Türk Dış Politikası 1 Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
1980-1990 Dönemi Türk Dış Politikası
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Yıldız Savaşları Projesi nedir?
Yıldız Savaşları Projesi: Stratejik Savunma Girişimi olarak da bilinen proje, ABD’nin 1980’lerde başlattığı bir nükleer savunma projesidir. Proje, karşılıklı mahvolma esasına dayanarak caydırıcı etki yaratan nükleer denge anlayışı yerine nükleer silahların kullanım aşamasında yok edilmesine dayanmaktadır. Buna göre düşman füzeler uzaya yerleştirilen lazer vb. ışınlarla yok edilecektir.
“Yeşil Kuşak Projesi” nedir?
ABD Başkanı Jimmy Carter döneminde başlayan, Sovyetlerle mesafeli ilişkileri olan ve Batı yanlısı politika izleyen İslam ülkelerinin desteklenmesi politikası yürütülmüştür. Bu ülkelerin başında Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkeler gelmektedir. Bu ülkelerin SSCB karşısında doğal bir kalkan olarak konuşlandırılması ve bunun için ABD’nin aktif desteği düşüncesi “Yeşil Kuşak Projesi” olarak adlandırılmaktadır. Bu politikayla amaç, bu ılımlı İslam ülkeleriyle iş birliği yapmak ve Sovyet yayılmacılığını durdurmaktır.
Sovyetler Birliği'nin 1980’lerdeki durumunun en belirgin özellikleri nelerdir?
Sovyetler Birliği 1980’lerde ekonomik-mali anlamda özellikle de silahlanma harcamalarından dolayı büyük bir darboğaza girmiştir. Petrol Krizi döneminde önemli bir gelir elde eden SSCB, bu gelirini uzay projelerine ve silahlanmaya harcamak zorunda kalınca, toplumsal refahın artması sağlanamamış, bu da çöküşü hızlandırmıştır. Vatandaşlarının eğitim, sağlık, istihdam, barınma gibi ihtiyaçlarına yeterince cevap veremeyen SSCB’de asıl önemli kırılma ise 11 Mart 1985’te yönetime gelen Mikhail Gorbaçov ile birlikte yaşanmıştır. Söylem ve uygulama bakımından kendinden önceki bütün liderlerden belirgin bir biçimde ayrılan Gorbaçov, altı yıllık iktidarı döneminde “Glasnost” ve “Prestroika” adı altında etkin reformlar gerçekleştirme çabası içinde olmuştur. Bunun için öncelikle Batı ile çatışmalarını en aza indirmeye çalışmış ve iyi niyet göstergesi olarak nükleer denemeleri durdurduğunu açıklamış, ardından orta ve kısa menzilli füze anlaşmalarını ABD ile imzalamış ve Afganistan’dan tek taraflı olarak çekilmiştir. Sovyetlerin 1988 yılına gelindiğinde Doğu Avrupa’daki askerlerini çekeceğini açıklaması bu ülke yönetimlerinde büyük bir şok etkisi yaratmış ve Sovyetlere karşı güvensizliklerini arttırmıştır. Bu güvensizlik ve yalnız bağımsızlık özlemi ve uluslararası diğer konjonkturel gelişmelerle birleşince, süreç komünist Doğu Blok ülkelerinin tek tek bağımsızlıklarını ilan etmesiyle sonuçlanmıştır. Sovyetler bu süreci durdurmaya çalışsa da başarılı olamamış ve ABD’nin tek süper güç olarak kaldığı yepyeni bir dönem başlamıştır. 1980’li yıllar Balkanlar ve Orta Doğu’da da özellikle Türk
Doğu Blok ülkelerinin tek tek bağımsızlıklarını ilan etmesinin ana sebebi nedir?
Sovyetlerin 1988 yılına gelindiğinde Doğu Avrupa’daki askerlerini çekeceğini açıklaması bu ülke yönetimlerinde büyük bir şok etkisi yaratmış ve Sovyetlere karşı güvensizliklerini arttırmıştır. Bu güvensizlik ve yalnız bağımsızlık özlemi ve uluslararası diğer konjonkturel gelişmelerle birleşince, süreç komünist Doğu Blok ülkelerinin tek tek bağımsızlıklarını ilan etmesiyle sonuçlanmıştır.
