Hadis Tarihi ve Usulü Dersi 5. Ünite Özet
Yakın Dönem Hadis Çalışmaları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Yakın dönem olarak nitelendirilen son iki yüzyılda hadis ve sünneti anlama, koruma ve aktarma ile ilgili çalışmalar devam etmiştir. Bu dönem aynı zamanda Batılı oryantalist araştırmacıların İslam araştırmalarına önem verdiği bir dönemdir. Bu ünitede Osmanlı, Türkiye, Hint Alt Kıtası ve Arap dünyasında ile Batılı oryantalist araştırmacıların da yaptığı hadis çalışmaları incelenecektir.
Osmanlı Döneminde Hadis İlmi
Osmanlı Devleti’nde hadis eğitimi sistemli bir şekilde yapıldığından bu eğitim dârülhadis denilen okullarda yapılmaktaydı. İlk Osmanlı dârülhadîsinin I. Murad Dönemi’nde İznik’te Çandarlı Hayrettin Paşa (ö. 789/1387) tarafından yaptırıldığı kabul edilir. Bu dönemde hadis çalışmaları yapan isimlerden en bilineni İbn Melek’tir (ö. 797/1394). Tire müderrislerinden İbn Melek, Sâgânî üzerine bir şerh yazmıştır.
En önemli Osmanlı dârülhadislerinden biri II. Murad’ın 1435’te yaptırdığı Edirne Dârülhadîsi’dir. Onun döneminde İslam dünyasından çok değerli hadis hocaları getirilmiştir.
Bunlar dışında Osmanlı Devleti için önemli diğer dârülhadisler II. Bayezid Dönemi’nde 1485 yılında Amasya’da yaptırılan Abdullah Paşa Dârülhadîsi ve Kanuni Dönemi’nde 1557’de yaptırılan Süleymaniye Dârülhadîsi’dir. Bu iki dârülhadîs üst düzey Osmanlı yöneticilerinin yetiştirildikleri yer olması bakımından oldukça önemlidir.
Mısır’ın Osmanlı eline geçmesi siyasi olmasının yanı sıra kültürel ve bilimsel anlamda da önemli bir olaydır. Bu olay Anadolu hâdisçiliğinde bir dönüm noktası olmuştur. Münavî (ö. 1031/1621), Rudanî (ö. 1094/1682) gibi hadîs yazarları Osmanlı’ya getirilmiştir.
Genel hatlarıyla bahsedilen Osmanlı hâdisçiliği çerçevesinde önemli iki âlimden bahsetmek doğru olacaktır. Bunlardan ilki Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’dir. 1228/1813 yıllarında Gümüşhane’de doğmuş, on yaşındayken ailesiyle birlikte Trabzon’a göç etmiştir. 1831’de ticaret amacıyla amcasıyla geldiği İstanbul’da kalarak Beyazıt Medresesi’ne girip eğitimini bitirdiği yıl aynı yerde hoca statüsünde göreve başlamıştır. Dini eğitimini tamamladıktan sonra tasavvufa yönelmiş, kendisinin önderliğini yaptığı Gümüşhâneli Dergâhı bir dârülhadîs kimliği kazanmıştır. Doksan üç harbine müritleriyle birlikte katılmıştır. 1311/1893 yılında vefat etmiştir.
Konu kapsamında bahsedilen ikinci Osmanlı hadîs âlimi ise Muhammed Zâhid el-Kevserî’dir. 1296/1878 yılında Düzce’nin Hacı Hasan Efendi köyünde doğmuştur. İlk eğitimini Düzce hocalarından aldıktan sonra İstanbul’a gidip Kadıasker Hasan Efendi Dârülhadîs’inde devam etmiştir. Daha sonra Fatih Camii’nde Eğinli İbrahim Hakkı ve Alasonyalı Ali Zeynelâbidin gibi hocalardan ders alan Kevserî, 1325/1907’de icazetini aldıktan sonra aynı yerde hoca olarak çalışmaya başlamıştır. Dinde reform yapma iddiasındaki ittihatçılarla mücadele etmiştir. Bir okul açması için Kastamonu’da üç yıl süreyle görevli olarak kalmıştır. İstanbul’a döndükten sonra ise Dârüşşafaka’ya tayini yapılmıştır. Kevserî fakih-muhaddis sıfatını kazanmış bir âlimdir. 1341/1922’de Mısır’a gitmiş ve 1372/1952’de orada vefat etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Hadis İlmi
Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemlerinde yani 19201950 yılları arası hadis çalışmaları yönünden oldukça durağan geçmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı Murteza ezZebidi’nin Sahih-i Buhari Muhasırı’nı tercüme ile görevlendirdiği Babanzade Ahmed Naim ilk üç cildini tamamlamış, kalan kısmını Kamil Miras tamamladıktan sonra 1928-1949 yılları arasında 12 cilt olarak basılmıştır. 1950-60 arasındaki yıllarda hadis toparlama ve tercüme süreci dini eğitim veren kurumların açılmasıyla bir ivme kazanmıştır.
