Tarih Felsefesi 2 Dersi 2. Ünite Sorularla Öğrenelim

19. Yüzyıl Alman İdealizmi Ve Tarih Metafiziği-1: Fichte Ve Schelling

1. Soru

Alman idealizmi kaçıncı yüzyılda ortaya çıkmıştır?

Cevap

19 yy.


2. Soru

Alman idealizmi hangi kavramlara vurgu yapılır?

Cevap

Alman idealizmi olarak bilinen düşünce sistemi akıl, ilerleme, gelişme gibi kimi kavramlara vurgu yaparak bu kavramları, tarihsel oluşu açıklamak için kullanır.


3. Soru

Metafizik sistemler kuran Alman idealizmi düşünürleri kimlerdir?

Cevap

Fichte, Schelling ve Hegel.


4. Soru

Tarihin metafizik açıklaması ile ne kastedilir?

Cevap

Tarihin metafizik açıklaması ile kastedilen, tarihsel oluş ve değişmenin, tarihin her türlü deviniminin tek bir ilke ya da az sayıda ilke ile açıklanmasıdır.


5. Soru

19 yüzyılda hangi anlayış ortaya çıkmıştır?

Cevap

İlerleme anlayışı.


6. Soru

İlerleme terimi ile ne anlaşılmalıdır?

Cevap

İlerleme terimi özellikle 19. yüzyılda belirli bir hedefe, bir ereğe doğru yaklaşma anlamında ele alınmıştır. Bu anlamıyla ilerlemeden genel olana doğru ya da mutlak olana doğru yükselme anlaşılır.


7. Soru

Genel bir kavram olarak ilerlemenin 19 yüzyılda belirginleşmesi nasıl olmuştur?

Cevap

Genel bir kavram olarak ilerlemenin 19. yüzyılda belirginleşmesi çeşitli aşamalardan sonra olanaklı olmuştur. 18. yüzyılın somut dayanağı olan tek tek ilerlemeler genel olan bir ilerlemeye yerini bırakmıştır. Böylece ilerlemenin öznesi evrenselleştirilmiştir ve ilerleme artık sanat, bilim, teknik gibi sınırlı alanlara ilişkin olmaktan çıkmıştır. Alman idealizminin bütün çabası ilerlemeye duyulan inancı akıl temeline oturtmak ve ilerlemenin ilkesini, yasasını ortaya koymaktır. Bu ilkelerin kendisi de mutlak olmalıdır. Başka bir deyişle Alman idealist düşüncesi aklın kavramlarını nesnel ve kendi başına gerçekliği olan öğeler olarak ele almış ve bununla da bütün doğal ve tarihsel gerçekliği akla bağımlı kılmışlardır.


8. Soru

Alman idealizminde mutlak olan ile ne kastedilmektedir?

Cevap

Alman idealizminde mutlak olan ile kastedilen koşullardan bağımsız olarak kendi başına var olan ve var olanların varlığının kendisine bağlı olduğu şey anlamına gelir. Bu anlamda tarihte ortaya çıkan her şey mutlak olanın bir görünüşüdür.


9. Soru

Kant Alman idealizmi olarak bilinen düşünürleri nasıl etkilemiştir?

Cevap

Almanya’da Kant’tan sonra Alman idealizmi olarak bilinen düşünürler büyük ölçüde Kant’ın akıl ve ilerleme anlayışından etkilenerek bu anlayışı daha mutlakçı bir anlayışa doğru geliştirmişlerdir, öyle ki Kant’ın fenomen ile noumen arasında yaptığı ayırım Alman idealizminin düşüncesinde ortadan kalmıştır. Bilgi ilkeleri aynı zamanda varlık ilkeleri olarak ele alınmış ve akıl, gerçekliğin kendisinden türetileceği bir sistem haline gelmiştir.


10. Soru

Akıl Alman idealizminde nasıl ele alınır?

Cevap

Alman idealizminin akıl tasarımında akıl mutlak bir sistem olarak ele alınır, öyle ki bu sistemde her bir kavram ve önerme bir diğerinden mantıksal olarak türetilmelidir. Kavramların mantıksal türetimi olarak ussal bir sistem insan aklının her türlü kavrayışında bulunur ve aynı zamanda gerçeklikte de bulunur. Böylece akıl gerçekliğin temeline konulur ya da gerçeklik bir bütün olarak akla indirgenir. Kavramların birbirinden mantıksal türetilmesi ya da bir kavramdan diğerinin diyalektik olarak türetilmesi bir süreçtir, üstelik de diyalektik olarak ilerleyen bir süreçtir. Bu bağlamda Alman idealizminin kavramdaki bu diyalektik ilerlemeyi ya da mantıksal türetilebilirliği, gerçekliği akla indirgeyen anlayışları temelinde gerçekliğe taşıdıkları görülür. Kavramdaki bu devinim bir ilerleme olarak gerçekliğe taşınır. Gerçeklik ise ya doğa gerçekliğidir ya da tarih gerçekliğidir. Bir doğa gerçekliği olarak ele alındıkça doğal varlık alanında bu kavramsal devinim doğal süreç olarak tarihsel varlık alanında ise ilerleme olarak ortaya çıkar. Hem doğal varlık alanında hem de tarihsel varlık alanında işleyen süreç erekli bir süreç olarak tasarımlanır. Dolayısıyla Alman idealist düşüncesinde doğa da tarih de belirli bir ereğe doğru devinen süreçler olarak tasarlanır. Bu erek de akıl sisteminin en başına konulan kavramın kendisidir. Böylece akıl hem doğayı hem de tarihi, başka bir ifadeyle var olan gerçekliğin bütününü açıklayan ilke haline gelir. Gelişmenin ilkesi de bir akıl ilkesi olarak ya da bir mantık ilkesi olarak diyalektiktir. Kavramlar birbirlerinden mantıksal, diyalektik olarak türetilebildiklerinden, bütün bir gerçekliğin devinimi ve oluşu da diyalektik olarak açıklanabilir. Böylece Alman idealizmi tarihi diyalektik olarak gelişen bir süreç olarak tasarlamıştır. Yani tarihte her bir dönem bir önceki dönemden diyalektik olarak ve zorunlulukla çıkmaktadır. Tarihin çağları arasında mantıksal bir türeyiş, bir zorunluluk vardır. Bu zorunluluk da temelini aklın kendisinde bulur.


