Özel Güvenlik Meslek Etiği Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Teori Ve Hizmet Boyutu İle Güvenlik
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Bir hizmet sektörü olan güvenlik hangi alt kategorilere
ayrılmaktadır?
Bir hizmet sektörü olan güvenlik sektörü kendi
içinde ‘dışgüvenlik’ (savunma) ve ‘içgüvenlik’ olmak
üzere iki alt kategoriye ayrılmaktadır.
Askeri görevler kapsamına giren savunma hizmetleri
nasıl tanımlanmaktadır?
Savunma hizmetleri, bir ülkeye yönelik dış
tehditlere karşı hazırlıklı olmak ve gerektiğinde ülkeyi bu
tehditlere karşı korumak için verilen hizmetler olarak
tanımlanmaktadır.
Kamu içgüvenlik yapılanmasındaki özel güvenlik
yapılanmasının sektör içerisindeki durumunu anlatınız?
Kamu içgüvenlik yapılanmasındaki savunma ve
içgüvenlik ayrışımından sonraki en büyük dönüm noktası
özel güvenlik yapılanmasının sektörün aktörleri arasında
yer almasıdır. 2000’li yıllardan itibaren özel sektörün de
içgüvenlik hizmetlerinde giderek artan bir rol aldığı
görülmektedir. Bununla birlikte içgüvenlik hizmetlerindeki
etik değerler bu mesleğin temel kavramları ile sıkı sıkıya
bağlantılıdır. İçgüvenlik hizmetlerini profesyonelce yerine
getirmesi beklenen güvenlik personelinin her şeyden önce
kendi mesleğinin temel kavramlarından haberdar olmaları
gerekir. Mesleği ile ilgili kavramların bugünkü anlam ve
değerini kavramak için bu kavramların daha önceki çağ ve
toplumlarda nasıl algılandığı ve bugüne nasıl gelindiğinin
bilinmesi yararlı olacaktır.
Bir ülkenin ve toplumun güvenliği en genel anlamda
kaça ayrılmaktadır ve bunlar nelerdir?
Bir ülkenin ve toplumun güvenliği en genel
anlamda ‘savunma’ (defence) ve ‘içgüvenlik’ (security)
olmak üzere iki genel kategoriye ayrılır.
Güvenliğin ülke içerisindeki boyutuna ne denmektedir?
Güvenliğin ülke içindeki boyutuna içgüvenlik, diğer bir ifade ile polislik denir.
Polis ’in en temel görevi nedir?
Polisin en temel görevi toplumda var olan ‘huzur ve güvenin devamlılığını sağlamaktır.
Güvenliğin tarihçesi nasıl gelişmiştir?
Güvenlik, insanlık tarihi kadar eski ve köklü bir
ihtiyaçtır. İnsan var olduğundan bu yana bazen doğadan,
bazen hayvanlardan, çoğu zaman da hemcinsi olan
insanlardan gelen tehlike ve tehditlere maruz kalmış ve
güvenliğini sağlamak için sürekli olarak birtakım önlemler
alma gereği duymuştur. Toplumsal değişim ve
dönüşümlerle birlikte insanların güvenlik anlayışı ve tehdit
algılamaları da sürekli olarak değişmiştir. İlk çağlarda
güvenlikle ilgili örgütlü kurumsal bir yapılanmanın varlığı
bilinmemektedir. Kurumsal anlamda güvenlik
yapılanmalarının varlığı Orta Çağ’dan sonra giderek
belirginleşmiştir. Orta Çağ Avrupa’sında ‘kral’ ve ‘kilise
merkezli’ kutsal ve eleştirilemez güvenlik anlayışından
Modern Çağın ‘devlet merkezli’ modern polisine dönüşen
güvenlik hizmetleri postmodern çağ olarak nitelendirilen
günümüzde daha farklı değişimlerin eşiğindedir.
Postmodern çağın demokratik toplumlarındaki güvenlik
hizmeti anlayışı Orta Çağ ve Modern Çağın aksine ‘sivil’,
‘çoğulcu’, ‘demokratik katılım ve denetime açık’, ‘mikro’
ve ‘birey merkezli’ yaklaşımlara ağırlık vermektedir.
