Uluslararası Hukuk 2 Dersi 7. Ünite Özet

Uluslararası Mülteci Hukuku

Mülteciler ve Uluslararası Hukuk

Devletler arası sınırların keskinleşip, merkezi otoritenin kuvvetlendiği modern dönemde bir devletin vatandaşlarının başka bir devlette serbestçe yaşamasının, kabul eden devletin iznine tabi kılındığı görülür. Devletlerin ekonomik, siyasi ve güvenlikle ilgili kaygıları taşıması başka devletlerin vatandaşlarını kabul etmemesine yol açmasına karşın, bu yöndeki insan hareketliliğin de sona ermediği görülmektedir.

Kendi devletlerindeki yaşam koşullarından memnun kalmayıp daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak isteyen, ekonomik nedenlerle başka ülkelere göç edenler göçmen olarak ifade edilir. Bunların devletler tarafından kabulü belli koşulları gerektirir. Bu nedenle de yasa dışı yollarla ülkelere girmeye çalıştıkları görülür. Bir diğer grupta yer alan mülteciler ise kendi ülkesinde ırk, din, milliyet, belirli bir sosyal gruba veya siyasi düşünceye sahip olma nedeniyle zulme uğrayacağından korkup, bu nedenle kendi ülkeleri dışında yaşamayı isteyen, kendi ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan kişilerdir.

1951 Mültecilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme (1951 Mülteci Sözleşmesi) ile devletlerin mülteci statüsündeki bu kişilere çeşitli haklar tanıması yükümlülüğü getirilmiştir. Birleşmiş Milletler bünyesinde de kurulan Mülteciler Yüksek Komiserliği de küresel olarak mülteciler ile ilgili çalışmalar yapan bir örgüttür.

Mültecilerle ilgili temel metinler, 146 devletin taraf olduğu ve çok taraflı andlaşma niteliği taşıyan 1951 Mülteci Sözleşmesi ile bu sözleşmeye dair 1967 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Protokoldür. Bölgesel olarak doğrudan mültecileri konu alan çeşitli andlaşmalar, bağlayıcı olmayan devletlerin beyannameleri, devletlerin iç hukuklarında benimsedikleri beyannamelerde mültecilere yönelik belgelerdir.

Mülteci Statüsü Verilmesinin Koşulları

1951 Mülteci sözleşmesi madde 1A(2)’de mülteci kavramı tanımlanmıştır. Bu doğrultuda mülteci statüsünün koruma sağlayan devlet tarafından verilmediğini, söz konusu maddede yer alan unsurların gerçekleşmesiyle kendiliğinden mülteci durumuna gelineceği görülür. Devletlerin kendi iç hukuklarında belirledikleri usullerle mültecilik durumunu tespit etmeleri halinde, Sözleşme’nin öngördüğü korumayı sağlamakla yükümlü oldukları kabul edilir.

Koruma sağlayan devlet koruma talebinde bulunup yasal veya yasal olmayan yollarla ülkeye giriş yapan kişilerin durumunu inceleyip, bu kişilerin ilgili maddedeki şartları taşıyıp taşımadıklarını araştırırlar. Koruma talebinde bulunan kimseler de mültecilik statülerinin resmi olarak tanınmasını beklerler ve bu süreçte de sığınmacı olarak adlandırırlar. Mülteci olduğunun anlaşılması halinde sığınmacı kişi mülteci statüsünü kazanır.

1951 Mülteci Sözleşmesi doğrultusunda mültecilik statüsünün kazanılabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

  1. Zulme uğramaktan haklı nedenlerle korkma
  2. Zulme uğrama korkusunun ırk, din, tabiiyet (milliyet), belirli bir topluma mensup olma veya siyasi düşüncelerden kaynaklanması
  3. Ülkesi dışında bulunma
  4. Kendi ülkesinin korumasından yoksun bulunma, yararlanmak istememe veya ülkesine geri dönememe, dönmek istememe

Zulme Uğramaktan Haklı Nedenlerle Korkma

Zulme uğrama öznel bir durum olduğu için mültecilik statüsü veren makamların ilgili kişinin ülkesindeki durumunu, o kişinin algısını ve anlatımlarını bütünsel olarak değerlendirmeleri gerekir. Mültecilik statüsünün anahtar kavramı olan zulüm en genel hatlarıyla kişinin özgürlüğünün ve yaşamının tehdit altında olması olup, bunun ağır insan hakları ihlallerinden oluştuğu görülür.

Korku hali ise öznel olsa da kişinin bu halini destekleyen nesnel koşulların, haklı nedenlerin bulunması gerekir. Talepte bulunan kişinin doğrudan zulme uğradığını göstermek zorunda olmaksızın, zulme uğramadan kendi ülkesinde zulme uğrayacağı korkusuna sahip olması da bu açıdan yeterli olacaktır.

Zulme Uğrama Korkusunun Irk, Din, Tabiiyet (Milliyet), Belirli Bir Topluma Mensup Olma veya Siyasi Düşüncelerden Kaynaklanması

Zulüm korkusu için ırk, din, tabiiyet gibi ayrımcılık olarak kabul edilen nedenler dışında ağır insan hakları ihlallerinin varlığı da söz konusu olabilir. 1951 Mülteci Sözleşmesi bu noktada ırka, dine, milliyete, toplumsal gruba ait olup, sahip olduğu siyasi düşüncesi nedeniyle bu korkuyu yaşayan kişilere mültecilik statüsünün tanınacağını belirtir.

Ülkesi Dışında Bulunma

Kişinin kendi ülkesinde bulunması onun uluslararası korumadan faydalanmasını engeller. İltica talebinde bulundukları ya da gideceği ülke için geçiş yapacakları transit ülkenin sınırlarına kadar gelen kişiler, henüz tam olarak kendi ülkelerini terk etmemiş olsalar dahi mülteci olup olmadıkları belirlenene kadar koruma altına girerler.

Kendi Ülkesinin Korumasından Yoksun Bulunma, Yararlanmak İstememe veya Ülkesine Geri Dönememe, Dönmek İstememe

Ancak kişinin kendi ülkesinden korumadan yoksun bırakılması halinde devletlerin mültecilere koruma sağlama yükümlülüğü ikincil bir rol olarak onlara yüklenebilir.

Mülteci Statüsü Kapsamı Dışındakiler

1951 Mülteci Sözleşmesi barışa karşı suç, savaş suçu, insanlığa karşı suç gibi suçlar işlediğine, sığındığı ülkenin dışında ağır olmayan bir suç işlediğine ve BM’nin amaç ve ilkelerine aykırı fiillerden suçlu olduğuna dair hakkında ciddi kanaat mevcut bulunan kişileri mülteci kapsamı dışında tutmuştur.

Geri Göndermeme İlkesi

Devletlerin, kendi ulusal düzenlemeleri ne olursa olsun, mülteciler söz konusu olduğunda sınır dışı etme, iade etme, suçluların iadesi gibi her ne adla olursa olsun onları kendi ülkelerine iade etmeleri yasaktır. Söz konusu bu ilkenin sınırda iltica talebinde bulunanlar hakkında da uygulandığı kabul edilmekte ve görülmektedir.

İç ve kara sular söz konusu olduğunda bunların devletlerin ülkesi sayılmaması nedeniyle deniz yoluyla ülkesinden kaçan kişilerin ise mülteci olarak değil, sığınmacı olarak korunması esas tutulmuştur.

Geri göndermeme ilkesi mutlak bir ilke değildir. Bu ilkenin söz konusu kişilerin gidecekleri ülkede ulusal güvenlik için tehlike oluşturmaları hali istisna olarak kabul edilmekte olup, bu ilkenin uygulanmasını engeller. Ancak bu istisna halinin uygulanmasında da belli standartlar konulmuştur.

Kitlesel sığınma halleri söz konusu olduğunda ise mültecilere tanınan hakların hayata geçirilmesi mümkün olmamakta veya zorlaşmaktadır. Bunun için de uluslararası topluluğun kitlesel sığınmanın getirdiği külfeti paylaşması ve devletlerin geçici koruma sağlama şeklinde yükümlülükleri ortaya çıkmıştır.

1951 Mülteci Sözleşmesi dışında başka belgelerde de geri göndermeme ilkesinin yer aldığı görülür. Bunlardan en önemlisi 18984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmesi’dir. Sözleşmede mülteci kavramını yer almamasına karşın, sözleşmenin geri göndermemeyi işkenceye bağladığı ve bu nedenle de sınırlı bir koruma imkanı sağladığı görülür.

Mülteci Statüsünün Sona Ermesi

1951 Mülteci Sözleşmesindeki koşullar mülteci statüsünün sona ermesinde mültecinin iradesine bağlı ve onun iradesi dışındaki durumları kapsayacak niteliktedir. Mültecinin kendi iradesiyle kendi ülkesinin korumasından tekrar yararlanma isteği, kendi ülkesinin vatandaşlığını yeniden kazanmak için başvuruda bulunması, kendi rızasıyla ülkesine yerleşmek üzere dönmesi mülteci statüsünü sona erdirir. Eğer mülteci başka bir devletin vatandaşlığını kazanmış ise ve vatandaşlığını kazandığı ülke koruma sağlamışsa yine bu statü sona erer.