11. Soru

Fichte hangi felsefeyi devam ettirmek istemiştir?

Cevap

Fichte, Kant felsefesini devam ettirmek istemiştir.


12. Soru

Fichte, Science of Knowlidge eserinde neyi keşfetmek zorunda olduğunu belirtir?

Cevap

Science of Knowledge adlı yapıtında felsefenin kendisini apaçık bir bilim hâline zorunlu olarak yükselteceği bir yol keşfetmek zorunda olduğunu söyler. Bir bütün olarak bilim sisteminin kendisine dayanacağı bir ilk temel gösterilebilirse bilim sisteminin temeline konacak bir yalın temel önermeden hareketle akıl bir sistem hâlinde kurulmuş olur.


13. Soru

Fichte’ye göre akıl nasıl ele alınır?

Cevap

Akıl bir sistemleştirme çabası olarak ele alınır.


14. Soru

Fichte’ye göre bir bilim hangi biçime sahiptir?

Cevap

Fichte’ye göre bir bilim sistematik bir biçime sahiptir. Bu da şu anlama gelir ki bilimin bütün önermeleri tek bir ilke içinde bir bütünü biçimlendirmek üzere birbirine bağlıdır. Bu bağlamda tek tek önermeler bilimsel olamazlar, yalnızca bütünün bağlamı içinde bilimsel olurlar, yani bütünle olan ilişkileri ve bütün içindeki konumları sayesinde.


15. Soru

Fichte’ye göre önermeler sisteminin kesinliği neye bağlıdır?

Cevap

Fichte’ye göre önermeler sisteminin kesinliği sistemin başlangıcına konulan temel önermenin kesinliğinden gelir. Öyle ki ilk önerme kesin olabildiği ölçüde ikinci de kesin olacaktır, ikinci önerme kesin olabildiği ölçüde üçüncü önerme de kesin olacaktır ve bu böyle devam edecektir. Bu şekilde bir çok önerme Fichte’ye göre tek bir ortak kesinliği paylaşacaktır ve hepsi aynı kesinliği, tek ve ortak bir kesinliği paylaştığı için bu önermeler bir bilim sistemi olabilecektir.


16. Soru

Fichte’ye göre kavramlarda nasıl bir mantık yapısı bulunur?

Cevap

Fichte’ye göre bir bilim sisteminde kavramın üçlü mantıksal yapısı kendisini gösterir. Bu üçlü mantıksal yapı tez-antitez-sentez üçlüsüdür. Alman idealizminin mantıktan anladığı, kavramlar arası ilişkileri ele alan diyalektik mantıktır. Fichte akıldan kesin bir temel üzerine kurulacak olan bir sistemliliği anlamaktadır öyle ki bu sistemlilik de türetilebilirlik demektir yani temel olan kesin hakikatten türetilebilirlik. Böylece bir olgunun akla uygun olması demek onun bilim sistemi içinde bir yerinin olması ve en temel hakikate geri götürülebilir olması ya da bu en temel hakikatten türetilebilir olması demektir. Bu bilim sistemi içinde her kavramın üçlü mantıksal yapısı vardır. Bu üçlü mantıksal yapı kendisini tez, antitez ve sentez olarak gösterir. Buna göre kavram ilkin kendindedir, kendisiyle özdeşlik içindedir; sonra kendi karşıtını doğurur yani kendisinin, kendi olmayanla, özdeş olmadığını kavrar. Buna göre Ben, Ben olmayanın antitezi olur. Bu akıl anlayışı yani aklın kavramın üç aşamadan oluşan süreci demek olan yapısı, kendisini gerçeklikte de gösterir ve tarihte ilerlemenin temelini oluşturur.


17. Soru

Fichte’ye göre tarih nasıl olmalıdır?

