Vergi Usul Hukuku Dersi 7. Ünite Özet
Mükellefin Ödevleri-Iı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Vergi idaresi ile ödevliler arasındaki ilişkide yükümlülerin bir takım ödevleri vardır. Vergi Usul Kanunu’nun “Mükellefin Ödevleri” başlıklı “İkinci Kitabı” incelendiğinde, burada düzenlenen ödevlerin tamamının mükellefin şekli ödevleri olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Vergi Usul Kanunu’nun başka bölümleri ile Vergi Usul Kanunu dışında yer alan kanunlarda da mükellefin ödevlerinin düzenlenmiş olduğunu belirtmekte fayda vardır.. Bu ünitede saklama ve ibraz ödevi, beyanname verme ödevi, bilgi verme ödevi, banka ve benzeri finans kurumları aracılığı ile ödeme yapma ödevi, değerleme ve değerleme ölçüleri ile amortisman kavramı ve amortisman ayırma yöntem ve sürelerine ilişkin ayrıntılı açıklamalar yapılacaktır.
Saklama ve İbraz Ödevi
Vergisel ödevlerden biri de saklama ve ibraz ödevidir. Defter tutan mükellefler, tutmuş oldukları defterleri ve bu defterlerin dayanağı olan belgeleri ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile saklamak zorundadırlar. Vergi kanunları uyarınca kendilerine saklama ödevi yüklenen gerçek ve tüzel kişiler vergi kanunları uyarınca saklamak zorunda oldukları defter ve belgelerini ibraz ve inceleme için arz etmek zorundadırlar. İbraz ödevi, inceleme ile sınırlıdır.
Saklama Ödevi
Vergisel ödevlerden biri de saklama ödevidir. Defter tutan mükellefler, tutmuş oldukları defterleri ve bu defterlerin dayanağı olan belgeleri ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile saklamak zorundadırlar. Örneğin, 2017 yılında defter tutan bir mükellef, bu defterler ile aldığı ve düzenlediği belgeleri 31 Aralık 2022 tarihinde kadar saklamak zorundadır. Ülkemizde vergi kanunları dışında kalan diğer yasalarda da saklama ödevi düzenlenmiş ve saklama süresi de ayrıca hükme bağlanmıştır. Örneğin, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre tacirlerin tuttukları defterleri on yıl saklamaları gerekmektedir. Vergi kanunları uyarınca bazı mükellefler vergi karnesi almak zorundadır. Vergi Usul Kanunu’na göre defter tutmak mecburiyetinde olmayan gerçek ve tüzel kişiler almaya mecbur oldukları fatura ve gider pusulası ve müstahsil makbuzlarını tarih sırası ile tanzim tarihlerini takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile saklamak zorundadırlar.
İbraz Ödevi
Vergi kanunları uyarınca bu kanunlarda kendilerine saklama ödevi yüklenen gerçek ve tüzel kişiler, vergi kanunları uyarınca saklamak zorunda oldukları her türlü defter, belge ve karneler ile vermek zorunda bulundukları bilgilere ilişkin mikro fiş, mikro film, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtlara erişim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve şifreleri muhafaza süresi içerisinde yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme için arz etmek zorundadırlar. İbraz ödevi, inceleme ile sınırlıdır. Dolayısıyla incelemeye yetkililer tarafından defter ve belgelerin ibrazı istenebilecektir.
Ayrıca, saklanmak zorunda olan defter ve belgeler, tasdike konu hesap ve işlemlerin doğrulanması için gerekli kayıt ve belgelerle sınırlı olmak üzere yeminli mali müşavirlerce yapılacak karşıt incelemeler sırasında, bunlara ibraz edilmek zorundadır. Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslara göre defter ve belgelerin tetkiki amacıyla yeminli mali müşavirlerce de defter ve belgelerin ibrazı istenebilmektedir. Diğer taraftan bazı mükellefler, e-defter, e-fatura ve e-arşiv fatura kapsamına alınmıştır. Bu kapsama giren mükelleflerin, aylık dönemler itibarıyla oluşturdukları elektronik defterler için, Gelir İdaresi Başkanlığından elektronik ortamda berat almak ve bunları istenildiğinde ibraz etmek üzere elektronik, manyetik veya optik ortamlarda muhafaza etmek ve yasal süresi içerisinde istenildiğinde de aynı ortamda ibraz etmek zorundadırlar. Aynı şekilde e-fatura düzenlemek zorunda olan mükellefler de gerek düzenledikleri gerekse adlarına düzenlenen e-faturaları yukarıda açıklanan yasal süreler dahilinde muhafaza ve istendiğinde elektronik, manyetik veya optik ortamlarda muhafaza ve istendiğinde elektronik, manyetik veya optik araçlar vasıtasıyla ibraz edeceklerdir. Saklama ödevinin yerine getirilmemesi halinde hürriyeti bağlayıcı ceza ile karşı kalınmaktadır.
Beyanname Verme Ödevi
Günümüzde mükelleflerin vergi kanunlarına göre belirledikleri matrahlar üzerinden vergilendirilmesi esas olarak kabul edilmiştir. Beyanname üzerinden mükellefler adına vergi tarh edilmesine de, beyana dayanan tarh denilmektedir. Bu tarh şeklinde mükelleflere, vergi matrahını kanunlara uygun olarak belirleme ve yine vergi kanunlarında belirlenen zamanlarda da bir beyanname düzenleyerek bağlı olunan vergi dairesine verip, vergiyi tahakkuk ettirme ödevi yüklenmiştir. Bir verginin beyanname ile mi tarh edileceği, beyannamenin hangi vergi dairesine verileceği, ilgili vergi kanununda belirlenmektedir. Zira bireyler bakımından yükümlülük doğuran vergilere ilişkin söz konusu yükümlülüğün yerine getirilme şeklinin de ilgili kanunda ayrıca ve açıkça düzenlenmesi gerekir. Ayrıca beyanname verme ödevini yerine getirmeyenler hakkında ceza kesilmektedir. 93 Vergi Usul Hukuku Beyanname verme ödevi de, (1) beyannamenin kâğıt ortamında ve (2) elektronik ortamda verilmesi olmak üzere iki şekilde yerine getirilmektedir. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca mükellef ya da vergi türü esas alınarak elektronik ortamda beyanname verme zorunluluğu getirilebilmektedir. Örneğin, bilanço esasına göre defter tutan mükellefler yıllık gelir vergisi beyannamesini elektronik ortamda göndermek zorunda iken, basit usulde vergilendirilen mükellefler yıllık gelir vergisi beyannamesini ister kâğıt ortamında isterse elektronik ortamda gönderebilmektedir. Beyanname üzerine, vergi dairelerince tahakkuk fişi düzenlenmek zorundadır. Tahakkuk fişi, beyannamenin verildiğini kanıtlayan makbuz hükmündedir. Beyanname üzerine yapılan tarh işleminde vergi, tahakkuk fişi düzenlenmek suretiyle tahakkuk ettirilmekte, kesilmesi gereken cezalar ise ihbarname düzenlenerek mükellefe tebliğ edilmektedir. Mükelleflerin vermiş olduğu beyannamelerdeki bilgilerin doğru olup olmadığı idarece, (1) vergi incelemesi sırasında yapılan tespitler, (2) yoklama ile yapılan tespitler, (3) mükelleflerden alınan bildirimler ve (4) dış kaynaklardan alınan bilgilerle tespit edilebilmektedir. Bu yöntemler sonucunda mükelleflerin beyannamede matrahı eksik, indirim veya mahsupları fazla beyan ettiği tespit edildiğinde, bu durum mükelleflerin eksik vergi tahakkukuna sebep olmuş ise, eksik tahakkuk eden vergi ve buna ilişkin vergi ziyaı cezası mükelleflerden ihbarname kuralına göre istenmektedir. Bu tür durumlarda, eksik tahakkuk eden vergi üzerinden ayrıca gecikme faizi de hesaplanmaktadır.
Banka veya Benzeri Finans Kurumları Aracılığıyla Ödeme Yapma Ödevi
Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257’nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’na tanınan yetkiye istinaden Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca, mükelleflere muameleleri ile ilgili tahsilat ve ödemelerini banka veya benzeri finans kurumlarınca düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğu getirilmiştir. Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenler, defter tutmak zorunda olan çiftçiler, serbest meslek erbabı ile vergiden muaf esnafın kendi aralarında yapacakları ticari işlemleri ile nihai tüketicilerden mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları 7.000 TL’yi aşan tahsilat ve ödemelerinin banka veya özel finans kurumları aracı kılınarak yapılması ve bu kurumlarca düzenlenen hesap belgesi veya hesap bildirim cetvelleri ile tevsiki zorunludur. Tespit edilen tutarın altında kalan tahsilat veya ödemelerin banka veya özel finans kurumları aracılığıyla yapılması ise ihtiyaridir. Vergi Usul Kanunu uyarınca fatura almak zorunda olan birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, serbest meslek erbabı, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlar, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler, vergiden muaf esnaf dışında kalanlar tevsik kapsamına girmemektedir. Bu yükümlülük kapsamına, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile bunlara ait döner sermaye işletmelerine yapılacak ödeme veya tahsilat işlemleri, Sermaye Piyasası Kanununda tanımlanan sermaye piyasası aracı kurumlarında yapılan işlemlere konu tahsilat ve ödemeler, 89/14391 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Kararda tanımlanan yetkili döviz müesseselerinin yapacakları döviz alım satım işlemlerine ilişkin tahsilat ve ödemeler, noter ve tapu idarelerinde yapılan işlemler, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Bilgi Verme Ödevi
Kamu idare ve müesseseleri, mükellefler veya mükelleflerle muamelede bulunan diğer gerçek ve tüzelkişiler, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların isteyecekleri bilgileri vermeye mecburdurlar. Bu tür istenen bilgiler, bireysel nitelikte olup, olaya özgüdür. Ancak, kamu idare ve müesseseleri kamu hizmeti ifa eden kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzelkişiler vergilendirmeye ilişkin olaylarla ilgili olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı ve vergi dairesince kendilerinden yazı ile istenecek bilgileri belli fasılalarla ve devamlı olarak yazı ile vermek zorundadırlar. Bu tür bilgiler ise sürekli nitelikte olup belirli dönemlerde verilmektedir. İster sürekli ister arızi olsun istenen bilgilerin verilmemesi, özel usulsüzlük cezası kesilmesini gerektirmektedir. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca, vergi incelemesine yetkililerce veya vergi dairelerince istenecek arızi bilgiler, bilgi istenecek kişiden yazı ile talep edilmek zorundadır. Bilgi istenmek üzere ilgililer vergi dairesine zorla getirilemez. Sürekli bilgi alınmasını gerektiren hususlar ise Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca çıkarılan düzenleyici işlem niteliğindeki tebliğlerde yer almaktadır. Dolayısıyla, sürekli bilgi verme ödevi, ikincil düzenlemelerle getirilmektedir. Bu kapsamda, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin aylık olarak mal ve hizmet alımları (Ba) ile satımlarına ilişkin (Bs) formlarını elektronik ortamda göndermeleri, vergi kanunları uyarınca defter tutan mükelleflerden bir kısmının her yıl düzenledikleri mükellefiyet bildirimini elektronik ortamda göndermeleri konusunda Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca çıkarılan Vergi Usul Kanunu tebliğlerinde düzenlemeler yapılmıştır.
Değerleme ve Değerleme Ölçüleri
Türk vergi sisteminde vergiyi doğuran olay, ilgili vergi kanununda belirlenmiştir. Gelir Vergisi Kanunu’nda tanımlanan ticari, zirai kazanç elde eden gerçek kişiler ile kurumlar vergisi mükelleflerince elde edilen kurum kazançlarında, gelirin elde edilmesi bir başka deyişle vergiyi doğuran olay, tahakkuk esasına bağlanmıştır. Tahakkuk esası, gelirin veya giderin mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmiş ve talep edilebilir hale gelmiş olmasını ifade etmektedir. Ayrıca, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği vergilendirme döneminde vergilendirme yapılacağından, tahakkuk ilkesi dönemsellik ilkesi ile eş anlı olarak uygulanmakla birlikte, yasalarda yer alan özel hükümler nedeniyle bazen bu ilkelerden de sapmalar olabilmektedir. Diğer taraftan genel kabul görmüş muhasebe ilkelerinden dönemsellik kavramı, işletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün, belli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanması şeklinde açıklanmaktadır. Ülkemizde, işletmeler açısından değerleme işlemleri; (1) Vergi kanunlarında, (2) Türk Ticaret Kanunu’nda, (3) Bankacılık Kanunu’nda ve (4) Sermaye Piyasası Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu bölümde vergi kanunları açısından değerleme işlemleri açıklanmıştır. Vergi kanunları açısından değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespiti şeklinde tanımlanmıştır. Dolayısıyla vergi kanunları açısından değerleme işlemlerinde (1) tespit ve (2) takdir olmak üzere iki yöntem uygulanmaktadır. Tespit işlemi mükellefler tarafından yapılırken, takdir işlemi, takdir komisyonları marifetiyle gerçekleştirilen idari işlem olmaktadır. Vergi kanunlarında değerleme, (1) iktisadi işletmelere dahil kıymetlerin değerlemesi ve (2) servetlerin değerlemesi olmak üzere iki ana başlık altına düzenlenmiştir.
Değerleme Ölçüleri
Vergi kanunları uyarınca iktisadi kıymetlerin değerlemesinde kullanılacak ölçüler Vergi Usul Kanunu’nda belirlenmiş olup, değerleme, iktisadi kıymetin nevi ve mahiyetine göre sekiz ölçü ile yapılmaktadır. Sekiz ölçüden yedisi Vergi Usul Kanunu’nda tanımlanmış, sadece “alış bedeli ölçüsü” tanımlanmamıştır. Ayrıca, ilgili vergi kanununda olaya özgü değerleme ölçüleri de yer alabilmektedir. Örneğin, Gelir Vergisi Kanunu’nun 63’üncü maddesi uyarınca, hizmet erbabına verilen ayınlar, verildiği gün ve yerdeki ortalama perakende fiyatlarına göre değerlenmektedir. Vergi Usul Kanunu’nda tanımlanan değerleme ölçüleri aşağıda açıklanacaktır.
- Maliyet Bedeli: Maliyet bedeli bir iktisadi kıymetin edinilmesi veya değerlerin arttırılması münasebetiyle yapılan giderlerle bunlara ilişkin tüm giderlerin toplamını ifade etmektedir. Maliyet bedeli ile değerlenen iktisadi kıymetler ticari mal, imal edilen mal, gayrimenkuller, demirbaşlar, hayvanlar, zirai mahsuller, gayrimenkul gibi değerlenen gayri maddi haklar, gemiler ve taşıtlardır. Maliyet bedeli, iktisadi varlığın mülkiyetine sahip olabilmek için katlanılan giderlerden oluşmaktadır. İktisadi kıymet, imal edilmiş şekilde hazır olarak satın alınabileceği gibi, iktisadi kıymetin işletmede imal ve inşa edilmesi suretiyle de edinilebilir. Satın alınarak iktisap edilen iktisadi kıymetlerde satın alma bedeli ve iktisap edilmesi nedeniyle yapılan bilumum harcamalar toplamı maliyet bedelini oluştururken, imal ve inşa edilerek sahip olunan iktisadi kıymetlerde ise bunların imal ve inşa giderlerinin toplamı iktisadi kıymetin maliyet bedeli olmaktadır.
- Borsa Rayici (Sürüm Değeri ): Borsa rayici, kambiyo, menkul kıymetler ve ticaret borsalarına kayıtlı olan iktisadi kıymetlerin değerleme gününden önceki son işlem gününde borsadaki işlemlerin ortalamasına göre oluşan değerlerini ifade etmektedir. Değerlemeye esas alınacak borsada, normal dalgalanmalar dışında bariz bir kararsızlık varsa, son işlem günü yerine değerlemeden önce gelen otuz günde yapılan işlemlerin ortalamasını aldırmaya Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. İktisadi işletmelerde bulunan yabancı paralar, tahviller borsa rayici ile değerlenmektedir.
- Tasarruf Değeri: Tasarruf değeri, bir iktisadi kıymetin değerleme gününde sahibi için ifade ettiği gerçek değerdir. Tasarruf değeri ile yapılacak değerlemede, yasanın belirlediği objektif esaslardan hareket edilmesi zorunludur. Vergi Usul Kanunu’nda yer alan şüpheli alacaklar için karşılık ayrılması, değerleme günü itibariyle vadesi dolmamış senetli alacaklar için reeskont hesaplanması, tasarruf değeri ile yapılan değerlemeye örnek oluşturmaktadır.
- Mukayyet Değer (Kayıtlı Değer): Mukayyet değer, iktisadi kıymetin defter kayıtlarında gösterilen hesap değeridir. Defter tutan mükellefler, iktisadi kıymetlerin değerini ayrı ayrı muhasebe kayıtlarında göstermek zorundadır. İktisadi işletmelerin borçları, alacakları, kuruluş ve örgütlenme giderleri, gelecek dönemlere ait gelir ve giderleri gibi, aktif ve pasifi düzenleyici geçici hesaplar, karşılıklar mukayyet değerle değerlenmektedir. Amortismana konu iktisadi kıymetler açısından mukayyet değer, ayrılmış olan amortismanlar düşüldükten sonra kalan değerdir. Ancak, amortisman ayrılması zorunlu olmayıp, isteğe bağlı olduğundan, ayrılmamış olan amortismanlar, mukayyet değerin hesaplanmasında dikkate alınmamaktadır.
- İtibari Değer (Nominal Değer): İtibari değer; her çeşit senetlerde, esham ve tahvilatın üzerinde yazılı olan değerdir. Ulusal para itibari değerle değerlenmektedir.
- Rayiç Bedel: Rayiç bedel; bir iktisadi kıymetin değerleme günündeki normal alım satım değeridir. Rayiç bedelin tespitinde objektif olunması gerekmektedir. Rayiç bedel, takdir komisyonu, mahkeme kararı veya değerleme şirketleri aracılığıyla belirlenebilmektedir. İşletmeye dahil iktisadi kıymetlerden rayiç bedel ölçüsü ile değerlenen iktisadi kıymet bulunmamakla birlikte, Emlak Vergisi Kanunu ve Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun konusuna giren servet unsurlarının değerlemesinde rayiç bedel ölçüsü kullanılmaktadır.
- Vergi Değeri: Vergi değeri; bina ve arazinin Emlâk Vergisi Kanunu göre tespit edilen değeridir. Emlak Vergisi Kanunu’na göre arsa, arazi ve binanın değeri de (1) arsa ve araziler için, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin hükümlerine göre takdir komisyonlarınca arsalar için her mahalle ve arsa sayılacak parsellenmemiş arazide her köy için cadde, sokak veya değer bakımından farklı bölgeler (turistik bölgelerdeki cadde, sokak veya değer bakımından farklı olanlar ilgili valilerce tespit edilecek pafta, ada veya parseller), arazide her il veya ilçe için arazinin cinsi (kıraç, taban, sulak) itibarıyla takdir olunan birim değerlere göre; (2) binalar için, her yıl, Haziren ve Maliye ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarınca müştereken tespit ve ilân edilen bina metrekare normal inşaat maliyetleri ile takdir komisyonunca takdir edilen arsa değeri üzerinden bulunacak arsa veya arsa payı değeri esas alınarak Emlak Vergisi Kanunu’nun 31’inci maddesine istinaden hazırlanmış bulunan tüzük hükümlerinden yararlanılmak suretiyle, tespit edilmektedir.
