Uluslararası Sosyal Politika Dersi 5. Ünite Özet

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Kurallar Düzeni, İçerik, Uygulama ve Denetim

Giriş

Uluslararası Çalışma Örgütü (ÜÇÖ), 1919-2019 yılları arasındaki 100 yıllık dönemde, çok kapsamlı ve zengin bir kurallar düzeni oluşturmuştur. Kurallar, yaklaşım ve içerik olarak, değişen dış çevre koşullarından, savaşlardan, ekonomik krizlerden ve siyasal gelişmelerden etkilenmiştir. Örgütün denetim etkinliğini yerine getiren organları, yazılı kaynakları somut düzenlemeler ve uygulamalar temelinde yorumlayarak, kurallar düzeninin bir örnekliğini, yaşayabilirliğini ve zenginleşmesini sağlamıştır

Kabul edilerek kurallar düzenine giren sözleşmeler, üye devletler için hukuksal yükümlülükler doğurmaktadır. Bu yükümlülüklerin önemli bir bölümü, sözleşmelerin üye devletlerce onaylanmasına ve denetim sistemlerinin işletilmesine yöneliktir. UÇÖ sözleşmelerinden 8’i, 1990’lı yılların ortalarında başlayan bir süreç sonunda kabul edilen 1998 Bildirgesi’yle “temel insan hakları sözleşmeleri” olarak nitelendirilmiştir.

UÇÖ denetim sistemi, onaylanan sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin ne ölçüde yerine getirildiğinin saptanmasına yönelik “onay koşullu” denetim olarak başlatılmıştır. Bu genel denetim, onaylanmayan sözleşmeler ile tavsiyeleri de kapsayacak biçimde genişletilmiştir. Böylece, onaya bağlı birinci kuşak denetime, “onay koşulsuz” ikinci kuşak özel denetim de eklenmiştir. Üçüncü bir aşamada ise “temel insan hakları sözleşmeleri” olarak sınıflandırılan 8 sözleşmenin uygulanmasının izlenmesine yönelik olarak onaydan bağımsız “izleme sistemi” oluşturulmuştur.

Sözleşme ve Tavsiyelere İlişkin

Çeşitli Bilgiler Sözleşme ve tavsiyelerin kabul edilen İngilizce ve Fransızca metinleri, resmi metinlerdir. Denetim organları, iki orijinal metin arasında çelişki bulunması durumunda, daha ileri ve geniş haklar içerdiğini düşündüğü sözleşme metnini temel almaktadır. UÇÖ denetim organları, anayasal işlevlerini yerine getirirken, sözleşmelerin ulusal dillere çevrilmiş metinlerini göz önüne almaz. Bu nedenle, yalnızca Türkçe çevirilere dayanan bilimsel yorumlar ya da yargı kararları bazen hatalı olabilir. Ulusal yargı yerlerinin, sözleşmeleri denetim organlarının içtihatlarına aykırı olarak yorumlama yetkisi yoktur.

Protokol, bir sözleşmenin kısmen gözden geçirilmesine ilişkin bir belgedir ve sözleşmeler gibi, ilgili sözleşmeyi onaylayan devletin onayına açıktır. Esin kaynağı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’dir. UÇÖ Anayasası’na göre, sözleşme ve tavsiyeler ile protokoller, kabul edilmelerinden sonra onaylanması için üye devletlere gönderilir. Ancak, tavsiyelerin onaylanması söz konusu değildir.

Üye devletlerin, UÇÖ Anayasası’nda öngörülen yükümlülükleri şunlardır:

  • Uluslararası Çalışma Konferansının (UÇK) kapanmasından itibaren bir yıl içinde, sözleşmeyi onaya yetkili makama sunma. Olağanüstü durum varsa, bu süre en çok 18 aydır. Ancak sözleşmeyi yetkili makama sunma yükümlülüğü, onayın zorunlu olduğu anlamına gelmez.
  • Aldığı önlemler, yani yetkili makama sunma, yetkili makam ve kararı konularında Genel Müdür’e bilgi verme.
  • Onay işlemi tamamlandığında, onayı Genel Müdür’e bildirme. Sözleşme kurallarını gerçekleştirip yaşama aktarmak için gerekli önlemleri alır (S:101, Şekil 5.1).