1960 sonrası yıllarda hadis alanındaki temel klasiklere doğru bir kayma söz konusu olmuştur. Hadis ilminin farklı dallarındaki çeviriler de Türkiye Cumhuriyeti’nde bir hadis altyapısı oluşmasına olanak sağlamıştır. Bu çevirilerden başlıcaları şunlardır: Talat Koçyiğit’in tercüme ettiği Hadis Istılahları Hakkında Nuhbetü’l-Fiker Şerhi, M. Yaşar Kandemir’in tercüme ettiği Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, telif olarak Talat Koçyiğit’in Hadis Istılahları, Abdullah Aydınlı’nın Hadis Istılahları Sözlüğü ve Mücteba Uğur’un Hadis Terimleri Sözlüğü.
İlerleyen dönemlerde İmam Hatip Okulları, Yüksek İslam Enstitüleri ve İlahiyat Fakülteleri’nin açılmasıyla birlikte buralarda görev yapacak kişilerin alacakları resmi unvan için bazı çalışmalar yapmaları zorunlu kılınmıştır. Bu nedenle yapılan tezler, yazılan makale ve doçentlik çalışmaları gibi akademik çalışmalar hadis çalışmalarına da büyük katkı sağlamıştır. Türkiye’de akademik hadisçiliğin başlatıcısı M. Tayyip Okiç’tir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde hadis alanında akademik çalışmalar kitap, makale ve tez olmak üzere üç türde ortaya çıkmıştır. Günümüzde hadisle ilgili ulusal ve uluslararası düzeyde ciddi çalışmalar ve yayınlar yapılmaktadır.
Hind Alt Kıtasında Hadis İlmi
Bu bölümde Hind Alt Kıtası olarak bahsedilen coğrafya Hindistan’da İslamiyet’in kabul edildiği yerler ve bugünkü Pakistan’dır.
Hz. Muhammed’in yaşadığı dönemde Hind bölgesine gidip gelen sahabelerin varlığı bilinmiyor. Hind sahili olan Sind bölgesinin fethi ancak H. 93’te gerçekleşmiştir. Bu tarihten sonra Emevi ve Abbasi zulmünden kaçan birçok Müslüman Hind Alt Kıtası’na gelerek buraya yerleşmiştir.
İkinci yüzyıl hadisçilerinden en bilineni Ebu Musa Necih es-Sindi’dir. Bu kişi megazi ve siyerle ilk uğraşanlardandır. Hind Alt Kıtası’nın önemli muhaddislerinden Ebu Cafer ed-Deybüli Hz.
Peygamber’in mektuplarını ilk toplayan kişi olarak bilinmektedir.
Dekken’de devlet kuran Behmenîler zamanında hadise büyük ilgi gösterildiği bilinmektedir. Hind sultanları arasında da ilk olarak Sultan Muhammed el-Behmenî’nin hadise ilgi göstermiştir.
Hind topraklarında hadis ilmi H. 9.yüzyıl sonu 10.yüzyıl başında yayılma imkânı bulmuştur. Bunda en çok Şeyh Abdülhak b. Seyfuddin el-Buhari ed-Dehlevi’dir. 958/1642 yılında Delhi’de doğan Şeyh Abdülhak babasından ders aldıktan sonra Mekke’ye gidip Ali elMuttaki’nin öğrencisi olmuştur. Hicaz dönüşü Delhi’ye yerleşen Şeyh Abdülhak burada çalışmalar yapmış ve öğrenciler yetiştirmiştir.
Nakşibendiyye-Müceddidiyye tarikatının önderi olan İmam Rabbani’nin (ö.1034/1624) ve oğlunun da burada hadis ilminin yayılmasında çok emeği geçmiştir. Ancak yine de bölgede en büyük etki Şah Veliyyullah b. Abdirrahim ed-Dehlevi (ö. 1176/1762) tarafından yapılmıştır. Dehlevi eğitim faaliyetleri ve eserleriyle bir okul oluşturmuş ve bu okul sonraki yüzyıllarda da İslam dünyası için büyük âlimler yetiştirmiştir.
19.yüzyıla gelindiğinde Hind Alt Kıtası’nda İslamiyet’in zayıflayıp İngiliz egemenliğinin yaygınlaşmasıyla bölgede dini eğitim veren kurumlar açılıp burada hadis ilminin temel kaynakları belli bir program çerçevesinde okutulmuştur. Bu eğitim kurumlarından Ehl-i Hadis Medresesi mezhep taklidi yapmayı reddedip doğrudan hadislerle amel etmeyi savunurken; Diyobend medresesi ise Hanefi mezhebine bağlı olarak hadis eğitimi vermiştir. Bu dönemin hayatı hakkında ayrıntılı bilgi edinilmesinin uygun olacağı hadis âlimleri şunlardır:
Muhammed Enver Şah Keşmiri: 1292/1875’te Keşmir’e bağlı Vodvan kasabasında doğmuştur. Beş yaşındayken Kur’an okumaya başlayan Keşmiri, daha sonra babasından Farsça öğrenip edebi eserler okumuş ve on yaşına geldiğinde ise Fransızca nazım ve nesir yazma seviyesine ulaşmıştır. Kendi bölgesindeki ilim eğitimini bitirdikten sonra komşu Hezare bölgesinde üç yıl mantık, felsefe, kozmografya gibi alanlarda eğitim almıştır. Diyobnd’deki Daru’l-Ulum Medresesi’ne gitmiş, mezun olup bir müddet Delhi’de hocalık yapmıştır. 1323/1905’te hacca gitmiş ve Medine’deki zengin kütüphanelerden faydalanma olanağı bulmuş olan âlim 1352/1933’te vefat etmiştir.
Keşmiri’nin hadis eğitiminde takip ettiği bir sistem bulunmaktaydı. Bu sistem şöyleydi:
- Gerekli gördüğü yerlerde raviler hakkında kısa açıklamalar yapmak,
- Ümmet arasındaki ihtilaflı konulara dikkat edip, tatmin edici şekilde izah etmek,
- Derste adı geçen kitabın ilmi tenkidini yapmak,
- Kendinden önceki âlimlerin bilinmeyen görüşlerini anlatmak,
- Daha çok müşkil yerleri halletmek,
- Her bir konuyu ayrıntılı işlemektense zamanı daha çok konuya değinerek kullanmak,
- Konuyla birebir ilgili olmayan durumlardan öğrenci için faydalı olabilecekleri açıklamak,
- Önce konuyu anlatıp daha sonra onun ilmi tenkidini yapmak.
Muhammed Abdülhayy Leknevi: 1848’de Banda’da (Hindistan) doğmuştur. Babası da âlim olması nedeniyle çok küçük eğitime başlamış, on yedi yaşında bu eğitimi tamamladıktan sonra babasıyla Haydarabat’a giderek Medresetü’l-Nizamiyye’de iki yıl eğitim görmüştür. 120’ye yakın eseri bulunan âlim 1304/1886’da vefat etmiştir.
Zafer Ahmed Tehanevi: 1310/1892’de Diyobend’de dünyaya gelmiş, ilk eğitimini Daru’l-Ulum Diyobend’de tamamlamıştır. Daha sonra Kanpur’daki Camiu’l-Ulum’u bitirmiş ve son olarak Mezahiru’l-Ulum’a gelen Halil Ahmed Seharenpuri’den devre-i hadis okuyarak on sekiz yaşında eğitimini tamamlamıştır. Hayatının geri kalanında hadis dersleri veren âlim 1974’te vefat etmiştir.
Fazlurrahman: 1919 yılında bugünkü Pakistan’ın kuzeybatısında yer alan Hezare’de doğmuştur. Medrese eğitimi tarzında aldığı ilk eğitiminden sonra Lahor’da yüksek eğitimine başlamıştır. 1940’da Pencap Üniversitesi Arapça bölümünden mezun olan Fazlurrahman, yüksek lisansını yapmış ve doktorasına başlamıştır. Doktorasını 1946’da gittiği Oxford Üniversitesi’nde tamamlamış, Kanada ve Amerika’da öğretim üyeliği yapmıştır. 1988’de vefat ettiğinde Amerika’daki Chicago Üniversitesi’nde İslam düşüncesi profesörü olarak görev yapmaktaydı.
Arap Dünyasında Hadis İlmi
Son dönemde İslam dünyasında Mısır merkezli olmak üzere hadis ilmine önemli katkılar yapılmıştır. Bunlardan belli başlı katkılar aşağıda anlatılacaktır.
Muhammed Fuad Abdülbaki, Buhari ve Müslim’in elCami’u’s-sahih’lerinin neşrine katkı sağlamış ve bu eserlerin sonuna hadislerin etraf tarzında fihristini içeren indeksler eklemiştir.
1892’de Kahire’de doğup el-Ezher Üniversitesi’ni bitiren ve daha sonra uzun bir süre kadılık yapan A. M. Şakir; hadis, fıkıh, tefsir ve edebiyat dallarında eserler vermiş önemli bir âlimdir.
20.yüzyılda sadece Mısır değil Fas’tan Endonezya’ya kadar tüm İslam devletlerinde hadis ilmine katkı sağlayacak çalışmalar yapılmıştır. 1914 yılında Arnavutluk’un İşkodra şehrinde doğan Muhammed Nasırüddin, 1917’de Halep’te doğan Abdülfettah Ebu
Gudde, 1857’de Fas’ta doğan Muhammed b. Ca’fer elKattani, 1866’da Şam’da doğan Cemaleddin Kasımi gibi âlimler 20.yüzyılda İslam dünyasında hadis ilminin gelişmesine katkı sağlamışlardır.
Oryantalistler ve Hadis
Oryantalizm ya da şarkiyatçılık, Batılıların Doğu ve bilhassa İslam dünyasını çeşitli açılardan ve özellikle de dini yönden inceledikleri alana denir. Başlangıcı 12.-13. yüzyıllara kadar inse de modern oryantalizm Fransız İnkılabından (1789) sonra Fransa’da 1795 yılında Sylvestre de Sacy tarafından Yaşayan Doğu Dilleri Yüksek Okulu’nun kurulmasıyla başlar. Başlangıçta Hıristiyanlığı yaymak amacı güden oryantalizm, zamanla Avrupa ülkelerinin sömürgecilik politikalarına alet edilmeye başlanmıştır.
Paris’teki okulun kurulmasıyla diğer ülkeler de kendi oryantalist temelli okullarını açmıştır. Bunlar; Berlin’de Şarkiyat Dilleri Okulu (1887), Londra’da Şarkiyat Araştırmaları Okulu (1906).
Oryantalistlerin hadis hakkındaki görüşleri birbirinden farklıdır. Laone Caetani’ye göre Hz. Peygamber hadis yazmayı yasaklamış ve günümüzdeki hadisler ortaya çıkan sorunlara çözüm getirmek için 7. ve 9.yüzyıllarda İslam hukukçuları tarafından uydurulmuştur. Bir diğer oryantalist Henri LAmmens Hz. Muhammed’in erken vefat etmesinden dolayı Kur’an’ı yeniden eline alıp boşlukları dolduramadığı fikrini savunurken burada aslında Kur’an’ın da Allah tarafından indirildiği fikrini çürütüp Hz. Peygamber tarafından uydurulduğunu ortaya atmaktadır. David Samuel Margoliouth, Hz. Muhammed’in kendisinden sonra bir hüküm ve dini karar bırakmadığını savunurken ilk İslam topluluklarının uyguladığı sünnetin aslında Arap örf ve adetleri olduğunu belirtmektedir.
Oryantalistlerin aklında iki soru işareti vardır. Bunlardan biri Hz. Peygamber’in peygamberliği hakkında şüpheler, diğeri ise Kur’an’ın menşei ve vahiy kaynaklı olup olmadığıdır. Oryantalistlerin yaptığı çalışmaların menfi olmamasının sebeplerinden birisi Arapça metinleri anlamakta düştükleri hatadır. Kıtab-ı Mukaddes tetkik yöntemi ile tarih tenkidi metodunu da İslami kaynakları incelerken kullanmaları da düştükleri başka bir hatadır. Ayrıca dini metinlerin metafizik boyutlarını da gözardı etmişlerdir.