Cevap

Fichte’ye göre tarih a priori olarak kurulmalıdır, çünkü tarihin dönemleri birbirinden zorunlu olarak çıkmaktadır ve bu ardardalık ilişkisinin felsefi serimlemesi ancak a priori olabilir. Tarihte bulunabilecek temel kavram ussal özgürlüktür ve özgürlüğün, herhangi bir kavram gibi bu zorunlu aşamalardan geçerek gelişmesi gerekir. Fichte’nin akıl anlayışına göre kavramlar sistemi içinde her kavram çeşitli aşamalardan zorunlu olarak geçer; bu akıl sistemi de üçlü aşamalardan oluşur. Dolayısıyla bütün tarih çağlarının ardardalığı bir mantıksal art ardardalık olarak görülebilir ve a priori olarak belirlenebilir. Collingwood Fichte’nin tarihsel dönemlerin zamansal art ardalığının temelinde yatan bir kavramsal şema ortaya çıkarma çabasını Kant’ın kategorilerin şematizmi öğretisinin tarihe uygulanma çabası olarak görür. Böylece bir temel önerme her ussal sistem için bir ilk temel, bir ilke olacaksa Fichte’ye göre bir çağın felsefi resmedilişi tek bir ortak ilkeden hareketle yapılabilir ve bu tek ilkeden bütün fenomenler türetilebilir ve eksiksiz açıklanabilir. Bir çağı betimleyecek olan filozof bir çağın ideasını bulmaya çalışır çünkü bir çağın fenomenlerinin her biri altlarında yatan ortak idea aracılığıyla birbirleriyle zorunlu bir bağlantı içinde ortaya konulmalıdır. Dolayısıyla Fichte’ye göre bir filozofun işi deneyimin tüm olanaklı fenomenlerini önceden varsaydığı ilkenin birliğinden türetmektir; filozofun böylelikle de bilimsel söylemde ifadelendirilen yöntem olan, mutlak olarak a prioriyi izlediği açıktır. Böylece filozof zamanı hem bir bütün olarak hem de onun tüm olanaklı devirlerini priori betimleyebilir. Fichte’nin akıl ile ilerleme arasında kurduğu ilişki insan soyunun bütün ilerlemelerinin bilimlerin ilerlemesine bağlı olduğudur; bu yüzden de Fichte önderlik görevini bilim adamlarına yükler. Fichte’ye göre bilim adamlarının sorumluluğu insan neslinin ilerleyişini ve bu ilerleyişin sürekliliğini sağlamaktır. Fichte’ye göre zamanın her tikel devrine tikel bir çağın ideası karşılık gelir. Her çağ tek bir tasarımın ya da kavramın cisimleşmesidir. Bu nedenle de bir çağın doğru bir şekilde betimlenebilmesi için o çağı temsil eden a priorinin anlaşılmış olması gereklidir. Evrensel zaman anlayışı temel bir zaman ideasını, yani aşamalı olarak gelişen ve her çağın kendinden önce gelen bir çağ tarafından belirlendiği bir ideayı önceden varsayar, yani yeryüzündeki tüm insan yaşamının devirlerini kendisinden doğru bir şekilde türetebileceği bir dünya planını önceden varsayar.


18. Soru

Fichte’nin her çağın a priorisi ile ne kastedilmektedir?

Cevap

Fichte’nin her çağın a priorisi ile kastettiği her çağın bir ideası olduğu ve her çağın kendi ideası tarafından belirlendiğidir.


19. Soru

Fichte’ye göre tarihte aklın ereği kendini nasıl gösterir?

Cevap

Fichte’ye göre tarihte aklın ereği insan türünün özgürlüğüdür. Bu özgürlük bireylerde değil, türde kendini gösterecektir.


20. Soru

Fichte özgürlüğü nasıl betimler?

Cevap

Fichte’nin özgürlükten anladığı da bireylerin kendi özgürlüğü değil, bir tür olarak insanlığın kolektif kapasitesindeki özgürlüktür. Bu özgürlük de insan türünün ortak bilincinde görülür.


21. Soru

Fichte hümanite kavramını nasıl ele alır?

Cevap

Herder’in hümanite kavramı da 19. yüzyılda Fichte ile yeniden ifade edilmiştir. Fichte de Herder gibi hümanite kavramını ilerleyen bir şey olarak ele alır. Aynı zamanda hümanitenin ilerlemesi kendi öz varlığını yaratmasıdır ki bu da hümanitenin dünya üzerindeki başlangıç durumuna geri dönmesi ya da bunu kavrayarak şimdiki durumunun içinde kapsaması demektir. Fichte’ye göre hümanite kendi varlığını yaratamasaydı dünyada gerçek insan yaşamı da var olamazdı, tüm şeyler ölü, katı ve hareketsiz kalırdı. Şu hâlde Fichte ilerleme kavramına bir hareket kategorisi anlamı yüklemektedir ki bu kategori ile tarihin ilerleyen bir süreç olarak anlaşılabilmesi olanaklı hâle gelmektedir. Fichte tarihin zorunlu devirler hâlinde ilerleyişini tasarlamıştır. Bütün tarih çağlarının olduğu gibi kendi çağının da bu dünya yaşamının bir parçası olduğunu ve bu dünya yaşamının beş devrinden başka herhangi bir olanaklı devrin olamayacağını ileri sürmüştür. Fichte’ye göre bütün dünya yaşamı zorunlu olarak bir bütünlük gösterir, ama aynı zamanda farklı devirler hâlinde ortaya çıkar. Zorunluluk, bütünlük ve farklılık tarihte bir arada ortaya çıkar. Fichte insanlığın içgüdünün egemenliğindeki masumiyetten kurtularak kendi hümanitesini inşa etmek üzere, kendini inşa etmek üzere, hatta kendi tarihini, hümanitenin tarihini ya da kısaca tarihi inşa etmek üzere aşama aşama ilerlediğini öne sürer.


22. Soru

Fichte’ye göre tarih nasıl ilerler?

Cevap

Tarih zorunlu olarak ilerler, bu zorunluluk tarihe aklın kendisinden gelir. Bireysel çabalar tarihin ilerleyişini ne hızlandırabilir ne de yavaşlatabilir, yalnızca dünyaların sonsuz Tin’inin mevcudiyeti bu ilerleyişe yardım edebilir. O hâlde tarihe rastlantısal bir bireysellik, teklik yön veremez, evrensel, genel bir zorunluluk yön verir, tarih zorunluluğun işlediği bir alandır. Tarihin ilerlemesinin zorunlu, a priori ilkelere göre olması Fichte’nin ilerleme kavramını kendi akıl tasarımından hareketle ortaya koyduğunu göstermektedir.


23. Soru

Schelling hangi ilkeleri ortaya atmıştır?

Cevap

Schelling, Kant ile Fichte’nin tasarımlarına daha dizgeli bir gelişme getirmiş ve iki ilke ortaya koymuştur. Bu ilkeler de var olanın tamamen bilinebilir olduğu, yani mantıksal, ussal olduğu ya da Mutlak olanın bir görünümü olduğu ilkesi ile karşıt olanların özdeşliği ilkesidir.


24. Soru

Schelling’e göre karşıtlık ile özdeşlik arasında nasıl bir ilişki vardır?

Cevap

Schelling’e göre karşıt olanlar özdeştir. A ile A olmayan özdeştir. Schelling’in diyalektik mantığında Ben ve Ben olmayanın özdeşliği söz konusudur.


25. Soru

Schelling bilinebilir olanı kaça ayırır?

Cevap

Schelling bilinebilir olanı Doğa ve Tarih olarak ikiye ayırır. Her iki alan da Mutlak olan varlığın birbirine karşıt iki ayrı görünümüdür. Doğa düzenli ve yasalı bağıntılar içerdiğinden dolayı bilinebilir olan bir alanken yani yalnızca nesne olarak kavranırken tarih hem bilinebilir olan hem de kendi kendisi üzerine düşünen zihinlerin eylemlerinden oluşan bir alandır, dolayısıyla da hem nesne hem de özne olarak kavranabilir. Ayrıca Schelling’e göre plansız ve amaçsız bir olaylar zincirine tarih adı verilemez. Salt tarih kavramında keyfiliğin hizmet ettiği bir zorunluluk anlamı da içerilir.


26. Soru

Schelling’e göre tarih nasıldır?

Cevap

Schelling kendisini tekrarlayan şeyin tarihe ait olamayacağını ileri sürerek tarihi ilerleyen bir süreç olarak düşünür. Tarih ileri doğru yol alan bir şey olmalıdır ve ilerlemeyen şey tarihin nesnesi değildir. Schelling’in ilerleme tasarımına göre mekanik devinimler de ilerleyen devinimler gibi ardı ardına gelseler de ilerleyen bir devinim değildirler çünkü mekanik devinimler bir döngü içinde olan devinimlerdir, hep tekrarlanırlar. Mekanizmin olduğu yerde tarih yoktur; aynı şekilde tarihin olduğu yerde mekanizm yoktur. Bir şeyin tarihinin olması için o şeyin tekrarlamaması, döngüsellik içinde devinmemesi, yani ilerlemesi gerekir. Bu yüzden de doğa olaylarının tarihi olmaz. Schelling’e göre oluşan her şey oluştuğu için tarihin nesnesi olamaz. Örneğin doğa olayları, edindikleri tarihsel olma özelliklerini sadece, insanların eylemlerine yaptıkları etkiye borçludurlar. Ayrıca Schelling’in akıl tasarımına göre tarih tekilin gerçekleştirildiği yerde değil, ideal olanın, genel olanın, bütünün tekille uyuşacağı şekilde gerçekleştirildiği yerde vardır. Hakiki tarih gerçek olan ile ideal olanın sentezine dayanır. ideal olan yalnızca bir tür olma özelliğine sahip olan varlıklar için söz konusudur. Bunun nedeni ideal olanın gerçekleşmesi olasılığının yalnızca bir tür özelliğine sahip varlıklar yardımıyla düşünülebilir olmasıdır çünkü birey ideal olana ulaşma konusunda yetersizdir. Oysa zorunlu bir şey olan idealin ise gerçekleştirilmesi gerekir. Schelling’e göre tarihin yeni bir özelliği olarak söylenebilecek olan, yalnızca önlerinde bir ideal bulunan varlıklar için tarihin söz konusu olabileceğidir. Bu ideal de birey tarafından değil ancak tür tarafından gerçekleştirilebilir. Bu da şu anlama gelir: Yeni gelen her birey, bir öncekinin bıraktığı yerden devam etmelidir; böylelikle birbirini izleyen bireyler arasında süreklilik olur ve tarihin ilerlemesinde gerçekleştirilmesi gereken şey yalnızca akıl ve özgürlük aracılığıyla mümkün ise gelenek ya da aktarma mümkün olur. Burada Kant’ın ilerleme görüşü hatırlanacak olursa Schelling’in, Kant’ın insan yetilerinin yetkinleşmesinin bireyde değil ancak türde gerçekleşebilir olduğu yollu görüşünü benimsediği anlaşılabilir. Schelling’e göre tarih kavramından ne mutlak olarak yasalardan bağımsız ne de mutlak olarak yasalara bağlı bir olaylar zincirine tarih adı verilebileceği çıkarılabilir. Buradan çıkarılabilecek olan sonuçlar şunlardır: ilkin, her tarih içinde varsayılan ilerleme, özgür edimleri kısıtlayan bir yasallığa izin vermez. ikinci olarak belli bir mekanizmaya göre meydana gelen ya da teorisi a priori olan hiçbir şey kesinlikle tarihin nesnesi olamaz. Çünkü teori ve tarih birbirine karşıttır. Ne yapacağı hiçbir teoriyle önceden hesaplanamadığı için insan tarihe sahiptir. Burada Schelling tarihteki keyfilik öğesine vurgu yapmaktadır. içgüdülerin egemenliğinden özgürlüğe doğru atılan ilk adımla, yani keyfiliğin ilk dışa vurusuyla tarih başlar. Üçüncü çıkarılacak sonuç ise mutlak olarak yasalardan bağımsız olan, anlamsız ya da amaçsız olan olaylar zincirine tarih denemez. Dahası tarihi tarih yapan şey sadece, özgürlük ve yasallığın birliğidir veya bir idealin yavaş yavaş gerçekleştirilmesidir.


27. Soru

Schelling’e göre tarihin felsefesi ne demektir?

Cevap

Schelling’in tarihi salt yasalılık olarak görmeyip keyfilik ve yasalılığın biraradalığı olarak görmesidir. Bu yüzden tarih salt teoriyle açıklanamaz. Tarihte hem bireyler vardır hem de ideal olan vardır. Tarihin felsefesi demek tarihin bu transcendental yanını ortaya koymak demektir; doğa felsefesi kuramsal felsefe için neyse tarih felsefesi de pratik felsefe için odur. Schelling’e göre bir tarih felsefesinde sorulabilecek ilk soru da tarihin nasıl olanaklı olduğu sorusudur. Var olan her şey bilince bağlı olarak var olduğundan tüm geçmiş tarih de bilince bağlı olarak var olabilir. Bunun nedeni, tarihin, yalnızca geçmişin üzerinde etki yaptığı kişi için var olmasıdır. Ayrıca her bir kişinin bilincini oluşturmak için tüm geçmişin zorunlu olduğu görülür.