Mültecilik statüsünün verilmesini sağlayan zulme uğrama korkusunun ortadan kalkması da irade dışı statünün sona ermesine yol açar.

Mültecinin Hakları

Devletlerinin tanıdığı bir statü olarak mültecilerin sığındıkları ülkedeki ihtiyaçları ve bu doğrultuda öncelikli bazı hakları söz konusu olabilmektedir. 1951 Mülteci Sözleşmesi de bu hakları ortaya koymuştur. Sözleşmenin 3. maddesi bu haklardan yararlanma konusunda mülteciler arasında ayrımcılık yapılmayacağını da açıkça belirtir.

Salt Fiziksel Olarak Bulunanların Hakları

Başka bir ülkede bulunan ancak mülteci olup olmadığı belli olmayan, durumu resmi makamlarca incelenen kişilerin de sahip olduğu korumanın en başında geri göndermeme ilkesi gelir.

Söz konusu mülteciler ülkeye yasa dışı yollarla girdikleri için de tutuklamaz ve cezalandırılmazlar.

Henüz mültecilik statüsü resmiyet kazanmadıkları için bu kişilerin fiziksel güvenliklerinin sağlanması ise insan hakları ile güvence altına alınmıştır. Bu noktada mültecilere de vatandaşlar gibi muamele edilmesi kabul edilmiştir.

Mültecinin sağlık hizmetlerinden yararlanması; mülkiyet haklarının tanınıp ve vergi yükümlülükleri noktasında ayrımcılık yapılmaması; ailesiyle birarada bulunulmasının hayata geçirilmesi olarak ifade edilen aile birliği hakkı; düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olmalarının sağlanması; eğitim hakkının tanınması; mevcut statülerini belgelemek amacıyla kimlik kartı çıkarılması ve uyuşmazlık halinde uyuşmazlığın bulundukları ülkenin mahkemelerinde çözülmesinin sağlanması salt fiziksel olarak ülkede bulunma nedeniyle tanınan haklar arasında yer alır.

Hukuka Uygun Olarak Bulunanların Hakları

Mültecilik statüsü sağlanana kadar devletin korumasından yararlanan kişilerin hukuka uygun bulunmaları nedeniyle sahip oldukları hakların başında sınır dışı edilmeme hakkı gelir. Bu hakkın istisnası da ulusal güvenlik ve kamu düzenine dayanan bir neden olabilir.

Hukuka uygun olarak ülkede bulunan mülteciler seyahat ve ikamet özgürlüğüne de sahiptirler. Ancak fiziksel olarak ülkede bulunan mültecilerin bu özgürlüklerine sınırlama getirilebilir.

Kendi işinde çalışarak gelir etme hakkı da hukuka uygun olarak ülkede bulunan mültecilerin sahip olduğu haklar arasındadır.

Hukuka Uygun Olarak Kalanların Hakları

Resmi olarak mülteci statüsünün bulunup bulunmadığına bakılmaksızın geçici veya daimi olarak ikamet izni verilenler hukuka uygun olarak kalan mülteciler olup, bunların da çeşitli haklara sahip olduğu kabul edilir.

Bu hakların başında çalışma hakkı gelir. Mülteciler yabancı devlet vatandaşlarına uygulanan şekilde çalışma hakkına sahiptirler. Hatta bu hakkın mülteciler lehinde genişletildiği, belli şartları taşıyan mültecilerin yabancılara konan sınırlamalara tabi olmayacağı da 1951 Mülteci Sözleşmesi ile kabul edilmiştir.

Mültecilerin iş hayatında sömürü ve istismar edilmesinin önlenmesi, onlara uygun çalışma koşullarının sağlanması için bulundukları devlete kendi vatandaşlarına sağlanan hakların mülteciler için de uygulanması amacıyla 1951 Mülteci Sözleşmesi bazı yükümler getirmiştir.

Çalışma hakkının önemli bir uzantısı olan sosyal güvenlikten yararlanma hakkı da 1951 Mülteci Sözleşmesi ile tanınan bir başka haktır. Bu doğrultuda da devlet kendi vatandaşlarına uyguladığı sosyal güvenlik haklarını mültecilere de sağlamak ve uygulamakla yükümlü tutulmuştur.

Ülkede hukuka uygun olarak kalan mültecilere 1951 Mülteci Sözleşmesi’nin tanıdığı diğer haklar ise kamu yardımlarından yararlanma hakkı, yabancılarla eşit düzeyde konut edinme hakkı, vatandaşlarla eşit düzeyde fikri mülkiyet hakkı, yabancılarla eşit düzeyde uluslararası seyahat etme hakkı, dernek ve meslek sendikaları ile ilgili haklar, vatandaşlarla eşit düzeyde mahkemelere ulaşma hakkıdır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi