıdan getirilen yaklaşımlarda etkili olan, sosyolojinin kuramcılarından biridir. Marks’ın düşüncesini anlayabilmek için etkilendiği düşünürlerden olan Feuerbach’ı anlamak yerinde olacaktır. Ona göre din, insanın kendi düşüncesinin insanlar üstü bir plana aktarılışıdır. Bu fikirlerden yola çıkarak Marks, dinin halkın afyonu olduğunu söyler. Egemen sınıfların, kendilerine yönelik bir devrim tehlikesine karşı, kitleleri pasifize etmek için dini nasıl kullandıklarını örnekler.

Auguste Comte(1798-1857), sosyolojinin isim babası, pozitivist felsefenin de en önde gelen temsilcilerindendir. Pozitivist felsefenin bilimler için zorunlu olduğunu, gözleme, deneye ve yasaların tespitine dayanan bu yöntemin, teolojik ve metafizik alanlara da yayılması gerektiğini söyler. Sonuçta ise Comte, statik açıdan toplumu meydana getiren üç temel öğe olarak, aile, devlet ve din kurumlarını ele alır.

Emile Durkheim (1858-1917), din sosyolojisi terimini ilk kez kullanan kişidir. Durkheim, dinlerin evriminden çok, dinin kökeni sorununu araştırır. Ona göre din, toteme tapınma şeklinde başlayıp kaynağını toplumun kolektif vicdanından aldığını öne sürer, dini bir topluluk ruhu olarak açıklar. Durheim’ın ‘Dini Hayatın Başlangıç Şekilleri(1912)’ adlı eseri, din sosyolojsinin ilk klasiklerindendir.

Max Weber (1864-1920), dini kendinden öncekilerden daha farklı ele alışla incelemiştir. Din; kökenini, gelişimini araştıran bir bilim değil, dini davranışları ya da dinden kaynaklanan sosyal davranışların bilimi olması gerektiğini söyler. Din ve ekonomi arasında bağlantılar kurarak dini anlayışlarla ekonomik davranışlar arasındaki ilişkileri anlamaya çalışır. Weber’in din sosyolojisiyle ilgili en önemli eserleri; ‘Din Sosyolojisi Hakkında Makaleler’ ve ‘Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu’dur.

Diğer Sosyologlar: Ernest Troeltsch (1865-1923) Hristiyan kilise ve mezhepleri üzerine din sosyolojisi geliştirmiştir. Joachim Wach (1898-1955), ‘Din Sosyolojisine Giriş’ adlı kitabıyla ilk defa din sosyolojisini sistematikleştirmiştir. Dinin ortaya çıkan sosyal biçimlerinin irdelenmesini yapar. Gustave Mensching (1901-1978), dinde oraya çıkan sosyolojik olaylar ve dinin sosyolojik ilişkilerini inceler. Gabriel Le Bras, Fransız Katoliklerin dini pratikleri üzerine geniş denemelerde bulunmuştur.

Çağdaş Bazı Yönelimler: 20. yüzyılın ikinci yarısından günümüze gelinen süreçte, din sosyolojisi alanında öncekilerden farklı olarak, özellikle modern dünyada din-toplum ilişkileri konusunda yeni yaklaşımlar sergileyen önemli sosyologlar bulunmaktadır. Bunlar, Luckmann, Berger, Bellah, Geertz, Turner, Glock, Casavova ve Davie gibi isimlerdir.

Thomas Luckmann (1927-...), modern toplumda dinin değişen yapısını tahlil etme konusunda sorunlar yaşadığını belirtmekte ve modern toplumda geleneksel kilise dininin yerini alan her hangi bir şeyin de din olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı üzerine tartışmıştır. Luckmann, dinin giderek daha öznel ve özel bir konu haline gelmeye başladığını, yani kiliseden koparak bireyselleştiğini ifade etmektedir.

Peter Berger (1929-...), insanı merkeze oturtan antropolojik ve fenomenolojik bir din sosyolojisinin yöntemlerini geliştirmeye çalışmaktadır. Dini kendisiyle kutsal bir kozmosun kurulduğu insani bir girişim olarak tanımlayan, ama din ile insan arasındaki ilişkinin tek yönlü değil, diyalektik bir ilişki olduğunu vurgulayan Berger, dinin insanın dünya kurma girişiminde stratejik bir rol oyandığını, fakat kutsalın tarihi tezahürlerinin çok farklı görünümlere sahip olduğunu belirtmektedir.

Robert N. Bellah (1927-...), sivil din teorisini sistematikleştiren bir sosyologtur. Sivil din tezi, sekülerleşmenin artması yönündeki beklentiyi, Amerika Birleşik Devletlerinde dini inanç ve kurumlara olan kamusal bağlılık gerçeğiyle uzlaştırmanın bir aracını sağlamaktadır.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v