Ekonominin Güncel Sorunları Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Yeni Dünya Düzeni Ve İktisat Politikaları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Dünya ekonomisindeki itici güçler nelerdir?
Dünya ekonomisinde itici güçler sekiz (8) grupta toplanır. Bu itici güçler sırasıyla aşağıdaki şekilde sıralanır.
• Teknik
• Nüfus
• Fikir hareketleri
• Siyasal değişmeler
• Kredi hacminin gelişimi
• Sosyal grupların varlığı
• Sanayi ve tarım sektörleri arasındaki ilişkiler
• Gelir dağılımı
Dünya ekonomisinde birinci derecede etkili itici güçler nelerdir?
Birinci derecede etkili itici güçler; teknik, nüfus, fikir hareketleridir.
Tarımsal nüfus teknolojik gelişmeden nasıl etkilenir?
Teknolojik gelişmeyle birlikte tarımsal nüfus azalır.
Aktif nüfusun üç sektöre bölünüşünden kaç ekonomi tipi ortaya çıkar ve bunlar nelerdir?
Aktif nüfusun üç sektöre bölünüşünden dört ekonomi tipi ortaya çıkar:
• Gelişmemiş ekonomiler: Tarımsal ağırlıklıdır, istihdamın % 50-70 arası tarım
sektöründedir.
• Gelişme yolundaki ekonomiler: İkinci sektör yüzdesindeki istihdam, üçüncü
sektör istihdamını geçmektedir.
• Dengesiz kalkınmış ekonomiler: Sanayileşmiş olmakla birlikte, daha çok
tedarikçi konumda olduklarından krizlerden çok etkilenirler. Bu arada sınai
gelişmenin sosyal dengeyi sağlamadığı birçok alan vardır. İkinci sektörün
istihdamı üçüncü sektörü burada da geçer. Ancak birinci sektör mallarının
üretimi ülkenin kimi bölgelerinde önemli olur. G. Kore ve İrlanda, bu
ekonomi türünün örneklerdir.
•Kalkınmış ekonomiler: AB ‘nin kuzey ülkeleri ve Kanada bu kapsamda yer
alır. Burada üçüncü sektör en geniş istihdam yüzdesini oluşturur. Birinci
sektör üretimi ve istihdamı çok küçülmüştür.
Ekonominin içinde bulunduğu istikrar ortamına göre devletin ekonomideki rolü nasıl değişir?
Savaş ve krizler kapitalizmin ve girişimciliğin karşıtı olarak kamu kesimini daha fazla öne çıkarır. Buna karşılık, ekonomik istikrar dönemlerinde piyasaya dönük müdahaleler azalır. Nitekim devlet müdahalesi, 1. Dünya Savaşı’nın sonuna dek kısa uygulamalar dışında söz konusu değilken, bu savaş sonrası devlet, tüm üretim ve paylaşım mekanizmalarına yön vermiştir. Daha sonra da tüm ülkelerde yaşanan krizin konumuna göre farklı bir devletçilik uygulanmıştır.
Eski Dünya Ekonomisi ile Yeni Dünya Ekonomisi arasındaki farklar nelerdir?
‘Eski Dünya Ekonomisi’ daha çok ulus-devlet tarafından organize edilirken, ‘Yeni Dünya Ekonomisi’ global bir iş birliği ağı içinde gerçekleşmektedir. Bu ağın ekseninde piyasa ve çok uluslu şirketler bulunmaktadır. Yeni dünya ekonomisinde, ulus-devletlerin ekonomi politikalarını değerlendirme kıstası, ticari ve mali piyasalarda yaratılan serbesti (ekonomik liberalleşme) düzeyidir. Bu yeni küreselleşmede, teknik ve iletişim alanlarındaki büyük gelişme kadar, piyasanın belirleyici bir dinamik olarak öne çıkması ve devletin küçültülmesi söz konusudur.
Asya kıtasının dinamik ekonomilerinde yaşanan gelişme ivmeleri nelerdir?