- Emsal Bedeli : Emsal bedeli, gerçek bedeli belli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerdir. Emsal bedel ölçüsü uygulamada oldukça yaygın olarak kullanılan bir ölçüdür. Bu değerleme ölçüsü; (1) değerlemeye konu iktisadi kıymetin, gerçek değerinin belli olmaması veya bilinmemesi, (2) değerlemeye konu iktisadi kıymetin gerçek değerinin doğru olarak tespit edilememesi hallerinde kullanılmaktadır. Örneğin, kırılma bozulma ve benzeri nedenlerle ya da değerleme günü itibariyle piyasa fiyatı maliyet bedelinin %10’undan daha düşük olan değeri düşen mallar, emsal bedel ölçüsü ile değerlenmektedir. Emsal bedel ölçüsü, vergi kanunlarında yer alan koşulların gerçekleşmesi halinde her türlü iktisadi kıymet için uygulanabilmektedir. Bu ölçü ile değerleme günü itibariyle, değerlemeye konu iktisadi kıymetin güncel değeri belirlenmeye çalışılmaktadır.
- Envanter Çıkarmak: Değerleme işlemlerinde kullanılan tespit yöntemi, mükelleflerin sahip oldukları varlıkları fiziki sayım yoluyla miktar olarak tespit edip, bunların değerlerini belirlemeleri esasına dayanmaktadır. Ticari ve zirai kazancını defter tutmak suretiyle tespit eden mükellefler, işe başlama tarihinde ve izleyen her hesap döneminin sonunda çıkarılan envanterleri ve bilançoları envanter defterlerine kaydetmek zorundadırlar. Bu şekilde envanterin çıkarıldığı güne “bilanço günü” denilmektedir. Ferdi teşebbüslerde, bu mükelleflerin sahip olduğu (1) bina ve arazi (2) fabrika, ambar, atölye, dükkan, mağaza ve arazi -işletmede ister kısmen, ister tamamen kullanılsınlar- değerlerinin tamamı üzerinden envantere alınmak zorundadır. Ayrıca, ticaret hanları gibi oda oda veya kısım kısım kullanılabilen binalarla evlerin ve apartmanların yarısından fazlası işletmede kullanıldığı takdirde envantere alınmaktadır. Envanter işlemlerinin hesap dönemi sonu itibariyle her yıl yapılması gerekmektedir. Sadece, çeşitli mal üzerine geniş ölçüde ve perakende iş yapanlar ve eczaneler emtia mevcutlarının envanterlerini üç yılda bir çıkarabilmektedirler. Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanlığı büyük sınai işletmelerin, durumuna göre, iki veya üç yılda bir envanter çıkarmalarına izin verebilmektedir. Üç yılda bir envanter çıkaranların, envanter çıkarmadığı yıllarda hesaben mevcut iktisadi kıymetlerini envanter defterlerine kaydetmeleri gerekmektedir. Yapılan envanter çalışması sonuçlarının kanuni defterlere aynen yansıtılması gerekmektedir. Envanter çalışmaları sonucunda, (1) iktisadi kıymetlerdeki fazlalıklar, (2) iktisadi kıymetlerdeki noksanlıklar, (3) dönem sonu itibariyle tamamlanmayan işlemler tespit edilmektedir.
