İslam Ahlak Esasları Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim
İslam Ahlakının Bireysel Boyutu 2: Çirkin Ahlak (Reziletler)
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
“İffetsizlik” nedir?
Bedenin korunması ve geliştirilmesi için gerekli olan şeyleri sağlama, gereksiz olanlara da ilgisiz kalma erdemine iffet dediğimizi anımsarsak, iffetsizlik de bunun ölçüsüzlük halidir.
İslâm’ın cömertliği fazilet olarak görmesindeki ölçüsü nedir?
İslâm cömertliği büyük bir fazilet olarak görür. Fakat cömertliğin, daha doğrusu başkalarına vermenin (infak) ve harcamanın fazilet olabilmesi için harcamalarda itidâle uymak şarttır. Aksi takdirde bu bir fazilet olmaktan çıkar. Hatta sorumluluk gerektiren bir rezilet olur. Bunun için harcamalarda orta yol tutulur. Yani ne aşırı bir şekilde, yerli yersiz harcama yapılır. Bu da israftır. Ne de aşırı mal sevgisi ile onu harcamaktan çekinilir. Bu cimriliktir.
“Vicdan” nedir?
İslâm ahlâkının bireysel boyutu, faziletler bahsinde ifade ettiğimiz gibi, varlığı yerli yerince görebilme ve hakkı teslim edebilme anlamına gelen adalete (adl) en yakın kavram vicdandır. Çünkü o da kendinde bilgi, ahlâk ve varlığı tıpkı adalet gibi birleştirebilmektedir. Vicdan, ilahi iradenin sesini, vecde gelerek duyabilme, varlığı görebilme ve bulabilmedir. Vicdanın, o halde, mevcut olan şeylerle asli bir irtibatı vardır. Bu irtibat ihtiyar, yani “hayrı”, yani iyiyi, varlığa yatkınlık olarak ve varlığa bağlı olmayı işaret ederken, din ile buluşmaktadır.
Temel erdemlerin bağlı bulunduğu güçler, temel reziletler açısından nelerdir?
Temel erdemlerin bağlı bulunduğu güçler, temel reziletler açısından şunlardır: 1- Nazari Güç orta/itidal durumunda olmadığında: Cehalet 2- Amelî Güç orta/itidal durumunda olmadığında: Zulüm 3- Gazap Gücü orta/itidal durumunda olmadığında: Korkaklık 4- Şehvet Gücü orta/itidal durumunda olmadığında: Ölçüsüzlük.
Rezilete düşen ve düşmeyen insanlar arasındaki ihtilaf farkları nasıl zuhur eder?
Rezilete düşmüş olan insanlar arasında ihtilaf ve çatışma esas iken, fazilet sahibi insanlar arasında daima anlaşma, ülfet ve âhenk görülür. Çünkü orta yol ve dolayısı ile fazilet bir tane iken, bunun bulunmadığı yerde reziletler neredeyse sınırsızdır. Rezilet özelliklerini kendinde barındıran kişilerin bulunduğu toplulukta fitne ve fesat çıkması oldukça doğaldır. Çünkü toplumlar kişilerin sadece daha büyütülmüş halidir. Aynı şekilde kişiler toplum havuzunda yetişeceği için, toplumun nitelikleri de dolaylı veya doğrudan insanları etkiler.
Kınalızâde, rezilet hususuna nasıl yaklaşır?
Kınalızâde her erdemin zıddı olduğunu kabul etmekle beraber, etraflı bir araştırmadan sonra "her bir faziletin sonsuz sayıda zıddının olması gerekir" düşüncesinin açıkça ortaya çıkacağı kanaatindedir. Çünkü erdem asla fazlalık ve eksiklik tarafına gidilmeyen gerçek orta ve itidaldir. Böylece o, Stoanın zıtlığa dayanan rezilet anlayışından diğer rezilet tanımına geçer. Onda ve kendinden önceki ahlâkçılarda gördüğümüz bu ikinci rezilet tanımı ortanın erdem, fazlalık ve eksiklik şeklindeki her iki tarafın ise rezilet olduğu düşüncesine dayanır.
İslâm ahlâkı kitapları din ve ahlâk arasında doğrudan bir ayrıma gitmiş midir?
Esasında klasik İslâm ahlâkı kitapları din ve ahlâk arasında doğrudan bir ayrıma girmemiştir. Hatırlayacağımız gibi dindarlık ile ahlaklılık arasında derin bir irtibat olduğunu; bir Müslüman için ahlaklı olmanın dindar olmanın sadece bir alameti olmayıp, ayrılmaz bir parçası olduğuna daha önceki bölümlerde zaman zaman işaret edilmişti. Ayette geçen, “ruhun kirlenmesi” ve “ziyan edenler” ya da “hüsrana uğrayanlar” grubu, ahlaki boyutu ile de düşünülmesi gereken dinin yaşanmaması olarak anlaşılmıştır.
İslâm, tevazu gösterme hususunda nasıl bir ölçü koymuştur?
Cesaret erdemi kapsamına giren ancak onun bir alt erdemi olarak görülen tevâzu da bir fazilettir. Tevâzu alçak gönüllü olmak demektir. Tevâzuda aşırıya gitmek insanı zillete, aşağılığa sürükler. Tevâzudan uzaklaşmak ise insanı kibirli olmaya, benliğimizin bu kötü huy tarafından sarılmasına sebep olur. Şu halde müslüman kişi davranışlarında itidâl (orta yol), fazilet ve güzel huyların, ifrat ve tefrit (aşırılık veya bir şeyin yokluğu) ise rezilet ve kötü huyların çıkmasına sebep olmaktadır.
İslâm ahlâk ilmine ait kitaplar genel olarak ahlâkı nasıl tasnif etmiştir?
İslâm ahlâk ilmine ait kitaplar genel olarak ferdi ahlâk, aile ahlâkı, devlet ahlâkı olarak tasnif edilmiştir. Ancak temel erdemler ve reziletler bu üç tasnifte de belirleyici, omurga işlevini görmüştür.
İfrat-tefrit kavramlarının rezilet haline dönüşmesi nasıl gerçekleşir?
Bütün iş ve davranışlarımızda orta yolu tutmak fazilet sayılır. Faziletlerin de esasını teşkil eden huylarda aşırılık (ifrat) ve bunlardan yoksunluk (tefrit) rezilet sayılmıştır.
Temyiz gücünün eksikliği kaça ayrılır?
Temyiz gücünün eksikliği de nazarî ve amelî hikmette olana göre ikiye ayrılır. 1- Nazarî hikmetteki eksiklik, düşüncenin gerekli olan dereceden eksik olmasıdır. Buna dar kafalılık denilir. 2- Amelî hikmette olan eksikliğe eblehlik veya bönlük denilir.
İslâm’ın, getirdiği prensiplerle Müslümanları faziletli insanlar yapmaya çalışması, onları nasıl bir sosyal bir program çerçevesinde görmesinden kaynaklanmaktadır?
Bütün faziletler güzel iş ve davranışlardan ibarettir. Bu sebeple İslâm getirdiği prensiplerle Müslümanları faziletli insanlar yapmaya çalışmış böylece onlardan insanlığa örnek ve önder bir topluluk vücûda getirmek istemiştir. Erdemli şehir ve erdemli toplum anlayışının temelinde de bu ahlâk düşüncesi yatmaktadır. Yine erdemsiz toplumlar, rezilet özelliğini haiz yönetici ve bireylerden müteşekkildir.
Rezilet, erdemlerle ilişkili olarak nasıl tarif edilir?
İslâm ahlâkçıları erdemlerden yola çıkarak reziletleri açıklar, bunun dışında ayrı bir rezilet tarifi vermez. Kınalızâde ve Tusi gibi İslâm ahlâkçılarında da bu yaklaşım, aslında kendilerinden önceki ahlâk düşünürlerinin yaklaşımı olup onlara ulaşan gelenekten miras alınmış ve genel olarak farklılıklarla birlikte bu görüşler sürdürülmüştür. Nitekim Kınalızâde’de diğerlerinde olduğu üzere iki çeşit rezilet kavramı karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan biri reziletlerin erdemlerin zıddı olması, diğeri de itidal olan orta derecenin erdem, bunun ifrat ve tefritinin rezilet olmasıdır. Ancak düşünürümüz bu ikisini ustalıkla birleştirmeyi başarmıştır. Dört temel erdemin azlığı veya fazlalığı da rezilet olarak karşımıza çıkmaktadır.
İslâm ahlâk ilmine ait kitaplar ahlâkı genellikle nasıl kategorize eder?
İslâm ahlâk ilmine ait kitaplar genel olarak ferdi ahlâk, aile ahlâkı, devlet ahlâkı olarak tasnif edilmiştir. Ancak temel erdemler ve reziletler bu üç tasnifte de belirleyici, omurga işlevini görmüştür.
