Osmanlı Türkçesi Metinleri 2 Dersi 6. Ünite Özet
Rik’A Yazısı İle Metinler 2: Evrak Örnekleri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Bu ünitede rik‘a yazısı ile oluşturulmuş belgeler incelenecektir. Önceki ünitenin belgeleri çeşitli defterlerden alınmış örneklerden oluşmaktaydı. Bu ünitede ise evrak şeklinde düzenlenmiş arşiv belgelerinden seçilmiş metinler işlenmiştir.
I. Belge: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Belgenin Transkripsiyonu
İnâyetlü mürüvvetlü re’fetlü sâmî-himem efendim, Anadolu ve Rûmili’de kâ’in vülât-ı izâm ve mutasarrıfîn-i kirâm ve sâ’ir a‘yân ve voyvodagân dâ’irelerinde istihdâm olunmakda olan delîl ve hayta ve tüfenkci askeri hîn-i iktizâ[da] ve bunlar bu nâmın altında oldukça işe yaramayacakları hasebiyle bundan böyle anların yerine Asker-i Mansûre-i Şâhâne usûlünce piyâde ve süvârî yerlü asker istihdâm olunması irâde-i kerâmet-âde-i şâhâne muktezâsından olarak ol vechile ba‘zı vülât-ı izâm ve mahâll-i sâ’ireye fermân-ı âlî isdâr ve tesyâr buyurulmuş olduğundan bu tertîb bi-tevfîkı’llahi te‘âlâ her mahallde karâr bulmakda ise de Haleb ve Adana ve Mar‘aş ve Diyârbekir ve Rakka eyâletlerinin hâllerini ve etrâf ü enhâsının keyfiyyâtını kıbel-i Devlet-i aliyyeye arz u beyâna hâcet olmayup bi’l-cümle erkân-ı saltanat-ı seniyye ve evliyâ-yı umûr hazerâtının ve zât-ı âlîlerinin ra‘nâ ma‘lûmudur. İşbu eyâlât öteden berü Osmanlu askerinin yatağı olup kapulu ve kapusuz dâ’imâ on binden mütecâviz asker bulunmakda ve gelen vülât-ı izâm bi’zzarûr ulûfe ve mânde mesârıflarını iltizâm ile kullanmakda olarak hasbe’l-îcâb aşâyir ve urbân eşkıyâsının def ‘-i mekâyidi ve turuk ü mesâlikin emn ü selâmeti maslahatlarında istihdâm olunagelmeğin işbu Osmanlu asâkirinin vülât-ı izâma vâkı‘ olan rahne ve bârgirân mesârıfları ve fukarâ gürûhuna kapusuz gezenlerin ta‘addiyâtı haddini tecâvüz edüp, bunların istihdâmına herkes dilgîr ve müteneffir olmuş ise dahi işbu eyâletler kemâliyle nizâm bulup Asker-i Mansûre-i Şâhâne neferâtı tertîb ve teksîr ile her tarafda karârlaşıncaya kadar ve İhtisâb Nizâmı ve nizâmât-ı sâ’ire el-hâsıl bu eyâletlere vaz‘ ve ikamesi içün irâde-i seniyye sünûh edecek ne kadar mâddeler var ise vakt vakt birleşüp netîce-pezîr oluncaya değin Osmânlu askerine ihtiyâc mess edeceği ve bu eyâletlerin ahâlîsinden ve etrâf ü enhâsından bir vechile emniyyet olmayup dâ’imâ hazm ü ihtiyâta ri‘âyet lâzime-i hâliyeden idüği âşikâr. Ma‘a-hazâ bu günlerde Adana ve Haleb ve Rakka ve Diyarbekir taraflarında mevcûd olan Osmânlu askerine i‘tibâr ve istihdâm olunmamak ve tard ü def ‘lerine ihtimâm kılınmak hasebiyle fevc fevc çekilüp Mısr-ı Kahire ve Bağdâd ve İrân taraflarına gitmekde olmalarıyla Osmanlu askerinin istihdâm olunmaması vüzerâ-yı izâmın giriftâr oldukları mesârif-i vafîreden vâreste olmalarını ve mahzûziyyetlerini mûcib idüği bedîdâr ise de böyle asker fevc fevc çekilüp gittiği ve hâlî kaldığı takdîrce ma‘âza’llah bu eyâletlerin birinden bir hâdise zuhûr eylese def ‘ ü ref ‘i ve asker tedârük ve celbi taht-ı imkânda olmayacağı ve âharına dahi sirâyet edeceği mülâhazadan ba‘îd