1980 yılında Türkiye’de dış politika alanında en önemli 2 husus nedir?
1980 yılında Türkiye’de dış politika alanında en önemli hususlardan birisi Kıbrıs sorunu, diğeri ise AET’ye üyelik başvurusu konusuydu.
12 Eylül 1980 tarihinde Türkiye'de gerçekleşen olayın detayları nelerdir?
12 Eylül 1980’de iktidara el koyan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren liderliğindeki askerî yönetim S.Demirel hükûmetine son vermiş, siyasi partileri kapatmış, parti liderlerini gözetim altına almış ve yargılamış, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni feshetmiştir. Ayrıca yüz binlerce kişi gözaltına alınmış, sendika ve derneklerin faaliyetleri tamamen durdurulmuştur. 1970’li yıllarda ülkenin Doğu ve Güneydoğusu’ndaki artan ayrılıkçı hareketler, 12 Eylül askerî rejiminin getirdiği Kürtçe konuşma yasağı, Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere cezaevlerindeki uygulanan kötü muameleler, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) 1980’li yılların başında arttırdığı terör eylemlerin gerekçesini oluşturmuştur. Bu dönem de, Türk dış politikası bakımından önemli bir başka konu da Ermeni kökenli Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia (ASALA) terör örgütünün Türk diplomatlarına yönelik eylemleriydi. Bu örgütün faaliyetleri ancak 1985 yılına gelindiğinde azalmıştır.
Kürdistan İşçi Partisi (PKK)'nın kuruluş amacı ve tarihi nedir?
Kürdistan İşçi Partisi (PKK): 1978 yılında kurulan PKK saldırı ve katliamları da içeren bir hazırlık sürecinin ardından, 1984 yılından itibaren düzenli şekilde silahlı eylemlere yönelmiştir. Ayırım gözetmeksizin gerçekleştirdiği terör saldırıları sonucunda, 35 binden fazla Türk vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Terörist özelliğini gizleme amacına uygun olarak PKK, ismini Nisan 2002’de KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olarak değiştirmiş, aynı amaç doğrultusunda 15 Ekim 2003’te Irak’ta yapılan bir basın açıklamasıyla ise ismini bu kez KONGRA-GEL (Kürdistan Halk Kongresi) olarak değiştirmiştir.
12 Eylül rejiminin Türkiye’deki ekonomik sıkışıklığı aşmak ve bunun için de uluslararası ekonomiye eklemlenme politikasını desteklemek için aldığı önemli stratejik kararlardan birisi nedir?
12 Eylül rejiminin Türkiye’deki ekonomik sıkışıklığı aşmak ve bunun için de uluslararası ekonomiye eklemlenme politikasını desteklemek için aldığı önemli stratejik kararlardan birisi Turgut Özal’ı ekonominin başına getirmesi olmuştur.
Esnek Karşılık Stratejisi nedir?
Esnek Karşılık Stratejisi: 1960’ların sonlarından itibaren NATO’nun kabul ettiği askerî strateji. Bu stratejiye göre karşı taraftan gelecek saldırının niteliğine uygun bir karşılık verilmesi öngörülmektedir.
“Esnek Karşılık” politikası Türkiye için neden bir tedirginlik yaratmıştır?
NATO’nun 1967’de Sovyetlere karşı “Esnek Karşılık” politikasının en çok tedirgin ettiği ülkelerden birisi Sovyetlerle en uzun sınıra sahip NATO üyesi ülke olan Türkiye olmuştur. Böyle bir esneklik politikasının uygulanabilirliği için Türk ordusunun modernize edilmesi ve konvansiyonel silahlarla daha iyi donatılması gerektiğinden Türkiye bunu NATO ve ABD’ye sıklıkla bildirmiş, ancak hiçbir zaman istediği sonucu alamamıştır.
1980’lerde ABD tarafında ortaya atılan “alandışılık” (out of area) stratejisinin Türkiye açısından etkileri nelerdi?
Bu yaklaşım, NATO’nun üye ülke sınırları dışına da müdahalede bulunmasının yolunu açıyordu. ABD için Afganistan’daki ve İran’daki olaylar bunun gerekliliğini ortaya koymuştur. NATO üyelerinin çoğu ise bu öneriye sıcak bakmamıştır. Onlara göre NATO sınırları dışında bir hareket merkezi daha savunmasız bırakabilir ve bir kaynak sıkıntısı yaratabilirdi. Türkiye de bu çoğunluk ülkeleri gibi düşünmüş ve NATO’nun ortak kararı doğrultusunda hareket edeceğini bildirmiştir. Alandışılık, ABD’nin ilgilendiği coğrafya göz önüne alındığında, görülecektir ki en çok Türkiye’yi ilgilendirmektedir. Bu yüzden temelde Türkiye’nin bu isteğe sıcak bakmadığını söyleyebiliriz. Türkiye için yapılması gereken alandışılık değil, bölgedeki Türk ordusunun güçlendirilmesi ve modernizasyonu olmuştur.
1980’li yıllarda Türkiye ile Orta Doğu arasındaki ilişkilerin iki önemli belirleyicisi nelerdir?
1980’li yıllarda Türkiye ile Orta Doğu arasındaki ilişkilerin iki önemli belirleyicisi olmuştur. Bunlardan birincisi, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ve İran’ın yaşadığı rejim değişikliği sonucu ABD ekseninden çıkması ve ABD’nin ılımlı İslam olarak adlandırdığı, içinde Pakistan, Türkiye, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Mısır gibi ülkelerin yer aldığı bir “Yeşil Kuşak” ile Sovyetleri çevreleyen ve İran rejiminin etkisini azaltıcı bir politika gütmesidir. İkincisi ise 12 Eylül askerî darbesi ile Avrupa’dan uzaklaşan Türkiye’nin ekonomik ve siyasal olarak Orta Doğu ülkelerine yaklaşma gereksinimidir. Buna Özal döneminde serbest piyasa ekonomisine geçilip bölge ülkeleriyle ticaretin geliştirilmesi çabası da eklenebilir.
1980’li yıllarda Türkiye’nin Filistin politikası nasıl bir gelişme göstermiştir?
1980’li yıllarda yaşanan bir önemli gelişme Türkiye’nin Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) üzerinden yürüttüğü Filistin politikası olmuştur. Bilindiği gibi geçmiş yıllarda yaşanan Arap-İsrail savaşlarından bu yana Türkiye Arap yanlısı bir politika izlemiş, İsrail ile ilişkiler süreç içinde gergin bir hâl almıştır. Bu durum İsrail’in Kudüs’ü işgal etmesi ile daha da artmıştır. 1988 yılına gelindiğinde Filistin Millî Konseyi’nin Filistin’in bağımsızlığını ilan etmesi ve bunu ilk tanıyan ülkelerden birinin Türkiye olması, ülkenin izlediği bölge politikasının da açık bir göstergesidir.
Türkiye ve İran İlişkileri hangi olayla birlikte ve neden bozulmuştur?
İran ile ilişkiler, 1979 yılında A. Humeyni liderliğinde ülkede yaşanan rejim değişikliği ile bozulmaya başlamıştır. Burada 12 Eylül askerî darbesi sonrası, söylem olarak artan Kemalist vurgu, İran’ın da Türkiye’ye mesafeli davranmasına neden olmuştur. Amerika’nın müttefiki olan bir Türkiye, İran için güvenilmez bir ülke olarak görülmüştür. Ayrıca rejim değişikliğinden sonra ülkeden kaçan birçok İranlı Türkiye’ye sığınmış ve bu durum İran’ın yeni yönetimi tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Türkiye ise İran’ı ülkesindeki kökten dincileri desteklemekle ve ülke rejimini tehdit etmekle suçlamış ve bu durum uzun yıllar İran’a karşı duyulan güvensizliğin nedeni olmuştur. Ancak Türkiye ne İran’daki ABD Büyükelçiliği’nin işgali sonrası ABD’nin ülkeye uygulanmasını istediği ambargoya uymuş ve ilişkileri tamamen kesmiş ne de Ayetullah Humeyni’nin Türkiye’ye karşı negatif tutumu Türkiye’nin İran’ı doğrudan karşısına almasına neden olmuştur. Gerek İran’ın Sovyetlere yaklaşma ihtimali gerek ekonomik ilişkilerin bozulmaması gerekse bölgesel güç dengeleri noktasında Türkiye bu politikayı izlemiştir. Türkiye’nin bu dönemde İran konusunda rahatsız olduğu önemli bir konu da bu ülkenin Irak’taki ayrılıkçı Kürt gruplarını desteklemesi olmuştur. Özellikle savaş döneminde bu destek artmış, İran’ın Süleymaniye’ye kadar gerçekleştirdiği işgalde bölge Kürtlerinin katkısı olmuştur.
1980-1988 yılları arasındaki Türkiye-Suriye arasındaki gerginliği nedenleri nelerdir?
Bu dönemde Suriye ile olan ilişkiler de oldukça gergin seyretmiştir. Suriye, Irak’ı kendine önemli bir rakip görmekte ve Türkiye’yi de politik olarak baskı altında tutmak istemekteydi. Bunun için de Kuzey Irak’taki ayrılıkçı Kürt gruplarını desteklemiş, Türkiye’den kaçan ayrılıkçı Türk ve Kürt gruplarını himaye etmiş, başta Türk diplomatları olmak üzere Türk hedeflerine saldırılarda bulunan Ermeni Suriye’de üslenmesine ve eğitim almasına izin vermiştir. Suriye ayrıca PKK’ye topraklarında eğitim ve lojistik imkânı sunmuş, Bekaa Vadisi’ne yerleşmelerine izin vermiştir. Türkiye sürekli olarak örgüt üyelerinin iadesini isterken, Suriye PKK’lıları siyasi mülteci olarak değerlendirmiş ve bu istekleri reddetmiştir. Suriye’nin PKK’ye verdiği bu destek çok uzun yıllar devam etmiştir.
Türkiye'nin Irak ve Suriye ile yaşadığı “su sorunu”'nun nedeni neydi?
Irak ve Suriye temelinde yaşanan bir önemli sorun da “su sorunu” olmuştur. Bilindiği gibi Fırat ve Dicle nehirleri Türkiye’de doğmakta, Irak ve Suriye üzerinden Orta Doğu’ya ulaşmaktadır. Su sorununun ağırlıklı olarak gündeme geldiği süreç bu nehirler üzerinde büyük baraj projeleri gerçekleştirilmesiyle başlamış, bu durum GAP ile zirveye ulaşmıştır. Bu iki ülkenin endişesi, geliştirilen baraj ve sulama projeleriyle kendilerine ulaşan su miktarında azalma olacağına, daha da önemlisi Türkiye’nin kontrol imkânına sahip olacağına ilişkindir. Gerçekleştirilen projeler sonucu, barajların su tuttuğu dönemde tepkilerini artıran ülkelere karşı Türkiye uzlaşma yolları aramış, örneğin Özal 1987 yılında Suriye’ye giderek Ekonomik İşbirliği Protokolü imzalamış, su aktarımı ile ilgili taahhütte bulunmuştur (Sönmezoğlu, 2066:446). Bunun karşılığında da Suriye’den terör örgütlerine karşı tutumunu değiştirmesi istenmiş ancak bu süreçten istenilen sonuç alınamamıştır. Aksine Suriye su konusundaki taleplerinin karşılanması için terör kartını kullanmış, hatta dönem dönem bir Kürt devletinin kurulması gerekliliğini ya da Hatay’ın aslında Suriye’nin bir parçası olduğu demeçlerini vererek Türkiye’yi rahatsız edici açıklamalarda bulunmuştur. Aynı dönemde Irak da su paylaşım sürecinin bir an önce çözülmesini istemiş, aksi hâlde 1984 yılında imzalanan sınır ötesinde sıcak takip imkânı veren Güvenlik Protokolü’nü yenilemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’ndan doğan Türkiye’nin borcunu bir an önce ödemesini istemiş ve bu hattan olan petrol sevkiyatını durdurmuştur. Türkiye, hayati olan bu petrol sevkiyatının devamını borcunu ödeyerek değil, Irak’a su konusunda verdiği taahhütlerle tekrar başlatabilmiştir. Türkiye’ye göre Fırat ve Dicle nehirleri Irak ve Suriye’nin iddia ettiği gibi uluslararası sular değil, sınıraşan sulardır. Ayrıca bir çözüm olacaksa bu paylaşma ilkesine göre değil, hakkaniyet ilkesine göre yapılmalıdır. Bu yüzden Türkiye suların kendi sınırları içinde yer alan bölümünün kendi egemenliği altında olduğunu, bu egemenlik haklarından dolayı da dilediği politikayı uygulayabileceğini savunurken Irak ve Suriye bu suların uluslararası olduğunu ve bir politika izlenecekse bunun üçlü anlaşmalarla olacağını savunmuşlardır. Bu dönemde ülkeler arasındaki gerek su sorunu gerekse Kürt sorunu çıkar çatışmalarının iki önemli aracı olmuş ve ikisi de bir çözüme kavuşturulamamıştır
Sovyetlerle ilişkilerimizin tekrar düzelmeye başlamasını sağlayan olaylar nelerdir?
Sovyetlerle ilişkilerin tekrar düzelmeye başladığı dönem 1980’lerin ortasında başlamıştır. Özellikle Gorbaçov’un iktidara gelmesiyle ikili ilişkiler gelişmiş, ticari faaliyetler artmış ve Karadeniz’deki FIR hattı ile ilgili sıkıntı giderilmiştir. Bu dönem, başta müteahhitlik ve enerji olmak üzere ticari faaliyetlerin arttığı da bir dönem olmuştur. 1987 yılında Sovyetler Türkiye’ye 25 yıl boyunca döviz karşılığı doğal gaz vermeyi ve elde ettiği gelirinin %70’i ile Türkiye’den mal almayı taahhüt etmiştir. Gelişen bu ilişkiler Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türk firmalarının Rusya pazarında yer alması gibi önemli bir sürecin parçası olmuştur. Ticari alandaki en önemli gelişme belki de 1989 yılında imzalan Sınır ve Kıyı Ticareti Anlaşması sonrası iki ülke arasında gelişen “Bavul Ticareti”dir. 1990 yılına gelindiğinde iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2 milyar dola ulaşmıştır. 1990 yılında Sovyetlerin Azerbaycan’ı işgali Türk halkı tarafından büyük bir tepkiyle karşılansa da hükümet bunu Sovyetlerin bir iç meselesi olarak görmüş ve müdahil olmamıştır. Bunun sebebi gelişen ikili ilişkilerin ve ticaret hacminin zarar görmemesi olarak görülebilir.
80'li yıllarda hangi Balkan ülkesi ile olan ilişkimiz bozulmuştur ve sebebi nedir?
12 Eylül 1980 yılında Türkiye’de yaşanan askerî darbe Batı Avrupa ile ilişkileri olumsuz etkilese’de Balkan ülkeleri ile olan ilişkiler bundan çok etkilenmemiştir. Ancak bu durum 1984 yılında Bulgaristan’ın, Todor Jivkov iktidarında ülkedeki Türk azınlığına karşı asimilasyon politikası başlatmasıyla değişmiştir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kuruluş tarihi nedir?
15 Kasım 1983'dür.
Türkiye ile Yunanistan arasında önemli bir adım olan Davos Sürecinin detayları nelerdir?
1986’da Özal’ın tek taraflı olarak başlattığı ve Mart 1987’de ciddi bir kriz yaşanmasına rağmen, İsviçre’nin Davos kasabasında 1988’de gerçekleşen Dünya Ekonomik Formun’da geliştirilen süreç, iki ülke arasındaki sorunların iyi niyet zemininde kapsamlı çözümü için önemli bir imkân ve heyecan yaratmıştır. Türkiye Başbakanı Turgut Özal ile Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreau’nun başlattığı bu girişimin Türkiye’nin AET’ye tam üyelik başvurusu ile de ilişkili olduğu açıktır. İki taraf arasında diyalog kurulmasını amaçlayan “Davos süreci” “Davos ruhu” olarak da tanımlanmıştır) her iki ülkenin de içinde bulunduğu ulusal ve uluslararası şartlar çerçevesinde sürdürülememiştir. Ancak bu süreç iyi niyet zemininde iki komşu ülkenin sorunlarını ele alma ve çözme çabasına işaret etmesi bakımından son derece önemli bir etki yaratmış, 1999’da Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile mevkidaşı Y.Papendreu arasındaki ilişkiler de bu “ruh” ile ilişkilendirilmiştir.