UÇÖ sözleşmeleri, ilkece onaylayan bir devlet için onu yürürlüğe koyma, gereklerini yerine getirme, kurallarını iç hukuka aktarma ve bu amaçla da uygulamada gerekli önlemleri alma konularında hukuksal yükümlülük doğurur. Onay, onaylayan devlet için somut ve olumlu eylemde bulunmayı, yürürlükte olan yasalarda uyum sağlayıcı değişiklik ve düzenlemeler yapılmasını gerektirir. İç hukuk alanında onay, Anayasamızın öngördüğü iki işlemle gerçekleşir ve sözleşme “iç hukuk” alanında bağlayıcılık kazanır. Uluslararası hukukta onay ise, iç hukuktaki onaydan sonra yerine getirilmesi gereken uluslararası bir işlem ve yükümlülüktür. Sözleşmenin feshi, onaylanmış bir sözleşmeden doğan hukuksal ve anayasal yükümlükleri sona erdiren bir işlemdir. Fesih, bir devlet yetkilisinin imzasını taşıyan ve UÇB Genel Müdürü’ne gönderilen özel bir yazıyla, yazılı bildirimle gerçekleşir. Sözleşme, eğer amacını yitirmiş görünüyorsa ya da Örgüt’ün hedeflerinin yerine getirilmesine artık yararlı bir katkıda bulunmuyorsa ortadan kaldırılabilir.

yararlı bir katkıda bulunmuyorsa ortadan kaldırılabilir. UÇÖ’nün sözleşme ve tavsiyeleri konusunda, farklı amaç ve ölçütlere göre sınıflandırmalar yapılmıştır. Kuralların az çok “temel” ve “öncelikli” nitelik taşıması ile içerdiği yükümlülüklerin niteliğini göz önüne alan üç kümeli sınıflandırma şöyledir:

  • Temel haklara ilişkin sözleşmeler,
  • Çalışma koşulları ve sosyal güvenlik ile ilgili teknik kurallar içeren sözleşmeler,
  • Sendikal ortakların rolüne vurgu yapılan program nitelikli sözleşmeler

UÇÖ, bu genel bilimsel üçlü sınıflandırma dışında, sözleşme ve tavsiyelerin konularını göz önüne alarak, daha ayrıntılı “pratik” sınıflandırmalar yapmaktadır. Yönetim Konseyi (YK), düzenledikleri konular yönünden sözleşmeleri şu 12 başlıkta toplamıştır: Temel insan hakları, istihdam, sosyal politika, çalışma yönetimi, çalışma ilişkileri, çalışma koşulları, sosyal güvenlik, kadınların istihdamı, çocuk ve yetişkinlerin istihdamı, göçmen işçiler, yerli halk ve kabileler ile ana ülke dışındaki topraklarda çalışan işçiler, öteki işçi kesimleri.

Kimi sözleşmeleri “temel insan hakları sözleşmeleri” olarak niteleyen YK, çalışma politika ve kurumlarıyla ilgili olan ve kurallar sisteminin işleyişi yönünden önemli görülen dört sözleşmeyi, öncelikli sözleşmeler olarak nitelemiştir. Bu sözleşmeler, yönetişim yönünden en önemli kuralları içerdikleri gerekçesiyle de, 2008’de kabul edilen Hakça Bir Küreselleşme için Sosyal Adalet UÇÖ Bildirgesi ile yönetişim sözleşmeleri olarak nitelendirilmiştir.

