Dil Felsefesi Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Frege’Nin Anlam Ve Gönderme Kuramı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Frege’nin özdeşlikle ilgili eski çözümü kabullenmeyişi nasıl olmuştur?
Eski görüşünü ve bu görüşle nasıl varmış olduğunu bu şekilde özetledikten sonra, bu görüşü sorgulamaya başlamıştır. Özdeşlik ilişkisini adlar arası bir ilişki olarak düşünürsek, “Akşam Yıldızı Sabah Yıldızı’dır” tümcesi gökyüzüne dair değil, dilimize ve kullandığımız adlara dair bir yargı dile getirmiş olurdu. Halbuki bu tümce gökyüzüne dair bir yargıyı dile getirir, dile veya adlara dair değil. Hangi cisme ne ad vereceğimiz büyük ölçüde rastgele bir seçimdir Frege’ye göre. Ancak Akşam Yıldızı’nın Sabah Yıldızı ile aynı gök cismi olması bizim dilsel seçimlerimize bağlı bir olgu değildir. Bundan dolayı Frege eski çözümünün doğru olmadığını kabullenip, özdeşlik ilişkisinin bir nesnenin kendisiyle arasında bir ilişki olduğunu savunur. Bu durumda özdeşlik yargılarının nasıl olup da öğretici olduğunu açıklaması gerekir. Özdeşlik problemini çözmek için adların anlamları ile göndergeleri arasındaki ayrımı yapar.
Frege’nin Anlam ve Gönderme Üzerine adlı başyapıtı hangi soruyla başlamaktadır?
“Özdeşlik ilişkisi neyle ne arasındaki ilişkidir?” sorusuyla başlamaktadır.
Frege “dil”i örnekle nasıl açıklamaktadır?
Bir teleskopla aya baktığımızda doğrudan ayı değil, ayın teleskopun lensi üzerinde oluşturduğu imgeyi görürüz. Ayarları sabit tuttuğumuzda o imge hep lensin üzerinde olacaktır. Yani ay nesnel gerçekliğin bir parçası ise, ayın lens üzerindeki imgesi de bir anlamda nesnel gerçekliğin bir parçası olmak durumunda. Teleskopun ayarları yapıldığında lens üzerinde oluşan imge kimse teleskopa bakmasa bile orada varlığını sürdürür. Diğer yandan teleskopa bakan bir gözlemcinin gözbebeği üzerinde oluşacak imge ise özneldir ve kişiden kişiye değişir. Nasıl ki teleskopla bakılan ay gerçek dünyanın bir parçası ise, bir sözcüğün göndergesi de öyledir.
“İde”yi Frege nasıl tanımlamaktadır?
Sözcüklerin zihinde çağrıştırdığı anlam olarak tanım getirmiştir.
Nesnelerin farklı sunuş biçimleri Fregeye göre ve Türkçe karşılığı nedir?
Nesnelerin farklı sunuş biçimleri Frege’ye göre “Sinn” Türkçe karşılığı ise “anlam”dır.
“Özdeşlik ilişkisi neyle ne arasındaki ilişkidir?” sorusuna Frege’nin daha önce verdiği yanıt nedir?
Dilsel bir im sayesinde bir nesneye gönderme yapıp onun hakkında bir şey söyleriz. Dilsel ime en basit örnek bir özel addır. Örneğin “Akşam Yıldızı” Venüs gezegenine eskilerde verilmiş bir özel addır, “Sabah Yıldızı” adı da yine Venüs’ün bir başka adıdır. İşte Frege’nin eski çözümlemesine göre özdeşlik imler arasında bir ilişki kurar. “5+7=12” dediğimizde “5+7” imiyle, “12” iminin aynı sayının imleri olduğunu ifade etmiş oluruz. Aynı şekilde “Akşam Yıldızı Sabah Yıldızı’dır” dediğimizde de “Akşam Yıldızı” ile “Sabah Yıldızı” adlarının aynı şeyin adı olduğunu ifade ederiz.
Frege’nin kuramında dil terimlerinin nasıl bir semantik işlevi bulunmaktadır?
Frege’nin kuramında dilin tüm terimlerinin iki temel semantik işlevi bulunmaktadır: Bir terim öncelikle bir anlam taşır ve bu anlam aracılığıyla gönderme yapar. Anlam ile gönderme arasındaki bu ayrım dilin her türlü terimleri için geçerlidir. Özne konumunda kullandığımız terimlerin göndergelerine Frege “nesne” diyor. Özne konumunda kullanılabilen türde terimler tek bir nesneye gönderme yapma işlevine sahiptirler. Bu tür terimlere Frege “özel ad” demiş olsa da, günümüz dil felsefesinde bunlara “tekil terim” denmektedir. Anımsayacağınız üzere tekil terimi tek bir nesneye gönderme yapma işlevine sahip olan bir terim olarak tanımlayabiliriz. Tekil terimler boşlukları olmamalarından dolayı, Frege’nin eğretilemesiyle, “doymuş” terimlerdir. Doymuş bir terim doymuş bir şeye gönderme yapar. Dolayısıyla tekil terimin göndergesi olan nesne de doymuş bir şeydir. Diğer yandan yüklemler tanım gereği boşluğu olan doymamış terimlerdir. Doymamış bir terimin göndergesi de doymamıştır. İşte bundan dolayı yüklemler hiçbir koşulda nesnelere gönderme yapmazlar. Örneğin “dünya yuvarlaktır” tümcesinin iki parçası vardır, “dünya” tekil terimi ile “___yuvarlaktır” yüklemi. “Dünya” sözcüğü bu tümce içinde bir nesne olan dünyaya gönderme yapar. Aynı tümce içinde geçen “___yuvarlaktır” yüklemi ise Frege’ye göre bir kavrama gönderme yapar.
