Çağdaş Türk Dünyası Dersi 1. Ünite Özet
Sovyet Döneminde Orta Asya
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
XX. Yüzyıl Başında Orta Asya
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Orta Asya bölgesi sahip olduğu doğal kaynaklar ve stratejik konumu dolayısıyla popüler hale geldi. Tüm dünyadan araştırmacılar bölgeye akın etti. Pek çok bilimsel çalışma yayınlandı, birçok toplantı ve etkinlik gerçekleştirildi. Böylelikle Orta Asya bölgesi, bağımsız ve özgün bir araştırma konusu haline geldi.
Günümüzde Orta Asya dendiği zaman Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan cumhuriyetlerinin kapsadığı coğrafi alan akla gelmektedir.
Bu durumun nedeni bölgedeki Rus ve Sovyet politikalarının tarihsel etkileridir. Yani Orta Asya tabirinin günümüzde bu beş cumhuriyetle sınırlandırılmış olması özellikle Sovyet politikalarının bir sonucudur.
Tarihsel ve kültürel açılardan bakıldığında Orta Asya’nın aslında çok daha geniş bir coğrafyayı kapsaması gerekmektedir. Yani eğer Asya kıtasının ortası kastediliyorsa Moğolistan ve Doğu Türkistan’dan başlayarak kuzey Afganistan ve kuzey İran’ı da kapsayacak biçimde Hazar denizinde son bulan geniş coğrafi bölge Orta Asya olarak tanımlanabilir.
Bu coğrafya düşünüldüğünde en baskın tarihsel ve kültürel unsur bu bölgedeki Türk varlığı olacaktır. Bilindiği gibi Türklerin anayurdu Orta Asya’dır. Türkler Orta Asya’da tarih sahnesine çıkmışlar ve bu bölgede kendilerine özgü bir medeniyet kurmuşlardır. Yaşayış, gelenek ve özellikle dil bakımından yakın komşuları Çinliler, Moğollar ve İranlılardan farklı bir kültür geliştirmişlerdir. Bu nedenle söz konusu bölgeye aynı zamanda Türkistan adı da verilmiştir.
Türkistan ve Turan: Türkistan kelimesi Türklerin yaşadığı ülke anlamına gelmektedir. Bu bölgeye İran yazılı kaynaklarında Turan da deniyordu. Asya’da hâkim olan iki gücü temsilen İran-Turan karşılaştırması Farsça kaynaklarda sıkça kullanılıyordu. Sonraki yıllarda Turan yerine Türkistan adı kullanılmaya başladı ve günümüze kadar ulaştı. Ayrıca Türklerin yurdu hakkında en eski bilgileri XI. yüzyılda yazılmış olan Kaşgarlı Mahmud’un Divanu Lugati’t-Türk adlı ünlü sözlüğünden öğrenebilmekteyiz.
Çağdaş Orta Asya bölgesi coğrafi olarak Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan ’dan oluşan bölgedir. Bu cumhuriyetler arasında yer alan Tacikistan etnik ve kültürel olarak diğer Türk dilli cumhuriyetlerden ayrılmaktadır. Bu nedenle Türkiye’de Orta Asya denince dört Türk cumhuriyeti akla gelmektedir. Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler ve Türkmenlerin dil, din ve kültür alanlarında pek çok ortak birleşme ya da en azından yakınlaşma noktaları mevcuttu. Bu nedenle Sovyet yönetimi bazı konularda her bir cumhuriyet için ayrı siyasetler oluşturmak yerine Orta Asya bölgesine has politikalar geliştirdi.
Bu bölümün asıl konusu Sovyetler Birliği yönetiminin Orta Asya bölgesinde uygulamaya koyduğu politikalar ve bunların neticesinde Orta Asya’yı dönüştürme çabalarıdır. Sovyet idaresi 1922-1991 arasında yaklaşık yetmiş yıl boyunca Orta Asya bölgesinde özellikle Türk dilli nüfusa yönelik politikaları sonucunda bölgeyi tümden değiştirmeye çalıştı. Bazı araştırmacılar tarafından başarısız dönüşüm olarak kavramsallaştırılan bu süreç ekonomiden, siyaset, sanat ve eğitime uzanan çok unsurlu bir hareketti. Sonuçta bir Sovyet insanı yaratmayı amaçlayan bu politika Sovyetler Birliği devletiyle birlikte başarısız oldu ve beş Orta Asya cumhuriyeti bağımsızlıklarına kavuştu. Söz konusu süreç, yani Orta Asya’nın Sovyet yönetimi altına girmesi, Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla başlamıştır.
Sovyetler Birliği’nin Kurulması (1917-1922)
Rusya İmparatorluğu’nda Çar II. Aleksandr’ın (1855- 1881) XIX. yüzyıl ortalarında başlattığı Büyük Reform hareketi başarıya ulaşamadı. Ekonomik, toplumsal ve siyasi çalkantılar 1905 Devrimini doğurdu. Çarlık rejimi bir parlamento ve hükûmet aracılığıyla siyasi gücün halkla paylaşılmasına razı oldu. Ancak sınırlı ve yetersiz reform girişimleri radikal siyasi grupların daha da güçlenmesine ve halk desteği kazanmasına yol açtı.
Bu gruplar arasında Bolşevik adı verilen sosyalist grup öne çıktı. Vladimir Lenin (1870-1924), Bolşevik grubunun kurucusu ve önderi olarak ünlü düşünür Karl Marx’ın (1818-1883) devrimci sosyalist fikirlerini dogmatik bir komünist ideolojiye dönüştürdü.
Bolşevikler, ezilen işçi sınıfının ve köylülerin haklarını korumayı, zengin ve ayrıcalıklı sınıfların yaptığı yanlışları düzeltmeyi vaat ediyordu. Onlara göre güç ve zenginliğin eşitçe dağıtıldığı sınıfsız bir komünist toplum ideali devrimci şiddet aracılığıyla gerçekleştirilebilecekti.
Rusya halkı, 1917 yılında, I. Dünya savaşın getirdiği yenilgi, yıkım, ekonomik çöküş ve siyasi istikrarsızlığın getirdiği çaresizlik içinde iki devrim gerçekleştirdi. Şubat 1917’deki ilk devrimde Çarlık rejimi yıkıldı, Çar ve ailesi hapsedildi ve bir geçici hükûmet kuruldu.
Bu sırada başta Bolşevikler olmak üzere radikal sosyalist gruplar, köylü, işçi ve askerleri Sovyet danışma meclisi adı verilen yerel komiteler halinde toplamaya başladılar. Bolşevikler, Sovyet yapılanması sayesinde hızla kontrolü ele geçirmeye başladı. Bu sırada Rusya’yı zayıflatmayı planlayan Almanlar İsviçre’de sürgünde olan Lenin’in Rusya’ya gizlice geri dönmesine yardım etti. Çok etkili bir hatip ve kurnaz bir siyasetçi olan Lenin barış, ekmek ve toprak, tüm güç Sovyetlere gibi sloganlarla halkı harekete geçirdi ve Ekim 1917’de Bolşevik Devrimi gerçekleşti.
Bolşevikler, geçici hükûmeti devirdi, Sovyetlere bağlı askerî birlikleri kullanarak başkent Petersburg’u ve diğer önemli şehirleri ele geçirdi. Karşılarına çıkan her türlü muhalefeti asker gücüyle bastırarak yok ettiler.
Rusya, Mart 1918’de imzalanan Brest Litovsk antlaşmasıyla savaştan çekildi. Rusya bu antlaşmayla Ukrayna, Doğu Polonya, Baltık ülkeleri ve Finlandiya’yı kaybederek ağır bir yenilgiye uğradı.
Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi Rusya’da bir iç savaşın çıkmasına yol açtı. Kendilerine Ak Ruslar adı verilen muhafazakâr ve liberal güçler ortak düşmanları komünist Kızıl Ordu’ya karşı savaşmaya başladı. Bir hayli şiddetli çatışmalar, açlık ve sefalete yol açan iç savaş 1918-1922 yılları arasında dört yıl sürdü.