Ülke güvenliği hangi nedenlerden ötürü savunma ve
içgüvenlik olarak ayrılmıştır?
Ülke güvenliğinin ‘savunma’ ve ‘içgüvenlik’
olarak iki kategoride ele alınması yapay bir ayrım değildir.
İçgüvenlik askeri değil sivil bir sorundur ve sivil kurumlar
tarafından sivil yöntemlerle ele alınmalıdır. Güvenlik
sorunlarının tek başlık altında ele alınarak özellikle de
içgüvenliğin askeri yöntemlerle çözülmeye çalışılması
sadece siyaseten kabul edilemez değil uygulamada da etkin
ve verimli bir yöntem değildir.
Devlet ve devletin organları tarafından algılanan tehdit
düşünüldüğünde ortaçağ ve günümüz dünyası arasındaki
farklar nasıl görülmelidir?
Devlet ve devletin kurumları tarafından belirlenen
tehdit algılamaları da içinde yaşanılan ‘çağın değerleri’ ile
uyumlu olmak durumundadır. Orta Çağdan kalma
eleştirilemez, sorgulanamaz ‘kutsal devlet’ anlayışı ile
postmodern çağın toplumlarına güvenlik hizmeti sunmak
mümkün değildir. Vatandaşların bireysel hak ve özgürlük
isteklerini, devletin bekasına yönelik tehdit olarak algılayan
Orta Çağa ait güvenlik anlayışı çağdaş demokratik
toplumlarda artık kabul görmemektedir. Demokratik
toplumlarda bireysel hak ve özgürlükler devletin devam ve
bekası için bir tehdit değil tam aksine temel bir gereklilik
olarak görülmektedir. Kısaca, ‘insan-merkezli güvenlik’
olarak tanımlanan güvenlik yaklaşımı sadece can ve mal
güvenliğini değil, aynı zamanda bireysel hak ve özgürlük
gibi demokratik ‘değerleri’ korumayı amaçlamaktadır.
Özel güvenlik sektörünün içgüvenlik hizmetleri
alanında yer alması ile o ülkenin sivilleşmesi ve
demokratikleşmesi arasında nasıl bir bağlantı
bulunmaktadır?
Özel sektörün içgüvenlik hizmetleri alanında rol
alması sadece güvenlik sektörü değil, genelde ülkenin
‘sivilleşmesi’ açısından oldukça önemli bir adımdır. Bir
ülkenin gerçek anlamda ‘sivilleşmesi ve
demokratikleşmesi’ ile ülkedeki içgüvenlik hizmetlerinin
niteliği arasında sıkı bir ilişki vardır. İçgüvenlik
hizmetlerinin sadece kamu sektörü yapılanması altında ve
tamamen devlet tekelinde olması sivilleşme ve
demokratikleşme açısından önemli bir eksiklik olarak
görülmektedir. Son yıllarda Türkiye’de özel sektörün
içgüvenlik hizmetlerinin aktörleri arasına katılması ülkenin
sivilleşmesi ve demokratikleşmesi açısından önemli bir
dönüşüm olarak değerlendirilmelidir.
Can-Mal ve Değerlerin korunması kavramlarının
zaman içerisindeki bağlamları nasıl değişmiştir?
İlk toplumlarda hayatın korunması yani ‘can’
emniyeti ile sınırlı olan güvenlik, insanların zamanla servet
biriktirmelerinin sonucu ‘mal’ güvenliğini de içermiştir.
Can ve mal güvenliği önemini hiçbir zaman
kaybetmemekle beraber içinde yaşanılan çağda güvenlik
artık sadece bunlara indirgenemeyecek kadar çeşitlenmiş
ve artık bireyin ‘değerleri’ (values) olarak korunmasını
istediği tüm unsurları da içermiştir.
İnsan merkezli güvenlik anlayışına göre toplumsal
hayat için ideal olan nedir?
‘İnsan-merkezli güvenlik’ insanı devletin varlığı
için bir araç değil, devleti insana hizmet eden bir araç olarak
görür. İnsan merkezli güvenlik yaklaşımına göre toplumsal
hayat için ideal olan tek tiplilik ve tek seslilik değil,
çoğulculuk ve çok sesliliktir. Bölgesel, kültürel ve etnik
farklılıklar ile inanç ve düşünce ayrılıkları devlete ve
topluma yönelik birer tehdit olarak değil, tam aksine yararlı
bir çeşitlilik ve zenginlik olarak algılanır.
Demokratik toplumlarda bireylerin en az can güvenliği
kadar önem verdikleri değer nedir?
Demokratik toplumlarda bireylerin düşünce ve
inançlarını ifade edebilmesi ve bunları özgürce
yaşayabilmesi, onların yaşam kalitesi açısından en az can
güvenliği kadar önem verdikleri bir değerdir.
Çağdaş toplumlarda bireyin kendisini gerçekleştirmesine engel olan ve bir güvenlik tehdidi olarak görülen olgu nedir?
Çağdaş toplumlarda bireyin kendisini gerçekleştirmesini engellemeye yönelik ırk, renk, dil, inanç, siyasi düşünce, sosyal sınıf ve hatta yaşam tarzı gibi
farklılıklar üzerinden yapılan her türlü ‘ayrımcılık’(discrimination) bir güvenlik tehdididir.
Gelişmiş toplumların güvenlik anlayışlarının kapsamı
hangi bireysel değerleri içermektedir?
Gelişmiş toplumlarda bireyin korunmasını istediği
değerler artık sadece can ve mal güvenliği ile sınırlı da
değildir. ‘Düşünce ve ifade hürriyeti’, ‘din ve vicdan
hürriyeti’ ve ‘namus’ (ırz) insanların en az canları kadar
önem verdikleri ve korumak için mallarını harcadıkları ve
gerektiğinde canlarını tehlikeye attıkları değerler
arasındadır. Aynı din içindeki farklı ‘inanç’ (mezhep),
‘etnik’, ‘kültürel’, ‘bölgesel’ ve ‘alt-kültür’ gibi
farklılaşmalar da bireyin korunmasını istediği değerler
arasında yer alır. Etnik farklılığın en belirgin
göstergelerinden olan ‘renk’ ve ‘dil’ (anadil) farkı da
bireyin bazen can ve mal güvenliği kadar, belki de daha
fazla, önem verdiği değerlerdendir. Yine insanların bireysel
inanç ve dünya görüşlerinin yansıması olan yiyecek-içecek
ve kılık-kıyafet tercihleri de onların saygı duyularak ve
korunmasını bekledikleri değerler arasındadır. Bir dinî
inanış olarak tanımlanmasa bile bireyin ‘vejetaryenlik’ gibi
toplumun çoğunluğuna göre marjinal kalan ‘yaşam tarzı’
tercihlerine de saygılı olunması ve bunların korunması
beklenir. Çünkü özgür ve güvenli bir ortamda bu farklılıklar
ya da olumlu sapmalar, bireysel ve toplumsal gelişmenin
dinamiğini oluşturmaktadır.
İçgüvenlik hizmetlerinin nihai hedefinde ne bulunmaktadır?
İçgüvenlik hizmetlerinin nihai hedefi salt olarak
güvenliğin sağlanması değildir. Güvenlik birey ve toplum
için gereklidir ve içgüvenlik hizmetlerinde nihai hedef
bireysel ve toplumsal yararın ve yaşam kalitesi düzeyinin
korunması ve hatta yükseltilmesidir.
İçgüvenlik teşkilatının hizmetlerinin meşruiyeti neye bağlıdır?
Bir içgüvenlik teşkilatının hizmetlerinin meşruiyeti
her şeyden önce o kurumun kurumsal anlamda topluma
bakışı ve toplumla ilişkilerinin niteliğine bağlıdır.
Güvenlik bağlamında bakıldığında “İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın” sözü ne ifade etmektedir?
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü insanı
merkeze alan ve devletin devam ve bekasının insanı
yaşatmaya bağlı olduğuna inanan ‘insan merkezli güvenlik’
anlayışını özlü bir şekilde ifade etmektedir. Bireysel hak ve
özgürlükleri arka plana iterek kendince devletin çıkarlarını
merkeze alan güvenlik uygulamaları toplumsal meşruiyet
yönünden eleştirileceği gibi operasyonel başarı açısından
da etkin ve verimli olamayacaktır.
Devlet merkezli güvenlik ile İnsan merkezli güvenlik
arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
‘İnsan merkezli güvenlik’ yaklaşımına göre amaç
devlet değil insandır. İnsan devlete ait ve ona hizmet etmesi
gereken bir mal ve meta değildir. Devlet, insana hizmet
etmek için yapılandırılmış hizmet kurumlarının
toplamından oluşan bir ‘tüzel kişilik’(hükmi şahsiyet)
olarak algılanır. Tüzel bir kişilik olan devlet bir amaç değil,
ülkenin insanlarına hizmet etmek için oluşturulmuş sadece
bir araçtır. Bundan dolayı bireysel hak ve özgürlüklerin
sözde devlet güvenliğini sağlamak adına hukuk dışı
yöntemlerle ve yaygın bir şekilde ihlal edilmesi ‘amacın
araca feda’ edilmesidir.
Güvenlik personelinin nihai hedefi nedir?
Güvenlik personelinin nihai hedefi sadece suçu
önlemek değil görev yapılan alan ve mekânlarda güven
duygusu oluşturarak birey ve toplumun ‘yaşam kalitesini’
yükseltmektir.
Suç Korkusu ile yaşam kalitesi arasındaki ilişki
nasıldır?
Toplumsal hayatta polisin varlığının
hissedilmemesi veya görevini gerektiği gibi yapmayarak
suçluları caydıramaması insanların ‘suç mağduru’ olmaları, ya da ‘suç mağduru olma korkusu’ yaşamaları sonucunu
doğurarak yaşam kalitesini olumsuz etkiler.
Güvenliğin maliyetinin türleri nelerdir?
Güvenlik, ekonomik maliyeti en yüksek olan kamu
hizmetleri arasındadır. Ancak güvenliğin maliyeti sadece
bu sektördeki parasal kaynaklar ile sınırlı da değildir.
Güvenliğin, ekonomik maliyetinin dışında bir de sosyal ve
yasal maliyeti vardır.
Güvenliğin topluma negatif maliyetleri nelerdir?
Güvenliğin topluma negatif maliyeti kendi içinde
birkaç alt kategoriye ayrılır. Bunlardan ilki, güvenlik
kurumlarının gerekli önlemleri almamalarından ve suçla
mücadelede yetersiz kalmalarından dolayı birey ve
toplumda oluşan endişe ve ‘suç mağduru olma korkusu’
zamanla vatandaşın yaşam kalitesini bozacak bir düzeye
ulaşabilir. Birey ve toplumun yaşam kalitesini olumsuz
yönde etkileyen bir diğer faktör ise, asli görevi güvenliği
sağlamak olan, güvenlik personelinin keyfi ve hukuk dışı
uygulamalardır. Güvenliğin toplumsal maliyetinin negatif
yönlerinden bir diğeri de yasal gereklilik ve duyarlılıktan
uzak, abartılı bir şekilde uygulanan güvenlik önlemlerinin
toplumsal barışı tehdit eder boyuta ulaşmasıdır.
Polis korkusu kavramı nedir nasıl ortaya çıkmaktadır?
İçgüvenlik görevlilerinin kanun dışı ve keyfi
uygulamalarının giderek yaygınlaşması durumunda
toplumda oluşan güvensizlik durumu ‘polis korkusu’ (fear
of police) olarak tanımlanmaktadır.
İçgüvenlik hizmetleri kamu güvenliğini sağlamanın
dışında başka ne tür sonuçlar doğurabilir?
İnsan odaklı güvenliğin merkezinde insan unsuru
yer alsa da güvenliğin sonucu sadece bireysel huzur ve
konfor değildir. Güvenli insanlar ve toplumlar daha verimli
ve üretken olurlar. Onun için güvenliğe yapılan yatırım aynı
zamanda ülkenin ekonomik kalkınması ve refahına da
yansır. Güvenlik ile gelişmişlik arasında doğru orantılı bir
ilişki vardır. Gelişmiş ülkeler aynı zamanda güvenli ülkeler
olduğu gibi, geri kalmış ülkelerin de sürekli rejim
tartışmaları yaşadığı, gerilimli ve güvensiz olduğu bir
gerçektir. Dolayısı ile polisin ve özel güvenlik kurumlarının
bir ülkede sağladığı bireysel ve toplumsal huzur ve güven
ortamı aynı zamanda o ülkedeki demokratik rejimin
istikrarı kadar ekonomik kalkınması açısından da de
önemlidir.
İçgüvenlik hizmet kurumları ve mensuplarının gerektiği
gibi denetlenmemesi net tür sorunlar doğurabilmektedir?
Bir ülkenin veya kurumun huzur ve güveni sadece suçlular tarafından bozulmaz. Görevi genelde ülkenin özelde ise bir kurumun veya alanın huzur ve güvenini sağlamak olan güvenlik görevlileri de ülkenin huzur ve güvenine yönelik tehdide dönüşebilir. Özellikle hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve sivil otoritenin
üstünlüğü gibi evrensel ve demokratik değerlerden
uzaklaşmış güvenlik kurumları ülkenin huzur ve
güvenliğini sağlamak şöyle dursun, zamanla ülkeye yönelik
büyük bir tehdide de dönüşebilir. Organize suç örgütleri ve
çeteler kurarak ülkede kargaşa çıkaran ve halkın seçtiği
siyasi iktidara karşı darbe hazırlığı içinde olan silahlı devlet
görevlileri ile onlarla bağlantılı çalışan özel güvenlik
görevlileri ve sivil kimseler ülke güvenliği açısından
suçlulardan daha da tehlikeli olabilirler. Demokratik
ülkelerin güvenlik siyaseti ve güvenliğin her açıdan
maliyetini siyasi ve sivil yöneticiler tarafından titizlikle
hesaplanır yönlendirirdir. Sivil iradenin görevleri sadece
ülke evlatlarını silahaltına almak, askerlerin istediği parasal
kaynakları sağlamak ve silah almakla sınırlı değildir.
Ekonomik maliyeti titizlikle hesaplanmayan bir güvenlik
yönetimi ülke ekonomisi üzerine ağır bir yük oluşturur.
Sosyal ve yasal maliyeti hesaplanmayan bir güvenlik
yönetimi ise değil ülkenin birlik ve bütünlüğünü sağlamak,
zamanla hukuktan uzaklaşarak ülkeyi bölünmeye ve hatta
parçalanmaya götürür.
Özgürlük ve güvenlik kavramları arasındaki bağıntıyı açıklayınız?
Özgürlük ve güvenlik birbirine zıt ve dengelenmesi
gereken iki ayrı kavram değil, aksine birbirini bütünleyen,
birbiriyle uyumlu, birlikte var olması gereken kavramlardır.
Özgürlük-güvenlik dengesi içgüvenlik görevlilerinin
uygulamalarıyla değil yasalarla sağlanmalıdır. Güvenlik
görevlileri, yasalarda olmayan yorumlamalar ile bireysel
hak ve özgürlükleri kısıtlayarak sözde güvenliği sağlama
adına kendilerince bir özgürlük ve güvenlik dengesi kurma
çabası içinde olamazlar. Kaldı ki güvenlik kavramının
kendisi bir denge durumunu ifade eder.
Güvenliğin Güvenliği tehdit etmesi nasıl ortaya çıkmaktadır?
Güvenlik önlemlerinin bireysel özgürlükleri tehdit
eder boyuta ulaşması durumunda bozulan şey denge değil,
güvenliğin kendisidir. Böyle bir durumda yapılması
gereken şey güvenlik ve özgürlükler arasında birilerinden
taviz vererek sözde bir denge kurmak değil, bozulan huzur
ve güven ortamının yine hukuka uygun yöntemlerle
yeniden kurulmasıdır. Özgürlükleri tehdit eder bir boyuta
ulaşmış olan güvenlik önlemleri artık güvenlik önlemi
olmaktan çıkmış ve güvenliğe yönelik tehdide
dönüşmüştür. Böyle bir durumda yapılması gereken şey
özgürlük-güvenlik dengesini yeniden kurmak değil,
özgürlüklere yönelik tehdide dönüşmüş sözde güvenlik
önlemlerini bireysel ve toplumsal huzura yönelik tehdit
olmaktan çıkartmaktır.
Güvenliğe yönelik tehdit kaynakları nelerdir?
Suçlular ve Güvenlik Görevlileri.
Suç Korkusu nedir?
Birey ve toplumsal yaşamdaki huzuru bozan
güvensizliğin ilk kaynağı elbette suç ve suçlulardır.
İçgüvenlik görevlilerinin suçu önlemede yetersiz kalmaları ve suçluların da yakalanma endişesi taşımadan rahatlıkla
suç işleyebilmeleri durumunda suçlar giderek artar ve
güven azalır. Böyle bir toplumda insanların gerçekte henüz
islenmemiş olmasına rağmen, zihinlerinde kendilerinin suç
mağduru olacakları endişesini taşımaları durumu
literatürde ‘suç korkusu’ (fear of crime) olarak tanımlanır.
Güvenlik görevlileri bir suç unsuru haline nasıl gelmektedir?
Toplumsal yaşamda ‘güvensizlik’ ortamı oluşturan
ikinci neden ise güvenlik görevlilerinin keyfi ve hukuk dışı
güvenlik uygulamalarıdır. İdari ve adli makamların
gözetim ve denetimi altında yürütülemeyen güvenlik
uygulamaları zamanla güvenlik önlemi olmaktan
uzaklaşarak toplumsal yaşam üzerinde en az suç ve suçlular
kadar güvensizlik doğurabilir. Polis ve jandarma gibi resmi
güvenlik birimleri tarafından yürütülen idari ve adli
güvenlik hizmetlerinin sivil otorite tarafından yeterince
denetlenmemesi sonucu, toplumda bir polis/jandarma
korkusu oluşacaktır ki bu da, en az suçlular kadar toplumun
yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir ‘güvensizlik’
durumudur. Güvenlik görevlilerinin görev yaparken yaygın
bir şekilde kanunlar dışına çıkmaları veya keyfi
uygulamalar yapmaları insanların zihninde literaturde
‘polis korkusu’ (fear of police) olarak tanımlanan bir başka
tür güvensizliğe neden olur.
Güvenlik sektörünün idari ve adli amirlerinin en önemli
görevlerinden birisi nedir?
Güvenlik sektörünün ‘idari’ amirleri (vali ve
kaymakam) ile ‘adli’ amirlerinin (cumhuriyet savcısı) en
önemli görevlerinden birisi, devletin genel güvenlik (resmi)
teşkilatlarını denetleyerek toplumun güvenliğini sağlamak
için alınan güvenlik önlemlerinin hukukun dışına çıkarak
bireysel özgürlükler ve toplumsal huzura yönelik bir
tehdidine dönüşmesine fırsat vermemektir.
En genel anlamda içgüvenlik hizmeti nasıl tanımlanmaktadır?
Bir ülkede yaşayan insanların sahip olup önem
verdikleri tüm değerlerin, yürürlükteki ‘yasalar’ ve ‘meşru’
yöntemlerle korunması için sivil kamu hizmeti kriterlerine
göre üretilen iş ve işlemlerin tamamı en genel anlamda
‘içgüvenlik hizmeti’ olarak tanımlanmaktadır.