- Enflasyon Düzeltmesi: İşletmelerin finansal tablolarında yer alan iktisadi kıymetlerin değerlemesinde kıymetin niteliğine göre farklı değerleme yöntemi uygulanması nedeniyle, bu tablolar işletme varlıklarının gerçek değerini yansıtmamaktadır. Özellikle yüksek enflasyon oranlarının yaşandığı dönemlerde, iktisadi kıymetlerdeki değer artış veya azalışları da varlıklara yansıtılamamaktadır. Finansal tabloların gerçek durumu yansıtmasını temin edebilmek için, 2003 yılına kadar bazı mükelleflerin amortismana tabi iktisadi kıymetlerini yeniden değerleme oranında artırmasına izin verilmekteydi. Yeniden değerleme işlemleri, değerlemeye konu amortismana tabi iktisadi kıymetin ekonomik ömrü ile sınırlı olduğundan, bu değerleme yöntemi finansal tablolarda enflasyondan kaynaklanan etkileri tam olarak giderememiş bir başka deyişle finansal tabloların gerçek durumu yansıtmasını sağlayamamıştır. 2003 yılında Vergi Usul Kanunu’nda yapılan değişiklikle yeniden değerleme yapılması kaldırılarak bunun yerine finansal tablolarda yer alan varlıkların enflasyon düzeltmesine tabi tutulması esasına geçilmiştir. Enflasyon düzeltmesi, paranın satın alma gücündeki değişmeler nedeniyle gerçek durumu ifade edemeyen finansal tabloların, gerçek durumu ifade eder hale gelmelerini sağlamak üzere düzeltme işlemine tabi tutulmasıdır.
Amortisman ve Amortisman Ayırma Yöntem ve Süreleri
İşletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle, gayrimenkullerin bütünleyici parçaları ve teferruatı, tesisat ve makineler, gemiler ve diğer taşıtlar, gayrimaddi haklar, alet, edevat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerin değeri, amortisman yoluyla yok edilirler. Amortismana konu olan bu sabit kıymetlerin özelliği işletmede bir yıldan fazla kullanılabilir olmalarıdır. Amortisman ayrılabilmesi için, amortismana konu sabit kıymetin, işletmeye dahil olması yeterli olup, bu kıymetlerin kullanılıp kullanılmaması amortisman ayrılmasına engel değildir. İşletmeye dahil olan amortismana tabi sabit kıymet kullanılmasa da amortisman ayrılabilmektedir. Amortisman ayrılması zorunlu olmayıp ihtiyaridir. Dolayısıyla, işletmede bir yıldan fazla kullanılan sabit kıymetler için yapılan harcamaların tamamı yapıldığı yılda değil, bu kıymetlerin ekonomik ömür süresi dikkate alınarak, iktisadi kıymetin ekonomik ömrü süresi içinde giderleştirilmektedir. İlgili mevzuat gereğince sözleşme süresinden sonra bedelsiz olarak devlete veya devletçe tensip olunan bir teşekküle veya belediyeye intikali öngörülen amortismana tabi iktisadi kıymetlerden (sözleşme süresinde yenilenmesi gerekenler hariç), sermayenin veya özel maliyet bedellerinin itfası hükümlerine göre amortismana tabi tutulanlar, genel hükümler uyarınca ayrıca amortismana tabi tutulamazlar.