“İde”nin işlevi nedir?
Bu öznel imgeler sayesinde bir sözcüğün anlamını kavrarız, bundan dolayı dil kullanımında çok önemli bir yer tutarlar. Bu imgeler sayesine kavradığımız anlamlar ile dış dünyanın nesnelerin zihnimizde temsil edebiliriz.
Frege bu tartışmalara nasıl bir yanıt vermiştir?
İşte Anselm’in ve Descartes’in bu ünlü kanıtlamalarına getirilen eleştiriler Frege’nin varlık yargıları çözümlemesinin ilk tohumlarını atmıştır. Örneğin Kant bu tanıtlamaları şu şekilde eleştirir. Bu argümanlar var olmayı gerçek bir yüklem olarak varsayarlar. Tanrıya yüklenen bazı temel nitelikler vardır. O her şeyi bilen, mutlak olarak iyi olan, her şeyi yapma gücünde olan bir varlık olarak kabul edilir. Tanrının varlığının kanıtlamasındaki bu özelikler gibi var olmak da tanrıya yüklenebilecek bir özellik olarak varsayılır. Kant buna karşı çıkarak “var olma gerçek bir yüklem değildir” deyip bunu ayrıntılı bir şekilde savunmuş olsa da, varlık yargılarının bir çözümlemesini açık bir şekilde ortaya koyamamıştır. İşte Frege Kant’ın bu eleştirinden yola çıkarak kendi çözümlemesine varır.
“Özdeşlik” matematik ve mantık dilinde nasıl ifade edilmektedir?
Matematik ve mantık dilinde “=” imiyle dile getirilen eşitlik kavramı olarak ifade edilmektedir. Diğer bir deyişle bir şeyin aynı ya da özdeş olduğunu ifade etmektedir.
“Var olma” iki farklı bağlamda nasıl ele alınmıştır?
İkinin kökeni antik felsefeye kadar gider: bir şeyin var olmadığını söylemek nasıl olanaklı oluyor? Antik felsefede bu problem dil felsefesi açısından değil varlık ve yokluk üzerine derin bir metafizik mesele olarak ele alınıyordu. Örneğin o dönemde çoğu Yunan Zeus tanrısının varlığına inanıyordu ama inanmayanlar da vardı. Diyelim ki böyle biri “Zeus tanrısı yoktur” demiş olsun. Bu anlamlı bir yargı ifade ediyor ancak eğer yargı doğruysa karşımıza şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. Zeus’un varlığını reddedebilmek için onu öncelikle adlandırmak gerekiyormuş gibi görünüyor ama eğer ki böyle bir tanrı yok ise o halde “Zeus” adı var olmayan bir tanrıya mı gönderme yapıyor? Zeus adlandırabileceğimiz bir şey ise nasıl oluyor da varlığa sahip olamıyor? Var olmayan varlıklar olabilir mi? Var olma üzerine felsefe tarihinde tartışmaların yoğunlaştığı diğer bir bağlam ise tanrının varlığını tanıtlama çabalarında ortaya çıkmıştır. Örneğin Anselm’in tanrı tanıtlamasına bakalım. Anselm tanrıyı “ondan daha yüce bir varlık düşünülemeyen” olarak tanımlar. Bu tanımı tanrının varlığını reddedenler bile kabul edeceklerdir Anselm’e göre. Eğer tanrı var ise tüm mükemmellikleri barındıran bir varlık olmalıdır bu tanıma göre. Ancak eğer tanrının varlığını reddedersek karşımıza şöyle bir çelişki çıkar. Var olmayan bir şey tanrı olamaz, zira var olmak var olmamaktan iyidir. Var olmamak bir eksikliktir yani var olmayan bir şey mükemmel olamaz. Kısaca var olmayan bir şey “ondan daha yüce bir varlığın düşünülemeyeceği” bir şey değildir. İşte böyle bir uslamlama sonucu Anselm tanrının tanım gereği varlık sahibi olduğu sonucuna varır. Çelişkiye düşmeden tanrının varlığını reddedemeyiz. Descartes da Meditasyonlarında benzer bir tanrı tanıtlaması verir: “Tanrı, tanım gereği tüm mükemmelliklere sahiptir. Var olmak bir mükemmelliktir. Dolayısıyla tanrı vardır.” olmayan bir şey mükemmel olamaz.
Frege’nin dile getirdiği dilsel ilke ne olarak anılmaktadır?
Bileşimsellik ilkesi olarak ele alınmaktadır.
Frege’ye göre bir terimin yerine eşgöndergeli bir terim konmasını nasıl açıklamaktadır?
Ona göre bileşik bir terimin bir parçası olan bir terimin yerine aynı nesneye gönderme yapan bir başka terim koyarsak, o birleşik terimin göndergesi değişmemektedir. İki tümce arasında ortak olan şey doğruluk değeridir. Tümceler farklıdır, tümcelerin anlamları farklıdır, değişmeyen tek şey doğruluktur. Yani ilk tümce doğru ise ikincisi de doğru olmak durumunda, ilk tümce yanlış ise ikincisi de yanlış olma zorunda. Bu tür bir akıl yürütme sonunda tümcelerin göndergelerinin doğruluk değerleri olmaktadır.
Frege özdeşlikle ilgili önceki savına nasıl varmıştır?
İki nesne değil bir nesnenin kendisiyle girdiği bir ilişki olur özdeşlik. Bu durumda da “a=a” ile “a=b” formundaki özdeşlik tümceleri arasındaki farkı açıklamak olanaklı olmaz. Frege eski çözümünde bundan dolayı özdeşlik ilişkisinin nesneler arası değil nesnelerin arası değil nesnelerin adları arasında bir ilişki olduğu sonucuna varmıştır.
Mantıksalcılık kuramı nasıl oluşmuştur?
Frege’nin “artimetiğin temelleri” adlı kitabında sorulması kolay ancak yanıtlaması zor bir soru üzerinde durmaktadır. “Sayı nedir?” sorusuna yanıt bulmak için aritmetiğin basit cümlelerinin çözümlenmesi gerekmektedir. Bu çözümleme çabası “mantıksalcılık” kuramını ortaya çıkarmıştır.
Frege gönderme için bileşimsellik ilkesini nasıl açıklamaktadır?
Reddetme yolunu izlemez. Ona göre bu ilke her durumda doğru olmak zorundadır. Bundan dolayı karşımıza çıkan bu durumun gerçekte bu ilkeyle çelişmediğini göstermeye çalışır. Bu sayede dil felsefesinde daha önce hiç tartışılmamış yepyeni bir görüş ortaya çıkar. Diyelim ki şu üç tümce Ayşe’nin düşünce dünyasına dair doğru bir şeyi dile getiriyor: 1) Ayşe doğal olarak sıvı su bulunan tek gezegenin dünya olduğuna inanıyor. 2) Doğal olarak sıvı su bulunan tek gezegen dünyadır. 3) Doğal olarak sıvı su bulunan tek gezegen güneşe en yakın üçüncü gezegendir. Şimdi Frege’nin bu probleme yönelik çözümüne bakılacak olursa: (1) sayılı tümce dünya hakkında bir şey söylerken, (4) sayılı tümce doğrudan dünya hakkında bir şey söylemez. Bu aradaki fark Frege açısından çok önemlidir. (4) sayılı tümce Ayşe’nin dünya hakkındaki bir inancı hakkında bir şeyi dile getirir. Bu sayede bizler dil kullanımıyla hem kendimizin hem de başkalarının düşünceleri, inançları, bilgileri hakkında konuşabiliyoruz. İşte içinde inanma, bilme gibi zihinsel süreçlere gönderme yapan türde bu tür tümcelerin çözümlemeleri diğerlerinden çok farklıdır Frege’ye göre. Bu tür tümcelerde bir düşünceye gönderme yapılır. İşte bu tür düşüncelere gönderme yapan terimlerin semantik işlevleri de farklıdır Frege’ye göre. Bu tür tümcelerde bir düşünceye gönderme yapılır. İşte bu tür düşüncelere gönderme yapan terimlerin semantik işlevleri de farklıdır Frege’ye göre. Örnekten açıklanacak olursa; normalde “dünya” sözcüğünü dünya hakkında bir şey söylemek için kullanırız. Ancak (1) sayılı tümcede geçen “dünya” sözcüğü dünya hakkında bir şey söylemek için kullanılmıyor Frege’ye göre. Bu sözcüğü o tümce içinde kullandığımızda amacımız dünyadan bahsetmek değil, Ayşe’nin düşüncesinden bahsetmektir. Bundan dolayı burada geçen “dünya” sözcüğü ile dünyaya değil, bu sözcüğün anlamına gönderme yaparız. Normalde bir terim göndergesine gönderme yapar. Ancak insanların düşüncelerinden bahsederken kullandığımız terimler, göndergelerine değil anlamlarına gönderme yapar Frege’ye göre.
Anlamın (Sinn) işlevleri nelerdir?
Anlamın işlevleri şöyle sıralanabilir: • Anlam sayesinde bir nesneyi zihnimizde temsil edip onu adlandırmaktadır. • Bir adın anlamı o adın göndergesi olan nesneyi belirlemektedir. • Anlamlar bir araya gelerek “düşünce” (ya da günümüz dil felsefesi terminolojisinde “önerme”) oluşturmaktadır.
Frege’nin mantıksalcılık kuramını savunmasının sonucunda ne olmuştur?
Bu kuramını savunmak için geliştirdiği mantık dili, günümüzde artık felsefeden koparak bir bilim dalı haline gelmiş olan Yüklemler Mantığının kurulmasını sağlamıştır.
Sözcük ve anlam arasında nasıl bir ilişki vardır?