Adaletin gerçekleşmesiyle cesaretin nasıl bir ilişkisi vardır?
Gazap/öfke gücünün yeterli derecede orta durumda olması ise cesareti doğuracaktır. Bu erdem olmadığı zaman adaletin gerçekleşmesi mümkün değildir. Mesela Kindî’ye göre, cesaret, yapılması gerekeni yapmak ve ortadan kalkması gerekeni de önlemek için ölümü bile göze alabilmektir.
Varlık-bilgi-değer bütünlüğünün bozulması, ahlâki açıdan nasıl bir sonuç doğurur?
Varlık-bilgi-değer bütünlüğü konumuzun asıl omurgasını oluşturmaktadır. Bunlardan birinin eksilmesi, diğerlerinin de küçülmesi anlamına gelecektir. Erdem bakımından kusurlu olma, var olma bakımından da bütünlüğü gölgeleyecektir. Dahası bu durumda bilgi bakımından bir kemalden söz etmek mümkün değildir.
Kur’an’da çirkin ahlâk sergileyenlerle faziletlerden bahsedilirken ifade bakımından nasıl bir farklılık sözkonusudr?
Kur’an’da çirkin ahlâk sergileyenleri, mühürlü kalp, akletmeyen akıl, sufli (aşağılık) nefs ve kirli ruh ifaderiyle tanımlamıştır. Öte yandan fazileti anlatmak için de yine, yumuşak kalp, akletmek, görmek, temiz ruh ve neftsen bahsetmektedir.
Reziletlerin, faziletin zıttı olarak düşünülmesinde bütün ahlâkçılar aynı yolu mu takip eder, yoksa farklı yaklaşımlar da sözkonusu mudur?
Fazilet konusunda ortak düşünse de çoğu ahlâkçı, reziletler meselesinde farklı düşünebilmektedir. Özellikle de reziletlerin zıddından erdem veya temel fazilet çıkarmanın yanlışlığının altı çizilmektedir. Örneğin Tûsîye göre reziletlerin faziletlerin zıddı olmaması gerekir. Bir şeyin zıddı bir olur, iki olmaz. Çünkü zıt zıdda en yüksek (kemal) derecede uzak ve zıt olmalıdır. Bu kemal derecesindeki uzaklık iki şey ile bir şey arasında olmaz. Mesela siyahın zıddı ancak beyazdır, zira kemal derecede uzaklık ancak bunlar arasında bulunur. Yeşil ve kırmızı siyahın zıddı değildir, çünkü aralarında kemal derecesinde uzaklık yoktur. Bu durumda faziletin ifrat ve tefrit olan iki tarafı fazilete zıt olmaz. Fakat aşırılık rezileti eksiklik reziletine zıt olabilir. Mesela yiğitlik, kemal derecesinde uzak olmadığı için korkaklık ve atılganlığa zıt değildir. Fakat atılganlık korkaklığa zıt olur, zira aralarında kemal derecesinde uzaklık vardır.
Gazali ve onun gibi düşünen ahlâkçılar akıl, gönül, nefs ve ruh arasında bir temasa ya da özdeşliğe giderken hangi kaynaktan beslenmişlerdir ve bunun sebebi nedir?
Gazali (tasavvufi bakış/nazari akıl) ve onun gibi düşünen diğer ahlâkçılar akıl, gönül, nefs ve ruh arasında bir temasa ya da özdeşliğe giderken Kur’an’dan beslenmişlerdir. Çünkü Kur’an’da insanın sorumluk alabilmesiyle, onun diğer varlıklardan üstün olduğu ifade edilmiştir. Ne var ki bu sorumluluğu, yani ahlâkî yükümlüğü üstlenen insanın işinin hiç de kolay olmadığını da açıklamıştır. Böylece sözünü ettiğimiz “zor işe talip olma” durumunu, ahlâkî bakımdan yükümlülük üstlenen insanı Kur’an, “cahil ve zâlim” olarak nitelemiştir (Azhâb/33: 72). Dolayısıyla sadece bu zor işten dolayı değil; insanın doğasında bu kötü huylara da en azından bir meyil bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Dahası böylece Kur’an faziletler bakımından hikmet ve adaleti; reziletler açısından da cehalet ve zulmü bir araya getirerek kayıt altına almıştır.
Gazali, ahlâkı nasıl açıklar?
