İktisada Giriş 2 Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Makro İktisadın Genel İlkeleri
- Sorularla Öğrenelim
- Özet
İktisat nedir ve ne amaçla ortaya çıkmıştır?
İktisat, kısıtlı kaynakları kullanarak hangi malların kimler için, ne kadar üretileceği ve kimler tarafından tüketileceği gibi temel bir takım sorulara cevap arayan ve aynı zamanda fiyatın oluşum mekanizmasını açıklamaya çalışan bir bilim dalıdır. Kaynakların sınırlı ve ihtiyaçların sonsuz olması nedeniyle çeşitli sorulara yanıt arayan bir bilim dalı olarak ortaya çıkmış ve gelişme göstermiştir.
İktisat biliminin alt dalları nelerdir?
İktisat biliminin temel ekonomik sorunlara yönelik çözümlemeleri; • Mikro ve • Makro iktisat olarak iki alt bilim dalı altında gerçekleştirmektedir.
Mikro iktisat hangi konularla ilgilenmektedir?
İktisadın mikro birimleri olan bireyler (tüketiciler) ve firmaların (üreticiler) iktisadi faaliyetlerini inceleyen mikro iktisat, aynı zamanda ihtiyaç, fayda, değer ve fiyat kavramlarını analiz eder. Bunun yanında piyasa türleri ve piyasaların işleyiş mekanizmaları, farklı piyasa koşullarında firma dengesinin nasıl oluştuğunun araştırılması da mikro iktisadın konuları arasındadır.
Makro iktisat hangi konularla ilgilenmektedir?
Makro iktisat, az sayıda ve büyük ölçüde toplulaştırılmış değişkenlerin analizi ile ilgilidir. Bunlar; toplam gelir, toplam tüketim, toplam tasarruf, toplam yatırım ve fiyatlar genel seviyesi vs. gibi değişkenlerdir. Ülke ekonomisi ve dünya ekonomisini ilgilendiren konu başlıkları da makro iktisadın ilgi alanında bulunmaktadır. Bu anlamda yine istihdam, büyüme, enflasyon, kamu dengesi, dış ticaret, ödemeler dengesi gibi konularda makro iktisadın temel ilgi alanları olarak karşımıza çıkmaktadır.
İktisat biliminin doğuşu nasıl gerçekleşmiştir?
Bir sosyal bilim olarak iktisadın ortaya çıkışı, 18. yüzyılda İngiltere’de başlayıp, ardından diğer Avrupa ülkelerine yayılan, Sanayi Devrimi yıllarına kadar dayanır. Adam Smith’in Ulusların Zenginliği adlı kitabının yayım yılı olan 1776 tarihi, iktisadi analizin doğuş yılı olarak kabul edilmektedir.
Makro iktisadın doğuşunu etkileten olaylar nelerdir?
1930 yılı ve sonrası dönem makro iktisadın ortaya çıkışı anlamında oldukça önemlidir. Büyük Bunalım dönemi olarak da adlandırılan 10 yıllık süreçte, işsizlik oldukça yüksek düzeylere çıkmıştır. Bu kadar uzun süren yüksek işsizlik dönemini açıklayabilmekte Klasik iktisadi düşüncenin yetersiz kalması, makro iktisadın doğup gelişmesine öncülük etmiştir.
John Maynard Keynes kimdir?
1883-1946 yılları arasında yaşayan ünlü İngiliz ekonomist John Maynard Keynes, Büyük Buhran’ı açıklayan ve devletin belli politikalarla ekonomik çöküntülerin üstesinden gelebileceğini iddia eden yeni bir teorik çerçeve ortaya koyarak modern makroekonominin öncülüğünü yapmıştır.
Keynes tarafından yazılan İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi eseri neden önemlidir?
1936’da yayınlanan İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi isimli kitapta, piyasaların ve bunların davranışları ile ilgili bilgileri kullanarak karmaşık iktisadi olayları açıklamaya dönük bir teori sunulmuştur. Bu nedenle makro iktisadın kökenleri büyük ölçüde Keynes’in bu eserine dayandırılır.
Keynes’in ortaya attığı iktisat teorisi hangi düşünceyi savunmaktadır?
Keynes, Klasik modellerin öne sürdüğü şekilde istihdamın fiyatlar ve ücretler tarafından belirlendiği görüşünü reddetmiş ve ekonomide üretilen mal ve hizmetlere olan toplam talebin, istihdamı belirleyen temel faktör olduğu görüşünü geliştirmiştir. Keynes devletin çeşitli politikalarla ekonomiye müdahale edebileceğini, böylece üretim ve istihdam hacmi üzerinde etkili olabileceğini savunmuştur. Bu görüş Klasik modellerin kabul ettiği bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler felsefesinin tamamen zıddı olarak değerlendirilmektedir.
Keynes, kitabının dışında dünya ekonomisini ilgilendiren hangi gelişmelerde rol almıştır?
Keynes, Uluslararası Para Fonunun (IMF) kurulmasında ve II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası para sisteminin oluşumunda, kitabındaki düşüncelerinin dışında önemli katkılar yapmıştır.
Makroekonomik yapı içinde gerçekleşen faaliyetler nelerdir?
Mal ve hizmetlerin üretim, tüketim, alım ve satımı, ihracat ve ithalatı, bunlar karşılığında yapılan ödemeler, borç alma-verme ve yatırım gibi ekonomik faaliyetler makroekonomik yapı içinde gerçekleşmektedir.
Makro iktisat hangi temel grupların davranışlarını inceler?
Makro iktisat ekonomide; • Hane halkı, • Firmalar, • Devlet ve • Dış alem olmak üzere dört temel gurubun davranışlarını inceler.
Ekonomide devletin işlevi nedir?
Devlet, sosyal bir varlık olarak vatandaşlara yönelik birtakım hizmetler sunmaktadır ve bunlara kamu hizmeti denilmektedir. Devlet kamu hizmetini yerine getirebilmek için vergi toplayarak gelir elde etmektedir. Devlet, vergileri firmalar ve hane halkından toplayarak devletin gelirini oluşturmakta, aynı zamanda topladığı vergi karşılığında firma ve hane halkına kamu hizmeti sağlamaktadır. Ayrıca devlet, kamuda çalışacak emek ve sermayeyi de hane halkından hizmet akımı ile sağlarken ters yönde hane halkına gelir akımı oluşmaktadır. Devlet firmalardan da kamu hizmetini sağlamak için mal ve hizmet alımı yapmaktadır. Bunların karşılığı olarak da harcama akışı oluşmaktadır.