Komünistler, iç savaşı eski çarlık rejimini geri getirmeye çalışan dış güçlere karşı ulusal bir kurtuluş mücadelesi olarak sunma imkânı buldu. Sonuçta dış müdahale komünist Kızıl Ordu’ya desteği daha da arttırdı.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), iç savaştan galip çıkan Bolşeviklerin girişimiyle Aralık 1922’de kuruldu. İlk aşamada 4 sovyet cumhuriyeti tarafından temelleri atılan SSCB, daha sonra eski Rusya İmparatorluğu topraklarını kapsayacak biçimde genişledi. Yani Sovyetler Birliği, coğrafya ve siyaset alanlarında Rusya İmparatorluğu’nun yerini aldı.
Orta Asya’da Sovyet Hâkimiyetinin Kurulması
Sovyetler Birliği’nin hâkim olduğu bölgeler arasında Orta Asya da vardı. Türkistan halkları, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler ve Türkmenler 1917-1922 arasında yaklaşık beş yıl boyunca genel Rusya siyasetine dâhil olarak kendi kaderlerini tayin etmeye çalıştılar. Rusya İmparatorluğu dâhilindeki Orta Asya bölgesinde iki genel valilik ve iki hanlık vardı. Bozkır Genel Valiliği, Türkistan Genel Valiliği, Hive Hanlığı ve Buhara Emirliği. Çok küçük bir alana sıkışmış durumdaki Türkistan hanlıkları tam olarak bağımsız değildi. Rusya’nın koruması altında hüküm sürüyorlardı.
Alaş: Kazakların efsanevi atasının adıdır. Bu nedenle Kazak halkı için bazen Alaş oğlu, Kazak ülkesi için de Alaş yurdu tabirleri kullanılmıştır. XX. Yüzyıl başında etkili olan milliyetçi Kazak düşünce hareketine Alaş Hareketi adı verilmektedir. Ahmet Baytursunov, Alihan Bökeyhanov, Miryakup Dulatov ve Mustafa Çokay’ın liderliğinde hareket eden Kazaklar, Alaş Özerkliğini kurdular ve Hokand Özerkliği’nde etkin rol oynadılar. Ancak güçlü Kızıl Ordu’ya karşı duramadılar ve 1920’de Bolşevik hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldılar.
Tüm Türkistan halklarının en büyük isteği özerklik ve Ruslarla eşit haklara sahip olmaktı. İç savaştan galip çıkan Sovyet yönetimi de tam olarak bunları vaat ediyordu. Lenin, birçok yazısında ve konuşmasında tüm Rusya halklarının kendi kaderlerini tayin etme hakkının olduğunu ve Bolşevik devriminin de bunu garanti altına aldığını ifade etmiştir. Silahlı mücadelede Bolşevik Ruslara karşı bir türlü galip gelemeyen Türkistan halkları söz konusu özerklik vaadi karşısında mecburen anlaşma yoluna gitti. Sonuçta SSCB’nin kurulduğu 1922 yılında tüm Orta Asya halkları artık Sovyet hâkimiyeti altına girmişti. Sovyet yönetiminin çözmesi gereken en büyük sorun Orta Asya’nın özerk yönetimlerinin nasıl olması gerektiğiydi. Bunu da Ulusal Sınır Belirleme süreci adı verilen kapsamlı siyasi proje ile gerçekleştirdi.
Orta Asya’da Ulusal Cumhuriyetlerin Oluşturulması
Günümüzde Orta Asya’da bulunan cumhuriyetlerin sınırları Sovyet yönetimi tarafından 1924 yılında başlayan ve uzunca bir süre devam eden bir süreç sonucunda belirlendi.
Sovyetler Birliği, sınır belirleme politikası ile başlıca dört amacı gözetmekteydi. Öncelikle Orta Asya bölgesinde tam hâkimiyet sağlanacaktı. Sonrasında ekonomik olarak daha verimli bir yönetim bölümlenmesi hedefleniyordu. Ayrıca bu bölümlenme sayesinde milliyetçi hareketlerin önüne geçilecek ve dinî bir uyanışın olması engellenecekti.
