Bireylerarası İletişim Dersi 4. Ünite Özet
Bireylerarası İletişimde Davranış Biçimleri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Birey davranışı ve dinamikleri oldukça farklıdır. Bunun bir örneği 18. yy sonlarında Fransa’daki bir ormanda büyüyen ve bir köyde yakalanan Victor adındaki bir çocuğun davranışlarında görülebilir. Victor bulunduğunda diğer insanların davranışlarına benzer davranışlar göstermez. Victor bir doktor tarafından beş yıl boyunca davranış ilkeleri üzerine çalıştırılır, basit iletişim becerileri edinir ancak daha ötesine gidemez. Bu hikaye bireylerin neden kendilerine özgü şekilde davrandıklarının, doğuştan getirdikleri özelliklerle mi yoksa sonradan edindikleriyle mi davranış değiştirdiklerinin sorgulanması için iyi bir başlangıç olabilir.
Davranış Kavramı ve Kapsamı
İletişim, iki birey arasında ilişki kurulmasını sağlayan psikososyal bir süreçtir. Günümüzde bireylerin iletişim kurmadan yaşamaları neredeyse imkansızdır ve bu bireylerarası iletişimin en temel özelliklerindendir. Bir iletişim sürecinde sessizlik de bir iletişim olabilir. Hiçbir şey yapmama da bir iletidir.
Çevremizdeki bireylerin davranışları bizim onlara nasıl davranacağımızın belirleyicisi olacaktır. Ancak nedeni sadece çevrede aramak kendi duygu ve davranışlarımızın kendi kontrolümüzde olmadığı anlamına gelecektir ve bu bir yanılgıdır.
Psikolojik Kavramlar ve Davranış
Psikoloji, davranışları, davranışların nasıl oluştuğunu ve zihinsel süreçleri inceleyen bir bilim dalıdır. Zihinsel süreçler, düşünme, hatırlama, hissetme gibi içsel olgulara, davranış ise bireyin yaptığı ve diğer bireyler tarafından da gözlenebilir tüm eylemlere işaret eder.
Davranışın ortaya çıkması için onu ortaya çıkarıcı bir tetikleyiciye ihtiyaç vardır. Bu, dışsal bir faktör olabileceği gibi içsel bir faktör de olabilir. Dışsal faktörlere örnek olarak, bir sürücünün trafikte karşılaştığı birinin aniden yanına gelerek bağırmaya başlamasının sürücünün de olumsuz davranışının tetikleyicisi olması verilebilir. İçsel faktörlere ise, bireyin stresli ya da depresyonda olması nedeniyle çevresindeki herkese bağırıp çağırması, ağlaması ya da sözlü iletişim kurmayı reddetmesi, suskun durma davranışı göstermesi örnek verilebilir.
Psikoloji alanında çalışanlar sadece gözlenebilen davranışlarla değil, güdü, algı, tutum gibi soyut ve dolaylı ölçülebilen davranışlarla da ilgilenirler.
Güdü , bireyi bir amaç için harekete geçiren itici güçtür. Bireyin isteklerini, arzularını, dürtülerini, ilgilerini kapsar ve itici güçlerin temelinde insanların ihtiyaçları yatar. Bireyin fizyolojik ihtiyaçlarının yanı sıra davranışlarına neden olan sosyal güdüleri de vardır.
Duygu , duyduğumuz, duyumsadığımız, her şey; özellikle de tüm tutkularımızın; hafif veya ortalama şiddetteki heyecanlarımızın; aşk, sevgi gibi özel durumlarımızın ve içgüdüsel eğilimlerimizin genel adıdır. İçinde bulunulan ortamın algılanmasıyla ortaya çıkan, sinir sistemini harekete geçiren, bilinçte, bedende ve davranışta kendini gösteren süreçtir. Duygular neşe, korku, öfke, üzüntü, hayret, şaşkınlık gibi şekillerde oluşur ve davranışların başlamasında, devam etmesinde, bireyi yönlendirmesinde etkili ve güdüleyici güçlerdir. Duygular da güdüler gibi davranışın oluşmasına öncülük ederler.
Öğrenme , bilginin bellekte düzenli ve anlamlı bir şekilde kodlanarak depolanması sonucu gerçekleşir. Bellekteki bilgiler; nesneler, durumlar, olaylar, hareketler gibi. tüm kavramlar hakkındaki her şeydir, bildiklerimizdir. Ancak bilgiyi bellekte tutmak; öğrenme değildir. Öğrenme, davranışta meydana gelen kalıcı bir değişiklik olduğunda gerçekleşir. Tekrarlar ya da yaşam deneyimleri sonucu meydana gelir. Psikolojik bir olgudur. Birey, herhangi bir şey öğrendiğinde o konu ile ilgili tüm gerçekleri anlamaya, daha önceki algıları ile birleştirip yorumlamaya çalışır. Yeni durumlarla karşılaştığında ihtiyaçlarını gidermek, doyuma ulaşmak, uyum sağlamak için davranışlarını yeniden gözden geçirerek örgütler.
Algı , duyu organlarıyla elde edilen verilerin sentezidir. Algılamak duyumsal bir bilgilenme yani herhangi bir olayı, nesneyi, ilişkiyi görmek, dokunmak, duymak, tatmak, koklamak ve hissetmektir. Bireylerarası iletişimde, sosyal algılar davranışları etkiler. Sosyal algı, sosyal durumlara ya da bireylere ilişkin izlenim oluşturma sürecidir. Bu izlenim sonucunda da tepkiler davranışlara yansır. Bireyin davranışı, onu nasıl algıladığımız, onunla nasıl bir etkileşime girdiğimiz; kıs- men onun bizi nasıl algıladığı ve bizimle nasıl bir etkileşime girdiğine bağlıdır. Karşımızdaki bireyin bizi hangi kategoriye koyduğunu bilmemiz o bireye karşı davranışlarımızın değişmesine neden olabilir.
Tutum , bireyin bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını uzun süreli olarak oluşturan bir eğilimdir. Herhangi bir nesneye ya da bireye yönelik olarak öğrenilen, tutarlı, olumlu ya da olumsuz davranma eğilimidir. Tutumlar, dış dünyamıza ilişkin süreklilik niteliğine sahiptir, dış dünyanın isleyiş biçimi ve insanlar hakkında edinilen birtakım düzenli beklentileri, inançları içerir, neyin doğru neyin yanlış, neyin kaçınılır olduğu konusunda insanlara yol gösterir. Tutum, gözlenebilen bir davranış¸ değildir ancak davranışa hazırlayıcı bir eğilimdir.
Tutumların;
- bilişsel,
- duyuşsal ve
- davranışsal olmak üzere üç oluşturucu ögesi vardır.
Bu öğeler arasında iç tutarlılık olduğu varsayılmaktadır. Tutumlar, bireyin diğer bireye yönelik düşünce bilgi ve inançları (bilişsel öge), olumlu ya da olumsuz duygusal tepkileri ya da nötr olma durumu (duyuşsal öge) ve ona karşı nasıl bir tavır ortaya koyacağını ve nasıl davranış¸ geliştireceğini (davranışsal öge) belirler.
Tutumlara doğuştan sahip olunmaz, sonradan kazanılırlar. Temel olarak tüm bilişsel etkinlikler gibi tutumun oluşması da öğrenme süreci içerisinde gerçekleşir.
Kişilik bireyin davranışının, bireye bir toplum içinde anlam veren, değer kazandıran ve onu toplumdaki diğer bireylerden farklılaştıran yönlerinin toplamı olarak tanımlanmaktadır. Bir diğer tanım da bireyin fiziksel ve sosyal çevreyle ilişki kurma biçimini şekillendiren, bireyi diğerlerinden ayıran, kendine özgü duygu, düşünce ve davranış kalıplarıdır. Kişilik, herkesin sergileyebileceği davranışlar yerine diğer bireylerde görülmeyen, bireye özgü davranış niteliğinde olmalıdır. Bireyin davranışının zaman geçse de değişmeyen tutarlı bir yapıda olması önemlidir. Bireyin kişilik davranışları, çevresiyle kurduğu ilişkilerden etkilenir. Kişiliğin oluşması ve gelişmesinde biyolojik faktörler de etkili olabilmektedir. Bireyin sahip olduğu kişilik yapısı, davranışlarını etkiler, farklı kişilik yapısına sahip bireyler, çevreleriyle olan iletişimlerinde farklı davranışlar sergilerler.
Bireylerarası İletişim ve Davranış
Bireylerarası iletişimde iletiler sözlü olabileceği gibi sözsüz de olabilir. Alıcıya verilmek istenen iletinin doğru anlaşılmasında, bireyin iletişim kurmasının nedeni olan amacına ulaşabilmesinde, sözlü ve sözsüz iletilerin birbirini destekler nitelikte olması önem taşır.
Sözlü iletişim, sese, konuşmaya ve dinlemeye dayalı iletişim türüdür. Sözlü iletişimde hangi sözlerle ne söylendiği kadar, nasıl söylendiği de önemlidir. Sadece ses tonundaki farklılıklar nedeniyle aynı sözcükler farklı anlamlara gelebilir. Bireylerarası iletişimde sözlü iletiler, karşıdaki bireyle olan iletişimi de yönlendirecektir. Dili kullanma tarzı, bireyin davranış şeklinin de belirleyicisidir. Ayrıca sözlü iletişim sırasında dinlemek ya da sesiz kalmak da sözlü iletişimin ögeleri arasındadır.
Sözsüz iletişim bireylerarası iletişimde çok önemlidir ve bazı yollarla gerçekleştirilir. Bunlar:
- Dış görünüm
- Beden dili
- Duruş mesafesi
- Fiziki dokunma
- Fiziksel tepkilerdir.
Bireylerarası mesafeler de bir ileti özelliği taşır. Bireylerarası mesafeler 4 grupta toplanabilir:
- Özel alan: Sadece birinci dereceden yakınların girebildiği bir alandır.
- Kişisel alan: 45 santimetrelik mesafeden başlar 120 santimetreye kadar çıkar.
- Sosyal alan: 120 santimetreden 350 santimetreye kadar ulaşır.
- Kamusal alan: Araya konan mesafe en az 2,5 metredir. Birbirini tanımayan insanların yer aldığı mekanları kapsar.
Bireylerarası iletişim doğrusal değil, dairesel bir süreçtir, böylece bir araya gelip, birbirimizin farkına vardığımız anda, karşılıklı davranışlar zinciri başlar.
İletişim kurmanın temel amacı, bireyler arasında etkileşimi sağlamaktır. Etkili iletişim, kaynağın aktardığı duygu ve düşüncelerin alıcı tarafından kaynağın amacına, beklentisine, isteğine uygun biçimde çözülüp anlaşılması, bunlara uygun biçimde davranışta bulunulması demektir. Bu şekilde sağlıklı bir iletişimin kurulması ve devam ettirilmesi için, kaynakla alıcının birbirlerini, kişilik yapılarını, tutumlarını ve çevre koşullarını da içeren bir bütün olarak değerlendirmeleri gereklidir. Bu tür yaklaşım, sözlü sözsüz iletileri oluşturan bütün davranışlar arasında bir bağlantı aranmasıyla birleştirici, bütünleştirici bir yorum yapılmasıyla mümkündür.
Bireylerarası ilişkiler geliştirmeye ilişkin olarak üzerinde önemle durulması gereken bir kavram da, sosyal becerilerdir. Bireylerin yeterli sosyal becerilere sahip olmaları onların sağlıklı davranmalarını ve sağlıklı bireylerarası ilişkiler kurmalarını kolaylaştırır.