28. Soru

Schelling tarihte ortaya çıkan kötülükleri nasıl değerlendirir?

Cevap

Schelling’e göre tarihte ortaya çıkan kötülükler insan türünün hümanite adına genel bir hukuk düzenine doğru gelişmesini hızlandırırlar. Dolayısıyla tarihte ortaya çıkan her şey, yani erdemli ve erdemsiz olan her şey, mutlak olanın bir ifadesinden başka bir şey değildir


29. Soru

Schelling’e göre özgürlük nasıldır?

Cevap

Schelling’e göre genel hukuk düzeni özgürlüğün koşuludur ama aynı zamanda özgürlük aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Bu da genel olanın oluşmasının rastlantı ya bırakılması demeye gelir ki Schelling’e göre bu da bir çelişkidir. Bu çelişki de ancak özgürlüğün kendisinde de bir zorunluluk varsa çözülebilir. İşte bu transcendental felsefenin en büyük çözülmemiş sorunudur. Özgürlük zorunluluk, zorunluluk ise özgürlük olmalıdır. Oysa bunlar çelişik kavramlardır çünkü zorunluluk bilinçsiz bir şeydir ve bilinçsiz olan bir şey de istenç dışıdır. Özgürlükte de zorunluluk olmalıdır diyen Schelling’e göre bu, özgür olarak eylemde bulunmakla birlikte amaçlanmayan bir şeyin ortaya çıktığı anlamına gelir. Başka bir deyişle özgürlüğün kısıtlanmadan dışavurumuna rağmen tamamen istençdışı, belki de eylemde bulunanın istencinin tersine, hatta istenciyle bile hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceği bir şey ortaya çıkar. Schelling’e göre bu tümce paradoks gibi görünse de özgürlüğün zorunlulukla olan ilişkisinin transcendental ifadesinden başka bir şey değildir. Buna göre insanlar özgür eylemleriyle istemedikleri bir şeyin nedeni olmak zorundadırlar. Böylece gizli bir zorunluluk insanın özgürlüğüne karışır. Schelling’e göre trajedi sanatının varlığı bile bu koşula dayanır. Bu koşul olmadan doğru bir şey istenemez. insanın ait olduğu türün ilerlemeyi hep sürdüreceği inancı da bu koşula dayanır. Buna göre bir insanın eyleminden bu insanın amaçladığıyla uyuşmayan, hatta amaçlanana çelişik düşen sonuçlar çıkarılabilir. Başka bir deyişle, bir insanın eylemi eyleyene, yani eyleyenin özgürlüğüne bağlı olsa da eylemin sonuçları ya da bu sonuçlardan insanlık için çıkacak olan şey o insanın özgürlüğüne değil, başka bir şeye, daha yüce bir şeye bağlıdır. Schelling’e göre eylem açısından insanın özgür olması ama eylemlerin sınırlı sonuçları açısından insanın üstünde ve onun özgürlüğünde parmağı olan bir zorunluluğun bulunması, özgürlüğün kendisi için gerekli bir önkoşuldur ama bu yazgı ya da öngörü kavramlarıyla bir ve aynı şey demek değildir.


30. Soru

Schelling’e göre tarihi ne belirler?

Cevap

Schelling’e göre tarihi belirleyen mutlak olandır. Mutlak olan da insan türünün eyleminde nesnel ve genel olan öğedir. Schelling’e göre tarihteki bütün eylemleri belirleyen ve bütün eylemlerde ortak olan kendi başına akıl mutlak olan aklın kendisidir.


31. Soru

Schelling’e göre tarihin kaç dönemi vardır?

Cevap

Schelling’e göre Mutlak olanın açığa vurumunun üç dönemi olduğu için tarihin de üç dönemi olmalıdır. Buna göre tarihin ilk dönemi egemen şeyin yazgı olarak kör bir güç olarak ortaya çıktığı ve insanlığın en yüce yaratılarını yok ettiği dönemdir. Schelling bu dönemi trajik olarak da adlandırır. Eski ve büyük uygarlıkların yıkılışı bu döneme aittir. Tarihin ikinci dönemi, ilk dönemde yazgı, kör bir güç olarak ortaya çıkan şeyin doğa olarak ortaya çıktığı dönemdir. ilk döneme egemen olan karanlık yasa bu dönemde keyfiliği bir doğa planına hizmet etmeye zorlayarak tarihte mekanik bir yasallığa neden olan bir doğa yasasına dönüşür. Büyük Roma Cumhuriyeti’nin yayılmasıyla başlayan dönem bu dönemdir. Bu dönemde doğa yasası tek tek halkları ve devletleri kendi isteklerinin tersine genel bir milletler birliği ve evrensel bir devlet oluşturması gereken bir doğa planına hizmet etmeye zorlar. Roma İmparatorluğu’nun batışının ne trajik ne de ahlaki bir yönü vardır, aksine doğa yasalarına göre zorunludur ve aslında sadece, doğaya ödenmiş bir bedeldir. Tarihin üçüncü dönemi ise önceki dönemlerde yazgı ve doğa olarak görünen şeyin öngörülmüşlük olarak gelişeceği ve ortaya çıkacağı dönem olacaktır ama bu dönemin ne zaman başlayacağı belirsizdir.


32. Soru

Schelling’e göre tarih süreci nasıldır?