olmamağın hattâ Haleb vâlîsi sâbık atûfetlü Yûsuf Paşa hazretleri altı yedi bin işe yarar asker ile Haleb’de meskenet ve cesâreti meczûm iken Anza urbânı Haleb’in civârında Bağdâd kârbânını urup garât eylediler. Ve ana mümâsil birkaç kârbân dahi yağma eylediler. Hulâsâ Asker-i Mansûre-i Şâhâne ve sâ’ir irâdei seniyye sünûh edecek nizâmât-ı mülkiyye karârlaşup kemâ-hüve hakkıhi netîce-pezîr oluncaya değin hiç olmaz ise üç bin kadar Osmânlu askeri Haleb’de ve üç bin kadar Diyârbekir ve Rakka’da ve iki bin mikdârı Adana’da ve ol mikdâr Mar‘aş’da ikame ve istihdâm olunmak lâzimeden ve şimdiki hâlde bu eyâletlerin Osmânlu askerinden hulüvvü mehâzîr-i adîdeyi müstelzim olacağı lâyıhadan olmağla mahzâ ihtâr zımnında ifâdeye ibtidâr kılındı. Eğerçe iktizâ eder ve münâsib olur ise Babıâlî’ye arz ve takdîm buyurmaları iktizâ etmez ise re’y zât-ı âlîlerinin idüği beyânıyla terkim-i rakime-i musâdakat-vesîmeye mübâderet kılındı. Bâki re’y-i rezîn zât-ı mürüvvetkarînlerinindir efendim. Fî 27 R. sene [1]243. (Mühür)
Örnek Belgenin Kelimeleri
a‘yân | XVIII. yüzyılda taşradaki nüfuzlu kişilere verilen yarı resmî unvan. |
âhar | Gayrı, başkası. Diğeri. |
âlî | Üstün. Yüce. Çok büyük. |
aşâyir | Aşiretler. Kabileler. |
atûfet | Şefkat. Çok merhametli oluş. |
ba‘îd | Uzak. Irak. Umulmadık |
bârgîr | Yük taşıyan. Beygir |
bedîdâr | Görünür olmak, namdar |
bi-tevfîkı’llah | Allah’ın yardımı ile. |
celb | Kendi tarafına çekmek |
dilgîr | Kalbe sıkıntı veren gönül tutan |
enhâ | Nahvlar, taraflar, canibler, cihetler, yanlar |
erkân | Rükünler. Esaslar. Temeller |
evliyâ-i umûr | İş başında bulunanlar |
fevc fevc | Dalga dalga, kısım kısım |
garât | Yağmalar. Çapulculuklar. |
giriftâr | Tutulmuş. Yakalanmış |
gürûh | Bölük. Cemaat. Takım. |
hasb | Dolayı, cihetiyle, gereğince. |
hayta | XVIII. yüzyılda ve XIX. yüzyıl ilk çeyreğinde eyalet valilerinin kapılarındaki paralı askerlerdendi. |
hazerât | Önde gelen kişiler. |
hazm | Cem’etmek, toplamak |
himem | Himmetler. |
hîn | An, zaman, vakit. |
hulüvv | Boş olmak, hâlî oluş |
ibtidâr | Bir işe sür’atle başlama |
ikame | Oturtmak. Mukim olmak. |
iktizâ | Lâzım gelme, gerekme. |
iltizâm | Kendine lâzım kılma. |
inâyet | Yardım, lütuf meded etmek. |
isdâr | Çıkarma, çıkarılma, sudur ettirme |
izâm | Büyükler. Büyük kimseler. |
kâ’in | Olan. Var olan. Bulunan |
kârbân | Kervan. |
karîn | Yakın. Hısım. Akraba. |
kemâ-hüve hakkıhi | Gereği gibi. |
kemâl | Kâmillik, olgunluk. |
keyfiyyât | Bir şeyin esâsı ve iç yüzü. |
kıbel | Yan, taraf, yön. |
kirâm | Eli açık cömert kimseler. |
lâyıha | Düşünülen veya tasavvur edilen bir şeyin yazılması. Tasarı. |
ma‘a-hazâ | Bununla beraber. |
ma‘aza’llah | Allaha sığındık. Allah korusun. |
mahâll | Yerler. Mekânlar. |
mahzâ | Ancak. Yalnız. Tek. |
mahzûziyet | Hoşlanma, hoşa gitme. |
mânde | Kalmış, gitmemiş olan. |
meczûm | Kat’i niyet edilmiş, cezmolunmuş. |
mehâzîr | Korkulacak ve sakınılacak şeyler |
mekayid | Hileler, düzenler, aldatmalar |
mesâlik | Meslekler. Tutulan yollar |
mesârif | Sarfiyatlar, masraflar. |
meskenet | Miskinlik. Tembellik. |
mess | Yapışmak, değmek, dokunmak. |
mûcib | İcâb eden, lâzım gelen. |
muktezâ | İcab eden, lâzım gelen |
musâdakat | Karşılıklı dostluk. |
mutasarrıf | Tasarruf hakkı ve yetkisi olan |
mülâhaza | Tefekkür, düşünce. |
mümâsil | Benzeyen, benzer. Gibi |
mürüvvet | İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Ana baba saadeti. |
müstelzim | Lüzumlu, gerektiren |
mütecâviz | Hücum eden, tecavüz eden. |
müteneffir | Nefret eden, sevmeyen |
netîce-pezîr | Son bulmuş, neticelenmiş. |
nizâm | Sıra, dizi, düzen. |
ra‘nâ | İyi, güzel, hoş, lâtif. |
rahne | Gedik, yarık, yara. |
rakime | Yazılmış kâğıt. Mektub. |
re’fet | Merhamet, acımak. Yüce |
re’y | Görüş, görmek, rey. |
ref‘ | Kaldırma, yüceltme. |
rezîn | Vakarlı, ağır başlı, sağlam. |
sâmî | Yüksek, yüce. |
seniyye | Yüksek, çok mühim, kıymetli |
sirâyet | Yayılmak, bulaşmak, geçmek |
sünûh | Çok düşünmeden akla ve kalbe gelen mânâ. |
ta‘addî | Saldırma. Düşmanlık. Ezme |
taht | Yağma, talan, soygun, çapul. |
tard | Sürme, kovma, uzaklaştırma. |
te‘âlâ | “Nâmı büyük” anlamında olup, Allah’ın kudsiyet ve büyüklüğü için hürmeten söylenir. |
tedârük | Ele geçirmek. Edinmek |
teksîr | Çoğaltmak, artırmak |
terkim | Rakamlamak, rakam koymak. |
tesyâr | Gönderme, gönderilme. |
turuk | Yollar, tarikler. Meslekler. |
ulûfe | Yeniçerilere ve sipahilere dağıtılan maaş. |
urbân | Çöl Arapları. Aşiretler. |
vâfir | Bir çok, bol, çok |
vâreste | Affedilmiş, rahat, serbest |
vaz‘ | Koyma, konulma |
vech | Yüz, çehre, surat |
vesîm | Güzel yüzlü. Güzel çehre |
voyvodagân | Voyvoda, “reis, subaşı, ağa” gibi çeşitli mânalara gelen bir tabirdir. |
vülât | Vâliler. Sâhib çıkanlar. |
vüzerâ | Vezirler |
zımn: | İç taraf. Maksad, gaye. |
Örnek Metnin Sadeleştirilmiş Hali
İyilik sahibi, insanlıklı, merhametli, lütuf sahibi efendim, Anadolu ve Rumeli’de olan büyük valiler, şerefli mutasarrıflar, diğer ayan ve voyvodaların dairelerinde istihdam edilmekte olan delil, hayta ve tüfekçi askeri gerektiği zamanda, bunlar ve bu adın altında oldukça işe yaramayacakları sebebiyle bundan böyle onların yerine Asker-i Mansure-i Şâhâne usulüne göre piyade ve süvari yerli asker istihdam olunması, şaha yakışır keramet göstermek adeti olan padişahın iradesi gereğindendir. O şekilde, bazı büyük valiler ve diğer mahallere yüce ferman çıkmış ve yollanmış olduğundan, bu düzen yüce Allah’ın yardımıyla her yerde karar bulmakta ise de, Halep, Adana, Maraş, Diyarbekir ve Rakka eyaletlerinin hallerini, etraf ve civarının durumlarını Osmanlı Devleti tarafına arz ve beyan etmeye ihtiyaç olmadığı gibi, bütün yüce saltanat ileri gelenleri ve işbaşında bulunan hazretlerin ve yüce zatlarının güzelce bilgisi dahilindedir. Bu eyaletler öteden beri Osmanlı askerinin yatağı olup, kapılı ve kapısız daima 10.000’den fazla asker bulunmakta ve gelen büyük valiler zorunlu olarak ulufe masraflarını ve savaşa gitmeyip kalanların masraflarını iltizâm ile kullanmakta olarak, gerektiğince aşiretler ve Arap eşkıyasının aldatmalarının engellenmesi, yolların ve bellerin güvenliği işlerinde kullanılagelmekle, bu Osmanlı askerlerinin büyük valilere