Amortisman Ayırma Süresi ve Amortisman Ayırma Yöntemleri
Amortisman süresi, kıymetlerin aktife girdiği yıldan başlamaktadır. Amortismana tabi iktisadi kıymet için ayrılacak amortisman tutarının belirlenebilmesi için, ilgili iktisadi kıymetin ekonomik ömrünün belirlenmesi gerekmektedir. Amortisman oranı, (1) rakamının, ekonomik ömür süresine (1/ ekonomik ömür süresi) bölünmesi suretiyle tespit edilmektedir. Amortismana tabi iktisadi kıymetin ekonomik ömür süresi Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca belirlenmektedir. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca amortisman oranı belirlenmeyen iktisadi kıymetler için de mükelleflerin Hazine ve Maliye Bakanlığı’na başvuruda bulunarak, amortisman oranının belirlenmesini talep etmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla, mükellefler amortismana tabi iktisadi kıymetlerini Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın tespit ve ilan edeceği oranlar üzerinden itfa etmektedirler. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca tespit ve ilan olunan amortisman nispetleri ilanların yapıldığı, ayrı ayrı tespit edilen nispetleri ilgililerin müracaatta bulunduğu hesap döneminden itibaren uygulanmaktadır. Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanlığı, tespit ve ilan ettiği amortisman nispetlerini gerektiğinde değiştirmeye ve amortismanlarla ilgili hususları tespite de yetkilidir. Amortisman yıllık olarak ayrılmaktadır. Sadece, faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları binek otomobilleri hariç olmak üzere, işletmelere ait binek otomobillerinin aktife girdiği hesap dönemi için ay kesri tam ay sayılmak suretiyle kalan ay süresi kadar amortisman ayrılmakta olup, amortisman ayrılmayan süreye isabet eden bakiye değer, itfa süresinin son yılında tamamen yok edilmektedir.
Fevkalade (Olağanüstü) Amortisman : İşletmelerde kullanılan amortismana tabi iktisadi kıymetlerin, (1) yangın, deprem, su basması gibi afetler neticesinde değerini tamamen veya kısmen kaybetmesi, (2) yeni icatlar dolayısıyla teknik verim ve kıymetlerinin düşerek tamamen veya kısmen kullanılmaz bir hale gelmesi, (3) zorlayıcı çalışmaya tabi tutuldukları için normalden fazla aşınma ve yıpranmaya maruz kalması gibi hallerde sabit kıymetin ekonomik ömür süresi değişmektedir. Bu tür olayların gerçekleşmesi halinde mükelleflerin, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na başvuruda bulunması kaydıyla, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca ilgili bakanlıkların görüşü de alınmak suretiyle, her işletme için işin mahiyetine göre ayrı ayrı “fevkalade ekonomik ve teknik amortisman oranı” tespit edilir. Bu durumda, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca tespit edilen amortisman oranı, bu olayların meydana geldiği yılda uygulanır. Fevkalade amortisman oranının uygulanabilmesi için, ilgili iktisadi kıymetin ekonomik ömür süresi dolmamış olmalıdır. Ekonomik ömür süresi dolan iktisadi kıymetler için fevkalade amortisman oranı belirlenemez.
Amortismana Tabi Malların Satılması veya Sigortadan Tazminat Alınması: Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin satılması halinde alınan bedel ile bunların envanter defterinde kayıtlı değerleri arasındaki fark dönem kârzararına aktarılır. İşletme hesabı esasında defter tutan mükelleflerle serbest meslek kazanç defteri tutan mükellefler bu farkı defterlerinde hasılat veya gider kaydederler. Söz konusu iktisadi kıymetler satışa konu edilmeksizin devir ve trampa suretiyle el değiştirse de aynı şekilde işlem yapılmak zorundadır. Ayrıca, yangın, deprem, sel, su basması gibi afetler yüzünden tamamen veya kısmen ziyaa uğrayan amortismana tabi iktisadi kıymetler için alınan sigorta tazminatı bunların değerinden -amortismanlı olanlarda ayrılmış olan amortisman çıktıktan sonra kalan değerden- fazla veya eksik olduğu takdirde farkı kâr veya zarar hesabına aktarılır. Satılan veya ziyaa uğrayan iktisadi kıymetin yenilenmesi, işin esasına göre zaruri bulunur veya bu hususta işletmeyi idare edenlerce karar verilmiş ve teşebbüse geçilmiş olursa bu takdirde, satıştan ya da sigortadan alınan tazminattan doğan kâr, yenileme giderlerini karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta azami üç yıl süre ile tutulabilmektedir.