Cevap

Schelling’e göre tarih aslında kendisini açan Mutlak olandan başkası değildir. Mutlak olanın ilerlemesidir tarih süreci. Schelling’e göre tarih Mutlak olanın kendi bilincine doğru ilerlemesidir. ilerleme amaçsız değildir, belirli bir hedefe yönelik bir ilerlemedir ve bu hedef de Mutlak olanın kendi bilincidir.


33. Soru

Mutlak nedir?

Cevap

Hem bilinebilir akıl hem de bilen akıl demektir.


34. Soru

Fichte ve Schelling’in akıl ile ilerlemeye bakışları nasıldır?

Cevap

Fichte’nin görüşünde akıl ilerlemenin temeliyken Schelling’de ilerlemenin kendisi olur.


35. Soru

Genel olarak Alman İdealizmin temel savı nedir?

Cevap

Akla dayalı süreçlerin temelinde Mutlak, ide ya da Tin gibi bir kavramın olması gerektiğidir. Ancak bu yolla tarih nesnel olarak kavranabilir bir biçimde tasarımlanabilir.


36. Soru

19. yüzyılda ortaya çıkan ilerleme anlayışı hangi 18. yüzyıl düşünürlerinden ne biçimde etkilenmiştir?

Cevap

18. yüzyılın Alman düşünürlerinden Kant ve Herder Tarih Felsefesi’nin olanağının tarihin sonuna bir erek koyulmasında olabileceğini göstermekle 19. yüzyılın erekçi tarih tasarımlarını belirlemişlerdir. Bu bağlamda ‘ilerleme’ teriminin anlamındaki kopma aslında 18. yüzyılda başlamıştır da denilebilir. Bununla birlikte Kant ve Herder’den önce ama kısmen Kant ve Herder’de de Aydınlanma’nın ilerleme tasarımı bir inanç olarak mükemmelleşme umududur.


37. Soru

Alman İdealizmi'nin akıl tasarımını açıklayınız. 

Cevap

Alman İdealizmi’nin akıl tasarımında akıl mutlak bir sistem olarak ele alınır, öyle ki bu sistemde her bir kavram ve önerme bir diğerinden mantıksal olarak türetilmelidir. Kavramların mantıksal türetimi olarak ussal bir sistem insan aklının her türlü kavrayışında bulunur ve aynı zamanda gerçeklikte de bulunur. Böylece akıl gerçekliğin temeline konulur ya da gerçeklik bir bütün olarak akla indirgenir. Kavramların birbirinden mantıksal türetilmesi ya da bir kavramdan diğerinin diyalektik olarak türetilmesi bir süreçtir, üstelik de diyalektik olarak ilerleyen bir süreçtir. Bu bağlamda Alman İdealizmi’nin kavramdaki bu diyalektik ilerlemeyi ya da mantıksal türetilebilirliği, gerçekliği akla indirgeyen anlayışları temelinde gerçekliğe taşıdıkları görülür. Kavramdaki bu devinim bir ilerleme olarak gerçekliğe taşınır. Gerçeklik ise ya doğa gerçekliğidir ya da tarih gerçekliğidir. Bir doğa gerçekliği olarak ele alındıkta doğal varlık alanında bu kavramsal devinim doğal süreç olarak tarihsel varlık alanında ise ilerleme olarak ortaya çıkar. Hem doğal varlık alanında hem de tarihsel varlık alanında işleyen süreç erekli bir süreç olarak tasarımlanır. Dolayısıyla Alman İdealist düşüncesinde doğa da tarih de belirli bir ereğe doğru devinen süreçler olarak tasarlanır. Bu erek de akıl sisteminin en başına konulan kavramın kendisidir.


38. Soru

Fichte "bir bilim sistematik bir biçime sahiptir" derken neyi kastetmiştir?

Cevap

Fichte’ye göre “bir bilim sistematik bir biçime sahiptir” (Fichte 1993: 101). Bu da şu anlama gelir ki bilimin bütün önermeleri tek bir ilke içinde bir bütünü biçimlendirmek üzere birbirine bağlıdır. Bu bağlamda tek tek önermeler bilimsel olamazlar, yalnızca bütünün bağlamı içinde bilimsel olurlar, yani “bütünle olan ilişkileri ve bütün içindeki konumları sayesinde."


39. Soru

Fichte'ye göre insanlığın ilerleyişinde bilim adamların ne gibi sorumluluklar düşmektedir?

Cevap

Fichte’nin akıl ile ilerleme arasında kurduğu ilişki insan soyunun bütün ilerlemelerinin bilimlerin ilerlemesine bağlı olduğudur; bu yüzden de “Fichte önderlik görevini bilim adamlarına yükler”. Fichte’ye göre bilim adamlarının sorumluluğu insan neslinin ilerleyişini ve bu ilerleyişin sürekliliğini sağlamaktır.


40. Soru

Fichte'nin tarihin dönemlendirilmesiyle ilgili görüşünü açıklayınız. 

Cevap

Fichte ancak aklın amacının anlaşılmasıyla tarihin biçimlenişinin anlam kazanacağını düşünür ve tarihin çağlara bölünüşünü bu bağlamda düşünür. Böylece tarihin çağlara ayrılışını insanlığın aklın amacına uygun olarak dönemlere ayrılmasından hareketle açıklar. Fichte’ye göre tarihin böyle bir bölümlemesi, yani devirlerinin sıralanması da zorunludur. Bu bölümleme içerisinde ilk dönem “içgüdü olarak aklın egemenliği” dönemidir ki bu Fichte’ye göre insanlığın masumiyet çağıdır. Burada Rousseau’nun insanın doğa durumunda masumiyet dönemi içinde olduğu görüşüne benzerlik görülebilir. Bu özgürlük kendi karşıtını doğurarak ikinci dönemi oluşturur. Bu dönemde bireyler kendi üzerlerinde bir yetki ile kendi özgürlüklerini sınırlarlar . Son dönem ise “sanat olarak akıl devri”dir ki bu çağda hümanite kendisini aklın imgesine ve tasarımına uygun olarak geliştirmeye başlar.


41. Soru

Fichte’nin "tarih zorunlu olarak ilerler" düşüncesini nasıl anlamalıyız?

Cevap

Fichte’ye göre felsefe tüm nesneleri genel olanın ışığı içinde kavrar, bu yüzden de birey olanla ilgilenmez, ideal kavramın kendisini ele alır. Bireysel çabalar tarihin ilerleyişini ne hızlandırabilir ne de yavaşlatabilir, yalnızca “dünyaların sonsuz Tin’inin mevcudiyeti bu ilerleyişe yardım edebilir”. O hâlde tarihe rastlantısal bir bireysellik, teklik yön veremez, evrensel, genel bir zorunluluk yön verir, tarih zorunluluğun işlediği bir alandır. Tarihin ilerlemesinin zorunlu, a priori ilkelere göre olması Fichte’nin ilerleme kavramını kendi akıl tasarımından hareketle ortaya koyduğunu göstermektedir.


42. Soru

Schelling'in mekanik bir tarihin var olamayacağı düşüncesini açıklayınız. 

Cevap

Schelling kendisini tekrarlayan şeyin tarihe ait olamayacağını ileri sürerek tarihi ilerleyen bir süreç olarak düşünür. Tarih ileri doğru yol alan bir şey olmalıdır ve “ilerlemeyen şey tarihin nesnesi değildir”. Schelling’in ilerleme tasarımına göre mekanik devinimler de ilerleyen devinimler gibi ardı ardına gelseler de ilerleyen bir devinim değildirler çünkü mekanik devinimler bir döngü içinde olan devinimlerdir, hep tekrarlanırlar. “Mekanizmin olduğu yerde tarih yoktur; aynı şekilde tarihin olduğu yerde mekanizm yoktur”.


43. Soru

Schelling'in tarih tasarımında, idealin birey değil yalnızca tür tarafından gerçekleştirilebileceği düşüncesi ne anlama gelmektedir?

Cevap

Schelling’e göre tarihin yeni bir özelliği olarak söylenebilecek olan, yalnızca önlerinde bir ideal bulunan varlıklar için tarihin söz konusu olabileceğidir. Bu ideal de birey tarafından değil ancak tür tarafından gerçekleştirilebilir. Bu da şu anlama gelir: Yeni gelen her birey, bir öncekinin bıraktığı yerden devam etmelidir; böylelikle birbirini izleyen bireyler arasında süreklilik olur ve “tarihin ilerlemesinde gerçekleştirilmesi gereken şey yalnızca akıl ve özgürlük aracılığıyla mümkün ise gelenek ya da aktarma mümkün” olur.


44. Soru

Schelling teori ile tarihin birbirine karşıt olgular olduğu fikrini nasıl açıklamaktadır?

Cevap

“Belli bir mekanizmaya göre meydana gelen ya da teorisi a priori olan hiçbir şey kesinlikle tarihin nesnesi olamaz”. Çünkü teori ve tarih birbirine karşıttır. “Ne yapacağı hiçbir teoriyle önceden hesaplanamadığı için insan tarihe sahiptir”. Burada Schelling tarihteki keyfilik öğesine vurgu yapmaktadır. İçgüdülerin egemenliğinden özgürlüğe doğru atılan ilk adımla, yani keyfiliğin ilk dışa vurumuyla tarih başlar.


45. Soru

Kant'ın ve Schelling'e göre transcendental felsefe kavramını açıklayınız.

Cevap

Transcendental felsefe Kant’ta deneyim ve bilginin olanağının koşullarını ortaya koyan felsefe anlamına geliyordu. Schelling’de ise karşıtların özdeşliğinin olanağının koşulunu ortaya koyan felsefe anlamına gelir.


46. Soru

Schelling tarihi kaç döneme ayırmıştır ve bu dönemler nedir?

Cevap

Schelling’e göre Mutlak olanın açığa vurumunun üç dönemi olduğu için tarihin de üç dönemi olmalıdır. Buna göre tarihin ilk dönemi “egemen şeyin” yazgı olarak kör bir güç olarak ortaya çıktığı ve insanlığın en yüce yaratılarını yok ettiği dönemdir. Schelling bu dönemi “trajik” olarak da adlandırır. Eski ve büyük uygarlıkların yıkılışı bu döneme aittir. Tarihin ikinci dönemi, ilk dönemde yazgı, kör bir güç olarak ortaya çıkan şeyin doğa olarak ortaya çıktığı dönemdir. İlk döneme egemen olan “karanlık yasa” bu dönemde keyfiliği bir doğa planına hizmet etmeye zorlayarak tarihte mekanik bir yasallığa neden olan bir doğa yasasına dönüşür. Büyük Roma Cumhuriyeti’nin yayılmasıyla başlayan dönem bu dönemdir. Bu dönemde doğa yasası tek tek halkları ve devletleri kendi isteklerinin tersine genel bir milletler birliği ve evrensel bir devlet oluşturması gereken bir doğa planına hizmet etmeye zorlar. “Roma İmparatorluğu’nun batışının ne trajik ne de ahlaki bir yönü vardır, aksine doğa yasalarına göre zorunludur ve aslında sadece, doğaya ödenmiş bir bedeldir”. Tarihin üçüncü dönemi ise önceki dönemlerde yazgı ve doğa olarak görünen şeyin “öngörülmüşlük” olarak gelişeceği ve ortaya çıkacağı dönem olacaktır ama bu dönemin ne zaman başlayacağı belirsizdir.


47. Soru

Fichte ve Schelling'in tarihin dönemlere ayrılması konusundaki fikirlerini karşılaştırınız. 

Cevap

Fichte’de olduğu gibi Schelling’in tarih tasarımında da tarih dönemlerinin ardı ardına içinden geçtiği aşamalar Mutlak olan kavramın mantıksal yapısı tarafından belirlenir. Schelling’in bu tarih görüşünde ortaya koyduğu temel düşünce “Mutlağın tarihte tam ve eksiksiz varlık kazandığı anlayışıdır”, oysa “Fichte ise kavramın mantıksal yapısının, tarih başlamadan ve sürecin bir sayıltısı olarak iş görmeden önce tam olduğunu düşünüyordu”. Schelling’in tarih tasarımında Mutlağın dinamik yapısı ilerlemenin temeli değildir, ilerlemenin kendisidir.


48. Soru

Schelling tarihte ilerleme ile akıl arasında nasıl bir ilişki kurmaktadır?

Cevap

Mutlak olan kavram tarihteki dinamik öğe olan ilerlemenin kendisi olduğundan ve bu kavramın kendisini gerçekleştirmesi ilerleme demek olduğundan, Mutlak olan da hem bilinebilir olan hem de bilen akıl demek olduğundan, ilerleme bilinebilir aklın ve bilen aklın kendisini tarihte görünür kılmasından başka bir şey değildir. Böylece Schelling’in tarih tasarımında her türlü nesnelliğin ve zorunluluğun temeli olarak Mutlak olanın kavramsal devinimi aynı zamanda tarihte Mutlak olan kavramın kendi bilincini kendisine erek koyarak bu ereğe doğru ilerlemesine dönüşür


49. Soru

Tarih felsefecilerinin gözünde tarihte ilerleme kavramı 18. yüzyıldan 19. yüzyıla genel olarak nasıl değişmiştir?

Cevap

Genel bir kavram olarak ‘ilerleme’nin 19. yüzyılda belirginleşmesi çeşitli aşamalardan sonra olanaklı olmuştur. 18. yüzyılın somut dayanağı olan tek tek ilerlemeler genel olan bir ilerlemeye yerini bırakmıştır. Böylece ilerlemenin öznesi evrenselleştirilmiştir ve ilerleme artık sanat, bilim, teknik gibi sınırlı alanlara ilişkin olmaktan çıkmıştır.


50. Soru

Alman idealizminin akıl tasarımında "aklın mutlaklığı" ne anlama gelmektedir?

Cevap

Alman İdealizmi’nin akıl tasarımında akıl mutlak bir sistem olarak ele alınır, öyle ki bu sistemde her bir kavram ve önerme bir diğerinden mantıksal olarak türetilmelidir. Kavramların mantıksal türetimi olarak ussal bir sistem insan aklının her türlü kavrayışında bulunur ve aynı zamanda gerçeklikte de bulunur. Böylece akıl gerçekliğin temeline konulur ya da gerçeklik bir bütün olarak akla indirgenir.


51. Soru

Fichte'ye göre bilim sistemi içerisinde her kavramın sahip olduğu "üçlü mantıksal yapı" nedir?

Cevap

Bir olgunun akla uygun olması demek onun bilim sistemi içinde bir yerinin olması ve en temel hakikate geri götürülebilir olması ya da bu en temel hakikatten türetilebilir olması demektir. Bu bilim sistemi içinde her kavramın üçlü mantıksal yapısı vardır. Bu üçlü mantıksal yapı kendisini tez, antitez ve sentez olarak gösterir.


52. Soru

Fichte "her çağın a priorisi" kavramıyla neyi kastetmektedir?

Cevap

Fichte’nin her çağın a priorisi ile kastettiği her çağın bir ideası olduğu ve her çağın kendi ideası tarafından belirlendiğidir.


53. Soru

18. yüzyıl düşünürlerinden Herder'in "hümanite" kavramı 19. yüzyılda Fichte tarafında ne biçimde tekrar yorumlanmıştır?

Cevap

Herder’in hümanite kavramı 19. yüzyılda Fichte ile yeniden ifade edilmiştir. Üstelik, Fichte de Herder gibi hümanite kavramını ilerleyen bir şey olarak ele alır. Aynı zamanda hümanitenin ilerlemesi kendi öz varlığını yaratmasıdır ki bu da hümanitenin dünya üzerindeki başlangıç durumuna geri dönmesi ya da bunu kavrayarak şimdiki durumunun içinde kapsaması demektir. Fichte’ye göre hümanite kendi varlığını yaratamasaydı dünyada gerçek insan yaşamı da var olamazdı, “tüm şeyler ölü, katı ve hareketsiz kalırdı.”


54. Soru

Schelling göre tarihte ortaya çıkan kötülükleri nasıl yorumlamıştır?

Cevap

Schelling’e göre tarihte ortaya çıkan kötülükler insan türünün hümanite adına genel bir hukuk düzenine doğru gelişmesini hızlandırırlar. Dolayısıyla tarihte ortaya çıkan her şey, yani erdemli ve erdemsiz olan her şey, mutlak olanın bir ifadesinden başka bir şey değildir.


55. Soru

Schelling "özgürlükte de zorunluluk olmalıdır" ifadesiyle neyi anlamak ister?

Cevap

“Özgürlükte de zorunluluk olmalıdır” diyen Schelling’e göre bu, özgür olarak eylemde bulunmakla birlikte amaçlanmayan bir şeyin ortaya çıktığı anlamına gelir. Başka bir deyişle “özgürlüğün kısıtlanmadan dışavurumuna rağmen tamamen istençdışı, belki de eylemde bulunanın istencinin tersine, hatta istenciyle bile hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceği bir şey ortaya çıkar”. Schelling’e göre bu tümce paradoks gibi görünse de özgürlüğün zorunlulukla olan ilişkisinin transcendental ifadesinden başka bir şey değildir. Buna göre insanlar özgür eylemleriyle istemedikleri bir şeyin nedeni olmak zorundadırlar. Böylece “gizli bir zorunluluk” insanın özgürlüğüne karışır.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v