Ceza Hukukuna Giriş Dersi 4. Ünite Özet
Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Ve Azaltan Nedenler
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Kusurluluğu etkileyen haller Türk Ceza Kanunu’nun 24 ila 34. Maddeleri arasında hukuka uygunluk nedenleri ile birlikte düzenlenmiştir. Bu bölüde, kanunun bu kısımlarında düzenlenen ve ceza sorumluluğunu etkileyen hallerden kusurluluk ele alınacaktır.
Kusur
Sorumluluğun temel şartı, insan davranışlarının isteğe bağlı bir şekilde yapılmış olmasını gerektirir. Buna göre kusur, haksızlığa neden olmuş bir eylemde failin iradesinin oluşum koşullarını inceler. Kusur, haksızlık teşkil eden bir fiilin unsurları arasında sayılmamaktadır. Haksızlık, bir kişiye ceza verilmesi için yeterli bir gösterge değildir. Kusur yargısında bulunabilmek için kasten veya taksirle işlenmiş bir suçun olması gerekir. Haksızlık, kusur yargısının temelini oluşturur. Yani kusur ile fiil arasında bir ilişki vardır. Kusur, işlenen fiildeki haksızlık dikkate alınarak saptanır. Örneğin, kleptomani hastası bir kişinin “hırsızlık” suçu kapsamında kusuru olmayabilirken, bu kişinin cinayet işlemesi halinde kusurlu sayılmaktadır. Failin işlediği fiil nedeniyle kusurlu sayılıp sayılmaması kendisine uygulanacak yaptırımın çeşidini belirler. Failin, kusurlu sayılıp hakkında cezai işlem yapılamaması halinde kendisine “güvenlik tedbiri” uygulanabilir. Kusurun ortaya çıkmasında iki değerlendirme ölçütü vardır. Bunlar, algılama yeteneği ve irade yeteneğidir.
Algılama yeteneği, kısaca, kişinin çevresinde olup biteni algılama ve yorumlaması olarak tarif edilebilir. Toplumda kabul edilen ve edilmeyen davranışlar vardır. Kabul edilmeyen davranışlar, hukuk açısından da yaptırımı olan davranışlar sınıfına girmektedir. Dolayısı ile bir kişi, hangi davranışları sergilemesi durumunda hukuki yaptırıma tabi olacağını bilmesi algılama yeteneğinin bir sonucudur.
İrade yeteneği ise failin somut bir olayda davranışını hukuki sınırlar içerisinde yönlendirmesi olarak tanımlanabilir. Yani kişi, hangi davranışın suç olduğunu hangi davranışının suç olmadığını bilip davranışlarını da buna göre şekillendirme kabiliyetine sahip olması gerekmektedir. Ancak unutulmaması gereken bir nokta vardır. Davranışların hukuki sınırlar içinde yönlendirilmesi ile fiilin varlığından bahsetmemize olanak tanıyan yönlendirici iradeyi karıştırmamak gerekir. Fiilin varlığından bahsederken ortaya çıkan yönlendirici irade, değerden yoksundur. Bu irade, işlenen suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleştirildiği bilgisinden ibarettir. Bu noktadan hareketle kişinin yönlendirici iradeye sahip olduğu söylenebilir. Bu, iradenin oluşumunun ilk aşamasıdır. Buna karşılık, kusurlulukta söz konusu olan iradede ise kişinin kusurlu davranışın bir yaptırımı olduğunu bilmesine rağmen o davranışı sergilemesi söz konusudur. Bu irade, bir değer ifade etmektedir.