Bir nesneyi düşünebilmemiz, onu adlandırıp, dil aracılığıyla o nesne hakkında konuşabilmemiz için o nesnenin bize kendisini bir şekilde sunması gerekir. Bu sunuş biçiminden yararlanarak o nesneye bir ad verdiğimizde, o sunuş biçimi o adın anlamı haline gelir. Ancak anlamlar aracılığıyla nesnelerden bahsetmemiz ve onlara gönderme yapmamız olanaklı olur. Bundan dolayı dil ile dünya arasındaki ilişki Frege’nin kuramında doğrudan kurulan bir ilişki olamaz. Sözcüklerimiz hep anlamları aracılıyla gönderme yaparlar. Bir ada hangi anlamı yükleyeceğimiz bizim seçimimize kalsa da, o anlamın dünyada hangi nesneyi belirleyeceği bizim kararımıza bağlı değildir. Anlamlar, nesneleri zihnimizde temsil etme işlevini görürler.
Tümcelerin dil içindeki işlevi nedir?
Tümce dil yoluyla dünya ile ilişkimizin kurulmasını sağlamaktadır. Tümceler sayesinde bir konuda düşünceler dile getirilmektedir.
Mantıksalcılık kuramına göre aritmetiğin mantığa indirgenmesinin sonuçları nelerdir?
İki önemli sonucu bulunmaktadır: Birincisi, tüm aritmetiksel nesneler aslında mantıksal nesnelerdir. İkincisi ise, tüm aritmetiksel doğrular aslında mantıksal doğrulardır.
Frege sözcüklerin bir araya gelerek bir düşünce ifade etmesine nasıl bir açıklama getirmiştir?
Sözcükler belirli mantıksal ulamlar içerisinde anlam kazanırlar. Bu ulamlar arasında iki tanesini temel alır Frege: • Özne ve • Yüklem. Özne tekil bir terimdir, yani tek bir nesneye gönderme yapar. Yüklemler ise tek bir nesneye değil birçok nesneye uygulanabilir. Bir tümcenin öznesini kaldırdığımızda geriye kalan terime “yüklem” demektedir.
Gönderme için bileşimsellik ilkesi nasıl açıklanmaktadır?
O terimin parçalarının göndergelerinin bir fonksiyonudur. Bir örnekle açıklamak gerekirse: “Dünya yuvarlaktır”, tümcesi daha önce de söylediğimiz gibi Frege’nin kuramında bir doğruluk değerine gönderme yapar. Tümce doğruysa Doğru nesnesine, tümce yanlışsa da Yanlış nesnesidir bu gönderge. Eğer dünya gerçekten yuvarlak ise, tümcemiz Doğru’ya gönderme yapar. İşte bu ilkeye göre tümcemizin göndergesini belirleyen an az iki şey vardır: tümcenin öznesi olan “dünya” teriminin göndergesi (ki bu dünya nesnesidir), ve tümcenin yüklemi olan “___yuvarlaktır” teriminin göndergesi (ki bu yuvarlaklık kavramıdır). Bu iki göndergeyi sabit bıraktığımızda tümcenin göndergesi de değişmez. Yani özne konumundaki “dünya” teriminin yerine o terimle eşgöndergeli olan bir başka terim koyduğumuzda elde edeceğimiz yeni tümcenin de göndergesi aynı kalacaktır; yani ilk tümcemiz doğru olduğuna göre, yeni tümcemiz de doğru olacaktır.
Frege’nin dil kuramı hangi isimle anılmaktadır?
Frege’nin dil kuramı aynı zamanda Anlam ve Gönderme Kuramı olarak anılmaktadır.
Gottlob Frege’nin dil felsefesi nasıl ortaya çıkmıştır?
Dil felsefesi düşünür Gottlob Frege’nin dil felsefesi matematiğin temellerini araştırırken ortaya çıkmıştır.
Frege anlam ve gönderme arasındaki ayrımı nasıl yapmıştır?
Anlam ve gönderme arasındaki ayrımı yaparken, Frege, Kant felsefesinin temel bir kavramından yola çıkar. Dış dünyanın nesneleri, Kant’ın deyimiyle bizlere kendilerini “sunarlar”, ancak bu sundukları yüzleri dışında bir de sunmadıkları yüzleri vardır. Kant buradan yola çıkarak fenomenler dünyası ile numenalar dünyası arasındaki meşhur ayrımını yapar. Frege’nin böyle bir ayrımı benimsediğine dair bir ipucu bulamayız çalışmalarında. Ancak nesnelerin kendilerini bizlere “sunuş biçimleri” olduğu düşüncesi Frege’nin kuramı için bir temel oluşturuyor. Aynı nesne, birden çok, hatta sonsuz şekilde kendini sunabilir.
Anlam için bileşimsellik ilkesi nasıl açıklanmaktadır?
O terimin parçalarının anlamlarının bir fonksiyonudur. Burada “bileşik terim” derken kendisi basit olmayan, ancak basit parçaların bir araya gelmesiyle oluşmuş karmaşık bir dilsel terimi kastediyoruz. Bu tür bileşik terime en iyi örnek bir tümcedir. Örneğin “dünya yuvarlaktır” tümcesi bileşik bir terimdir. Bunun nedeni tümceyi özne ve yüklem olarak parçalarına ayırabiliriz. İşte bu ilke tümce gibi bileşik bir terimin anlamının parçalarının anlamlarının bir araya gelmesiyle oluştuğunu söylüyor. Yani “dünya” sözcüğünün anlamı ile, “___yuvarlaktır” sözcüğünün anlamı bir araya gelerek, “dünya yuvarlaktır” tümcesinin anlamını oluşturuyorlar. Eğer aynı tümce içinde “dünya” sözcüğü yerine onunla eşanlamlı olan bir başka sözcük koyarsak, tümcenin anlamı da değişmez bu ilkeye göre. Diyelim ki “arz” sözcüğü “dünya” sözcüğü ile Türkçe dilinde eşanlamlılar. Bu durumda “arz yuvarlaktır” tümcesi “dünya yuvarlaktır” tümcesiyle aynı anlama gelir. İşte bu ilke iki eşanlamlı terimin bu şekilde yer değiştirmesi durumunda tümce anlamının aynı kalacağı sonucunu doğurur. Ancak aynı ilkeyi terimlerin anlamları yerine göndergelerine uyguladığımızda karşımıza önemli bir problem çıktığını göreceğiz.
Gottlob Frege’nin matematik felsefesini açıklayınız.
Ünlü Alman düşünür Gottlob Frege’nin dil felsefesi büyük ölçüde matematiğin temellerini araştırırken ortaya çıkmıştır. Frege özellikle Artimetiğin Temelleri adlı yaptında, sorulması kolay ancak yanıtlanması zor bir soru üzerinde durur: sayı nedir? Bu soruya bir yanıt bulmak için öncelikle “5+7=12” gibi aritmeti¤in basit tümcelerinin bir çözümlemesini yapmamız gerekir Frege’ye göre. İşte bu çözümleme çabası sonucu Frege matemati¤in temellerine dair kuramını ortaya çıkarıp savunur. Günümüzde “mantıksalcılık” adı verilen bu kurama göre aritmetik mantığa indirgenebilir. Bunun iki önemli sonucu bulunur: (1) tüm aritmetiksel nesneler aslında mantıksal nesnelerdir; (2) tüm aritmetiksel doğrular aslında mantıksal dğrulardır. Matematiğin en temel nesnelerinden biri olan sayı, aslında mantık dilinin en temel nesnelerinden biri olan bir kümedir. Örneğin üç sayısı, Frege’ye göre, içinde üç öğesi bulunan tüm kümelerin kümesidir. Diğer yandan “5+7=12” türünde do¤ru bir matematiksel eşitlik ifade eden bir tümce de, tamamen mantık dilinde ifade edilebilir. K›sacas› aritmetik aslında mantıktır. Frege’nin bu kuramını savunmak için geliştirdiği mantık dili, günümüzde artık felsefeden koparak bir bilim dalı haline gelmiş olan Yüklemler Mantığı’nın kurulmasını da sağlamıştır.
Frege'nin özdeşlik problemi ile ilgili yeni görüşünü açıklayınız.
Özdeşlik ilişkisini adlar arası bir ilşlki olarak düşünürsek, “Akşam Yıldızı Sabah Yıldızı’dır” tümcesi gökyüzüne dair değil, dilimize ve kullandığımız adlara dair bir yargı dile getirmiş olurdu. Halbuki bu tümce gökyüzüne dair bir yargıyı dile getirir, dile veya adlara dair değil. Hangi cisme ne ad vereceğimiz büyük ölçüde rastgele bir seçimdir Frege'ye göre. Ancak Akşam Yıldızı'nın Sabah Yıldızı ile aynı gök cismi olması bizim dil seçimlerimizle bağlı bir olgu değildir. Bundan dolayı Frege eski çözümün doğru olmadığını kabullenip, özdeşlik ilişkisinin bir nesnenin kendisiyle arasında bir ilişki olduğunu savunur. Frege özdeşlik problemini çözmek için adların anlamları ile göndergeleri arasındaki ayrımı yapar. “Akşam Yıldızı” ve “Sabah Yıldızı” adlarının göndergeleri aynıdır: ikisi de Venüs gezegenine gönderme yaparlar. Ancak bunu farklı biçimlerde gerçekleştirirler, Venüs gezegenini farklı biçimlerde temsil ederler.
Anlam ve gönderme ayrımı yaparken, Frege, Kant felsefesinin hangi temel kavramından yola çıkar?
Anlam ve gönderme arasındaki ayrımı yaparken, Frege, Kant felsefesinin temel bir kavramından yola çıkar. Dış dünyanın nesneleri, Kant’ın deyimiyle bizlere kendilerini “sunarlar”. Nesnelerin kendilerini bizlere “sunuş biçimleri” olduğu düşüncesi Frege’nin kuramı için bir temel oluşturuyor. Aynı nesne, birden çok, hatta sonsuz şekilde kendini sunabilir.
“Sinn” nedir?
Nesnelerin kendilerini farklı sunuş biçimlerine Frege “Sinn” diyor. Türkçe’de bu terime karşılık en yakın sözcük “anlam”dır.
Anlam'ın üç temel işlevini açıklayınız.
Anlam (Sinn)’ın üç temel işlevi bulunuyor Frege’nin kuramında:
1. anlam sayesinde bir nesneyi zihnimizde temsil edip onu adlandırıyoruz;
2. bir adın anlamı o adın göndergesi olan nesneyi belirliyor;
3. anlamlar bir araya gelerek “düşünce” (ya da günümüz dil felsefesi terminolojisinde “önerme”) oluşturuyorlar.
Frege'ye göre anlam öznel midir?
Dili, düşünmeyi ve iletişimi olanaklı kılan anlam Locke’ta olduğu gibi zihnimizde yer alan öznel bir varlık değildir Frege’ye göre. Bir sözcüğün göndergesi öznel değil nesneldir.
"İde" nedir?
Sözcüklerin zihnimizde çağrıştırdığı öznel imgelere Frege “ide” der. Bu çağrışımlar tamamen özneldir ve kişiden kişiye değişir. Bu öznel imgeler sayesinde bir sözcüğün anlamını kavrarız, bundan dolayı dil kullanımında çok önemli bir yer tutarlar.
Frege'ye göre sözcüklerin bir araya gelerek düşünce ifade etmesi nasıl olanaklı olur?
Sözcükler belirli mantıksal ulamlar içerisinde anlam kazanırlar. Bu ulamlar arasında iki tanesini temel alır Frege: özne ve yüklem. Özne tekil bir terimdir, yani tek bir nesneye gönderme yapar. Yüklemler ise tek bir nesneye değil birçok nesneye uygulanabilir. Bir tümcenin öznesini kaldırdığımızda geriye kalan terime “yüklem” diyor Frege. Özneyi kaldırdığımzda geriye kalan boşluk da yüklemin bir parçası. Bu boşluğa farklı özneler koyarak farklı tümceler elde etmemiz olanaklı oluyor. Bu sayede sonlu sayıda bir sözcük daağarcığı olan Türkçe gibi bir dilde sonsuz sayıda tümce üretebiliyoruz.
Bir kavram nesne olabilir mi?
Kavramlar tanım gereği boşluklu doymamış şeylerdir ve bundan dolayı bir kavram hiçbir koşulda bir nesne olamaz.
Sonlu sözcük sayısından sonsuz tane tümce üretmemizi ne sağlar?
Sonlu sözcük sayısından sonsuz tane tümce üretmemizi sağlayan şey yüklemlerimizin doymamış dilsel öğeler olmalarıdır. Frege bundan dolayı yüklemlerin aslında bir tür fonksiyon olduğunu söyler.
Bir tümcelerin “doğru” ya da “yanlış” olması neye bağlıdır?
Bir tümcenin dile getirdiği düşünce bir anlamda sav içerdğinde tümcelerin “doğru” ya da “yanlış” olduğu söylenebilir. Biri sadece “dünya” dediğinde söylediği doğru ya da yanlış olamaz; ancak “dünya yuvarlaktır” dendiğinde ortada bir sav vardır artık. Eğer dünya yuvarlak ise o sav doğrudur, değilse yanlıştır
Anselm tanrının var olduğu sonucunu nasıl çıkarır?
Anselm tanrıyı “ondan daha yüce bir varlık düşünülemeyen” olarak tanımlar. Bu tanımı tanrının varlığını reddedenler bile kabul edeceklerdir Anselm’e göre. Eğer tanrı var ise tüm mükemmellikleri barındıran bir varlık olmalıdır bu tanıma göre. Ancak e¤ğr tanrının varlığını reddedersek karşımıza şöyle bir çelişki çıkar. Var olmayan bir şey tanrı olamaz, K›saca var olmayan bir şey “ondan daha yüce bir varlığın düşünülemeyeceği” bir şey değildir. İşte böyle bir uslamlama sonucu Anselm tanrının tanım gereği varlık sahibi olduğu sonucuna varır.
Frege'ye göre “Ejderha diye bir şey yoktur” tümcesi nasıl açıklanır?
Diyelim ki ejderhaların gerçekten var olduğuna inanan bir çocuğa bu düşüncesinin yanlış olduğunu söylemek istiyoruz ve bu amaçla şu tümceyi kullandık: “Ejderha diye bir şey yoktur”. Bu tümcenin öznesi var olmayan bir havyan olan ejderhanın kendi değildir tabii. Amacımız bir hayvandan bahsetmek değil bir kavramdan bahsetmektir, o da ejderha kavramıdır. Yani “___ejderhadır” yükleminin göndergesi olan kavramdır bu Frege’nin kuramında. İşte o kavramın hiçbir nesneye doğru olarak yüklenemeyeceğini dile getirmiş oluruz bu tümceyle. Kısaca herhangi bir nesneyi ele alıp onun adını “___ejderhadır” yükleminin boşluğuna koyduğumuzda yanlış bir yargı ifade etmiş oluruz. Frege böyle bir uslamlamadan yola çıkarak var olma yükleminin nesnelere değil kavramlara yüklenen özel bir tür yüklem olduğunu söyler.
Birinci düzey yüklem nedir?
Normalde nesnelere yüklediğimiz yüklemlere “birinci düzey yüklem” adını verir ve bu tür yüklemlerin göndergelerine de “birinci düzey kavram” deriz.
İkinci düzey yüklem nedir?
Frege, “var olma” türünde nesnelere değil kavramlara yüklenen yüklemlere de “ikinci düzey yüklem” ve bu tür yüklemlerin göndergelerine de “ikinci düzey kavram” adını verir.
Anlam için bileşimsellik ilkesini açıklayınız.
Bileşik bir terimin anlamı, o terimin parçalarının anlamlarının bir fonksiyonudur. Burada “bileşik terim” derken kendisi basit olmayan, ancak basit parçaların bir araya gelmesiyle oluşmuş karmaşık bir dilsel terimi kastediyoruz. Bu tür bileşik terime en iyi örnek bir tümcedir. Örneğin “dünya yuvarlaktır” tümcesi bileşik bir terimdir. Bunun nedeni tümceyi özne ve yüklem olarak parçalarına ayırabiliriz. İşte bu ilke tümce gibi bileşik bir terimin anlamının parçalarının anlamlarının bir araya gelmesiyle oluştuğunu söylüyor. Yani “dünya” sözcüğünün anlamı ile, “___yuvarlaktır” sözcüğünün anlamı bir araya gelerek, “dünya yuvarlaktır” tümcesinin anlamını oluşturuyorlar. Eğer aynı tümce içinde “dünya” sözcüğü yerine onunla eşanlamlı olan bir başka sözcük koyarsak, tümcenin anlamı da değişmez bu ilkeye göre. Diyelim ki “arz” sözcüğü “dünya” sözcüğü ile Türkçe dilinde eşanlamlılar. Bu durumda “arz yuvarlakt›r” tümcesi “dünya yuvarlakt›r” tümcesiyle aynı anlama gelir. İşte bu ilke iki eşanlamlı terimin bu flekilde yer değiştirmesi durumunda tümce anlamının aynı kalacağı sonucunu doğurur. Ancak aynı ilkeyi terimlerin anlamları yerine göndergelerine uyguladığımızda önemli bir problem çıkar.
Düşünme üzerine nasıl düşünüyoruz?
Dil kullanımıyla dünyanın nesnelerinden bahsedebiliyoruz; ancak dilimizin diğer önemi bir işlevi de insanların bu nesneler hakkındaki düşüncelerinden bahsetmemizi olanaklı kılmasıdır. Bu sayede düşünme üzerine düşünebiliyoruz.
“Ejderha yoktur” dediğimizde ejderha kavramı için kaç nesne olduğunu söylemiş oluruz?
“Ejderha yoktur” dediğimizde ejderha kavramının hiçbir nesne için doğru olmadığını, yani bu kavramın altına düşen nesnelerin sayısının sıfır olduğunu söylemiş oluruz.
Frege'ye göre kaç doğruluk değeri vardır?
İki doğruluk değeri vardır bu kurama göre: Doğru ve Yanlış. Ancak bu demek değil ki her anlamlı tümce ya doğru ya da yanlış olmalı.
Frege “Anlam ve Gönderme Üzerine” adlı makalesini ne zaman yayınlamıştır?
Frege, 1892 yılında günümüzde dil felsefesinin klasiği haline gelmiş olan “Anlam ve Gönderme Üzerine” (Über Sinn und Bedeutung) adlı makalesini yayınlar.
Frege'nin dil felsefesi nasıl ortaya çıkmıştır?
Ünlü Alman düşünür Gottlob Frege’nin dil felsefesi büyük ölçüde matematiğin temellerini araştırırken ortaya çıkmıştır.
Frege'nin 1892'de yayınladığı ve dil felsefesinin klasiği haline gelen makalesinin adı nedir?
Frege, 1892 yılında günümüzde dil felsefesinin klasiği haline gelmiş olan “Anlam ve Gönderme Üzerine” (Über Sinn und Bedeutung) adlı makalesini yayınlar.
Frege'nin geliştirdiği, felsefe tarihinin ilk kapsamlı dil kuramı ne olarak adlandırılır?
Matematiğin temellerini araştırmak üzere yola çıkan Frege, bunun sonucu olarak günümüzde Anlam ve Gönderme Kuramı olarak anılan felsefe tarihinin ilk kapsamlı dil kuramını geliştirmiştir.
Dilsel ime örnek veriniz.
Dilsel ime en basit örnek bir özel addır. Örneğin “Akşam Yıldızı” Venüs gezegenine eskilerde verilmiş bir özel addır.
Frege'nin özdeşlik ilişkisi üzerine önceki görüşünü açıklayınız.
Özdeşlik ilişkisi nesnelerin imleri değil de nesnelerin kendileri arasında bir ilişki ifade etmiş olsaydı, bir özdeşlik yargısının nasıl olup da öğretici olduğunu açıklayamazdık. Eğer ki özdeşlik nesneler arası bir ilişki ise, doğru bir özdeşlik yargısı bir nesne ile kendi arasında bir ilişkiyi ifade ederdi. Ama özdeşlikte durum farklı: iki nesne değil bir nesnenin kendisiyle girdiği bir ilişki olur özdeşlik. Bu durumda da “a=a” ile “a=b” formundaki özdeşlik tümceleri arasındaki farkı açıklamak olanaklı olmaz. Frege eski çözümünde bundan dolayı özdeşlik ilişkisinin nesneler arası değil nesnelerin adları arasında bir ilişki oldu¤u sonucunca varmıştır.
Anlam ve gönderme arasındaki ayrımı yaparken, Frege hangi düşünürden esinlenmiştir?
Anlam ve gönderme arasındaki ayrımı yaparken, Frege, Kant felsefesinin temel bir kavramından yola çıkar.
Aynı nesnenin birden çok hatta sonsuz şekilde kendini sunmasına Frege ne ad verir?
Aynı nesnenin birden çok hatta sonsuz şekilde kendini sunmasına Frege, "sinn" der. Türkçe’de bu terime karşılık en yakın sözcük “anlam”dır.
Sinn'in üç temel işlevi nedir?
Anlam (Sinn)’ın üç temel işlevi bulunuyor Frege’nin kuramında:
1. anlam sayesinde bir nesneyi zihnimizde temsil edip onu adlandırıyoruz;
2. bir adın anlamı o adın göndergesi olan nesneyi belirliyor;
3. anlamlar bir araya gelerek “düşünce” (ya da günümüz dil felsefesi terminolojisinde “önerme”) oluşturuyorlar.
Frege, anlamın öznel bir varlık olmadığını nasıl açıklar?
Dili, düşünmeyi ve iletişimi olanaklı kılan anlam Locke’ta olduğu gibi zihnimizde yer alan öznel bir varlık değildir Frege’ye göre. Bunu açıklamak için ilginç bir benzetme yapar. Bir teleskopla aya baktığımızda doğrudan ayı değil, ayın teleskopun lensi üzerinde oluşturduğu imgeyi görürüz. Ayarları sabit tuttuğumuzda o imge hep lensin üzerinde olacaktır. Yani ay nesnel gerçekliğin bir parçası ise, ayın lens üzerindeki imgesi de bir anlamda nesnel gerçekliğin bir parçası olmak durumunda. Teleskopun ayarları yapıldığında lens üzerinde oluşan imge kimse teleskopa bakmasa bile orada varlığını sürdürür. Diğer yandan teleskopa bakan bir gözlemcinin gözbebeği üzerinde oluşacak imge ise özneldir ve kişiden kişiye değişir.
Sözcüklerin zihnimizde çağrıştırdığı öznel imgelere Frege'nin kuramında ne ad verilir?
Sözcüklerin zihnimizde çağrıştırdığı öznel imgelere Frege "ide" demektedir?
Frege'nin temel aldığı ulamlar nelerdir?
Sözcükler belirli mantıksal ulamlar içerisinde anlam kazanırlar. Bu ulamlar arasında iki tanesini temel alır Frege: özne ve yüklem.
Özne tekil bir terim midir?
Özne tekil bir terimdir, yani tek bir nesneye gönderme yapar. Örneğin “Ahmet”, “Venüs” gibi özel isimler tekil terimlerdir.
Yüklem tekil bir terim midir?
Yüklemler tek bir nesneye değil birçok nesneye uygulanabilir. Bir tümcenin öznesini kaldırdığımızda geriye kalan terime “yüklem” diyor Frege. Örneğin “Sokrates akıllıdır” tümcesinde “Sokrates” özne olduğuna göre, bu ismi kaldırdığımızda geriye kalan “____akıllıdır” terimi yüklemdir.
Doymuş terim nedir?
Tekil terimler boşlukları olmamalar›ndan dolayı, Frege’nin eğretilemesiyle, “doymuş” terimlerdir. Doymuş bir terim doymuş bir şeye gönderme yapar. Dolayısıyla tekil terimin göndergesi olan nesne de doymuş bir şeydir.
Doymamış terimi açıklayınız.
Yüklemler tanım gere¤i boşluğu olan doymamış terimlerdir. Doymamış bir terimin göndergesi de doymamıştır. İşte bundan dolayı yüklemler hiçbir koşulda nesnelere gönderme yapmazlar.
Frege'nin kuramında basit tümce nasıl oluşur?
Frege’nin kuramında özne ile yüklemin bir araya gelmeleri sonucu basit tümceler oluşur.
Tümcelerin önemi nedir?
Tümcelerin dil içinde çok önemli bir işlevi vardır. Tümce dil yoluyla dünya ile ilişkimizin kurulmasını sağlar. Tümceler sayesinde bir konuda düşünce dile getirebiliyoruz.
Bileşik bir terimin bir parçası olan bir terimin yerine aynı nesneye gönderme yapanbir başka terim koyarsak bileşik terimin göndergesi değişir mi?
Frege’ye göre bileşik bir terimin bir parçası olan bir terimin yerine aynı nesneye gönderme yapan (eşgöndergeli) bir başka terim koyarsak, o bileşik terimin göndergesi değişmez.
Düşünme üzerine düşünmeyi açıklayınız.
Dil kullanımıyla dünyanın nesnelerinden bahsedebiliyoruz; ancak dilimizin diğer önemi bir işlevi de insanların bu nesneler hakkındaki düşüncelerinden bahsetmemizi olanaklı kılmasıdır. Bu sayede düşünme üzerine düflünebiliyoruz.
Doğru bir tümcenin içinde geçen bir terimin yerine, o terimle eşgöndergeli olan başka bir terim koyduğumuzda yeni tümce doğru olur mu?
Doğru bir tümcenin içinde geçen bir terimin yerine, o terimle eşgöndergeli olan başka bir terim koyduğumuzda yeni elde edilen tümce de doğru olur.