Gazali gibi klasik İslâm dinini kendi içinden okumayı öneren ahlâkçılara göre, ahlâkı izah etmek için insan denen varlığın açıklanması gerekmektedir. Bu bağlamda o ahlâkı, insanın kalp, ruh, nefs ve akıl yetilerini açıklamak suretiyle izah eder. Hukuk da insan doğasını merkeze almakla birlikte daha çok, toplum endeksli normlarını geliştirir. Gazali, ruh, akıl, nefs ve kalp kavramlarını farklı ve ayrıntıda değişen anlamlarıyla birlikte genellikle akıl anlamında kullanmıştır. İslâm kaynakları üzerinden gerek edebi, gerek tarihi, gerekse de fıkhî bakımdan ahlâk konusunu anlatan ilk dönem eserleri, nefs-akıl ve ruh kavramlarını ve güçlerini ayırmadan emir ve yasaklar; salih amel veya günahlar bağlamında izah etmiştir.
Namaz kılmanın nasıl bir vicdani boyutu vardır?
İslâm ontolojisini/varlık kuramını, daha farklı bir ifade ile “Müslüman olarak varolmayı” bütün görkemiyle temsil eden namazın gösteriş olmadığını kanıtlamanın yolunu Kur’an, hissetme ve koruyup gözetme duygusuyla test eder. Yetimi itip kakan, yoksulu doyurmayanın namazı, sadece bir gösteriş olabilir (Mâ’ûn/107: 1-7). Burada da tecrübe ve vicdan boyutu ısrarla vurgulanmaktadır.
Kur’an’da çirkin ahlâk veya rezilet için hangi kavramlar kullanılmıştır?
Kur’an’da çirkin ahlâk veya rezilet için dalâlet, fısk, israf ve zulüm gibi terimleri kullanmıştır.
İslâm ahlâkçıları ruhanî hastalıkları nasıl değerlendirir?
İslâm ahlâkçıları ruhanî hastalıkların rezilet olduğunu belirtir. Dolaysıyla onlara hastalık gözüyle bakarlar. Genellikle ahlâkçılar basit hastalıkların altında bu hastalıkların birbirleri ile birleşip karışmasından başka hastalıkların meydana geldiğini belirtirler. Sayılamayacak kadar çok olan bu hastalıkların kaynağı bu yalın, birleşmemiş hastalıklardır. Dolayısıyla basit hastalıklar anlaşılınca diğerleri de kolayca anlaşılabilir.
İslâm, Müslüman için nasıl bir ölçü koymuştur?
İslâm dini, insanın hiç bir duygu ve eğilimini yok etmek istememekte; ancak hayatın bütünüyle ölçülü olmasını, ifrat ve tefritten kaçınılması gerektiğini bildirmektedir. Bu sebeple “itidâl” (ölçü sahibi olmak) son derece önemli kabul edilmiştir.
Fazilet ve rezilet konularının anlatımı, yüzyıllar içerisinde nasıl bir dönüşüm geçirmiştir?
8. asırda fâsık kişinin özellikleri veya salih insanın nitelikleri anlatılarak fazilet ve rezilet konusu daha somut, daha hikâyeci bir tarih ve öykü üzerinden sürdülürken; daha sonra soyut düşüncenin hâkimiyetiyle nazari bir anlatıma dönüşmüştür. Dolayısıyla İslâm düşüncesinin varlık anlayışı, düşünsel ve bilgi bakımından tam olarak nazari bir düzlemde konumlanınca, doğal olarak ahlâk - hatta bilgi nazariyesi de- bu şekilde yapılandırılmıştır. Kısacası insanı insan yaparak diğer mahlûkattan ayıran varlıktan (vasıflardan, niteliklerden) eksiklik bir tür yoksunluk, -yani rezilet- olarak tasvir edilip, anlatılmıştır.
Amelî nefs nedir?
Adaleti temel erdem olarak almıştık. Bunun aşırılığından ya da eksikliğinden doğacak bir erdemden ya da erdemsizlikten söz edilmemektedir. Bunun sadece zıttından bahsedilmektedir. O da “adalet” olarak karşılığını bulmuştu. Çünkü nefsi arındırma ve salih amel ya da iyi işlerde bulunma konusunda adalet, adeta bir mimarinin orta direği işlevini görmektedir. Dolayısıyla adil olmada teorik akıl ve pratik akıl birlikte iş görmekte ve adalet, ameli nefsin bir itkisi olarak görülmektedir.
A. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi dikkate alındığında hayvani nefsin nasıl bir karşılığı olduğunu söylenebilir?
A. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini dikkate aldığımızda, fizyolojik gereksinimler için hayvani nefsin yeterince doyurulması gerektiğini söyleyebiliriz.
A. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi dikkate alındığında adalet erdeminin nasıl bir karşılığı olduğu söylenebilir?
Adalet erdemini tam olarak yerine getirmeyen kişinin, yani ameli nefiste orta yolu bulup varoluşunu bu ibrede gerçekleştirmeyen kişinin, Maslow’un en üst gereksinim olarak gördüğü ve diğer ihtiyaçların giderilmesi durumunda onun da tam olarak varlığından söz edilebileceği “kendini gerçekleştirme” seviyesini yakalayamadığı söylenebilir.
Cehalet rezileti karşımıza nasıl çıkar?
Genel olarak eşya hakkında bilgi edinme gücüne özgü bir erdem olan hikmet faziletinden yeterince/orta düzeyde pay alamama cehalet rezileti olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cahil kişinin ahlâklı olabilmesi neden mümkün değildir?
İslâm düşünürleri, ahlâklı olmak için bilebilme yeteneğini kabul eder. Ahmak kişinin ahlâklılığından söz edilemez. Aynı şekilde kurnaz kişinin de erdemli olması mümkün değildir. Bütün bu noksanlıklara reziletler açısından baktığımız zaman karşımıza cehalet çıkmaktadır. Cahil kişi, bir kere, ahlâk ve bilgi arasındaki bağlantıyı baştan kuramayacağı için; bir başka ifadeyle eşya hakkında bilgi edinme gücü noksan olduğundan, onun varlık-bilgi değer bütünlüğünü tesis edebilmesi mümkün değildir.
Nefs-i behimî (hayvani nefs) nedir?
Bu nefs kişiyi, lezzetlere sürükleyen; yeme, içme ve cinsel hayat gibi isteklere yönelten bir aracıdır. Hayvani nefsin orta olma durumu -aşırılık ve eksiklikten uzak oluşu- iffettir. Pek çok İslâm ahlâkçısı, İslâm ahlâkında iffet ve ölçülüğü hemen hemen aynı kategoride değerlendirir. Çünkü insan varlığı hayvani özelliklerin üstüne çıktığı zaman insan olmaktadır. Ancak hayvani bir nefs taşıması ve onun da yeteri kadar olması gereğini vurgulamaktadır. Kur’an’da zina hakkındaki vurgunun önemi de burada yatmaktadır.
Reziletler ve sahip oldukları nefis çeşitleri nelerdir?
Reziletler ve sahip oldukları nefis çeşitleri şunlardır: Cehalet - Melekî nefs Zulüm - Amelî nefs Ölçüsüzlük/İffetsizlik - Hayvani nefs Korkaklık - Saldırgan nefs.
Temyiz gücünün fazlalığından kaynaklanan amelî hikmetteki aşırılık kaça ayrılır?
Amelî hikmette meydana gelen fazlalık tümellerde ve tikellerde olmak üzere ikiye ayrılır. 1- Amelî hikmetteki fazlalık, tikellerde meydana gelirse ona hilekârlık, kurnazlık ve kötülük denir. 2- Amelî hikmetteki fazlalık; tümellerde meydana gelirse ona dehâ denir.
Bir yeti geliştirilirken diğer erdemlerle paralel işlemeyen bir gelişmişliğin de kötülük olarak zuhur etmesi mümkün müdür?
Evet mümkündür. Mesela zekâ yeteneği, adalet yani pratik aklın ihmal edilmesiyle ileri düzeyde işlerlik kazandırılabilir. Fakat bu durumda kurnazlık olarak ifade edebileceğimiz kötülük yani rezilet zuhur edecektir. Öte yandan ahmaklık durumu, yaratılıştan değil, kötü tercih ve vakti boşa harcamaktan doğar. Bu hal ilim öğrenmekle ve çalışmakla giderilebilir.
Temyiz gücünün hastalıkları kaça ayrılır?
Fazlalık ve eksiklik durumuna göre ikiye ayrılır.
Öfke gücünün hastalıkları kaça ayrılır?
Öfke gücünün hastalıkları fazlalık ve eksiklik yönünden ikiye ayrılır. Bunlar: 1- Faydalı yönünde: Aşırı kızgınlık, intikam ve yersiz hiddettir; yırtıcı hayvanlar ve haşaratlar gibi akıl ve dinin ölçülerini aşıp insanlara ve hayvanlara eziyet etmeye teşebbüs etmektir. 2- Eksiklik yönünde: Gayretsiz, korkak ve yüreksiz olduğu için işlerinin idaresinin bozulmasıdır.
Arzu gücünün hastalıkları kaça ayrılır?
Arzu gücünün hastalıkları fazlalık ve eksiklik yönünden ikiye ayrılır. Bunlar 1- Fazlalık yönünde: Yeme, içme ve cinsel birleşme konularında son derece hırslı ve kötülük içinde olmak; böylece aklın ve dinin ölçülerini aşmak, itidal sınırının dışına yönelmektir. 2- Eksiklik yönünde: Yaşamak için gerekli olanları kazanma ve helal lokmayı isteme konusunda sebepsiz yere tembellik yapmak, neslin bekası ve ümmetin çoğalmasını sağlayan çabalardan gereksiz yere uzak durmak veya vazgeçmektir.
İslâm ahlâkçılarının hastalıklara karşı genel yaklaşımı nasıl bir süreci izler?
İslâm ahlâkçıları, aralarında farklılıklar olmasına rağmen, genel olarak önce hastalıkların sebeplerini, sonra hastalıkları daha sonrada tek tek bunların tedavi metotlarını açıklar.
Nefs-i sebî (yırtıcı veya saldırgan nefs) nedir?
Makam, üstünlük taslama, başkalarını etki altında bırakma, intikam ve öfke güçleri bu nefse aittir. Yırtıcı/saldırgan güç, orta düzeyde olursa bundan meydana gelen huy şecaat (cesaret) olarak kabul edilir. Böylece saldırganlık huyunun zıttı da cesaret olarak açığa çıkmaktadır. Dahası saldırganlığın altında ise korkaklığın yattığını söyleyebiliriz. Nitekim modern psikoloji de savunma mekanizmalarını tahlil ederken, temel savunma psikolojisinin altında yetersizlik duygusunun olduğunu söyler.
Temyiz gücünün fazlalığından kaynaklanan nazarî hikmetteki aşırılık kaça ayrılır?
Nazarî hikmetteki aşırılık iki kısımdır. 1- Araştırmada sınırı aşıp tartışma ve anlatmada mübalağa etmek (Kınalızâde bunun inceden inceye araştırma olmadığını düşünmektedir.) 2- Soyut konularda duyularla hükmetmek. Bu şeytana itaat, vehim, akıl ve düşüncenin atıl kalmasından doğar.
İslâm ahlâkçılarının hastalıkların tespitine karşı nasıl bir yaklaşımları vardır?
Ahlâkçılar cismani ve ruhani tıp arasında ayrım yaptıktan sonra, reziletler konusunun ruhani hekimliğin konusu olduğuna dikkat çekerler. Hastalıkları tedavi etmede öncelikle hastalığın cinsinin ve her cinsin sebebi ve alametinin bilinmesi, her hastalığın nasıl tedavi edileceğinin ve hastalığın sebebinin ne ile yok edileceğinin açıklanması bir kanundur.
Nefs-i melekî (melekî nefs) nedir?
Bu nefs ile reziletler arasındaki ilişki şöyledir: Burada, temyiz ve idrak gücü düşük olursa rezilet olarak cehalet gerçekleşir. Ancak melekî güç, itidal sınırında olup ifrat ve tefrite/eksiklik ve aşırılığa düşülmezse bu huy, hikmettir. Dolayısıyla cehaletin zıddı olarak karşımıza hikmet çıkmaktadır. Bu nefsin aşırı işlemesi, “orta yol”da durulamaması kişide kurnazlığa neden olur. Eksikliği ise ahmaklığı doğurmaktadır.
Öfke veya gazap gücünün az veya çok olması ne gibi sonuçları doğurur?
Öfke ya da gazap güdüsü insanî bir itkidir. Ancak bunun da orta düzeyde olması gerekmektedir. Fazlalığı veya eksikliği akıl gücünde noksanlıkları veya yetersizlikleri beraberinde getirmektedir. Öfke durumuna göre çoğu ahlâkçı kişilik tasnifine gidebilmiştir. Çünkü bunu tersinden okuduğumuz zaman akıl gücü hakkında da bir tür tasnife gitmek mümkündür.
Korkaklık nasıl meydana gelir?
Üstünlük sağlama güdüsünün orta düzeyde etkinliğini gerçekleştirememesi sonucu korkaklık meydana gelir.
Öfke gücünün fazla veya eksik olması halinde nasıl bir insan profili ortaya çıkar?
Öfke gücünün fazla olması halinde kişi saldırgan; eksik olması durumunda ise korkak olacaktır.