olan zararları ve beygir masrafları, kapısız gezenlerin fakirlere yaptıkları zulüm haddini aşmıştır. Bunların kullanılmasından herkes kırgın ve nefret etmiştir. Ancak bu eyaletler tam olarak nizama kavuşup, Asker-i Mansurei Şâhâne neferleri düzenlenip çoğaltılmakla her tarafta yerleşinceye kadar, İhtisab Nizamı ve diğer nizamlar, kısaca bu eyaletlere uygulanıp yerleştirilmesi için yüce irade ortaya çıkacak ne kadar maddeler varsa zaman zaman birleşip sonuca ulaşıncaya kadar Osmanlı askerine ihtiyaç olacağı ve bu eyaletlerin halkından ve etrafından bir şekilde güven olmayıp daima basiret ve ihtiyata uymak durumun gereğinden olduğu açıktır. Bununla birlikte, bu günlerde Adana, Halep, Rakka ve Diyarbekir taraflarında mevcut olan Osmanlı askerine itibar olunmamak ve hizmette kullanılmamak, kovulup uzaklaştırılmalarına özen gösterilmek sebebiyle akın akın çekilip Mısır-ı Kahire, Bağdat ve İran taraflarına gitmekte olmalarıyla Osmanlı askerinin istihdam olunmaması, büyük vezirlerin düştükleri çok masraftan kurtulmuş olmalarını ve memnuniyetlerini gerektirmiş olduğu açıktır. Ancak böyle asker akın akın çekilip gittiği ve boş kaldığı takdirde Allah korusun bu eyaletlerin birinden bir olay ortaya çıksa engellenmesi, asker sağlanıp götürülmesi imkan altında olmayacağı ve diğerine de yayılacağı değerlendirmeden uzak değildir. Hatta Halep eski valisi merhametli Yusuf Paşa hazretleri altı yedi bin işe yarar askerle Halep’te miskinlik içinde kalmakta ve cesareti kesin iken, Anza Arapları, Halep civarında Bağdat kervanını vurup yağmaladılar. Onun gibi birkaç kervan dahi yağma ettiler. Kısaca, Asker-i Mansûre-i Şâhâne ve diğer, yüce irade ortaya çıkacak mülkî nizamlar kararlaştırılıp gereği gibi sonuç buluncaya dek hiç olmazsa 3.000 kadar Osmanlı askeri Halep’te ve 3.000 kadar Diyarbekir ve Rakka’da, 2.000 kadarı Adana’da ve bir o kadar Maraş’ta yerleştirilip istihdam edilmek gereklidir. Bu durumda bu eyaletlerin Osmanlı askeri tarafından boşaltılması, çok sayıda sakıncaya sebep olacağı tasavvur edilmiş olduğu için, sadece uyarı amacıyla ifadeye teşebbüs olundu. Eğer gerek duyulur ve uygun olursa, Babıâlî’ye arz ve takdim buyurmaları gerekmezse seçim yüksek zatlarının olduğu, beyan edilmesiyle damgası dostluk olan mektubu yazmaya teşebbüs olundu. Kalan, sağlam seçim, insanlıkla arkadaş olan zatlarınındır efendim. 27 R. 1243 yılında.
II. Belge: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Belgenin Transkripsiyonu
Ma‘rûz-ı bendeleridir ki, Sâdır olan fermân-ı sâmîlerine imtisâlen Meclis-i Tahaffuz’da bi’l-ittifâk müzâkere olunarak tanzîm olunan defâtir ve ta‘lîmât lede’l-mütâla‘a hâstelik zuhûr eden hânede bulunanların me’kûlât ve malzeme-i zarûriyyeleri mesârıfı eğer ol hâne sâhibi mütemevvil âdem ise kendü tarafından idâre ve rû’yet ve eğer fukarâdan olduğu hâlde müddet-i karantinasında kâr ü kisbinden dûr olacağından o makule mesârıfı taraf-ı Devlet-i aliyye’den i‘tâ olunmak üzere ol kazânın zâbiti ve meclisi ma‘rifetiyle tesviye olunmak elli altı senesi evâ’ilinde Meclis-i Tahaffuz’da kaleme alınarak Bâbıâlî’ye bi’t-takdîm...