Sosyal beceriler, çocukluk dönemlerinden itibaren bireyin çevresindekilerle kurduğu ilişkiler çerçevesinde gelişir. Çocukluk çağından itibaren öğrenilmeye başlayan bu beceriler şu şekilde gruplandırılmaktadır:
- İletişimi başlatma ve sürdürme becerileri
- Grupla işbirliği yapabilme becerileri
- Duygulara yönelik beceriler
- Saldırgan davranışlarla başa çıkmaya yönelik beceriler
- Stres durumlarıyla başa çıkmaya yönelik beceriler
- Plan yapma ve problem çözme becerileri
İletişimi engelleyen ve kolaylaştıran bazı davranışlar vardır. İletişimi engelleyen davranışlar:
- Elleri kenetlemek, Kolları bağlamak, bacak bacak üstüne atmak ve geriye doğru yaslanarak oturmak
- Karşıdaki kişinin gözlerine bakmamak
- Karşıdaki bireyi hiç ses çıkarmadan dinlemek ve sözünü kesmek
- İfadesiz bir şekilde durmak
- İletişim kurulan bireyin karşısına oturmak
- Konuşulan kişiye adıyla hitap etmemek
- Hiç soru sormamak veya kapalı uçlu sorular sormak
- Karşıdaki bireyin söylediklerinden ne anlaşıldığını tekrar etmek
- Umutsuz tavır takınmak
- Karşıdakiyle hiçbir zaman aynı fikirde olunduğunu söylememek
- Karşıdaki kişinin fikir ve görüşlerinde boşluklar bulup ortaya koymak
- Yargılayıcı olmak
- Önce aynı fikirde olmadığını sonra nedenini söylemek
İletişimi kolaylaştıran davranışlar:
- Kolları bağlamadan, bacak bacak üstüne atmadan, eller açık olarak öne eğilmek
- Karşıdaki kişinin yüzüne bakmak göz teması kurmak
- Karşıdaki kişiyi dinlerken ‘evet’, ‘gerçekten mi’ gibi sözler söylemek
- Gülümsemek
- İletişim kurulan bireyle 90 derecelik bir açıyla oturmak
- Kişiye adıyla hitap etmek
- Açık uçlu sorular sormak
- Ne anlaşıldığını özetleyerek tekrarlamak
- Umutlu bir ifade takınmak
- Aynı fikirde olunmayan durumlarda sadece kendi görüşünü dile getirmek
- Karşıdaki bireyle aynı fikirde olunan noktaları sebepleriyle açık olarak söylemek
- Karşıdaki bireyin fikir ve görüşlerini geliştirecek yaklaşımlarda bulunmak
- Yargılayıcı olmamak
- Aynı fikirde olunmadığında önce nedeni belirtmek sonra görüşü söylemek
Bu engellerle birlikte, emretme, yönetme, yargılama, eleştirme, suçlama, tehdit etme, ahlak dersi verme, öğüt verme, teselli etme, isim takma da önemli engellerdendir.
Bireylerarası İletişimde Davranış Biçimleri
Bireylerarası ilişkiler çerçevesinde davranış biçimleri iki temel boyuta göre sınıflandırılabilir. Bu boyutlar,
- Dolaylı ifadeye karşılık, doğrudan ifade,
- Zorlayıcı ifadeye karşılık, zorlayıcı olmayan ifadedir.
Bu iki değerlendirme boyutuna göre başlıca dört davranış biçimi olduğu söylenebilir. Bunlar;
- saldırgan,
- pasif saldırgan,
- pasif
- atılgan davranıştır.
Pasif davranış : Bireyin kendi haklarından vazgeçmesi, diğer bir ifadeyle bireyin kendi haklarını elde etmekten kaçınmasıdır. Bu davranış biçimini sergileyenler çatışmadan kaçınarak ya da kabullenerek diğerlerinin isteklerine boyun eğerler. Duygu, düşünce ve isteklerini ifade etmek yeri- ne kendine saklamayı tercih ederler. Başkalarının onun adına karar vermesine izin verirler. Reddedilme, kötü izlenim bırakma riskini göze alamazlar. Pasif davranışa sahip bireyler, özür dileyen ve kararsız bir konuşma biçimine sahiptirler, yumuşak ses tonu, ürkek ve gergin jestler ile görüşlerini ifade etmek konusundaki isteksizdirler. Beden duruşu düşük, çekingen, bazen ağlamaklı halde, canlı olmayan, dolaylı, üstü kapalı, oldukça veya olabilir kelimesini içeren ifadeler kullanan, gözler aşağıya bakan, diğer bireylerden kaçınan, huzursuz, uzaktan duran bireylerdir. Pasif bireyler, zayıf ve kolay yönlendirilebilir bireyler olarak görülür.
Pasif saldırgan davranış : Bu davranış¸ biçimi genellikle saldırganlığın, örtük ya da dolaylı olarak ifade edilmesini anlatır ve manipülatif olarak da adlandırılır. Manipülatif davranan birey, başkalarının haklarına saygı duyar gibi davranıp aslında saygı duymaz ve bireylerin kendilerini suçlu hissetmelerine neden olur. Duygu, düşünce ve isteklerini dolaylı yollardan iletir, imalı konuşurlar. Bu bireylerde olumsuz duygular, hatta düşmanca hisler söz konusudur. Eğer birey kendi kendine bu davranış¸ kalıbından kurtulamıyorsa ve bu durum kendine ve çevresine zarar veriyorsa, bireyin duygu, düşünce, davranış ve alışkanlıklarını değiştirmek için uzun süreli psikoterapi programı uygulanmalıdır.
Saldırgan davranış : Diğer bireylerin haklarını göz ardı eden ya da onların haklarına zarar veren, belli ölçüde tehditkar bir davranış biçimidir. Bu davranış biçimi diğer bireyin duygularını gözetmeksizin kazanmayı hedefler. Saldırgan davranış gösteren birey, çevresindeki bireylerin sahip olduğu hakları reddeder, başkalarının duygu ve düşünceleri ile ilgilenmez, kendi duygu, düşünce ve isteklerinin başkalarınınkinden daha önemli olduğuna inanır. Emredici, savunmacı, düşmanca davranır. Saldırgan davranış, aile, kişilik yapısı, şiddete maruz kalmış olma, bireyin büyüme dönemindeki olumsuz örnek davranışlar, psikiyatrik hastalıklar, alkol/uyuşturucu bağımlılığı gibi pek çok nedene dayalı olabilir. Sorunun neden kaynaklandığına bağlı olarak; iletişim eğitimi, psikolojik rehberlik hizmeti, terapi ya da ilaç tedavisi gerekebilir.
Atılgan davranış : Pasiflik ve saldırganlık özelliklerinin tam ortasında ise sağlıklı iletişimi anlatan kendini doğru ve güvenli bir biçimde ortaya koymayı ifade eden atılgan davranış vardır. Atılganlık, başkalarını küçük görmeden, onların haklarını yadsımadan bireylerin kendi haklarını koruyabilmeleri için geliştirilen bireylerarası davranışlar biçimi olarak tanımlanmaktadır. Kendine güvenir, gerektiğinde hayır diyebilir. Atılgan davranış gösteren birey hem kendine hem de başkalarına saygı duyar ve değer verir.
Atılgan davranış biçimini diğer davranış biçimlerinden ayıran, birtakım özellikler vardır:
- Göz teması: Atılgan birey iletişim halindeyken göz teması kurar
- Yüz ifadesi: Bu davranış biçiminde iletilen mesajın etkili olması için iletenin yüz ifadesinin de ona uygun olması gerekmektedir.
- Vücut duruşu: Bu davranış biçiminde, bireyle iletişim halindeyken doğrudan doğruya karşı tarafın yüzüne bakılması, dik oturulması, konuyla ilgilenildiğini ortaya koyar.
- El ve vücut hareketleri: Kurulmak istenen iletişimin amacına ya da anlatılmak iste- nen konuya uygun el ve vücut hareketleriyle konuşmayı desteklemek, mesaja açıklık ve sıcaklık katabilmektedir.
- Ses tonu: Atılgan birey için iyi ayarlanmış¸ bir ses tonu hem ikna edici hem de ürkütücülükten uzaktır.
- Zamanlama: Atılgan birey sözel ifadelendirmede duraksamaz ve tereddüt etmez, diğer bireyin tepkisinin etkili olmasını engeller
- İçerik: Atılgan olabilmek için; kültürel ortamı da göz önünde bulundurarak neyin, kime ve nasıl söylenildiğine dikkat edip mutlaka doğru ve iyi seçilmiş¸ sözcüklerle bireyin kendisini ifade etmesi gerekmektedir.
Atılganlık hakları, sağlıklı bireylerarası ilişkiler kurmak için gerekli olan bir çerçeve oluşturmaktadır. Bu haklar şunlardır:
- Kendi davranışlarımızı, düşüncelerimizi ve duygularımızı yargılama, bunları uygulama ve sonuçlarına katlanma sorumluluğunu üstlenme hakkımız vardır.
- Davranışımızı gerekçelendirecek bir neden veya özür göstermeme hakkımız vardır..
- Başka bireylerin sorunlarını çözmeye ilişkin sorumluluğumuz olup olmadığı konusundaki kararı yargılama hakkı bize aittir.
- Fikrimizi değiştirme hakkımız vardır.
- Hata yapma ve bundan sorumlu olma hakkımız vardır.
- “Bilmiyorum” deme hakkımız vardır.
- Başkalarıyla baş etme ilişkilerine girmeden önce onların iyi niyetinden bağımsız olma hakkımız vardır.
- Karar verirken mantıklı olmama hakkımız vardır.
- “Anlamıyorum” deme hakkımız vardır.
- “Beni ilgilendirmez” deme hakkımız vardır.