Rusya’daki devrimlerin ilk yıllarında özellikle milliyetçi aydın ve siyasetçiler Rusya Müslümanlarının yani Türklerin birleşmesi gerektiğini düşünüyordu. Söz konusu aydınlar Tatarlar, Başkurtlar, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler ve diğer Türk dilli halkların ayrı ayrı özerk yönetimler kurmasının doğru olmayacağını, Ruslar karşısında Türkleri zayıflatacağını düşünüyorlardı. Bu düşünceler ve çeşitli girişimlerle ilgili bilgileri o dönem olaylarına aktif biçimde dahil olan ünlü tarihçi Zeki Velidi Togan’ın eserlerinde ayrıntılı bir biçimde bulmak mümkündür.
A. Zeki Velidi Togan (1890-1970): Rusya iç savaşı yıllarında Başkurdistan milli hareketi liderliği yapan Togan, Bolşeviklerle savaşta aktif rol oynadı. Orta Asya Türklerinin siyasi meseleleri hakkında Lenin ve Stalin’le doğrudan görüşmeler yürüten Togan, Bolşeviklerin yönetimi tamamen ele geçirmesiyle birlikte Rusya dışına çıkmak zorunda kaldı. Türkiye’ye gelerek profesör unvanı alan Zeki Velidi Togan, Türk tarihi alanında önemli çalışmalar yaptı. Bolşeviklerle olan mücadelelerini Hatıralar: Türkistan ve Diğer Müslüman Doğu Türklerinin Milli Varlık ve Kültür Mücadeleleri (İstanbul, 1969) adıyla yayınladı.
Ayrıca birleşik bir Türkistan düşüncesi hakkında ünlü Kazak aydını Mustafa Çokay’ın (1890-1941) pek çok eseri mevcuttur. Türklerin birliği düşüncesi aynı zamanda bazı komünistleri de etkilemiştir. Samimi bir komünist olan Tatar aydını Mir Sayid Sultangaliyev (1892-1940) Türklerin ancak bir Turan Federal Sosyalist Halk Cumhuriyeti çatısı altında toplanarak emperyalizmle savaşa katılabileceğini ve yeni komünist sisteme entegre olabileceğini savunmuştur.
Ancak tek ve birleşik bir Türkistan fikri Sovyet yönetimi tarafından hiçbir biçimde kabul görmedi. Sovyetler Birliği’nin, Lenin tarafından gündeme getirilen halkların kendi kaderini tayin hakkı kavramı etrafında şekillenmesi gerekmekteydi.
Orta Asya’daki Türklerin Sovyetler Birliği’ne katılma sürecini yürütmek ve Orta Asya coğrafyasını yeniden düzenlemek amacıyla 1919 yılında Turkkomissiya adında bir komisyon kuruldu. Rus idarecilerin yanı sıra yerel halktan temsilcilerin de yer aldığı bu komisyon Orta Asya sınır belirleme sürecini yönetti. Sovyet yönetimi temel prensip olarak her halkın kendi kaderini tayin etme yani kendi idari sistemini belirleme hakkı olduğunu iddia etse de uygulamada hiç de öyle olmadı. Orta Asya siyasi coğrafyası, yani devlet sınırları Moskova’da çizildi ve yerel halka zorla kabul ettirildi.
Kazak ve Kırgız: Rusya İmparatorluğu’nda Kazak adında iki ayrı halk yaşamaktaydı. Bunlardan biri bizim bildiğimiz Türk soylu Kazaklar, diğeri ise Rusya’nın batısında yaşayan Slav kökenli Rus Kazaklarıydı. Ruslar, Türk soylu Kazakların, onlarla çok yakın akraba olan Kırgızlarla aynı halk olduğunu düşündü. Böylece Orta Asya’daki Kazaklara Kırgız diyerek Rus Kazaklarıyla karışmasının önüne geçmeye çalıştılar. Rusça kaynaklarda 1925 yılına kadar Kazak yerine Kırgız adı kullanılıyordu. Bu nedenle 1920’de kurulan ilk Kazak cumhuriyetinin resmi adı Kırgız ÖSSC oldu.
Stalin, gücünü pekiştirebilmek amacıyla 1936 yılında yeni bir anayasa hazırlattı. Bu anayasa çerçevesinde günümüzdeki Orta Asya siyasi coğrafyası nihai biçimine kavuştu. Orta Asya’da Kazak SSC, Kırgız SSC, Özbek SSC, Türkmen SSC ve Tacik SSC olmak üzere beş birlik cumhuriyeti kurulmuş oldu. Bu cumhuriyetlerin sınırları günümüzde değişmeden devam etmektedir.
Sovyetler Birliği yönetimi sınır belirleme çalışmalarını büyük bir titizlikle ve belli siyasi amaçlar gözeterek yürüttü. Sovyet idarecileri, bu çalışmayla Türk milliyetçiliği ve siyasal İslamcılık hareketlerini tümüyle ortadan kaldırmak istedi.
Sovyet yönetimi böl ve yönet siyaseti uygulamaya çalışıyordu. Bunun en belirgin örneği Karakalpakların idari yapılanmasında görülebilir. Etnik yapı, dil ve kültür olarak yakın iki halk Kazaklar ve Karakalpaklar kesin sınırlarla birbirinden ayrıldı.
Sonuçta Sovyetler Birliği sınır belirleme süreci 1936 anayasası ile kesinleşmiş oldu.
Orta Asya’da Uygulanan Sovyet Politikaları
Yeni kurulan Sovyet yönetimi siyaset, ekonomi ve kültür alanlarında köklü değişiklikler yaptı.
Siyasi Alanda Sovyetleştirme
Yerelleştirme (korenizatsiya) politikası, Tüm Sovyetler Birliği topraklarında Rus ya da Slav olmayan yüzlerce değişik halkların desteğini kazanabilmek ve yetişmiş işgücünü daha verimli kullanabilmek amacıyla ilk yıllarda yönetimde yerel geleneklere ve toplumda söz sahibi kişilere yer veren bir yaklaşım sergilendi.
Bu politikayla ayrıca Basmacı adı verilen Sovyet karşıtı isyan hareketinin tabana yayılması engellenmeye çalışılıyordu.
Basmacılık: Orta Asya’da Sovyetlere karşı silahlı direniş hareketidir. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunda Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten Enver Paşa, Orta Asya’ya gelerek Basmacı hareketine katılarak Türkistanlı Basmacıları örgütlemeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
Sovyetler Birliği’nde 1924 anayasasının kabul edilmesiyle yeni bir döneme girildi. Bu anayasada Sovyet devletinin biçim olarak federal (yani çok milletli bir yapı), içerik olarak ise sosyalist (yani Komünist Parti politikalarının mutlak egemen) olduğu devamlı surette vurgulanmaktaydı.
Bunun yerine özellikle İslam dinine ve bazı geleneklere karşı bir savaş başlatıldı. Bu uygulamalar Türkçe bir ad verilerek hücum politikaları olarak tanımlanmaktadır. Hücum politikaları kapsamında, 1924 yılında çıkarılan Rusya SSC ceza kanunu ile birlikte çok eşli evlilik, başlık parası, küçük yaşta evlilik ve diğer bazı aile hayatıyla ilgili gelenekler yasaklandı.
Kültürel Alanda Sovyetleştirme
Tüm Orta Asya kültür ve dilini etkileyen en önemli değişiklik alfabe değişiklikleri olmuştur. Türk dilli halkların kullandığı Arap alfabesi yerine önce 1926 yılından sonra Latin alfabesi, daha sonra, 1940’lı yıllarda, Kiril alfabesi kullanılmaya başlandı.
Bu sadece bir alfabe değişimi değil, tüm bir tarih ve kültürün yeniden şekillendirilmesi siyasetiydi. Alfabe değişiklikleriyle geleneksel aydınlar ve toplumun ileri gelenlerinin yeni nesil üzerindeki etkisi yok edilmek istendi.