Dolaylı ve dolaysız vergi kavramları nelerdir?
Dolaysız vergiler; gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi, taşıt vergisi gibi doğrudan vergi dairelerine yatırılan vergilerdir. Dolaylı vergiler ise ürün fiyatlarına karışmış durumda olan vergilerdir.
Ekonominin dışa açık olması ne anlama gelmektedir?
Ekonominin yabancı ekonomiler ile değişik düzeylerde ve türlerde ilişki içinde olmasıdır. Ekonomideki yabancı ülkelerle ilişkiler firmalar, devlet ve hane halkları kanalıyla sağlanmaktadır. Bu anlamda ekonomik birimler bir taraftan dış satım (ihracat) yapmakta, diğer taraftan da dışarından alım (ithalat) yapmaktadır. Buna göre ithalat karşılığı diğer ülkelere doğru bir gelir akımı (parasal akım) olurken, bizim ülkemize doğru mal ve hizmet akımı olmaktadır. Diğer taraftan ihracat karşılığında ise bizim ülkemize doğru bir gelir akımı (parasal akım) olurken, diğer ülkelere doğru mal ve hizmet akımı olmaktadır.
Ekonomide makroekonomik dengenin sağlanması ne anlama gelmektedir?
Bir ekonomide makroekonomik dengenin gerçekleşmesi, gelir-harcama eşitliğinin sağlanabilmesine bağlıdır. Bunun için ekonominin geneli için elde edilen gelirin tamamının harcanması gerektiği açıktır. Yani harcanmayan, arta kalan hiçbir gelir kalmamalıdır. Bunun anlamı ekonomik birimlerin tasarruf yapmamasıdır. Oysa gerçek yaşamda bu mümkün değildir. Bilindiği gibi ekonomik birimler çeşitli nedenlere bağlı olarak gelirlerinin bir kısmını tüketmez ve bir şekilde tüketimlerinin bir kısmını ötelerler. Bu durumda ekonomik birimlerin bireysel anlamda tasarruf yaptıkları söylenebilir. Böyle bir durumda ekonomide yapılan tasarruf düzeyi kadar bir harcama eksiği ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla da makroekonomik anlamda gelir, harcamalardan fazla olacak ve makro denge sağlanamayacaktır.
Makro iktisadın temel konuları nelerdir?
Makro iktisadın temel konuları şöyle sıralanabilir: • Toplam mal ve hizmet üretimi, • Üretim artışı (ekonomik büyüme), • Ekonomik dalgalanmalar (genişleme ve daralmalar), • Kaynakların kullanım sorunu (işsizlik), • Fiyat istikrarı (enflasyon, deflasyon), • Dış ekonomik ilişkiler (ödemeler dengesi), • Faiz oranlarının belirlenmesi, • Döviz kurlarının oluşumu gibi farklı konular makro iktisadın ilgi alanı içindedir.
Ekonominin sağlıklı işleyip işlemediğini anlamaya yönelik, hükümet ve toplum tarafından izlenen değişkenler nelerdir?
İlgili değişkenler şunlardır: • Üretim düzeyi ve ekonomik büyüme, • İşsizlik ve istihdam, • Enflasyon ve fiyatlar genel düzeyi, • Dış ekonomik ilişkiler (Ödemeler Bilançosu).
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) nedir?
Bir ekonomide belli bir dönemde (1yıl) üretilen tamamlanmış mal ve hizmetlerin parasal değerleri toplamıdır.
GSYH neden önemlidir?
Genel olarak daha fazla GSYH elde edildiğinde, mal ve hizmet üretimi yoluyla, yaşam standartlarının yükseldiği düşünülür ve bir ekonominin yıllar itibarıyla gelişiminin izlenmesinde veya ekonomilerin yaşam standartlarının ölçülmesinde gösterge olarak kullanılır.
Ekonomik büyüme nedir ve neden önemlidir?
Ekonomik büyüme basit olarak ülke vatandaşlarının istediği mal ve hizmetleri üretebilme gücünü arttırmak olarak tanımlanabilir. Bir ülkede yaşayan insanların yaşam standartlarını sürekli biçimde artırmanın tek yoludur.
Ekonomik büyümenin kaynakları nelerdir?
Ekonomik büyümenin iki kaynağı bulunmaktadır: • Bunlardan birincisi, üretimde kullanılan üretim faktörlerinin miktarının artmasıdır. • Büyümenin ikinci kaynağı ise üretim faktörlerinin verimliliğinin artmasıdır.
İstihdam kavramı ne anlama gelmektedir?
İstihdam; emek, sermaye, toprak vb. gibi çeşitli üretim faktörlerinin fiili olarak üretim sürecinde kullanılması demektir.
Eksik istihdam ne demektir?
Eksik istihdam ya da işsizlik, üretim faktörlerinin bir kısmının üretime katılmaması (katılamaması) durumuna denir.
Tam istihdam ne demektir?
Cari ücret düzeyinde çalışmak isteğinde olanların tamamının çalıştırıldığı durumdur. Tam istihdamın gerçekleşmiş olduğu bir ekonomide, mevcut çalışma koşullarında ve cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen tüm emek sahipleri iş bulabildiği gibi, ülkenin mevcut sermaye stoku ve tabiat (doğa) faktörü de tamamen üretime katılmış durumdadır.
Okun yasasına göre işsizlik oranının ülke ekonomisine nasıl bir etkisi bulunmaktadır?
İktisatta genel kabul görmüş bir yasa olan Okun yasasına göre işsizlik oranındaki her %1’lik artış GSYH’nın %2,5 oranından daha düşük olmasına neden olmaktadır. Bu da göstermektedir ki işsizliğin artış bir ülke ekonomisinin büyümesi önündeki en önemli engellerden biridir.
İşsizlik oranı nasıl hesaplanır?
İşsizlik oranı formülü aşağıda verilmiştir: İşsizlik oranı İşsizlerin sayısı / İşgücü
Fiyat istikrarı ne anlama gelmektedir?
Fiyat istikrarı, bir ekonomide fiyatlar genel düzeyinin aşağı ya da yukarı yönde hareket etme eğiliminin olmaması durumudur.
Fiyat istikrarının sağlanamaması durumunda ne gibi olumsuzluklar ortaya çıkar?
İlgili olumsuzluklar şöyle sıralanabilir: • Firma ve tüketiciler ya da kısaca ekonomide karar alan tüm birimler, yatırım ve tüketim kararlarını alırken göreli fiyat değişmelerini kolaylıkla ayırt edememekte ve sağlıklı karar verebilmek için gerekli ve yeterli bilgiye sahip olamamaktadır. • Piyasadaki oyuncuların geleceği öngörememeleri nedeniyle finansal piyasaların verimli finansal aracılık yapma yeteneklerini azaltmaktadır. • Yatırımcılar, özellikle uzun vadeli yatırımlarının getiri oranlarında, ek olarak enflasyon ortamının yarattığı belirsizlik nedeniyle risk primi talep etmektedirler. Bunun sonucu olarak yüksek risk primi içeren reel faiz oranları yüksek seyretmektedir. • Fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ortam, uygulanan politikalara güvensizlik yaratmakta ve hükümetlerin kapsamlı ve uzun soluklu ekonomik programlar uygulaması mümkün olmamaktadır. • Fiyat istikrarsızlığı uluslararası piyasalarda ekonominin rekabet gücünü azaltmakta ve sermaye piyasalarına erişimini kısıtlamaktadır. • İşgücü piyasalarının etkin çalışmasını engellediği gibi gelir dağılımını da bozmaktadır. • Bireylerin karar alma süreçlerinde geleceğe bakmaktan çok, geçmişe endeksleme alışkanlıklarının ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Enflasyon ne anlama gelmektedir?
Enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Fiyat genel düzeyindeki hızlı yükselişler ise hiper enflasyon olarak adlandırılır.
Deflasyon ne anlama gelmektedir?
Fiyatlar genel düzeyindeki sürekli azalmalara deflasyon denir.
Deflasyonun ekonomiye ne gibi olumsuz etkileri bulunmaktadır?
Deflasyonist bir ekonomide, fiyatların sürekli düşmesi nedeniyle daha da düşeceğini bekleyen bireyler harcamalarını ileriki dönemlere erteler ya da harcama yapmak istemezler. Bu durum talep yetersizliğine, üretimin azalmasına ve ekonomide durgunluğa neden olur.
Tek bir malın fiyatındaki artış enflasyon olarak değerlendirilebilir mi?
Bir ekonomide tek bir malın fiyatında bir artış varsa bunu enflasyon olarak değerlendirmek doğru değildir. Bir ekonomide mal ve hizmetlerin büyük bir bölümünün fiyatları, yani ortalama fiyat düzeyi artarsa enflasyon ortaya çıkar.
Fiyatlar genel düzeyi nedir?
Ekonomideki bütün mal ve hizmetlerin belli bir dönemdeki tartılı ortalamasını gösterir.
Fiyatlar genel düzeyi nasıl belirlenir?
Fiyatlar genel düzeyini belirlemek için önce herhangi bir yılın fiyat düzeyi temel kabul edilip 100 ile gösterilir. Sonra diğer yıllara ait düzeyler basit bir orantı hesabı ile bu 100 değerine göre değerlendirilir. Böylece değişik yıllardaki fiyat düzeylerinin, temel yıl seviyesine göre yüzde kaç düştüğü ya da yükseldiği açıklanmış olur.
Enflasyon oranı veya fiyatlar genel düzeyindeki artış oranlarının ne kadar olduğuna hangi endekslere bakılarak karar verilir?
Enflasyon oranı veya fiyatlar genel düzeyindeki artış oranının ne olduğu hakkında incelenen fiyat endeksleri; Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) ve GSYH Deflâtörü olarak sıralanmaktadır.
Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) nedir? nasıl hesaplanır?
TÜFE, tüketicilerin satın aldıkları mal ve hizmetlerin perakende fiyatlarındaki değişmeleri ölçen endekstir.
Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) nedir?
ÜFE, toptan fiyatlardaki değişmeleri ölçer. Tarım, madencilik, imalat sanayi ve enerji sektöründeki belli sayıdaki ürünün (Türkiye’de yaklaşık 650) fiyatlarındaki değişimleri inceler. ÜFE’de en çok izlenen rakam çekirdek enflasyon dur. Çekirdek enflasyon, özel imalat sanayi fiyat endeksidir ve özel imalat sanayinde oluşan üretim maliyetlerinin fiyat olarak değişimini ölçmektedir.
Enflasyonun ne gibi olumsuz etkileri bulunmaktadır?
Enflasyonun olumsuz etkileri şunlardır: • Gelir dağılımını bozar, • Tasarruf oranlarının azalmasına neden olur, • Ödemeler dengesini bozar, • Ulusal paradan kaçışa neden olur.
Ödemeler bilançosu ne anlama gelmektedir?
Bir ülkenin bir yıl içerisinde tüm yabancı ülkelerle olan ekonomik ilişkilerini göstermek için belirli bir sisteme göre tutulan kayıtlara ödemeler dengesi veya ödemeler bilançosu adı verilir. Ödemeler bilançosu bir ülkenin dış ekonomik durumunun göstergesi olarak makro iktisat açısından çok büyük önem taşır.
Enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi açıklayan farklı görüşler nelerdir?
Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Keynesyen politikalara bağlı olarak toplam talep ve toplam üretim artmış, aynı zamanda enflasyonda da artışlar ortaya çıkmıştır. Bu süreçte enflasyon bir sorun olarak görülmemiş ve ekonomik büyümeyi desteklediğine yönelik tezler savunulmuştur. 1970’li yıllara geldiğimizde ise birçok ülkede yüksek enflasyon oranlarına ulaşılırken, büyüme oranları düşmüştür. Bunun sonucunda ise, enflasyonun büyümeyi pozitif yönde etkilediği şeklindeki tezler sorgulanmaya başlanmıştır. İlerleyen dönemde (1980’li yıllar) ise özellikle Latin Amerika ülkelerinde yaşanan yüksek oranlı enflasyonlar bu ülkelerdeki istikrarsızlığı artırmıştır. Bunun sonucunda ise enflasyonun büyümeyi olumsuz yönde etkilediğini savunan tezlerin ortaya çıktığı görülmektedir.
Keynesyen ve Parasalcı iktisatçıların savunduğu, enflasyon ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkiler görüşünün dayanakları nelerdir?
İlgili iktisatçıların dayanakları şöyle sıralanabilir: • Enflasyondaki artış bireylerin servetlerinde azalışa neden olmaktadır. Bu nedenle bireyler enflasyon öncesi servet dengesine ulaşabilmek için tasarruf eğilimlerini arttırırlar ve sonuçta artan tasarruflar faiz oranlarını düşürmek ve yatırımları arttırmak suretiyle ekonomik büyümeyi arttırır. • Enflasyon, yatırım portföyünü finansal sektörden reel sektöre doğru kaydırmakta, sermayenin yoğunluğu artırarak ekonomik büyümeyi hızlandırmaktadır. • Enflasyon döneminde bireylerin reel tasarruf düzeylerini koruyabilmek için ellerinde daha fazla para tutmak zorunda olmaları, senyoraj geliri ya da enflasyon vergisinin artmasına neden olmaktadır. Hane halkından devlete doğru yapılan bu gelir transferi sonucunda hükümet, elde ettiği geliri yatırımların finansmanında kullanacak ve enflasyonist süreç ekonomik büyümeyi arttıracaktır. • Enflasyon dönemlerinde nominal ücretlerin enflasyona ayak uyduramaması, toplu pazarlıkların zaman alması veya hükümetlerin istikrar politikaları çerçevesinde reel ücretleri düşürme isteği söz konusu olmaktadır. Bu durum tasarruf eğilimi düşük olan kesimlerin reel gelirlerini azaltırken, tasarruf eğilimi yüksek olan kesimlerin reel gelirlerini arttırmak suretiyle ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkileyecektir.
Enflasyon ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkiler görüşünü savunan iktisatçıların dayanakları nelerdir?
İlgili iktisatçıların dayanakları şöyle sıralanabilir: • Enflasyon gelecekle ilgili olumsuz beklentilerin ortaya çıkmasına neden olmakta, bu da yatırımları ve büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir. • Yüksek enflasyon oranı, yüksek enflasyon değişkenliğine neden olmakta ve ortaya çıkan belirsizlik ekonomik birimlerin piyasadaki sinyalleri tam olarak algılayamamasına ve piyasada oluşan yanlış sinyaller yatırımları ve büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir. • Farklı sektörlere ait fiyatlar farklı oranlarda arttığından enflasyon, ileriye dönük yatırım kararlarının etkinliğini bozmaktadır. Bu da kaynak dağılımını olumsuz yönde etkilemektedir. • Enflasyon ulusal paranın değer kazanmasına neden olmakta ve bu ihracatı olumsuz yönde etkilemektedir. • Enflasyon finansal varlıkların değerini düşürdüğü için, bireyler tasarruflarını genellikle altın ve gayrimenkul olarak tutmayı tercih etmektedirler. Altın ve gayrimenkule yönelen tasarruflar ise, reel yatırımları olumsuz yönde etkilemektedir • Nominal vergi sistemi ile etkileşimli olarak enflasyon oranındaki artış sermayenin maliyetini arttırmakta bu durum yatırımları ve ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir.
İktisat, mikro ve makro iktisat kavramlarını açıklayınız.
İktisat bilimi temel ekonomik sorunlara yönelik çözümlemeleri, mikro ve makro iktisat olarak iki alt bilim dalı altında gerçekleştirmektedir. İktisat, kısıtlı kaynakları kullanarak hangi malların kimler için, ne kadar üretileceği ve kimler tarafından tüketileceği gibi temel bir takım sorulara cevap arayan ve aynı zamanda fiyatın oluşum mekanizmasını açıklamaya çalışan bir bilim dalıdır. Bu bağlamda, kaynakların sınırlı ve ihtiyaçların sonsuz olması nedeniyle çeşitli sorulara yanıt arayan bir bilim dalı olarak ortaya çıkmış ve gelişme göstermiştir. İktisat bilimi yukarıda kısaca ifade edilen çeşitli sorunlara yönelik çözümlemeleri, mikro ve makro iktisat olarak iki alt bilim dalı altında gerçekleştirmektedir. Buna göre; temel ekonomik sorunları konu alan teorilerden bir kısmı mikro iktisadın bir kısmı da makro iktisadın ilgi alanına girmektedir. İktisadın mikro birimleri olan bireyler (tüketiciler) ve firmaların (üreticiler) iktisadi faaliyetlerini inceleyen mikro iktisat, aynı zamanda ihtiyaç, fayda, değer ve fiyat kavramlarını analiz eder. Bunun yanında piyasa türleri ve piyasaların işleyiş mekanizmaları, farklı piyasa koşullarında firma dengesinin nasıl oluştuğunun araştırılması da mikro iktisadın konuları arasındadır. Makro iktisat ise, az sayıda ve büyük ölçüde toplulaştırılmış değişkenlerin analizi ile ilgilidir. Bunlar; toplam gelir, toplam tüketim, toplam tasarruf, toplam yatırım ve fiyatlar genel seviyesi vs. gibi değişkenlerdir. Ülke ekonomisi ve dünya ekonomisini ilgilendiren konu başlıkları da makro iktisadın ilgi alanında bulunmaktadır. Bu anlamda yine istihdam, büyüme, enflasyon, kamu dengesi, dış ticaret, ödemeler dengesi gibi konularda makro iktisadın temel ilgi alanları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Klasik iktisatçılar açısından iktisatı açıklayınız.
Avrupa ülkelerine yayılan, Sanayi Devrimi yıllarına kadar dayanır. Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” adlı kitabının yayım yılı olan 1776 tarihi, iktisadi analizin doğuş yılı olarak kabul edilmektedir. Adam Smith’in içinde bulunduğu iktisadi düşünce okulu olan Klasik iktisatçılar fiyat mekanizmasının görünmeyen bir el gibi işlediğini, piyasayı daima tam istihdamda dengeye getirdiğini ileri sürmüşlerdir. Klasikler denge durumunun zaman zaman ufak değişiklikler geçirebileceğini ancak bozulan dengenin kendiliğinden tekrar tam istihdama geleceğine inanmışlar ve makro iktisatla ilgilenmemişlerdir.
Makro iktisadın doğuşunu açıklayınız.
Klasikler denge durumunun zaman zaman ufak değişiklikler geçirebileceğini ancak bozulan dengenin kendiliğinden tekrar tam istihdama geleceğine inanmışlar ve makro iktisatla ilgilenmemişlerdir. 1930 yılı ve sonrası dönem makro iktisadın ortaya çıkışı anlamında oldukça önemlidir. Büyük Bunalım dönemi olarak da adlandırılan 10 yıllık süreçte, işsizlik oldukça yüksek düzeylere çıkmıştır. Bu kadar uzun süren yüksek işsizlik dönemini açıklayabilmekte Klasik iktisadi düşüncenin yetersiz kalması, makro iktisadın doğup gelişmesine öncülük etmiştir. Aynı zamanda “Büyük Bunalım” dönemindeki diğer bazı ekonomik olaylar da iktisatçıları makro iktisatla ilgili konular üzerinde durmaya yönlendirmiştir. Büyük Bunalım sürecinde ortaya çıkan sorunların çözümünde klasik modellerin yetersiz kalması, makro iktisadın doğup gelişmesine öncülük etmiştir.
Keynes teorisi nedir?
İktisat tarihinin en önemli çalışmalarından birisi, John Maynard Keynes’in 1936’da yayınlanan “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” isimli kitabıdır. Bu kitapta Keynes, piyasaların ve bunların davranışları ile ilgili bilgileri kullanarak karmaşık iktisadi olayları açıklamaya dönük bir teori geliştirmiştir. Bu nedenle makro iktisadın kökenleri büyük ölçüde Keynes’in sözü edilen eserine dayandırılır. Çünkü Keynes, Klasik modellerin öne sürdüğü şekilde istihdamın fiyatlar ve ücretler tarafından belirlendiği görüşünü reddetmiş ve ekonomide üretilen mal ve hizmetlere olan toplam talebin, istihdamı belirleyen temel faktör olduğu görüşünü gelişBir sosyal bilim olarak iktisadın ortaya çıkışı, 18. yüzyılda İngiltere’ de başlayıp, ardından diğer Avrupa ülkelerine yayılan, Sanayi Devrimi yıllarına dayanır. Büyük Bunalım öncesi dönemde geniş ölçekli ekonomik sorunların incelenmesinde iktisatçılar, kimi zaman klasik modeller olarak da adlandırılan mikro ekonomik modelleri kullanmışlardır. Büyük Bunalım sürecinde ortaya çıkan sorunların çözümünde klasik modellerin yetersiz kalması, makro iktisadın doğup gelişmesine öncülük etmiştir. Keynes devletin çeşitli politikalarla ekonomiye müdahale edebileceğini, böylece üretim ve istihdam hacmi üzerinde etkili olabileceğini savunmuştur. Bu görüş Klasik modellerin kabul ettiği “bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler” felsefesinin tamamen zıddı olarak değerlendirilmektedir. Keynes’in yaklaşımı, özel sektör talebinin yetersiz kaldığı bir dönemde, üretimdeki ve istihdamdaki düşüşü önlemek için devletin toplam talebi destekleyerek ekonomiye müdahale etmesi gerektiği şeklinde özetlenebilir.
Makro iktisadın bileşenleri nelerdir? Açıklayınız.
Mal ve hizmetlerin üretim, tüketim, alım ve satımı, ihracat ve ithalatı, bunlar karşılığında yapılan ödemeler, borç alma- verme ve yatırım gibi ekonomik faaliyetler makroekonomik yapı içinde gerçekleşmektedir. Makroekonomik işleyiş ise ekonomideki çeşitli kesimlerin karşılıklı etkileşimiyle gerçekleşmektedir. Aynı zamanda Makroekonomik işleyiş farklı sektörleri de kapsamaktadır. Bu bağlamda üretim, tüketim, değişim, reel yatırımlar gibi olanları reel sektörü ilgilendirirken, finansal nitelikte olan varlıkların üretim ve değişimi ise finansal sektörün konusunu oluşturmaktadır. Makro ekeonomik yapının işleyişi mal, hizmet ve parasal akımların birlikte gerçekleşmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda makro iktisadın ekonomide dört temel gurubun (hane halkı, firmalar, devlet ve dış alem) davranışları üzerinde durduğunu söyleyebiliriz. “Ekonomideki Faaliyetlerin Döngüsel Akımı” yardımıyla üç aşamalı olarak açıklamaya çalışalım. Birinci aşama “mal ve hizmet akımı”dır. Bu akımın başlangıç noktasını hanehalkı ve firmalar oluşturur. İkinci aşama devletin yer aldığı vergiler ile mal hizmetlerin oluşturduğu bir süreçtir. Üçüncü aşamada ise dış alem ilişkileri yer almaktadır.
Makro iktisat aktörlerini açıklayınız.
Makro iktisadın ekonomide dört temel gurubun (hane halkı, firmalar, devlet ve dış alem) davranışları üzerinde durduğunu söyleyebiliriz. Hane halkı üretim için gerekli üretim faktörlerini (doğa, sermaye, emek) firmalara sağlamaktadır. Firmalar ise hane halkı için tüketim malları sağlamakta, hane halkı bu malları satın almaktadır. Mal ve hizmet akımı devam ederken ters yönde bir akım daha (para ve harcama akımı) aynı şekilde devam etmektedir. Burada hane halkının üretim kaynağı olarak verdiği sermaye emek ve doğa karşılığında ters yönlü rant, ücret ve faiz hane halkına gelmektedir. Bu aynı zamanda hane halkının gelirlerini oluşturmaktadır. Buna gelir akımı da denilebilir. Diğer taraftan firmalar ürettikleri malları hane halkına sattıkları için, hane halkı bu malların karşılığını ödeyeceklerdir. Bu sayede mal akımına ters yönlü bir para akımı daha oluşacaktır. Buna da harcama akımı denilebilir.
Diğer bir ekonomik birim ise devlettir ve ekonomide devletin de çeşitli ekonomik işlevleri bulunmaktadır. Klasik anlamda devletin temel görevlerinden birisi ülkenin bağımsızlığını dışarıya karşı korumak, diğeri ise içeride güvenliği sağlayarak adalet dağıtmaktır. Bunun dışında günümüzde devlet daha çok sosyal bir varlık olarak karşımıza çıkmakta ve vatandaşlara yönelik birtakım hizmetler sunmaktadır. Bunlara kamu hizmeti denilmektedir. Devlet kamu hizmetini yerine getirebilmek için vergi toplayarak gelir elde etmektedir. Bu vergiler dolaylı ve dolaysız vergi olarak ikiye ayrılır. Dolaysız vergiler; gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi, taşıt vergisi gibi doğrudan vergi dairelerine yatırılan vergilerdir. Dolaylı vergiler ise ürün fiyatlarına karışmış durumda olan vergilerdir. Devlet, vergileri firmalar ve hanehalkından toplayarak devletin gelirini oluşturmakta, aynı zamanda topladığı vergi karşılığında firma ve hane halkına kamu hizmeti sağlamaktadır.
Günümüz ekonomileri dışa açık ekonomilerdir ve yabancı ekonomiler ile değişik düzeylerde ve türlerde ilişki içindedir. Bunların karşılığı olarak da harcama akışı oluşmaktadır. Günümüz ekonomileri artık dışa açık ekonomilerdir. Bunun anlamı, yabancı ekonomiler ile değişik düzeylerde ve türlerde ilişki içindedir. Ekonomideki yabancı ülkelerle ilişkiler firmalar, devlet ve hane halkları kanalıyla sağlanmaktadır. Bu anlamda ekonomik birimler bir taraftan dış satım (ihracat) yapmakta, diğer taraftan da dışarından alım (ithalat) yapmaktadır. Buna göre ithalat karşılığı diğer ülkeler doğru bir gelir akımı (parasal akım) olurken, bizim ülkemize doğru mal ve hizmet akımı olmaktadır. Diğer taraftan ihracat karşılığında ise bizim ülkemize doğru bir gelir akımı (parasal akım) olurken, diğer ülkelere doğru mal ve hizmet akımı olmaktadır.
Makroekonomik denge nedir?
Bir ekonomide makroekonomik dengenin gerçekleşmesi gelir, harcama eşitliğinin sağlanabilmesine bağlıdır. Bunun için ekonominin geneli için elde edilen gelirin tamamının harcanması gerektiği açıktır. Yani harcanmayan, arta kalan hiçbir gelir kalmamalıdır. Bunun anlamı ekonomik birimlerin tasarruf yapmamasıdır.
Makro iktisadın temel konuları nelerdir?
Makro iktisadın ilgi alanına giren temel değişkenler şöyle sıralanabilir;
• Üretim düzeyi ve ekonomik büyüme
• İşsizlik ve istihdam •
Enflasyon ve fiyatlar genel düzeyi,
• Dış ekonomik ilişkiler (Ödemeler Bilançosu)
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) nedir? Nasıl yorumlanır?
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH); bir ekonomide belli bir dönemde (1yıl) üretilen tamamlanmış (nihai) mal ve hizmetlerin parasal değerleri toplamıdır. Genel olarak daha fazla GSYH mal ve hizmet üretimi yoluyla yaşam standartlarının yükseltildiği düşünülür. GSYH belli bir dönemde (genellikle bir yıl olarak alınır) üretilen nihai mal ve hizmetlerin parasal değeri olarak hesaplanır ve ekonomilerin karşılaştırılmasında veya bir ekonominin yıllar itibarıyla gelişiminin izlenmesinde veya ekonomilerin yaşam standartlarının (seviyelerinin) ölçülmesinde gösterge olarak kullanılır. Bu nedenle bir performans ölçütü olan GSYH rakamlarının düzeyi ve değişimi oldukça önemlidir. Bu ve benzeri, nedenlere bağlı olarak, bir ülkenin üretim gücü ve aynı anlamda değerlendirilen GSYH düzeyi makro iktisadın temel konularından birisi olmaktadır
Ekonomik büyüme nedir? Ekonomik büyümenin kaynakları nelerdir?
Ekonomik büyüme bir ülkede yaşayan insanların yaşam standartlarını sürekli biçimde artırmanın tek yoludur. Ekonomik büyümenin, üretim faktörlerinin miktarının artması ve üretim faktörlerinin verimliliğinin artması olmak üzere iki temel kaynağı bulunmaktadır. Bir ülkenin sahip olduğu üretim kaynakları işgücü, sermaye, doğal kaynaklar, teknoloji ve bilgi birikimi yıldan yıla değişmektedir. Büyüme bu kaynakların nicelik ve niteliğindeki artışlarla ortaya çıkmaktadır.
İstihdam, eksik ve tam istihdam kavramlarını açıklayınız.
Ekonomik performansın ortaya konulmasının bir boyutu da o ekonominin üretken kaynaklarını ne ölçüde kullanabildiği ya da istihdam edebildiğidir. İstihdam, emek, sermaye, toprak vb. gibi çeşitli üretim faktörlerinin fiili olarak üretim sürecinde kullanılması demektir. Mevcut üretim faktörlerinin bir kısmının üretime katılmaması (katılamaması) durumuna eksik istihdam ya da işsizlik denir. Üretim faktörlerinin tamamının kullanımı durumu ise tam istihdam olarak ifade edilir. İstihdamın dar tanımı ise üretim faktörlerinden sadece emek faktörü üzerinden yapılmaktadır. Bunun nedeni ise iktisatta genel kabul gören bir varsayıma dayanmaktadır. Bu varsayıma göre, emeğin istihdam edilmesi halinde diğer üretim faktörleri de istihdam edilecektir. Dolayısıyla istihdam konusunu emek bazlı olarak ele almakta bir sakınca yoktur. Aslında makro iktisat yazınında istihdamın dar tanımı daha çok kullanılmakta, çeşitli analizler istihdamın bu boyutu üzerinden yapılmaktadır.
İşsizlik nedir? İşsizlik çeşitleri hangileridir?
İşsizlik: Çalısma gücü ve arzusu olduğu halde cari ücret düzeyinde iş arayıp da bulamayanların toplamıdır. Bir ülkede işsizler ile çalışanların toplamı işgücünü meydana getirir. İşsizler sayısının işgücüne bölümü ise işsizlik oranını verir. Buna göre işsizlik oranını aşağıdaki gibi formüle edebiliriz:
İşsizlik oranı= İşsiz sayısı/ İşgücü *100
İradi İşsizlik: Kendi istediği şekilde bir iş olursa çalışacaklarını söyleyen kişilerin oluşturdukları işsizliktir. Bu kişiler genellikle tembel oldukları için, iş beğenmedikleri ya da iş koşullarında küçük bir değişikliğe bile razı olmamaları nedeniyle hemen işi bıraktıkları için işsizdirler.
Gayri İradi İşsizlik: Bu işsizlik diğer işsizlik türünün tam tersi olarak, şartlar ne olursa olsun çalışmak isteyen insanların, kendi iradesi dışında iş bulamamalarıdır. Bunun en önemli sebebi iş gücüne olan talebin yetersizliğidir.
Mevsimlik İşsizlik: Bazı ekonomik faaliyetlerin belirli mevsimlerde yapılabilmeleri sebebiyle ortaya çıkan işsizliktir. Hasat sonrası birçok kişi tarla işleri bittiği için işsiz kalırlar. Aynı şekilde turizm firmalarında çalışan kişiler de mevsim bitince işsiz kalırlar. Yazlık tesislerde çalışanlar kışın, kış sporları yapılan yerlerde çalışanlar ise yazın işsiz kalırlar.
Konjonktürel İşsizlik: Devrevi işsizlik adı da verilen bu gayriiradi işsizlik türü ekonomik hayatın hep aynı faaliyet seviyesini devam ettiremeyip dalgalanmalar oluşturulmasından dolayı ortaya çıkmaktadır.
Yapısal İşsizlik: Bir ülkenin ekonomik yapısında meydana gelen değişmelerin sebep olduğu işsizliğe “yapısal (structural) işsizlik” denir. Bu tür işsizliğe ekonomide meydana gelen birtakım değişiklikler sebep olmaktadır. Çeşitli mal ve hizmetlere olan talepteki değişmeler sonucu, emek talebinin yapısı da değişir. İşgücünün bu yeni duruma uyum sağlamasına kadar ortaya çıkan işsizlik yapısal işsizliktir. Emek talebinin yapısındaki değişmenin hızı arttıkça ve işgücünün bu değişmelere uyum gösterme hızı düştükçe yapısal işsizlik artar.
Gizli İşsizlik: Genellikle az gelişmiş ülkelerde çok rastlanan gizli işsizliği, marjinal verimliliği sıfır ya da sıfırın altında olan işçilerin durumu olarak tanımlayabiliriz. Bu kişiler fiilen çalışıyor görünmelerine rağmen, iş alanından çekildiklerinde üretimde hiçbir azalma olmaz. Bu tür işsizliğin tespit edilmesi açısından sağlıklı istatistik yapılması genellikle zordur. Çünkü işçiler fiilen çalışıyor görünmektedirler. Bu tür işsizliğin sebebi üretim araçlarının yani sermayenin ve organizasyonun yetersizliğidir.
Friksiyonel işsizlik: Geçici işsizlik olup, iş gücüne yeni katılanları ve işinden çıkartılanları ya da yeni iş arayanları kapsamaktadır. Bu tür işsizliğe geçici işsizlik de denmektedir. Ekonomik açıdan gelişmiş veya gelişmemiş bütün ülkelerde emek piyasasının iyi işlememesinden kaynaklanan bir işsizliktir.
Fiyat istikrarı nedir? Fiyat istikrarının önemini açıklayınız.
Fiyat istikrarı, bir ekonomide fiyatlar genel düzeyinin aşağı ya da yukarı yönde hareket etme eğiliminin olmaması durumudur. Fiyat istikrarı ve bununla ilgili olarak karşımıza çıkan enflasyon, makro iktisadın temel konuları arasındadır. Çünkü fiyat istikrarı, ekonomik ve sosyal istikrar sağlanabilmesinin olmazsa olmaz koşullarından birisidir. Fiyat istikrarsızlığının bir ülkenin ekonomik, siyasi ve sosyal yapısına verdiği olumsuzluklar, birçok ülkenin tecrübelerinden anlaşılabilir.
Fiyat istikrarının önemini, aslında fiyat istikrarının sağlanamaması durumunda karşılaşılan olumsuzlukları yazarak ortaya koyabiliriz:
• Fiyat istikrarı sağlanamadığı ortamlarda, firma ve tüketiciler ya da kısaca ekonomide karar alan tüm birimler, yatırım ve tüketim kararlarını alırken göreli fiyat değişmelerini kolaylıkla ayırt edememekte ve sağlıklı karar verebilmek için gerekli ve yeterli bilgiye sahip olamamaktadır.
• Fiyatların istikrarsız olması, piyasadaki oyuncuların geleceği öngörememeleri nedeniyle finansal piyasaların verimli finansal aracılık yapma yeteneklerini azaltmaktadır. •
Fiyat istikrarsızlığı (örneğin enflasyon) durumunda yatırımcılar, özellikle uzun vadeli yatırımlarının getiri oranlarında, ek olarak enflasyon ortamının yarattığı belirsizlik nedeniyle risk primi talep etmektedirler. Bunun sonucu olarak yüksek risk primi içeren reel faiz oranları yüksek seyretmektedir.
• Fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ortam, uygulanan politikalara güvensizlik yaratmakta ve hükümetlerin kapsamlı ve uzun soluklu ekonomik programlar uygulaması mümkün olmamaktadır.
• Fiyat istikrarsızlığı uluslararası piyasalarda ekonominin rekabet gücünü azaltmakta ve sermaye piyasalarına erişimini kısıtlamaktadır.
• Fiyat istikrarsızlığı, işgücü piyasalarının etkin çalışmasını engellediği gibi gelir dağılımını da bozmaktadır.
• Fiyat istikrarsızlığı, bireylerin karar alma süreçlerinde geleceğe bakmaktan çok, geçmişe endeksleme alışkanlıklarının ortaya çıkmasına yol açmaktadır
Enflasyon ve deflasyon kavramlarını açıklayınız.
Ekonomide fiyat istikrarsızlığı denilince iki kavram kaşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi ve daha fazla bilineni enflasyon, ikincisi ise deflasyondur. Enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Fiyat genel düzeyindeki hızlı yükselişler ise hiper enflasyon olarak adlandırılır. Fiyatlar genel düzeyindeki sürekli azalmalara ise deflasyon denir. Deflasyon da enflasyon gibi ekonomi üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Deflasyonist bir ekonomide, fiyatların sürekli düşmesi nedeniyle daha da düşeceğini bekleyen bireyler harcamalarını ileriki dönemlere erteler ya da harcama yapmak istemezler. Bu durum talep yetersizliğine, üretimin azalmasına ve ekonomide durgunluğa neden olur.
Enflasyonun etkileri nelerdir?
En önemli ekonomik istikrarsızlık türlerinden birisi olan enflasyon, ekonomik birimler üzerinde çeşitli etkiler yaratmaktadır. Bu etkileri genel olarak çeşitli başlıklar altında aşağıdaki gibi ortaya koyabiliriz:
Gelir Dağılımını Bozucu Etkisi
Tasarruf Oranlarını Azaltma Etkisi
Ödemeler Dengesini Bozucu Etkisi
Ulusal Paradan Kaçış Etkisi
Ödemeler bilançosu nedir?
Bir ülkenin bir yıl içerisinde tüm yabancı ülkelerle olan ekonomik ilişkilerini göstermek için belirli bir sisteme göre tutulan kayıtlara ödemeler dengesi veya ödemeler bilançosu adı verilir. Ödemeler bilançosu bir ülkenin dış ekonomik durumunun göstergesi olarak makro iktisat açısından çok büyük önem taşır. Çünkü bu bilançonun açık yada fazla vermesi milli gelir ve istihdam düzeyi, kalkınma hızı, fiyat istikrarı ve dolayısıyla ekonomik refah üzerinde önemli etkiler doğurur. Ödemeler bilançosu, bir ülkede izlenecek para, maliye ve dış ticaret politikalarında belirleyici olduğu gibi, aynı zamanda bu politikaların değerlendirilmesinde ve dolayısıyla yeniden biçimlendirilmesinde de yardımcı olmaktadır.
Okun Yasası nedir?
Okun’un 1962’de ABD ekonomisi için işsizlik oranı ile ekonomik büyüme arasındaki ters yönlü ilişkiyi test eden ampirik çalışması iktisat literatürüne “Okun Kanunu” olarak girmiştir. Okun, ABD ekonomisini esas aldığı çalışmasında; işgücüne katılım, çalışma süresi ve verimlilikteki değişime bağlı olarak işsizlik oranı ile potansiyel hasıla arasındaki ters yönlü ilişkiyi ampirik olarak kanıtlamıştır.
Enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki pozitif ilişkinin nedenleri nelerdir?
Enflasyon-büyüme ilişkisinin pozitif yönlü olduğunun kabulü, gerek II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişmiş ülkelerde gözlenen yüksek enflasyon ve yüksek büyüme hızı deneyimleri, gerekse döneme damgasını vuran Phillips Eğrisi yaklaşımı ile olmuştur. Özellikle Keynesyen ve Parasalcı iktisatçıların savunduğu, “enflasyon ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkiler” görüşünün dayanakları şunlardır:
• Enflasyondaki artış bireylerin servetlerinde azalışa neden olmaktadır. Bu nedenle bireyler enflasyon öncesi servet dengesine ulaşabilmek için tasarruf eğilimlerini arttırırlar ve sonuçta artan tasarruflar faiz oranlarını düşürmek ve yatırımları arttırmak suretiyle ekonomik büyümeyi arttırır.
• Enflasyon, yatırım portföyünü finansal sektörden reel sektöre doğru kaydırmakta, sermayenin yoğunluğu artırarak ekonomik büyümeyi hızlandırmaktadır.
• Enflasyon döneminde bireylerin reel tasarruf düzeylerini koruyabilmek için ellerinde daha fazla para tutmak zorunda olmaları, senyoraj geliri ya da enflasyon vergisinin artmasına neden olmaktadır. Hane halkından devlete doğru yapılan bu gelir transferi sonucunda hükümet, elde ettiği geliri yatırımların finansmanında kullanacak ve enflasyonist süreç ekonomik büyümeyi arttıracaktır.
• Enflasyon dönemlerinde nominal ücretlerin enflasyona ayak uyduramaması, toplu pazarlıkların zaman alması veya hükümetlerin istikrar politikaları çerçevesinde reel ücretleri düşürme isteği söz konusu olmaktadır. Bu durum tasarruf eğilimi düşük olan kesimlerin reel gelirlerini azaltırken, tasarruf eğilimi yüksek olan kesimlerin reel gelirlerini arttırmak suretiyle ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkileyecektir
Enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki negatif ilişkinin nedenleri nelerdir?
“enflasyon ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkiler” görüşünü savunanların gerekçeleri şunlardır:
• Enflasyon gelecekle ilgili olumsuz beklentilerin ortaya çıkmasına neden olmakta, bu da yatırımları ve büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir.
• Yüksek enflasyon oranı, yüksek enflasyon değişkenliğine neden olmakta ve ortaya çıkan belirsizlik ekonomik birimlerin piyasadaki sinyalleri tam olarak algılayamamasına ve piyasada oluşan yanlış sinyaller yatırımları ve büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir.
• Farklı sektörlere ait fiyatlar farklı oranlarda arttığından enflasyon, ileriye dönük yatırım kararlarının etkinliğini bozmaktadır. Bu da kaynak dağılımını olumsuz yönde etkilemektedir.
• Enflasyon ulusal paranın değer kazanmasına neden olmakta ve bu ihracatı olumsuz yönde etkilemektedir.
• Enflasyon finansal varlıkların değerini düşürdüğü için, bireyler tasarruflarını genellikle altın ve gayrimenkul olarak tutmayı tercih etmektedirler. Altın ve gayrimenkule yönelen tasarruflar ise, reel yatırımları olumsuz yönde etkilemektedir. • Ayrıca nominal vergi sistemi ile etkileşimli olarak enflasyon oranındaki artış sermayenin maliyetini arttırmakta bu durum yatırımları ve ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir.