Suç Sosyolojisi Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Kadına Yönelik Şiddet Ve Suçların Sosyolojisi: Türkiye Örneği
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Kadına yönelik şiddeti sosyolojik açıdan ele alan yaklaşımlar bu konuyu hangi açıdan değerlendirmektedir?
Kadına yönelik şiddeti sosyolojik açıdan ele alan yaklaşımlar bu olguyu en temelde toplumdaki cinsiyet rolleri ve cinsiyetler arası eşitsizlik perspektifinden ele alırlar. Kadına yönelik şiddet temelinde ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkileri ve pratikleri ile ilişkili olarak anlaşılması gereken bir olgudur (Ertürk, 2015). Diğer bir deyişle, kadınlar ve erkekler arasında eşit olmayan iktidar ilişkileri temelinde kadınların cinsiyete dayalı ayrımcılığa maruz kalmalarının bir sonucudur.
Toplumsal cinsiyet nedir?
Toplumsal cinsiyet; toplumun erkek ve kadın bireylere verdiği rol, eylem, görev ve sorumlulukları ifade eder. Erkek ve kadın olmanın toplumda nasıl algılandığı ve bireylerden, cinsiyetleriyle ilişkili kimliklerine dayalı olarak neler beklenildiği ile ilgili bir kavramdır.
Kadına yönelik şiddetin toplumsal sorun olarak görülmeye başlanması hangi tarihe dayanmaktadır?
Kadına yönelik şiddetin toplum bilimciler tarafından çalışılması ve bu şiddet türünekarşı mücadele edilmeye başlanması görece yeni bir olgudur. 1970’li yıllara değin kadın-erkek eşitliği yönünde önemli mesafe aldığı düşünülen Batı ülkelerinde bile bu tür olayların az sayıda ve sınırlı bir kadın kitlesini etkilediği düşünülmekteydi. Kadına yönelikşiddet daha ziyade kişilik faktörleri gibi psikolojik açıklamalarla ve olayı yaşayan kişilereözgü bir durum gibi ele alınmaktaydı (Davis, 1987). 1970’li yıllardan başlayarak ise kadınayönelik şiddet, kadın hareketlerinin, akademisyenlerin çabaları ve medyanın kamuoyuoluşturmasıyla birlikte önemli bir toplumsal sorun olarak görülmeye başlanmıştır (Johnson, 1985). Benzer şekilde bu tarihlerde öteden beri ülkelerin yerel gündemlerinde tartışılan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ilişkin konular ulusötesileşmeye başlamış ve yerelden küresele uzanan bir kadın hareketi halini almıştır (Ertürk, 2015).
Kamu politikası ne demektir?
Kamu politikası; en genel anlamda; “devletin yasalardan kaynaklanan otoritesinin bulunduğu herhangi bir konuda yetkili olan bir kamu kurumu ya da kamu görevlisi tarafından yapılan her türlü işlem ve eylem” olarak tanımlanır.
Kişilerarası şiddet Dünya Sağlık Örgütü tarafından nasıl tanımlanmaktadır?
“Kişilerarası şiddet”, Dünya Sağlık Örgütü tarafından; “kişinin bir başkasına veya bir gruba veya topluluğa karşı; tehdit edici veya gerçek bir biçimde, maruz kalanlarda yaralanma,ölüm, psikolojik zarar ve yoksunluğa yol açıcı ya da açma olasılığı olacak şekilde, fizikselgüç veya hegemonya kullanılması” şeklinde tanımlamaktadır (World Health Organization(WHO), 2014). Bu tanımdan hareketle, insana yönelik onun bireysel veya toplumsal yaşantısını olumsuz etkileyecek veya etkileme olasılığı olacak şekilde gerçekleşen her türlü fiziksel saldırıyı veya tahakküm altına alıcı davranışı şiddet olarak değerlendirmek mümkündür.
Kadına yönelik şiddetin türleri nelerdir?
Uluslararası kuruluşlar tarafından kabul edilen şiddet ve kadına yönelik şiddet tanımları şiddet olgusuna genel bir çerçeve çizmektedir. Bununla birlikte, kadına yönelik şiddetin daha iyi anlaşılması için günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan şiddet biçimlerinin dikkate alınması gereklidir. Aynı zamanda bu alanda çeşitli araştırma ve izleme çalışmaları gerçekleştirebilmek için kadına yönelik şiddete ilişkin bazı kavramların işletimsel tanımlamaları yapılmalıdır. Bu tanımlar, kadına yönelik sıklıkla ortaya çıkan şiddet biçimlerine veya davranışlarına atıf yapılarak ortaya konmaktadır. Bu yaklaşıma çerçevesinde tanımlanan kadına yönelik şiddet türleri şunlardır (Işıktaç, 2015);
• Duygusal şiddet
• Sözel şiddet
• Ekonomik şiddet
• Fiziksel şiddet
• Cinsel şiddet
Kadına yönelik duygusal şiddet nasıl ortaya çıkmaktadır?
Duygusal şiddet: Duyguların ve duygusal gereksinimlerin, karşı tarafa baskı uygulayabilmek için tutarlı bir şekilde istismar edilmesi, bir yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır.
Duygusal şiddete ilişkin bazı davranışlar şunlardır;
• Sevgi, şefkat, ilgi, onay, destek gibi duygu ve duygusal ihtiyaçların göz ardı edilmesi, küçümsenmesi,
• Kadının dinine, ırkına, diline, kültürel grubuna veya geçmişine ait değer verilen inançlarının aşağılanması veya onlara aykırı davranmaya zorlanması,
• Kadının maddi ve manevi destek alabileceği kurum ve kişilerden soyutlanmasına yönelik olarak arkadaş ve aile bireylerinin sürekli aşağılanması, görüşmenin denetlenmesi ve engellenmesi, eve hapsedilmesi.
• Kadının evden kovulma veya evden ayrılma zorunda bırakılmakla tehdit edilmesi,
• Kadının başkalarının yanında söz ya da davranışla küçük düşürülmesi.
Kadına yönelik sözel şiddet nasıl ortaya çıkmaktadır?
Sözel şiddet: Söz ve hareketlerin düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. Sözel şiddete ilişkin bazı davranışlar şu şekildedir;
• Kadının değer verdiği konulara yönelik güvenini sarsmak,
• Kadını yaralamak amacıyla belirli aralıklarla çok ağır hakaret ve sözler söylemek,
• Kadına küçük düşürücü adlar takmak,
• Kadını sık sık olumsuz bir şekilde eleştirmek ve kadınla alay etmek.
Kadına yönelik ekonomik şiddet nasıl ortaya çıkmaktadır?
Ekonomik şiddet: Ekonomik kaynakların ve paranın kadın üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak düzenli bir şekilde kullanılmasıdır. Ekonomik şiddete ilişkin bazı davranışlar şöyledir;
• Kadının çalışmasına veya düzenli bir iş tutmasına engel olmak,
• Kadının iş yaşantısında ilerlemesine yardımcı olabilecek fırsatları değerlendirmesine engel olmak,
• Kadına çok kısıtlı harçlık verip bununla ondan yapılması mümkün olmayan şeyler istemek ve gerçekleşmediğinde olay çıkarmak,
• Çalışmayı reddedip kadının gelirini harcamak.
Kadına yönelik fiziksel şiddet nasıl ortaya çıkmaktadır?
Fiziksel şiddet: Kaba kuvvetin bir korkutma, sindirme ve yaptırım aracı olarak kullanılmasıdır. Fiziksel şiddete ilişkin bazı davranışlar şu şekildedir;
• İtmek, tokat atmak, ısırmak, boğmaya çalışmak, tekmelemek, yumruklamak, eşya fırlatmak, bükmek,
• Fiziksel kuvvet kullanarak kadının evden çıkmasına veya eve girmesine engel olmak,
• İşkence yapmak,
• Bıçakla veya silahla tehdit etmek, yaralamak veya öldürmek,
• Hasta ya da hamileyken gerekli yardımı esirgemek.
Kadına yönelik cinsel şiddet nasıl ortaya çıkmaktadır?
Cinsel şiddet: Cinselliğin bir tehdit, sindirme ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır.
Cinsel şiddete ilişkin bazı davranışlar şu şekildedir;
• Kadına cinsel bir nesne gibi davranmak,
• Aşırı kıskançlık ve şüphecilik göstermek,
• Cinselliği bir cezalandırma yöntemi olarak kullanmak,
• Açıkça başka kadınlara ilgi göstermek,
• Kaba kuvvet kullanarak cinsel ilişkiye zorlamak,
• Duygusal baskı kullanarak cinsel ilişkiye zorlamak,
• Tecavüz etmek,
• İstenmeyen cinsel pozisyonlara zorlamak,
• Başka kişilerle cinsel ilişkiye zorlamak,
• Fuhuşa zorlamak.
Kadına yönelik şiddetin temel nedeni nedir?
Kadına yönelik şiddet farklı sosyo-kültürel bağlamlarda farklı şekillerde ortaya çıkan bir olgudur. Bu olgunun sosyolojik nedenlerini incelemek için tek bir nedenden ziyade birbiriyle bağlantılı şekilde etki oluşturan çok sayıda unsuru bütünsel bir şekilde değerlendirmek gerekir. Bu bağlamda, şiddete zemin hazırlayan ve sorunun ‘kök nedenini’ oluşturan en temeldeki unsurun erkekler ve kadınlar arasındaki eşitsiz güç ve iktidar ilişkileri olduğu söylenebilir. Bu eşitsiz ilişki biçimi erkeklerin doğal (fıtri) olarak sahip oldukları kabul edilen bazı özelliklerinden dolayı kadınlardan farklı ve daha üstün oldukları şeklindeki zihinsel kabule dayanmaktadır. Bu bağlamda erkeklerin doğaları gereği “güçlü, mantıklı, iradeli ve cesur” olma niteliklerine sahip oldukları kabul edilir. Kadınların cinsiyetlerine özgü olduğu düşünülen yatkınlık, davranış ve nitelikler arasında ise “zayıf, aptal, meraklı, pek güvenilir olamayan, geveze, kıskanç, aklı havada, mantıksız, histerik” olma veya olumsuz olmayan nitelemelerden “kırılgan, yumuşak, fedakâr, saf ve utangaç” olma yer almaktadır.
Cinsiyetler arası değer ayrımcılığının kökeni nereye dayanmaktadır?
Erkeğin değerinin kadından daha yüksek olarak kabul edilmesinin; cinsiyetler arası değer ayrımcılığının, kökeni esasen insanlığın avcı-toplayıcı topluluklar halinde yaşadığı döneme dayanmaktadır. Ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkilerinin tarihsel kökenini araştıran çalışmalar genel itibarıyla yerleşik toplumlara geçiş döneminde kadın emeği ve doğurganlığı üzerinde denetimin artmasıyla birlikte cinsiyetler arası değer ayrımcılığının da kurumsallaştığına işaret etmektedir.
Doğumda cinsiyet oranının çarpıklaşmasının uzun vadede ne gibi sonuçları olabilir?
Doğumda cinsiyet oranın bu denli çarpık hâle gelmesinin kadına yönelik şiddete ilişkin etkileri uzun vadede ortaya çıkması muhtemel olumsuz başka sonuçları da bulunmaktadır. Örneğin, mevcut eğilimlerin devamı halinde yakın gelecekte bu ülkelerde evlenme çağında erişen erkek ve kadın sayısında önemli farklar ortaya çıkacaktır. Bu ise pek çok erkeğin istediği dönemde evlenmek üzere kendisine eş bulamaması anlamına gelmektedir. Bu toplumsal durum ise kadın ticaretini, toplumsal cinsiyet temelli şiddeti ve zorla evlilikleri arttırma riskini barındırmaktadır.
Ataerkil değerler sistemi çerçevesinde şekillenen toplumlarda kadına yönelik yaklaşımlar ne şekildedir?
Ataerkil değerler sistemi çerçevesinde şekillenen toplumsal normlar, kadınları bağımsız bireyler olarak görmekten ziyade bir ailenin ferdi, bir erkeğin eşi ve çocukların annesi olarak tanımlar. Bu geleneksel tanımlamalara uygun rol ve davranışlar sergileyen kadınların şiddete uğraması toplumca kabul edilmez. Keza kadınlar da bu sistem içinde statü kazanmak ve kendilerine yönelen baskıyı üzerlerinden atmak için rıza gösteren ve
uzlaşan bir yaklaşım sergileyebilirler. Böylelikle erkek egemen sistemin “koruyucu” özelliklerden faydalanmak isteyebilirler. Bu sistemin kendilerine sağladığı özerk alanlarda kendi güç ve iktidarlarını oluşturma yoluna giderler. Kadınların beklentileri nedeniyle esasen kendilerini baskı altına alan ve sınırlayan sistemle uyumları kimi zaman erkeklerden daha ileri boyutlara bile ulaşabilir. Deniz Kandiyoti ataerkil sistemlerde yaşayan kadınların bu tutumlarını “ataerkil pazarlık” olarak tanımlamaktadır.
Şiddetin olağanlaştırılmasının kadına yönelik şiddetteki etkisi nasıldır?
Türkiye’deki kadına yönelik şiddet konusunda gerçekleştirilen sosyolojik çalışmaların bir bölümü de şiddetin olağanlaştırılması üzerinde durmuştur. Şiddete maruz kadınlar yaşadıkları durumun dışına çıkabilmek için genellikle ev dışından akraba veya yakınların desteğine ihtiyaç duyarlar. Aynı zamanda kurumsal ve yasal mekanizmaların kadına destek olacak şekilde işletilmesi gerekir. Oysa bu tür durumlara yönelik olarak sorunla yüzleşmeme yaklaşımı baskın hâle gelebilmektedir. Bu yaklaşımın temelinde eşler arası sorunların gizli kalması gerektiği ve aile birliğini devam ettirmenin kutsal bir görev olduğu gibi anlayışlar yer almaktadır. Nitekim bu yaklaşımlara bağlı olarak da şiddete ilişkin yaşanan sorunların üstünün örtülmesi veya yadsınması söz konusu olabilmektedir. Bu yüzden, kadın çevresi tarafından yaşananlara tahammül etmeye yönlendirilmekte veya kadının kendisi yaşananları sineye çekmeyi tercih etmektedir. Çocukluğunda annesinin de şiddete uğradığına tanıklık etmiş kadınlar yetişkinlik dönemlerinde karşı karşıya kaldıkları şiddeti olağan olarak görebilmektedir. Ailesi ve yakın çevresi tarafından bu tür durumlarda destek alamayacağını düşünen kadınlar uğradıkları şiddetten kimseye bahsetmezler. Örneğin, Türkiye’de eşi veya birlikte olduğu kişinin fiziksel veya cinsel şiddetine maruz kalmış her on kadının dördü maruz kaldığı şiddeti yakın çevrelerine veya kurumlara anlatmamaktadır.
‘Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’na göre şiddete maruz kalma ihtimali özellikle yüksek olan kadın grupları hangileridir?
‘Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’ şiddete maruz kalma ihtimali özellikle yüksek olan bazı kadın gruplarına da işaret etmektedir. Bunlardan ilki 18 yaşından önce evlenmiş kadınlardır. Ülkemizde 18 yaşından önce evlenmiş kadınların yaklaşık yarısı fiziksel ve/veya cinsel şiddete, yaklaşık beşte biri ise cinsel şiddete maruz kaldığını beyan etmiştir. Bu bulgudan hareketle ‘erken ve zorla’ gerçekleşen evliliklerin kendisinin bir şiddet biçimi olması yanı sıra diğer şiddet türlerine de zemin hazırlayan bir yönü olduğu söylenebilir. Boşanmış/ayrı yaşayan kadınlar da şiddete daha fazla maruz kalan diğer bir gruptur. Bu kadınların yaklaşık dörtte üçü yaşamlarının bir döneminde fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Araştırmanın bulguları bu gruptaki kadınların “bıçak ve silah gibi aletlerle tehdit edilme” veya “bıçak veya silahın kendisine yönelik kullanılması” durumları gibi ağır derecede şiddet vakalarıyla da daha fazla karşı karşıya kaldıklarını göstermektedir. Esasen yaşanan bu şiddetin evliliğin boşanma ile sonuçlanmasının bir gerekçesi olduğu da düşünülebilir.
25 Kasım tarihinin "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü" olarak kabul edilmesinin temelinde hangi tarihsel olay vardır?
25 Kasım tarihi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir. 25 Kasım 1960 Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden MirabelKardeşlerin, cezaevinde bulunan eşlerini ziyaret ettikten sonra tecavüz edilerek öldürülmelerinin tarihidir. 1981 yılında Kolombiya’nın başkenti Bogota’da toplanan 1. Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kongresi’nde Mirabel kardeşlerin durumu ele alındığı geniş katılımlı bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Bu toplantının ardından 25 Kasım tarihi BM tarafından “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan edilmiştir.
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin kapsamı nedir?
1981 yılında 20 ülke tarafından onaylanarak uluslararası bir sözleşme hâline gelmiştir. Kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığını ve kadına karşı şiddeti engellemeye yönelik olarak kadının insan haklarını gözeten bağlayıcı hükümleri içeren hukuksal bir sözleşmedir. Sözleşme kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik doğrudan hükümler içermemektedir. Bununla birlikte sözleşme kadına yönelik ayrımcılığı yasal, kültürel, toplumsal ve siyasal alandaki farklı biçimlerini ortaya koyarak tanımlar. Sözleşmeye göre devletler ulusal mevzuatlarında toplumsal cinsiyet eşitliğine yer vermeli ve ülkelerinde bu yöndeki uygulamaları takip etmelidirler. Sözleşmede kadın ticaretinin önlenmesi için devletlerce her türlü önlemin alınmasının gerektiği belirtilmiştir. Sözleşmeye göre kadınların serbest iradeleri ile evlenmelerinin ve asgari bir evlenme yaşının tanımlanması yasalarca garanti altına alınmalıdır.
Kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalık oluşturmaya yönelik çalışmalarda basının nasıl bir rolü vardır?
Kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalık oluşturma çalışmalarında yazılı ve görsel basın çok önemli bir rol oynamaktadır. Medya, kadına yönelik şiddetle ilgili haberleri kamuoyuna aktarırken haber dilini doğru kullanmalı, etik değerlere uymalı, özellikle cinsel şiddette ilişkin vakalarda şiddeti arka plana iten ve yaşananları erotik bir olay gibi sunan tutumlardan uzak durmalıdır. Bu bağlamda medyanın suçu işleyen faile değil de olayın mağduru kadının özelliklerine odaklanmasının, toplumda şiddetin esas sorumlusunun kadın olduğu biçiminde bir yanılsamanın ortaya çıkmasına neden olduğuna dikkat edilmelidir.