Eğitim ve alfabe reformu çerçevesinde her bir halk için farklı alfabeler geliştirilerek ortak bir düşünce ve edebiyatın oluşmasının önüne geçildi. Yeni cumhuriyetlerin kurulmasıyla birlikte en küçük yerel farklılıklar sanki o halkın ayırt edici özelliğiymiş gibi sunuldu. Her bir cumhuriyette diğerlerinden bağımsız yerel kültür politikaları yürütüldü. Edebiyatla birlikte tarih yazımında da köklü değişiklikler yapıldı. Halkların tarihi yerine ülke tarihleri yazılmaya başladı. Söz konusu beş Orta Asya cumhuriyeti için ayrı ayrı ülke tarihleri yazıldı. Bütün bu baskı politikasından Türk aydınları da etkilendi. Özellikle İdil-Ural bölgesindeki Tatar ve Orta Asya’daki Kazak, Kırgız, Türkmen ve Özbek aydınlardan yüz binlercesi ya sürgüne gönderildi ya da doğrudan idam edildi. Bir diğer Sovyetleştirme hareketi olan hücum politikalarının en belirgin biçimde izlendiği alan, Müslüman kadınların yaşayışındaki değişimler oldu. Sovyet ideolojisi her çeşit dini, ilerlemeye engel olarak değerlendirdiği için dinsizliği bir devlet politikası olarak benimsemişti. Bu çerçevede her türlü ibadet yerleri ya yıkıldı ya da değişik amaçlarla kullanıldı.
Ekonomik Alanda Sovyetleştirme
Bolşevik devriminin onuncu yılında, 1927’de uygulamaya konulan ilk Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde Orta Asya ekonomisi büyük değişimlere sahne oldu. En önemli hususlar tarımın kollektifleştirilmesi ve göçebelerin yerleşik hayata geçirilmesi oldu. Sovyet yönetimi tarımsal üretimi arttırmak amacıyla kollektifleştirme hareketini başlattı.
Göçebe hayvancılığın yapıldığı Kazak SSC ve Kırgız SSC’de ise zorla yerleşik hayata geçirme politikası büyük felaketlere yol açtı, binlerce hayvan telef oldu, binlerce Kazak ve Kırgız yerlerinden edilerek açlığa mahkûm edildi.
Sovyetler Birliği’nin II. Dünya Savaşına girmesi Orta Asya bölgesini de etkiledi. Savaş nedeniyle Orta Asya tarım ürünleri üretiminde kendi kendine yeterli olmaya mecbur kaldı. Daha önceleri Sovyetler Birliği’nin diğer bölgelerinden özellikle tahıl ürünleri ithal eden Orta Asya ekonomisi savaşla birlikte bu ürünlerin yetiştirilmesine yoğunlaştı. Ayrıca yine savaşın getirdiği güvenlik endişeleriyle yüzlerce sanayi tesisi cepheye yakın bölgelerden daha içlere yani Orta Asya’ya taşındı.
Yüzden fazla sanayi tesisi Özbekistan’da faaliyet göstermeye başladı. Demir-çelik sanayii, çeşitli metal işleme tesisleri, elektrik üretim santralleri, petrol ve doğal gaz tesisleri gibi ağır sanayii kuruluşları Orta Asya’da hızla yükselmeye başladı. II. Dünya Savaşı’nın ardından da sanayi üretimindeki artış devam etti. Özellikle madencilik ve petrol üretim tesisleri Kazakistan ekonomisinin en önemli unsurları haline geldi.
Orta Asya’da uygulanan Sovyet politikaları Soğuk Savaşın en yoğun yaşandığı 1970 ve 1980’li yıllarda da benzer bir biçimde devam etti. Temelinde sömürge siyaseti olan Sovyet politikaları bölgeye belli oranda hızlı bir ekonomik gelişme getirdi. Ancak yıllar geçtikçe pamuk ve tahıla dayalı tek ürünlü tarım üretimindeki verim düşüş gösterdi.
Ayrıca siyasi ve kültürel modernleşme beraberinde asimilasyon ve tarihsel köklerden kopmayı getirdi. Özellikle Rusçanın anadil haline gelmesi Rus kültür ve medeniyetinin tüm Orta Asya Türk toplumlarında gündelik hayatın önemli bir parçası haline gelmesine yol açtı. Kazakistan’da yapılan bir araştırmaya göre Kazakların yaklaşık %25’inin anadili Rusça olmuştu. Bir diğer deyişle Kazakların dörtte biri hiç Kazakça bilmiyordu. Bu örnek kendi kültürüne yabancılaşma ve asimilasyonun en açık bir ifadesidir.
Türk Cumhuriyetlerinin Bağımsız Olması
Dünyanın ikinci süper gücü konumundaki Sovyetler Birliği 1970’lerde büyük bir ekonomik durgunluğa girdi. Sovyet yönetimi, Leonid Brejnev’in liderliğinde Soğuk Savaş’ı askerî alanda sürdürebilse de ekonomik olarak Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) ve özellikle Batı Almanya ile rekabet edebilecek güce sahip değildi.
Halkın satın alma gücü ve hayat standartları oldukça düşüktü. Sovyet halkının sadece %9’u otomobil sahibiydi. Ayrıca kapalı bir toplum olması nedeniyle bilgisayar kullanımı çok düşük düzeydeydi. Teknolojik geri kalmışlık ekonomik verimsizlikle birleşince Sovyetler Birliği devleti hızla çökmeye başladı.
Sovyetler Birliği liderliğine 1985 yılında M. Gorbaçov geçti. Genç bir politikacı olan Gorbaçov önce ekonomide yeniden yapılanma (perestroyka), daha sonra da toplumsal hayatta açıklık ve serbestlik (glastnost) politikalarını uygulamaya koydu. Ancak milli ve kültürel değerleri hesaba katmadan uygulamaya koyduğu politikalar olumsuz tepkilere neden oldu. Nihayetinde bu politikalar istenen sonucu vermedi. Glastnost politikaları Sovyet cumhuriyetlerinde özgürlük taleplerini canlandırdı.
Ayrıca milliyetçi hareketler de yeniden organize olmaya başladı. Bunun Orta Asya’daki yansımalarını Kazakistan’daki Aralık 1986 olaylarında görmek mümkündür. Herşey 1989’da Batı ve Doğu Almanya’yı ayıran Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başladı. Komünist Doğu Bloku’ nun SSCB’den sonraki en güçlü ülkesi olan Doğu Almanya’nın yıkılarak Batı’ya katılması uluslararası dengeleri birden değiştirdi.
Sovyetler Birliği devlet kurumları, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik krizler nedeniyle iş göremez hale gelmişti. Sonuçta, Sovyetler Birliği’nin en üst düzey yönetim kurulu olan SSCB Yüksek Sovyeti’nin 26 Aralık 1991 yılında aldığı kararla Sovyetler Birliği devleti resmen ortadan kalktı. Bu karar tüm birlik cumhuriyetlerinin bağımsız olduğu anlamına geliyordu. Zaten bu tarihe kadar pek çok cumhuriyet tek taraşı olarak bağımsızlık ilanında bulunmuştu.
Sovyetler Birliği devletinin resmen ilga edilmesiyle birlikte bu cumhuriyetlerin bağımsızlığı resmiyet kazandı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte 15 yeni cumhuriyet ortaya çıktı. Bunlar arasında 5 cumhuriyet Orta Asya bölgesinde yer alıyordu. Kırgızistan 31 Ağustos’ta, Özbekistan 1 Eylül’de, Türkmenistan 27 Ekim’de ve Kazakistan 16 Aralık 1991’de bağımsızlıklarını ilan etti. Aralık 1991 tarihi itibariyle cumhuriyetlerin sonundaki SSC ibareleri kaldırıldı ve bağımsız Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan cumhuriyetleri uluslararası toplumdaki yerini aldı.