Temel Ceza Muhakemesi Hukuku Bilgisi Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Mahkemelerin Görev Ve Yetkisi, Uyuşmazlıklar Arası Bağlantı Ve Ceza Muhakemesi Şartları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Adli yargı ilk derece genel ceza mahkemeleri nelerdir?
Adli yargı ilk derece genel ceza mahkemeleri, asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleridir. Bu genel mahkemeler dışında özel kanunla kurulan diğer ceza mahkemeleri de söz konusu olabilir (Teşkilat Kanunu m.8).
Ceza mahkemeleri nasıl kurulur?
Ceza mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hakimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.
Ceza mahkemelerinin yargı çevresi neresidir?
Ceza mahkemelerinin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır. Ağır ceza mahkemeleri ile büyükşehir belediyesi bulunan illerde, büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki il ve ilçenin adı ile anılan asliye ceza mahkemelerinin ve sulh ceza hakimliğinin yargı çevresi, il veya ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Kuru- lunca belirlenir (Teşkilat Kanunu m.10, 15).
"ortak yüksek görevli mahkeme" terimi nedir?
Bununla birlikte bir de kanunun sıklıkla atıf yaptığı ve bizimde bu ünite içerisinde yer yer kullanacağımız “ortak yüksek görevli mahkeme” terimi vardır. Yeri gelmişken bu kavramın da içeriğini belirlemek gerekir. Ortak yüksek görevli mahkeme, görev ve yargı çevresi bakımından değerlendirilen en az iki mahkemenin üstünde yer alan mahkemeyi ifade etmektedir. Yüksek görevli mahkeme belirlenirken mahkemelerin sadece görevleri dikkate alınırken, ortak yüksek görevli mahkeme belirlenirken hem görev hem de sonra- sında yargı çevresi kıstas olarak dikkate alınır. Sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması ve ceza mahkemelerinin asliye ve ağır ceza diye ikili olarak ayrılması üzerine, ortak yüksek görevli mahkeme, her durumda Bölge Adliye Mahkemesi veya Yargıtay olacaktır. Şöyle ki, Eskişehir’deki asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri bakımından Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ortak yüksek görevli mahkemedir. Hem görev bakımından bunların üstün- dedir hem de yargı çevresi bu mahkemeleri kapsar. Eskişehir’deki asliye ceza mahkemesi ile Ankara’daki ağır ceza mahkemesi bakımından ortak yüksek görevli mahkeme ise, her ikisini de yargı çevresi içine alan Ankara Bölge Adliye Mahkemesidir. Buna karşın Gazi- antep’teki ağır ceza mahkemesi ile Eskişehir’deki asliye ceza mahkemesi bakımından ise ortak yüksek görevli mahkeme Yargıtay ilgili ceza dairesidir. Nitekim bu iki mahkemenin hem görev bakımından üstünde yer alan hem de bunları yargı çevresi içerisinde barındı- ran tek yargılama makamı odur.
Genel olarak görev (madde yönünden yetki)'i anlatınız.
Görev, ceza mahkemelerinin hangi tür suçları yargılayacağını belirler. Ceza mahkemeleri- nin görevi belirlenirken, suçun ağırlığı ve niteliği ölçütleri esas alınmıştır. Ceza mahkeme- lerinin görevini gösteren kurallar kamu düzenine ilişkindirler. Çünkü yukarıda da belirt- tiğimiz üzere yüksek görevli mahkeme, kendisinden aşağı görevli mahkemelere nazaran daha güvencelidir. Bu bağlamda görevli olmayan bir mahkemenin davaya bakması kesin hukuka aykırılık teşkil eder ve kararın bozulmasını gerektirir (m.289/1-d). Kamu düze- nine ilişkin olması sebebiyle, görev itirazı kovuşturma boyunca taraflarca her zaman ileri sürülebileceği gibi, mahkeme de görevli olup olmadığını kovuşturmanın her safhasında re’sen gözden geçirebilir (m.4).
Görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıkması da söz konusu olabilir. Farklı göreve sahip birden fazla mahkeme kendini bir olayla ilgili görevli görebileceği gibi; farklı göreve sahip mahkemeler kendini bir olayla ilgili görevsiz kabul edebilir. Örneğin hem asliye ceza hem de ağır ceza mahkemesi kendini bir olayla ilgili görevli sayabilir. Buna karşın asliye ceza mahkemesi, kendi nezdinde açılan davayı görevsiz olduğu iddia- sıyla ağır ceza mahkemesine gönderdiğinde, ağır ceza mahkemesi de bu olayla ilgili olarak asliye ceza mahkemesinin görevli olduğu kanaatine varabilir. Birinci halde olumlu görev uyuşmazlığı, ikinci halde ise olumsuz görev uyuşmazlığı ortaya çıkar. Görev konusunda mahkemeler arasında bu tür bir uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler (m.4).
Adli yargı ilk derece genel ceza mahkemelerinin görevleri şu şekildedir:
Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, sulh ceza hakimliği ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılır. (Teşkilat Kanunu m.11).
Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikap (m. 250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflas (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkin- ci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve Terörle Mücadele Kanununun kapsa- mına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmak- la ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır (Teşkilat Kanunu m.12).
Mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gö- zetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur (Teş- kilat Kanunu m.14). Bu bağlamda örneğin dört yıldan on beş yıla kadar hapis cezasını gerektiren bir suça ilişkin olarak yapılacak yargılamada, suç için öngörülen cezanın üst sınırı olan on beş yıl göz önünde bulundurulacak ve yargılama ağır ceza mahkemesinde yapılacaktır.
Görev kurallarının istisnaları nelerdir?
Kanun görev kurallarını belirlemekle birlikte, bu kurallar bakımından bazı istisnalara da yer vermiştir. Bu hallerde uyuşmazlıklar, esasen görevli olmayan, ancak istisnai durum nedeniyle görevli hale gelen mahkemelerde görülebilmektedir.
Bu istisnaların ilki, cezai uyuşmazlıklar arasında dar bağlantı bulunmasına ilişkindir. Şu hallerde uyuşmazlıklar arasında dar bağlantı var sayılır:
1. Bir kişinin, birden fazla suçtan sanık olması,
2. Bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunması,
3. Suçun işlenmesinden sonra işlenen suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, giz-
leme veya değiştirme suçunun söz konusu olması (m.8).
Ayrıca, mahkemenin bakmakta olduğu birden fazla dava arasında, 8. maddede belirti-
lenlerin dışında bir bağlantı olması da mümkündür. Buna ise geniş bağlantı denmektedir (m.11). Eğer cezai uyuşmazlıklar arasında bu türden bir bağlantı varsa ve bu uyuşmaz- lıklara ilişkin davaların birlikte görülmesinde bir menfaat söz konusuysa; bu durumda bağlantılı davalar birleştirilebilir. Birleştirme, yüksek görevli mahkemede yapılır (m.9). Örneğin, asliye cezalık dava ile ağır cezalık dava birleştirildiğinde, yargılamayı ağır ceza mahkemesi yapar. Böylelikle asliye cezada yargılanması gereken ilk uyuşmazlık da ağır cezada yargılanmış olur ve görev kurallarının istisnası ortaya çıkar.
Görev kurallarının ikinci istisnası, duruşmada suçun hukuki niteliğinin değiştiği ge- rekçesiyle görevsizlik kararı verilememesine ilişkindir. Alt dereceli mahkeme, duruşma sırasında; davanın kendi görevini aştığını anlarsa, mutlaka görevsizlik kararı vererek işi görevli mahkemeye gönderir (m.5). Buna karşılık, yüksek görevli mahkeme, duruşma sırasında, yargılamanın daha aşağı görevli bir mahkemeye ait olduğu gerekçesiyle görev- sizlik kararı veremez. Nitekim CMK m.6’da; “duruşmada suçun hukuki niteliğinin değişti- ğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek dosya alt dereceli mahkemeye gönderilemez” denilmektedir. Böylelikle hem zaman kaybı olmayacak hem de sanık bakımından güvencesiz bir duruma sebebiyet verilmemiş olacaktır. Nitekim ağır suçlara bakan bir mahkeme daha hafif suçlara öncelikle bakabilecektir. Bu bağlamda örneğin asliye ceza mahkemesi duruşma sırasında baktığı davanın ağır cezalık olduğunu anlarsa, derhal görevsizlik kararı vererek dosyayı ağır ceza mahkemesine göndermelidir. Buna karşın ağır ceza mahkemesi duruşma sırasında bakmakta oldu davanın asliye cezalık olduğunu anlarsa, CMK m.6 gereğince görevsizlik kararı veremez. Böylelikle asliye cezada yargılanması gereken bir uyuşmazlık bakımından görev kurallarının istisnası söz konusu olur ve asliye cezalık dava, ağır ceza mahkemesinde görülerek sonuçlandırılır.
Ceza mahkemelerinde yetki (yer yönünden yetki) genel olarak nasıldır?
Yetki, cezai uyuşmazlığı neredeki ceza mahkemesinin çözüme kavuşturacağını ifade eder. Bu bağlamda görev kuralları, cezai uyuşmazlığa hangi tür ceza mahkemesinin bakacağı- nı belirlerken (asliye ceza ya da ağır ceza mahkemesi); yetki kuralları, cezai uyuşmazlığı neredeki mahkemenin çözüme kavuşturacağını belirler. Örneğin görev kurallarına göre somut uyuşmazlık bakımından asliye ceza mahkemesinin görevli olduğu tespit edilerek uyuşmazlığı çözecek ceza mahkemesinin türü belirlenmiş olsun. Ancak ülke genelinde çok sayıda sayıda asliye ceza mahkemesi bulunmaktadır. Peki, bu uyuşmazlığı bunlardan hangisi (neredeki asliye ceza mahkemesi) çözüme kavuşturacaktır? İşte yetki kuralları bu sorunun cevabını verir.
Ceza mahkemelerinin yetkisi, kendilerine düşen coğrafi alanla sınırlıdır. Mahkemele- rin yer yönünden yetkisi, “yargı çevresi” kavramı ile ifade edilmektedir. Kural olarak, ceza mahkemelerinin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır (Teşkilat Kanun m.15).
Mahkemelerin yetkilerinin tespitindeki temel amaç, yargılamaların daha kolay yapıla- bilmesini sağlamaktır. Bu nedenle, yetki kuralları, kamu düzenine ilişkin olan görev kural- larından farklı özellikler gösterir. Nitekim ağır ceza mahkemesinde yargılanması gereken bir sanığın asliye ceza mahkemesinde yargılanması, onun açısından daha az güvenceli bir mahkemede yargılanma sonucunu doğuracakken; aynı sanığın Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi yerine Kütahya Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanması onun açısından bu tür aleyhe sonuçlar doğurmayacaktır. Çünkü her iki mahkeme de aynı güvenceye sahip mahkemelerdir. Yargılamanın olması gerekenden farklı bir yerde yapılmasının temel sa- kıncası, delillerin duruşmada ortaya konulmasının daha zor olması ve daha çok vakit al- ması şeklinde olabilir.
Yetki kurallarının kamu düzenine ilişkin olmaması nedeniyle kanunkoyucu kovuş- turma sırasında yetki itirazının yapılabilmesini belirli sürelerle kısıtlamıştır. Dolayısıyla görev itirazı kovuşturmanın her aşamasında ileri sürülebilecekken; yetki itirazı sadece ka- nunda öngörülen süreler içerisinde ileri sürülebilmektedir. Bu bağlamda sanık, yetkisizlik iddiasını, ilk derece mahkemelerinde duruşmada sorgusundan, bölge adliye mahkemele- rinde incelemenin başlamasından ve duruşmalı işlerde inceleme raporunun okunmasın- dan önce bildirmelidir. Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re›sen karar veremezler (m.18).
Türkiye’de işlenen suçlarda genel kural, suçun işlendiği yer mahkemesinin yetkili ol- masıdır. Dolayısıyla davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir. Bu bağlamda teşebbüs halinde kalmış suçlarda son icra hareketinin yapıldığı, kesintisiz suç- larda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir. Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle işlenmişse yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir. Ancak, aynı eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım merkezi dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin ba- sıldığı yer mahkemesi de yetkilidir. Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur, suçun işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bu- lunuyorsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Görsel veya işitsel yayınlarda da yukarıda basılı eserlere ilişkin söylenenler geçerlidir. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer mahkemesi de yetkilidir (m.12).
Suçun işlendiği yer belli değilse özel yetki kuralları uygulanarak yetkili mahkeme be- lirlenecektir. Buna göre;
1. Suçun işlendiği yer belirlenemiyorsa şüphelinin veya sanığın yakalandığı yer,
2. Şüpheli veya sanık yakalanmamışsa yerleşim yeri,
3. Şüpheli veya sanığın Türkiye’de yerleşim yeri yoksa Türkiye’de son adresinin bulun-
duğu yer,
4. Yetkili mahkemenin bu şekilde de belirlenmesi mümkün olmamışsa ilk usul işle-
minin yapıldığı yer mahkemesi yetkili olacaktır (m.13).
Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri uyarınca Türkiye’de soruşturulması ve ko- vuşturulması gereken suçlarda yetkili mahkeme sırasıyla, şüphelinin veya sanığın yakalan- dığı yer mahkemesi, şüpheli veya sanık yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi, şüpheli veya sanığın Türkiye’de yerleşim yeri yoksa Türkiye’de son adresinin bulunduğu yer mah- kemesidir. Bununla birlikte Cumhuriyet savcısının, şüphelinin veya sanığın istemi üzeri- ne Yargıtay, suçun işlendiği yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir. Bu gibi suçlarda şüpheli veya sanık Türkiye’de yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi yoksa; yetkili mahkeme, Adalet Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu üze- rine Yargıtay tarafından belirlenir. Yabancı ülkelerde bulunup da diplomatik bağışıklıktan yararlanan Türk kamu görevlilerinin işledikleri suçlardan dolayı yetkili mahkeme Ankara mahkemesidir (m.14).
Suç, Türk bayrağını taşıma yetkisine sahip olan bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye dışında iken işlenmişse, geminin ilk uğradığı Türk limanında veya bağlama limanında bulu- nan mahkeme yetkilidir. Türk bayrağını taşıma hakkına sahip olan hava taşıtları ile demir- yolu taşıtları hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır. Ülke içerisinde deniz, hava veya demiryolu taşıtlarında ya da bu taşıtlarla işlenen suçlarda, bunların ilk ulaştığı yer mah- kemesi de yetkilidir. Çevreyi kirletme suçu, yabancı bayrağı taşıyan bir gemi tarafından Türk kara suları dışında işlendiği takdirde, suçun işlendiği yere en yakın veya geminin Türkiye’de ilk uğradığı limanın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir (m.15).
Görevde olduğu üzere bazen yetkide de mahkemeler arasında olumlu veya olumsuz yet- ki uyuşmazlıkları ortaya çıkabilir. Bu bağlamda birkaç hakim veya mahkeme arasında olum- lu veya olumsuz yetki uyuşmazlığı çıkarsa, ortak yüksek görevli mahkeme, yetkili hakim veya mahkemeyi belirler (m.17).
Ceza mahkemelerinde yetki kurallarının istisnaları nelerdir? Detaylı olarak anlatınız.
CMK’da yetki kurallarına ilişkin istisnalar da öngörülmüştür. Birinci istisna davalar ara- sında bağlantı bulunmasına ilişkindir. İki cezai uyuşmazlık arasında bir bağlantı varsa; bu davalar yetkili mahkemelerden herhangi birinde birleştirilebilir (m.16). O zaman, da- valardan birisi açısından yetkili olmayan mahkemenin davaya bakması durumu ortaya çıkacaktır ki; bu da yetki kurallarının istisnasını oluşturur. Örneğin, Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinin yetkisindeki bir dava ile Kütahya Asliye Ceza Mahkemesinin yetkine giren diğer bir davanın birleştirilmesinde, muhakeme hukuku bakımından fayda olabilir. Bu durumda bunların Kütahya Asliye Ceza Mahkemesinde birleştirildiğini kabul edersek; Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanması gereken dava bakımından, aslında yet- kisiz olan Kütahya Asliye Ceza Mahkemesi yargılama yapmış olacak; böylelikle de yetki kurallarının istisnası ortaya çıkacaktır.
Yetki kurallarının ikinci istisnası, davanın nakline ilişkindir. Bazı hallerin varlığı dava- nın yetkili olmayan bir mahkemeye nakledilmesine neden olabilir. Bunlar hukuki ve fiili nedenler olabileceği gibi, kamu güvenliğiyle ilgili de olabilir (m.19). Hukuki nedenlere ilişkin bir örnek vermek gerekirse; bir yerde, davaya bakabilecek tek hakimin görevden yasaklı olması durumunda, dava başka bir yer mahkemesine gönderilecektir. Bu durumda yetkisiz bir mahkemenin yargılama yapması söz konusu olacağından, yetki kurallarının istinası ortaya çıkar. Fiili nedenlerle de benzer durumlar ortaya çıkabilir. Bir yerdeki tek hakimin ağır bir hastalığa yakalanması nedeniyle uzun süre görev yapamaz hale gelmesi durumunda, davanın başka bir yer mahkemesi tarafından görülmesi söz konusu olacaktır. Bir mahkemede bu tür fiili veya hukuki nedenlerle davaya bakılamayan hallerde, davanın başka yerde bulunan aynı göreve sahip bir mahkemeye nakline yüksek görevli mahkeme karar verir (m.19/1).
Yetkili mahkemede davanın görülmesinin kamu güvenliği bakımından tehlikeli oldu- ğu hallerde de dava başka bir yer mahkemesine nakledilebilir. Örneğin, cinsel dokunul- mazlığın nitelikli ihlali suçu nedeniyle suçun işlendiği yerde halk arasında infial ortaya çıkmışsa ve her oturumdan önce yerleşim yerinde gösteriler yapılıp, sanığa yönelik linç girişiminde bulunuluyorsa; dava kamu güvenliği nedeniyle başka bir mahkemeye nak- ledilebilir. Bu gibi hallerde Adalet Bakanlığının talebi üzerine nakle Yargıtay karar verir (m.19/2). Bu şekilde de, normalde yetkisiz olan mahkemenin uyuşmazlığı sonuca bağla- ması ve yetki kurallarının istisnası söz konusu olacaktır. Ayrıca mahkeme, fiili sebepler veya güvenlik gerekçesiyle duruşmanın il sınırları içinde başka bir yerde yapılmasına ka- rar verebilir. Bu karara karşı itiraz yolu açıktır (CMK m.19/3).
Yetki kurallarının bir diğer bir istisnası da istinabedir. İstinabe, yetkili mahkemenin, görmekte olduğu uyuşmazlığa ilişkin olarak, kendi yetki alanı dışında yapılması gereken bir muhakeme işleminin yapılmasını, işlemin yapılacağı yerdeki mahkemesinden istemesidir. (m.83, 180/1, 196). Örneğin, Eskişehir’de görülen bir davanın tanığının Antalya’da bu- lunması durumunda; Eskişehir’deki mahkeme, belirli koşulların varlığı halinde, tanığın dinlenmesini Antalya’daki mahkemeden isteyebilir. Bu durumda Antalya’daki mahkeme, yetkisine girmeyen cezai uyuşmazlığa ilişkin bir muhakeme işlemini yapmış olacaktır ki; bu da yetki kurallarının bir diğer istisnasını oluşturur. İstinabe aynı zamanda duruşmanın doğrudan doğruyalığı ve yüzyüzelik ilkelerinin de istisnasını oluşturmaktadır. Bu nedenle zorunluluk olmadıkça istinabeye başvurulmamalıdır. Nitekim bu ilkelerin gereğini sağ- lamaya yönelik olarak, Kanunda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin (segbis) kullanılması imkanı kabul edilmiştir (m. 94, 180/5, 196/4).
Ceza mahkemelerinde "uyuşmazlıklar arası bağlantı" nedir?
Ceza muhakemesinde bazen uyuşmazlıklar arasında ortak noktalar bulunabilir. Örneğin bir kişi hakkında farklı mahkemelerde birden fazla dava açılmış olabilir. Uyuşmazlıklar arasında bulunan bu tür ortak noktalar bağlantı olarak ifade edilmektedir. Kanunkoyucu, uyuşmazlıklar arasında ortaya çıkan bu ortak noktalardan bazılarına bir takım hukuki so- nuçlar da bağlamıştır. Burada bağlantı türleri ve bunların hukuki sonuçları ele alınacaktır.
Uyuşmazlıklar arası bağlantılar öncelikle tek tip (tek yönlü) bağlantı ve karışık (çok yönlü) bağlantı olarak ikiye ayrılır. Aralarında bağlantı bulunan uyuşmazlıklardan her ikisi de ceza muhakemesinin alanına giriyorsa ve cezai nitelikteyse, bu tür bağlantıya tek tip (tek yönlü) bağlantı denir. Örneğin bir kişi hakkında hem hırsızlıktan dolayı Eskişehir asliye ceza mahkemesinde hem de yağmadan dolayı Kütahya ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar varsa; bu durumda bu iki uyuşmazlık arasında sanık bakımından ortak bir nokta vardır. Bu örnekte olduğu gibi, bağlantılı davalardan her ikisi de cezai nitelikteyse, bu bağlantı türü tek tip bağlantı olarak ifade edilir. Eğer aralarında bağlantı olan uyuşmaz- lıklardan birisi ceza muhakemesinin kapsamındayken diğeri başka bir yargı koluna ait ise (örneğin hukuki veya idari yargının görev alanına giriyorsa), bu durumda uyuşmazlıklar arasındaki bağlantı karışık (çok yönlü) bağlantıdır. Örneğin sanık, hakkında hırsızlıktan dolayı açılmış bir ceza davası bulunurken, hırsızlık konusu malın kendisine ait olduğu iddiasıyla özel hukuk mahkemesinde bir özel hukuk davası açmışsa; hırsızlığa ilişkin ceza davası ile ilgili özel hukuk davası arasında bağlantı vardır. Çünkü ceza muhakemesinin çözüme kavuşturulması, öncelikle özel hukuk davasının konusunu teşkil eden malın kime ait olduğu sorununun çözümüne bağlıdır. Bu şekilde aralarında bağlantı bulunan davalar- dan birisi cezai nitelikteyken diğeri başka bir yargı kolunun kapsamındaysa karışık bağ- lantı söz konusu olur.
Bununla birlikte ceza muhakemesi bağlamında, sadece cezai nitelikteki uyuşmazlıklar arasındaki bağlantıyı ifade eden tek tip (tek yönlü) bağlantı da kendi içerisinde ikiye ayrı- lır. Bu bağlamda kanunun tanımladığı nitelikteki tek tip bağlantılar dar bağlantı; kanunun tanımlamadığı nitelikteki bağlantılar ise geniş bağlantı olarak ifade edilmektedir.
Kanunun tanımladığı türdeki bağlantıyı ifade eden dar bağlantı, CMK’nın 8. madde- sinde hüküm altına alınmıştır. Buna göre; bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur (sübjektif bağlantı) veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa (objektif bağlantı) bağlantı var sayılır. Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır. CMK m.8’de tanımlanan dar bağlantının yanında, kanunun tanımlamamakla birlikte bir takım hukuki sonuçlar bağladığı geniş bağlantı türleri de vardır (m. 11). Bu bağlamda uyuşmazlıklar arasında var olan ancak CMK m. 8’de tanımlanan bağlantı türlerinden olmayan her türlü ortak nokta geniş bağlantıyı oluşturmaktadır.
Ceza mahkemelerinde "birleştirme"sin tanımı nedir?
Birleştirme, farklı ceza davalarının birleştirilerek görünüşte tek bir yargılamanın yapılma- sını ve görünüşte tek bir hükümle sonuca bağlanmasını ifade eder.
Ceza mahkemelerinde "birleştirme"yi detaylı olarak anlatınız.
Birleştirme, farklı ceza davalarının birleştirilerek görünüşte tek bir yargılamanın yapılma- sını ve görünüşte tek bir hükümle sonuca bağlanmasını ifade eder. Aralarında ortak nokta bulunan uyuşmazlıklardan birisi cezai nitelikte değilse; kural olarak bu davalar birleştiri- lemez. Dolayısıyla birleştirmenin söz konusu olabilmesi için uyuşmazlıklar arası bağlan- tının tek tip bağlantı olması zorunludur. Bununla birlikte bu tek tip bağlantı dar bağlantı şeklindeyse uyuşmazlıklar farklı mahkemelerin görev ve yetkisine girse de birleştirilebilir.
Buna karşın eğer uyuşmazlıklar arası tek tip bağlantı kanun tanımladığı türde değilse, bir başka deyişle geniş bağlantı şeklindeyse; bu durumda bunların birleştirilebilmesi, ancak aynı mahkemede görülüyor olmaları halinde mümkündür. Bu bağlamda geniş bağlantılı uyuşmazlıklar, farklı mahkemelerin görev veya yetkisine giriyorlarsa, bu uyuşmazlıkların birleştirilebilmesi mümkün değildir.
Nitekim CMK m.9’a göre; (dar) bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin gö- revine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir. CMK m.10’a göre ise; kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı ceza da- valarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir. Birleştirilen davalarda, bu davaları gören mahkemenin tabi olduğu yargılama usulü uygu- lanır. İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur. Geniş bağlantıya ilişkin düzenlemeye ise CMK m.11’de yer verilmiştir. Buna göre; mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine karar verebilir.
Bu düzenlemeler ışığında örneğin A hakkında hem Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinde hem de Kütahya Ağır Ceza Mahkemesinde açılmış davalar varsa, bunların Kütahya Ağır Ceza Mahkemesinde birleştirilmesine karar verilebilir. Çünkü yüksek görevli mahkeme Kütahya Ağır Ceza Mahkemesidir. Yüksek görevli mahkemenin daha aşağı yetkili mahkemenin baktığı davaya bakmasında güvence bakımından bir sakınca yokken; aşağı yetkili mahkemenin yüksek görevli mahkemenin bakması gereken davaya bakması halinde, sanık bakımından daha güvencesiz bir yargılama olacağı kabul edilmek- tedir. Bu nedenle kanunkoyucu bu tür yargılamaların sadece yüksek görevli mahkemede birleştirilmesine imkan tanımıştır.
Bununla birlikte aynı göreve sahip ancak farklı yetkisi bulunan mahkemelerdeki dava- ların birleştirilmesi de mümkündür. Ancak burada davaların mahkemelerden hangisinde birleştirileceğinin görev bakımından bir önemi yoktur. Çünkü her ikisi de aynı göreve (madde yönünden yetkiye) sahiptir. CMK m.16’ya göre; her biri değişik mahkemelerin yetkisi içinde bulunan bağlantılı ceza davaları, yetkili mahkemelerden herhangi birisinde birleştirilerek görülebilir. Bağlantılı ceza davalarının değişik mahkemelerde bakılmasına başlanmış olursa, Cumhuriyet savcılarının istemlerine uygun olmak koşuluyla, mahke- meler arasında oluşacak uyuşma üzerine, bu davaların hepsi veya bir kısmı bu mahkeme- lerin birinde birleştirilebilir. Uyuşulmazsa, Cumhuriyet savcısı veya sanığın istemi üzerine ortak yüksek görevli mahkeme, birleştirmeye gerek olup olmadığına ve gerek varsa dava- ların hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir. Birleştirilmiş olan davaların ayrıl- ması da bu suretle olur.
Bu bağlamda örneğin A hakkında hem Gaziantep Asliye Ceza Mahkemesinde hem de Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinde açılmış davalar varsa, bu davalarının söz konusu mahkemelerden herhangi birisinde birleştirilmesi mümkündür. Eğer mahkemeler uyuşa- mazsa ortak yüksek görevli mahkeme hem birleştirmenin gerekli olup olmadığına hem de birleştirmeye gerek varsa bunun hangi mahkeme nezdinde yapılacağına karar verecektir. Madde metninde açıkça ifade edildiği üzere, davalar açılmadan önce de, savcılar araların- da anlaşarak, her iki uyuşmazlığın birleştirilerek bu mahkemelerden birisinde dava açıl- masına karar verebilirler.
Bu noktada şu hususu da belirtmek gerekir ki; davaların birleştirilebilmesi için her iki uyuşmazlığın da muhakeme süreci bakımından birbirine yakın devrelerde olması gerekir. Bu bağlamda yeni açılmış ve duruşma hazırlığındaki bir dava ile hüküm aşamasına gelin- mek üzere olan bir davanın birleştirilmemesi gerekir. Nitekim aksi takdirde ileri safhada bulunan dava, arkadan gelen dava aynı aşamaya gelinceye kadar bekleyecektir. Bu da ma- kul sürede yargılanma hakkını zedeler bir durum oluşturur. Bu nedenle farklı muhakeme safhalarındaki davaların birleştirilmeksizin ayrı ayrı bitirilmesinde fayda vardır.
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da birleştirmenin ihtiyariliğidir. Kural olarak, koşulları oluşsa bile birleştirmeye gidilmesi zorunlu değildir. Eğer muhakeme hukuku bakımından davaların birleştirilmesinde değil de ayrı ayrı görülmesinde yarar varsa, davalar birleştirilmez. Örneğin yargılamaların birleştirilmesi muhakemeyi hızlan- dırmak ve kolaylaştırmak yerine, bilakis bunları daha karmaşık hale getiriyorsa, makul sürede yargılanma hakkını ihlal edecek şekilde davaların uzamasına yol açıyorsa; bu du- rumda birleştirmeye gidilmemelidir. Ancak kanun istisnaen bazı durumlarda birleştir- meyi zorunlu kılmış bazı durumlarda da birleştirmeyi yasaklamış olabilir. Bu tür hallerde birleştirme yasağı veya zorunluluğu ortaya çıkar. Örneğin İİK’nın 346. maddesine göre, icra mahkemelerinin yetkisine giren ceza davaları, diğer ceza davalarıyla birleştirilemez. Kanunkoyucu bu düzenlemeyle icra mahkemesinin görevine giren suçlar bakımından bir birleştirme yasağı getirmiştir.
Davaların bir kere birleştirilmiş olması da yargılamalar bitinceye kadar bu birleştir- menin devam edeceği anlamına gelmez. Eğer birleştirmeden beklenen fayda elde edile- memişse; aynı şekilde davaların ayrılmamasına da karar verilebilir. Ancak işin esasına girildikten sonra ayrılan davaların aynı mahkemede görülmesine devam edilir.
Ceza mahkemelerinde nispi muhakeme ve bekletici mesele'yi detaylı olarak açıklayınız.
Karışık bağlantının olduğu uyuşmazlıklarda, cezai uyuşmazlığın çözümü diğer yargı koluna ait bir uyuşmazlığın çözümüne bağlıysa; kural olarak ceza mahkemesi iki şekilde hareket edebilir. Birincisi, diğer yargı kolunun kapsamına giren uyuşmazlığı, cezai uyuş- mazlığın çözümü bakımından gerekli olduğu ölçüde, nispi olarak çözerek, sonrasında ce- zai uyuşmazlığı çözüme kavuşturur. Bu şekilde nispi yargılama yapılırken, kural olarak CMK’nın öngördüğü yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle de istisnalar saklı kalmak üzere, diğer yargı kolunun kapsamına giren uyuşmazlık bakımından ceza mahkemesinin verdiği karar hukuk dünyasında kesin hüküm oluşturmaz. Aynı uyuşmazlık daha sonra ilgili yargı kolunda dava konusu yapılarak kesin hükme bağlanabilir. Böyle bir durumda ikinci olarak ise, ceza mahkemesi, diğer yargı kolunda dava açılmasını sağlayarak veya daha önceden açılmış davanın sonuçlanmasını bekleyerek, verilecek karara göre cezai uyuşmazlığı çözüme kavuşturur. Bu durumda ceza mahkemesinin diğer yargı koluna gi- ren uyuşmazlığı bekletici mesele yapması söz konusudur.
Ceza mahkemesinin böyle bir durumla karşılaşması halinde, bir başka deyişle cezai uyuşmazlığın çözümünün başka bir yargı koluna ilişkin uyuşmazlığın çözümüne bağlı olduğunu farkettiği durumda, bu iki yoldan birisini tercih etmesi zorunludur. Dolayısıyla ya diğer uyuşmazlık bakımından nispi yargılama yapacak ya da diğer uyuşmazlığın çö- zümünü bekletici mesele sayacaktır. Aksi takdirde cezai uyuşmazlığın çözümü mümkün olmayacaktır. Ceza mahkemesi bu iki yoldan hangisini seçeceği konusunda kural olarak serbesttir. Dolayısıyla cezai uyuşmazlığın çözümü bakımından çözülmesi gerekli olan di- ğer yargı koluna ilişkin uyuşmazlığı ister bekletici mesele yapar isterse de nispi yargılama yoluyla çözer. Nitekim CMK’nın 218. maddesine göre; yüklenen suçun ispatı, ceza mahke- melerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı verebilir. Bu bağlamda örneğin bir hırsızlık davasında sanık malın kendisine ait olduğunu ileri sürüyorsa, ceza mahkemesi isterse nispi yargıla- ma yaparak malın sanığa ait olup olmadığını kendisi karara bağlar; isterse de özel hukuk mahkemesinde dava açılması suretiyle malın kime ait olduğunun tespit edilmesini hükme bağlayabilir.
Bununla birlikte bazen kanunkoyucu bu iki yoldan birisine başvurulmasını zorunlu hale getirip diğerine başvurulmasını ise yasaklamış olabilir. Bu bağlamda bekletici mesele sayma zorunluluğunun olduğu hallerde nispi yargılama yapma yasağı; nispi yargılama yapma zorunluluğunun olduğu hallerde ise bekletici mesele sayma yasağı ortaya çıkar. Örneğin kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde; ceza mahkemesi ilgili kanunda belirle- nen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir (m.218/2). Buna göre mağdur ya da sa- nığın yaşıyla ilgili bir sorun çıktığında ceza mahkemesi bunu kendisi çözmek zorundadır. Dolayısıyla burada bekletici mesele yapma yasağı vardır. Benzer şekilde suç tipini düzen- leyen kanun hükmünün anayasaya aykırı olduğu iddiası ceza yargılaması sırasında ileri sürüldüğünde, ceza mahkemesi iddiayı ciddi görürse, bu iddianın çözümünü bekletici mesele yapmak zorundadır. Anayasanın 152. maddesi hükmü gereğince ceza mahkeme- sinin burada nispi yargılama yapma imkanı yoktur. Buna göre; bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi ol- duğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır. Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia, temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır. Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başla- mak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır (Anayasa m.152). Dolayısıyla bu tür durumlarda ceza mahkemesi bakımından bekletici mesele sayma zorunluluğu or- taya çıkarken, aynı zamanda nispi yargılama yapma yasağı da vardır.
Cezai uyuşmazlığın çözümünün başka bir yargı kolunun kapsamına giren diğer bir uyuşmazlığın çözümüne bağlı olduğu hallerde, kural olarak ceza mahkemesinin diğer yargı koluna ait uyuşmazlığı bekletici mesele sayma ya da nispi yargılama yoluyla çözüme kavuşturma seçeneklerinden herhangi birisini uygulamak da serbest olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bununla birlikte bu yollardan hangisine başvurulursa başvurulsun bir takım avantajların yanında dezavantajların da oluşacağı aşikardır. Nitekim ceza mahkemesi, cezai uyuşmazlığın sonuca bağlanması bakımından çözümü gerekli diğer yargı koluna ilişkin uyuşmazlığı, CMK’nın kuralları çerçevesinde nispi yargılama yoluyla çözüme ka- vuşturduğunda, verdiği karar kural olarak kesin hüküm oluşturmamaktadır. Bu nedenle diğer yargı koluna ilişkin uyuşmazlığın daha sonra ilgili yargı kolunda dava konusu ya- pılması ve ceza mahkemesinin nispi yargılama sonucunda ulaştığı hükümden tamamen farklı bir hükmün verilmesi ihtimali vardır. Bu durumda aynı olaya ilişkin olarak hukuk dünyasında sonuç doğuran iki farklı kararın varlığı söz konusu olacaktır. Bu da yargılama birliği ve hukuk güvenliği bakımından pek kabul edilebilir bir sonuç değildir. Bununla birlikte cezai uyuşmazlığın sonuca bağlanması bakımından çözümü gereken diğer yargı koluna ilişkin uyuşmazlığın ilgili yargı kolunda çözüme bağlanmasının bekletici mesele yapılması halinde ise, ceza davasının gereğinden fazla uzaması ve makul sürede yargı- lanma hakkının zedelenmesi gibi istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilecektir. Bu nedenle ceza mahkemesi önüne gelen her somut olayda koşullara göre bir değerlendirme yapmalı, muhakeme hukuku bakımından en lehe sonuçlar doğuracak yolu tercih etmelidir.
Ceza muhakemesi şartlarını genel olarak açıklayınız.
Ceza muhakemesi şartları, muhakemenin yapılmasının kanunkoyucu tarafından varlığı ya da yokluğuna bağlandığı koşullara denir. Eğer muhakeme şartı olarak belirli bir ko- şulun varlığı aranıyorsa ortada olumlu bir muhakeme şartı vardır. Örneğin şikayete tabi suçlarda şikayetin gerçekleşmiş olması olumlu bir muhakeme şartıdır. Buna karşın belirli bir koşulun yokluğu aranıyorsa, bu durumda olumsuz bir muhakeme şartı (muhakeme engeli) var demektir. Örnek vermek gerekirse, sanığın akıl hastası olmaması olumsuz bir muhakeme şartıdır. Nitekim belirli bir hususun yokluğu şart olarak kabul edilmiştir.
Ceza muhakemesi şartları suçun unsurlarından değildir. Bilakis bunlar muhakeme hukukuna ait kurumlardır. Ceza muhakemesi şartının gerçekleşmemesinin fiilin suç ol- masına bir etkisine yoktur. Fiil suç olmaya devam etmekle birlikte, şartın gerçekleşmemesi muhakemenin yapılmasına engel olur. Muhakeme yapılamaması dolayısıyla failin ceza al- maması ise muhakeme şartlarının maddi ceza hukukuna ait kurumlar olduğunu göster- mez. Aksi takdirde muhakeme kurumlarının hemen hepsini, gerçekleşmemeleri bir şek- liyle cezalandırmaya engel oluyor diye maddi ceza hukuku kurumu saymak gerekecektir.
Ceza muhakemesi şartlarının neler olduğu konusunda doktrinde tartışmalar bulun- maktadır. Bu tartışmalara girmemekle birlikte, burada sadece özel önem arzettiğini dü- şündüğümüz bazı muhakeme şartları inceleme konusu yapılacaktır.
Muhakeme Şartlarının Gerçekleşmemesinin Sonuçları nedir?
Ceza muhakemesinin yapılabilmesi, bir ya da birkaç muhakeme şartının gerçekleşmesine bağlı tutulmuşsa, bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediği hükmün kesinleşmesine kadar muhakemenin her aşamasında re’sen araştırılır. Soruşturma evresinde bir muhakeme şar- tının gerçekleşmediği ve gerçekleşme imkanının da olmadığı tespit edilirse, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilerek muhakeme sonlandırılır. Şartın gerçekleşme ihtimali varsa, bu durumda ne yapılacağına ilişkin bir düzenleme CMK’da yer almamaktadır. Bu bağlam- da yapılabilecek tek hareket tarzı, dosyayı hiç bir işlem yapmadan (en fazla zamanaşımı süresinin dolmasına kadar) bekletmek, şartla ilgili olanları durumdan haberdar etmek olarak görünmektedir.
Kovuşturma evresinde şartın gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi hallerinde nasıl hareket edileceği kanunda açıkça ifade edilmiştir. Buna göre; soruşturmanın veya kovuş- turmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup bu şartın gerçekleşme ihtimalinin bulun- madığının anlaşılması halinde, davanın düşmesine karar verilir. Buna karşın şartın henüz gerçekleşmediği, ancak gerçekleşme ihtimalinin bulunduğu anlaşılırsa, şartın gerçekleş- mesini beklemek üzere durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir (m.223/8).
Kanun yolu aşamasında, incelemeyi yapacak olan merciin öncelikle denetleyeceği hu- suslardan birisi de dosyada gerçekleşmesi gerekli bir muhakeme şartı bulunup bulunma- dığı, bulunuyor ise bunun gerçekleşip gerçekleşmediği olacaktır. Bu bağlamda muhakeme şartının gerçekleşmediği ve gerçekleşme imkanının da olmadığı anlaşılırsa düşme kararı verilecektir (m.282/1, 303/1-a). Kanunda Yargıtay’ın vereceği kararların arasında durma kararı gösterilmemiştir. Bu nedenle, Yargıtay, dosyada muhakeme şartının gerçekleşme- diğini, ancak gerçekleşme ihtimalinin olduğunu görürse; kararı bozmakla yetinecek ve dosyayı ilgili ilk derece mahkemesine gönderecektir.
Şikayet nedir? Şikayet süresi ne kadardır?
Takibi şikayete bağlı suçlarda suçtan zarar gören kimsenin failin cezalandırılmasına iliş- kin isteğini yetkili mercilere bildirmesine şikayet denir. Bu bağlamda takibi şikayete bağlı suçlar bakımından şikayetin gerçekleşmiş olması bir ceza muhakemesi şartı olarak kar- şımıza çıkmaktadır. Ceza muhakemesinde kural olarak suçlar re’sen takip edilir. Ancak kanunun istisnaen takibini şikayete bağladığı suçlar bakımından soruşturma ve kovuştur- manın yapılabilmesi için şikayet şartının gerçekleşmiş olması gerekir.
Şikayet süresi, zamanaşımı süresi içinde olmak kaydıyla, fiilin ve failin öğrenilmesin- den itibaren altı aydır.
Şikayetten feragat ve şikayetten vazgeçme nedir?
Şikayetten feragat, şikayet hakkı doğduktan sonra bu hakkın süresi içinde kullanıl- mayacağının belirtilmesidir. Şikayetten feragat, yasada düzenlenmiş değildir. Suç işlen- meden, yani hak doğmadan hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi mümkün değildir. Ancak, doğmuş olan bir hakkın kullanılmasından feragat edilebilir. Şikayetten feragat, açık olabileceği gibi; örtülü (zımni) de olabilir. Feragat, failin kabulüne bağlı değildir. Bu nedenle tek taraflı bir işlemdir ve suça katılanların tümünü etkiler.
Şikayeti şikayeti geri alma (Kanunun ifadesiyle, şikayetten vazgeçme), şikayet hakkı kullanıldıktan sonra, şikayetin geri alınmasıdır. Şikayetten vazgeçme, onu kabul etmeyenşüpheli veya sanığı etkilemez (TCK m.73). Bir başka deyişle, şikayetten vazgeçme, karşı tarafın kabulüne bağlıdır. Kanunkoyucu bu şekilde, şüpheli veya sanık olarak toplumdaki saygınlığı zedelenen kişinin, beraat etmek suretiyle bu lekeden kurtulma hakkını güvence altına alınmak istemiştir. Şikayetten vazgeçme, suça katılanların tümünü etkiler. Vazge- çen, suça katılanlardan bazıları hakkında vazgeçme hakkını kullanmadığını ileri süremez. Vazgeçmeyi kabul eden tüm failler, vazgeçmenin etkisinden yararlanır. Buna, vazgeçme- nin sirayeti veya bölünmezliği denir.
Şikayetten vazgeçme karşı tarafın kabulüyle, hüküm kesinleşinceye kadar mümkün- dür (TCK m.73/4). Kanunkoyucu, şikayetten vazgeçmenin kural olarak infaza engel ol- mayacağını belirtmiştir. Şikayet nasıl yapılmışsa, vazgeçmenin de aynı şekilde yapılması gerekir. Şikayet yazılı olacağına göre, vazgeçme de yazılı olmalıdır (m.158).
Vazgeçmeyle birlikte şikayet hakkı düşmüş olacağından, aynı olay hakkında bir daha şikayette bulunulamaz. Aynı şekilde feragattan da sonradan vazgeçilemez. Bu durum “feragattan feragat, vazgeçmeden de vazgeçme olmaz” şeklinde formüle edilebilir. Şikayetten vazgeçme, şahsi haklardan vazgeçildiği anlamına gelmez. Bu bağlamda suçtan zarar gören şikayetten vazgeçerken şahsi haklarından da vazgeçtiğini açıkça ifade etmedikçe, daha sonra bu haklarını ilgili yargı merciinde talep edebilir (TCK m.73). Yargılama sırasın- da şikayetten vazgeçilmesi halinde muhakeme düşme kararı ile sona erer (m.223/8; TCK m.73/4).
Suça ilişkin şikayet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir. Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan şikayet, ilgili Cumhuriyet Başsavcı- lığına gönderilir. Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye›nin elçilik ve konsolosluklarına da şikayette bulunulabilir. Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan şikayet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Şikayet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir. Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikayete bağlı olduğunun anlaşılması halin- de; mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur (m.158).
Ceza muhakemesinde "talep" nedir? Detaylı olarak açıklayınız.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere kural, suçların herhangi bir başvuru olmaksızın yetki- li organlarca re’sen takip edilmesidir. Ancak kanunkoyucunun bazı suçlar bakımından yargılamanın yapılabilmesi için belirli makamların talepte bulunması koşulunu aradığı görülmektedir. Bu bağlamda talep, kanunun açıkça gerekli gördüğü hallerde, bir devlet organının kamu davası açılmasını ilgili Cumhuriyet Başsavcılığından istemesidir. Hu- kuk sistemimizde genelde talepte bulunma yetkisi Adalet Bakanına tanınmıştır. Örneğin TCK’nın 12/1. maddesine göre; “bir yabancı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı en az bir yıl hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede Türkiye’nin zararına işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, Türk kanunlarına göre cezalandırılır. Yargılama yapılması (rüşvet ve nüfuz ticareti suçları dışında) Adalet Bakanının istemine bağlıdır.” Dolayısıyla bu suç bakımından adalet bakanının talebi ol- maksızın yargılama yapılabilmesi hukuken mümkün değildir.
Yetkili makam zamanaşımı süresi içerisinde her zaman için Cumhuriyet Başsavcılı- ğından talepte bulunma imkanına sahiptir. Kanun bunun için ayrıca bir süre öngörmüş değildir. Talepte bulunulduktan sonra bunun geri alınması mümkün değildir. Kanunda bu yönde bir açıklık olmamakla birlikte, doktrinde ağırlıklı olarak talep üzerine Cumhuriyet Başsavcılığının dava açmak zorunda olduğu kabul edilmektedir.
Ceza muhakemesinde "izin"i detaylı olarak açıklayınız.
İzin, yetkili resmi makamların, kanunun açıkça öngördüğü hallerde, Cumhuriyet Başsav- cılığının başvurusu üzerine, fail hakkında ceza davası açılmasında kamu yararı olduğu yönündeki irade açıklamalarını ifade eder. İzne tabi suçlar bakımından kanunkoyucu, bu suçlardan dolayı kamu davası açılmasında kamu yararı olup olmadığı konusunda somut olaya göre hareket edilmesi gerektiğine karar vermiş ve somut olay bakımından bu tespi- tin yapılmasını da belirli bir makama bırakmıştır.
İzin de tıpkı şikayet gibi fiile ilişkindir. Bu nedenle iznin verilmesi ya da verilmemesi suça katılanların hepsi bakımından hüküm ifade eder. Kanunlarda bu tür suçların kovuşturulması bakımından izni vermeye yetkili makam olarak genelde Adalet Bakanlığı gösterilmiştir. Örneğin TCK’nın 299. maddesine göre; “Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır. Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.”
Öte yandan, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında, görevleri ile ilgili işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza soruşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır (Anayasa m.129/son). “İzin”, kamu davası açılmasında kamu yararının bulunup bulunmadığı konusunda yasanın yet- kili kıldığı makamın yaptığı bir irade açıklamasıdır. Böylece, kamu davasının mecburiliğiilkesi bir ölçüde yumuşatılmıştır. Bu tür izne tabi suçlar bakımından ancak izin verildik- ten sonra adli makamlarca soruşturma ve kovuşturma yapılabilir.
Ceza muhakemesinde "yabancı devlet şikayeti" nedir?
Yabancı devlet şikayeti, kanunun açıkça öngördüğü hallerde yabancı devletin failin ceza- landırılmasına ilişkin isteğini yetkili Türk makamlarına bildirmesini ifade etmektedir. Ya- bancı devlet şikayeti, normal şikayetten farklı olarak belirli bir süreye bağlanmamıştır. Bu bakımdan dava zamanaşımı süresi doluncaya kadar her zaman yabancı devlet şikayetinin yapılması mümkündür.
Cumhuriyet Başsavcılığı bu şekilde gelen bir şikayet üzerine dava açmak mecburi- yetinde değildir. Ancak yabancı devlet şikayetine bağlanmış bir suç bakımından, böyle bir şikayet olmaksızın muhakeme yapılması da mümkün değildir. Örneğin TCK’nın 341. maddesine göre; “Resmen çekilmiş olan yabancı devlet bayrağını veya diğer egemenlik ala- metlerini alenen tahkir eden kimseye üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması, ilgili devletin şikayetine bağlıdır.”
Ceza muhakemesi şartlarından "dokunulmazlığın bulunmaması"nı detaylı olarak anlatınız.
Belirli sıfatlara sahip bulunan kişiler açısından söz konusu olan dokunulmazlık, bir muha- keme engeli oluşturmaktadır. Burada dokunulmazlık hallerinin tümüne değinilmeyecek; sadece yasama dokunulmazlığına işaret edilecektir.
Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları vardır. Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekile- mez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğru- ya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır (Anayasa m.83/2). Dolayısıyla milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ve yukarıda belirtilen koşullara bağlı olarak, şüphe altında bulunan milletvekili hakkında, belirli muhakeme işlemlerinin (yakalama, sorgula- ma, tutuklama) ve yargılamanın yapılabilmesi hukuken mümkün değildir. Bu bağlamda dokunulmazlığın bulunmaması karşımıza olumsuz bir muhakeme şartı olarak çıkmaktadır.