İktisada Giriş 1 Dersi 7. Ünite Özet
Para Ve Bankacılık
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Paranın Tanımı, İşlevleri ve Ölçülmesi
Mal ve hizmetlerin satın alınmasında ve borçların geri ödenmesinde genel kabul görmüş her şey para olarak tanımlanabilir. Bu tanımın alam kazanabilmesi için ise paranın işlevlerinin ortaya konulması gerekmektedir.
Paranın üç temel işlevi vardır:
- Değişim aracı olması,
- Hesap birimi olması ve
- Değer muhafaza aracı olması.
Mal ve hizmetlerin değişiminde trampa sisteminin kullanılması durumunda işlem maliyetleri artacağından, para bütün ekonomik birimler tarafından kabul edildiği için bir değişim aracı olarak kullanılabilir.
Mal ve hizmetlerin başka mal ve hizmetlerle değiş tokuş edilmesine trampa veya takas adı verilir.
Paranın bir diğer işlevi ise hesap birimi olarak kullanılabilmesidir. 1000 mal çeşidinin bulunduğu bir takas ekonomisinde 499500 fiyata ihtiyacımız varken, paranın kullanıldığı bir ekonomide 1000 çeşit malın alınıp satılabilmesi için sadece 1000 adet, yani mal çeşidi kadar fiyatın bilinmesi yeterlidir. Paranın hesap birimi olarak kullanılması, ihtiyaç duyulan fiyat sayısını düşürerek işlem maliyetlerinin önemli ölçüde azalmasını sağlamaktadır.
Paranın son işlevi ise değer muhafaza aracı olmasıdır. Bireyler gelirlerinin harcamadıkları kısmını tasarruf ederler. Tasarruflar finansal ve reel varlıklar olarak değerlendirebileceği gibi parasal olarak da değerlendirilebilir. Ancak bu noktada paranın likiditesi önem arz etmektedir.
Likidite, herhangi bir varlığın nakit paraya, diğer varlıklara, mal veya hizmete dönüştürülebilme kolaylığı olarak tanımlanır.
Fiziksel olarak bir değer taşımayan fakat mal ve hizmetlere dönüştürülebilen hazine bonoları ve hisse senetleri veya nakit para gibi şeylere finansal varlıklar adı verilir.
Fiziksel olarak da bir değer ifade eden konut, arsa ve tarla gibi gayrimenkuller; altın ve gümüş gibi değerli metaller; elmas gibi değerli taşlar veya otomobil gibi dayanıklı tüketim mallarına reel varlıklar adı verilir.
Paranın Ölçülmesi
Dar tanımlı para arzı olarak bilinen M1 , dolaşımdaki nakit para ve vadesiz mevduatların toplamından oluşur.
M1 = Dolaşımdaki Nakit + Vadesiz Mevduatlar
Dolaşımdaki nakit, bankaların kasalarındaki para hariç olmak üzere kâğıt paralar ile madeni paraların toplamından oluşur. M1 en yüksek likiditeye sahip para tanımıdır. Nakit parayı çok hızlı bir şekilde mal veya hizmete dönüştürebiliriz.
M2 geniş tanımlı para arzıdır. Geniş tanımlı para arzı M1 para arzına ilave olarak, daha az likiditeye sahip olan vadeli mevduatları da kapsar. Buradaki vadeli mevduatlar bankalardaki ve TCMB’deki Türk Lirası ve yabancı para cinsinden vadeli mevduatlardır.
M2 = M1 + Vadesiz Mevduatlar
Vadeli mevduatlar vadesiz mevduatlara göre daha az likiditeye sahiptir. Vadeli mevduatlar ödemeler olarak kullanılamaz fakat kolayca vadesiz mevduata veya nakde dönüştürülebilir.
Paranın Tarihsel Gelişimi
Para olarak kullanılan ilk nesneler hayvan kürkleri, tahıl vb. gibi tüketim mallarıydı. Bu nesneler hem tüketim amacıyla talep ediliyor, hem de değişim aracı olarak kullanılıyordu. Para olarak kullanılmasının yanında bir mal olarak da değer taşıyan nesnelere mal para adı verilmektedir.
“Sikke” adı verilen ve altın, gümüş gibi değerli maden içeren madeni paralar, genellikle devlet otoritesi tarafından basılırlar ve içerdikleri değerli maden miktarı devlet tarafından belirlenir. Sikkelerin içerdiği değerli maden miktarının azaltılarak değerinin düşürülmesine “tağşiş” adı verilir.
Malların para olarak kullanımına ilginç bir örnek sigaradır. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik kuvvetlerin askerlerinin tutulduğu Nazi esir kamplarında sigaranın bir mal para olarak kullanıldığı gözlemlenmiştir. Bu kamplarda sigara, paranın bütün fonksiyonlarını yerine getirmekteydi.
Bugün kullandığımız kâğıt para ve madeni paraların kâğıt ve metal olarak önemli bir değeri yoktur. Bu paraların satın alabildiği mal ve hizmetin değeri kâğıt ve metal olarak değerinin çok üstündedir. Ayrıca bu paraların altın gibi herhangi bir karşılığı da yoktur.
Para basımını tekelinde bulunduran merkez bankası istediği kadar para basabilir. Bu şekilde herhangi bir değerli metal karşılığı bulunmayan ve bir mal olarak da değer taşımayan paralara fiat para veya itibari para adı verilmektedir.
Bugün ödemelerimizde kullandığımız, kâğıt paradan başka araçlar da mevcuttur. Bunlardan biri çeklerdir. Çekler ödeme yapan kişinin mevduat hesabından çek tutarı kadar paranın çeki alan kişinin hesabına transfer edilmesi için verilmiş talimatlardır. Karşılıklı ödemeler birbirini iptal ederler ve para transferi gerçekleşmeden ödemeler yapılmış olur.
İnternetin gelişmesiyle birlikte, mevduat hesapları arasında para transferi için çekler yerine havale ve EFT (Electronic Funds Tranfer) gibi elektronik para transfer sistemleri kullanılmaya başlanmıştır. Elektronik para transferine dayalı bir diğer ödeme aracı ise banka kartlarıdır.
Bir diğer para transfer sistemi ise M-Pesa cep telefonu tabanlı bir sistemdir. Bu sistem kullanılarak bir tür elektronik para olan e-float cep telefonu kullanıcıları arasında transfer edilebilmektedir. Cep telefonu sistemi aracılığıyla kullanılabildiği için mobil para olarak adlandırılmaktadır.
Bankacılık Sistemi ve Para Arzı
Bankalar gelecek için tasarruf yapanlarla, yatırım projelerini hayata geçirmek için krediye ihtiyacı olanları bir araya getirirler. Bankaların mevduat kabul edip kredi vermeleri sonucu para arzında gerçekleşen artışa kaydi para veya banka parası adı verilir.
Bankalar kredi verdikleri yatırım projelerinin karlılığını ve kredi verdikleri kişi ve firmaların güvenilirliklerini kontrol etmek zorundadırlar. Bu nedenle bankalar;
- %100 rezerv bankacılığı ve
- Kısmi rezerv bankacılığı sistemlerinden birini seçerler.
Kısmi rezerv bankacılığında bankaların toplam rezervleri, yasal düzenlemeler nedeniyle tutulan rezervler ile bankanın kendi isteği ile tuttuğu rezervlerin toplamından oluşur.
Toplam Rezervler= Zorunlu Rezervler +Atıl Rezervler
Merkez bankası tarafından belirlenen, bulundurulması gereken en az rezerv miktarına zorunlu rezervler adı verilmektedir. Bankaların zorunlu rezervlere ek olarak kendi istekleriyle bulundurduğu rezervler ise atıl rezervler olarak adlandırılmaktadır.
Kaydi para yaratılma sürecinin yavaşlamasının iki temel sebebi vardır:
- Bankacılık sisteminden sızıntılar,
- Bankaların kredi vermesinin önündeki engeller.
Kısmi rezerv bankacılığının önemli bir problemi vardır. Müşterilerin hepsi bankadaki bütün paralarını çekmek istemeleri durumunda, bankanın bunu ödeme ihtimali yoktur. Çünkü kısmi rezerv bankacılığının doğası itibariyle, bankalar kasalarında topladıkları mevduattan çok daha az rezerv bulundururlar. Bütün mevduat sahiplerinin mevduatlarını çekmek için bankalara koşması, yeterli seviyede rezerv bulunduran bankaların da iflasına yol açacaktır. Çünkü bankalar kısmi rezerv bankacılığı yapmaktadırlar. “ Banka panikleri ” olarak bilinen bu durum bankacılık sisteminin işleyemez hale gelmesi demektir.
Merkez Bankaları
Merkez bankaları, ekonomideki para miktarını kontrol etmek ve finansal sektörün sağlıklı çalışmasını sağlamak amacıyla oluşturulmuş kurumlardır. Merkez bankalarının temel görevi ekonomideki para miktarını ayarlamaktadır. Merkez bankaları, her ülkede para basma yetkisine sahip tek kurumdur.
Merkez bankalarının üstlendikleri başlıca işlevleri aşağıdaki gibi sayabiliriz:
- Banknot basımını gerçekleştirmek,
- Finansal piyasaların istikrarını sağlamak,
- Bankaların bankası olarak görev yapmak,
- Devletin bankası olarak görev yapmak,
- En son likidite kaynağı olmak,
- Para politikalarını uygulamak.
Merkez bankasının en önemli işlevlerinden biri para basmaktır. Merkez bankaları kâğıt para basımını tekellerinde bulundururlar. Fiat para olan banknotların arkasındaki yasal otorite merkez bankalarıdır.
Merkez bankası, bankacılık sistemini izleyerek sistemin sağlıklı çalışması için gerekli önemleri alır. Bankacılık sisteminin sağlıklı çalışabilmesi için en önemli koşul, insanların bankalara güveninin sağlanmasıdır.
Merkez bankası, bankaların bankası olarak nitelendirilir. Gerçekten de bankaların müşterilerine sağladıkları temel bankacılık hizmetlerini, merkez bankasını da bankalara sağlar. Merkez bankası diğer bankaların mevduatlarını kabul eder ve kısa vadeli krediler verir.
Merkez bankası aynı zamanda devlete belli bankacılık hizmetleri sunmaktadırlar. Yani devletin bankası işlevini üstlenmektedir.
Kriz dönemleri gibi bankacılık sisteminin zor dönemlerinde merkez bankası en son likidite kaynağı olarak görev yapar. Merkez bankasının bu işlevi, bankacılık sektörü için yaşamsal öneme sahiptir.
Merkez bankaları ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için gerekli para politikalarının uygulamasından sorumludur. Para politikalarının uygulanması pratikte para arzının kontrolü ile gerçekleşir.
Merkez bankasının para arzını kontrol etmek için kullanabileceği üç temel araç vardır:
- Zorunlu rezerv oranları,
- Açık piyasa işlemleri ve
- Reeskont oranları.
Merkez bankalarının uyguladıkları para politikalarına bağlı olarak bu üç araçtan bazıları sıklıkla kullanılırken, bazıları ise nadiren kullanılabilmektedir.
Merkez bankasının menkul kıymet satın alması veya elindeki menkul kıymetlerin bir kısmını satması “açık piyasa işlemleri” olarak adlandırılır.
Para Arzı, Para Talebi ve Denge Faiz Oranı
Paranın değeri satın alabileceği mal veya hizmet ile ölçülür. Buna paranın satın alma gücü adı verilir. Mal veya hizmetlerin fiyatlarının artması veya başka bir ifadeyle satın alma gücünün azalması nasıl gerçekleşir? Bütün diğer mal ve hizmetler gibi paranın değerini de paraya olan arz ve talep belirler. Diğer faktörler değişmemek kaydıyla, paranın arzı arttığında veya paraya olan talep azaldığında paranın değeri düşecektir.
Mal paranın kullanıldığı bir ekonomide para arzındaki artışın etkisini, daha önce bahsi geçen esir kampları örneği üzerinden açıklayabiliriz. Nazi esir kamplarında sigaranın para olarak kullanılabilmesi için sigara arzı sınırlı olmalıdır.
Paranın miktarı ile değeri arasındaki ilişki fiat para için de geçerlidir. Merkez bankası gerekli olandan daha fazla para bastığında fiyatlar artacak ve paranın değeri düşecektir.
Gerçek ekonomilerde yüksek fiyat artışlarının dramatik sonuçları olabilmektedir. Hiperenflasyon adını verdiğimiz çok yüksek fiyat artışları, milli paraların kâğıt parçası gibi değersiz hale gelmesi ile sonuçlanabilmektedir.
Para arzı ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi iktisatçı Irwing Fisher tarafından geliştirilen paranın miktar teorisi yardımıyla açıklayabiliriz.
M . V = P . Y
Bu denklemde M para arzını, V paranın dolaşım hızını, P ekonomideki genel fiyat seviyesini, Y ise ekonomideki toplam üretim miktarını, yani reel Gayrisafi Yurtiçi Hasılayı (GSYİH) göstermektedir.
Fisher paranın dolaşım hızını şöyle ifade etmiştir:
V = PY / M
Paranın dolaşım hızı nominal gelirin, yani nominal GSYH’nin para arzına bölünmesiyle elde edilir. Fisher’e göre paranın dolaşım hızı, insanların bir dönemde kaç kez maaş aldıklarına, kaç kez alışveriş yaptıklarına, yani ne sıklıkla ticari işlem yaptıklarına bağlıdır. Fisher’in miktar teorisi, paranın dolaşım hızının sabit olduğunu ileri sürmektedir. Buna göre sağ taraftaki değişkenlerden biri değiştiği zaman diğer değişkenler de V sabit kalacak şekilde değişecektir.
Fisher’in teorisi bize para miktarı ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır.
Para Talebi ve Denge Faiz Oranı
Fisher gibi Klasik iktisatçılara göre, insanlar parayı sadece ödemelerini gerçekleştirmek amacıyla talep ederler. Klasik iktisatçılar daha önce para miktarı ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi açıklarken kullandığımız paranın miktar teorisini, aynı zamanda para talebini açıklamak amacıyla da kullanılmışlardır. Paranın dolaşım hızı V2’yi sabit kabul eden Klasikler, talep edilen para miktarını aşağıdaki gibi ifade etmişlerdir:
M = 1 / V . PY
Burada talep edilen para miktarı (M), nominal gelirin, yani nominal GSYİH’nin bir fonksiyonu olarak ifade edilmektedir. Buna göre fiyatlar genel seviyesi veya reel gelir arttığında ekonomik birimler ödemelerini gerçekleştirmek için daha fazla talep edeceklerdir.
John Maynard Keynes ise insanların üç temel motivasyonla para talep ettiklerini öne sürmüştür:
- İşlem amacıyla,
- İhtiyat amacıyla ve
- Spekülasyon amacıyla.
İşlem amacıyla para talebi insanların günlük, planlanmış harcamalarını ve ödemelerini yapabilmek amacıyla bulundurmak istedikleri para miktarıdır. Gelir seviyesi arttıkça gerçekleştirilen işlem sayısı da artacaktır. Bu nedenle işlem amacıyla para talebi GSYİH’nin bir fonksiyonudur.
Günlük hayatta planlanmış veya önceden öngörülebilen harcamaların dışında, daha önceden öngörülemeyen harcamalar yapılması gerekebilir. Öngörülemeyen ödemeleri gerçekleştirmek amacıyla bulundurulan para miktarı, ihtiyat amacıyla para talebini oluşturur. İhtiyat amacıyla para talebi gelire bağlıdır ve gelir arttıkça artacaktır.
İnsanlar servetlerinin bir kısmını para olarak tutarak, hazine bonosu ve tahvil gibi finansal varlıklardan elde edecekleri faiz getirisinden vazgeçeceklerdir. Faiz oranı yükseldikçe elde para bulundurmanın alternatif maliyeti de artacaktır. Faiz oranı düştüğünde ise elde hazine bonosu ve tahvil gibi varlıklar yerine para bulundurmanın maliyeti azalacaktır. Dahası, para bulundurmanın maliyeti düştüğünde, gelecekteki muhtemel yüksek faizlerden veya diğer yatırım fırsatlarından yararlanmak amacıyla insanlar ellerinde daha fazla para tutacaklardır.
İşte bu şekilde edilen para talebine spekülasyon nedeniyle para talebi denilmektedir. Düşük faiz oranlarında spekülasyon amacıyla para talebi daha fazla olacaktır. Diğer bir ifadeyle, spekülasyon amacıyla talep edilen para miktarı ile faiz oranı arasında ters yönlü bir ilişki söz konusudur.