Asya kıtasının dinamik ekonomileri, 1990 sonrası ortalama %8’i bulan bir büyüme yaşamışlardır. Bu büyüme eyleminde Japonya, 1990’a dek merkez güç işlevini yüklenmiştir. G. Kore, Tayvan ve Singapur ise bu merkez gücün yanında uluslararası fason üretimin birinci halkasını oluşturmuş ve bununla yüksek bir büyüme gerçekleştirmişlerdir. 2000’den sonra Endonezya, Tayland, Malezya ve Vietnam’dan oluşan fason üreticisi bir ‘ikinci halka’ ülkeler grubu daha ortaya çıkmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti veya kısaca Çin, 1979’da Çin Komünist Partisi kararıyla sosyalist parti kumandalı, bir piyasa ekonomisi uygulama kararı alınmıştır. Bu tarihten sonra, Çin her yıl ortalama %9’luk bir büyüme yaşamıştır. Bu, dinamik ülke yönlendiriciliğinde kamunun büyük bir sorumluluk üstlenebileceğinin kanıtıdır. Bu örneği dünya için genelleştirmek mümkün değildir; ama kendi başına çok öğreticidir.
Latin Amerika ülkelerinde yaşanan gelişme ivmeleri nelerdir?
Latin Amerika, 1970’li yıllarda yaşadığı borç ödeme ve büyüme krizinden çıkarak, 1990’lı yıllarda artan düzeyli bir büyüme hâli yaşamaya başlamıştır. Bu olumlu dönüşüm 21. yy.’da da sürmüştür. Bu performansta, ithal ikamesi stratejisinin ürünü olarak ortaya çıkan üretim yapısının rekabetçi bir stratejiyle dış pazara yönelmesinin büyük etkisi olmuştur.
Transformasyon Ekonomileri'nde yaşanan gelişme ivmeleri nelerdir?
Transformasyon Ekonomileri olarak anılan Doğu Avrupa’nın eski sosyalist ülkelerinin işin başında piyasa eksenli kalkınma kararını vermiş olmaları yeterli bir sonuç vermemiştir. Yapısal uyumun yetersizliği, demokratik zeminin azlığı nedeniyle bu ekonomilerin tamamı başlangıç yıllarında bir daralma hâli yaşanmıştır. Bu blok ülkelerin tamamında demokrasinin hızla yerleşmesi ve bunlardan 8 ülkenin AB üyesi olması sonrası, büyüme kısa zamanda olumlu bir karakter kazanmıştır. Asya kıtasında yer alan eski sosyalist ülkelerse, demokrasi ile ilişkisi olmayan otoriter (otokratik) yönetim yapıları içinde kaldıklarından, anlamlı bir yön bulmakta zorlanmışlardır.
Enflasyonun dünya genelinde gerilemesindeki etkenler nelerdir?
Enflasyonun dünya genelinde gerilemesindeki etkenler aşağıdaki şekilde sıralanabilinir:
• Ülkelerin hemen tamamı bütçe denkliği politikasıyla hareket etmişlerdir. AB ‘Maast richt Kıstasları’ ile bütçe açığına bir yasal tavan getirmiştir. Bütçe denkliğini sağlayan ülkelerde, karşılıksız para basma olgusu artık yaşanmamaktadır (Bundan sapan Yunanistan, İtalya ve İspanya 2008 sonrası sorunu enflasyon olarak değil ama kamu geliri azlığı olarak yaşamışlardır).
• Küresel özellik kazanan finansman sektörü, istikrarsız ülkelere fon akışını önleyerek âdeta onları cezalandırmıştır. Böylelikle, 1970’li yıllarda yaygın olarak yaşanan açık bütçe finansmanı şeklindeki ulus-devlet politikalarının önüne geçilmiştir (Kuşkusuz olumsuz bir uygulamadan olumlu bir sonucun ortaya çıkması iyi bir şey değildir ama burada önemli olan olumlu olan sonucun yaratıldığının bilinmesidir).
