Batı Edebiyatında Akımlar 1 Dersi 4. Ünite Özet

Klasisizm

Giriş

Klasisizm, XVII. yüzyılın ikinci yarısında, 1665-1685 yılları arasında, Fransa’da gelişen, daha sonra belli ölçüde Avrupa’da yaygınlaşmasına rağmen tümüyle Fransızlara özgü bir sanat ve edebiyat akımı olarak bilinir. Klasisizm kelimesi bu sanat anlayışının geliştiği dönemden yaklaşık bir buçuk asır sonra kullanılmaya başlanmıştır.

Klasisizmin Tanımı ve Klasisizmi Hazırlayan Etkenler

Barok sanat anlayışın yıllar boyu yarattığı aşırı bezeme isteği ve bu isteğin yarattığı düzensizliklerden kurtulup, düzenli, tutarlı ve yalın bir sanat anlayışına duyulan özlem ile XVII. yüzyıl Fransa tarihine damgasını vuran XIV. Louis’nin, Fransız sanatçılardan kalıcı ve görkemli sanat yapıtlarıyla kraliyet şato ve saraylarını donatma isteğinden doğar.

Eski Latincede “toplumdaki en mutlu insan”, “birinci sınıf insan” anlamlarına gelen “classicus” sıfatı zaman içinde anlam kaymalarına uğrayarak, “örnek alınan yazarlar” anlamındaki “en üst düzey yazarlar” ve “okul ve sınıflarda eserleri öğretilen yazarlar” anlamında kullanılmaya başlanır. Günümüzde ise “klasik” kavramı, “üzerinden çağlar geçtiği hâlde değerini yitirmeyen şaheserler; bir bilim veya sanat dalında doğruluğu kesinlikle benimsenmiş kurallar, ana dilini en güzel yazan ve kullanan yazarlar ve onların yazdıkları şeyler; okullarda yıllardır değişmeden öğretilen kesin bilgiler” için kullanılır.

Bu dönemde özellikle Jean Chapelain, l’Abbé d’Aubignac ve Guez de Balzac düzensizliklerin ortadan kalkması, dilde ve sanatta bir düzenin sağlanması konusunda çaba harcarlar. Guez de Balzac, Fransızcayla da güzel söz söyleme sanatlarının gerçekleşebileceği düşüncesinden hareketle Şiir Sanatı (1624) adlı eserini kaleme alır. Eserinde yer alan şiirlerde belagat için kullandığı söz sanatlarında Fransızca örneklere yer verir. XVI. yüzyıl şiirinin belagat uğruna oldukça karmaşaya sürüklendiğini söyleyen François Malherbe, biraz da saray şairi olmanın verdiği özgüvenle, şiir dili ve kurallarının açık ve anlaşılır hale gelmesini, ağırlıklarından kurtarılmasını, farklı lehçe ve dillerden gelen sözcüklerin kullanılmamasını isteyerek, isteği doğrultusunda şiirler kaleme alır.

Yöntem Üzerine Söylem (1637) adlı kitabı yazan Descartes da akılcılığa verdiği önemle klasik öncüler arasında yer alır.

Dil alanında yapılan çalışmalara XIV. Louis döneminde yapılan çalışmalar eklenir. Bir bilgin olan Ménage, 1672 ve 1675 yılları arasında yazdığı Fransız Dili Üzerinde Gözlemler adlı eserinde Vaugelas’nın yerleştirmeye çalıştığı kurallara sıkı sıkıya bağlı kalır.

Klasisizm aslında Fransız toplumu ve kültürünün gelişmesinin bir yansımasıdır. Bu yansıma, topluma, yönetime ve kaynaklara egemen ayrıcalıklı sınıflar (aristokrasi, yüksek din adamları sınıfları) ile eğitimli ve sürekli artan ekonomik gücüyle hızla yükselişte olan burjuva sınıfı arasında geçici bir dengenin kurulduğunu ortaya koyar. XVI. Yüzyıl sonunda, 1562-1598 yılları arasında süren uzun ve ‘Nantes Fermanı’ ile askıya alınan Protestan- Katolik savaşlarının ardından Fransa’da başlayan ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişme, ‘Fronde Hareketi’ nin küçümsenemez olumsuz sonuçlarına rağmen XVII. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’nın Avrupa’da en güçlü ülke konuma gelmesiyle tavan yapar. Burjuva sınıfı gelişir.

Fransa’da klasik edebiyat kuramı, barok dönem sonrasında Antik Dönemden ve İtalyan kuramcılardan esinlenen ve onların eğitim sistemini Fransız zevkine göre uyarlayan aydınlar tarafından hazırlanır. Şiir alanında tanınan Nicolas Boileau, Şiir Sanatı adlı eserinde bu doktrini şekillendiren, basitleştiren ve kuralların belirgin hale gelmesini sağlayan kişi olur.

XIV. Louis döneminde Paris, sanat ve edebiyat kenti haline gelir. Poussin’in başlattığı ve Le Brun’ün geliştirdiği “büyük üslup” denilen XIV. Louis dönemi resim sanatı ölçüyü, düzeni ve ince bir beğeni anlayışını yaygınlaştırır. Özellikle resimde beğeni, kuralların önüne geçer. Saray dışında, farklı salon ve kafelerde gelişen sosyete kültürü de önemli ölçüde canlılık kazanır. XIV. Louis öncesinde Paris’te en tanınmışları Bayan Rambouillet’nin Salonu olan yalnızca aristokrat salonları varken, bunlara yenileri ve burjuva salonları eklenir.

Klasisizmin İlke ve Kuralları

Her şeyden önce klasik akımın temel amaçlarının başında “hoşa gitmek” ve “eğitmek” vardır. Ölçülülük, kibarlık ve ılımlılık nitelikleriyle donanmış “onurlu insanı” model alır. La Fontaine’in Fabl’lar ’ında ortaya koyduğu ahlâki derslerde olduğu gibi, iyiliğin her zaman kötülüğe üstün gelmesini ister. Evrensel gerçekliklerin arayışı peşindedir. Klasik ilkeleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Evrensel ve kalıcı insanı resmetmek
  • Gerçeklik ve doğallık kaygısı
  • Eski Yunan ve Latin yazar ve sanatçıların taklit edilmesi
  • Tüm edebi türlerin tanımlarının ve tasniflerinin yapılması
  • Kuralların ve güçlüklerin belirlenmesi
  • Doğa ve gerçekliğe önem verilmesi
  • Mutlak güzellik ve iyiliğin arayışı
  • Akla ve sağduyuya önem verilmesi
  • Klasik ideal
  • Mükemmellik ve düzen
  • Denge ve kalıcılık
  • Sadelik ve anlaşılırlık/açıklık
  • Örf ve âdete uygunluk
  • Kralın övülmesi

Boileau ve Klasisizme Katkısı

Boileau’dan önce klasisizmin en önemli kuramcısı eleştirmen Jean Chapelain’dir (1595 — 1674). Chapelain,edebi kariyerine XIII. Louis ve Richelieu döneminde başlar. XIV. Louis döneminde klasisizmin kural koyucu önemli karakteri haline gelir, ancak oluşturduğu kuralları Boileau gibi sistematik hale getiremediği için onun kuralları çok bilinmez. Boileau’ya hak ettiği değeri kazandıran onun 1674 yılında yayınlattığı dört bölümlük, toplamda bin yüz kadar dizeden oluşan Şiir Sanatı adlı eseridir. Boileau bu eserinde şunları savunmuştur:

  • Şair olmak için doğal yeteneklere sahip olunması gerektiğini, ayrıca oluşturulan eserin mükemmelleştirilmesi için çok çalışılması gerektiğini;
  • Esinlenme ve hayal gücünden yararlanmanın aklın kontrolünde olması gerektiğini;
  • Üslup üzerinde çalışmanın yararlı olacağını, ancak bunun için şairin, Antik Yunan ve Latin şairleri örnek alması gerektiğini, onların taklit edilmelerinin uygun olacağını;
  • Yazarın, Aristo’nun ortaya koyduğu kurallara uyması ve özellikle, eylem (tek bir entrika olmalı), yer (oyun kişileri diyar diyar dolaşmamalı) ve zaman (entrika bir günlük süreyi aşacak ölçüde olmamalı) birliğinden oluşan üç birlik kuralını göz önünde bulundurması gerektiğini;
  • Fantezi durumların eserde kullanılmasından kaçınılmasını.

Klasik Türler

Klasisizmin ilke ve kurallarıyla kendini en iyi gösterdiği temel alan tiyatrodur. Bunda o güne kadar şiir türü dışında diğer edebi türlerin yeterince gelişememiş olmasının ve tiyatronun halk ve saray çevresiyle doğrudan iletişim kurmasının rolü büyüktür. Molière komediyi toplumu ve insanın kusurlarını çözümlemenin bir aracı olarak kullanır.

Corneille’in Le Cid (1636) adlı trajikomedisi, türü mükemmelliğine götüren kuralların uygulanmaya başladığı ilk oyun olur. Kurallarla çerçevesi belirlenmiş klasik trajedinin esas esin kaynağı Antik Yunan ve Latin dönemidir.

XVII. yüzyılda en tanınmış Fransız trajedi yazarlarından olan Pierre Corneille (1606-1684), kendini trajediye vermeden önce komediler kaleme alır. Yazmış olduğu Le Cid adlı trajikomedi, tutku ve görev arasındaki bir ahlâki çatışmayı ortaya koyar. Corneille ile sürekli rekabet içinde olan Jean Racine (1639-1699), trajedilerinin konusunu tarihten, Roma ve Yunan mitolojisinden ve İncil’den alır. Trajedileri kesintisiz bir dizi başyapıt niteliğindedir. Andromaque (1667), Britannicus (1669), Bérénice (1670) ve Bajazet (1672) iç çatışmalarını, insanlık durumunun belirsizliklerini açığa vurur ve Yunanlıların düşlediği türden trajik törene yazgı boyutu kazandırır.

Komedi

Molière’in hâkim olduğu komedi, insanları eğitirken onların kusur ve aksayan yönlerini düzeltme amacını güder. Komedide, özellikle dönemin burjuva toplumunda ya da kişilerinde karşılaşılan kusurlar tiyatroya taşınarak gülünç hale getirilir.

Klasik komedinin tek temsilcisi konumundaki Molière (asıl adı Jean-Baptiste Poquelin’dir) (1622-1673), Fransız komedisini soylu bir tür olarak göstermek için Latin yazarlar Plaute ve Térence’ın komedilerinden, İtalyan farslarından, İspanyol tiyatrosundan Lope de Vega ve Calderon’dan esinlenir.

Komedinin özellikleri şunlardır:

  • Küçük bir burjuva ailesinde geçen dönemiyle çağdaş bir konuyu işler
  • Piyesin uzunluk ve kısalığına bağlı olarak, üç ya da beş perdeden oluşur
  • Güldürmeye yönelik komik yöntem ve unsurlar içerir: jestlerin, sözcüklerin, durum ya da yanlış anlaşılmaların ve karakterlerin, komikliği.
  • İçerdiği olay ve entrikaları mutlu sonla tamamlayan bir çözüm bölümüne sahiptir
  • Molière’in komedilerinde, Paris’te uzun dönem gösteriler yapan İtalyan komedi grubu Commedia dell’Arte’den esinlenerek kullandığı kişi ve bölümler bulunur.
  • Komedi üç birlik kuralına uymama hakkına sahiptir.

Trajedi

Klasik trajedi özellikle Pierre Corneille ve Jean Racine tarafından temsil edilir. Trajedi yazarları insanların kusurlarını, özellikle de tutku ve davranış biçimlerini, tutkuların neden olabileceği zararları göstererek düzeltmeye çalışır. Trajedilerde tutkulu insanlar genellikle çıldırırlar, ya başkalarını öldürürler ya da intihar ederler.

Trajedi çoğunlukla siyasal bir işleve sahiptir. Örneğin, Phèdre adlı oyunda, Phèdre’in kocası Thésée’nin öldüğü varsayımı krallığın kimin eline geçeceğiyle ilgili acı ve sıkıntı veren sorunu ortaya çıkarır, üstü kapalı biçimde hükümranlık sorunu ele alınır.

XVI. yüzyıldan itibaren oyun yazarları ve kuramcıların, Aristo’nun Poetika adlı eserini yeniden okuyup yorumlamalarıyla klasik trajedi kuralları oluşur. Fransız trajedisi, Aristo’nun ilkelerinden esaslı üç tanesini kendisine model alır. Bu ilkeler şunlardır:

  • Eylem birliği
  • Etkileyici olaylara karşı entrikanın üstünlüğü
  • Büyük bir acıya katlanmak türünden şeylerle tutkulardan arınma.

Oyun yazarları entrikalarını zamansal ve uzamsal birliğe yerleştirirken ise şu yöntemlerden yararlanır:

  • Kişileri tek, ancak açık bir alanda (sarayın bir salonu, ya da kimseye ait olmayan bir uzam) birbiriyle karşılaştırarak, farklı sahnelerin olmasının önüne geçerler
  • Her şeyi sahnede göstermeyerek: Bu durumda olan biten oyun kişilerinin konuşmaları aracılığıyla aktarırlar.
  • Eksiltili söylemlere başvururlar: Bazı olayları uzun uzadıya değil, kısaca hatırlatarak geçiştirler.
  • Tarihsel olayları oyun kurgusunun gereklilikleri doğrultusunda uyarlarlar.
  • Trajedide aşağıdaki olaylar sahnede gerçekleşmez:
  • Sahnede şiddet yoktur.
  • Sahnede çokça kan görünümüne yer verilmez.
  • Kişilerin bedenleri kısmen de olsa çıplak gösterilmez.
  • Erotik eylemlere (öpüşmek, cinselliği çağrıştıracak beden hareketleri gibi) izin verilmez.
  • Gençler arasındaki aşk buluşmalarına yer verilmez.
  • Maddi şeylere çağrışım yapılmaz (para, gıda ve yiyecek gibi).
  • Sokak ağzı veya argo olabilecek hiçbir ifade kullanılmaz. Kullanılan dil seçkin bir dildir.
  • Küfür ve kutsal değerlere saygısızlık içeren sözler yoktur.
  • Doğrudan kralı hedef alan ifadeler kullanılmaz.
  • Doğrudan siyasilere yönelik anıştırmalara da yer verilmez.
  • Sahnede şok eden veya yakışıksız olan bir şeyin gösterimi yasaktır: Seyirci, kişileri yemek yerken, cinsel ilişkide bulunurken, şiddet içeren ya da içermeyen bir nedenden dolayı ölürken görmez.
  • Karşılıklı konuşmalar ve iç konuşmalar da şiirsel ifadelerden oluşur, on iki heceli dizeler kullanılır. Bunun dışındaki ifade biçimleri yoktur.

Roman

Roman, klasik edebiyat için bir özgürlük alanı gibidir. Olağanüstülük, etkileyicilik ve aşırılık bu türe damgasını vurur ve önemli birkaç komik öykü olmasına rağmen, çoğunlukla epik öyküleri içerirler. Gelişme aşamasının daha başında olan roman türünün XVII. yüzyılın temsilcileri Charles Sorel ve Mme de La Fayette’dir. Bu dönemde yazılan romanlar sayıca oldukça azdır. Yazılanların da çoğu “kibarlık akımı” (préciosité) tarzında yazılmış romanlardır.

Daha çok karikatürleştirerek anlatımın yeğlendiği ilk gerçekçi roman olan, Komik Roman (1651-1657), XVII. yüzyılın ikinci yarısında Paul Scarron’un, karın tokluğuna Mans şehrinde gösteriler yapan bir grup komedyeni anlattığı romandır.

Şiir, Mektup, Vd.

XVII. yüzyılın özellikle ortalarına doğru uzun bir verimsiz dönemin ardından, 1660 yılı sonrasında edebi türlerde yeniden bir canlanma görülür. Fabl, hiciv/yergi yazıları, mektuplar, özdeyiş ve portreler gibi.

Jean de La Fontaine (1621-1695)’in başarısı, şiirsel tarzda yazmış olduğu masal ve hikâyelerinde nve özellikle de 1668’den 1694 yılına kadar üç kitapta topladığı fabllarından gelir.

Mektup, XVII. yüzyılın en yaygın ve en çok kullanılan türüdür. dönemin Parisli entelektüel ve aristokratları, olan biteni anlatmak için sık sık bu türü kullanırlar.

XIV. Louis döneminin tanınmış mektup yazarları olarak karşımıza Retz Kardinali, La Rochefoucauld, Mme de Sablé, Madeleine de Scudéry, Mlle de Montpensier, Bussy-Rabutin, Mme de La Fayette çıkar.

Sanatta Klasisizm

Sanatta klasisizm, eserlerdeki düşünce ve ifade arasındaki uyum olarak tanımlanabilir. Düşüncenin, duygusallığın ve sanat eserinin insani bir değer ve evrensel bir yayın olmasını sağlayan biçimin dengesidir. Düzen, anlaşılırlık, bütünlük ve bilinçli ustalık bu öğretinin görünür işaretleridir.

Heykel

Klasik heykel basit ve seçkin karakterlere öncelik verir. Buna karşın Fransız heykeli klasik üslup ölçüsüyle, tumturaklı barok heykel anlayışı arasında gidip gelir. Girardon (1628-1715), Versailles Sarayı’nda ve bahçelerinde bulunan heykellerin büyük bölümünü yapar. Ressam Le Brun onu, yaratacağı eserlerde klasik öğreti kurallarını uygulamaya davet eder ve sanat alanına özgü kuralları yazmakla görevlendirir. 1666 yılında, Paris’te, XVII. yüzyıl Fransız heykelinin en klasik anlayıştaki, kendisine Su Perilerinin Hizmet Ettiği Apollon Heykelini tamamlar.

Resim

Klasik resim kaynağını, antik kaynaklara yönelen ve “manzara resim” türüne uyguladığı güzellikle ilgili idealleştirilmiş bir kavram yaratan İtalyan Annibal Carrache’dan alır. Klasik ressamların diğer bir esin kaynağı İtalyan ressam Raphaël (1483–1520)’dir. Zaferler, mitoloji ve kahramanlıkla ilgili figürler gibi Antik Dönemin soylu konularından hareketle mükemmel bir ideali ortaya koymaya çalışırlar.

Bu alandaki en önemli ressamlardan biri, Fransız ressam Nicolas Poussin (1594–1665)’dir.

1648 yılında Kraliyet Resim ve Heykel Akademisini kuran Charles Le Brun (1619–1690), sarayın ressamı olarak Louvres Müzesini, Vaux-le-Vicomte Şatolarını ve Versailles Sarayı’nı süsler.

Klasik resmin özellikleri ve kullanılan teknikler şunlardır:

  • Tablonun kompozisyonu açık ve düzenlidir. Sahne, barok resmin tersine olaylar çerçevenin içinde gerçekleşir.
  • Oran önemlidir.
  • Sanatçı şiddet, acımasızlık gibi sahneleri göstermez.
  • İnsan teninin solgunluğu Antik Dönem heykellerine benzer.
  • Işık, klasisizm açıklık ideali taşıdığı için, parlaktır.
  • Sahne ve kişilikler Yunan mitolojisinden alınmıştır.
  • İncil’den alınmış sahne ve kişilikler yansıtılır.
  • Tarihsel ve özellikle XIV. Louis’yi yücelten sahnelere yer verilir.
  • Aristokrat portreleri çoğunluktadır.
  • Manzaralar göze çarpar.

Mimari

Klasik yapılar, simetri ve geometrik kesinlik arayışlarıyla fark edilirler. Çizgiler, barok mimari anlayışının aksine, düzgündür ve aşırıya kaçmazlar.

Jacques Lemercier (1586-1654), şehir uzmanı, park ve bahçe desinatörü ve dekoratör olarak, Louis’nin himayesini görür. Sorbonne Kilisesi, Louvres Sarayındaki Saat Pavyonunu yaparak klasik sanatçılar arasındaki yerini alır. André Le Nôtre (1613-1700): XIV. Louis döneminde Versailles Sarayı, Vaux-le-Vicomte ve Chantilly Saraylarının park ve bahçe düzenlemeleri işlerini gerçekleştirir. Çiçeklendirme, geometrik şekiller kullanma, süs havuzları onun üslubunu oluşturur.

Eskiler ve Yeniler Kavgası: Klasisizmin Çöküşü

1680 yılına doğru patlak veren Eskiler ve Yeniler Kavgası, Antik Dönem yazarlarının taklit edilmesini öğütleyen klasisizmi destekleyenler ile Eskileri “zevksiz ve incelikten uzak” gören Yeniler arasındaki kopukluğu belirginleştirir. Bu çatışma klasisizmin sonunu ve Aydınlanma Çağının başlangıcı sonuçlarını doğurmuştur.

1685 yılından sonra evlendiği Mme de Maintenon’un dindar bir kadın olmasının da etkisiyle XIV. Louis, gittikçe daha fazla dine yönelir. Protestanlarla daha önce Nantes Fermanı gereğince yapılan uzlaşı krallık tarafından geçersiz ilan edilir. Din savaşları yeniden başlar. Fransa’daki Protestanlar diğer Avrupa ülkelerine sığınır.

Aydınlanma Çağında Klasisizm

Aydınlanma Çağının filozofları XVIII. Yüzyıl sonuna doğru Avrupa edebiyatını etkilerler. Bu durum, Beaumarchais (1732-1799)’nin iki piyesine yansır. Sevil Berberi (1775) ve Figaro’nun Düğünü (1784) adlı iki başyapıtı uşak Figaro ve onun efendisi arasındaki ilişkilerden hareketle toplumsal ve siyasal suistimalleri yerden yere vurur.

Yeni klasisizm mimaride, heykel ve dekoratif sanatlarda da egemen olur. Winckelmann, Pompei ve Herculanum’da keşfedilen Roma dönemine ait eşsiz resimleri, kopyalanması ya da esinlenilmesi gereken resim modellerine örnek gösterir. Yeni klasisizmin Avrupa’daki önemli temsilcilerine örnek: Jacques Louis David, Jean Pomuste Dominique Ingres,, Anne Louis Girodet de Roucy Trioson, Anselm Feuerbach, Angelica Kaufman.

Avrupa’da Klasisizm

Fransa’da çöküşe geçtiği dönemde İtalya’da kısmen parlayan klasisizmin temsilcileri, komedi alanında Goldoni, trajedide Alfieri, yergi yazılarında ise Parini’dir.

1660 yılı sonrasında Restorasyon dönemi İngiliz tiyatrosu, William Wycherley’in hafif komedileriyle tanınır. William Congreve’in hafif komedileri ise biraz daha toplumsal eleştiri içeriklidir.

Klasik Yazar ve Sanatçılar ile Eserleri

Burada bazı yazarlar ve eserlerinden örnekler verilmiştir:

Komedi: Molière- Gülünç Kibarlar, Kadınlar Mektebi

Trajedi: Pierre Corneille- Le Cid, Cinna

Felsefe: Descartes- Yöntem Üzerine Konuşma

Dini içerikli edebiyat: Blaise Pascal- Evrensel Tarih Üzerine Konuşma

Ahlâki içerikli edebiyat: Nicolas Boileau- Hicivler

Masal ve fabl: Charles Perault- Geçmiş Zamanın Hikâye ve Masalları

Roman: Mme de la Fayette- Clèves Prensesi

Şiir: Paul Scarron- Şiirler (Derleme)

Özdeyiş: François de La Rochefoucauld- Özdeyişler ve Ahlâki Düşünceler


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v