Örnek Belgenin Kelimeleri
âlî | Üstün. Yüce. |
bende | Köle. Esir. Hizmetçi. Kul |
defâtir | Defterler. Not yazmağa mahsus kâğıttan beyaz kitablar. |
dûr | Uzak. |
evâ’il | Başlangıçlar, önler, evveller, eskiler. |
i‘tâ | Vermek. Bahşetmek. İhsan etmek. |
imtisâl | Örnek kabul etme. Uymak. |
kisb | Kazanç. Çalışmak. Sa’y ve amel ile kazanmak. Elde etmek. Edinmek. |
lede’l-mütâla‘a | Mütâlaa edilip okunduktan sonra. |
ma‘rûz | Bir şeyin etkisine uğramak veya uğratmak. Arz olunmuş. |
makule | Takım, çeşit. Kategori |
me’kûlât | Yenilecek gıdâ maddeleri. |
mesârif | Sarfiyatlar, masraflar |
mütemevvil | Zengin. Mal mülk sâhibi |
rû’yet | Görmek, bakmak. İdare etmek. |
sâdır | Sudur eden, çıkan, meydana gelen. |
sâmî | Yüksek, yüce, refi’. |
tahaffuz | Korumak, sakınmak |
tesviye | Düzleme. Beraber etme. Denkleştirme. |
zâbit | Askere kumanda eden rütbeli asker |
zuhûr | Meydana çıkmak. Ansızın meydana gelmek. |
Örnek Belgenin Sadeleştirilmiş Hali
Kullarının arzıdır ki, Çıkan yüce fermanlarına uygun olarak Meclis-i Tehaffuz’da ittifakla görüşülerek düzenlenen defterler ve talimat değerlendirildiğinde; hastalık ortaya çıkan evde bulunanların yiyecek içecek ve zorunlu maddeleri masrafı, eğer o ev sahibi zengin adamsa kendi tarafından idare edilip görüldüğü, eğer fakirlerden ise, karantina süresinde kazancından uzak kalacağından, o çeşit masrafları Osmanlı Devleti tarafından verilmek üzere anılan kazanın yöneticisi ve meclisinin aracılığıyla denkleştirilmesi, [12]56 yılı başlarında Meclis-i Tahaffuz’da kaleme alınarak Bâbıâlî’ye sunulmuştur.
III. Belge: Okunuş, Çeviri ve Anlama
Örnek Metnin Transkripsiyonu
Kâğıthâne mesîresindeki bataklığın imlâsı hakkında şerefsâdır olan irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet-penâhîleri mantûk-ı âlîsine tevfîkan derhal ameliyât-ı lâzimeye mübâderet ve şoselerin ikmâl-i inşâ’âtı esbâbı istihzâr olunmakla berâber derenin tathîrâtına ve kenâr divarlarının inşâ’âtına ve köprülerinin ta‘mîrâtına dahi mübâşeret edilmişdir.
Örnek Belgenin Kelimeleri
ameliyyât | Ameller. işler. Bir bilginin iş olarak tatbiki. Operatörlük. Cerrahlık. |
esbâb | Sebebler. Bir şeye vâsıta olanlar. |
imlâ | Doldurma, doldurulma. Yazı yazma. Bir dildeki kelime ve sözleri doğru yazma bilgisi. Süreyi mühlet vererek uzatma. |
irâde-i seniyye | Padişahın, bir işin yapılması veya yapılmaması hakkında verdiği emir. İrade eskiden şifahî, yani ağızdan emir vermek, yahut padişahın kendi el yazısı ile yazmak suretiyle verilirdi. Sonradan iradeler mabeyn baş kâtibinin imzasını taşıyan yazılı kâğıtla bildirilmeğe başlamıştır. Çok yüksek ve mühim yerden gelen emir. |
istihzâr | Huzura gelme, hazır etme, huzura dâvet etme. |
ikmâl | Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek. |
mantûk | Bir sözün nutuk hâlinde, söz sahasında üzerine delâlet ettiği şey. Söz, nukut, mânâ, mefhum. |
mübâderet | Bir işe hemen girişme, başlama |
mübâşeret | Bir işe girişmek. Bir işe başlamak. |
penâh | Sığınma. Sığınacak yer. Dayandığı nokta. |
sâdır | Sudur eden, çıkan, meydana gelen. |
tathîrât | Temizlikler. |
tevfîk | Uygun |
Örnek Belgenin Sadeleştirilmiş Hali
Kâğıthane mesiresindeki bataklığın doldurulması hakkında, çıkmakla şeref veren, hilâfetin dayanağı cenaplarının yüce iradesine uygun olarak, derhal gereken işlere başlamak ve şoselerin inşaatının tamamlanması araçları hazırlanmakla birlikte derenin temizlenmesine ve kenar duvarlarının inşaatına, köprülerinin tamiratına dahi başlanmıştır.