Kusurluluğu Etkileyen Faktörler
Algılama ve irade yeteneğine bağlı olarak bir kişinin kusurlu olup olmadığı belirlenmektedir. Belirtmek gerekir ki failin kendisinde veya fiilin işlendiği sırada bulunan bazı istisnai haller, algılama yeteneğini ortadan kaldırabilir. Fillin işlendiği sırada kişinin algılama yeteneğini ortadan kaldıran veya irade yeteneğini etkileyen hallere kusurluluğu etkileyen nedenler denir. Bunlar:
- Yaş küçüklüğü (m.31)
- Akıl hastalığı (m.32)
- Sağır ve dilsizlik (m.33)
- Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (m.34)
- Cebir ve tehdit dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (m.28)
- Zorunluluk hali dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (m.25 f.2; m.92, m.99 f.2, m.143)
- Hukuka aykırı fakat bağlayıcı bir emrin yerine getirilmesi (m.24 f.2-4)
- Hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılması (m.27)
- Haksız tahrik (m.29)
- Kastı kaldıran ve kusurluluğu etkileyen hata halleri (m.30 f.1, f.2, f.3,4)
Yaşa bağlı olarak kişinin çevresindeki olayları algılama ve davranışlarını yasal sınırlar dahilinde yönlendirme kabiliyeti gelişmektedir. TCK'nın 31. Maddesine göre üç yaş kategorisi vardır. Bunlar:
- Birinci Grup Yaş Küçükleri: Fiili işlediği sırada 12 yaşından küçük bir kişinin cezai ehliyetinin olmadığı mutlak bir şekilde kabul edilmiştir. Dolayısı ile bu kişilerin kusur yeteneğine sahip olup olmadığı araştırılmaz. Ancak bu kişilerin suç işleme özgürlüğü olduğu anlamına gelmemektedir. Buna rağmen, bu gruptaki çocukların psikolojik gelişimleri ve topluma kazandırılmaları düşüncesinden ötürü cezai sorumluluklarının olmadığı bir norm olarak kabul edilmiştir. Yine de çocuk hakimi tarafından “çocuklara özgü güvenlik tedbirleri” kapsamında bir süreç işletilebilmektedir.
- İkinci Grup Yaş Küçükleri: 12 yaşını tamamlamış ancak 15 yaşını doldurmamış çocukların yer aldığı gruptur. Bu gruba dahil olan kişiler için algılama ve irade yeteneklerinin araştırılması ve varılan sonuca göre de yaptırım uygulanmasına hükmolunabilir. Bu yaş grubundaki çocuklar, işledikleri eylemin bir suç olup olmadığını algılayabilmekte ancak bazı şartlarda irade yönetimi gerçekleştirememektedir. Hakim, bu çocukların işledikleri eyleme yönelik kusur yeteneklerinin bulunup bulunmadığına karar verme yetkisine sahiptir.
- Üçüncü Grup Yaş Küçükleri: 15 yaşını doldurmuş ancak 18 yaşını doldurmamış çocuklar bu sınıfa girmektedir. Kusur yeteneklerine sahiptirler. Ancak çocukların topluma kazandırılmaları ve bir daha suç işlememeleri için bazı yasal düzenlemeler vardır.
Bazı psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle kişiler davranışlarının hukuki anlam ve sonuçlarını tespit edemez ve davranışlarını yasal sınırlar dahilinde tutamazlar. Bu gibi kişiler, akıl hastası olarak nitelendirilir ve bu kişilerin kusur yeteneğinin olmadığı kabul edilir. TCK’nın 57. Maddesine göre akıl hastası kişilere güvenlik tedbirleri uygulanır (m.32 f.1). Akıl hastalığının ceza sorumluluğuna etkisi işlenen fiile bağlantılı olarak değerlendirilmektedir. Bazı durumlarda akıl hastaları, kusur yeteneklerini tamamen değil, kısmen kaybetmiş olabilirler. Böylesi bir durumda kişi ceza alacak ancak cezasında indirim uygulanacaktır.
TCK’nın 33. maddesi Sağır ve Dilsiz kişiler hakkında düzenlemeler içerir. İşitme yeteneğinin kaybedilmiş olması, konuşma yeteneğinin ve algılama yeteneğinin gelişmemesine neden olur. Sağır ve dilsiz grubu, kendi içinde alt kategorilere ayrılmıştır.
- 12 yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümler, 15 yaşını doldurmamış olan “sağır ve dilsizler” hakkında,
- 12 yaşını doldurmuş olup da 15 yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümler, 15 yaşını doldurmuş olup da 16 yaşını doldurmamış “sağır ve dilsizler” hakkında,
- 15 yaşını doldurmuş olup da 18 yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümler, 18 yaşını doldurmuş olup da 21 yaşını doldurmamış olan “sağır ve dilsizler” hakkında uygulanır
- 21 yaşını doldurmuş sağır ve dilsizlerde yaşın ceza sorumluluğu üzerinde bir etkisi yoktur.
Bir kişinin suç işledikten sonra kusur yeteneğinin ortadan kalkması sorumluluk açısından bir avantaj sağlamamaktadır. Bazen kişi kasten veya taksirle kusur yeteneğini ortadan kaldırdığı bir haldeyken haksızlık teşkil eden bir eylemde bulunabilir. Kişi taksirli davranışı sonucunda kusur yeteneğini kaldırmış ve bu haldeyken bir suç işlemişse ancak taksirli sorumluluğu söz konusu olur. Buna karşılık, kişi bir suç işleyebilmek için kasten kusur yeteneğini ortadan kaldırmışsa, kusur yeteneğinin var olduğu kabul edilir. Kişi istemeyerek ya da bilmeyerek kullandığı alkol veya uyuşturucu madde etkisindeyken ya da zorla bu maddeleri kullanmak mecburiyetinde kalıp suç işlemesi halinde TCK’nın 34. maddesinin 1. fıkrasına göre algılama ve irade yeteneklerinden yoksundur ve cezalandırılamaz. Öte yandan, kişi, bir suç işlemek için cesaret almak maksadıyla alkol veya uyuşturucu madde kullanıyorsa ya da isteyerek kullandığı alkol veya uyuşturucu madde etkisindeyse burada irade ve algı yeteneklerinden bahsedilir ve kişi cezalandırılır.
Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı bir cebrin etkisinde suç işleyen kişi, serbest bir irade ila hareket etmediğinden cezalandırılmaz. Bu durumdaki cebir, kişinin etkisini iradesini tamamen bertaraf eden mutlak cebir değil, zorlayıcı cebirdir. Tehdit edilen kişi, tehdidin ileride gerçekleşebileceği ihtimaliyle bir davranışta bulunabilir. Bu yönüyle tehdit, cebirden ayrılır. Cebir ve tehdidin kusur yeteneğine etkisinin kabul edilebilmesi için cebrin karşı konulamayacak ve kurtulunamayacak bir nitelik taşıması, tehdidin ise ağır ve muhakkak olması aranmalıdır.
Zorunluluk hali ise TCK’nın 25. maddesinde düzenlenmiştir. Zorunluluk, kusurluluğu ortadan kaldıran bir durumdur ve hukuki yaptırım uygulanmaz. Zorunluluk hali, ağır ve muhakkak bir tehlikeden korunmak amacıyla kabul edilmiştir. Örneğin, ava çıkan ancak soğuktan donmak üzere olan bir kişi, karşısına çıkan bir evin kapısını kırarak içeri girerse burada iki durum söz konusudur. Başka bir şahsa ait olan mülke izinsiz girmek ve mala zarar vermek suçunu işlemiştir. Ama aynı zamanda hayati tehlikesini bertaraf etmeyi amaçlamıştır. Bu yüzden bu kişiye ceza uygulanmaz. Tehlikeye bilerek sebebiyet verilmemiş olmalıdır. Eğer kişi, tehlikeye bilerek sebebiyet vermişse bu tehlikeden kurtulmak için gerçekleştirmiş olduğu fiille bağlantılı olarak zorunluluk halinden faydalanamaz. Ayrıca tehlike, kendisinin ve üçüncü bir kişinin hakkına yönelik olmalıdır.
Hukuka aykırı fakat bağlayıcı bir emrin yerine getirilmesi, hiyerarşik bir düzende söz konusu olmaktadır. Bu ilişkide “üst” emir veren, “ast” ise emir alan konumundadır. Üst’ün emri, hukuka aykırı olabilir. Bu durumda ast, emrin hukuka aykırı olduğunu üst’üne bildirir. Ancak emir, yazılı bir şekilde ast’a tekrar tebliğ edilir ve ast da emri yerin getirirse, sorumluluk üst’e ait olur. Üst’ün emri, hukuka aykırı olmasının yanında suç da teşkil edebilir. Anayasa, konusu suç teşkil eden bir emrin yerine getirilmesine izin vermemektedir (Anayasa m.137 f.2). Böyle bir durumda emri yerine getiren kişi, içinde bulunduğu hiyerarşik yapı, emir-komuta zinciri, ast-üst ilişkisine dayanarak sorumluluktan kurtulamaz.
Hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılması ise TCK’nın 27. maddesinde belirtilmiştir. Bir fiil, ancak hukuka uygunluk sınırları içinde kaldığı müddetçe hukuka uygundur. Bazı durumlarda kişi, bu sınırları aşmış olabilir. Üç ihtimal çerçevesinde bu durum değerlendirilir
- Kişinin kasten hukuka uygunluk sınırını aşması: kişi, aşkın kısmın oluşturduğu suçu kasten işlemekten ötürü cezalandırılır.
- Kişinin bir hukuka uygunluk nedeninin taksirle aşması: kişi, aşkın kısım taksirle işlendiğinde de cezalandırılan bir fiili oluşturuyorsa taksirle işlemiş olduğu bu suçtan dolayı cezalandırılır ancak cezasında 27. maddenin 1. fıkrasına göre indirim uygulanır.
- Meşru savunmanın sınırının mazur görülebilecek heyecan, korku veya telaş nedeniyle aşılmış olması. Bu durumda, kişinin davranışlarını hukuki sınırlar içerisinde yönlendirilmesi mümkün olmayacağından bir kusurdan bahsedilemez.
TCK’nın 29. maddesi Haksız tahrik konusunun sınırlarını çizmiştir. Bir fiilin yol açtığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında bir suçun işlendiği hallerde haksız tahrikten bahsedilir. Kişi, kendisinde haksız tahrik uyandıran bir başka kişiye tepki olarak suç işlemektedir. Maruz kalınan fiilin doğurmuş olduğu hiddet veya şiddetli ele, kişinin hukuka göre davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltır. Suçu işleyen kişinin cezasında indirim yapılır. Haksız tahrik, kusur yeteneğini kaldırmamakta sadece azaltmaktadır. Haksız tahrike sebebiyet veren fiilin haksız olması yeterlidir, ayrıca suç teşkil etmesi gerekli değildir.
Hata, yanlış bilme, bilmeme veya eksik bilme nedeniyle kişinin düşündüğü ile gerçekleşenin aynı olmama halidir. Düşünülen ile gerçekleşenin aynı olmaması, iradesinin bozulmuş olarak doğmasına yol açacağından kişinin sorumluluğu üzerinde etkili olur. Hatanın, ceza sorumluluğuna etkisi TCK’nın 30. Maddesinde 4 fıkra ile belirlenmiştir. Bu hata halleri şunlardır:
- Suçun Maddi Unsurlarında Hata: Kişinin kasten hareket ettiğinden bahsedilmesi için, eylemin kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşmekte olduğunu bilerek hareket etmesi gerekir. Bunu bilmeyen kişi, kasten hareket etmiş olmaz. Dolayısı ile suçun manevi unsuru gerçekleşmemiş olacağından işlemiş olduğu fiil suç oluşturmaz.
- Suçun Nitelikli Hallerinde Hata: Bir suçun daha ağır veya daha az cezalandırılmasını gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi de hatasından yararlanır. Yani kısacası, bir eylemde bulunmak cezanın arttırılmasını gerektiriyor ancak fail bunu bilmiyorsa kişi, bu nitelikli halden sorumlu değildir.
- Hukuka Uygunluk Nedenlerinin Maddi Şartlarında Hata: Bu durumda, kişinin bir hukuka uygunluk nedeni çerçevesinde hareket ediyor oluşunun şartları yoktur. Ancak bu kişi, yanılarak bu şartların oluştuğu düşüncesiyle hareket etmektedir. Hukuka uygunluk nedeninin maddi şartlarında hata, tüm hukuka uygunluk nedenleri için geçerlidir.
- Kusurluluğu Kaldıran Veya Azaltan Bir Nedenin Maddi Şartlarında Hata: Kişi, bir zorunluluk halinin meydana geldiği düşüncesiyle bir eylemde bulunup bunun sonucunda bir suç işleyebilir. Ancak gerçekte kusurluluğu ortadan kaldıran bir durum yoksa kişi hataya düşmüştür denilebilir ve hukuki yaptırıma maruz kalmaz. Buna karşılık, kusurluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerin maddi şartlarında hatanın kaçınabilir olması halinde kişi cezalandırılabilir. Yine de TCK’nın 61. maddesine göre cezasında indirim uygulanabilir.
- İşlene Fiilin Haksızlık Oluşturduğu Hususunda Hata: Bir kişinin, işlediği eylemden ötürü kusurlu sayılabilmesi için içinde yaşadığı toplumun kurallarına aykırı davrandığını biliyor olması gerekir. Eğer kişi, bunun farkında olmadan bir eylemde bulunmuşsa kusurlu sayılamaz ve cezalandırılamaz. Haksızlık bilinci, işlenen fiilin suç teşkil ettiğinin bilinip bilinmemesi demek değildir. Önemli olan failin, işlediği fiilin yaşadağı toplumda geçerli kurallar çerçevesinde onaylanmadığını bilmesidir. Onaylanmadığını bildiği fiili işleyen kişi işlediği fiilin suç teşkil ettiğini bilmese bile haksızlık bilincine sahiptir ve işlediği fiilden dolayı kusurlu bulunup cezalandırılabilir. Buna göre, somut olayda işlediği fiilin haksızlık teşkil ettiğini bilmeyen kişi, bu bilgisizliğinin kaçınılmaz olması halinde algılama yeteneğinin yokluğundan dolayı kusurlu sayılamayacak ve cezalandırılmayacaktır.