Çalışma kurallarının konularına göre 20 başlıktan oluşan daha ayrıntılı bir sınıflandırması şöyledir:

  • Sendika özgürlüğü, toplu pazarlık ve çalışma ilişkileri,
  • Zorla çalıştırma,
  • Çocuk çalışmasının kaldırılması,
  • Fırsat ve işlem eşitliği,
  • Üçlü danışmalar,
  • İş yönetimi ve teftişi,
  • İstihdam politikası ve istihdamın geliştirilmesi,
  • Mesleksel yönlendirme ve eğitim,
  • İstihdam (iş) güvenliği (güvencesi),
  • Ücretler,
  • Çalışma süresi,
  • İş güvenliği ve sağlığı,
  • Sosyal güvenlik,
  • Sosyal politika,
  • Göçmen işçiler,
  • Deniz/Gemi adamları,
  • Balıkçılar,
  • Limanlarda çalışma,
  • Yerli halklar ve kabileler,
  • Özel işçi kategorileri,

Kural Üretme Etkinliğine ve Kurallar Düzenine Toplu Bakış

UÇÖ, uluslararası sosyal politikanın en temel kaynaklarını üreten uzman bir örgüttür. Örgüt’ün kural üretme etkinliğinin genel çizgileriyle değerlendirilmesinde, birbirini tamamlayan iki ölçüt temel alınabilir. Bunlar; “sayısal” ve “niteliksel” ölçütlerdir. UÇÖ’nün yasama etkinliğinin Filadelfiya Bildirgesi’nden (FB) günümüze değin uzanan dönemdeki gelişimini iki ana başlıkta (dönemde) değerlendirmek olanaklıdır.

Sosyal Devlet Dönemi (1944-1985)

FB’nin kabul edilmesiyle başlar ve 1980’li yılların ortalarında (bazı yazarlara göre de Soğuk Savaş döneminin kapandığı 1989’da) sona erer. Bu dönemde, çalışma ve sosyal politika alanındaki uluslararası yasama etkinliğinde, çok önemli niteliksel dönüşümler olmuştur. Bunlar, belgelerin amaçladığı kişi ve konulara, düzenlenmesinde benimsenen yaklaşım ve kuralları üretme tekniğine ilişkindir. Sözleşmeler, daha çok uygulanacak bir eylem programı aracılığıyla zaman içinde belirlenen hedef ve amaçlara “aşamalı” biçimde ulaşılmasını öngören “özendirici sözleşmeler” niteliği taşır. 8 temel insan hakları sözleşmesinden 5’i, FB’yle açılan “sosyal devlet dönemi”nde kabul edilmiştir. Bunlardan ikisi (87 ve 98) için, 1950/1951’de yakınmalara dayalı özel denetim sistemi oluşturulmuştur. Tümü için ise, 1998’de “izleme sistemi” getirilmiştir.

Küreselleşmeye Sosyal Yanıt Dönemi (1985-2012)

Özellikle soğuk savaşın sona ermesini izleyen yıllarda kabul edilen sözleşme ve tavsiyeler göz önüne alındığında, kural üretme etkinliğinin 1980’li yılların ortalarından sonraki evresi “küreselleşmeye sosyal yanıt” niteliği taşır. Sayısal yönden, 1985’i izleyen dönemde kabul edilen sözleşme ve tavsiye sayılarının sırasıyla 19 ve 22 olması, yıllık ortalamadaki düşmenin sürdüğünü göstermektedir. Niteliksel yönden ise bu dönemde kabul edilen sözleşme ve tavsiyelerin önemli bir bölümü, küreselleşmenin yarattığı yeni istihdam biçimleri için uluslararası alt sınır getiren düzenlemelerdir. Bu dönemde, uluslararası çalışma kuralları bütününün etkisini, uyumunu ve etkinliğini artırma ve denetim süreçlerini iyileştirme çabaları yoğunlaştırılmıştır. UÇB’nin, temel ilke ve haklara saygı gösterilmesini, geliştirilmesini ve gerçekleştirilmesini sağlamaya yönelik iki büyük teknik yardım programı, bu dönemde uygulamaya konulmuştur.

1998 Bildirgesi’nde yapılan düzenlemeler özetle şöyledir: Devletler ile UÇÖ arasında üyelik ilişkisinin kurulmasıyla Anayasa’daki ilkeler ve amaçlarla ilgili yükümlülükler doğar. Bu ilkeler de, temel insan haklarıyla ilgili sözleşmelerde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Tüm üyeler, bu sözleşmeleri onaylamamış olsa da, yalnızca Örgüte üye olmaları nedeniyle, temel haklarla ilgili ilkelere saygı göstermek, onları geliştirmek ve gerçekleştirmekle yükümlüdür. Örgüt ise şu üç konuda üyelerine yardım edecektir:

  • Temel sözleşmelerin onaylanması ve uygulanmasını geliştirmeye yönelik teknik işbirliği ve danışsal hizmetler sunma;
  • Bu sözleşmelerin tümünü ya da kimilerini henüz onaylayacak durumda bulunmayan üyelerine, anılan sözleşmelere konu olan temel haklarla ilgili ilkelere saygı gösterme, onları geliştirme ve gerçekleştirme çabalarında yardım etme;
  • Üyelerine, ekonomik ve sosyal gelişmeye elverişli bir ortam yaratma çabalarında yardım etme.

10 Haziran 2008 tarihinde, bir başka “yumuşak hukuk” belgesi olarak Hakça Bir Küreselleşme için Sosyal Adalet UÇÖ Bildirgesi kabul edilmiştir. FB’den esinlenen 2008 Bildirgesi, üçlü yapı ilkesine dayalı Örgüt’ün anayasal ilke ve değerlerini bir kez daha doğrulamıştır. UÇÖ’nün 1999’da kabul ettiği “insanca çalışma” paradigmasını kurumsallaştırılmıştır. Üye devletler, İnsanca Çalışma Gündemi (İÇG)’nin dört stratejik hedefine dayalı politikaları uygulamaya koymakla yükümlü tutulmuştur. Bu dört hedefin, “bölünemez ve karşılıklı bağımlı olduğu ve birbirini güçlendirdiği vurgulanmıştır.

Eşit derecede önem taşıyan dört stratejik hedef, alt bileşenleriyle I. Bölümde şöyle açıklanmıştır:

  • İstihdamın geliştirilmesi;
  • Sosyal koruma önlemleri alınması ve güçlendirilmesi;
  • Sosyal diyalog ve üçlülüğün geliştirilmesi;
  • Temel çalışma haklarına saygı gösterilmesi ve uygulamaya konulması.

UÇK, tüm ülkeleri etkileyen küresel istihdam krizi konusunda gerçekleştirilen üç günlük özel bir UÇÖ doruk toplantısından sonra, 19 Haziran 2009 tarihinde “Krizin Üstesinden Gelmek: Dünya İstihdam Paktı (DİP) ” başlıklı belgeyi kabul etmiştir. BM ile G20 ülkelerinin de desteklediği DİP, her birinin ilkeleri ayrıca ve ayrıntılı olarak açıklanan şu beş ana başlıktan oluşmaktadır:

  1. Krize insanca çalışmaya dayalı bir yanıt;
  2. Ekonominin yeniden canlanmasını ve kalkınmayı geliştirmeyi amaçlayan ilkeler;
  3. İnsanca çalışmaya dayalı yanıtlar. Bunlar, şu alt başlıklar altında sıralanabilir:
    • İstihdam yaratılmasını hızlandırmak, istihdamı ayağa kaldırmak ve işletmelerin yaşayabilirliğini sağlamak;
    • Sosyal koruma sistemlerini güçlendirmek ve kişileri korumak;
    • Uluslararası çalışma normlarına saygı gösterilmesini güçlendirmek;
    • Sosyal diyalog (toplu pazarlık, önceliklerin sayımını yapmak ve eylemi uyarmak);
  4. İzlenecek yol: Hakça ve sürdürülebilir bir küreselleşmeyi yerleştirmek;
  5. ILO’nun eylemi.

DİP’in, ulusal ve uluslararası politikaları yönlendirme amacıyla önerdiği önlem ve politikalar, özetle şunlardır:

  • Kadın ve erkek çalışanları olabildiğince işinde tutmak;
  • İşletmeleri ve özellikle küçük ve orta boy işletmeleri desteklemek;
  • “Yeşil istihdam”ı da kapsamak üzere, özellikle yüksek yoğunluklu istihdam sektörlerinde yatırımları ve istihdam yaratılmasını desteklemek;
  • Krizden etkilenen kişi ve aileleri ve özellikle en elverişsiz konumda olanları ve kayıt dışı ekonomi çalışanlarını korumak ve bunu, kendilerine bir gelir, sürekli yaşama araçları ve emeklilik ikramiyesi güvencesi sağlayacak biçimde sosyal koruma sistemlerini güçlendirerek yapmak;
  • Çalışanları, bugün ve yarın gereksinme duyacakları yeteneklerle donatmak.

Kriz döneminde de, UÇÖ’nün 8 sözleşmesinin güvenceye aldığı temel insan hak ve ilkelerine titizlikle uyulmasını isteyen DİP’in amaçladığı önlemler yelpazesi şu beş başlıkta toplanabilir; istihdamı özendirmek, sosyal korumayı yaygınlaştırmak, uluslararası çalışma kurallarına saygı göstermek, sosyal diyaloğu geliştirmek ve hakça bir küreselleşmeyi biçimlendirmektir. “İnsanca (uygun) çalışma” kavramı, ilk kez Genel Müdür seçilen J. Somavia’nın UÇK’ye 1999 yılında sunduğu ilk raporda yer almıştır. İnsanca çalışma kavramı, gerçekte çalışmayı çok değişik yönleriyle kucaklar ve onları tek bir terimde birleştirir. Örgüt’ün üçlü yapısında yer alan aktörlerin öncelikleri özetleyen küresel bir hedef, Örgüt’ün genel hedefini dile getirme aracı ve tüm programlarını toplayan, UÇB’nin çalışmalarını dört stratejik hedefte bir araya getiren bir çerçevedir. Somavia’nın 1999 raporunda değindiği Örgüt’ün dört stratejik hedefi konusunda, yedi yıl sonra yapılan değerlendirmeler kısaca şöyledir:

  1. Stratejik hedef, çalışmaya bağlı temel ilkeleri ve hakları geliştirme ve uygulamaya koyma amacına yöneliktir.
  2. Stratejik hedef, UÇÖ’nün, kadınlar ve erkekler için uygun bir istihdam ve gelir elde etme olanaklarını artırmaya yöneliktir.
  3. Stratejik hedef, herkes için sosyal korumanın yaygınlığını ve etkinliğini artırmaya yöneliktir.
  4. Stratejik hedef, üçlülük ve sosyal diyaloğun güçlendirilmesi ile ilgilidir.

Temel İnsan Hakları Sözleşmeleri ve İçeriği

1998 Bildirgesi’nin dört başlıkta topladığı temel ilke ve hakların ilk sırasında sendika (örgütlenme) özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkı vardır. Sendika ve toplu pazarlık hukukunun özünde, “çalışanların ve örgütlerinin özgür iradesi” vardır. Bu ilke, sendika özgürlüğünün bireysel ve toplu yönlerine “özgür sendikacılık”, toplu pazarlık hakkına da “özgür ve gönüllü toplu pazarlık” olarak yansımıştır. Bu ilkenin doğal gereği olarak, hak ve özgürlük kural, sınırlama ve yasaklar ise istisnadır. 87 sayılı sözleşme, sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkını, “çalışanlar”a ve “işverenler”e tanır. Bu hakkı, çalışanların özgür iradesinin üstünlüğünü somutlaştıran şu üç evrensel ve temel ilke çerçevesinde güvenceye alır:

  • Hiçbir biçimde ayrım gözetmeme;
  • Önceden izin almama;
  • Seçtikleri (istedikleri) örgütleri kurma ve onlara üye olma.

Bu ilkelerin gereği olarak, çalışanlar arasında, yaptıkları iş ya da hizmetin niteliği, çalıştıkları ekonomik sektörler, bağlı oldukları istihdam biçimleri, yasal nitelikleri, hiyerarşide bulundukları düzey gibi yönlerden ayrım yapılamaz. Yalnızca güvenlik görevlileri için sınırlama getirilebilir. Tüm biçimleriyle zorla ya da zorunlu çalışmanın kaldırılması, temel ilke ve hakların ikinci sırasında yer alır. “insanca çalışmanın antitezi” olan zorla ya da zorunlu çalışmanın kaldırılmasını öngören 29 ve 105 sayılı sözleşmeler, uygulama alanını sınırlandırmaz, tüm halkın korunmasını amaçlar.

1998 Bildirgesi, UÇÖ’nün 1 sayılı ilk sözleşmesiyle düzenlemeye başladığı çocukların çalışmasının yasaklanması sorununa üçüncü sırada yer vermiştir. 138 sayılı sözleşme öncesinde “sektörel yaklaşım” benimsenerek, sınırlı sayıda ekonomik sektörde düzenleme yapılmıştır. 182 sayılı sözleşme, çocukların çalıştırılmasının en kötü biçimlerini yasaklamak ve kaldırmak amacıyla, ulusal ve uluslararası eylemin en büyük önceliği olarak oybirliğiyle kabul edilmiştir. Temel insan haklarından eşitlik ve ayrımcılık yasağı, birbirini güçlendiren 100 ve 111 sayılı sözleşmelerle düzenlenmiştir. Eşitlik ile istihdam ve meslekte ayrımcılığın yasaklanması, yalnızca “temel insan hakları”ndan değil, sosyal hakları da kapsamak üzere tüm insan hak ve özgürlüklerinden yararlanma açısından yaşamsal önemdedir.

Uygulama Denetim Sistemleri

UÇÖ, anayasal hedeflerini gerçekleştirmenin araçları olarak, ikinci kuşak “sosyal insan hakları”nı güvenceye alan bir uluslararası kurallar düzeni oluşturmak, üye devletlerce onaylanıp uygulanmasını sağlamak ve bu uygulamayı denetlemek için kurulmuştur. Denetim ve izleme sistemleri kurmak ve işletmek, Örgüt’ün kural üretme işlev ve etkinliğinin doğal ve kaçınılmaz uzantısıdır ve üye devletlerce gerçekleştirilen ilerlemelerin izlenmesinin araçlarındandır.

Birinci kuşak” olarak adlandırılabilecek “genel” koruma ve denetim sistemi, 1926 yılında Uzmanlar Komisyonu’nun (UK) kurulmasıyla işlemeye başlamıştır. “İkinci kuşak” özel denetim sistemi ise, onay koşuluna bağlı olmaksızın, yalnızca sendikal haklara yönelik ihlallere ilişkin yakınmaları incelemek üzere 1950’li yılların başında oluşturulmuştur. “İzleme sistemleri” olarak adlandırılan “üçüncü kuşak” korumada, 1998’de kabul edilen Temel Haklar ve İlkeler UÇÖ Bildirgesi’yle küreselleşmenin meydan okumalarına “sosyal” bir yanıt verilmesi öngörülmüştür (S:119, Şekil 5.2).