• ‘Enflasyon Volkanı’ olarak anılan Latin Amerika ülkeleri kendilerine empoze edilmeyen demokratik bir oydaşmayla gerçekleştirilen ekonomik istikrar programlarını popülizm yapmadan, kararlılıkla sürdürerek, enflasyon oranını önce % 10’lara, daha sonra yüzde 10 oranının altına düşürmüşlerdir. Oysa unutulmasın, bu ülkelerin hemen tamamı, 1980-1993 döneminde % 200-350 arasında değişen bir enflasyon oranı yaşıyorlardı.
• Merkez bankacılığı, dünya genelinde 2000’li yıllarda çok anlamlı ve altı çizilmesi gereken bir bağımsızlaşma eğilimi içine girmiştir. Yaşanan krizler sonucu, Merkez Bankası’nın devletten ayrı bağımsız bir duruşu önce fikren kabul görmüş, daha sonra da bir politika biçimi hâline gelmiştir. Bunun, politik erk için zor benimsenen bir karar olduğunu kaydetmek gerekir. Bu bağımsız politika biçiminin en önemli ayağını bundan sonra ‘enflasyon hedeflemesi’ politikası oluşturmuştur. Böylelikle ulus-devletler, merkez bankalarının kamuoyuna yükümlendiği enflasyon oranı dışında, bir kamu harcaması yapamaz konuma gelmişlerdir. Bu politikalarda anlamlı sonuç alınması, merkez bankacılığının dünya genelinde bir kurum olarak itibarını arttırmıştır. Böylelikle merkez bankacılığı, ‘senyoraj hakkı’ dediğimiz, para basma hakkının çok ötesine giden bir ülkesel ekonomik politika aracı hâline gelmiştir. 2000 sonrasında yasal temelini ‘enflasyonu önlemek’ olarak açıklayan Avrupa Merkez Bankası da (AMB) bu etkende önemli bir paydaş olmuştur. Nitekim AMB, 2008 krizinden sonra üstündeki genişletici para politikası baskılarını reddetmiş, Yunanistan, İspanya ve İrlanda’nın fon desteği talebini reddetmiş, enflasyonu yükseltmemek adına politikasını onaylatmıştır.
Euro'nun, dolar para birimine göre gelecekte daha anlamlı olacağının beklenmesinin sebepleri nelerdir?
Euro, dolar para birimine göre gelecekte daha anlamlı olacaktır. Bu anlamlılığın sebepleri ise sırasıyla;
• Finansman krizleriyle ortaya çıkan resesyon, dünya genelinde, dolar para birimine bir güvensizlik oluşturmuştur.
• Enerji fiyatlarının yüksekliği, doları cazip bir araç olmaktan çıkardı. Çin’in ABD Hazine bonolarına yaptığı 2.2 trilyon dolarlık yatırım, Çin elinde çok önemli bir koz oluşturduğundan, doların cazibesi olumsuz yönde etkilendi.
• ABD’nin, başta Irak’taki 3000 milyar dolarlık savaş kayıpları, doları istikrarlı bir para birimi olmaktan çıkardı.
• ABD dünya genelinde birçok ülkede hem hâkim hem de rezerv para olmakla birlikte, oluşan bölgesel entegrasyonlar, dolar yerine Euro’yu rezerv para olarak kullanma eğilimine girdi. Bazı ülkeler dış ticarette dolar birimi yerine, Euro’yu para birimi olarak kullanmaya başladı. Euro’nun merkez bankalarının döviz sepetleri içindeki payı yükseldi ve ortalamada %26’ya ulaştı.
Çok-uluslu şirketleri öne çıkaran gelişmeler nelerdir?
Çok-uluslu şirketleri öne çıkaran etkenler şu gelişmeler olmuştur:
• Dünyada, mevcut teknolojinin % 80’ine sahip olarak, bu şirketler, teknoloji ve finansman ihracını istediği bölgeye yapabiliyorlar.
• Ürün, üretim, pazarlama stratejileriyle yatırım bölgelerini ve yatırım alanlarını belirliyorlar.
• Kuruluş yerini belirleyerek, ulusal ekonomilerin yapılanmasını istedikleri biçimde yönlendiriyorlar.
Çok-uluslu şirketlerin önümüzdeki dönemde hangi gelişmeleri göstermeleri beklenmektedir?
Çok-uluslu şirketlerin önümüzdeki dönemde şu gelişmeleri göstermesi beklenmektedir:
• Küreselleşme içindeki payları artacak.
• Yatırımları gelişmiş ülkelerde yoğunlaşacak.
• Asya’da yatırım patlamasının sürmesi sağlanacak.
• Bölgesel üretim ağlarının içinde daha fazla yer alacaklar.
20. yüzyılda yaşanan ana gelişmeler nelerdir?
20. yüzyılda aşağıdaki ana gelişmeler yaşanmıştır.
• Yüzyıl, özgürlüklerin geliştiği bir dönem oldu.
• Bu yüzyıla kapitalizm damgasını vurdu. ABD başkanlarından T. Roosevelt’in sözleriyle, kapitalizm ve demokrasi bir bütünün parçaları hâline geldi.
• 20. yy. bir elektronik çağı yaşadı, enformasyon maliyetinde, 1 ünite mikroçipin maliyeti, 1 milyon birim azaldı.
• Üretici ve tüketiciler bir ekonomik ağın içinde buluştu. 1913’de H. Ford’un üretim bandını geliştirmesinin ardından yığınsal üretim bu çağa damgasını vurdu.
• 20. yy. bir kıyım ve vahşet çağı olarak, ekonomik gelişmenin uygarlık yaratmaya yetmediği yargısını besledi.
• ABD’nin damgasını vurduğu ve tek hakim güç olduğu bu yüzyılda, 1989’daki ‘demir perde çöküşü’, ABD egemenliğinin güç kaybına yol açtı.
UNCTAD'a göre, küreselleşmenin sebep olduğu yedi (7) temel darboğaz nelerdir?
BM’ye bağlı UNCTAD örgütü, 20. yy.’ın son yarısında dünya ekonomisine damgasını vuran küreselleşmenin yedi (7) temel darboğaz oluşturduğunu belirliyor:
• Dünya ekonomisinin ortalama ölçüler üstünden yetersiz büyümesi, yoksulluğun giderilmesini önledi.
• Dünya genelinde, kuzey ve güney olarak ifadesini bulan gelişmiş ve gelişmemişler arasındaki kalkınmışlık farkı kapanmadı.
• Demokrasinin temel güvencesi olan orta sınıfın gelir durumu bozuldu.
• Rant gelirlerinin mutlak büyüme biçimi, gerçek yatırım kapasitesinin büyüme seyrini olumsuz yönde etkilendi.
• Sermaye faktörü payı emek faktöründen daha fazla büyüdü.
• İş güvencesi, teknoloji yoğun yatırımlarla daha tehlikeli konuma girdi.
• Bir faktör geliri olarak ücretler, kendi arasında da daha fazla eşitsizlendi.
Profesör Arthur Lewis'in 1970’lerde yaptığı konuşması, Uluslararası Ekonomik Düzen’i, hangi ana başlıklarda ele almaktadır?
Profesör Arthur Lewis'in 1970’lerde yaptığı konuşması, Uluslararası Ekonomik Düzen’i, şu ana başlıklarda ele almaktadır:
• Dünya, ilksel maddeler ihracatçısı ülkeler ile sanayi ürünü ihracatçısı ülkeler olarak ikiye bölünmüştür.
• Gelişmekte olan ülkelerin ihraç ürünlerinin yaşadığı olumsuz dış ticaret hadleri, bu ülkelerin çıkarlarına karşıt yönde gelişmektedir.
• Gelişmekte olan ülkeler, kalkınmanın finansmanı yönünden gelişmiş ülkelere bağımlıdırlar.
• Gelişmekte olan ekonomilerin kalkınma çabalarının başarıya ulaşması, gelişmiş ekonomilere bağlılıklarıyla ilintili bir sorun hâline gelmiştir.
Yeni ekonomik düzenin ‘oyun sahasının düzenlenmesi için yapılması gerekenler nelerdir?
Temel insan ihtiyaçları gözetilerek, fakirlik çemberi kırılarak, gerçek büyüme hızını arttıracak iklim ögeleri yaratılarak, kalkınmaya istikrar ve süreklilik kazandırılarak yeni ekonomik düzenin ‘oyun sahasının düzenlenmesi’ gerekir.
Küresel yönetim, kaç ayrı düzeyde hareket alanı yaratmıştır ve bunlar nelerdir?
Dünya ekonomisinde mevcut olan küresel yönetim, 5 ayrı düzeyde hareket alanı yaratmıştır.
Dünya ekonomisinde hakim güçler alanı: Hakim güç ABD, 1989 sonrası bu konumunu çok-başlı bir egemenlik yapısına terk etti.
Bölgesel bütünleşmeler alanı: Başta AB, MERCOSUR ve ASEAN olmak üzere, bölgesel ekonomik bütünleşmeler önemli bir düzenleme yetisi kazandı. Bu durum, dış ticaretin serbestleştirilmesi, ortak çevre ölçüleri, mevcut pazarın büyütülmesi, ortak demokratik normların benimsenmesi gibi alanlarda kendisini özellikle hissettirdi. AB ise tek pazar ve tek kur rejimiyle, piyasa ekonomisine yeni bir doku ve anlam kazandırdı.
Uluslararası kurum alanı: Özellikle Dünya Ticaret Örgütü (WTO) dünya ticaretine düzen getirme konusunda çok yetki kazandı.
Yerel platform alanı: Giderek güçlenen yerel yönetimler, demokratik yapının güçlendirilmesi alanında daha fazla görev yüklendi.
Ulusal platform alanı: Devletlerin ekonomik yapılara rekabet gücü kazandırma çabası, gündemin hemen neredeyse birinci sırasına yükseldi.
21. yy.’da dünya ekonomisine işlerlik sağlayabilmek ve bazı ulus-devletlerin hakimiyet
etkilerini azaltabilmek için hangi kurumsal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir?
21. yy.’da dünya ekonomisine işlerlik sağlayabilmek ve bazı ulus-devletlerin hakimiyet etkilerini azaltabilmek için şu kurumsal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
• Küresel hukuk oluşturma ve güçlendirme: Tüm dünya aktörlerinin benimseyeceği uzlaşma alanları ve uyuşmazlıklarda yaptırım mekanizmaları, bu alanın ana gündem konularını oluşturuyor.
• Finans sisteminin istikrarı: Dünya döviz rejiminin istikrarlı hareket etmesi için kısa vadeli döviz hareketlerine belli bir vergi konulması (Tobin Vergisi), krizlere karşı daha hazırlıklı olabilmek için ekonomik veri altyapısının güçlendirilmesi, bu başlığın maddeleri oluyor.
• Ticaret ve yatırım çerçevesi: Bir uluslararası rekabet hukuku oluşturularak, küresel ticaret ve deniz aşırı dolaysız yabancı sermaye yatırımları için çerçeve bir düzen ve uygulama anlayışı sağlanmalıdır.
• Altyapı ve kurumları: Ölçü ve ağırlıklarda ortak standart kullanımı, ortak çevre normları, deniz ve nehirlerin ortak kullanımına ilişkin esaslar, bu başlığın konularıdır.
• Rüşvetle mücadele: Küresel rüşvete karşı, ortak hareket alanı ve araçlarının yaratılması gündeme girmelidir.
Prof. Arthur Lewis'e göre gelişmekte olan ülkelerin yoksulluklarının ana nedeni nedir?
Prof. Arthur Lewis'e göre, kalkınan ülkelerin yoksulluklarının ana nedeni, iş gücünün büyük bir kısmının çok düşük bir verimlilikle gıda maddesi üretmesidir. Bu durum, sanayi ürünleri ve hizmetler için iç piyasanın sınırlı kalmasına, ithalat eğiliminin yüksek olmasına yol açmakta, vergilendirilebilir kapasiteyi azaltarak olumsuz koşullarda mal ve hizmet ihracatına olanak tanımaktadır.