Genel denetimin ilk biçimi, “onaylanmış” sözleşmeler için dönemsel raporlara dayalı olarak düzenli biçimde ve kendiliğinden işleyen denetimdir. İki aşamada, şu iki özel organca gerçekleştirilmektedir:

  1. Sözleşme ve Tavsiyelerin Uygulanması Uzmanlar Komisyonu (Uzmanlar Komisyonu)
  2. Sözleşme ve Tavsiyelerin Uygulanması Konferans Komisyonu

Sendikal yakınmalar, ancak şu koşullar varsa incelenebilir; Yakınmaların yazılı olması, bir işçi (çalışan) ya da işveren örgütünce yapılması, Anayasa’ya (m. 24) açıkça göndermede bulunması, devletin onayladığı bir sözleşmeye ilişkin olması, bu sözleşmenin hangi konuda gerçekten uygulanmadığının belirtilmesi, UÇÖ üyesi bir devlete (ya da üye olmamakla birlikte bir sözleşmeye taraf olan devlete) yönelik olması. UÇÖ, 87 ve 98 sayılı sözleşmelerin kabul edilmesinin ardından, sendika özgürlüğünü korumak için, onay koşullu genel denetim yollarının dışında, yakınmalara dayalı özel bir denetim mekanizması da oluşturulmuştur. Onaydan bağımsız biçimde işletilen “ikinci kuşak” özel denetim yolunu açmanın nedenleri şunlardır:

  • Genel denetimin ancak onay koşuluna bağlı olarak ve yalnızca UÇÖ üyesi devletlerce onaylanmış sözleşmeler için işletilebilmesi;
  • Genel denetimin BM üyesi olup da UÇÖ üyesi olmayan devletleri kapsamaması;
  • Genel denetimin, sendika özgürlüğüne yönelik saldırıları etkili biçimde ve gecikmeksizin önleme ve sendika özgürlüğü ilkelerinin evrenselliğini sağlama yönlerinden yeterli olmaması, kısacası geç ve yavaş işlemesidir.

Yakınmalara dayalı özel denetim sisteminin organlarından ilki, 1950’de kurulan Sendika Özgürlüğü Araştırma ve Uzlaştırma Komisyonu’dur (SÖAUK). 1951’de kurulan ve 1952’de de çalışmaya başlayan SÖK, yakınmalara dayalı özel denetim mekanizmasının temel organıdır. SÖK, yakınmaları, çekişmeli ve temelde yazılı yöntem çerçevesinde inceler ve sonuçlandırır.

UÇÖ denetim sistemleri, temelde hükümetlerce gönderilen yazılı belgelere dayalıdır. Hükümetler aykırılıkları giderici önlemler almazsa, olumlu somut sonuçlara ulaşamaz ve başarısız kalabilir. Bu durumda, doğrudan ve yerinde araştırma ve inceleme yapma olanağı veren ve “doğrudan ilişki misyonu” olarak adlandırılan yönteme başvurulmaktadır. Yakınmalara dayalı özel denetim mekanizması, UÇÖ’nün sendika özgürlüğü alanındaki etkinliklerine işlerlik kazandırma ve evrenselleştirme çabalarının en etkili olanıdır. İşlevi, yalnızca sendikal haklarla ilgili sözleşmelerin yaşama geçirilmesini ve onlara uyulmasını sağlamakla sınırlı kalmamış olup bunun yanında, pozitif kuralları tamamlama ve genişletme işlevi de görmüştür

UÇÖ, “küreselleşmeye sosyal yanıt” döneminde, temel insan hakları alanındaki otoritesini güçlendirmek amacıyla, sendika özgürlüğünün korunması için oluşturulan özel denetim mekanizmasına benzer “üçüncü kuşak” bir sistem oluşturmuştur. “Denetim” değil “izleme” olarak nitelenen bu sistem, genel ve özel denetim sistemlerinin yerini almaz ve işleyişine engel olmaz. Amaçları farklı olan birinci ve ikinci kuşak koruma sistemlerini tamamlayıcıdır ve onlardan bağımsız biçimde işler. 1998 Bildirgesi, üye devletlerin temel insan haklarına ilişkin yükümlülüklerinin kapsam ve boyutlarını da belirtmiştir.

Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi